Velilerin cebinde yangın var!

Velilerin cebinde yangın var!

Hafta başında 2022-2023 eğitim ve öğretim yılı başladı.

Yeni dönem başlarken, pandeminin her geçen gün azalması ile biraz soluk aldık.

Amma velakin, çarşıdaki durumu görünce ateşimiz yeniden yükselmeye başladı.

Bu sefer koronadan değil, fiyatlardan.

Kırtasiyeleri, giyim mağazalarını ve AVM’leri gezerken “bu kadarına da pes” dedik.

Resmi rakamlara göre enflasyon yüzde 80…

ENAG’a göre yüzde 150 civarı.

Çarşıdaki fiyatlara göre yüzde 500…

Kırtasiye fiyatlarına göre yüzde 400…

Misal, bu bağlamda geçen yaz 25 TL olan bir tişört, okullar açılırken 50 TL olmuştu.

Bu sene ise 150 TL.

Geçen yazdan bu yaza zam oranı yüzde 600…

Okul pantolonu 40 TL’den 200 TL’ye çıkmış durumda…

Mont, pardesü fiyatları şimdiden 500 TL’leri geçmiş.

Ayakkabı fiyatları desen elini ayağını yakıyor, geçen yıl 100 TL civarı olan ayakkabılar 400 TL…

Bunlar madalyonun ön yüzü, bir de arka yüzü var.

Orada da kırtasiye masrafları var.

Onların fiyatlarının da giyim fiyatlarından aşağı kalır yanı yok.

O tarafta da fiyatlar almış başını gidiyor.

Örnek verecek olursak, geçen yıl 4 TL olan kuru ve sulu boyaların fiyatı 12 TL, yapıştırıcılar 20 TL, defterlerdeki zam oranı yüzde 300 civarında, fotokopi kağıdı 25 TL’den 100 TL gibi rakamlara çıkmış.

Bunlar daha başlangıç…

Servis fiyatlarında UKOME fiyatlarının çok çok üstünde verilebiliyor.

Keza, okul kantinlerinde tost fiyatı 15 TL’den başlıyor.

Velhasılı, velilerin tek cebinde değil, tüm ceplerinde yangın var.

Bu fiyat artışlarını kimse enflasyonla izah edemez.

Bunun arkasında tek bir sebep var.

Bazı fırsat düşkünleri bu piyasaları ele geçirmiş, istedikleri gibi at koşturuyor.

O zaman burada geriye tek bir şey kalıyor.

O da devletin önemli kurumlarının piyasayı daha yoğun denetlemesi ve caydırıcı cezalar.

Yoksa vatandaşın cebinde yangın sönmez.

Bizden hatırlatması.

AK PARTİ’DE İLÇE BAŞKANLARI BULUŞMASINA AKTAŞ DA KATILDI

AK Parti’de başka partilerde olmayan geleneklerden biri de geçmiş dönem yöneticilerinin periyodik aralıklarla buluşmaları.

Bu bağlamda bu buluşmaları ilk olarak Şevket Orhan’ın kurucu il yönetimi başlattı.

Ardından da genel merkezle yapılan istişare sonucu görevinden ayrılan önceki dönem ilçe başkanları devam ettirdi.

Bu buluşmalara aynı dönemde görev yapan diğer ilçe başkanları da ilave oldu.

Geçen ay Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’un ev sahipliğinde rafting yapan önceki dönem ilçe başkanları bu hafta içinde de toplandılar.

Bu haftaki toplantıya katılan isimler arasında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da vardı.

Bu toplantıların darısı diğer siyasi partilere…

ALTEPE, MATLI VE EROL MESTANLI’DA

Önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’yi Balkanlar’da tanımayan yoktur. Özellikle Müslüman-Türk toplumunun yaşadığı coğrafyada yapmış olduğu hizmetlerle bir çok ecdat yadigarını gün yüzüne çıkardı.

Bu coğrafya ile irtibatını kesmeyen Altepe, hafta içinde Bulgaristan’da Türklerin yoğun olarak yaşadığı Mestanlı bölgesine gitti.

Burada Emirler Köyü halkını da ziyaret etti.

Önceki dönem milletvekili Önder Matlı ve önceki dönem Karacabey İlçe Başkanı Murat Erol da bu ziyaret eşlik eden isimlerdi.

Altepe ve Bursa heyeti hem gönül aldı hem de fotoğraf çektirdiler…

Altında alım için uygun zaman mı?

Altında alım için uygun zaman mı?

Altına bir haller oldu.

Düştükçe düşüyor.

Düşmesi için sebepler yok muydu peki? Vardı elbette.

Önceki analizlerimizde aşağı yönlü trendlere de dikkat çekmiştik zaten.

Nitekim öyle de oldu.

ABD’nin enflasyona mücadelesi faiz artışı baskısını dayatınca dolar yine şahlandı.

Dün itibarıyla dolar son 20 yılın zirve seviyesine yeniden çıktı. Dolar endeks 110’un üstünü test ederek yukarı yöne göz kırpmış vaziyette!

Haliyle ons fiyat da aşağıya doğru süzülüyor böyle zamanlarda.

Azalan risk iştahı güvenli liman altını bile gölgede bırakıyor neticede.

Ons fiyatın bu manzarada bin 654 dolara kadar gerileyerek son beş ayın dibini görmesi de doğal sayılmalı. Yatırımcının altına bile pek güvenmediği günlerden geçiyoruz çünkü!

Aslında ons altın için 2022 bir süreliğine hayli uğurlu gelmişti.

Yıla bin 828 dolardan başlayan ons Ukrayna savaşının da etkisiyle 2 bin 70 dolarlık zirveyi de gördü. Ancak, nisandan itibaren de kademeli sayılabilecek inişe sahne oluyor dünya altın piyasası.

Bu hafta sonu itibarıyla yılbaşına göre kayıp da yüzde 10 civarına bulunuyor.

Peki bu düşüş trendi nereye gider?

Öncelikle Amerikan Merkez Bankası Fed’in 21 Eylül’deki faiz kararına kadar düşüş baskısının gündemde kalması kuvvetle muhtemel. Ancak sert satışlar için yeni argümanlara ihtiyaç olduğu aşikar.

Orta vadede ABD’nin faiz politikası altının en önemli yön göstericisi olacaktır!

Ama jeopolitik gelişmelerin sürpriz etkisi de öngörülerde unutulmamalı. Mesela Rusya’ya dönük yaptırımların seyri altının yeniden parlamasını sağlayabilir.

Teknik açıdan bakıldığında gözler bin 676 dolarlık destekte.

Bu seviyenin altındaki kapanışlar onsu bin 620 dolara doğru iter! Orada da duramazsa eğer bin 590 dolarlık desteğe dönecektir gözler bu defa.

Tepki alımlarının onsu bin 696 dolara taşıması halinde bin 715 seviyesine kadar çıkış potansiyeli mevcut!

Bu çerçevede iç piyasaya baktığımızda gram fiyatın da onstan etkilenerek son 2 ayıp dip seviyelerini test ettiğini görüyoruz.

Ancak, doların lira karşısındaki güçlü duruşu gram fiyatın düşüş trendini de sınırlı tutmakta.

Yani dıştaki düşüşe birebir eşlik etmeyen bir gram hareketi var içte.

Dolayısıyla iç piyasa hareketinde dolar/TL’nin seyrine de odaklanmak gerekiyor!

Kurun yukarı yönlü trendini koruma potansiyeli hayli güçlü. Ancak, dış kaynak girişleri kurun hızlı artışına fren yaptırmakta. Yani çok sürpriz bir gelişme olmadığı taktirde kur gram altını çok hafif dozda desteklemesi söz konusu!

Kısmi geri çekilme opsiyonu da mevcut kurda. Bu anlamda gram fiyatın 940 TL’ye kadar iniş ihtimali özellikle onsun düşüşte olduğu zamanlarda mevcut.

Hatta teknik olarak 420’leri de gram fiyatın görmesi mümkün! Ancak, bu senaryonun çok da güçlü olmadığının altını çizmekte fayda var.

Ve unutmayalım ki özellikle uzun vadede altın gördüğü seviyelere bir daha muhakkak gelir. Yani gram fiyat için çıkış senaryoları daha baskın.

Ancak kısa vadede düşüş hızı zayıf ve oynak bir yükseliş hareketi daha geçerli bir opsiyon olarak görünüyor!

Bu çerçevede 995 TL düzeyi kritik. Aşıldığında gram fiyat bin 5 – bin 17 lira aralığına yükseliş potansiyeli mevcut.

Orta ve uzun vadeli düşünenler için daha yukarı fiyat opsiyonları olduğu da açık.

Bu anlamda alım yapmak için nispet teknik anlamda uygun seviyelerde olduğumuz söylenebilir. Özellikle uzun vadeli düşünenler için.

Ancak oynaklığa dikkat diyoruz.

Anlık da olsa daha uygun seviyelerin test edilmesi de mümkün çünkü.

İş dünyası derdini Akşener’e anlatacak

İş dünyası derdini Akşener’e anlatacak

Siyasette son zamanların en iyi çalışan komisyonlarından biri İYİ Parti İşinsanları Komisyonu. Uzun soluklu bir maratonu koşarcasına azimle ve tek tek Bursa iş dünyasının temsilcilerini ziyaret ediyor, istişarelerde bulunuyorlar.

Bu süreçte önemli bir toplantının da altyapısını yürütüyorlardı bir yandan. 22 Eylül tarihinde şehrimize konuk olacak İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i iş dünyası ile buluşturma projesi, CHP’nin Ekonomi Masası’nın iş hayatında yarattığı etkiyi İYİ Parti açısından yaratacaktır diye düşünüyorum.

Şimdiye kadar 16 ilde iş dünyasının temsilcileri ile bir araya gelen Akşener, Bursa’da daha geniş katılımlı bir toplantıya başkanlık edecek.

Sorunların bir bölümü ortak, bir bölümü ise şehirlere göre değişkenlik gösteriyor. Son dönemde yoğun sisli bir havada bataklığın içinden boğulmadan karşıya geçmeye çalışan iş dünyasının söyleyecek çok sözü var Bursa’da.

Biz basın mensuplarının da soracak çok sorusu var. En çok da yoğun biçimde talep edilen Organize Sanayi Bölgeleri ve KOBİ OSB’ler hakkında İYİ Parti kurmaylarının ne düşündüğünü merak ediyordum.

İYİ Parti TBMM Grup Başkanı Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu, “Sanayinin önü kesilmez. Bursa sanayinin yoğunlaştığı bir yer. Önemli olan nitelikli sanayi bölgelerinin kurulması, ayrıca bunun Bursa hinterlandında planlanması. Bizdeki tabiriyle, şeftali ekilecek yere fabrika yapıp fabrika yapılacak yere ceviz dikme arayışına bir son vermeli.

Temelinde ranttan uzak bir sanayileşme olmalı. Biraz emlakçılıktan uzak bir tutumla sanayici anlayışıyla yapılması lazım. Türkiye’de şöyle bir sorun var. Bu işin gayrimenkulü fabrika yatırımından daha fazla. Sermayeyi gayrimenkule akıtan bir yapı var. Bu değişmeli!” diyerek açıkladı konuyu.

Kısaca İsmail Hoca şöyle dedi:

Köylüden üç beş kuruşa arazi alınıp sonra da bu arazilerin üzerine OSB kurmak için izin peşinde koşmak doğru değildir, emlakçılık yapmaktır.”

Bir önemli konu da iki gündür yazdığım, yazmalara doyamadığım toplu konut projesi ile ilgili İYİ Parti kurmaylarının düşüncelerinin ne olduğuydu.

Tatlıoğlu kendisine bu konuda sorulan soruya;

“Son dönemlerde özellikle İstanbul’da rantı yüksek TOKİ ortaklı projeler ortaya çıktı. Biraz geriye gidersek, 2019 yılında, her yıl 100 bin konut 10 yılda bir milyon konut projesi vardı. Anladığım kadarıyla bunların bir kısmını şimdi yeni 250 bin konut projesi olarak vatandaşa sunuyorlar. Konut projelerine itirazımız yok. Mühim olan açık ve şeffaf bir biçimde gerçekleştirilmeleri” diye yanıt verdi.

İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nun yanıtı da hayli manidardı:

Şu an Dışkaya’da üçüncü katta iki artı bir daire 565 bin lira. 2 yıl sonra ne olacağı belli olmayan konutlara 608 lira diyorlar TOKİ’de!”

Meğer konutlar çok da sosyal değilmiş!

Bir süredir Bursa özelinde TEKNOSAB yakınında toplu konut projesi yapılması konusu konuşulurken ve bu süreçte işin bu kısmı da aradan çıksın denmişten, malum Karacabey Yenikaraağaç bölgesi de toplu konut alanı olarak ilan edildi. İYİ Parti İşinsanları Komisyonundan Mimar Seçil Bulcan Ürküt’ün dikkat çektiği nokta ise hepimizin kulak kesilmesi gereken bir ayrıntı.

“Özellikle Karacabey Yenikaraağaç bölgesinde yapılacak toplu konutların bir sıkıntısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü burası RAMSAR bölgesinde kalmakta. RAMSAR bölgesinde kaldığı için de buradaki toplu konutlar su kuşlarını koruma altına alınmasına engel teşkil edecektir. Konu bu açıdan araştırılmalıdır!”

İşte tam işin bu kısmında konunun en başından bu yana konuşulan arsa ve rant meselesini gözler önüne seren bir cümle etti İsmail Tatlıoğlu:

Bir bakın bakalım; orada 10 yıl öncesinden kurulmuş arazi kooperatifleri ve arazi paylaşımları var mı? Kimlerin buralar? Alınmış, ama RAMSAR bölgesi olduğu için değerlendirilememiş araziler kimlere ait?”

Bu insanı diken üstünde bırakan sorunun ardından 500 milyar liralık yatırım öngörülürken 50 milyar liralık ödenek toplanması planlanan toplu konut projesinin nasıl yapılacağı ve bütçede böyle bir para olup olmadığına ilişkin de bir nabız yoklandı. ‘Bir mağduriyet yaşanmaz inşallah’ dilekleri ile toplantı sona erdi.

Akşener’in iş dünyası ile buluşacağının haber edildiği toplantının konuşulanları böyle. Akşener gelince neler konuşulacak bakalım…

Başkan Aydın: Kirletici sanayiye değil çevre dostu sanayiye ihtiyacımız var

Başkan Aydın: Kirletici sanayiye değil çevre dostu sanayiye ihtiyacımız var

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Burkay, önceki hafta gerçekleştirdiği sunumda, Bursa’da planlı olarak yapımı gerçekleşen ve devam eden iki sanayi bölgesi olduğunu açıkladı.

Bunlardan ilki eskilerin ifadesi ile Yalakçayır, yani şimdiki Bursa Organize Sanayi Bölgesi, diğeri de yapımı devam eden Karacabey-Bursa yolundaki TEKNOSAB

Burkay, diğer sanayi bölgelerinin sonradan sanayi bölgesi olduğunu veya mecburiyetten dönüştüğünü ya da benim ifademe göre, sanayikondu olduğunu açıklamıştı…

Bu minvalde geçmişte meyve ve sebze üretiminin ön planda olduğu, kısaca özellikle tarım arazileri üzerine yapılan, önce atölye ardından fabrikaya dönüşen sanayi bölgeleri yerleşim birimleri iç içe kalmış durumda.

Bursa’da bu tasvire uyan sanayi bölgelerinin başında Yunus Aydın’ın başkanı olduğu Uludağ OSB geliyor.

Hem tarım arazileri hem de konutlarla iç içe olan bu bölgede sancılı ama değerli bir değişim yaşanıyor. Bu değişimin mimarı da Yunus Aydın.

Aydın’ın yaklaşık 10 yıl önce göreve gelmesi ile büyük bir kabuk değiştiren, önceki adı ile GÜSAB, şimdiki adı ile Uludağ OSB, bu süreçte önemli mesafeler kat etti.

Bu mesafeleri kat ederken Başkan Aydın’ın en önemli prensibi kirletici sanayiden uzak olmak, çevre dostu sanayi yatırımlarını ve altyapıyı öne çıkarmak, bu konuda teşvikte bulunmak…

Yapmış olduğu çalışmalar sayesinde;

Özellikle çevre dostu arıtma ve buhar sistemlerini kurup OSB sınırlarında su kullanımında yüzde 95 tasarruf yapılmış durumda. Yine bacalardan çıkan duman oranında da ciddi bir düşüş yaşanıyor.

Bir de bunlara ilave olarak, Aydın göreve geldiği andan itibaren hiçbir firmaya boyahane ruhsatı vermeyerek çevrenin kirletilmesine de engel olmuş.

Önceki gün ziyaret ettiğim Aydın’dan aldığım bilgiye göre, birçok firma boyahane kurmak için talepte bulunuyor ama o bu konuda kararlı.

Aydın, “Ben görevde bulunduğum sürece bu bölgeye boyahane kurulmayacak, yönetim kurulu olarak ruhsat vermeyeceğiz” diyor.

Aslında doğrusunu yapıyor.

Bu konuda ısrarcı olunması gerekiyor.

Kervan yolda düzülür mantığından uzaklaşıldığı andan itibaren tüm sektörlerde başarı kendinden gelir.

Bu arada, yazı sanayicilerden açılmışken, sanayicilerin en büyük sıkıntısı enerji fiyatlarındaki artış. Enerji zamlarından dolayı sanayici büyük sıkıntı yaşıyor.

Bir de zamların katmerlenmesi var. Misal olarak bu konudaki kıstas eğer elektrik tüketimi geçen yıla oranla yüzde 40 arttıysa ekstra bir zamma daha muhatap kalınabiliyormuş. Sanayicinin beklentisi en azından bunun düzeltilmesi.

Biz de elçiye zeval olmaz mantığı ile köşemizden aktarmış olalım.

Bu vesile ile de Başkan Yunus Aydın’ın kirletici sanayiye karşı tavrını ve çevre dostu sanayiciye yönelik tutumunu tebrik ediyor, darısı diğer bölgelere diyoruz.

 

Konuttaki daralma ve Bursa’nın merkez sorunu

Konuttaki daralma ve Bursa’nın merkez sorunu

Barınma memleketin en sancılı gündem maddelerinden biri.

“Dünyada mekan, ahirette iman” meselesi günümüz dünyası ile uyumlu değil Türkiye sınırları içinde.

Deli gibi artan konut fiyatları, yüksek kredi maliyetleri ve azalan alım gücü; vatandaşı başını sokacak bir konuttan mahrum etmekte.

Yeterli olmayan konut üretimi fiyatların yanı sıra kiraları da zirvelere taşımış vaziyette.

Vatandaşın sıkıntısı had safhada ve bugünden yarına çözülür bir manzara da yok!

Neden mi?

Çeşitli nedenleri var.

Ama durumun tespitine dair öncelikle birkaç veriye bakalım.

En tazesinden dün açıklanan konut satış verileri piyasadaki sıkıntıya net biçimde işaret ediyor.

TÜİK’e göre Türkiye genelindeki konut satışları ağustosta bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 12,7 azalarak 123 bin 491’e indi.

Sürekli artan maliyetlerin fiyatlara yansıma çabası talebin önünü kesmiş görünüyor.

Ayrıca ipotekli satışlardaki yüzde 19’luk gerileme hem finansa erişim hem de kredi maliyetlerindeki yüksekliğin bir yansıması!

Konut arzının düşmesi de artık azalan satışlara dair bir neden olarak gösterilebilir.

Psikolojik olarak talebin gerilediğine yönelik yorumlarsa düşük dozda geçerlilik payına sahip.

Bu yorumların temellendiği beklenti olan Sosyal Konut Projesi’nin detaylarının beklendiğine dair görüş çok sığ bir bakış açısının yansıması.

Çünkü…

Çok net belirlenmiş dar gelir kriterlerine göre bir proje olacağı açıktı. Öyle de oldu. Yani konut pazarında alım yapabilecek güçte olmayan vatandaşlara göre bir proje çıktı karşımıza. Bu durumda alım gücü olanların tercihi üzerinde bir etkisi söz konusu değil açıklanan projenin!

Doğal olarak mevcut konut satışlarını azaltacak bir beklentinin mantığı da yok.

Eğer öyle bir beklentiye girenler varsa da olası talep üzerinde kayda değer bir etki yaratacak oranda olmaları mümkün değil.

Ayrıca sosyal konutların mevcut fiyatlar üzerinde düşürücü bir etkisi olması da teknik olarak mümkün olamaz!

Konut piyasasındaki mevcut arz talebin altında. Ve maliyetler de henüz fiyatlara yansımış değil. Dolayısıyla sıfır konut adına fiyatların geri gelişi mümkün değil.

Çok az bir seviyede belki yaşlı eski binalara olan talebin zayıflamasıyla fiyat artışlarının durulması ancak söz konu olabilir. Bu da kalıcı ve güçlü bir trend anlamına gelmez.

Konut piyasasındaki son gelimlere ve Sosyal Konut Projesi’ne Bursa’nın penceresinden baktığımızda daha da belirgin bir manzara ile karşılaşıyoruz.

Bursa’da ağustosta 4 bin 361 konutun satışı kayıtlara geçmiş!

Oysa geçen yılın aynı ayında 4 bin 907 adet konutun satışı gerçekleşmişti il sınırları içinde.

Yani yüzde 11’lik bir daralma var Bursa konut pazarında yıllık bazda. Ülke geneliyle orantılı bir değişim söz konusu.

Ancak, Türkiye’de bu yılın ağustos ayında satılan konutların sadece yüzde 3,5’i Bursa’da işlem görmüş!

Peki bu ne demek?

Bursa’nın payında gerileme var toplam konut piyasasında demek.

Genelde yüzde 4 – 5 aralığında seyrediyor kentimizin ülke konut pazarındaki payı.

Yani Bursa eski formunda değil.

Özetle manzaraya baktığımızda inşaat sektörünün de konut piyasasının da yani üretenin de tüketenin de özel olarak desteklenmesinin şart olduğunu görüyoruz!

Vergisel ve finansal desteklerin yanı sıra hayati önemdeki kentsel dönüşümün de ivedilikle öncelenmesi gerekiyor.

Hem vatandaşın canını koruyacak hem de sektörü ve istihdamı canlı tutacak olan dönüşümdür!

Bu anlamda Bursa adına tarihi proje bazında yapılan eleştirilere bir şerh koymakta fayda var. Kentin merkezinde sosyal konutun olmamasına dair eleştiriler anlamsız.

Çünkü merkez betona doydu. Aslolan kentsel dönüşümle mevcudun yenilenmesi ve konut arzunun artırılarak uygun fiyatların sağlanmasıdır.

Hayalleri dinledik, sıra gerçeklerde

Hayalleri dinledik, sıra gerçeklerde

Dün sizi iyice bezdirip bunalttığım toplu konut projesinden devam etmek istiyorum bugün de. Çünkü ben de ‘başlığı var kendisi yok’ projelerden, ‘müjde diye duyurulan, ama müjdelikten haberi olmayan’ işlerden, ‘garibana yarayacak diye anlatılan, ama zenginin karnını doyuran’ politikalardan çok sıkıldım.

Dün demiştik ki, AK Parti toplu konut projesi ile dar gelirliyi gözden çıkarmıştır. Hemen sağlamasını yapalım.

Kendisine, ‘Asgari ücretli konut taksitini nasıl ödeyecek?’ diye sorulan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum soruyu şöyle yanıtlamış;

5 bin 500 lira alıyor. Hem kira ödeyecek hem konut kredisi taksiti ödeyecek hem de evini geçindirecek… Tabii bunu yapabilmesi için ilave mesai ve kazanç sağlaması gerekiyor. Bunun için vatandaşımız biraz dişini sıkarak, biraz eşinden, dostundan borç alarak, biraz ek mesai yaparak bu bedeli karşılayabilir…”

Dikkatinizi çekerim, Sayın Bakan asgari ücretin ne kadar olduğunu biliyor ve soru karşısında hesap yaparken kendisi de bir şaşkınlığa düşüyor.

Gelelim işin diğer iç gıcıklayan hadiselerine.

Cumhurbaşkanının açıkladığı konut fiyatları en dip fiyatlar, reelde fiyatlar nedir derseniz, TOKİ Başkanı Ömer Bulut’a kulak vermek gerekiyor.

2+1 konutun en küçük olanın fiyatın 780 bin lira civarında” diyor Bulut. Yani büyükşehirlerde 780 bin liranın, başlangıç fiyatı olduğunu unutmamak gerek.

Bu arada evler arasında seçim yapamıyorsunuz. Başvurular, konut tipi ayrımı olmadan yapılacak. Bu 2+1 ya da 3+1 evler arasında seçim yapamayacağınız anlamına geliyor.

Artık kaderinize ne çıkarsa ödeyeceksiniz…

Cumhurbaşkanımız açıklamasında, 2+1’ler için 2 bin 880 liradan, 3+1’ler için ise 3 bin 187 liradan başlayan taksitlerle 240 ay vadeyle ev sahibi olunabileceğini söylemişti. Açıklamada önemli bir konu unutulmuş herhalde.

Dün de belirtmiştim, ama gözden kaçmasın diye bir kez daha vurgulamak isterim. 20 yıl boyunca ödenecek taksitler, yılda 2 kez yapılacak memur zammı artış oranı dikkate alınarak artırılacak.

Yani başlangıçta 3 bin 187 lira olan taksit, memur zammına gelecek dönem yüzde 25 zam gelmesi ve idarenin de bu zammı taksitlere uygulaması durumunda 4 bin lira civarında olacak. Taksitler, bankalardan çekilen konut kredilerinde olduğu gibi sabit kalmayacak ve maaşlara gelecek zamlarla birlikte zaman geçtikte toplam gelir içinde küçülmeyecek.

Taksitlerin artması, evler için duyurulan bedelin çok üstünde meblağlar ödenmesini de beraberinde getirecek.

Aaaaa… Böylesi önemli bir mesele nasıl olmuş da konuşma metninde atlanmış, anlamak zor. Zira bütçe planlaması yapılırken bir lira dahi çok önem arz ediyor dar gelirli için.

Toplam konut bedelinin yüzde 10’unun peşinat olarak yatırılacağını da söylemiştim dün. Yine söyleyeyim. 1 milyon liralık bir evi almak isteyen vatandaşın cebinde, 100 bin lira peşinatının hazır olması gerekiyor.

Buraya kadar tamamsak yeni toplu konut projesi vatana millete hayırlı uğurlu olsun. Gayem 20 yıl gibi uzun soluklu bir yolu tüm adımlarını bilerek yürümenizdir.

“ZOR ZAMANLAR GEÇİRECEĞİMİZ ORTADA!”

“Zor zamanlar geçireceğimiz ortada!”

Bursa Sanayicileri ve İşinsanları Derneği’nin düzenlediği Çekirge Toplantıları’nın bu ayki buluşmasına katılarak BUSİAD Evinin muhteşem bahçesinde harika bir sonbahar akşamı geçirdim.

Bahçe ve ev sahipliği çok hoştu, ancak global para ve döviz piyasalarında son gelişmeler ve beklentiler konuşma konusu olunca karşımıza çok da iyi bir tablo çıkmadı doğrusu.

Açılış konuşmasını yapan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Küçükkayalar;

Hepimiz önümüzü görmek istiyoruz. Hem ülkemizde hem de dünyada, istikrar, güven ve öngörülebilirlik ortamı en büyük arzumuz. Ancak geldiğimiz noktada, bu kısa süre için çok da mümkün görünmüyor. Biz iş insanları, bir süredir dalgalı ve sisli bir denizde, yön bulma araçları çalışmadan karaya ulaşmak için çabalayan kaptanlar gibiyiz” diyerek özetledi işinsanlarının içinde bulunduğu durumu.

Elbette enseyi çok da karartmamak lazım. Avrupa’daki durgunluğun Türkiye için bir şans olabileceğini ülkemizin en büyük avantajının esnek yapısı ve lojistik yatkınlığı olduğunu da belirtti Küçükkayalar.

Gecenin konuğu, Doğan Yatırım Bankası Hazineden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Murat Selamoğlu ise konuşmasında;

İçinde bulunduğumuz döneme ‘Küresel Çatışma’ dönemi diyebiliriz. Ekonomik alana yansıyan bir mücadele. Hem araç hem de amaç olarak ekonomik savaş tam ortasında.

Piyasa beklentileri kontrol altına alınmazsa enflasyon uzun yıllar kalıcı olabilir.

Önümüzdeki 6 aylık dönemde emtia ve enerji silah olarak kullanabilir. Rusya buna şimdiden başladı. Tedarik zincirinde yeni aksamalar oluşabilir.

Avrupa’nın lokomotifi olan Almanya’da yaşanan durgunluk diğer üye ülkeleri etkileyecektir” diyerek özetledi dünyanın mali durumunu.

Peki, biz neresindeyiz bu karmaşanın?

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’na gelirsek; yüzde 80 enflasyon olan bir ülkede bonolar, tahviller yüzde 10’larda. Bu olamaz! Bu sistem sürdürülebilir değil! Bunu herkes görüyor!

Sadece büyüme odaklı gidilen, enflasyonu öncelemeyen bir sistem yürütülüyor. Hükümet de bunu bu şekilde ifade ediyor zaten. Bu sistem başarılı olur mu dersek; olabilir, ama olmazsa gerçekten zor zamanlar geçireceğimiz ortada!” dedi Selamoğlu.

Son sözü bir kez daha tekrarlamak istiyorum; ‘Gerçekten zor zamanlar geçireceğimiz ortada!’

Dündar’dan örnek çalışma

Dündar’dan örnek çalışma

Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar, aynı zamanda Bursa Belediyeler Birliği Başkanı. Ya da diğer bir ifade ile kentimizdeki tüm belediye başkanlarının oluşturduğu birliğin de başkanı.

Bu bağlamda yıl içinde birlik üyesi belediyelerin aylık rutin toplantıları oluyor. Bursa’da 18 belediyenin 14’ü AK Parti, 1’i  MHP, 3’ü de CHP’li belediye başkanlarından oluşuyor.

Bu noktada Dündar’ın birlik başkanı olarak yapmış olduğu eğitim çalışmalarının yanı sıra bir çalışma var ki gerçekten değerli.

Başkan Dündar, her ay toplantıyı birlik üyesi bir ilçede gerçekleştiriyor.

Geçen ay Hayri Türkyılmaz’ın ev sahipliğinde Mudanya’da gerçekleşen toplantı bu ay Mehmet Keskin’in ev sahipliğinde Keles’te gerçekleşti.

Bundan dolayı Başkan Mustafa Dündar hem ilçe belediye başkanlarının gönlünü kazanıyor hem de alkışı fazlasıyla hak ediyor…

Verilen mesaj da net, partiler farklı olsa bile sevda Bursa olunca toplantılar amacına uygun oluyor.

Ortak payda da buluşulabiliyor.

Siyasetten uzak, hizmet odaklı bu toplantıları bizler de yakinen takip etmeye çalışıyoruz.

Bu minvalde,

Keles’te gerçekleşen eylül ayı toplantısı sonrasında Keles’te ilçe halkı ile sohbet eden Dündar’a halkın sevgisi de takdire şayandı.

Bize de kendisini tebrik etmek düşüyor.

YILMAZ’DAN İCRAATİN İÇİNDEN AÇIKLAMALARINA DEVAM

Salı günü Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’ın çalışmalarını anlattığı icraatın içinden toplantısına katılmıştık.

Oradaki izlenimlerimizin büyük çoğunluğunu aynı gün kaleme aldık.

Dikkat çeken bir ayrıntı ise o toplantıda belediye meclis üyeleri yoktu.

Genelde bundan önce gerçekleşen toplantılarda en azından o ilçedeki yerel iktidarın meclis üyelerini görürdük.

Ama o gün yoktu.

Belki katılımın yüksek olmasından dolayı gelmediklerini düşündük. İşin aslı biraz daha farklıymış.

Bunun sebebini daha sonra öğrendik. O da Başkan Yılmaz’ın bu toplantılarına Cuma gününe kadar devam edeceği ve bu bağlamda birim birim toplantı yapması idi.

İl yöneticileri, milletvekilleri ile buluştu, ardından belediye yöneticileri ile onlar da bu bilgilendirmeleri Başkan Yılmaz’ın sunumundan öğrenmişler.

Onu da bu köşeden aktaralım.

Bir de aktarmak istediğim diğer bir ayrıntı ise, AK Parti belediyeciliği.

Bu noktada son 18 yıldır AK Parti tarafından yönetilen Yıldırım Belediyesi’nde borç tavan bile yapsa bu borçların karşılığının da bulunması.

Misal olarak Yılmaz’ın geldiği ilk dönemde borcun çok yüksek olmasına rağmen geçen dönemden belediye envanterine giren Hüma Hatun evleri bu borcun azalmasında önemli bir payı var.

Belediye kaynakları ile o inşaatları tamamlayan önceki dönem başkanı Edebali’yi de tebrik etmek gerekiyor.

Yılmaz’ı da oradan elden edilen geliri belediye hizmetlerine aktarıp ve borçları kapattığı için de ayrıca tebrik ediyoruz.

Piyasalarda 21 Eylül sendromu

Piyasalarda 21 Eylül sendromu

Piyasalar yine ilginç hareketlere sahne olmakta.

Kararsız bir seyir kendini tüm dünyada hissettiriyor.

Yatırımcının kafası da hayli karışık doğal olarak.

Tam ayı piyasası geldi çattı derken ani bir rota değişikliği ile boğaya geçiş sinyalleri görebiliyoruz.

Haliyle “Yatırım araçları nasıl bir performans sergileyecek?” sorusu pek net bir yanıta sahip değil bu atmosferde!

Bu hafta dalgalanmaları ile tarih sayfalarındaki yerini aldı mesela.

Haftalar öncesinde uyardığımız oynaklık riski gündemden düşmüyor aslında. Ama bu hafta ABD’de borsalarında şimdiye kaydedilen en sert 9. günlük düşüşün tarihi kayıplar arasındaki yerini alması bir örnek.

Amerikalı en zenginlerin servetini bir günde 93 milyar dolar azaltan bu kayıp şüphesiz ki çok dikkat çekici bir gelişme. Ve ayı piyasası derinleşiyor yorumlarını beraberinde getirdi!

Dünyanın en büyük piyasasındaki kayıpların diğerlerine yansıması da gecikmedi.

Türkiye de salı günkü işlemlerde nasibi aldı bu süreçlerden…

Bir düzeltme hareketi bekleniyordu son yükselişlerin ardından aslında! Ancak, yüzde 6 kayıpta Borsa İstanbul’da devre kesicinin çalışmak durumunda kalması pek beklenen bir gelişme değildi.

Yani ekstra biçimde şişirilen BİST’teki geri hareket de dikkat çekici oldu haliyle.

Hem rekorlarda hem de sert düşüşte bankacılık hisselerindeki anormal hareketlerin payı olduğunun altını çizmekte fayda var!

Ancak borsamızın hala ciddi bir potansiyel barındırması da söz konusu.

Çarşamba günü düşüş trendinin sonlanması ve düşük oranlı da olsa BİST’in artıya geçmesi somut bir örnek.

Özellikle Avrupa’ya göre pozitif ayrışan bir atmosfer olduğu aşikar piyasalarımız adına. Nitekim bütün bu oynaklıkta TL’nin dar bantta dalgalanması da göreceli avantajlarımıza işaret ediyor!

Ama dolar bazında çok ucuz bir piyasa olmanın sağladığı avantajı uzun vadeli düşünmek şart. Kısa vadede ise oynaklık sürecek. Özellikle de bankacılıktaki aşırı hareketlilik nedeniyle!

Rusya’nın soğuk bir kışa hazırladığı Avrupa’nın sorunları bitmek bilmiyor. Yüksek enflasyona eşlik eden ekonomik yavaşlama Avrupalıları kara kara düşündürüyor.

Avrupa Merkez Bankası’nın giderek sertleşen faiz adımları bu anlamda borsaları da negatif etkilemekte!

Ama temelde bugünlerde piyasalara yön veren mesele ABD’nin enflasyon rakamları.. Son dalgalanmanın nedeni de yüzde 8,3’le beklentileri aşan TÜFE rakamı oldu. Aslında çekirdek TÜFE’deki yukarı hareket asıl moral bozan faktördü!

Dün açıklanan ÜFE rakamları da pek tat vermedi.

Çünkü şimdiye kadar yapılan faiz artışlarının enflasyonu dizginleme konusunda çok da başarılı olmadığını gösteriyordu son veriler.

Neticede gelecek hafta Amerikan Merkez Bankası Fed’in en az 75 baz puanlık bir faiz artışı daha yapması kaçınılmaz hale geldi bu verilerin ardından.

Hatta 100 baz puanı telaffuz eden Fed yöneticileri var!

Ekim ayı için de negatif beklentiler artıran bir tabloyu karşımıza çıkardı son enflasyon rakamları.

ABD tahvillerini yükselten ve dolara değer katan bu atmosfer hisse senetlerinde ise satış getirdi.

Dolayısıyla 21 Eylül’e gelecek çarşambaya kadar yani faiz kararı açıklanana dek risk iştahının düşük kalması söz konusu.

Ve oynaklık ihtimali de kuvvetle muhtemel. Gelecek veri ve açıklamalara göre.

Borsa İstanbul’da da bir durgunluk döneminin bu süreçte yaşanması söz konusu!

Yerli yatırımcının önümüzdeki bir hafta çok dikkatli olması ve uzun vadeli düşünmesinde fayda var.

Yoksa telafi edilemeyecek kayıplarla yüzleşme gibi riskle karşı karşıya kalınabilir.

AK Parti dar gelirliyi gözden çıkarmış!

AK Parti dar gelirliyi gözden çıkarmış!

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Bursa mitingini değerlendirdiğim yazımda da belirtmiştim. Hükümetin önümüzdeki seçimlerde bir adım öne geçebilmek için elinde üç önemli kozu olduğunu. Bunlardan biri EYT’nin çıkarılması, biri yılbaşında asgari ücrete tatminkar bir zam yapılması, bir diğeri de koşulları bizimle dün paylaşılan toplu konut projesi hamlesiydi.

Konut ve kira fiyatlarındaki önlenemez artış sonrası vatandaşın ‘barınamıyoruz’ isyanına karşılık önemli bir adım olarak ciddi sükse ile sunuldu proje vatandaşa.

Ben konu hakkındaki fikrimi lafı hiç dolandırmadan söyleyeyim.

Hükümet ‘dar gelirli’ ama gerçekten dar gelirli vatandaşı çoktan gözden çıkarmış. Gelir düzeyi asgari ücret ya da emekli maaşı boyutunda olan vatandaş ya çoktan AK Parti’nin kemik seçmen kitlesi haline gelmiş ya da ‘bana oy vermese de olur’ cümlesinin içine sığdırılmış.

Çünkü açıklanan projeler ilk etapta bir heyecan dalgası yaratsa da asgari ücretle geçinmeye çalışan, emekli maaşının gelişini dört gözle bekleyen vatandaşın elini uzatabileceği bir bütçeleme yok karşımızda.

Rakamların makul olmadığını, taksitlerin uygun olmadığını söylemiyorum kesinlikle.

Satışa sunulan tüm ev, dükkan ve arsa fiyatları son derece uygun günümüz piyasa koşullarına göre. Taksitler de bir o kadar makul.

Benim söylemeye çalıştığım şu ki, bir kredi kartının borcunu başka bir kart ile kapatan, ay sonunu getirmek için çevresindeki eşe dosta borçlanan asgari ücretli ve emeklilerin bu projeden yararlanması mümkün değil.

Çok basit bir hesap yapalım hemen.

Başvuru için 500 lira isteniyor. Eğer kurada ev sahibi olma hakkı size çıkmazsa geri ödenmek kaydıyla. 500 lira bir biçimde bulunur bu kolay. Zor olan kuranın size çıkması halinde hemen yatırmanız gereken; aldığınız konut, dükkan ya da arsa bedelinin yüzde 10’u düzeyindeki peşinatı ödemek.

Hangi dar gelirlinin elinde böyle bir peşin para var ki, bu ödemeyi yapsın. Ortalama bir ev için 60 bin lira gibi bir paradan söz ediyoruz.

Ay sonu zor geliyor lafı yabana atılacak kadar basitçe söylenmiş bir söz değil. Gerçekten zor geliyor ayın sonu!

Hadi eş dost bir araya geldiler, imece usulü peşinat toplandı diyelim.

Bu kez de ödemelerin hemen başlaması var gündemde. En düşük taksit 2 bin 800 liradan başlıyor. Asgari ücret 6 bin 471 lira. Taksitinizi ödedikten sonra size ev kirası, faturalar ve gıda masraflarını karşılamak için 3 bin 671 lira kalıyor.

Evlerin en erken teslimatı 2 yıl sonrasına yapılacağından bu süre zarfında eldeki parayla nasıl geçinileceği sorusunu doya doya sorar artık dar gelirli kendine.

Tabii ödemelerin senede iki kez memur maaşı artışı oranında zamlanacağını da unutmayalım lütfen. Bu durum da son derece önemli, zira asgari ücret bu yıl istisnai olarak iki kez zamlanmış olsa da normalde yılda bir kez zamlanıyor.

Bilmem fark ettiniz mi, ama bu hesabı emekliler için yapmadım, çünkü yapmaya kalksam işin içinden çıkamam. Bence emekliler de böyle bir zorluğun içinden çıkamazlar.

Şimdi bütün moralinizi yerle bir ettiğime ve ev alma hayallerinizi tarihe gömdüğüme göre, malum toplu konut projelerinin kimler için olduğunu da açıklayayım ve rahatlayayım.

Bence bu toplu konut projeleri artık son demlerini yaşayan, pek çoğu zaten dar gelirli pozisyonuna düşmüş olan orta sınıfın ‘çoluğumuz çocuğumuz bundan sonra ev sahibi bile olamayacak, geleceklerini nasıl kuracaklar?’ endişelerine bir merhem.

Çevremden duyduğum pek çok ses kulağıma; ‘Benim çocuk 18 yaşını doldurdu. Bir geliri de yok. Zaten gençlere kontenjan da var. Ben bu projeye çocuğum adına yazılayım ve ödeyeyim de başında iyi kötü bir evi olsun bari’ diye fısıldıyor.

Evet, bu toplu konut projesi bir seçim yatırımı. İktidarın elindeki önemli kozlardan biri. Hamle de bence doğru hedef kitleye yönelik. Kime oy vereceği konusunda kararsız kalan gençlere ve birkaç yıldır yaşadığımız ekonomik krizle işleri iyice bozulan, aslında zamanında AK Parti’nin sıkı destekçisi olan küçük esnafa minik bir ümit.

Hesap konut fiyatlarını ya da kiraları düşürmek değil. Zaten böyle bir durumun gerçekleşmesi için önce konutların teslim edilmesi gerekir ki, bu da en erken 2 yıl sonrasını işaret ediyor.

Malum bizim oylar satılık. Bu konuda da kimseyi kınamıyorum. Atadan dededen böyle gördük. Parayı verenin oyu topladığı bir ahvadın evladıyız çok şükür. AK Parti toplu konut projesinde iyi bir hamle yaptı bana göre. Hedef kitlesi başvurular için sırada.

Dar gelirli de aklını başına alsın bundan sonra.

Yani telefonunu göster demekle olmuyor o işler.

Tarihi konut projesinin artıları eksileri

Tarihi konut projesinin artıları eksileri

En temel hak için devlet harekete geçti.

Barınma meselesi dar gelirli kesim için çok ciddi bir hal almış durumda.

Çözüm olarak hayata geçen Sosyal Konut Projesi, ekonomiye inşaat sektörü üzerinden katkı sunmayı öngören hayli iddialı hedefleri karşımıza çıkardı.

Mesela temeli yılbaşında atılıp ilk etap konutlar en geç 2 yılda bitirilecek.

Adetsel büyüklük de iddialı.

Beş yılda 500 bin sosyal konut, 250 bin konut amaçlı arsa, 50 bin işyeri yapılacak.

Yani 900 milyar liralık bir ekonomik hareketi tetikleyecek tarihi bir adım bu aynı zamanda.

Ödeme koşulları da fiyat, vade ve taksit açısından hayli iddialı!

Konutların maliyeti üzerinden yüzde 40 indirimli bir fiyatlama ile satış tablosu oluşturulmuş.

240 ay vade ile 2+1 daire 608 bin lira fiyatla satılacak. Aylık taksiti 2 bin 280 lira olacak. 3+1 daire 851 bin liralık fiyat ve 3 bin 187 lira taksitle satılacak.

Yani dar gelirlilere uygun fiyat ve vade söz konusu.

İstanbul’da hane geliri 18 bin liranın, diğer illerde 16 bin liranın altında olanlar başvurabilecek.

Ana manzara bu.

Peki projenin gerçekteki artısı ve eksisi ne?

İnşaat sektörü üzerinden ülke ekonomisini canlandırma hamlesi olarak yorumlanabilir…

Çok sayıda alt sektörü tetikleyerek bir ekonomik büyüme ivmesi yakalanmak isteniyor. Bir yanda çok olumlu bir adım olarak görülebilir elbette ki.

Ama diğer yandan sanayi ve tarım ciddi destek beklerken kaynakların yine betona aktarımı gibi bir handikap çıkıyor karşımıza!

Keza yüksek katma değer ve teknolojiye dönük yatırımlara olan ihtiyaç da ortada. Buna karşın çok ciddi bir kaynak aktarımı kamu inşaat firmalarınca kullanılacak.

Son yıllarda çeşitli sıkıntılar yaşayan özel sektör firmalarına dönük bir desteğin olmaması da dikkat çekici.

Aslında bu kadar büyük bir proje gerekli miydi?

Tabi ki gerekliydi! Hatta şarttı…

Uçan konut fiyatları ve kiralar dar gelirlinin barınma meselesini net biçimde çıkmaza sokmuştu.

Peki ama TOKİ epey uzun zamandır niye büyük ölçekli hiçbir projeye imza atmayı düşünmedi?

Ve arada kaybolan yıllarda konut açığının nasıl büyüdüğü haliyle fiyatlara olumsuz etki yaptığı da dikkate alınmalı.

Dolayısıyla şu anda aslında “zararın neresinden dönülse kardır” modunda bir proje ile karşı karşıyayız barınma meselesinde!

En iyimser tahmine göre bile yıllık 600 – 700 bin dolayında bir konut arzına ihtiyaç var. Çünkü genç bir toplumuz. Ve evlenme ve boşanma sayıları da rekor düzeyde.

Yani karşımızdaki projenin 5 yılda sunduğu konut arzı bir yıllık ihtiyacımızı bile karşılamıyor! Elbette ki özel sektör de üretecek. Ama devasa maliyet artışlarına karşın düşen alım gücü ve bankaların kredi verme konusundaki isteksizliği birleşince özel sektörün yeni projelerden uzak durması anlaşılır hale gelmekte.

Diğer yandan fiyatlardaki maliyetten yüzde 40 indirimli olma kavramı tam olarak gerçeği yansıtmıyor. Piyasa maliyeti ile karşılaştırınca doğru bir mesele. Çünkü büyük şehirlerde arsa payı maliyetin yüzde 40 – 50’si arasında değişiyor!

Ama unutmayalım TOKİ kamu arazilerine yapacak sosyal konutları. Yani arsa maliyeti yok.

Ayrıca malzeme alımlarını da büyük montanlı ve uygun fiyatlı olarak alma avantajı var.

Bu durumda maliyetin altında konut satışı gibi durmuyor manzara!

Ödemelerde ise ailede tek kişi çalışıyorsa ve eline asgari ücret geçiyorsa pek de kolay bir sürecin olmayacağı aşikar. Çünkü temel ihtiyaçlara faturalara o kadar çok para gidiyor ki konut taksidine ne kalacak.

Ve bir belirsizlik unsurunu da hatırlatmakta fayda var.  Hiçbir TOKİ projesi sabit taksitli olmamıştır. Yani ya enflasyona ya da memur maaş zammına endeksli olmuştur tüm konut projeleri!

Bu durumda enflasyon dizginlenmedikçe taksitlerin ulaşacağı seviyeyi de unutmamak lazım.

Seçim yılına doğru doludizgin koştururken projenin özellikle hedeflediği genç ve emeklilerle sağlayacağı oy ise siyasetin konusu olarak tartışmaya değer!

 

Yıldırım Belediyesi’nin üç yılı

Yıldırım Belediyesi’nin üç yılı

Özellikle belediyelerin dönem faaliyetlerini anlattıkları toplantılar, iletişim ve gazetecilik fakültelerinde ders olarak okutulmalı diye düşünürüm.

Bu toplantıların çoğunun sunumları ‘empati’ üzerine değil ‘sempati’ üzerine kurulur.

Çoğunlukla kurumdan beklentilerin ve toplantıya bahis konuların, ilgililerinin olumlu ya da olumsuz düşünceleri ‘empati’ yapılarak hesaba katılmaz. Daha çok kurumun ‘sempati’ kazanmasına odaklanan bir anlatım ve görsellik tercih edilir. Bu da genellikle beraberinde hamaset, böbürlenme ve cek cak sunumunu getirir.

Oysa sunum bir yönüyle pazarlamadır. Salondaki alkışları değil, fikir ve uygulamalarınızın değerinin insanlarca benimsenmesini amaçlar. Sempati sunumları ise bu ikincisini hedefler. Empati yapan sunumların işi daha zor ama daha etkili olduklarından fikir ve faaliyetleriniz satın alınır, başka bir deyişle kabul görür.

Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz geçen 3 yıllık döneme dair faaliyetlerini anlattığı bir toplantı düzenledi. Toplantıda ortaya konan iletişim biçimi başarılıydı.

Görsel açıdan zihni meşgul etmeyen bir barkovizyon, arka plandaki hareketlilikle salonu renklendirmişti. Yayınlar ise kendini fazlaca tekrarlamayan görsellerden oluşuyordu. Özellikle başkanın profilden, karşıdan, boydan, spor takım elbiseli vb. fotoğrafları ile şişirilmemişti.

İzlediğimiz başka bazı belediye sunumlarında, başkan zaten sahnede ya da toplantının içindeki iken, ayrıca kendisini sahada ya da makamındayken çekilmiş videolardan izlemek zorunda kaldığımız çok toplantı biliyorum.

Başkan Oktay Yılmaz önemli gördüğü konu başlıklarını görseller desteğinde kendisi anlattı. Prompter kullanmadan anlatsa daha akıcı bir sunum olabilirdi. Ancak bu proje ya da faaliyetlerin amacı videolar ile de canlandırılarak, zihinlerde yer etmesi sağlanmış oldu. Özellikle son yıllarda ‘sosyal pazarlama’ dediğimiz yeni ve modern bir ikna yöntemi var. Bu ikna yönteminin bir numaralı silahı da videolar. Yıldırım Belediyesi bu amaçla hazırladığı videolarla da samimi bir dil kullanmış. Kısa içerikler ve metinlerle başarılı bir görsel iletişim sağlanmış.

“En iyi tasarım içinde en az tasarım olandır” diye çok sevdiğim bir söz vardır. Yıldırım Belediyesi’nin 3 yıllık faaliyet dönemine ilişkin sunumda da tasarım çok azdı, dolayısıyla samimiyeti dinleyiciye geçen bir yalınlık içeriyordu.

İlgili birimdeki arkadaşların üzerinde çok çalıştıklarına eminim.

Öte yandan bu 3 yıllık dönemde yapılan icraatlara şöyle bir göz atıldığında özellikle gençlere dönük çalışmalar dikkat çekiciydi. Kütüphane ve spor kompleksleri sonuçları bakımından oldukça kayda değer çalışmalar.

Gelgelelim son zamanlarda Sayın Başkan’ın da ifade ettiği gibi biraz para gelsin diye göz yumulan bir icraat tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Samanlı’daki mera ve dere taşkın alanının, lojistik merkez ve AVM vb amaçlarla imara açılması akademik odaların da karşı çıktığı bir durum. Aynı yere daha önce hastane yapılması planlanmış ancak vazgeçildiği açıklanmıştı. Bu alanların imara açılmasına karşı çıkanlar ise bu iptalin kendi çaba ve uyarıları sonucu olduğunu düşünmüştü. Ancak dünkü sunumdan benim anladığım, aynı alanın bir kısmını daha fazla gelir sağlamak üzere, bir imar durumu değişikliğine tabi tutulduğu, hastane, lojistik merkez ve AVM’nin oraya yine de yapılacağı şeklinde.

 

Yılmaz’a 41. ayda 41 kere maşallah

Yılmaz’a 41. ayda 41 kere maşallah

Genelde belediye başkanları icraatın içinden toplantılarını seçildikleri tarihin yıldönümünde yaparlar. Bazen bu süreç artı eksi bir hafta değişir.

Ama pandemi dönemi ile bu toplantılar salgının en az olduğu dönemlerde yapılmaya başlandı. Bu bağlamda basın mensuplarının karşısına çıkan isim Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz oldu.

Yılmaz, yenilenen yüzü ile Barış Manço Kültür Merkezi’nde göreve gelişinin 41. ayında 41 ayda neler yaptığını anlattı.

Az zamanda çok iş yaptık demedi.

Dediği vatandaşımızın beklentilerine karşılık vermek için gecemizi gündüzümüze kattık, desek daha doğru olacak.

Bu süreçte vatandaşın memnun olduğu işler var.

Hemşeri derneklerinin alkışladığı çalışmalar,

Yıldırımlıların soluklandığı merkezler,

Gençlerin gelecek için uyumadığı kütüphaneler, velhasılı icraatlar var.

Bunlardan ilki, atıl durumdan üretken duruma geçen, içine ruh üflenen kentsel dönüşüm binasından uyumayan kütüphaneye dönen alan.

Buraya gelen ders çalışan öğrencilerin başarı hikâyesi var.

Kimi Boğaziçi’ni kazanmış, kimi BDÜ’yü kimi Uludağ’ı…

En önemlisi bu kütüphaneye yakında bir kardeş daha geliyor.

O da Barış Manço Kültür Merkezi’nde uyumayan kütüphanenin 2’incisi…

Belki ardından 3. ve 4. gelecek.

Uykularımızı kaçıracaksa böyle çalışmalar kaçırsın, demeden geçemeyeceğim.

Sadece bu kadar mı, bir de hayatın sillesinden tokat yememek için çöp kovalarını karıştıran, evine bir dilim ekmek götürmek isteyenlerin rüyasını eski adı ile pırpır yeni adı tripatörle ağlayan gözleri, gülen gözlere çevirmiş Yılmaz.

Artık dönülmez akşamın ufkundan geri dönüşümler olmuş.

Yıldırım da sanayiye kazandırılmış.

Keza söz dönüşümden açılmış iken İsmail Hakkı Edebali zamanında başlayan dönüşüm çalışmaları Oktay Yılmaz ile daha da hız kazanmış. Mevlana’da yüzler de kalpler de Şeb-i Arus’da huzur bulduğu gibi yeni dairelerde huzur bulmaya başlamış.

Huzuru bir başka yerde bulmak isteyenler ise Balaban Piknik alanında 48 dönümlük alanda piknik yaparak bulmaya çalışıyorlar.

Artık Yıldırımlılar Uludağ’a gitmeye gerek yok diyor…

Hisseli parseller, ayrık nizama, ayrık nizamlar kentsel dönüşümle sitelere dönüyor.

Sporda yüzleri güldüren başarı 2 binin üzerinde madalya…

Sadece bu kadar mı?

Lojistik merkezi ile hem belediye bütçesi hem de ekonomi nefes alacak.

Yakın tarihte bitecek olan diş hastanesi de Yıldırım’a değer katacak.

Ne varsa Yıldırım’da var mottosu ile gerçekleşen basın toplantısında olmayan bir kaç şeyden biri olan turistik otel de 2024 Nisan’ına kadar bitecek.

Ardından misafirlerini kabul edecekmiş.

O zaman bize de 41.ayında Başkan Yılmaz’a 41 kere maşallah demek düşer.

Yıldırım’da çok şey olmuş…

Yıldırım’da çok şey olmuş…

Yıldırım Belediyesi pek çok belediyeyi gerisinde bırakarak harika bir lansmanla çıktı karşımıza. Belediyenin tam 41 aylık icraatlarının Başkan Oktay Yılmaz tarafından aktarıldığı, içerisinde güzel düşünülmüş videoların bulunduğu sunum Yıldırım’ın sosyal belediyecilik anlayışı misyonunu iyice üstlendiğini vurguluyordu.

Elbette sunum sonrası sorularımız da oldu. Meslek büyüğüm Yüksel Baysal, mera olarak kullanılırken şehir hastanesi yapılması planlanan, ancak taşkın bölgesi olması nedeniyle şehir hastanesine izin alamayan bölgeye yapılacak olan lojistik merkezin bir tehlike yaratıp yaratmadığını sordu.

Başkan Yılmaz, bölgenin halen 300 dönümünün hastane imarlı olduğunun altını çizerek, şu anda 2 buçuk kilometrelik hatta dere ıslahı çalışması yürütüldüğünü ve gerekli altyapı çalışmalarının hazırlandığını belirtti.

Bir de ayrıntı verdi:

Burası bize kentsel dönüşüm bölgesi olarak verildi. Biz bölgede dönüşüm yapmak yerine dönüşüme finans sağlayacak bir alan inşa etmeyi uygun gördük. Lojistik alan olarak projelendirdik bölgeyi. Bölge işlemeye başladığında 750 milyar katkısı olacak belediyemize, bunun 500 milyonu kentsel dönüşüm için katkı olarak kullanılacak.

Alanın imara açılmadan önce mera olarak kullanıldığını hatırlattım Başkan Yılmaz’a.

“Bizim mekanla ilgili bir sıkıntımız var. Evet, burası mera olarak geçiyordu, ancak 30 yıldır kimse bu bölgede hayvancılık yapmıyor. Bu konuda Akademik Odalara da sunum yaptık ve konuyu açıkladık. Zaten şu anda bölgedeki bahçeler ile konutlar öylesine yakınlaştı ki, bahçecilik yapmakta zorlanıyor vatandaşımız” diye yanıtladı sorumu.

Aslında bu küçük açıklamalar dahi büyük şehirlerdeki tarım alanlarının nasıl yerleşim alanına dönüştürüldüğünü açıklıyor. Hal böyle olunca yaşadığımız gıda krizinin sebebini çok da uzakta aramamak lazım sanırım.

6 MİLYONLUK YARDIM KİMLERE VERİLDİ?

Dün Cumhuriyet Halk Partisi cephesinden, bugün de İYİ Parti cephesinden yükselen itiraz sesleri toplam tutarı 6 milyon TL’yi bulan 60 bin adet eğitim yardımı çekinin muhtarların belirlediği listeler yerine, AK Parti’nin mahalle temsilcilerinin hazırladığı listelerdeki partililere dağıtılmasınaydı.

Özellikle mahalle muhtarlarının bu konuya itirazları var. Çünkü muhtarların hazırladıkları ihtiyaç sahibi listelerdeki vatandaş yardım alamayınca onların kapısını çalıyor.

Kısacası ortada içinde bulunduğumuz zor günlerin aşılmasına bir nebze de olsa yardım sağlayacak bir miktar para var, ancak bu para gerçek ihtiyaç sahiplerine değil, partili olanlara gidiyor.

Adaletin terazisi şaşıyor…

Açıklaması sırasında, “Biz sıkıntıları dile getiriyoruz, iddiaları soruyoruz, ancak yanıt alamıyoruz! Pek çok ‘kimlere ne verdin?’ sorusu sorduk. Yanıt şu; ‘ticari sır!’ Hayırdır şirket mi işletiyorsun? Yoksa kamu hizmeti mi veriyorsun?” diyen İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’na neden muhalefetin sorularına hükümet cephesinden hiç yanıt gelmediğini sordum.

Demokrasi azınlığın da haklarının muhafaza edildiği sisteme denir. İdeal olan da budur. Herkes kendini o ülkede güvende hissetmelidir. Türkiye’deki algı ise şudur; seçimi kayıp mı ettin, kaybettiysen yoksun artık. İş yok, para yok, ekmek yok, yüzüne bir gülücük bile yok. Bu ilkel bir yaklaşımdır.

Ayrıca dürüst iş yapmıyorlar, bu nedenle yanıt vermiyorlar. Bir de hesap vermiyorlar. Kim hesap soracak? Yargı, Sayıştay, Danıştay hepsini onlar atıyor. Böylece hesap verilmeyen hesap kaçırılan bir sistem oluştu. Buna güveniyorlar!” diyerek yanıtladı sorumu Türkoğlu.

Gerçekler dile getirilince acımasız görünüyor değil mi?

Otomotiv acil destek paketi bekliyor

Otomotiv acil destek paketi bekliyor

Otomotivin tadı yok.

Her geçen ay sektördeki sıkıntıları ortaya koyan daha fazla sinyal geliyor.

Ağustostan kalan miras da bu tabloyu destekler cinsten oldu.

Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) ağustos ayı ile birlikte ilk 8 ayın veri karnesini açıkladı.

Toplam otomotiv üretimi ağustosta yıllık bazda yüzde 13,3 oranında azalarak 92 bin 625 adede geriledi.


Onlarca alt sektörü sürükleyen otomotiv üretimindeki daralma dikkat çekici bir seviyede! Yani yan sanayi açısından da pek iyi bir haber değil bu son veriler.

Ağustosta üretimdeki düşüşe nazaran daha yüksek bir azalmaya sahne olan ihracat pazarı da ayrı bir alarm sinyali verdi. Aynı dönemde otomotiv ihracatı yıllık yüzde 21,9 düşüşle 64 bin 515 adet oldu.

Geçen ayın kötü performansında iç ve dış talepteki inişin izlerini net biçimde görebiliyoruz. Bu olumsuz havayı yaratan süreçlerin yıllık bazda tüm veri türlerinde daralan tabloları karşımıza çıkaracağı aşikar!

Çünkü iç piyasada aşırı yüksek fiyatlarla yüzleşiyor vatandaş. En ucuz sıfır otomobil 400 bin liradan başlıyor. Finans tarafında da pahalı kredilerin yarattığı engeller söz konusu. Aylık taşıt kredisi faizi yüzde 2’nin üzerinde.

Düşen alım gücünün araç alımına da yansıyor olmasının negatif etkilerini birebir yaşıyoruz artık.

Dış pazarlarda da düşen bir taleple yüzleşiyoruz! En büyük pazar Avrupa’nın çok ciddi sıkıntıları var. Düşen alım gücü Avrupalıların da derdi. Bir de değer kaybeden Euro’nun etkisini ihracatçımız net biçimde hissediyor!

Bir de çip krizi gibi bir türlü bitmeyen bir bela var otomotiv üreticilerinin başında.

Peki sektörün gidişatı nasıl bir gelecek vaat ediyor?

Henüz Ocak-Ağustos dönemi tümüyle negatif bir görüntü vermese de veriler hayli zayıf.

Yılın ilk aylarındaki nispeten olumlu performans 8 aylık üretim veri setlerini artıda tutuyor. Ama şimdilik kaydıyla!

Ve ihracatta ise ne yazık ki gerileme var.

Otomotiv üretimi Ocak-Ağustos döneminde yüzde 2,3 artışla 833 bin 146’ya çıktı. Ancak, aynı dönemde otomotiv ihracatı yüzde 0,7 azalışla 591 bin 156’ya indi.

İlk 8 ayda otomobil ihracatının yüzde 7 azalması Bursa başta olmak üzere otomotiv üretim üssü konumundaki kentleri olumsuz etkiledi.

Bu döneme ait iç pazar verileri de pek iç açıcı değil.

Yılın toplam pazar geçen yıla göre yüzde 8 daralarak 483 bin düzeyine indi. Otomobil pazarındaki daralma yüzde 9 seviyesinde gerçekleşirken ticari araç pazarında yüzde 2’lik küçük bir genişlemeyle karşılaşıyoruz!

Özetle bu rakamların bize söylediği gerçeklik sektörün acil desteğe ihtiyaç duyduğu.

Devletin mutlaka kritik önemdeki otomotivin elini rahatlatacak adımları atması şart.

Çünkü çip ve parite yükünü azaltmak doğrudan bizim elimizde değil.

Ancak, matrah düzenlemesi yoluyla yüksek fiyatları bir miktar törpülemek mümkün! Ve bu vergi dilimlerine dönük bu düzenlemenin kaçınılmazlığının artık görülmesi şart. Yüzde 17’yi bulan indirimlerin yaşanması söz konusu matrahta bir değişim gerçekleştiği taktirde.

Diğer yandan kredi maliyetlerini düşürecek formüllere de ihtiyaç var kesinlikle! En azından kamu bankaları eliyle uygun faizli taşıt kredileri yaratılmalı.

Ve elbette ki tüketicinin alım gücünü artıracak önlemlerin ivedilikle sahaya sürülmesi de elzem.

Talebi bir miktar tetikleyebilecek olan bu tarz önlemleri içeren bir paketin yıl bitmeden deveye alınması şart.

Yoksa başta enerji ve hammadde olmak üzere giderek artan maliyet yükü üretime yeni darbeler vuracak!

Bu dönem o isimler milletvekili adayı olacak mı?

Bu dönem o isimler milletvekili adayı olacak mı?

Bir önceki genel seçimlerde milletvekili seçilenlerin görev süresi muhtemelen 2023 yılının Mayıs ayında gerçekleşecek seçimlerde sona erecek.

Partileri tarafından kimler tekrar aday gösterilecek ya da gösterilirse tekrar seçilecek mi?

Onu şimdiden kestirmek mümkün değil.

Bizim asıl merak ettiğimiz şu:

Bir önceki seçimlerde milletvekilliğini kıl payı kaybeden bazı isimler var. O isimler bu dönem tekrar aday olacak mı?

Aday gösterilmeleri durumunda seçilebilecek yerlere konulacak mı?

Milletvekilliğine gecikmeli olsa da bir dönem sonra ulaşabilecekler mi?

O isimlerden ilki AK Parti’de geçen dönem 1. Bölgede en son seçilen milletvekili Ahmet Kılıç’tı.

Kılıç’ın ardından sıralamada şimdi memuriyete geçen Gülten Kapıcıoğlu vardı.

Mesela, 2023 seçimlerinde Kapıcıoğlu aday olur mu, seçilebilecek sıralamada kendine yer bulur mu?

2. Bölgede durum biraz farklı…

AK Parti orada aday olarak BBP’den bir isme yer vermişti: Ahmet Yelis.

Muhtemelen Yelis, bu dönem kendi partisinden ve seçim bölgesinden sandığa gidecek, diye düşünüyorum.

Gelelim CHP’ye…

Ana muhalefet partisi CHP’de milletvekilliğini 1. Bölgede Mustafa Şenyurt kıl payı kaçırmıştı.

Senelerdir CHP’nin yükünü çeken, taşın altına elini koyan Şenyurt bu dönem aday olur mu?

Aday olursa seçilebilecek sıraya konulur mu?

Ya da genel başkan kontenjan kullanıp geçmişteki hizmetlerinden dolayı bir başka ilden seçilebilecek sıralamaya koyar mı?

Yine bir başka isim Prof. Dr. Kayıhan Pala… CHP’de onun üzerindeki isim TBMM’ye gitti, kendisi ise akademisyenliğe döndü.

Özellikle pandemi döneminde KOVİD-19 ve aşı açıklamaları ile gündemde kaldı.

Pala, bu dönem tercihini siyasetten yana mı, yoksa akademisyenlikten yana mı kullanacak?

Bir başka parti MHP…

Genel merkezin kontenjan kullanması ile Bursa’da listelere M. Hidayet Vahapoğlu girmiş, çok kısa milletvekilliği yapan Tevfik Topçu da sıralamada onun altına yazılmıştı. Bu dönem Topçu tekrar aday olur mu?

Olursa da seçilir mi?

Öte yandan, diğer bölgede İsmet Büyükataman’dan sonra sıralamaya yazılan isim Kadir Çitil idi. O da partisi kendi bölgesinde bir milletvekili çıkarınca Ankara’ya gidemedi.

Bakalım MHP yönetimi Çitil ile ilgili hangi tasarrufta bulunacak.

Gelelim İYİ Parti’ye…

Belki de geçen dönem milletvekilliğini en fazla hak eden isimlerden biri “Demokrat” lakaplı abimiz Sami Bilge idi.

Çok gayret etti ama partisi seçim bölgesinden bir milletvekili çıkarınca Ankara’ya gidemedi. Bilge bu dönem aday olur mu?

Geçen dönemki maddi ve manevi fedakârlığının karşılığını Ankara’ya giderek alabilecek mi?

İYİ Parti’de diğer bölgede Ankara’ya giden ismin arkasında yer alan isim Hasan Toktaş idi.

Bakalım Toktaş sıralamada en üstte mi yoksa daha altta mı yer bulacak?

Bu isimlerin durumlarını hep beraber bekleyip görelim…

MHP mitingi ve algı yönetimi

MHP mitingi ve algı yönetimi

Önümüzde kıran kırana mücadele ile geçecek bir seçim dönemi var.

Bu çok net…

Uzun süredir havasını koklamaya başladığımız seçim atmosferine muhalefet partilerinin sürekli sahada olması nedeniyle muhalif cepheden bakmaya alışmıştık.

Hükümet cephesinin sahaya inişi ile birlikte farklı bir bakış açısı kazandığımı itiraf etmem gerekiyor.

İlk olarak şimdiye kadarki gözlemimi ifade ederek başlayayım:

Önümüzdeki seçimler için yürütülen propagandaların algı propagandası olduğu, daha çok içi boş sözler, başlığı var kendi yok projeler ve müjdeler üzerinden yüründüğü fikri hakim bendenizde. Şimdiye kadar da bunun aksini ispat eden bir eyleme şahit olmadım.

Peki, ya öyle değilse?

Pazar günü Bursa’da bir bölge mitingi yapan ve Bilecik, Balıkesir, Çanakkale, Yalova illerini de içine alan kalabalığa seslenen Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli de benim soruma inat anket şirketlerine seslendi.

Parayı verenin düdüğünü çalan kiralık anket şirketleri, biz sizin ederinizi de, ciğerinizi de, cibilliyetinizi de, ciddiyetsizliğinizi de çok iyi biliriz. Bizim anketlerimiz maaşa bağlanmış paragöz kamuoyu araştırma şirketleri değil, Bursa’dır, Balıkesir’dir, Çanakkale’dir, Bilecik’tir, Yalova’dır…”

Aslında söyleminde haksız da değil Bahçeli. Pek çok anket şirketinin belirli bir siyasi parti için anket yaptığını ya da yaptığı anketlerin sonuçlarını ücretini ödeyen siyasi parti lehine gösterdiğini biliyoruz.

İş buradan bakıldığında üzücü, zira bu önümüzdeki seçimler için doğru yorum yapmamıza da mani olan bir durum, hem gazeteciler hem de vatandaş açısından.

Fakat algı yönetimi lafını sadece anket şirketleri için kullanmadığımı hatırlatmak isterim. Çünkü siyasi partiler de düzenledikleri mitinglerin kalabalık görünmesi için çeşitli algı operasyonlarına başvuruyorlar.

Miting alanlarının daraltılıp dar bir güzergahta biriken vatandaşın adeta bir insan seli gibi gösterilmesi, çeşitli şehirlerden otobüslerle katılımcıların miting alanına taşınması, ittifakların miting alanlarında katılımcılarla da birbirlerine destek vermesi, miting alanlarında vatandaşlara promosyon niyetine ikramlarda bulunulması bu hilelerin başında geliyor.

Pazar günü izlediğim miting ‘Bursa’da bu kadar kalabalık bir MHP’li kitle var mıymış?’ sorusunu uyandırdı bende.

Yalan yok…

Sonra da bir düşündüm ve herkesi de Bahçeli’nin şu sözünü düşünmeye davet ederim:

Türkiye’nin kendilerinden ibaret olmadığını çok açık idrak etmek zorunda kalacaklar!”

Nasıl da doğru bir söz. Amaç benim anlatmaya çalıştığım biçimde kullanmak olmasa da bu ülke sadece bizim bakış açımızı taşıyan insanlardan var olmuyor.

Gözlemlerimden ve miting sonrası siyasetin içindeki etkin şahsiyetlerin sosyal medya düellolarından anladığım şudur:

Ya anket şirketleri ciddi bir algı yönetimi yapıyor ve MHP’nin oy oranlarını düşük gösteriyor ya da MHP mitinglerinde bir algı yönetimi uygulanıyor ve mitingler kalabalık gösteriliyor.

Aslına bakarsanız bu sorunun yanıtı da gayet net; hükümet de muhalefet de aynı oyunları oynuyor birbirinin üzerinde. Oysa ki sonucun ne olduğu çok önemli değil.

Önemli olan kimsenin gerçekle ilgilenmediği!

Madem bizim dönemimizin ‘yıldız savaşları’ yerini ‘algı savaşları’na bıraktı ve biz tam ortasındayız, net olarak ortaya koyabileceğimiz bir durum varsa o da şudur; seçim hiçbir cephe için çantada keklik değil!

Hükümetin heybesinde pek çok kesimin oylarını etkileyebilecek önemli projeler var. Bunlardan biri toplu konut projeleri, biri EYT!

Eğer bu projeler sağlık emekçilerine yapılan iyileştirmeler gibi havada kalan ve kitleleri mutlu etmeyen projeler olarak kalırsa, kantar Millet İttifakı’ndan yana ağır basar.

Dar gelirli vatandaşa içi dolu bir toplu konut projesi, EYT ve yılbaşında asgari ücrete tatminkar bir zam yapılırsa, ibre Cumhur İttifakı’na doğru döner.

Durum bu kadar netken ne gerek var o kadar bayrak, flama, şapka, kek, pasta masrafına diyeceğim de; ‘o da partinin tabanını mutlu etmek için gerekli bir hamle’ yanıtı siyasilerin cebinde hazır…

NOT: MHP mitinginin saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlaması milli değerlerin anımsanması adına güzel bir hamleydi, ancak İstiklal Marşı ‘hazır ol’ pozisyonunda söylenir ‘bozkurt işareti’ yaparak değil. Unutmayalım, bu ülkenin milli değerleri tüm kesimlerin ortak paydasıdır.

‘Muhammed Ümmeti’ne karşı operasyon 12 Eylül!

‘Muhammed Ümmeti’ne karşı operasyon 12 Eylül!
12 Eylül; komünizm, faşizm, siyonizm ve her türlü emperyalizm karşısında baş kaldırmış, bu uğurda ölmeyi ve öldürmeyi hak bilmiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2. Kurtuluş Savaşı’nı vermiş yiğitlerini sindirmek adına, Türk Ordusu’nun içerine sızmış, ruhunu Amerika’ya satmış olan, emperyalizmin yerli işbirlikçilerinin, Türk Milleti’ne ve Türk Devleti’ne karşı yapmış olduğu, kanlı bir müdahaledir.

12 Eylül, idealist Türk Gençliği’ni, apolitik çizgiye çekmek adına, emperyalizmin çocuklarının, çağdaş firavunların, çağdaş yezidlerin, Muhammed Ümmeti’ne karşı çekmiş olduğu, kahpe bir operasyondur.

12 Eylül, bedenlerimizi darağacına çekseler de, fikirlerimize ve imanımıza pranga vuramayacak olduklarını gördükleri, Allah’ın arslanlarının Türk Milleti adına tarih yazdıkları bir süreçtir.

12 Eylül, bir tek Ülkücü’nün dahi yeryüzünde kaldığı vakit, Türk Milleti ve tüm mazlum milletlerin umudunun bitmediğinin, çekilmiş olan en net fotoğrafıdır.

12 Eylül, zindanlara düşsek de umudumuzun düşmediğinin, darağacına çekilsek de Türk Milleti adına sahadan ve masadan çekilmediğimizin, vuruldukça daha da güçlendiğimizin, işaret fişeğidir.

12 Eylül, Ahmet Kerse, Halil Esendağ, Selçuk Duracık, İsmet Şahin, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Cevdet Karakaş, Fikri Arıkan ve Mustafa Pehlivanoğlu’nun, Peygamber Efendimiz ile sonsuzlukta buluşmak üzere sözleştikleri, tarihi gündür.

12 Eylül, batılın hakkı yenmeye çalıştığı, şeytanın jandarmalığına soyunanlar ile Allah’ın yeryüzündeki ordusunun savaşının, resmî kaynaklara geçtiği gündür.

Yüce Allah şahittir ki galiptir bu yolda, mağlup olan.

Kavgamız, zalimin zulmünün bittiği yere kadardır.

Var olsun Ülkücü Hareket, var olsun Bizim Çocuklar!

Selâm, sevgi ve muhabbet ile…

Bahçeli’den Millet İttifakı’na ahtapot benzetmesi

Bahçeli’den Millet İttifakı’na ahtapot benzetmesi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Bursa mitinginde neler konuşacağını fazlasıyla merak edenlerdik. Bu merakımızı giderme adına kendimizi pazar günü Gökdere Meydanı’nda bulduk.

Malum; Bahçeli en son Bursa’ya dört yıl önce gelmişti. Her gelişinde ülke gündemini değiştiriyordu.

Bu sefer de öyle mi olacaktı?

İşte bu soruların yanıtını miting alanında bulduk.

Bahçeli’nin konuşmasına girmeden önce miting alanından izlenimlerimizden bahsedelim.

Gökdere Meydanı tarihe tanıklık etti diyebiliriz.

Meydanda ve çevresinde en az 50 bin insan Bahçeli’yi dinlemeye gelmişti.

Gelenler açısından değerlendirdiğimizde, evet çevre illerden de misafirler vardı.

Bu misafirlerin sayısı toplam kalabalığın yüzde 5’ini geçmez diye düşünüyorum. Öte yandan merak ettiğimiz diğer bir konu ise Cumhur İttifakı’nın büyük partisi AK Parti’nin mitinge ne kadar destek olduğu idi…

Miting alanında karşılaştığımız belediye başkanları ile sohbet ettiğimizde organize olarak gelen kalabalık yok.

Kısaca MHP’nin mitingi taşıma değil, partiye gönül verenlerin oluşturduğu bir kalabalıktı.

Bahçeli’nin mitinge başlayacağı saat 17.00 gibi ifade edilse de 17.39’da konuşmasına başladı. Toplam 43 dakika devam eden konuşması 18.23’de sona erdi.

Mitingdeki en önemli detayların başında miting öncesi saygı duruşu ve istiklal marşı okunması idi.

Bu alkışa değer.

Öte yandan, Bahçeli’nin giriş konuşmasında Bursa, Osmanlı İmparatorluğu, Gökdere Meydanı ve kentimizle ilgili betimlemeler dikkat çekti.

Dikkat çeken diğer bir ayrıntı toplamda dört kez seçimlerde hem MHP hem de Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan için kalabalıktan söz istemesi idi.

Bahçeli’nin eleştiri oklarında ilk sırada altılı masa, o masayı da ahtopot’a benzetmesi aklımızda kaldı.

Altı ayağını Millet İttifakı’nın partileri, diğer iki ayağından birinin HDP diğerinin de emperyalizm olduğunu söyledi.

Ardından ekledi, “altılı masa çatırdıyor…”

“Kılıçdaroğlu, adaylık için bastırıyor” dedi.

Sonrasında Millet İttifakına verdi veriştirdi.

Kılıçdaroğlu’na ve CHP’lilere, FETÖ’cüler ve HDP’ye bakanlık sözleri için de demedik laf bırakmadı.

Bahçeli’den nasibini alanlar arasında anket firmaları da, adaları silahlandıran Yunanistan da vardı, ABD Başkanı Biden de…

Övgüyü de Bursa aldı…

Kısaca Bahçeli Bursa’da beklediğinden belki de daha fazla kalabalık buldu.

Birileri belki bu kalabalığı görmeyecektir.

Anket firmaları MHP’yi düşük göstermeye devam edecektir.

Ama bizim meydanda gördüğümüz vatandaşta karşılığı olan, anket firmalarını yanıltacak MHP vardı.

Bursa Büyükşehir Belediyesinden mobil kantin projesi

Bursa Büyükşehir Belediyesinden mobil kantin projesi

Mini mini birlerin ve anaokulu öğrencilerinin ilk haftası, daha doğrusu alıştırma eğitimi sona erdi.

Bununla beraber öğretmenler kurulu, zümre toplantıları Bursa genelinde okullarda devam etti.

Okullar ve Bursa Milli Eğitimi yeni eğitim ve öğretim yılına dünden hazır.

Keza öğrenciler de okullar açılsın, bu hasret bitsin diye bekliyorlar.

Hasret bitiyor.

Ama yaz döneminde yazmış olduğumuz bir konu vardı.

Okul kantinleri…

Önceki gün okul kantinleri baskılı ürün logoları bir süre daha ötelendi.

İnsan ister istemez okul kantinlerinde satılan ürünlerin yarın başka hastalıkları tetiklemesinden korkuyor.

Onun için okul kantinlerinde BESAŞ’ın ürünlerinin satılması gerektiğini kaleme almıştık.

Özellikle, BESAŞ’ın ayranı, şampiyon ve çikolatalı ekmeği bu konuda örnek ürünler.

Hem ekonomik hem de insan sağlığını tehdit eden hiçbir ürün yok.

BESAŞ’ın da tüketicinin de tek karı sağlığı…

Bizim önerimiz odur ki, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Bursa Kantinciler Odası ve BESAŞ işbirliğinde bu olay çözülür.

BESAŞ ürünleri kantinlerde yerini alır.

Lütfen fazla gecikmesin!

Öte yandan, kantinlere sağlıklı ürünlerin girmesi için çalışmalar yapacağına inandığımız Bursa Milli Eğitimi yine kantini olmayan bazı okullar için de çalışma yapmak için kolları sıvamış.

Bu konu ile ilgili olarak Bursa Büyükşehir Belediyesi, Bursa Kantinciler Odası ve Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü ortak proje geliştiriyormuş.

Kantini olmayan okullar için Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin tefrişatını yapacağı bir araç, Kantinciler Odası tarafından doldurularak Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü’nün belirlediği, kantini olmayan okullara giderek bahçelerde kantin olarak hizmet verecek.

Projenin yakın bir tarihte kamuoyuna duyurulması bekleniyor.

Bizler de şimdiden hayırlı olsun diyelim.