Yeni sanayileşmeye Ziraat Mühendisleri Odasından itiraz var

Yeni sanayileşmeye Ziraat Mühendisleri Odasından itiraz var

Geçtiğimiz günlerde BTSO Yönetim Kurulu Başkanlığına adaylığını açıklarken bir kez daha Bursa’nın 4 yeni OSB ve 2 KOBİ OSB’ye ihtiyacı olduğunun altını çizen; Bursa’nın kalkınmaya giden yolunun sanayileşme üzerinden geçtiğini hatırlatan, bunun için de daha çok sanayi bölgesinin mutlak suretle yapılması gerektiğini belirten BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’a itirazım olduğunu yazmıştım bu köşeden.

Bu konuda bana katılan pek çok kesim var. Söylemleri en değerli olan kesim ise elbette akademik odalar. Çünkü bilimsel yaklaşıyorlar meseleye, çünkü şehrin yüksek menfaatini, insan hayatının sürdürülebilirliğini ön planda tutuyorlar.

Ziraat Mühendisler Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Fevzi Çakmak da konuyla ilgili görüşlerini benimle paylaştığında aynı pencereden baktım. Sizlerin de konuyu bu açıdan değerlendirmenizi tercih ederim.

İlk olarak şehir içindeki sanayi bölgelerinin şehir dışına taşınması düşüncesinin en azından bizim ülkemizdeki imkansızlığına vurgu yapıyor Çakmak:

Kısa vadede kent içindeki sanayinin kent dışına taşınması mümkün değildir, sanayicinin hazır işleyen bir düzeni varken bunu yıkarak yeniden bir tesis kurmasını, yeniden devasa yatırım harcamaları yapmasını beklemek ancak hayalcilik olur!” diyerek ilk argümanı çürütüyor.

Sonra da küçük bir hatırlatma yapıyor:

BESOB tarafından Kestel Çataltepe’de, tarım arazilerinin ortasına küçük sanayi sitesi yapılmak istendiğinde de BESOB yetkilileri tarafından bugünküne benzer bir cümle kurulmuştu: ‘Bursa’nın içindeki tamirhaneler dahil kirlilik yapan işletmeleri oraya taşıyacağız.’

‘Kimse gitmez, şehir içindekini taşıyamazsınız’ itirazlarına karşılık,

Biz onlardan taahhütname aldık, Bursa Büyükşehir Belediyesi de gerekeni yapacak’ denilmişti. Ne giden oldu ne de o taahhütnameleri takan.

Bugün de aynı senaryo kurgulanmaya çalışılarak yeni sanayi bölgeleri yapmanın alt yapısının hazırlanmaya çalışıldığını düşünmekteyim.

Doğrudan yeni sanayi bölgeleri yapalım demek yerine herkesin hayır diyemeyeceği bir sorunu dile getirerek yeni sanayi bölgelerinin kapısı açılmaya çalışılmaktadır!”

Bu çıkışı sadece Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı’ndan duymadım. Pek çok kişi aynı görüşte aslında.

Her şeyden önce taşınma gibi bir işlem iki kez maliyet demek sanayici için. Bu sırada yaşanacak müşteri sıkıntılarını yok saysak dahi, içinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda kısa zamanda gerçekleşecek bir işten bahsetmediğimiz kesin.

Dr. Fevzi Çakmak’ın;

“Bursa tarımsal potansiyeli yüksek, tarım toprakları verimli, katma değeri yüksek ürünler üreten bir konumda yer almaktadır. Tarımsal ürün temininde bu kadar sıkıntı yaşanan bir dönemde yeni sanayi bölgelerinin böyle verimli topraklara yapılmak istenmesi, tarım topraklarımızın yok edilmesi de dahil hava ve su kirliliği, içme suyu kaynaklarının sanayide kullanılarak yok edilmesi, yeni sanayi bölgelerinin kurulması sonucunda göç almanın artışıyla oluşacak şehirleşme, alt yapı, ulaşım, konut, hava ve su kirliliği açılarından da ciddi sıkıntılar yaratacaktır!” sözleri ise yoğun sanayileşmenin şehir için yaratacağı sıkıntılara değiniyor.

Düşünün, şu anda dahi Türkiye’nin 5. kirli havasını soluyan Bursa halkının yeni sanayi bölgeleri kurulması ile daha vahim bir kirlilikle karşılaşması kaçınılmaz. Mevcut durumda bile alt yapı, ulaşım, konut, hava ve su kirliliği gibi sorunlarla boğuşan Bursa’da bu projelerin gerçekleşmesi halinde sorunlarının katlanacağı çok açık.

Peki, çözüm nedir? Sanayisizleşmek mi?

 

Elbette hayır…

Sanayinin ülkenin bir bölgesine yığılması yerine geneline yayılması, özellikle de tarım potansiyeli düşük, verimsiz, kalitesiz toprakların bulunduğu bölgelere kaydırılması gerekmektedir. Böylece büyük kentlerin göç alma sorununa da bir çözüm bulunmuş olur” diyor Çakmak.

Şehir içindeki sanayinin taşınması konusunda da bir önerisi var;

Gerçekten şehir içindeki sanayinin taşınması isteniyorsa, şu anda mevcut 17 sanayi bölgesindeki kapasitenin yüzde 35’i boş durumdadır. Öncelikli olan, mevcut sanayi bölgelerindeki boş olan alanlar değerlendirilerek, taşınmak isteyen sanayicilere buralarda yer verilebilir

Meseleye bir de buradan bakmaya ne dersiniz?

 

Euro dirilmeyi başaracak mı?

Euro dirilmeyi başaracak mı?

Dünyada çeşit çeşit savaş var.

Sıcak olanı, soğuk olanı bir yanda… Bilişim ve finans saldırılarıyla yaşanan savaşlar diğer yanda. Küresel ticaret savaşları Trump’ın çok sevdiği bir kavramdı mesela!

Kültürlerin bile sessiz sedasız kapıştığı günümüzde geri planda kalan bir savaş daha var. Özellikle de yoğun gündem arasında kaynamakla birlikte son ayların tartışmasız en önemli kapışma alanı kur cephesiydi.

Enflasyonla mücadele çerçevesinde faiz üzerinden atılan adımlar küresel çapta bir kur savaşını da alevlendirdi!

ABD’nin erken davranmasıyla değer kazanan doların dominant hale geldiğini net biçimde gördük.

Dolar endeksi Amerikan Merkez Bankası Fed’in biraz geç de olsa gelen agresif adımlarıyla uzun yılların ardından 110 seviyesini gördü.

Ve Euro/dolar paritesi de birin altına inerek son 20 yılın dip seviyelerinde takıldı kaldı. Çünkü Avrupa hem geç kalmıştı parasal sıkılaştırma adımlarında hem de Rusya ile karşı karşıya gelmişti! Soğuk bir kışın beklediği Avrupalılar yüksek enflasyona karşı nihayet güçlü adımlar atmaya başladı.

Ama ekonomik yavaşlama yine de Euro’nun elini kolunu bağlamaya aday!

Yani Türkiye’nin özellikle de Bursa’nın en büyük pazarının yaydığı alarm sinyalleri çok boyutlu.

Bir yanda talep daralması diğer yanda parite dezavantajı. Çünkü ihracatçımız dolarla üretip Euro ile satıyor.

Peki nereye gidecek bu parite?

Önümüzdeki birkaç ayı değerlendirirsek net olan tek gerçeklik paritede dalgalanma yaşanacağı. Çünkü hem ABD hem de Avrupa adım atmak zorunda enflasyona karşı. Ancak büyüme kaygıları, adımların hız ayarını etkilemekte.

Bir de jeopolitik riskler var.

Yani haber ve veri akışı pariteyi yıl sonuna kadar sürekli dalgalandıracak. Buna hazırlıklı olmakta fayda var.

Kısa vadeye baktığımızda ise Euro’nun dipten çıkmak için çırpındığına şahit oluyoruz.

Avrupa Merkez Bankası ECB’nin bu hafta yaptığı 75 baz puanlık faiz artışı ve ekime dair de benzer beklentiyi oluşturması az da olsa sonuç verdi.

Neticede dolar endeksi yüzde 1 düştü. Ve Euro/dolar son 3 haftanın en yüksek seviyesini gördü.

Ama Fed Başkanı Jerome Powell’ın son açıklamaları doların inişini frenlemiş durumda!

Yine de ECB’nin güçlü mesajlar vermeyi sürdürmesi Euro’yu daha da zayıflamaktan kurtaran bir görüntü sergiliyor.

Bu anlamda paritenin kısa vadede 0,965 – 1,035 bandındaki hareketi olağan görünüyor.

Yani merkez bankaları adım attıkça kendi para birimlerine değer kazandıracak! Bir nevi tahterevalli misali parite bir yukarı bir aşağıya gidecek.

Ancak genel manzara doların gücünü korumasına dair güçlü sinyaller veriyor.

Eğer bir sürpriz yaşanmazsa tabi ki.

AK Parti Osmangazi’den rekor ziyaret

AK Parti Osmangazi’den rekor ziyaret

Özellikle her geçen gün seçimin ayak seslerinin geldiğini hissediyoruz.

Seçim belki yarın, belki yarından da yakın.

İşte bu noktada seçime en fazla çalışan parti olarak AK Parti’yi görüyoruz. Sürekli sahada…

Milletvekilleri soluk almaksızın her gün bir ilçede dolaşıyor.

Keza ilçe başkanları da…

Mahalle teşkilatları sürekli yarın seçim olacakmış gibi teyakkuzda.

Teşkilatlar;

Bir gün Orhangazi’de, diğer gün Orhaneli’de…

Böyle olunca 17 ilçeyi dolaşıyorlar.

Bazı ilçeleri büyüklüklerine göre birden fazla dolaşmak durumundalar.

Hatta bu dolaşma sayılarında üçü geçecek ilçeler bile var.

İşte o en az üç kere dolaşılacak ilçelerin başında Bursa’nın en büyük ilçesi Osmangazi geliyor.

AK Parti Osmangazi İlçe Başkanı Ufuk Cömez’i, yapılan çalışmaları değerlendirme adına, makamında ziyaret ettim.

Ama öncesinde şu bilgiyi verelim:

Cömez’i günün hangi saatinde ararsanız müsaitse sizin telefonunuza bakıyor. Eğer müsait değilse en kısa zamanda dönüş yapan bir siyasetçi.

Kısa bir ifade ile ulaşılabilir siyasetçi.

Öte yandan, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ile çok uyumlu çalışmaları da takdire şayan.

Yine Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı MHP Osmangazi İlçe Başkanı Seyfi Seyfioğlu ile de iyi bir dost.

Gelelim şimdi bizim ziyaretimize…

Özellikle AK Parti’nin Gönül Gönüle projesi kapsamında Başkan Cömez’e “neler yaptınız?” diye sordum. Şunları anlattı:

“Biz zaten sürekli sahadayız. Milletvekillerimizin ve daha önce de teşkilatımızın düzenlediği ve katıldığı programla bugüne kadar en az 60 bin haneyi gezdik, birçok işyerimizi ziyaret ettik. İşçilerimizle fabrikalarda beraber yemek yedik. Çiftçilerimizle beraber olduk, işverenlerimizin sıkıntılarını dinledik.

Kısaca ziyaretlerimizde halkımızın tüm kesimleri ile beraber olduk. Hayat pahalılığından şikâyetçi olan halkımız ve çalışanlarımızı sabırla dinledik.

Onlar da bu fiyat artışını ve sorunların kaynağının dış kaynaklı olduğunun farkındalar. Şükürler olsun ki bunun üstesinden yine AK Parti gelir, diyorla. Bizler de bu teveccühe layık olma adına milletvekillerimizle, ilçe teşkilatımızla, mahalle temsilcilerimizle çalışıyoruz.

AK Parti Osmangazi ilçe teşkilatının “üye kayıt kampanyası” için çalıştığını ifade eden Cömez, “Her gün partimize üye olmak isteyen onlarca hemşerimiz bizleri ziyarete geliyor, bizler de bu ziyaretlerden ve üye kayıtlarından çok memnunuz. Bizim bundan önceki seçimlerde olduğu gibi bundan sonra yapılacak seçimlerde amacımız Bursa’da en yüksek oyu alan ilçe olmak. Hedefimiz Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı ilk turda seçtirecek oya ulaşmak” dedi.

Öte yandan, pazartesi günü başlayacak yeni eğitim ve öğretim yılının başarılı geçmesi için temennisinde de bulunan Cömez, “2022-2023 Eğitim ve Öğretim Yılı öğretmenlerimize, öğrencilerimize hayırlı uğurlu olsun” dileklerini iletti.

Seçimler, muhtemelen önümüzdeki yılın en geç mayıs ayında gerçekleşecek.

Bu açıdan değerlendirdiğimizde AK Parti Osmangazi İlçe Teşkilatı seçimlere şimdiden hazır bir görüntü veriyor.

Bu çalışmanın sandığa yansıması nasıl olacak?
Onu da sandıklar açıldığında hep beraber göreceğiz.

Bize çalışmalarında başarılar dilemek düşüyor…

 

 

 

 

 

Akşener o sözü söylememiş

Akşener o sözü söylememiş

İYİ Parti son dönemlerin en çok konuşulan partisi. Bursa’daki ivmenin güçlü bir şekilde yükseliş seyrinde olduğunu katıldığım tüm etkinliklerinde gözlemliyor ve bu konudaki izlenimlerimi de sizinle paylaşıyordum zaten.

İşte bu konuşulma, yükseliş ivmesinin Türkiye çapında da netlik kazanması sonucu, ‘Ben buradayım’ sesinin daha gür çıkmasından kaynaklanıyor bence.

Bir siyasi partinin pazarlık payının anketlerdeki oy oranları ile doğru orantılı olduğunun sıklıkla altını çizer İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu.

Haklı da…

Ne kadar güçlüyseniz o kadar söz söylersiniz.

Kabul edelim bu gücü elde etmek için çok çalıştı İYİ Parti. Biz Bursa özelindeki çalışmalarını daha yakından takip etme şansına erişmiş olsak da, bu gayreti Türkiye geneline de aynı heyecanla yaymak mümkün.

Karşılığını da aldılar.

Tüm anketlerde ciddi oy artışları ile selamlıyorlar artık seçmeni.

Şimdi konuşma sırası İYİ Parti’de.

Malum HDP’ye bakanlık verilir mi verilmez mi tartışmasına hiç girmeyeceğim bu noktada. Ancak Mansur Yavaş’ın adaylığı konusu önemli. Birkaç gün önceki iddia; İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in il başkanları toplantısında ‘Mansur Yavaşı onlar aday göstermezse ben aday gösteririm!’ sözlerini sarf ettiği yönündeydi.

Elimde biriken soruların yanıtlarını almak ve bu konuyu da kendisiyle konuşmak üzere İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu ile görüşmek farz oldu.

İlk olarak da bu konuyu sordum.

Kesinlikle böyle bir konuşma yapılmadı!” dedi Türkoğlu:

Bakın açıkça söylüyorum, asla böyle bir söz sarf edilmedi! Parti politikaları ile ilgili, adaylarla ilgili konuşuldu, ancak bu söz ağızdan çıkmadı! Ben oradaydım.”

Bu kadar iddialı bir reddedişten sonra konuyla ilgili tüm argümanlar da boşa düşmüş oluyor gibi.

Selçuk Türkoğlu’nun sürekli olarak dile getirdiği bir söylem vardı:

CHP aramızdaki protokolün gereğini yerine getirmedi. Bursa’daki belediye başkanlıklarında başkan yardımcılığı görevi İYİ Parti’ye verilecekti, verilmedi.

İşte bu mesele Nilüfer Belediyesi açısından çözüldü. Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, Başkan Yardımcılığı’na İYİ Partili iki isim Mehmet Temirtaş ve Osman Uçar’ı getirdi. Dönüşümlü olarak görev yapacaklar.

Aramızdaki protokole göre 3.5 yıl gecikme ile gerçekleştirilmiş bir görevlendirmedir. Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’e teşekkür ederim” diyen Türkoğlu, “Mudanya ve Gemlik belediyelerinde benzeri bir görevlendirme beklemiyorum” diye de ekliyor.

Anlaşılan Nilüfer’de yapılan görevlendirme protokole en başından itibaren uyulmadığı gerçeğini değiştirecek etkiyi yaratmamış. Yaratmaması da normal zaten.

Son dönemde yaşadığımız önemli gelişmelerden biri de BESOB ve Akademik Odalardaki kan değişimi oldu. Bu değişimde İYİ Parti kadrolarının etkili çalışmasının yarattığı fark da yadsınamaz.

Şimdilerde Bursa gündeminde ‘benzeri bir değişim BTSO seçimlerinde yaşanır mı?’ sorusu dillendiriliyor. Ek olarak İYİ Parti’nin İbrahim Burkay’ın karşısına Özer Matlı’yı aday olarak çıkarma planı olduğu konuşuluyor.

Elbette bu konuyu da sordum Türkoğlu’na. Yanıtı çok netti.

Özer Matlı ile asla bu üslupta bir konuşmam olmadı. Kendisini iş insanlarına düzenlediğimiz ziyaretler çerçevesinde ziyaret ettik. Ancak böyle bir konuşma geçmedi aramızda.

Ben de BTSO üyesiyim iş yerimden dolayı. Ben de bu seçimlerde oy kullanacağım. Doğrusunu isterseniz iktidarın sözcüsü gibi davranan bir yönetimdense haklarını korumakla görevli olduğu kesimin haklarını savunan bir yönetimi tercih ederim.

İbrahim Burkay’a şimdiye kadar yaptığı çalışmalar için teşekkür ederim, ancak son zamanlarda benim BTSO yönetiminde gördüğüm manzara bir iktidar savunuculuğudur.

Devlet elektrik ve doğalgaza son yaptığı zamlarla birlikte sanayiciye adeta üretmeyin demektedir. Bu durumun çözümü sanayimizi geliştirmekten geçiyorsa da tarım alanlarına, su kaynaklarına, tarihi ve doğal güzelliklerimize zarar vermeden sanayileşmeden yanayım” dedi Türkoğlu.

Matlı’nın adaylık konusu şimdilik muallak, ancak Selçuk Türkoğlu ile böyle bir konuşma yapmadıkları net gibi görünüyor.

6’lı masanın sallandığı şu günlerde Mustafa Bozbey’in adaylık meselesini konuşmak için zaten çok erken. Elbette konuştuk bir şeyler, ancak ufuk çizgisi çok belirsiz…

Krediler ne zaman ucuzlayacak?

Krediler ne zaman ucuzlayacak?

Faizler son bir yılın en gözde tartışma konusu.

Düşmeli mi yükselmeli mi?

Herkes kendi penceresinden bir değerlendirme ile kendini haklı görüyor!

Faizlerin yükselmesini isteyenler de memleketin selameti için bunu istediklerini söylüyor. Faizlerin düşmesini isteyenler de aynı argümanı savunuyor.

Peki kim haklı?

Beklentilere ve dünyayı algılamaya göre değişen yanıtları var bu sorunun.

Ama temelde yükseliş, kur stabilizasyonu için isteniyor öncelikle… Elbette rant beklentisi içinde olanlar da vardır. Ancak teknik olarak TL’ye değer kazandırmak adına önce sert bir yükseliş ardından da kademeli düşüş önerilmekte.

Faizlerin mevcut koşullarda ısrarla düşürülmesini isteyenlerse üretim ve ihracat artışı hedefini ortaya koymakta. Ancak yüksek enflasyon ortamında dövizdeki istikrarsızlığı da dikkate aldığımızda bu beklentinin kolayca gerçeğe dönüşmeyeceği de görülüyor.

Kısacası kabul edilebilir seviyelerde enflasyona sahip değilken faizle fazlaca oynamak çok da pozitif sonuçlar vermiyor!

Yani bulunduğumuz nokta bir açmazı temsil etmekte.

Faizi düşürmeye zorladığımızda döviz ve enflasyon yükseliyor. Yükseltmeye çalıştığımızda ise yüksek kredi maliyetleri ekonomik büyüme adına bir pranga hüviyetini kazanıyor.

Teorik olarak yüzde 13’e inmiş olan politika faizi ortamında bile kredilerin pahalılığı el yakarken daha yüksek faiz seviyeleri bambaşka bir dünya anlamına gelmekte.

Özetle enflasyonda ciddi bir düşüş görmediğimiz sürece bir ikilem yaşama lüksümüz dahi yok gibi!

Hayat pahalılığına karşı daralan ve pahalılaşan finansal olanaklar ekonomiyi de daraltma riskiyle bizi yüzleştiriyor.

Net kanıt krediye ulaşımdaki aşırı zorluk ve politika faizi ile uyuşmayan banka faizlerinin dayattığı yük.

Tek suçlu bankalar mı peki? Kısmen evet kısmen de hayır cevap!

Çünkü Merkez Bankası’nın sunduğu politika faizi bankaların kullandırdığı kaynakların çok küçük bir bölümüne denk geliyor.

Diğer kaynaklar ise daha pahalı. Üstelik çeşitli kısıtlayıcı düzenlemeler de bankaların elini zayıflatıyor. Ve bankacılığı doğası gereği de kendilerini düşünmeleri doğal.

Hiçbir banka elinin zayıflamasını istemez. Yüksek karlılığın kısmi olarak yüksek enflasyonun yansıması olduğu da bir gerçek.

Ama bankaların para musluğunu haddinden fazla kıstığı, kredi vermemek için artık bin bir deren su getirdiği de aşikar! Yani kendilerini koruma içgüdülerinde aşırıya kaçan bir hava da teknik olarak oluşmuş vaziyette.

Ve nihayetinde politika faizi indirimiyle yetinmeyen ekonomi yönetimi bir dizi adımla bankaları deyim yerinde ise hizaya sokmaya başladı. MB ve BDDK’nın bankaları daha ucuz ve daha fazla kredi vermeye yönlendirme çabaları ilk sonuçlarını vermeye başladı.

Aylık bazda 20 – 40 baz puanlık düşüşler artık görülüyor!

Yeterli mi peki?

Hiç değil.

Çünkü en basit örnekle ihtiyaç kredisinde en düşük faiz oranı aylık yüzde 1,60’ın altında değil hala! Ve vade ve tutara göre yüzde 3,40’a kadar giden oranlar da mevcut ihtiyaç kredilerinde..

Taşıt ve konut kredilerinde de durum farklı değil. Özellikle de geri ödemedeki taksitlerin yüksekliği ve giderek eriyen alım gücü düşünülürse!

Mesela taşıt alımı için 200 bin lirayı 48 ay taksitle kullanmak istediğinizde 7 bin liranın altında taksit ödeme ihtimaliniz yok. Üstelik 10 bin lirayı bulan maliyetler bile var aylık bazda!

Konutta ise 500 bin liralık krediyi 120 ay vade ile kullandığınızda aylık geri ödeme en düşük 11 bin lira civarında.

Bunları kim nasıl ödeyebilir varın siz düşünün.

Otomotiv piyasası neden daralıyor, konut satışları neden hız kesti diye dövünmeye gerek yok. Nedenleri açık yüksek fiyatlara eşlik kredi maliyetleri!

Ve mevcut koşullarda ne kredilerde kayda değer bir ucuzlama ne de alım gücünde bir artış beklemek mümkün ne yazık ki.

Ağla sevgili Bursa…

Ağla sevgili Bursa…

Milletvekilliğine aday olur mu olmaz mı fısıldaşmaları altında başladı gece.

Kalabalık bir davetli topluluğu salonu doldurunca, Sn. İbrahim Burkay sahneye çıktı.

Hem fiilen orada sahneye çıktı, hem de önümüzdeki ay gerçekleşeceği öngörülen BTSO seçiminin tek adayı olarak sahneye çıkmış oldu.

Daha önce yapılan çeşitli sunumların sadeleştirilmiş haliyle özellikle geçmiş dönem faaliyetlerini anlatan bir sunum yaptı.

Yaklaşan BTSO seçimlerinde şimdilik rakipsiz görünüyor.

Yeni döneme dair iddialı ve heyecan yaratacak yeni bir söylemi olmadı. Bu durumda başka bir rakibi olmadığını teyit eder gibiydi. Bursa’nın bir uzay merkezi olmaktan, dünyanın en önemli teknoloji yatırım üssü olan kentlere rekabet olanaklarına dair genel başlıkları, politik üsluplu ve slogan düzeyinde tekrar duyduk.

Öte yandan, geçmiş dönem gerçekleştirilen makro projelerden söz etti. Bunların yarısı zaten önceki dönemlerde hayata geçirilmiş olan çeşitli yatırım ve faaliyetlerin yeni isimlerle devamlılığından ibaret idi.

Bunların yeni isim ve logolar ile kendi başkanlık döneminin makro projeleri olarak sunuma katıldığını gördüm.

Sunum esnasında en kuvvetli alkış;  Bursa’ya 4 TEKNOSAB – 2 KOBİ OSB daha kurulmasının mecburiyet olduğundan söz edildiğinde duyuldu.

Bursa’nın çeşitli ölçeklerde ve hangi görüşten olursa olsun bir sanayici iş adamları grubu, kentin irileşmesini ranta çevirecek bir lobi haline gelmiş durumda.

Bu rant lobisinin, medyadan bürokrasiye siyasetçilerden sivil toplum örgütlerine kadar geniş bir çevrede önemli bağlantıları ve destekçileri var.

Önümüzdeki 2040 yılı kent planlamasını hesaplayan yok,

Akademik odaların cılız sesini duyan yok,

Kamuoyunun giderek artan kent sorunları konusundaki duyarlılığını dikkate alan yok.

Yukarıdaki hedeflerle göz koyulan orman ve tarım alanları var.

Bursa’da bir avuç yatırımcının bu alanları bir arsa spekülatörü mantığı ile tarlayken satın alıp ‘Yüksek Teknoloji’ ya da ‘KOBİ OSB’ gibi sükseli kılıflarla yeni sanayi alanlarına dönüştürmesi var.

Bu durumun devam etmesi bu kentin geleceğinin çalınması değilse nedir?

Yeni sanayi alanlarının Bursa’da  yüksek katma değerli üretime, ihracat ve istihdam hamlelerine yol açacağı  bana neden inandırıcı gelmiyor biliyor musunuz?

Mevcut sanayimizin;

Otomotiv ve Metal sektöründe iş kazaları ve meslek hastalıkları sıralamasındaki yerimiz ne?

O örneklenen Almanya ve diğer gelişmiş ülke kentlerine göre ne durumdayız?

Asgari ücretle çalışan sayımız, bu ülkelere kıyasla hangi oranlarda?

Neden yıllardır ihracat sıralamasında 3. sıralara bazı aylar 4. sıralara düştük?

Mevcut sanayi üretimimizde düşük kârlılık ve rekabet noksanlığı neden aşılamıyor?

Asgari ücret halen Euro bölgesindeki 26 ülke içinde neden 25. sırada?

Bu ve diğer karabasan soruları bir yana bırakmak mümkün mü?

Evet, mümkün. Tarımsal alanlarda dönümü 40-50 bin TL’ye toplanan arazilerin sanayi imarı çıkarıldığında 2-3 yıl içinde milyon seviyelerine yükselme ihtimali varsa mümkün.

O zaman avuçlarınız patlarcasına alkışlayabilirsiniz kendinizi.

 

Yeni sanayi bölgeleri alkış almış, katılmıyorum!

Yeni sanayi bölgeleri alkış almış, katılmıyorum!

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, BTSO’nun 2013 yılından bu yana hayata geçirdiği projeleri ve yeni döneme ilişkin hedeflerini, düzenlediği bir basın toplantısında anlattı ve BTSO Yönetimine yeniden aday olduğunu açıkladı.

Öncelikle belirteyim, önemli bir mazeretim vardı ve çok istememe rağmen toplantıya katılamadım. Ancak toplantı sonrası gelen açıklamalardan, paylaşılan görüntülerden şunu anladım ki; ben bu toplantıya daha önce katılmışım zaten.

Burkay’ın yaptığı konuşma metni büyük ölçüde Ramazan ayında verdiği iftar yemeğinde yaptığı konuşma ile aynıymış.

Şehrin daha fazla organize sanayi bölgesine, hatta iki tane de KOBİ’lerin toplanacağı KOBİ sanayi bölgesine ihtiyacı olduğunun altını çiziyor Burkay. Büyük de alkış alıyor salondakilerden.

Konuşmanın şu bölümüne çokça katılıyorum;

“Bursa’mız Türkiye’nin dördüncü büyük şehri. 17 organize sanayi bölgesi ve 16 milyar dolarlık ihracatıyla Türkiye ekonomisine yön veren önemli bir merkez.

Dört saatlik uçuşta önemli noktalara ulaşımı olan çok büyük bir ekonomi ve nüfusa hitap eden bir coğrafi özelliği var. Bursa Ticaret Sanayi Odası 365 oda ve borsası, üye sayısıyla Türkiye’nin en büyük ticaret ve sanayi odası. 378 meclis ve komite üyemiz var. 25 konseyimiz, 70 komitemiz… Bildiğiniz gibi 63 komiteydik. İnşallah 2022 yılındaki seçimlerimize 70 komiteyle gidiyoruz. Ve 50 binin üzerindeki üyemizle de Türkiye’nin en büyük ticaret ve sanayi odası…”

Ama bu kadar…

Elbette bu itirazım mesnetsiz değil.

Söylediklerimi şehir için sözleri dinlenen Akademik Odaların genel tahlillerine dayandırıyorum. Doğru ile yanlışı birbirinden ayırmak için sıklıkla görüşlerine başvurduğum İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek ile genelde yaptığımız konuşmaların çerçevesi de bu yönde çiziliyor.

“Sanayi her yerde kurulabilir, ancak şehrimizin sahip olduğu doğal ve tarihi güzellikler, tarım alanları, doğal kaynak suları her yerde bulunacak kıymetler değil. Bu şehir daha fazla sanayileşmeyi kaldıracak noktayı çoktan aştı. Daha fazla sanayi daha fazla yerleşim demek ki, bu da şehir yaşamını daha fazla zora sokmak demektir.

Sanayiye elbette karşı değiliz, ancak artık sanayicilerimizin de katma değeri yüksek, üretim alanları daha sınırlı ürünlere yönelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sanayi bölgelerinin doluluğu hakkında birbirinden çok farklı bilgiler var. Önce bu bilgilerden hangisi doğruyu yansıtıyor ona bakmak lazım. Ondan sonra eğer gerekiyorsa sanayi alanları oluşturulabilir” diyor Şimşek.

Katılmamak mümkün değil.

Daha yakın zamanda şehrin batısında kurulan TEKNOSAB konseptinde bir sanayi bölgesini şehrin doğusuna kurmak için bir kooperatif oluşturuldu ve bu konu hakkında görüşmek üzere Kestel Belediye Başkanı Önder Tanır’a gidildi malum.

Tanır’ın gelen heyete verdiği yanıtı uzun uzun yazmış, hatta bu konuda kendisi ile bir röportaj da yapmıştım.

Bir kez daha kısaca özetleyeyim; Kestel Belediye Meclisi’nde ilçesinde 5. organize sanayi bölgesi istemediğini belirten Tanır; “Eğer bundan 30 yıl önce kurulan ve şu anda Kestel’in içinde kalan birinci organize sanayi bölgesini taşımayı kabul ederseniz yeni bir organize sanayi bölgesi oluşturulmasına sıcak bakabilirim. Bu şartımı kabul ederseniz organize sanayi bölgesinin nereye kurulacağı, tarım alanlarına mesafesi, kaç metrekare olacağı konularını da masaya yatırır konuşuruz” diye yanıtlamıştı heyetin talebini.

Cumhuriyet Halk Partisi Kestel İlçe Başkanlığı’nın yaptığı açıklama ile CHP kanadının da karşı olduğu proje de iş dünyasının yer tespitini çoktan yaptığı duyumlarını alıyoruz. Öyle ki, yönetim binasının nereye yapılacağı bile belliymiş hazırlanan projeye göre.

Hali hazırda 17 organize sanayi bölgesi bulunan Bursa için yeni organize sanayi bölgesi kurulmasına izin vermeyen, ‘ancak teknoloji içerikli bir bölge olursa izin verebiliriz’ diyen Ankara’nın daha kaç bölgeye izin vermesi gerekiyor ki, Bursa yeterince güçlü bir sanayi kenti olsun???

Yeni sanayi bölgeleri kurmayı hedeflemek yerine, var olan sanayi bölgelerindeki üretimleri montaj tesisi pozisyonundan gerçek üretim noktalarına, marka yaratım merkezlerine dönüştürmek ve rahat kalan tarım arazilerinde de tarım 4.0 modelinde üretimlere geçmeyi hedeflemek şehrin gelişimi ve ülkenin katma değerini arttırması açısından daha doğru bir yol olmaz mı?

Haaa… Unutmadan şunu da belirtmek isterim; yeni ekonomik düzen sadece işverenlerin refahının düşünüldüğü bir sistem olacaksa global bir köy olan dünyada bu düzenin devrilmesi çok daha hızlı olur. Öyle çok uzun senelere dayanmaz üretimde çalışanların sabırları!

 

BTSO Başkanı Burkay nereye koşuyor?

BTSO Başkanı Burkay nereye koşuyor?

Bursa’da sonucu merak edilen seçimlerden biri de BTSO seçimleridir.

Bundan önce gerçekleşen son iki seçime baktığımızda heyecan dorukta idi.

Seçimleri sonuçta İbrahim Burkay ve ekibi kazandı.

Sonrasında yaşanılan 15 Temmuz süreci Burkay’ın ekibinden bazı isimler daha sonra gözaltına alındı.

Bunlar yakın tarihimizde yaşananlar…

Bir de BTSO Başkanı seçilen Burkay’ın ve ekibinin yapmış olduğu icraatlar var.

İşte bu süreçte neler yaptı, yapmaya çalıştı?

Bundan sonra neler yapılacak?

Önceki akşam gerçekleşen sunum İbrahim Burkay’ın yeni dönem hedeflerinin ipucu idi.

Bu sunumda kentler arası, ülkeler arası karşılaştırmalar yapıldı.

Bursa’da sanayi arazilerine ayrılan alanın yetersiz olduğu ifade edildi.

‘Biz yeni sanayi bölgeleri kurulmasını istiyoruz’ dedi.

Bunu ifade ederken de yurtdışı örneklerini gösterdi.

Ama o gösterilen örneklerde sanayi arazilerinin hangi tip arazilere yapıldığı noktasında bir sunum gerçekleşmedi.

Bilgi verilmedi…

En önemlisi ise Bursa’da 17 sanayi bölgesinin birinin planlı diğerlerinin de sanayi kondu misali olduğunu anlattı. (Kaçak sanayi bölgesi)

Bunda belki haklılık payı var.

Amma velakin gelinen noktaya baktığımızda artık oralar sanayi bölgesi…

Sanayici olarak hedef belli.

Teknoloji yoğun katma değeri yüksek, kiloda hafif, parada ağır ihracat…

Kilogram hedefi 8 dolar.

Bu hedefe yaklaşılır mı yaklaşılmaz mı onu ekonomik konjonktür belirleyecek.

Ama Burkay’ın başka bir hedefi var mı?

Hedef sadece BTSO başkanlığı mı, yoksa Ankara’da genel görev mi?

Yoksa yerel yönetimler mi?

Bunu süreçle beraber daha iyi göreceğiz.

Böyle bir durum gerçekleşirse, komite seçimleri daha da önem kazanacak.

Burkay’ın olası şerit değiştirmesi durumunda yerine kim gelir?

O da ayrı bir soru işareti…

Ama Burkay’ın yapmış olduğu sunumda, satır aralarında yerel yönetimlerle ilgili ipucu olduğunu da duyduk.

Bu da ister istemez bizim aklımıza şu soruyu getiriyor: İbrahim Burkay nereye koşuyor?

Burkay’ın dün ifade ettiği gibi BTSO üyeleri Türkiye’nin ihracatta ikinci büyük kenti…

Sadece bu kadar mı?

Yapmış olduğu özel projeler var.

Bunların her biri kentte değer katıyor.

Ama gönül Burkay’ın bir konuda öncülük yapmasını isterdi…

Misal GUHEM’den dolayı Bursa’ya BTSO öncülüğünde aynı Ankara ve İstanbul’daki benzeri odaların kurduğu bir vakıf üniversitesi kurmasını.

Burada uzay ve havacılık fakültesi olmasını.

Benim yeni dönemde BTSO’dan beklediğim bu.

Gerisi ise teferruat…

Bekleyip, takip edelim.

Yeni dönem için başarı dileyelim.

 

Artvin Vakfı’ndan “Bir Asra Doğru Türkiye Benim” etkinliği…

Okuma yazma oranı en yüksek illerin başında Artvin geldiği biliyoruz. O coğrafyada yaşayan yurttaşların elinde bir seçenek vardı.

O da okumak.

Bugün de geçmişten itibaren okuma misyonuna destek olan kurumların başında Adnan Demirci’nin başkanı olduğu Bursa Artvin Vakfı geliyor.

Bu minvalde geliri üniversite öğrencilerine burs verilmek üzere cumartesi akşamı Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde “Bir Asra Doğru Türkiye Benim” etkinliğini gerçekleştirecekler…

Bu etkinlikte elde edilecek gelirin tamamı üniversite öğrencilerine burs olarak dağıtılacak.

Biz de bu köşeden hayırseverlere duyurmuş olalım.

 

BTSO Başkanı Burkay’ın derdi ne?

BTSO Başkanı Burkay’ın derdi ne?

İbrahim Burkay sahnedeydi.

Sahne performansı gayet başarılıydı.

Hitabet yeteneğini konuşturdu.

Yılların alışkanlığı ile bolca rakam ve görsel içeren bir açıklamayı sohbet havasında paylaştı.

Ve özetle BTSO’nun son 10 yılına ve geleceğe dair hedeflerini öğrenme fırsatı bulduk.

Bu geniş değerlendirmenin nedeni ise ekim ayında yapılacak olan BTSO seçimleri. Yani meclis üyeleriyle komiteler ortaya çıkacak. Ve ardından da yeni dönemde Bursa ekonomisinin çatı kuruluşunu yönetecek kurul ortaya çıkacak kullanılan oyların neticesinde!

Kısacası bir yenilenme ve tazelenme sürecine giriyor Bursa Ticaret ve Sanayi Odası.

Kimler yönetsel organlarda yer alacak elbette şimdiden belli değil. Ama belli olan tek şey BTSO başkanının kim olacağı…

İbrahim Burkay.

Yani iki dönemdir odayı yöneten kişi. Ve üçüncü dönemin de tek başkan adayı. Neticede başkanlık anlamında rekabetin olmadığı bir seçime gidiyoruz!

Yarışan projeler yok. Koca Bursa’dan sembolik de olsa İbrahim Başkanın karşısına bir ismin çıkmaması ilginç.

Demek ki Burkay ve ekibinin şimdiye kadar gerçekleştirdiği icraatları beğenilmiş. Bir yenilik ve farklılık beklentisi de doğal olarak oluşmamış.

Peki mevcut yönetim ne yapmış 10 yılda?

Özetle irili ufaklı 60’ı aşkın proje hayata geçmiş bu dönemde.

Çok çeşitli ihtiyaçlara dokunan üretim ve ihracatı artıran projelerin sunduğu katkı belli seviyelere ulaşmış durumda.

GUHEM ve TEKNOSAB’sa en çok göze batan ve övünülen projeler olarak öne çıkıyor.

Ama Burkay’a göre halen 2 bin kişinin çalıştığı ve fabrikaların yükseldiği TEKNOSAB da Bursa için yeterli değil.

Çünkü patinaj yapmaya başlayan Bursa ekonomisi ve ihracatı alarm veriyor. Ve teknoloji odaklı yeni bir sanayi hamlesi gelmezse kentimiz çok gerilerde kalacak! Ve Burkay’ın ifadesiyle gençlerimiz başka şehirlerde iş aramak zorunda kalacak.

Peki ne yapmalı?

Diğer illerin çoğuna nazaran yüzölçümüne göre hayli fakir bir sanayileşme oranına sahip olan Bursa’nın şiddetle yeni OSB’lere ihtiyacı olduğunu ileri sürüyor İbrahim Burkay.

Yani Bursa’nın sanayiye doymadığını hatta aşırı sanayileşmesi gerektiğini söylüyor!

Duyduğumuzda inanmakta zorluk çektiğimiz “4 TEKNOSAB daha kurulmak zorunda” sanayileşme hamlesinin boyutunu çarpıcı biçimde ortaya koydu.

Bu da yetmiyormuş gibi 2 de KOBİ OSB lazımmış!

Gıda Tarım OSB, Lojistik Merkezi ve Serbest Ticaret Bölgesi de Burkay’ın olmazsa olmazları arasında.

Yani yepyeni sanayi bölgeleri hem de mevcudu bile katlayacak boyutta geliyor.

Burkay bu anlamda kararlı. Bursa’nın kurtuluş reçetesi olarak bunların kaçınılmazlığına vurgu yapıyor.

Ama şimdiye kadar yaşadığımız plansız sanayileşmeye karşı çıkan bir öneri paketi sunması dikkat çekici!

Yani planlı ve çok fonksiyonlu bir sistemle sanayileşme hedefi kağıt üstünde yerini almış görünüyor.

Mekânsal planlama ile ekonomik ve sosyal gelişim bölgeleri bir araya gelecek. Yani üretim ve yaşam bölgeleri uygun uzaklıkta olacak.

Organize ticaret ve konut bölgeleri mekansal planlamanın bir başkanı yönünü oluşturuyor.

Bütün bu yoğun dönüşüm ve yapılaşmanın içinde benim 10 yıldır beklediğim üniversitenin nihayet adının geçmesi sevindiriciydi.

 

Yüksek Teknoloji Üniversitesi sözü de veren Burkay üçüncü yani ustalık döneminde çıtayı çok daha yukarı taşıdı kısacası!

Ancak ortaya konan yeni vizyonun dayattığı köklü değişimin enine boyuna tartışılması ve tüm kent dinamiklerinin sürecin bir parçası olması şart.

Neticede kaybedilecek başka Bursa yok.

 

KYK yurtları promosyon mu oldu?

KYK yurtları promosyon mu oldu?

Bu haftanın başında yeni eğitim öğretim yılı için oryantasyon süreci başlarken öğrencilerin okula başlamasının maliyeti üzerine konuşmuştuk.

Hatırladınız mı?

Bir öğrencinin ilkokula başlamasının maliyetini 12 bin 500 lira olarak hesaplayan Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’un açıklamalarını paylaşmıştım sizinle. Velilerin çocuklarını okula göndermek için kredi çekmek de dahil olmak üzere farklı çözüm yolları bulmaya çalıştıklarını vurgulamıştım bu yazımda.

Yeliz Toy’un en büyük endişesi de okul terklerinin başlama ihtimaliydi.

Sonra zaman zaman rastladığımız sokak röportajlarında üniversite sınavını kazanmış gençlerin ‘Yerleşecek yer bulamazsam, KYK yurt başvurum kabul edilmezse, bu koşullarda okuyamayacağım ve memleketime döneceğim’ dediğine şahit olduk.

Bu sözler okul terki statüsünde sayılır mı bilemiyorum, ancak son dönemlerde kulağıma gelenler; kalacak yer bulamadığı, KYK yurtlarından yararlanamadığı için üniversite okuyamayacağını söyleyen gençlerin sadece ekonomik krizin kurbanı olmadığını gösteriyor bana.

Peki, neyin kurbanı oluyor bu gençler?

İddialara göre şunu söyleyebilirim ki; adam kayırmanın ve torpilin kurbanı oluyorlar. Üstelik üzerlerinden oy pazarlığı yapılıyor.

Konuyu biraz daha açıklığa kavuşturalım.

Muhalefet partilerinin yaşanan tüm ekonomik sıkıntıları en derinden hissetmesine rağmen evde oturan kadından oy alamamak gibi bir şikayeti var.

Bu şikayetin gerekçesi olarak da kadınların eşlerinin ve çocuklarının işlerini kaybetmesiyle ilgili endişeleri, aldıkları yardımların kesilmesi ile ilgili kuşkuları sebep gösteriliyor.

Yine duyumlarımdan yola çıkarak söylüyorum ki; çok haklısınız!

Eğer bir ev kadının kapısına parti propagandası için gidip, yüklüce erzak yardımında bulunduktan sonra; ‘Çocuğunuz üniversiteyi kazandığında biz yurdunu da bursunu da ayarlarız, hiç merak etmeyin, önce bizi arayın’ diyecek kadar ülkenin kurumları içerisinde etkinse bazı parti yönetimleri, kadınların yaşadığı endişelerin hiç de yabana atılır cinsten olmadığını da söyleyebiliriz sanırım.

Bu iddialara göre; bizim, insanların ekonomik durumu en ince ayrıntısına kadar incelendikten sonra kura ile belirlendiğini düşündüğümüz KYK yurtlarında konaklama hakkı oy almak için bir promosyon olarak dağıtılır olmuş!

Ben duyduğumda kulaklarıma inanamadım!

Umarım böyle değildir!

Umarım gençlerin gelecekleri ile oynamak bu kadar kolaylaşmamıştır bu ülkede!

Umarım bir partiye oy veren ailelerin çocuklarının üniversitede okumasının yolları kolaylaştırılırken ihtiyaç sahibi olan ancak aynı partiye oy vermeyen ailelerin çocuklarının yolları kapatılmaya çalışılmıyordur!

Yoksa, vah bizim halimize…

*******

ASM’ler ödeneklerine artış bekliyor

Avukatların hak arayışından bahsettiğim bu köşeden bu kez de Aile Hekimlerinin haklı isyanının sesi olalım istedim.

Hepimizin malumu, bu kış zor geçecek.

Bildiğin Game Of Thrones dizisinin seti gibi bütün dünya. Herkesin dilinde ‘Winter is coming’ repliği ile geziniyoruz ortalıklarda.

Edebiyatı burada bırakır da işin gerçeğine gelirsek; elektrik, doğalgaz ve kira giderleri aldı başını gitti. Peki, birer ticari işletme olarak görünen Aile Sağlığı Merkezlerinin ödenekleri de aynı oranda arttırıldı mı?

Hayır!

Aile hekimleri sürekli artan Aile Sağlığı Merkezi giderlerini ceplerinden ödemek istemiyorlar, içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar zaten yeterince zorken, insanlar kendi geçimlerinin derdine düşmüşken, devletin karşılaması gereken giderlerin doktorların cebinden karşılanmasının beklenmesi zaten abesle iştigal.

Hal böyleyken, vatandaşa yaptığınız zamlar kadar Aile Sağlığı Merkezlerinin gider ödeneklerine de zam yapmanız gerektiğini hatırlatmakta fayda var…

Büyükataman’dan Kılıçdaroğlu’na eleştiri bombardımanı

Büyükataman’dan Kılıçdaroğlu’na eleştiri bombardımanı

İddiam şudur:

HDP’nin olduğu mecliste MHP’nin olmadığını düşünmek, oldukça sıkıcı bir durumdur. Zaman zaman anket firmaları MHP’yi oldukça düşük bir oranda dahi gösterse MHP seçmeni ve tabanı son tahlilde sandıkta vicdanı ile baş başa kaldığında mührü üç hilale vurmaktan geri kalmaz.

Bir tarafta bu gerçekler var iken diğer tarafta ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu hafta sonu Bursa’da gerçekleştireceği miting var.

İlkini geçen hafta Sivas’ta gerçekleştirdiği mitingin 2.si Bursa’da gerçekleşecek.

Mitinge davet noktasında MHP’nin Bursa kurmayları teyakkuz halinde…

İşte bu noktada MHP Bursa İl Başkanlığı mitinge davet ile ilgili dün bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Toplantıya aynı zamanda MHP Genel Sekreteri ve Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman yine bir başka Bursa Milletvekili M.Hidayet Vahapoğlu da katıldı.

Uzun zamandır Bursa’da basın toplantısı gerçekleştirmeyen Büyükataman basın toplantısında Millet İttifakı’nın en büyük partisi CHP’ye sert eleştirilerde bulundu.

İşte o eleştirilerden bazıları “Türk milletinin dünü, bugünü ve yarını ile kavgalı olan Zillet İttifakı, her meselede Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısında saf tutmakta; Türk ve Türkiye düşmanlarının yanında yer almaktadır.

CHP lideri Kılıçdaroğlu her konuşmasında, ‘’Yönetime geldiğimizde helalleşeceğiz’’ diyerek FETÖ, PKK ve DHKP-C tutuklularına umut olmaktadır.

Kılıçdaroğlu hangi hakla terör örgütlerinin şehit ettiği binlerce vatandaşımız adına konuşmakta, hangi vicdanla şehitlerimizin katilleriyle helalleşeceğini söylemektedir.

Kılıçdaroğlu ve altılı şer masası eğer helalleşmek istiyorsa, şehitlerimizin bize bıraktıkları emanetle, yani aileleri ile helalleşmeli ve derhal bu alçak söylemden vazgeçmelidir.

Hemen her konuşmasında kendini bağımsız yargının yerine koyup karar veren, Demirtaş ve Kavala’yı serbest bırakacağını söyleyen Kılıçdaroğlu milletin değil teröristlerin, Türkiye düşmanlarının dertleriyle dertlenmektedir” idi.

Ardından 2023 seçimlerinde adayımız belli Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıklamasını yaptı

Neden Cumhur İttifakı sorusuna da yanıt verdi?

Öte yandan yanıt verdiği diğer sorulardan biri de ayaküstü sorduğumuz EYT sorusu idi.

“Milletimizin beklentilerine cevap vereceğiz” dedi.

Yine Suriyeli sığınmacılarla ilgili soruya verdiği ‘Duruşumuz net’ yanıtı ise en azından beni tatmin etmedi.

Bunlar toplantıda gördüklerimiz ve duyduklarımız idi.

Gördüğümüz diğer önemli bir ayrıntı MHP’li iki milletvekilinin uzunca bir aradan sonra aynı basın toplantısında görmek idi.

Yine bir başka ayrıntı ise MHP’nin üst yönetiminde görev yapan Fevzi Zırhlıoğlu’nun toplantıya katılması idi.

Toplantıda göremediklerimiz ise il yönetiminden yeterli katılımın olmaması…

İlçe başkanlarının davet edilmemesi…

Bunlar da diğer detaylar idi.

Bakalım Bursa nezdinde gerçekleşen mitinge halkın teveccühü nasıl olacak?

Onu da hep beraber bu pazar günü öğrenmiş olacağız.

 

Altın nereye gidiyor?

Altın nereye gidiyor?

Altın fiyatları dar bir aralığa sıkıştı.

Bir süredir yön arayan altın hem dış piyasalarda ons fiyat hem iç piyasada gram fiyat bazında henüz net bir yön bulabilmiş değil.

Genelde yurt dışı piyasalarda hareketin doların değeri ve güvenli liman ihtiyacına göre belirlendiği aşikar.

Şu sıralarda güvenli liman pozisyonu çok güçlü değil. Ancak dolar güçlü!

Güçlenen dolar altının ons fiyatını diğer emtialarda olduğu gibi aşağıya doğru itmekte. Talebin nispeten zayıf görünümü özellikle enflasyon baskılama sürecinde ve resesyon beklentileri aşamasında kendini hissettiriyor. Dolayısıyla onstaki aşağı yönlü harekette bu tablonun belli bir paya sahip olduğu söylenebilir!

Ons fiyatın gitmesi muhtemel seviyelerine baktığımızda bin 690 dolar desteği kısa vadede olasılıklar arasında öne çıkmakta.

Ancak güçlü bir düşüş için daha sert bir dolar değerlenme sürecine ihtiyacımız var. Diğer tarafta yukarı yönlü hareket için opsiyon da şimdilik güçlü değil.

Amerikan Merkez Bankası Fed’in para politikasında nispeten gevşeme görüldüğü takdirde ve ekonomik canlanma sinyalleri de bu tabloya eşlik ettiği ölçüde ons altın biraz daha toparlanma potansiyeli taşıyabilir!

Elbette ki öngörülerde hesaba katılması gerek önemli bir unsur daha var. Sürprizlere açık olan uluslararası gerilimler. Özellikle Çin – Tayvan geriliminin yine arada bir alevlenme ihtimali mevcut.

Keza ABD ve Avrupa’nın Rusya ile olan ilişkilerdeki dalgalanmalar da altına güç katma potansiyelini halen taşımakta.

Ancak ekstrem bir durumun gelişmesi halinde güçlü bir çıkış beklememenin söz konusu olduğu da unutulmamalı!

Özellikle yeniden bin 800 dolar ve üstünü o zaman yani olağanüstü gelişmelerde konuşmak mümkün olacaktır.

Mevcut koşullarda kısa vadede ons fiyatın muhtemelen bin 650 – bin 770 dolar aralığında dalgalanması söz konusu.

Bu çerçevedeki ons fiyatı iç piyasaya uyarladığımızda yine dar banttaki hareket karşımıza çıkıyor. Dolar/TL’nin iç piyasadaki ikincil belirleyicisi olması yakın vadedeki hareketin de sınırlı kalmasına yol açmış durumda!

Dolar ağustos ayının ikinci yarısındaki yükselişinin ardından 18,15 – 18,25 TL bandına sıkıştı.

Dolayısıyla bu trend gram fiyatın daha istikrarlı seyretmesine yol açıyor. Altının 990 – bin 15 TL arasına sıkışmasındaki temel etken bu kur hareketi oldu.

Eğer ki yeni enflasyon rakamları beklentileri aşar, dış sermaye girişi zayıf olur ve müdahale gelmezse doların yükseliş trendi gündemde kalır. Ve hız kazanır.

Söz konusu unsurların tersi olursa doların lira karşısındaki yükselişi sınırlı kalır hatta kısmi bir gerileme bile yaşanabilir! Yani gram fiyatı aşağıya iten bir tablo oluşur.

Bu ihtimaller ışığında gram fiyattaki öngörü aralıklarına baktığımızda kısa vadede 940 – bin 30 lira bandı öne çıkıyor.

Kaş yaparken göz çıkarmak

Kaş yaparken göz çıkarmak

Daha önce bu köşeden İznik Gölü kıyılarının doğal dokusu bozularak 4. Dünya Göçebe Oyunları için hazırlanan alanın tahribatını durdurun diye seslenmiştik.

Yazarken de biliyordum söylediklerimize kulak asılmayacağını.

Bugün gelinen noktada oyunlar için hazırlanan alanın son rötuşları atılıyor. Hatta Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Bilal Erdoğan, Bursa Valisi Yakup Canbolat ve Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, Göçebe Oyunları’nın yapılacağı İznik’te incelemelerde bulundu

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş inceleme sırasında etkinliğin İznik’in tanıtımında büyük katkısı olacağını dile getirdi.

Bu tür etkinliklerin şehrimizin ilçelerindeki değerleri de yurt dışında tanıtmak için büyük faydası olacağına katılıyorum. Ancak şunu düşünmeliyiz, kaş yaparken göz çıkarıyor olabilir miyiz?

Fark etmediyseniz belirtmek isterim, insanlar turistik gezilerini gittikleri yerlerin kendine has doğal ve kültürel dokularını hissetmek için gerçekleştiriyorlar. Peki biz neden kendimizi tanıtmaya çalışırken doğal güzelliklerimize zarar verdiğimiz bir yoldan yürümekte ısrar ediyoruz?

********

AVUKATLAR EYLEM HAZIRLIĞINDA

1 Eylül itibariyle ‘Balıkta av sezonu’ ve ‘Adli yıl’ başladı.

Saçma bir eşleştirme olabilir, ama ikisinin de endişeli ve bereketsiz başladığını söylediğimde bana hak vereceksiniz.

Balıkçılar daha sezon başlamadan mazot fiyatlarından yakınarak balıkta bolluk dahi olsa ucuzluk beklenmemesi yönünde vatandaşı uyarırken bundan sonra sofralarda ‘garibanın ziyafeti’ olarak tanımlayacağımız balığı daha az göreceğimizin habercisi olmuşlardı.

Avukatlar da yeni adli yılın başlaması ile birlikte başlatacakları eylemleri duyurarak bir yandan itibar kayıplarının ortadan kalkmasını diğer yandan da zorlu yaşam koşullarında avukatların gelirlerinin belirli bir düzeye çekilmesini istediklerinin altını çizdiler.

Balıkçıların ağlarından büyük bolluk ve ucuzluk haberleri gelmedi. Bu noktada beklenen oldu.

Bugünse Türkiye Barolar Birliği’nde toplanan 81 ilin baro başkanı, CMK ücret tarifesi hakkındaki süreç, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi değişikliği ve TBB Staj Yönetmeliği değişikliği konularını değerlendirdi.

Bursa Barosu Başkanı Av. Metin Öztosun’un da aralarında bulunduğu baro başkanları, toplantı sonrasında yaptıkları ortak açıklamada;

“Ceza yargılamasında avukatın varlığı; hak arama özgürlüğünün garantisi, adil yargılanma hakkının olmazsa olmazı, işkence ve kötü muameleyle ve hukuka aykırılıklarla mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Ancak ülkemizde, zorunlu müdafilik hizmeti karşılığı ödenen ücretlerin, bugüne kadar bu hizmeti büyük bir özveri ve onurla yerine getiren avukatlar için mevcut ekonomik koşullar altında tahammül edilemez hâle geldiği açıktır!” denildi.

Avukatların isyan ettiği ücretleri merak edenler için şuraya küçük bir açıklama bırakıyorum;

Mevcut CMK Tarifesi’ne göre, en az üç yıl süren bir ceza davasında zorunlu müdafilik hizmeti veren avukata yalnızca 754 tl ödeniyor.

Üç yıl boyunca bir dava üzerinde gerekli tüm takipleri yapıyorsunuz ve aldığınız ücret 754 tl oluyor.

Kısacası avukat sudan ucuz!

Peki avukatların talebi ne?

CMK Tarifesi’nin AAÜT ile eşitlenmesi ve CMK ücretlerinden kesilen KDV’nin % 1’e indirilmesi.

Aslında son derece adil bir talep, ancak avukatlar taleplerinin karşılanacağını düşünmüyorlar, içinde bulunulan ekonomik koşullarda mevcut tarife ile zorunlu müdafilik hizmetlerini yerine getirmeyi de istemiyorlar.

Dolayısıyla 81 ilin Baro Başkanlarının imzası ile alınan karar doğrultusunda avukatlar eylemlilik sürecine giriyor.

İlk olarak 13 Eylül 2022 Salı günü tüm illerde CMK görevlendirmeleri yavaşlatılacak.

İkinci olarak 20 Eylül 2022 Salı günü tüm illerde CMK görevlendirmeleri bir gün süreyle durdurulacak. Bu durumun istisnası; şiddet ve istismar mağduru kadın ve çocuklar için gelen talepler olacak.

Üçüncü olarak 27 Eylül 2022 Salı gününden itibaren tüm illerdeki CMK görevlendirmeleri üç gün süreyle durdurulacak. Şiddet ve istismar mağduru kadın ve çocuklar için gelen talepler yine istisna tutulacak.

Tüm bunlardan sonuç alınamaması halinde; tüm illerdeki CMK görevlendirmeleri süresiz olarak durdurulacak.

Kısacası avukatlar taleplerinin karşılanması için hükümete 27 Eylül tarihine kadar süre tanıyor. Aksi halde kamu ihtiyaç sahibi vatandaşlara avukat atayamayacak!

İşi değil kârlılığı artırmak

İşi değil kârlılığı artırmak

Kriz dönemlerinde işletmelerin en belirgin hatası, panik halinde daha çok iş yapmaya yönelmek oluyor. Böylelikle de genellikle günü kurtarma çabası öne geçiyor.

Daha çok iş ve düşük kârlılık, zarara yol açan bir sarmala dönüşür genellikle. Bu döngüde nakit sıkıntı da yaşlanırsa o işletme batar.

Oysa işletme maliyetlerinin kontrolden çıktığı böyle dönemlerde, işin değil, kârlılığın artırılması gerekir.

Amerika keşfedildiğine göre de daha makro bakıp, mikro çareler üretme zamanı.

Bunun için artık çok güçlü bir alt yapı var işletmelerin elinde. Özellikle de müşteri davranışlarını analiz eden ölçümleme teknolojilerinden söz ediyorum. Bu yolla müşteri beklentilerine uyum sağlama en büyük avantaj olabilir.

Örneğin kendi sektörünüzde müşterilerinizin online temas noktalarını biliyor musunuz?

Bu süreçte en uygun maliyetle yeni ve satın alma potansiyeli yüksek müşteriye ulaşabilmek çok daha önemli hale geldi. Özellikle kârlılık açısından.

Öte yandan, mobil cihazlara öncelik veren bir dünyada müşteri sadakatini sağlamak kolay değil. Ancak mobilde güçlü bir temele sahip olmak, müşterilerle ilgili bilgileri hızla toplamamıza ve bunlara gerçek zamanlı olarak yanıt vermemize olanak sağlayabilir. Yani veri madenciliği yapmadan işletmenin büyüme adım atması yaman çelişki olur.

Bu karışık ekosistemde, kullanıcı talep ve geçmiş davranışlarından beslenmek şart. Her online ayak izi, bizi kârlılığı yöneteceğimiz büyük bir dijital evrene götürüyor.

Bu evrende geniş kitlelere ulaşmak, konvansiyonel yolların ölçülemeyen karmaşıklığından uzaklaşmak, kârlılığımızı artırma konusunda yeni olanaklar sağlayacak bir yol olarak önümüzde duruyor.

Sözün özü

Üretimin kolay, pazarlamanın yaygın, rekabetin sert, alternatifin çok olduğu bu ticaret evreninde güçlü kalmanın tek bir yolu var.

Müşteri talepleri konusundaki dönüşüm ve değişimleri herkesten önce fark etmek.

Yenişehir’in kurtuluş coşkusuna çevre ilçe ve iller de eşlik etti…

Yenişehir’in kurtuluş coşkusuna çevre ilçe ve iller de eşlik etti…

Özellikle Bursa özelinde taşra ilçelerde hasat mevsiminin hemen ardından ilçelerde gerçekleşen en önemli etkinliklerin başında festivaller, panayırlar, köy hayırları ilk sırada yer alır.

Bu gerçekleşen festival ve etkinliklerle dostlar, akrabalar hasret giderir, ilçe halkı hem yorgunluk atar hem de eğlenir…

İşte bu tür organizasyonların biri de Bursa Yenişehir’de gerçekleşti.

Osmanlı’nın ilk başkenti, beylikten devlete geçişin anahtarı olan Yenişehir gerçekten önemli bir ilçemiz.

Geçmişte beylikten devlete geçiş noktası olmuş. Şimdilerde ise hava yolu ile başka ülkelere ve illere geçiş noktası.

İsmi yeni ile başlasa bile tarihi Osmanlı’nın kuruluşu ile eşdeğer…

Gelelim şimdi etkinliğe;

Cumartesi günü başlayan ve ilk gününü takip ettiğim, salı akşamı biten festival ve kurtuluş kapsamında gerçekleşen etkinliklerde Yenişehir Belediye Başkanı Davut Aydın, bir değil, iki değil, en az üç etkinlik gerçekleştirdi.

Önce dua ve Mevlid-i Şerif ile başladı. Hem kurtuluşu kutladı, geçmişlerimizin ruhuna Fatiha’lar ve Kuran-ı Kerim tilaveti gönderdi.

Sonrasında kortej yürüyüşü, ardından ilk gün etkinliği.

İlk gün evet gecenin finalinde Muazzez Ersoy sahne aldı.

Herkesin aklında o kaldı.

Ama öncesinde sahneye çıkan, Türk Dünyasından gelen temsilciler vardı ki, Osmanlı’nın ilk başkenti Yenişehir’de kulaklarımızda Türk Dünyası’nın ezgileri ve seyir zevkimiz olarak figürleri oynandı.

Bir de buna Türk Dünyası’nın Kültür Başkenti’nin bu sene Bursa olduğunu düşünürsek bu etkinlikler Yenişehir’e daha çok yakıştı…

Gecenin finalinde ise Muazzez Ersoy Konseri hem Yenişehirlileri hem de çevre il ve ilçelerden gelenleri coşturmaya yetti arttı bile.

Pazartesi günü gerçekleşen Kıraç konseri, Salı günü de Eypio ve Irmak Arıcı konserleri festivali daha da anlamlı kıldı.

Bu konserler hem yorgunluk aldı, hem de halkı coşturmaya yetti arttı…

Festival kapsamında;

Yüzün üzerinde Yenişehirli çocuğun sünnet şöleni ve onların yürüyüşü ve bu etkinliğe mehteranın eşlik etmesini de fazlasıyla takdir ediyoruz.

Gerçek olan şu:

Yenişehir, Yenişehir olalı bu kadar güzel etkinlikle festival ve kurtuluşu bir arada kutlamamıştı… Bu festivalde Türk Dünyası’nın kardeşliği bir adım daha öte gitti.

Başkan Davut Aydın da ilçesi ile Türk Dünyası arasında bu kardeşliği perçinlemiş oldu…

Emeği geçen Yenişehir Kaymakamı, Yenişehir Belediye Başkanı başta olmak üzere herkesi tebrik ediyoruz…

Enflasyonda fırtına öncesi sessizlik

Enflasyonda fırtına öncesi sessizlik

Beklenen oldu.

Enflasyon yine yükseldi.

Şaşıran yoktur herhalde…

Aslında biraz şaşkınlık yaratmalı son rakamlar!

Neden mi?

Hem ağustos ayına ait veriler beklentilerin altında. Hem de gereksiz bir umut vaat eden cinsten.

Peki nasıl?

Veriler tüketici enflasyonunun yüzde 80’i aştığını ve 1998 yılından bu yana en yüksek seviyeye çıktığını gösterdi.

Aylık bazda yükseliş yüzde 1,46 olarak gerçekleşti. Yıllık olaraksa yüzde 80,21 artış kaydetti TÜFE.

Beklenti ise aylık yüzde 2,1, yıllık yüzde 81,3 seviyesindeydi. Ki bunlar piyasadaki beklentilerin ortalamasını ifade ederken en düşük aylık beklentinin yüzde 1,6 olması dikkat çekici!

Yani bütün uzmanlar enflasyon tahmininde yanılmış oldu.

Bir nevi ağustosun bereketi mi diyelim… Enflasyon canavarı yoruldu mu diyelim.

Nasıl yanıldı bu kadar analistler pek de akıl ermiyor aslında. Ama TÜİK’in rakamları TÜFE’deki artış hızının kesildiğini söylüyor öyle ya da böyle!

Bu rakamları tereddütsüz kabul etsek ve vatandaşın hissettiği çarşı pazar enflasyonunu da dikkate almasak bile yine vahim bir durum var demektir.

Ağustosta ana harcama gruplarında en yüksek yıllık artış yüzde 116,87 ile ulaştırma grubunda yaşandı. Ulaştırmayı yüzde 92,02 ile ev eşyası, yüzde 90,25 ile gıda ve alkolsüz içecekler takip etti.

Yani vatandaşın en doğal ve zorunlu harcama kalemleri manşet TÜFE rakamının çok üstünde artmış! Yani resmi rakama göre en temel ihtiyaçlar iki katı fiyatla gideriliyor artık.

Diğer yandan ağustosta aylık olarak ulaştırma grubunda pompa fiyatlarına yansıyan indirimlerin aldırdığı küçük bir nefes dışında pozitif bir etki söz konusu değil zaten.

Buna karşın aylık olarak sağlığın yüzde 7, eğitimin yüzde 6,55 ve çeşitli mal ve hizmetlerin yüzde 3,86 zamlanması vatandaş adına tam bir felaket!

Üstelik eğitim dönemi bile başlamamışken. Ve yeni sezon ürünler de devreye girmemişken hali şişkin faturalar söz konusu. Millet sağlığına mı eğitime mi yoksa eşyaya mı para ayıracak şaşırmış vaziyette!

Ne yazık ki sonbaharla birlikte tablo daha da bozulacak.

Özellikle 1 Eylül’de yapılan doğalgaz ve elektrik zamları sakinleşmiş görünen enflasyon canavarını fazlasıyla azdıracak yine!

Hele de üreticilere dayatılan yüzde 50 seviyesindeki enerji zammının aylarca ve bütün enflasyon gruplarında kendini göstereceğini düşündüğümüzde zor bir kışın bizi beklediği açıkça görülür.

Nitekim yüzde 2,41 gibi sınırlı bir artışa ağustosta sahne olan ÜFE’nin kaçınılmaz yükselişi eylülden itibaren izliyor olacağız. Ve elbette ki TÜFE’ye yansımasını da.

Çünkü kritik bir gösterge olan çekirdek enflasyonda da artışın sürdüğünü söylüyor veriler.

Bir de döviz tarafında ağustosta yeniden hareketlenen kurların dayattığı kaçınılmaz baskı var! Ufukta bir geri çekilme opsiyonu da yok o cephede.

Kısacası teknik ifade ile yapışkan hale gelen enflasyonumuzu enerji ve kurdaki artışların daha da yukarı taşıdığına şahit olacağız!

Yüzde 90’ı aşan bir TÜFE’nin beklenmesi çok doğal.

Üç haneye gidip gitmemesi ise artık bir mesele değil.

Çünkü enflasyonun mevcut haline bile yetişmeyen ve günden güne eriyen gelirlerin esamesi okunuyor.

Vatandaş bütçesi yılbaşına kadar yaşanacak fiyat artışlarını nasıl karşılayacak tam bir bilmece.

Okula başlamak 12 bin 500 lira!

Okula başlamak 12 bin 500 lira!

Mini mini birlerin oryantasyonu için okul kapıları açıldı bugün.

Kapılar açıldı da nasıl açıldı? Siz bir de bunu veli olma mutluluğunu yaşayamayan, yüzünde yarım bir gülüşle çocuğunu okula götüren dar gelirli vatandaşa sorun.

Neden mi?

Hemen açıklayalım ve öncelikli olarak belirtelim ki, TÜİK’in açıkladığı yıllık bazda yüzde 80.1 enflasyon oranını okul harcamalarına uyarlayamadığımız çok aşikar. Okul harcamalarına ENAG’ın açıkladığı yüzde 181 enflasyon oranı daha uyumlu görünüyor, hatta daha da fazlası.

Okula başlama maliyetleri konusunda bilgisine başvurmak üzere görüştüğüm Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy;

“Geçen yıl ve bu yılki okula başlama maliyetlerini karşılaştırdık. Okul öncesinde geçtiğimiz yıl eğitime başlama maliyeti bin 902 TL’ydi, bu yıl ise 7 bin 626 TL’ye ulaştı. İlkokulda ise geçtiğimiz yıl okula başlama maliyeti 3 bin 130 TL iken, bu yıl 12 bin 500 TL’ye ulaşmış durumda. Korkunç bir artış var!” diyor.

Gerçekten de korkunç bir artış var!

Bendeniz okul harcamaları şerefine daha nail olamadım, benim çocuklar biraz büyük. Kitap ve defter fiyatları ile karşılaşma işini de okulların açıldığı ilk haftaya ertelemeye çalışıyorum ki, bu süreçte kendimi hem bütçe olarak hem de mental olarak duruma hazır hale getirebileyim.

Ancak yazımın başında da söylediğim gibi. Bu zorlu dönem mini mini birlerin aileleri için kapıyı çoktan çaldı. Veliler çocuklarının eğitim harcamalarını karşılamak için kredi çekmeye kadar varan yeni yöntemler denerken, fiyat artışlarına göz atınca insanın içinin kararacağını söylemek gerekiyor.

“TÜİK’te enflasyon yüzde 80, fakat kırtasiyelerde yüzde 350-400’e dayanıyor. Bir kurşun kalemin fiyatı 3 kat arttı. Boya kalemlerinin fiyatı 4 kat arttı. Defterlerin fiyatı en az 3 kat arttı. Zam şampiyonu da en çok ihtiyaç duyduğumuz A4 kağıdı oldu ve yüzde 500 zamlandı. Okul forması fiyatı 3 kat arttı, ayakkabı aynı şekilde 3-4 arttı” diyor Yeliz Toy.

Enflasyon verilerinden mutfak enflasyonunu ayrı değerlendirmeyi önermiştim geçmiş dönemde bir yazımda. Bu konuya kitap ve kırtasiye enflasyonunu da ayrı değerlendirmeyi önererek devam etmek en doğrusu sanırım.

Veliler yardımlaşmak için ikinci el okul kıyafeti değiş tokuşu yapmaya başladılar. Sosyal medyada pek çok platformda az kullanılmış kaynak kitaplar ve giyilebilecek durumdaki formalar ihtiyaç sahiplerine bir biçimde ulaştırılmaya çalışılıyor.

İş kırtasiye ve kıyafet harcaması ile bitmiyor. Bunlara ilaveten kitap harcaması da yapmanız gerekiyor. Devlet bu yıl farklı bir uygulamaya gidecek ve kaynak kitapları da ücretsiz olarak öğrencilere dağıtacakmış.

Kitapların ücretsiz ulaştırılması çok güzel de, kırtasiye masrafını karşılamakta böylesine zorlanacak velilere yardım edilip temel ders kitaplarının içeriği zenginleştirilse, ücretsiz kaynak kitap dağıtılmasından daha doğru bir hamle olmaz mıydı acaba?

Masrafların hepsi kocaman bir yığın oluştururken en endişe verici durum okul terklerine zemin hazırlanıyor olması. Özellikle kırsal kesimdeki kız öğrenciler ve şimdiden sanayide çıraklık eğitimi almaya başlamış meslek lisesi öğrencileri arasında okul terklerinin yaygınlaşacağı endişesi hakim.

Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak şehrimizde eğitim alan meslek lisesi öğrencilerinin sayısını 3 binden 20 bine çıkardığını duyuran İl Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür konuyu her ne kadar bir başarı olarak sunsa da, içinde bulunduğumuz ekonomik durumun aileleri zorlaması nedeniyle tablo pek de iç açıcı değil aslında.

Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’un dikkat çektiği bir diğer husus da geçtiğimiz yıl yaptıkları ve çok ses getiren öğrencilerin açlık sorununa yönelik araştırma sonuçlarının bu yıl daha hazin bir tabloyla önümüzde olma ihtimali.

“Geçtiğimiz yıl mayıs ayında Bursa’nın 17 ilçesinde kapsamlı olarak yaptığımız araştırmada, okullarda her 4 öğrenciden birinin aç olduğunu ortaya koymuştuk. Öğrenci başına düşen günlük harçlık sadece 82 kuruş. Simit fiyatlarındaki artış ile öğrencilerin yaptığı harcamaları karşılaştırdığımızda 13 öğrenciye bir simit düşüyordu. Haziran zamları, temmuz zamları ve ağustos zamları eklendiğinde bu yıl okullarda öğrencileri açlık sorunu bekliyor. Öğrenciler tüm gün okulda aç kalacaklar, beslenme sorunu olacak!” diyor.

Okullarda ilk zil çaldı.

Bu kez neşeli değil, endişeli ve hüzünlü oldu açılış…

Sosyal konut mu? Balık tutmak mı?

Sosyal konut mu? Balık tutmak mı?

Ev fiyatları, kiralar ve bilcümle inşaat maliyeti hızla artıyor. Tabi barınma ihtiyacı da aynı hızla ciddi biçimde artıyor.

13 Eylül bekleniyor…

Tam 81 ilde başlanacağından söz edilen sosyal konut projelerinin şartları açıklanacak.

Bu sosyal konut projeleri ihtiyaca hangi oranda çözüm olabilecek ya da piyasanın bu kontrolsüz yükselişine bir dur diyebilecek mi bu da önemli bir beklenti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesinin” açıklanacağını duyurmuştu

Cumhuriyetimizin kuruluş ekonomisi önemli bir prensibe dayanır. Bu prensip karma ekonomi prensibidir. Ve her ne kadar Cumhuriyet dönemi ve kurucu politikaları bazı çevrelerce her seferinde tu kaka ilan edilse de, varılan nokta devletçi yaklaşımla toplumsal sosyal bazı dengelerin kurulması oluyor.

Bu açıdan bu sosyal konut projelerinin böylesi iddialı bir çıkışla, yarattığı beklenti önemli görünüyor. Çünkü Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde konut sahipliği oranının en düşük olduğu dördüncü ülke. Avrupa Birliği’nde (AB) konut sahipliği oranı yüzde 70 iken Türkiye’de bu oran yüzde 58. Türkiye’de halkın yüzde 16’sı ise “düşük bedelli veya ücretsiz kiracı” konumunda.

Peki, sosyal konut nedir?

En basit tanımı ile sosyal konut resmi dilde ‘dar gelirliler için özel olarak yapılmış, sağlığa uygun ucuz konut’ olarak tanımlanıyor.

Ülkemizde son 20 yılda Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) projeleri öne çıkıyor. Ağustos 2022’de yapılan açıklamaya göre, son 20 yılda TOKİ vasıtasıyla 1 milyon 170 bin vatandaş ev sahibi olmuş.

Ancak ‘balık tutmayı öğretmektense, balık veren’ bir ekonomik model de işler biraz farklı oluyor. Sosyal destekler, yardımlar ve bu amaçla yapılan konutlar hiçbir zaman yeterli gelmiyor. Çünkü yeni yoksullar sırada bekliyor. Nitekim

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre konut sahipliği oranı giderek düşüyor. 2014’te yüzde 61,1 olan ev sahipliği oranı, 2021 yılında yüzde 57,5’e kadar düştü. Bu oran 2006 yılında yüzde 60,7 düzeyindeydi. 2020 ve 2021 yıllarında halkın yüzde 42’si kiracı durumunda.

Yükselen enflasyonist ortamın neden olduğu yıkım, tüm sektörleri bu arada inşaat sektörünü de hızlı bir değişime zorluyor. Bu değişim, barınma ihtiyacının sosyal amaçlı olarak çözümünü sağlayabilmeli. Devlet, destek kredi ve teşviklerle konut sahipliğini tabana yayabilmeli.Bu yönde sektör programlarını içeren politikalar üretilmeli.

Umarız 13 Eylül’de salt kamu kaynakları ile değil, özel sektör girişimleri ile de ucuz konut üretimini teşvik edecek yeni önlemleri içeren bir plan açıklanır.

Yeni eğitim ve öğretim yılı başlıyor…

Yeni eğitim ve öğretim yılı başlıyor…

Öğrencinin sevdiği ne deseler verecekleri ilk yanıtlar içerisinde teneffüs ve tatil zili diyeceklerdir. Sevmediği de ders başlangıç zili. Bu bizim zamanımızda da böyleydi…

Şimdi de böyle.

Kim o sıralara öğrenci olarak oturursa aynısını söyler.

17 Haziran tarihinde 12 haftalık tatile giren ilk ve orta öğretim okullarının kapısı bugün anaokulları ve ilkokul birinci sınıflar için açılacak.

Öğrenciler bugünden itibaren muhtemelen dört gün boyunca okullarda oryantasyon, alıştırma eğitimi alacaklar.

Diğer bir ifade ile okullara alışacaklar…

Önümüzdeki hafta itibari ile 12 Eylül’de tüm okullarda ders başı yapılacak.

Bursa özelinde ise İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün resmi internet sitesinde bin 946 okulda toplamda 24 bin 381 derslikte 41 bin 638 öğretmen 660 bin 048 öğrenciye ders verecek.

Bu rakamlar çok az artabilir ya da azalabilir.

Sınıf mevcutlarımıza baktığımızda ilk ve ortaokullarda 30 civarında lise ve meslek liselerinde bu sayı 30’dan daha az durumda.

Bu açıdan bakınca oldukça önemli.

Bu senenin önceki yıllardan bir farkı da 2018 doğumluların yani dört yaş grubu içindekilerinin anaokullarına (devlet) başlaması…

Bunu yanı sıra her kayıt döneminin bir de klasiği var.
O da;

Her sene olduğu gibi birileri kayıt paralarından dert yanacak. Yandı da…

Bunu artık rutin olarak görmekteyiz.

Burada vicdani boyut çok önemli…

Ama benim kişisel kanaatim, okullara veliler olarak da taşın altına elimiz koymamız gerektiği. Birçok okul çalıştırdıkları personelin giderlerini TYP haricindeki okul aile birlikleri kanalı ile ödüyorlar.

Bu açıdan bakınca velilere düşen de sorumluluklar var.

Öte yandan Bursa özelinde ilk defa okula gidecek öğrencilerin yanı sıra ilk defa idareci olarak ataması gerçekleşen öğretmenler de var.

İlk defa 222 öğretmen müdür yardımcısı olarak atanırken, yine il defa müdür yardımcısı olarak görev yapan 7 öğretmen başmüdür yardımcısı olarak atanmış durumda.

Bunu aynı sıra 110 öğretmen de ilk defa okul müdürü olarak atandı.

Kısaca ilk defa çocukların okula gönderecek velilerin yanı sıra ilk defa idareci olarak görev yapacak öğretmenlerimizde var.

Biz önce oryantasyona başlayacak, ardından önümüzde hafta sınıfları dolduracak öğrencilerimize ve öğretmenlerimize yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlı olmasını temenni ediyoruz.

Başarılar diliyoruz…

ORHANELİ KARAVAN KAMPTA MUTLU SON

Özellikle yavaş yavaş hem tatile hem yaza elveda diyeceğimiz bu günlerde tabiatın nimetlerini kullanma adına kampçılar buluşmaya devam ediyor.

Bu minvalde bu hafta sonu karavancılar da Orhaneli Karagöz Piknik Alanında ki karavan alanında buluştu.

Şehir içinden ve şehir dışından katılım oldukça yüksekti.

İlerleyen yıllarda muhtemelen yılda birden fazla bu etkinlik gerçekleşecek diye tahmin ediyoruz.

Bu sene;

Katılımcıların coşkusuna Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Fethi Yıldız ve Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt katıldı.

Bu coşku bir nikah töreni ile tavan yaptı.

Daha önce bir kamp tatili sırasında tanışan Tuğba ve Serkan çifti burada kamp alanında Ali Aykurt tarafından nikahları kıyıldı.

Şahitleri de kampa katılan arkadaşları oldu.

Evlenen çifte Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt kampın anlamına uygun olarak maket karavan hediye ederek mutluluklar diledi.