Bizi acayip kıskanan Avrupa’nın sağlık sisteminin kabaca üç basamaktan oluştuğunu biliyorum. Şöyle ki; ilk basamakta sağlık ocakları bulunuyor, hastalıkların yüzde 60-70 gibi bir oranı da ilk basamak sağlık hizmeti verilerek tedavi edilebiliyor. İkinci basamak sağlık hizmeti tam teşekküllü hastaneler, uzmanların yoğunlaşması gereken sağlık sorunları ile ilgilenmesi için var olan bu hastanelere hastalar aile hekimlerinin yönlendirmesi, yani sevki ile gidebiliyorlar. Üçüncü basamak sağlık hizmeti veren yerler ise üniversite, yani araştırma hastaneleri. Hastalık yoktur hasta vardır mantığı ile ilerleyen tıp biliminde ilginç ve zorlu vakaların araştırılarak tedavi altına alınması konusunda çalışan bu hastaneler ikinci basamak sağlık hizmetinde derdini çözemeyen hastaların kabul gördüğü yerler.
Şunu da belirtmek lazım, Avrupa’da en kolay ulaşılan sağlık basamağı birinci basamak. İkinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinden yararlanmak için hastalar aylarca sıra bekleyebiliyor, zaten Avrupa ülkelerinin bizden doktor ithal etmesinin en önemli nedenlerinden biri de bu…
Buraya kadar herkes basamakları anladıysa biz kendi konumuza dönebiliriz…
Efendim bizde birinci basamak sağlık hizmeti mevcut, ancak daha ziyade çok basit kan tahlilleri, aşı ve gebelik takipleri ile raporlu ilaçların reçete edilmesi ve soğuk algınlığı tadındaki hastalıklara ilaç yazılması işlemi için kullanılıyor bu noktalar.
‘Daha ziyade nerede muayene oluyorsunuz?’ sorusunun yanıtı ise ‘özel ve kamu hastaneleri’ şeklinde veriliyor ülkemizde. Bunda da öyle ayrısına gayrısına bakmıyoruz. Daha ziyade bize eşten dosttan önerilen doktor hangi hastanede görevliyse ve adresimize en yakın hastane hangisiyse oralara gidiveriyoruz.
Sağlık Bakanlığı yetkilileri geçtiğimiz günlerde düşünmüş taşınmış ve demiş ki, ‘Biz de Avrupa’da olduğu gibi birinci basamak sağlık hizmeti aşamasında tedavilerin büyük bölümünü eritirsek hastanelerdeki randevu yükü azalır, aylardır evinde hastane sırası bekleyen hastaların şikayetleri de ortadan kalkar’
Ne şahane bir düşünce…
İlginçtir ki, doğru da bir düşünce…
Fakat bu düşüncenin işler hale gelmesi için sorumluluk almak gerekiyor, elbette devletimizin 20 yılı aşkındır süren, hükümetle adeta bütünleşmiş, dolayısıyla da oy kaygısı güden kadrolarının elini taşın altına koymasını bekleyemeyiz değil mi?
Faturayı Aile Hekimlerine çıkarmayı en doğru çözüm olarak bulmuşlar.
Fark ettiyseniz Aile Hekimleri Salı gününden bu yana kapalı!
Çünkü eylem yapıyorlar!
Aile Hekimimizin neden ilaçlarımızı yazmadığına yönelik şikayetlerimizi bir kenara bırakırsak, doktorlarımızla birlikte içinde yuvarlandığımız sağlık sistemi sorununun yine birlikte çözüleceğine odaklanabiliriz.
Yeni düzenleme ile birlikte antibiyotikten mide koruyucuya kadar pek çok ilaca kota getirildi. Kotasını aşan Aile Hekiminin maaşından kesinti yapılacak. Yeni düzenlemeye göre hastaların yılda en az iki kez aile hekimine gitmesi gerekiyor, aksi halde hekimin maaşından kesinti yapılacak, eminim hasta aile hekimine belli bir sayıdan fazla gittiğinde de maaşta kesintiye neden olacaktır.
Ola ki, Aile Hekiminizi aşıp doğrudan hastaneye gittiniz çoğumuzun yaptığı gibi, hekiminizin maaşından yine kesinti yapılacak!
Hasta gelmedi, maaştan kesinti, hasta çok geldi maaştan kesinti, hastaya çok ilaç yazıldı maaştan kesinti, hasta evinden çıkıp hastaneye gitti maaştan kesinti…
Hayatımda böyle saçmalık görmedim…
Aile Hekiminden tam olarak ne bekleniyor anlamak güç.
Mesela kendisine hiç gelmeyen hastasını arayarak; ‘Hayırdır bir çaya kahveye gelin bari’ mi demeli, pek çok hastalıkla boğuştuğu için sık sık gelen hastasına; ‘Gelme bana artık, evde kendi başının çaresine bak’ mı demeli, doğrudan devlet hastanesine giden hastasına çip mi takmalı…
Bu saçmalıklar üzerine bolca kafa yorduğumuz için olsa gerek pek çok sağlık ocağının koşullarının birinci derece sağlık sorunlarına teşhis koymak için dahi yeterli düzeyde olmadığını, apartman dairelerinde sağlık ocağı hizmeti verilmeye çalışıldığını, aile hekimlerinin bu anlamda adeta kaderlerine terk edildiğini söylemeye fırsat bulamadık bir türlü.
Tahlil yapamayan sağlık ocakları var bu ülkenin…
Hasta başına düşen 5 dakikalık muayene süresini de eklemeyi bir borç bilirim kendime…
3 gün boyunca süren iş bırakma eylemine Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası, Aile Sağlığı Çalışanları Ebe ve Hemşire Dernekleri Federasyonu, Birinci Basamak Sağlık Çalışanları Birlik ve Dayanışma Sendikası, Genel Sağlık İş Hekim Birliği Sendikası, Hekim-Sen, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Tabip-Sen, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Türk Tabipleri Birliği destek verdi.
İş bırakma eyleminin son gününde Bursa’daki sağlık çalışanları, ‘Aile Hekimliği Performans ve Ödeme Yönetmeliğine’ tepki olarak Bursa İl Sağlık Müdürlüğü yanında bulunan Grev Parkı’nda 12.00-14.00 saatleri arasında ellerinde termosları ve sandalyeleri ile iki saat boyunca eylem yaparak seslerini duyurmaya çalıştı.
Aile Hekimleri insan ve toplum sağlığına ve koruyucu hekimliğe hiçbir katkısı olmayan yeni yönetmeliğin uygulanmamasını talep ediyor.
Hastalar olarak bunu biz de talep edebiliriz. Hatta talebimize daha donanımlı devlet desteğinde Aile Hekimliği Merkezlerini, içinde psikolog hizmetinden çocuk gelişim uzmanına kadar destek alabileceğimiz yerleri, daha uzun muayene sürelerini de talep edebiliriz…
Aksi halde hali hazırda hızlanan istifaların daha da artacağı öngörüsü hakim…
Böyle giderse hasta olarak ben de vereceğim istifamı…