Yasemin Güler
Yasemin Güler
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

BUSİAD’da Cavit Çağlar’ı dinledik

Siyaset ivmesinin değişimden yana yön almasıyla birlikte yanlışların yanlış olduğunu küçük küçük söylemeye başlayan kurum ve kuruluşlar olması hem sevindirici hem de dikkat çekici. Her zaman söylediğim gibi muhalefet iktidarı doğruya yönlendirmek için önemli bir yol göstericidir aslında. Mühim olan bu kılavuzun samimiyetine inanmak ve yol göstericiliğinden gururla yararlanmak…

Bizim ülkemizin böylesi bir medeniyet düzeyine ulaşması ne kadar zaman alır içinden geçtiği, sadece tek bir kişinin doğruları bildiğine inanıldığı dönemin ardından, bunu bilmek güç. Ben çıkan aykırı seslerin oluşturduğu ritmi yakalamayı seviyorum şimdilerde.

Hazır yanlışa yanlış demek ve doğruyu söylemek demişken, geçtiğimiz günlerde bir ‘Yaza Merhaba’ partisi veren BUSİAD’ı da anmadan geçmek olmaz elbette.

Bir dönemin yaygın akşam toplantısı anlayışı ile tertip edilen gecede içkilerin saklı köşelerde içilmediği, kısacası bir mahallenin baskısından bunalan kesimin, karşı mahalleye aynı baskıyı uygulamaya çalıştığı günlerin geride kalabileceğinin bana anımsatıldığı keyifli bir geceydi.

Gecenin en önemli ayrıntısı ise Eski Devlet Bakanlarından Cavit Çağlar’ın onur konuğu olmasıydı. ‘Cavit Çağlar: Fırtınalı Bir Yaşamöyküsü’ adlı kitabının tanıtımını yapmak ve kitabın içinden alıntılarla anılarını BUSİAD üyeleri ile paylaşmak için geceye katılan Çağlar’dan bir imzalı kitap almak için listeye ben de adımı yazdırdım. Kendisinden bir dönüş olur mu bilmem, ama niyetimizi belli etmek mühim.

Sonuçta yıllarca Olay Televizyonunda çalışmış, bu dönemde mesleki olarak pek çok kazanım edinmiş, çalıştığım dönemde hak ettiğim ekonomik koşullardan da memnuniyet duymuş bir basın mensubuyum.

Cavit Çağlar ve benzeri dönemin öne çıkan isimlerini fırsat bulunca böyle kanıyla canıyla karşınızdayken dinlemek insana başka yaşam biçimlerinin de var olabileceğini anlatıyor. Onlardan öğrenilecek pek çok şey var.

Mesela hissediyorsunuz, BUSİAD Evinin bahçesindeki iş insanları ile Çağlar’ın hayata benzer yerlerden baktıklarını.

Anlatıyor Çağlar, ailesiyle birlikte Meriç Nehri’ni kayıkla geçen, Türkiye’ye kaçak giren bir çocuğun nasıl olup da 25 bin kişinin çalıştığı 5 fabrikanın sahibi olarak, sanayi ve iş dünyasının zirvesine oturduğunu, sonrasında da 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile birlikte siyasetin zirvesine yerleştiğini, hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dahi zaman zaman destek istediği bir arabulucu haline geldiğini…

Şanslar, şanssızlıklar, bolca zeka, bolca saygı, bolca diyalog, bolca beceri içeren, hiç geri vitesi olmayan bir hayat öyküsü…

Öykünün içindeki Rusya konusu hayli dikkat çekici elbette. Yakın zamanda yaşandığı için de akıllarda kalmış önemli bir ayrıntı. Çağlar’ın siyaset hayatına geri dönüşünün en çok dikkat çektiği konu…

Uçak düşürme sonrası Rusya’yla yaşanan krizi nasıl çözdüğünü anlatırken, “Çözülmeseydi Ukrayna’nın durumuna düşerdik” diyor Çağlar.

Rusya’nın ABD ve Çin’den sonra dünyanın üç süper gücünden biri olduğunun altını çiziyor ve bunlardan birinin uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin nelere mal olabileceğine işaret ediyor.

Ardından da, sorunun aşılmaması durumunda, ülkemizin karşı karşıya kalabileceği muhtemel durumu şu sözlerle özetliyor:

Allah bana fırsat verdi. Türkiye’nin savaşa girmesini önleyen bir insan oldum. Eğer netice alamasaydık, Allah korusun, Ukrayna’nın durumuna düşebilirdik.”

Çağlar’ın altını kalın kalın çizdiği bir konu daha var anlattıkları arasından seçilen.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet sayesinde buradayız. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmasa hepimiz kul idik, vatandaş değildik. Onun için vatandaşlığın kıymetini bilin. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet olmasa buralara gelemezdim. Sizler de gelemezdiniz. Bunu sakın unutmayın” diyor  Çağlar.

Sıklıkla şikayet ettiğim, sistemin alt basamaklarında yer alan çocukların basamakları tırmanmasına müsaade etmeyen bir tür modern kast sistemine dönüşmesi konusu da burada gündeme yeniden geliyor benim için.

Elbette bahsedildiği kadar kolay ve destekten yoksun olmamıştır, ancak şunu unutmamak gerekiyor ki, küçük bir kayıkla kaçak yollardan Türkiye’ye gelen bir çocuk zaman içinde ve az bir destek sayesinde ülkenin en üst basamaklarına çıkabilecek şansı yakalıyor bu hikayede.

Oysa şimdi herkes kendi küçük hikayesine ve yanındaki çocuğuna baktığında, çocuğunun gelecekte kendisinden birkaç basamak üstte olmasını boş verin daha da geride kalacağını hüzünle görüyor. Kirada oturan bir ailenin çocuğu en iyi ihtimalle yine kirada oturan bir yetişkin olabiliyor mesela, ev sahibi olması hayale yakın…

Maaşıyla ailesini geçindirebilen bir babanın çocuğu, kazancıyla ailesini tek başına geçindiremiyor. Herkes bir diğerine ‘Nerede o eski maaşlar, şimdi zor geçiniyoruz…’ diyor.

Artık kimse hayata en alt basamakta başlayan birinin en üst basamağa çıkabileceğine ihtimal dahi vermiyor…

Yani, evet, ekonomik basamaklar arasındaki geçişkenliği ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ana ilkelerinden sapmadan sürdürülebilmesi sağlayacaktır. Bu ilkelerden en küçük bir sapma dahi bizi hiç istemediğimiz karanlık yollara sürüklüyor.

BUSİAD Evi’nin bahçesinden elimde bir kutu kiraz, aklımda eski zamanların ‘Çocuğum benden daha iyi yerlere gelecek’ hayallerini kuran anne babalarının düşleri ve yazın sıcağını iliklerime kadar hissettiren gecenin ılık esintisi ile ayrılıyorum…

HABERLER