Kılıçdaroğlu ‘yanımda mısınız?’ dedi, Akşener’den yanıt geldi!

Kılıçdaroğlu ‘yanımda mısınız?’ dedi, Akşener’den yanıt geldi!

AK Parti’nin ‘kol kırılır yen içinde kalır’ bakış açısının demokrasiyi uygulamak için yola çıkmış siyasi partilerde, hele de bu yolda Cumhuriyet Halk Partisi gibi 99 yıldır yürüyen bir partide işlemeyeceğini anlatmak zor elbette şimdiki iktidara ve hakim anlayışa.

Evet, CHP içinde çok ses çıkar, çok renk çıkar, çok karşı duruş çıkar… Çıkar oğlu çıkar…

Sonra ne olur biliyor musunuz?

Küs de olsalar, küskün de olsalar, partide farklı görüşlerin daha hakim olduğunu da düşünseler, demokrasi için gereken neyse onu yaparlar.

Yaptı bir giriş de nereye doğru gidecek, diye düşünenleri hemen aydınlatmaya başlayayım.

Çok yazıldı, çizildi, daha çok da konuşuldu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘yanımda mısınız?’ çıkışı. Bu çıkışı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Ben sülaleme Sayın Kılıçdaroğlu’nu çocuklarıyla beraber vasiyet ettim. Başlarına bir şey gelirse bendedir, bizdedir!” konuşmasıyla birleştirince aslında elimizde epey bir malzeme var demektir.

Kılıçdaroğlu’nun adaylık yolunda ilerleme talebi bir süredir biliniyordu, ancak karşısına her daim İYİ Parti kanadından Mansur Yavaş isminin çıkarılacağı söyleniyor ve yapılan tüm anketler de Yavaş’ı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan karşısında daha şanslı gösteriyordu.

Yani Kılıçdaroğlu’nun gönlü Cumhurbaşkanlığından yanaydı, ancak tüm bu söylemler hem parti içerisinde hem de altılı masada çokça yer ettiği için gönülden geçenler dile dökülemiyor, hep ‘masa birlikte karar verecektir’ yuvarlak cümlesi ile sınırlandırılıyordu.

Yazının başında da söyledim. CHP, dinamikleri farklı bir partidir. Genel Başkanın söylediği emir telakki edilmez, emir demiri kolay kolay kesmez. Gönül yapmak, gönüller kazanmak sosyal demokratlıkta parti içinde başlar. Doğal olarak, çok da güzel hazırlanmış bir konuşmayla önce partililerine seslendi CHP Genel Başkanı ve dedi ki;

Şunu da artık bilmek zorundayım, siz gerçekten benimle birlikte misiniz? Bazılarınızın sesi çıkmıyor, bazılarınızın da isteyerek veya istemeyerek zarar verdiğini de görüyorum. Artık karar verin. Bu halk düşmanlarını beraber yenecek miyiz, yenmeyecek miyiz?”

Dikkatinizi çekerim, ilk yanıtlar İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’tan geldi.

Yanındayız!” dedi iki başkan da.

Ve bir taşla kuş katliamı.

Bir yandan güçlü isimler olmaları nedeniyle Cumhurbaşkanlığı makamına layık görülen iki belediye başkanı oyunun dışında kalmışken, diğer yandan parti tabanının nabzı tutulmuş oldu.

Hiç şaşırmadığım biçimde elbette karşı çıkışlar da oldu, olacaktır, bu durum biraz da CHP’li olmanın şanındandır.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Millet İttifakı’nın kazanması durumunda seçilecek Cumhurbaşkanının görevinin ülkeyi en kısa sürede ve en sağlıklı biçimde ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’e götürmek olacağını ve bundan sonrasında halkı kucaklayan bir konumda, daha pasif bir noktada bulunacağını biliyoruz. Bilmeyenlere de hatırlatmış olalım.

Doğrusunu söylemek gerekirse, ben Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş gibi bir siyasi kariyere sahip olsam, bir süre sonra pasife çekilecek görevlere talip olmak konusunda çok da gönüllü olmazdım. Onlardaki çekinceli tutumun nedeninin de bu olduğu kanaatindeyim.

Gelelim konuşmanın 6’lı masadaki yansımalarına.

Her ne kadar 6’lı masanın oy oranları açısından bakıldığında küçük ortakları olarak adlandırabileceğimiz bölümü verilen mesajı, ‘parti içi bir mesaj’ olarak değerlendirse ve bu söylem doğruluk payı içerse de onların çıkarması gereken bir anlam vardı konuşmanın içinde.

Hele hele İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in;

Kendisine herhalde ölünceye kadar şükran duyacağım. Ben sülaleme Sayın Kılıçdaroğlu’nu çocuklarıyla beraber vasiyet ettim. Başlarına bir şey gelirse bendedir, bizdedir!” sözü sonrasında kararın hatlarının daha da belirginleştiğini söylemek lazım.

Gözümüz kulağımız, ‘Cumhurbaşkanı Adayının henüz konuşulmayacağı iddia edilen’, ancak tüm bu konuşmaların mutlaka masaya yatırılacağını bildiğimiz 2 Ekim 6’lı masa toplantısında olacak.

Okullar değil dert kapıları açıldı!

Okullar değil dert kapıları açıldı!

Deveye demişler, ‘boynun neden eğri?’, demiş ki, ‘nerem doğru?’

Eğitim sistemimizdeki eksiklikler üzerine konuşurken söylenecek ilk söz bu olur herhalde. Hakikaten de neresinin doğru olduğunu tam kestiremediğimiz, uzun vadeli değil, kısa baypas çözümlerle ilerlemesini tercih ettiğimiz eğitim sistemindeki sorunlar yakamızı bu yıl da bırakmıyor maalesef.

2022-2023 eğitim öğretim yılı hepimize hayırlı uğurlu olsun!

Bu yıl da okullarımız ayrı bir curcuna ile merhaba dediler öğrencilerine.

İlk sorundan başlayalım;

Bir süredir okullardaki kadrolu temizlik personeli meselesini kökten çözen, yani kadrolu temizlik personelini kaldırıp yerine geçici işçi statüsünde alımlar yapan, bu işçi alımlarını da İŞKUR üzerinden yürüterek işsizlik rakamlarında bir değişiklik yaratır mıyız umudu güden Milli Eğitim Bakanlığı’na ne desem bilemiyorum.

Konu zaten zırvalık düzeyinde. Çünkü iş dünyası içinde az çok bulunmuş herkes bilir ki, işe başlayan bir kişinin adaptasyon süreci en az 2 ay sürer. Siz ilk dönem için 4.5 ay, ikinci dönem yine 4.5 aylık geçici personel çalıştırıyorsunuz okullarda ve sonra da tam performans bekliyorsunuz! Şaşkınım doğrusu.

Bundan daha vahim olanı da var; bu okullarda çalıştırılacak personelin çok güvenilir olması beklenir, zira burası okul, yani her yaş grubu ve cinsiyetten çocuk var. Bu çocukların zarar görmemesi için tüm okul çalışanlarının, buna temizlik personelleri de dahil son derece güvenilir kişiler olması öncelenmelidir. Merak ediyorum, böylesine büyük güven sağlayan bu kadar çok kişiyi nasıl buluyorsunuz da bizim çocuklarımızı emanet ediyorsunuz?

İşin şaka gibi olan kısmı ise İŞKUR’un okullarda temizlik personeli alım koşularını değiştirmesi sonrasında okulların temizlik personeli bulamaması.

Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy;

İŞKUR bünyesinde son 5 yılda 9 aydan fazla istihdam edilmemiş olmak ve hane gelirinin 8 bin 250TL’nin altında olması gibi kurallar nedeniyle okullarda çalışacak yardımcı hizmetli bulunamıyor. Bursa’da okul müdürlerinin köy köy dolaşıp İŞKUR’da 9 ay çalışmamış işçi aradığı bir süreci yaşıyorken, yapılması gereken bu akıl dışı kuralı ortadan kaldırıp, okulların yardımcı hizmetli sorununu çözmektir!” diyerek ortaya koyuyor yaşanan sıkıntıyı.

Akıl alır gibi değil! Ne demek okul müdürlerinin köy köy dolaşıp temizlik personeli araması!

Sorunun bir an önce çözüme kavuşturulması için gereken düzenleme acilen yapılmalıdır. Siz ülkede işsizlik oranları düşmüş gibi göstereceksiniz diye çocukların pislik içinde okula gidip gelmesine nasıl gönlünüz razı oluyor!

Gelelim ikinci ve her yıl düzenli olarak gündeme gelen en kadim sorunumuza:

Kaynak kitaplar

Malum, ülkemizde eğitim özel sektör ve devlet okulları arasında bölüşülmüş durumda. Şanslı azınlık özel okullarda çocuklarına eğitim aldırır ve öğrenciler bu okullarda girecekleri sınavlara iyi imkanlarla hazırlanırken devlet okullarında böyle bir durum söz konusu değil.

Meselemiz devlet okullarındaki öğretmenlerin öğrencilerine kaynak kitap önermeleri, bu kaynaklardan ödev vermeleri.

Biri üniversitede biri lisede iki kızım var, yeğenlerim de eğitim sisteminin içinde. Özel okullarda da devlet okullarında da kaynak kitap olmadan ders işlendiğine hiç şahit olmadım. Sadece devletin verdiği kitaplar üzerinden ders işleyen devlet okulu öğretmeni de görmedim, özel okul öğretmeni de.

Yani, kaynak kitap isteniyor olması bu yıl ilk kez yaşanan bir durum değil. Hatta konu öylesine normalize olmuş ki, devlet bu yıl kaynak kitapları da ücretsiz dağıtacağına yönelik bir açıklama yaptı. Ancak kaynak kitaplar çocukların ellerine henüz ulaşmadı çünkü yılbaşına kadar süresi var bu işin.

Yakın zamanda kaynak kitap satışlarından rant elde etmeye çalışan okul müdürleri ve öğretmenler olduğuna yönelik haberler yansıdı kamuoyuna. Konunun doğruluğu nedir bilmiyorum. Bir ihbar varsa Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından araştırılmaya mahkumdur.

Ben şunu söyleyebilirim; ya devlet dağıttığı kitapların içeriğine uygun sınavlar yapsın ya da yaptığı sınavların içeriğine uygun ders kitapları dağıtsın. Böyle bir durumda deste deste kaynak kitap almaya gerek kalmayacağı gibi öğretmenlerin üzerinde her yıl bir baskı unsuru olarak kullanılan ‘kaynak kitap aldırdı’ soruşturmaları da tarihe karışır.

 

 

Bursa’nın Avrupa eziyeti

Bursa’nın Avrupa eziyeti

Dolar aldı başını gidiyor…

Ve ne yazık ki gideceği daha yol da var gibi görünüyor.

Haliyle diğer para birimleri dayak yerken küresel ekonomik dengeler de değişmekte.

Resesyon sinyallerinin güçlendiği bir ortamda dünya ticaretinin parite oynaklığı yüzünden de darbe almasıyla yüzleşiyoruz yavaş yavaş!

Türkiye’nin ihracatı adına da pek hoş bir manzara yok.

Ama özellikle ihracatın lokomotif kentlerinden Bursa için durum daha kötümser bir hal almak üzere.

Niye mi?

Birkaç nedeni var.

Küresel dengeler Bursalı ihracatçının aleyhine dönmeye başladı!

Mesela…

Dolar ve Euro’nun seyri hiç de moral veren bir görüntü içermiyor.

Haftanın son işlem günü itibarıyla dolar endeksi 20 yılın zirvesine çıktı. Euro/dolar ise 20 yılın dip seviyesini gördü.

Bu rekorların Bursa’nın ihracatına keskin bir darbe vurması kuvvetle muhtemel!

Çünkü…

Dolar endeksinin 112 seviyesini aşması hayra alamet değil.

İhracatçının maliyet kalemlerinin ağırlıkla dolar bazlı ithalata bağımlı olması otomatik olarak rekabet güçlerine darbe vuruyor!

Küresel enflasyonun dayattığı maliyet yükü yanında kur artışının baskısı daha fazla hissedilir hale geldi.

Diğer yandan Euro’daki değer kaybı en büyük pazarı Avrupa olan Bursalı ihracatçılarımızın

gelirlerini de eriten bir faktör haline gelmiş durumda.

Euro/dolar paritesi 0,96 seviyesine kadar indi. Yani son bir yılda yüzde 17 kayıp var paritede!

Sadece parite bile kentimizin ihracat gelirlerini daha da aşağıya çekecektir önümüzdeki aylarda. Maliyet ve fiyatlama konusunda yaşanan sıkıntılar madalyonun öteki yüzündeki baskı yapmaya da devam ediyor halihazırda. Bu cephede yaratıcı çözümlerle baskının kısmen hafifletilmesi mümkün. Ama pariteye karşı yapılabilecek hiçbir şey yok!

Çünkü hedging için tren çoktan kalktı. Pazar çeşitlendirmesi de uzun vadeli bir iş.

Ve eğer ki teknik analizde öne çıkan ihtimaller gerçeğe dönüşürse ihracatçımızın parite kabusu daha baskın hale gelecektir!

Dolar endeksinde 113 seviyesinin aşılması 115’e kapı açar. Bu da pariteyi iyice dibe iter. Yani Euro/dolarda 0,92 düzeyi pek de uzakta değil. Sonra da 0,87’ye kilitlenir gözler!

Senaryonun bir başka bölümünde ise giderek daha fazla kötümser sinyal gelen Avrupa ekonomisindeki yavaşlamanın faturası yer alıyor.

Özellikle son bir ayda yavaşlamaya işaret eden göstergelerdeki düşüşün hız kazanması dikkat çekici.

Mesela…

Almanya’da imalat PMI 3 aydır daralıyor. Hizmet PMI ise eylülde yüksek oranlı düşüşe sahne oldu. Bu iki kritik gösterge Fransa’nın da dibe doğru yol aldığını gösteriyor!

Yani Avrupa’nın iki lokomotif ekonomisinde üretim azalıyor, hizmet talebi de düşüyor demek. Başta enerji olmak üzere yüksek maliyetler özellikle kış aylarında durumu daha da kötüleştirecek.

Bu tablonun neticesi ise Avrupalıların tüketime daha az para harcaması. Faizlerin de yükseldiği bu süreçte krediler de cazibesini kaybediyor.

Değer yitiren Euro, alım gücünü düşürürken ithalatı da daha pahalı hale getirmekte!

Doğal olarak Bursa’nın en büyük pazarında büyüme şansı bir başka bahara kalmakta. Hatta küçülme olasılığı mevcut bu kritik pazarda.

Bursa ekonomisinin ihracata, ihracatın da Avrupa’ya bağlı olduğu gerçeği zor kışın kapıda olduğunu gösteriyor tüm kent adına.

Sözün özü; bir zamanlar nimet olan Avrupa artık Bursa’nın eziyeti konumuna geldi!

 

Bursa’nın gastronomi haritası çıkarılmalı

Bursa’nın gastronomi haritası çıkarılmalı

Gerçek olan şu: Kültür mutfaktan başlar. Yaşadığınız yörede sofranızda bulunan gıdalar, sizin demografik özelliklerinizi, kültürünüzü, o yöreden mi yoksa göç yoluyla mı geldiğinizi sosyolojik olarak tanımlamaya yeter de artar bile.

Özellikle Bursa gibi hem doğudan hem batıdan göç alan kentlerin mutfağı ise tam bir zenginliktir.

Bir anlamda mutfak, geçmişle gelecek arasında köprü kurar.

İşte bu köprünün modern adına gastronomi denir.

Bu bağlamda seneler önce çalıştığımız kurumda şehir dışından Bursa’ya gelenlerin uğrayacağı, bu kültürün yansıyacağı mekâna ihtiyaç var demiştik.

Bursa’da öyle bir mekân olmalı ki;

Bir tarafta İskender döneri kesilirken, diğer tarafta Kayhan usulü pideli köfte olması lazım. Öbür tarafta ise kıymalı pidesi, İnegöl Köftesi, ocaklarda pişen kabuklu fasulyesi, kurutulmuş yufka böreğinin kokusunu hissetmeli.

Bunu yanı sıra kahvaltı yapacaksanız Mihalıç peynirinden tutun manda sütüne, çeşit çeşit Bursa zeytini, zeytinyağı o masada olmalı…

Tatlı deyince kestane şekeri, Kemalpaşa tatlısı, dağ yöresinin ceviz helvası ve Bursa’nın sütlü helvası da o mekânın vazgeçilmezleri içinde olmalı.

Gedelek’in turşusu, Yenişehir’in biberi, Gürsu’nun armudu, İznik’in mandalinası, velhasılı o mekân buram buram Bursa kokmalı.

Ama böyle bir mekân var mı?

Maalesef yok…

Yine de bunun bir örneğini Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen ve açılışı bugün gerçekleştirilen Bursa Gastronomi Festivali’nin yapıldığı Merinos Park’ta gördük.

Girişten başlayarak ilerledikçe sunum tabakları içinde Bursa’ya özgü tatları ve ürünlerini görüyorsunuz.

Standların ve çadırların bulunduğu alana geldiğinizde ayrı ayrı bölümlenme dikkatinizi çekiyor.

Standların bulunduğu alana sembolik olarak Osmangazi, Hüdavendigar ve Orhangazi Mahallesi isimleri verilmiş durumda.

Yine bir mutfak firmasının düzenlediği yemek yarışması da dikkatlerden kaçmadı.

Bu da önemli ve güzel bir ayrıntı.

Yöresel ürünler ve coğrafi işaretleri alınan ürünleri burada görmek mümkün.

Açılışı gerçekleştirilen festivalde dikkat çeken ayrıntı kadın kooperatiflerinin de bulunması idi.

Ama keşke olmasa dediğim ise bu festival alanında satıştan ziyade tadımların öne çıkması idi.

Bazı standlarda satış gerçekleştirilirken bazılarında misafirlere tadımlık ikram vardı.

Eksiklik yok muydu?

Bana göre bu tür organizasyonlarda sadece Bursa tatları olmalı.

Bursa mutfağı öne çıkmalı…

Öte yandan, bir de Bursa’nın yöresel ürünleri ve coğrafi işaretleri bir haritaya işlenerek, dışarıdan gelen misafirlere de verilerek, nerenin nesi meşhur herkes öğrenmeli.

Ama en önemlisi Bursa’nın mutfak kültürünün yansıması olacak bir mekân için çalışmaya bir an önce başlanmalı.

İşte bu oldu mu…

O zaman mutfak kültürü nesilden nesillere aktarılmış olur.

Öneri bizden değerlendirmek yatırımcılardan ve yetkililerden.

Biz her şeye rağmen emeği geçen herkesi tebrik ediyor başarılar diliyoruz.

Akşener konuşmadı, olan bize oldu!

Akşener konuşmadı, olan bize oldu!

İYİ Parti Bursa’da öyle bir toplantı yaptı ki, uzun süre akıllardan çıkmayacağı kesin…

Öncelikle şunu belirteyim, çok çalışıldı bu toplantının yapılması için. Aylar süren hummalı ziyaretler sonrasında işinsanları İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i dinlemeye ve İYİ Parti’nin ekonomi stratejileri hakkında bilgi almaya davet edildiler.

Bursa’da yaptığı ilk toplantıda ışıksız salonda partililerle bir araya gelmek zorunda kalan Akşener için ışıl ışıl bir karşılama tertip edilmiş, harika bir salon hazırlanmıştı bu kez.

İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nun aktardığına göre ‘Ekonomide Kurtuluş Planı’ ana başlıklı bir toplantıydı davetli olduğumuz. Uzun süredir, ‘Vatandaşın derdini dinliyoruz, onlarla dertleniyoruz’ konseptinde ilerleyen muhalefetten nihayet çözüm önerilerine yönelik seslerin de yükselmeye başlaması beni mutlu ediyor. Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sosyal yardımlara yönelik çözümünü de çok büyük beğeni ile takip etmiş ve kaleme almıştım.

Fakat bu kez beklediğimiz gibi olmadı. Aslında bizim beklediğimiz gibi oldu da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in beklediği gibi olmadı anlaşılan…

Meseleyi en başından anlatmak daha iyi olacak:

Bizlere gönderilen davetteki sıraya uyularak sahneye gelen konuşmacıların kısa birer konuşma yapması beklenirken, İYİ Parti’nin ekonomi çalışmalarını gözler önüne seren uzun ve teknik sunumlarla karşılaştık salonda.

Durum benim için son derece bilgilendirici ve mutlu ediciydi. Nihayet, ‘Neyi, nasıl yapacaksınız? Kaynağı nereden bulacaksınız?’ sorularına yanıtlar veriliyor, üstelik son derece de akıllıca açıklamalar yapılıyordu. Hatta bunlar yapılırken neyin, daha doğrusu nelerin yanlış yapıldığı da gözler önüne seriliyor, ekonomik tablonun pembe rengi aralanıp gerçekler gün yüzüne çıkıyordu.

Sahneye gelen konuşmacıların her biri birbirinden başarılı ve konusunda uzman isimlerdi.

TBMM Grup Başkan Vekili Erhan UstaEkonomi Politikaları Başkanı Prof. Bilge YılmazKalkınma Politikaları Başkanı Prof. Ümit ÖzlaleTBMM Grup Başkanı Prof. İsmail Tatlıoğlu sırayla çıktılar sahneye.

Bu konuşmalardan çıkardığım ana başlıkları aktarmak isterim:

*Türkiye şu an bir ilki yaşıyor ve ilk kez ödememiz gereken ana para faizinden daha düşük kalmış durumda. Ana para ve faiz arasındaki fark ise 55 yıllık tarım bütçesine denk.

*EYT konusu İYİ Parti’nin vatandaşa sözü. Bu konuya çok iyi çalışılmış durumda.

*Merkez Bankası şu anda 60 milyon dolar eksi rezervde.

*Türkiye çok teşvik veriyor, ancak teşvikler doğru yerlerde kullanılmıyor.

*İYİ Parti döneminde gençler cep harçlığı, bakım ekonomisi, her mahalleye kreş ve yaşlı bakımevi geliyor.

*Kazandığını en çok kaybeden illerin başında Bursa geliyor.

*Bursa’ya hızlı trenin en erken geliş tarihi 2028 gibi görünüyor.

*İYİ Parti döneminde ulaşımda ağırlık raylı sistemlere yönelecek.

Elbette bunlar sadece ana başlıklar. Ben bu ana başlıkları çıkarana kadar yaklaşık 2 saat geçti aradan. Salondakiler sıkılmış, dolaşmalar ve telefonla meşgul olmalar başlamıştı. Tam arka sıramda oturan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, son konuşmacı sunumunu yaparken İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’na şöyle dedi;

Olmaz böyle şey. Çok bekledik! Yapmışsınız bir şey…

Bu sözleri söylerken hayli gergin olduğunu gözlemlediğim Akşener, hem salondaki havadan hem de içinde bulunduğu durumdan şikayetçiydi anlaşılan.

Böyle bir organizasyon yapmak için aylardır uğraşan ve Genel Başkanın gözünde iyi bir intiba bırakmak isteyen Türkoğlu’nun memnuniyetsizliği de yüzüne yansıdı.

Salonun küçük bir kısmının şahit olduğu bu gerginlikte son konuşmacı da kürsüden indi ve Akşener anons edildi, ancak kürsüye geçip bir konuşma yapması beklenen İYİ Parti Genel Başkanı doğrudan soru cevap bölümünün yapılacağı masaya geçerek şöyle bir açıklamada bulundu:

Biz uzun süredir çeşitli şehirlerde esnaf ziyaretleri yapıyoruz biliyorsunuz. Bu sırada gördük ki, işinsanları ile de bir araya gelmeliyiz.

Sonrasında esnaf ziyaretlerimize ekonomi masası ekibimizle birlikte gitmeye başladık. Ben esnafı ziyaret ederken onlar da işinsanlarını ve sivil toplum kuruluşlarını ziyaret ediyordu. Sonra da akşamları 25-30 kişi katılımlı toplantılarda soru cevap biçiminde o şehrin işdünyası ile bir araya geliyorduk.

Ankara’da bunu genişlettik biraz. Ancak burada konsept çok değişti. Ben biliyorum ki, sizin için vakit nakit. Tam 2 saattir sizi burada tutuyoruz. Bu sunumlarla çok vaktinizi aldık. Bu konsepte ben ayak uyduramadım. Şimdi ben bir konuşma yapmayacağım. Sizin eleştirilerinizi, tavsiyelerinizi, sorunlarınızı, çözüm önerilerinizi dinlemek istiyorum… Toplantının bundan sonraki kısmı basına kapalı olacaktır…”

Basına kapalı bölüme geçildiğini anons eden Akşener’in talimatına uyarak salondan ayrıldık.

Bundan sonra neler konuşuldu bilemiyorum, ancak katılımcıların AK Parti saflarında kendisine yer bulamamış ya da bulmak istememiş merkez sağ meyilli sanayicilerden ve sivil toplum kuruluş temsilcilerinden oluştuğunu söyleyebilirim. Elbette 6’lı masanın ortaklarını temsilen gelen siyasiler de yerlerini almışlardı salonda.

İş dünyasının hatırı sayılır bir kalabalıkla katıldığı toplantı, hem Akşener’in çıkışı ile hem de içeriği ile uzun süre akıllarda kalacağa benzer.

Ben de 20 yılı aşkındır sürdürdüğüm meslek hayatımda, şu ahir ömrümde, toplantının ana konuşmacısı olan Genel Başkanın konuşmadığı bir toplantı görmüş oldum. Yani olan 2.5 saat Akşener konuşacak diye bekleyen basın mensuplarına oldu.

Dolarda yeni rekor sonrası beklentiler

Dolarda yeni rekor sonrası beklentiler

Dolar/TL’nin faizle imtihanı sürüyor.

Üstelik sadece içteki değil, küresel çaptaki faiz hareketlerine karşı bir sınav veriliyor.

Bu hafta merkez bankalarının haftasıydı. Dünya genelinde 25 merkez bankasının faiz kararını açıkladığı bir süreçten geçiyoruz bu hafta!

Hal böyle olunca para birimlerinin reaksiyonları da hayli sert olmakta.

Lira da bu süreçten kendi çapında nasibini alıyor.

En güçlü reaksiyonsa ABD Merkez Bankası Fed’in kararı ile Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TCMB’nin faiz adımına dönük oldu.

Fed 75 baz puanlık beklenen artışını gerçekleştirdi faiz cephesinde! Başkan Jerome Powell, önce güvercin sonra da şahin olaak algılanan mesajlar verince de kurlar üzerinde kaçınılmaz bir baskı oluştu.

Dolar/TL de hafif dozda yukarı yönlü bir harekete sahne oldu bu süreçte. Karar öncesine göre sadece 3 kuruşluk bir yükseliş kaydedildi.

Ancak Fed’in olası şahin tutumu son bir haftadır fiyatlanan bir durumdu. Dolayısıyla bu zaman dilimindeki kur artışı yaklaşık 10 kuruş olarak gerçekleşti!

Satın alınmanın kısmen önceden gerçekleşmesi yanında kamunun dolaylı yollarla döviz satışı da yaparak sürecin hafif atlatılmasına katkı sunduğu da görülmekte.

Ama TL’nin imtihanı Fed’le sınırlı değildi.

TCMB ağustos toplantısının ardından eylül toplantısında da 100 baz puanlık faiz indirimine gitti. Yüzde 12 seviyesine çekilen faiz belli oranda fiyatlanmış olsa da Fed’den gelen sert mesajların ardından kur üzerinde ikincil bir baskı yarattı.

Ağırlıklı beklentinin faizin yüzde 12,50’lik faizde yoğunlaşması nedeniyle 100 baz puanlık artış TL’ye satış getirdi! Dolar bu süreçte keskin bir yükselişle bu yılki zirvesini yeniledi 18,418’i görerek.

Ardından hayli inişli çıkışı bir seyrin ardından 18,32’ye doğru bir geri çekilme yaşandı. Stabilizasyon sinyali olan bu gerilme kısmi müdahalenin bir sonucuydu.

Neticede zaten belli oranda faiz kararlarına yukarı yönlü tepkiyi önceden vermiş olan dolar ekonomi yönetiminin manevralarıyla da rayından çıkan bir görüntü vermedi!

Böylece kritik faiz haftası az hasarla atlatılan bir görünüme büründü.

Peki ya bundan sonrası?

Son bir aydır kademeli ve kontrollü sayılacak bir kur artışı söz konusu.

Jeopolitik arenada özellikle Rusya bağlamında çok sürpriz bir gelişme olmadığı taktirde aynı trend önümüzdeki bir aya daha hakim olacaktır!

Doğrudan ve dolaylı döviz girişinin MB’nin brüt rezervlerini desteklediği bir dönemden geçiyoruz. Bu faktör kur kontrolü açısından bir miktar avantaj sağlıyor.

Bu tablo değişmediği sürece ani bir atak sadece uluslararası konjonktürde olağanüstü bir değişim yaşandığında görülebilir!

Doların mevcut trendlerde bir miktar daha güçlenme opsiyonu mevcut olduğu için TL’yi zayıf düşürme çabası sürecektir.

Ve TCMB’nin de faiz indirmeye devam edeceğini dikkate alırsak kur artışı için çok uygun bir zeminin bir süre daha gündemde kalacağı net biçimde görülür.

Ancak ekonomi yönetiminin kur artışını elinden geldiğince kontrollü bir biçimde olmasına çalışacağı da aşikar.

Yani para politikası açısından nispeten daha belirgin bir döneme girmiş dönemdeyiz!

ABD’nin faiz artışını gelecek yıl sonlandırma sürecine girmesi. Türkiye’nin de 2023’teki seçime tek haneli faizle gitmesi kuvvetle muhtemel.

İşte o dönemde kur üzerindeki baskının minimal hale gelmesi teorik olarak mümkün görünüyor!

Teknik açıdan önümüzdeki haftada doların olası seyrine baktığımızda ise geri çekilmede 18,30 kritik seviye olarak öne çıkmakta. Düşüşü destekleyici haber ve veri akışı olursa önce 18,26 ardından  da 18,22 seviyesinde olacaktır gözler.

Yukarı yönlü harekette ise 18,36 ve 18,42 TL’lik düzeyler kritik. Bu seviyeler aşıldığında yeni rekorların gelmesi kaçınılmaz!

Sonraki durak 18,50 olabilir rahatlıkla.

Sıcaksu bölgesi ve turizm

Sıcaksu bölgesi ve turizm

“Turizmin ana faktörleri vardır. Bunları Bursa özelinde değerlendirdiğimizde, konaklamada yüzde 90, ulaşımda yüzde 60, yiyecek-içecekte yüzde 90, gezilecek görülecek yerlerde yüzde 100 ve altyapı yatırımlarında da yüzde 40 oranındayız. Bursa’da kültür turizmini artırmamız gerekiyor, çünkü dünyada en çok turist çeken unsur kültür turizmi. Markalaşmamız da önemli. Bunun yanı sıra büyük altyapı yatırımlarının da yapılması gerekiyor. Büyük bir müzeye ihtiyaç var Bursa’da. Sıcaksu bölgesinde TOKİ bloklarının olmaması gerekiyor. Böyle merkezi bir yere turizm ve kamu yetkilileri olarak sahip çıkıp, toplu konut bölgesi olmasını engellememiz lazım. Bölgenin yüzde 100’ünün turizm alanı olarak planlanması gerekiyor. Sesimizi daha güçlü çıkarmalıyız.”

Yukarıdaki sözler TÜRSAB Yönetim Kurulu üyesi Bursalı Turizmci Hasan Eker’e ait.

O ve arkadaşları yıllardır Bursa turizminin gelişimi için çaba harcıyor. Öyle ki harcadıkları çabanın yarısı kadar desteklenmiş olsalar Bursa turizmi şimdi uçmuştu.

Ancak kendisi yine de alınan mesafeden memnun. Karınca misali hedefe doğru giderken, harcanan çabanın mukayesesini yapmadan taşın altına elini koymaya devam ediyor.

Bursa’da bugün bir tarafta “Turizm Zirvesi”, diğer tarafta “Gıda Fuarı”nın açılışı vardı, Merinos’ta. Ardından da 23-25 Eylül tarihleri arasında Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından Gastronomi Festivali yapılacak, aynı mekânda.

Bu yıl Gıda Fuarı’na 52 firma katılmış. Geçen yıl bu rakam 44 imiş. Küçük çaplı da olsa sektörü uyaran ve iş ilişkilerinin gelişmesine dair bir alan oluşturan bu tarz fuarlar Bursa için sinerji yaratıcı özelliği ile de önem taşıyor.

Bursa turizmini destekleyen, tarımsal değerleri ve sahip olduğu tarihi mekânları turizmin hizmetine alınması yönünde verilen yoğun çabalar var. Bu tarz organizasyonlarda bu çabalar göz önüne çıkıyor.

Öte yandan ilgili sivil toplum örgütlerinin kendi sektörleri ile buluşmaları, bütünleşmeleri açısından da fırsat oluyor. Nitekim bu fuarda Bursa Aşçılar Derneği (BURASDER) oldukça iştah açıcı bir stantta katılımcılara bir lezzet ve ikram sunumu yaptı.

Özellikle turizm ve gastronomi festivalini şehrin geleceğine giden bir adım olması sebebi ile önemli bulanlardanım. Hasan Eker, konuşmasında Sıcaksu bölgesi projelendirilirken, TOKİ’nin insafına terk edilmemesi gerektiği yönünde bir ifade kullandı.

Bursa’ya gelen turistin Bursa’da konaklama zamanını arttırmak üzere yeni alanlar yaratma mecburiyeti, aciliyeti önümüzde duruyor. Böylesi alanlar şehir içinde neredeyse kalmadı zaten. O nedenle Sıcaksu bölgesinin ekonomiye katkısının sürdürülebilir bir projeyle planlanması bu şehre karşı bir borçtur.

İşte yerel yönetimleri rengi burada belli oluyor. Bu açıdan Hanlar bölgesinin etrafının temizlenmesi nereden bakarsanız Bursa için son 50 yılın en önemli hamlesidir.

Bakalım Sıcaksu bölgesi planlamasının son aşamasında, turizmcilerin önerileri mi dikkate alınacak, yoksa Belediye borçlarına bir kaynak olarak mı bakılacak buraya.

Merinos AKKM’de turizm hareketliliği

Merinos AKKM’de turizm hareketliliği

Bursa’yı konuştuğumuzda ya da tasvir et, dediklerinde “buram buram tarih kokan, bir tarafta deniz; diğer tarafta dağ; ortada kaplıcaları ile parlayan kent” diyoruz.

Bir de buna rahatlıkla sanayisi de gelişmiş kent kısmını ilave edebiliriz.

Ama… deyip yazmaya başlamak gerekli, havaalanımız var; varlığı yokluğu belli değil…

Ara sıra uçakların kalktığını görüyoruz…

Orada da bir bereketsizlik var…

Dünyanın birçok kentinde bu özelliklerden sadece biri olsa turizm gelirleri tavan yapar.

Bursa’da ise durum farklı, turizm gelirleri de turistler de yerlisi de yabancısı da teğet geçiyor ya da geçerken uğradım misali.

Uludağ yılda birkaç ay çalışıyor.

Ondan sonra sen sağ ben selamet.

Senelerdir konuşup dururuz, Uludağ 12 ay turizme açılmalı, diye…

Bırakın 12 ayı, kar yağmaz ise yatırımcılar 12 gün bile açmayacak.

Biz de Uludağ’ı eski Türk filmlerinden görmüş olacağız.

Geçmişte futbol takımları kampa gelirdi, şimdi turistik geziye bile gelmiyor Uludağ’a…

Spor turizminde de yaya kaldık vesselam…

Bunun adı şanssızlık mı yoksa beceriksizlik mi ya da başka bir şey mi?

Son yıllarda iş insanları ve yerel yönetimler birçok turizm yatırımı yapmasına rağmen kentimize turist olarak gelenlerin yatış oranlarında pek değişiklik olmadı.

Turistler bir iki yere uğruyor, ondan sonra şehir dışına çıkıyorlar, geldikleri gibi gidiyorlar…

Eskilerden duyduğumuza göre, 60’lı yıllarda kaplıca turizmi bugünden daha da hareketliymiş.

Öte yandan, son yıllarda yapımı tamamlanan ekoturizm tesisleri başta olmak üzere birçok yatırımı tamamlanan tesisler daha çok kent içi ve yerli turizme hizmet ediyor.

Zaman zaman yabancı turistler gelse de istenilen seviyede değil.

İşte bu konuştuklarımızın tümü perşembe sabahı Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde başlayan 4. Bursa Turizm Zirvesinde sektörün aktörleri tarafından masaya yatırıldı.

Zirvede ilk gün yerel yönetimlerin başındaki isimler yerel yönetimlerin projelerini anlattılar.

Ardından Ortadoğu turizmi, kongre turizmi, sağlık turizmi, Uludağ turizmi, Ulucami-Çarşı ve Hanlar Bölgesi masaya yatırıldı.

Cuma günü ise TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya başta olmak üzere sektörün diğer aktörleri destinasyon turizmini ve gastronomiyi masaya yatıracaklar.

Son gün sonuç bildirisinden önce ekoturizm çalışmaları ile öne çıkan Keles, Harmancık ve Orhaneli Belediye Başkanları da birer konuşma yapacak…

Öte yandan, Merinos AKKM Fuaye alanında 3. Turizm Fuarı ve 4. Gıda Fuarı’nın da olacağını bu köşeden yazmış bulunalım.

Burada stantlar açılmış durumda…

Meraklılarına bu köşeden duyurmuş olalım.

İnşallah bu çalışmalar kentimize döviz ve turist olarak döner, diyelim.

 

Fed piyasaların kafasını nasıl karıştırdı?

Fed piyasaların kafasını nasıl karıştırdı?

Beklenen karar geldi.

Piyasalarda nefeslerin tutularak izlenen faiz kararı açıklandı.

ABD Merkez Bankası Fed piyasa beklentilerine paralel olarak politika faizini 75 baz puan artırdı. Böylece politika faizi yüzde 3 – 3,25 aralığına çıktı.

Ve faiz artışlarının devam edeceğini öngördü.

Açıklama metni ve Fed yöneticilerinin beklentilerini içeren projeksiyon setleri şahin bir görüntü sergiledi!

Mesela…

Fed yetkililerinin faize ilişkin öngörüleri kasım için de 75 baz puanlık artışın masada olduğunu gösterdi.

Çünkü…

Enflasyon ve işsizlik beklentileri yukarı yönlü revize edildi. Bu yılın büyüme beklentisinde aşağı yönlü sert bir revizyon yapıldı.

2022 için enflasyon beklentisi yüzde 5,2’den yüzde 5,4’e yükseltildi. 2023 beklentisi de 0,2 puan artışla yüzde 2,8’e çıkarıldı. Fed’in projeksiyonlarında 2023 için işsizlik beklentisi yüzde yüzde 4,4’e yükseltildi.

Buna karşın büyüme beklentisi gelecek yıl için yüzde 1,2’ye indirildi.

Bu tablo Fed’in bu yıl için faiz beklentisini yüzde 4,4; 2023 sonu için ise yüzde 4,6 olarak artırmasına yol açtı!

Peki piyasalar bu tabloya nasıl bir rekasiyon verdi?

Bundan sonra nasıl bir trendi tetikleyecek Fed’in kararları?

Bütün bu manzara karamsar yorumlara yol açtı ilk anda!

Dolar değer kazanmayı sürdürdü. Amerikan tahvil fiyatları yükseldi. Amerikan borsaları negatif bir reaksiyon verdi.

Aslında 100 baz puanlık riskin gerçekleşmemesi bir avantajdı.

75 baz puanlık artış zaten fiyatlanalı çok olmuştu!

İlk reksiyon bu nedenle abartılı bir görüntü veriyormuş havasındaydı.

Ama!

Fed projeksiyonlarının beklenenden daha sert bir revizyona uğraması moralleri bozdu.

            Çünkü daha sıkı bir para politikasının işareti olarak yorumlandı bu tablo.

Ancak kurtarıcı rolünü yine üstlenen Fed Başkanı Jerome Powell, karar sonrası düzenlenen basın toplantısında enflasyonla mücadele ve sıkı para politikasına dair çok kararlı bir duruş sergilese de güvercin mesajları da araya sıkıştırdı.

Yani çeşitli endişeler nedeniyle çok daha sert bir moda girilmeyeceğinin ipuçları geldi Powell’dan!

Piyasaları kısmen rahatlatan bu gelişme pozitif beklentileri de kısa süreliğine taşıdı.

Ama bu sürecin bir tür avuntu olduğunu söylemek mümkün.

Çünkü piyasalar sadece Powell’ın iyimser mesajlarını satın almayı tercih etti öncelikle. Yani bir nevi duygusal bir reaksiyondu ilk işlemler.

Basın toplantısından sonra açıklamalar daha detaylı incelendiğinde hayli şahin bir duruşun varlığı da net biçimde görüldü.

Ve ABD borsaları düştü. Dolar endeksi 111 seviyesine çıktı!

Piyasaların tadı kısa sürede kaçtı kısacası.

Kafa karışıklığının dağılması bir müddet daha güçlü dolar anlamını taşıyor. Özellikle de gelişmekte olan para birimlerine karşı.

Ancak, TL faiz kararından pek etkilenmedi!

            BİST’in vadeli işlemleri de nispeten ılımlı bir tepki verdi.

Dolayısıyla ‘piyasalarımız Fed kararını hasarsız atlattı’ yorumlarının görülmesi doğaldı.

Ama unutmayalım ki doların lira karşısındaki son dönem yükselişi ve hisse piyasasındaki gerileme ABD faiz kararının fazlasıyla satın aldığının kanıtı konumunda!

Ayrıca eylül sonuna kadar kendi iç duyarlılıklarımızın negatif yansımalarını da Fed eşliğinde kısmen hissetme opsiyonumuz mevcut.

Sözün özü; piyasalardaki hassasiyet sürüyor. Oynaklığa dikkat!

Bu gerçek bir TOKİ hikayesidir!

Bu gerçek bir TOKİ hikayesidir!

Hükümetin büyük bir sükse ile açıkladığı ve anlaşılan o ki, vatandaşta da beklenen karşılığı bulan ‘Yüzyılın Toplu Konut Projesi’ne muhalefetten tepkiler geliyor.

Geçtiğimiz hafta düzenlenen bir basın toplantısında sorulara yanıt verirken İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, 2019 yılında ‘her sene 100 bin konut 10 yılda 1 milyon konut’ projesinden dem vurmuş ve bu proje için henüz ortaya çıkan bir sonuç olmadığını hatırlatmıştı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nden de beklenen eleştiri atağı bugün geldi. “Vatandaşımızın konut umudu sömürülüyor” diyen CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca, 10 yıl önce kentsel dönüşüm gerekçesiyle yıkılan Maliye lojmanlarının bugün açık otopark olarak kullanılan arazisinde bir basın açıklaması yaptı ve dedi ki;

Vatandaşı sıcak bir ev vaadiyle kandırıyorlar!”

Bunu neye dayanarak söyledi. Belirli periyodlar içerisinde benzer ev edindirme projeleri gündeme getirildiği ve bu projelerin büyük bölümü tamamlanmadığı, hatta mağdurlar yarattığı için elbette.

Basın toplantısının yapıldığı yerde şimdiye kadar çoktan vadedilen konutların yükselmesi gerekirken bir otoparkın olması ve hepimizin bu durumu kanıksamış olması da ayrı bir handikap doğrusu.

Yeni proje ile ilgili Bursa özelinde alanlarla ilgili net bir bilgi yok. Sadece bölgesel bilgiler var ve bu bilgiler doğrultusunda dahi bahsedilen lokasyonlarda bir emlak hareketliliği başlamış durumda. Bu konuya da konuşmasında değindi İsmet Karaca;

Bursa’da Kestel diyor, Nilüfer’de şurası, Karacabey’de Yenikarağaç. Bu devletin milyonlarca memuru ve çalışanı var. Tarım arazisine mi yapacaksınız, gölün içerisine mi yapacaksınız? Başından sonuna kadar soru işaretiyle dolu. Tamamen seçime sayılı günler kala seçim vaadi…

Hemen hatırlatayım, daha dün yazmıştım bana yapılan ‘toplu konut, memnuniyet ve seçimde kime oy vereceksiniz?’ içerikli anketi. Hatırlarsanız anketin sonunda kime oy vereceğime ilişkin bir soru yöneltilmişti bana. ‘Biz sana ev veriyoruz, sen bize oy verecek misin?’ sözleşmesi gibi.

Yani; evet, bu bir seçim yatırımı. Çok net.

Ben kaçırmışım ulusal ve yerel gündemin baş döndüren hızından. Ekonomi Bakanı da evlere şenlik sözler etmiş. “Eş, dost, aileyle kimse arayı bozmasın” demiş Sayın Bakan. Karaca’nın yorumuyla ‘Herkese şirin görünün çünkü 2,5 sene sonra siz bu taksiti ödeyemeyeceksiniz’ demek istemiş.

Karaca’nın konuşmasını dinlerken anımsadım. Sorulardan biri de ‘eğer hükümet değişirse toplu konut projesinin devam ettirileceğini düşünüyor musunuz?’ biçimindeydi.

Vatandaşların umutlarını sömürüyorlar. Biz tabii istiyoruz, dar gelirli ev sahibi olsun. Eğer ki başlarlarsa, bunu devam ettirmek bizim görevimiz, devlette devamlılık esastır. İnsanların umutlarını yarı yolda bırakmayız!” dedi Karaca.

Yani; evet, projeler devlette devamlılık ilkesi gereği devam ettirilecekmiş.

Ancak şunu da hatırlatmak gerekiyor, hükümet kanadı yapılan açıklamaya, ‘bu proje kentsel dönüşüm projesiydi, şimdiki proje toplu konut projesi. Başka başka projeler bunlar’ diye itiraz edebilir ve haklı da çıkabilir.

Bu nedenle yine CHP kanadından gelen daha doğru bir örneklemi anlatayım sizlere.

CHP Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Serda Tandoğan Kuru,Sadece Mustafakemalpaşa’da 698 TOKİ mağduru var. Paraları pul oldu, iki yılda bitirileceği söylenen proje için üç yıldır ihale bile yapılmadı. Artan inşaat maliyetleri yüzünden ihaleye katılacak müteahhit bulunamıyor” diyor.

Peki vatandaş nasıl mağdur oluyor?

Ev umudu varken, sinir oluyor. TOKİ’nin sitesinde ‘asil hak sahibi’ görünürken ‘sonucunuz bulunmamaktadır’ yazısı ile karşılaşıyor. Elindeki parasını TOKİ peşinatı ödemek için TL’de tuttuğundan ciddi bir maddi kayba uğruyor. Kredi ile alabileceği evlere artık karşıdan bakmakla yetiniyor. En kötüsü de karşısında bir muhatap dahi bulamadığı, 3 yıldır bir açıklama dahi alamadığı için üzülüyor, üzülüyor, üzülüyor…

Dikkatinizi çekerim, bu gerçek bir TOKİ hikayesidir!

Osmangazi Halk Eğitim Merkezi’nin başarısı

Osmangazi Halk Eğitim Merkezi’nin başarısı

Norm Haber’de bu hafta yayınlanan Yerel Bakış programında konuğumuz olan isim Osmangazi Halk Eğitim Merkezi Müdürü Mehmet Köse idi.

Kendisi ile kurumunun yapmış olduğu çalışmaları konuştuk.

Halk Eğitim kursu denince aklımıza önce ne gelir diye sorsalar…

Çoğumuz kadınların gittiği, vakit geçirdikleri, sadece biçki dikiş kursları, diye yanıt verirdik.

Belki eskiden böyle idi.

Ama halk eğitim kursları da zamanla kabuk kırmış durumda.

Çağın gerisinde değil çağı yakalayan bir kurs.

Hatta beşikten mezara kadar da eğitimin yapıldığı merkezler.

Halk eğitimlerde kursiyer olmanın ilk şartı, 37 ayı doldurmuş olmak gerekiyor, bunu da buradan hatırlatmış olalım.

Gelelim şimdi programa ve Mehmet Köse’nin başında bulunduğu Osmangazi Halk Eğitim Merkezi’nin yaptıklarına…

Osmangazi Halk Eğitim Merkezi, bir önceki yıl 3 bin 724 kurs açmış. Burada eğitim alan kursiyer sayısı 162 bin 231.

Ya da diğer bir ifade ile Osmangazi nüfusunun yüzde 18’i bu kurslardan faydalanmış.

Hedef bu sene yüzde 20.

Yine toplamda 79 olan modülün 51’inde kurs açılmış. Burada açılabilecek kurs sayısı da maksimum 3 bin 800, bunun 3 bin 724’ünde vatandaşın talebi olmuş.

Bu kursları 461 farklı mekânda, 605 noktada ve bünyelerinde yer alan 47 derslikte vermişler.

Bursa genelinde çalışmalarını 3 merkezde devam ettiriyorlar.

Daha önemlisi ise istihdama katkısı…

Bir önceki yıl 200 kursiyere iş bulmuşlar. Bir o kadar kursiyer de kendi iş yerlerini açmışlar.

Hedef bu sene iki katına çıkmak.

Müdür Köse, “iş dünyasının taleplerine yanıt vermek için özel gayret gösteriyoruz, istihdama da ciddi katkı sağlıyoruz. Türkiye İş Kurumu başta olmak üzere yerel yönetimler, İl Tarım Müdürlüğü gibi birçok çözüm ortağımız var” diyor.

Bunun yanı sıra Bursa’nın en büyük anaokulu…

400’ün üzerinde okul öncesi eğitim öğrencisi ya da diğer adı ile anaokulu öğrencisi var.

Bu arada 12 kişi bir araya geldiği zaman kurs açmak için halk eğitim merkezlerine başvurabilirmiş.

Bunu da buradan hatırlatmış olalım.

Yine bir önceki yıl Osmangazi Halk Eğitim Merkezi SUYEP projesi kapsamında 40 bin Suriyeli’ye eğitim vermiş.

Sadece bu kadar değil…

Mehmet Köse ve ekibinin Türk Patent Enstitüsü’nde binin üzerinde tescilleri var. Hedefleri de Osmangazi’ye bir halk eğitim müzesi kazandırmak.

Bu konuda ciddi çalışmaları devam ediyor.

Birçok branşta kurs veren halk eğitim merkezlerinin ilerleyen günlerde de aynı zamanda mesleki yeterlilik belgesi veren kurum olması gerektiğini düşünenlerdenim. Buradan belirli saatin üstünde kurs alan kursiyerler daha sonra çıraklık eğitim merkezlerine giderek kalfalık ve ustalık belgesi alıyormuş.

Bu ayrıntıyı da buradan paylaşmış olalım.

Yakın bir tarihte de Bursa’da bir ilk olarak, Bulgaristan’dan gelen, başta çifte vatandaşlığı olan Türkler için Koşukavak Yöresi Derneği ile Bulgarca kursları açacak olan Osmangazi Halk Eğitim Merkezi bu konuda da bir ilki başarmış olacak.

Müdür Köse, Osmangazi’de yaşayan hemşerilerimizi kurslarına davet ederek, “size açacağımız bir kursumuz var, yoksa da adını siz koyun beraber açalım” diyor.

Tamamen ücretsiz olan bu kursların meraklıları için biz de buradan yazmış olalım.

Müdür Köse ve çalışma arkadaşlarına başarılar diliyorum.

 

İlhami Yıldız ile Yerel Bakış’ın konuğu; Osmangazi Halk Eğitim Merkezi Müdürü Mehmet Köse:  https://www.youtube.com/watch?v=trlxBg8nQYs

Elektrik ve doğalgaza ne kadar zam gelecek?

Elektrik ve doğalgaza ne kadar zam gelecek?

Kış nasıl geçecek?

Dünyanın en fazla sorduğu sorulardan biri bu.

Trend haline gelen sorunun temel nedeni ekonomik yavaşlamaya karşı roket hızıyla yükselen fiyatlar, yani rekor enflasyon.

Haliyle kolay bir kış bekleyen yok gibi!

Ve her bölge de kendince farklı senaryolara kendini hazırlama gayretinde.

Bir yanda yavaşlayan ekonomileri canlandırma çareleri aranırken diğer yandan da herkesi cayır cayır yakan enflasyona karşı tedbir çabaları zirve yapmış durumda.

En fazla da faiz silahına sarılıyor ekonomi yönetimleri!

Ancak, yaşanan sorun her ülkede başka bir tablo oluştursa da temel nedeni yüksek talep değil.

Pandemi döneminde açılan para musluklarının yan etkisi olarak bir talep enflasyonu oluştuğu aşikar. Ama 2022’nin enflasyonu büyük oranda arz kaynaklı!

Özellikle de hammadde ve enerji fiyatlarındaki yüksek artışların acısını çekiyor herkes.

Pandemi döneminde türeyen arz problemleri çözülmeden patlak veren Ukrayna savaşı ve ardından gelen Rusya’ya dönük yaptırımların etkileri adeta küresel bir şok yaratmış durumda.

Rusya’nın misillemesinin başta doğalgaz ve petrol olmak üzere birçok kritik hammaddeyi rekor fiyatlara taşıması işi çığırından çıkardı!

Özellikle kapanan doğalgaz muslukları Avrupa’yı kara kara düşündürüyor.

Rekor üstüne rekor kıran enflasyonsa hem tüketiciyi hem de üreticiyi vurmaya devam etmekte.

Taze ve çarpıcı bir rakam Almanya’dan geldi.

Almanya Federal İstatistik Ofisi, Üretici Fiyat Endeksi’nin ağustosta temmuza göre yüzde 7,9, 2021’in ağustos ayına kıyasla da yüzde 45,8 arttığını açıkladı.

Böylece Almanya’da ÜFE, kayıtların tutulmasından bu yana en yüksek artışı göstermiş oldu!
Tarihi zirvenin ana nedeni enerji zamları.

Almanya’da enerji fiyatları bir ay öncesine oranla yüzde 20,4, bir yıl öncesine kıyasla ise yüzde 139 artış kaydetti.
Yıllık bazda elektrik fiyat artışı yüzde 174,9’u, doğalgazda da yüzde 209,4’ü bulmuş durumda!

Artan üretici fiyatları şüphesiz ki önümüzdeki aylarda tüketici enflasyonunu daha da körükleyecektir.

Bu tablonun Almanya ile sınırlı olmadığı gerçeği de ortada.

Diğer Avrupa ülkeleri de enflasyon canavarının kıskacında! Artan enerji faturaları ise can yakıyor.

Sosyal devlet anlayışının örnekleri de bu faturalar nedeniyle sergilenmeye başlandı.

Mesela…

İspanya hükümeti, Avrupa’da başlayan enerji krizine karşı aldığı önlemler kapsamında doğalgazda vergiyi yüzde 21’den yüzde 5’e indirdi.

Karar 1 Ekim-31 Aralık tarihleri arasında geçerli olacak.

Bir diğer karar Hollanda’da hükümetine ait.

Hollanda’da 1 Kasım’dan itibaren, elektrik ve doğal gaz faturaları, ortalama tüketim miktarına kadar Ukrayna savaşı öncesindeki fiyattan ödenecek.

Hollandalı aboneler, belirlenen miktarlarda elektrik ve doğal gaz tüketimi için kış boyunca geçen yılın Ocak ayı fiyatlarından ödeme yapacak.

Faturaların geri kalanı devlet tarafından karşılanacak. Ayrıca ödeme yapmadığı için kimsenin elektrik veya gazı kesilmeyecek!

Kulağa gayet hoş geliyor değil mi?

Peki ya Türkiye?

Özellikle döviz kuru ataklarının da etkisiyle son bir yılda ikiye üçe katlanan elektrik ve doğalgaz fiyatları bu kış nasıl seyredecek memlekette?

Teknik analiz diyor ki; yeni zamların gelmesi kaçınılmaz!

Şimdiye kadar aktarılmamış maliyet artışları var. Yeni oluşan kur farkı da mecbur etmekte.

Ancak siyasi analiz de diyor ki; yeni zamlara sandığın tahammülü yok.

Bu analizden hareketle hükümet sübvansiyonu genişletmek zorunda kalacak!

Ekim ya da kasımda düşük oranlı bir zammın yüksek olasılık olmasına karşın bu kış daha fazla zam yapılması ihtimali siyaseten çok düşük.

Ama bu da bir müjde değil.

Bursa heyetinden Rumeli çıkarması

Bursa heyetinden Rumeli çıkarması

Her fırsatta Bursa için “Balkanlar’ın yansıması” ifadesini kullanıyoruz.

Hatta şunu da rahatlıkla ifade edebiliriz:

Bursa’nın birçok ilçesi ve semtinde Kuzey Makedonya, Kosova, Sırbistan, Bosna Hersek’ten göç eden yurttaşlarımız var.

Öte yandan, Bulgaristan ve Yunanistan’dan göç eden yurttaşlarımızın öncelikle geldiği il Bursa, diyebiliriz.

Ana ocağından ata ocağına göç edenlerin akrabalarının bir kısmı da doğduğu topraklarda kaldı. Akrabalıklar arasında köprü son 20 yıl içerisinde tekrar kurulmaya başlandı.

Bu bağlamda;

Akrabalar arasında köprü kuran yerel ve genel idarecilerimiz mevcut. Hatta bazı yerel yönetimlerimiz buradaki belediyelerle kardeş belediye.

Birçok belediyemizin bu coğrafyada yapmış olduğu çalışmalar mevcut. Bireysel anlamda iş insanlarımızın da fazlasıyla destekleri oluyor.

Geçen hafta sonu Rumeli coğrafyasındaki ülkelerin meclisleri ile dostluk gruplarında başkanlık görevini yürüten AK Parti Bursa Milletvekilleri Ahmet Kılıç, Zafer Işık ve Refik Özen ile Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz ve Yıldırım Belediyesi Meclis Üyeleri, Kuzey Makedonya’ya uçtular, ardından karayolu ile Arnavutluk ve Kosova’ya geçtiler.

Buralarda Müslüman-Türk toplumu temsilcileri ile buluşan, tarihi ve turistik yerleri gezen heyet bol bol fotoğraf çektirip ardından Türk Büyükelçiliklerini ziyaret ettiler.

Sonrasında ise Yıldırım’ın kardeş ilçesi Kosova Gilan’da Bursalı hayırseverlerin de katkı koyduğu kız öğrenci yurdu ve Kur-an Kursu’nun açılışını gerçekleştirdiler.

Kursun açılışında dikkat çeken diğer bir ayrıntı ise önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’nin ve yakın çalışma arkadaşlarının da bulunmasıydı.

 

BURSALI İSİM ANAYASA MAHKEMESİ ÜYELİĞİNE ADAY GÖSTERİLDİ

 

Önümüzdeki günlerde TBMM’nin açılması ile yoğun bir gündem oluşacak. O gündemin içerisinde Anayasa Mahkemesi üye seçimi de var.

Seçimler için Sayıştay Genel Kurulunca üç isim aday gösterildi.

Aday gösterilen isimler arasında İnegöllü bir hemşerimizin de olması dikkat çekiyor. O isim Sayıştay 1. Daire Başkanı Ali Osman Güçlü.

Güçlü ile beraber diğer aday gösterilen isimler, Muhterem İnce ve Nükrettin Parlak.

Bakalım TBMM’de milletvekilleri tarafından yapılacak oylamada Güçlü, Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilebilecek mi?

Ya da diğer bir ifade ile en azından Bursa Milletvekilleri bu seçimde birlik olup hemşerimize destek olacaklar mı?

Onu da oylama yapılınca öğrenmiş olacağız.

2010 yılından beri Sayıştay’da görev yapan, 2020 yılından itibaren de Sayıştay 1. Daire Başkanı olan Güçlü’ye seçimlerde başarı diliyoruz.

Bu anket muhalefeti çok kızdıracak!

Bu anket muhalefeti çok kızdıracak!

Madem anketlerden konuşuyoruz, sonuçları dikkat çekici bir anketle devam edelim ve seçimin hiçbir kesim için çantada keklik olmadığını, önümüzdeki günlerin siyasi arenada çok şeylere gebe olduğunu bir kez daha hatırlatalım.

Piyasada parayı verenin düdüğü çaldığı, kamuoyunda bir algı yaratmaktan başka işe yaramayan pek çok anket var. Ancak MetroPOLL Araştırma Şirketi’ni bu sınıflandırmanın içinde tutmuyor ve diyorum ki; şirketin son paylaştığı anket sonuçları uzun süre konuşulacak.

Sonuçlar bir cümle ile şöyle özetlenebilir:

Son 4 ayda kararsız kitle yüzde 14’e iniyor, iktidar oyunu 4 puan artırıyor!

MetroPOLL Araştırma şirketinin kurucusu ve yöneticisi Özer Sencar, sosyal medyası üzerinden paylaştığı sonuçlara yine sosyal medyası üzerinden yorum yaparak;

Son 4 aya dikkatle bakın ve ne olduğunu anlamaya çalışın. Kararsız kitle yüzde 14’e iniyor, bunca yıpranmış ve başarısız olmuş iktidar, oyunu 4 puan artırıyor, CHP’de dikkate değer değişiklik yok, İYİ Parti ciddi azalıyor” diyor.

Bu oranlar muhalefeti çok kızdıracak. Zira hepimiz biliriz ki, seçimlerde siyasi partiler için başarı, kararsız seçmenin oylarından sebeplenmek ve kendi kemik kitlesinin üzerine kararsız seçmenden bir şeyler eklemek demektir.

Yani tüm o tantana ‘Bu seçimde kime oy vereceğimi bilmiyorum’ diyen seçmen içindir. Önümüzdeki seçimlerde kararsız seçmenin duruşu daha da büyük önem kazanıyor, çünkü kararsızlar bir siyasi parti kursalar, önemli oranda oy alacak kadar yüzde oluşturuyor.

Görünen o ki, iktidar cephesi için dış politikada yaratılan imaj ve toplu konut projesi vatandaşta karşılık bulmaya başlamış. Kararsız seçmen oylarının yüzünü Cumhur İttifakı’na doğru çevirmiş.

İktidarın hamlelerini bildiğimize göre, muhalefetin de argümanlarını seçmenle paylaşmaya başlaması, en önemlisi de Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayını açıklaması kararsız seçmenin karar vermesini kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum.

Bu konuda ilk adım da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğulu’ndan geldi malum. Aile Destek Fonu açıklaması bence çok kıymetliydi. Sonunda muhalefetin ‘sorunları nasıl çözeceksiniz?’ sorusuna yanıt vermeye başladığını gördük.

Üstelik projenin görünür bir hali de var. SGK’nın bugün emekli olsam kaç lira maaş alırım sorgulaması gibi bir sorgulama yapan vatandaş ne kadar Aile Desteği alacağını görebilecek.

Böylece, ‘Biz gidersek size verilen destekler kesilir!’ korkutması çürütülmüş oluyor.

VETERİNER HEKİMLER ODASINDA SEÇİM RÜZGARI

Bursa Veteriner Hekimler Odası’nda seçim rüzgarı esiyordu bir süredir. Geçtiğimiz hafta sonu yeterli çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle yapılamayan seçimler 24-25 Eylül tarihlerinde tekrarlanacak ve Veteriner Hekimler kendilerini temsil edecek başkanlarını seçmiş olacaklar.

İki grubun katıldığı seçimlerde Katılım Grubu adına başkanlık için Veteriner Hekim Melike Baysal, Çözüm Grubu adına ise Veteriner Hekim Metin Kostik mücadele edecek.

Kostik’in seçim vaatleri konusunda özel olarak bilgilendirilmediğimden kendisinin eşit temsiliyet ilkesini benimseyeceğini söylemekle yetineceğim.

Katılım Grubu’ndan Melike Baysal ise 2018 yılından bu yana Veteriner Hekimler Odasının yönetim organlarında görev almış, Bursa kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim. Şeffaf, katılımcı, hesap verebilen, kolay ulaşılabilen, iletişime açık bir yönetim sözü verirken, veteriner hekimlerin hak kayıplarının peşini bırakmayacaklarına vurgu yapıyor.

Daha önce programımda da konuk ettiğim Baysal, hesapsızca açılan veteriner fakültelerinin mesleğe zarar verdiğinin altını çizerken, yeni dönemde fakültelerin sayısının azaltılması, niteliklerinin artırılması için çaba göstereceklerini belirtiyor.

Gıda Çalıştayı ve Tek Sağlık Çalıştayı da Katılım Grubunun vaatleri arasında.

Son derece iddialı olan Katılım Grubunun seçimin kazanmaya en yakın grubu olduğunu da belirtmek isterim.

Şimdiye kadar yaşanan oda seçimlerinde iktidar cephesinin Akademik Odalarda etkin olmak adına çeşitli yöntemler kullandığına da şahit olduk. Umarım bu kez temiz bir seçim yaşarız ve mesleki sorunlar konusunda en iyi çalışmayı yapacak grup temsiliyet hakkını elde eder.

Piyasalarda kritik viraja girildi

Piyasalarda kritik viraja girildi

Hafta gergin başladı.

Türk para piyasalarının tadı kaçmış durumda.

Geçen haftadan miras kalan satış baskısı TL’yi de BİST’i yine vurdu!

Devre kesicinin daha ilk işlem gününde devreye girmesi pek de hoş bir gelişme değil. Hisse piyasasında özellikle bankacılık sektörünün günlerdir ciddi satış yemesi sıkıntılı bir durum.

Keza doların da lira karşısında yılın zirvesine fazlasıyla yaklaşması “aman dikkat” dedirten bir tablonun işaretçisi konumunda.

Tadı kaçan piyasalardaki risklere ve özellikle de oynaklığa geçen hafta dikkat çekmiştik nitekim.

Özellikle de 21 Eylül’e yani bu çarşambaya vurgu yaparak yatırım kararlarında dikkatli olunması gerektiğini ifade  etmiştik!

Ve şimdi kritik tarihe sadece bir gün kaldı. Dolayısıyla gergin bekleyiş sürerken sıkıntıların yaşanması da doğal kabul edilmeli.

Yani Amerikan Merkez Bankası Fed’in faiz kararını göremeden piyasalarda sağlıklı bir karar vermenin zor olduğu aşikar!

Çarşamba akşamı bilmece yanıtına kavuşmuş olacak.

Elbette piyasalar sadece Fed’e odaklı değil.

Bu hafta irili ufaklı tam 25 merkez bankasının faiz kararlarını açıklaması söz konusu! Ve büyük çoğunluğunun faiz artıracağı da kesin.

Perşembe günü karar açıklayacak olan bizim merkez bankamızı, TCMB’yi hariç tutmamız elbette şart!

Bizim meselemiz artıştan ziyade indirimin olup olmayacağına odaklanmış vaziyette.

Ama küresel piyasalarının takip ettiği faiz kararlarının yukarı yönlü olacağı aşikar.

Yani tam bir faiz fırtınası bekleniyor hafta boyunca.

Faizlerin artmasına artacağı kesin de ne oranda artacağı asıl mesele!

Özellikle de Fed’in faiz artışı hayati önemde bir gösterge piyasalar adına. Piyasalarda son günlerde yaşanan gerginliğin ve satış baskısının ana nedeni de bu.

ABD’de beklentileri aşan son enflasyon rakamlarının gündeme taşıdığı 75 baz puanlık faiz artışı olasılığına artık kesin gözüyle bakılıyor!

Ve giderek artan oranda 100 baz puanın konuşulmaya da başlanması piyasaların tadını daha da fazla kaçırmış durumda.

Amerika’nın 2023’ün ortasından itibaren faiz indirebileceğine dönük senaryolar da zayıflamaya başladı.

Dolayısıyla doların güçlenmesine neden olan tüm bu gelişmelerin piyasalarımıza negatif yansıması olmakta!

Eğer ki çarşamba akşamı Fed 100 baz puanlık bir artışa giderse negatif havanın yoğunlaşması riski artacak demektir. Keza 75 baz punalık faiz artışı yapılsa da Fed Başkanı Jerome Powell’in vereceği şahin bir mesaj da benzer bir etki yaratma potansiyeli taşıyor.

Bir de tam tersi bir trendi ifade eden TCMB’nin perşembe günü faiz düşürme ihtimali de az değil. Muhtemelen Merkez Bankası yönetimi Fed’in kararına göre pozisyon alacaktır.

Ancak düşüş kararı ve oranı yine piyasalarımızda kısa süreli de olsa dalgalanmaya yol açabilir.

Kısacası bekle ve gör zamanı. Yani temkinli olma zamanı!

Diğer taraftan piyasalarımızın haftanın ilk gününden sert tepki vermesinde etkili olan bir başka unsurun da altını çizmekte fayda var.

Özellikle bankacılık hisselerine darbe vuran gelişme İş Bankası’nın Rus ödeme sistemi Mir’i askıya aldığına dair haberler oldu!

Tüm BİST 100 Endeksi’nde toplamda yüzde 5’in ürezinde düşüş yaşanmasına neden olan bu gelime devre kesicinin işlemleri durdurmasına yolaçtı.

Bankaların yüksek kaybı Avrupa ve ABD’nin Rusya’ya dönük yaptırımlarının nasıl bir seyir izleyeceğine dair belirsizlikten de kaynaklandı.

Ve unutmayalım ki; borsanın rekor üstüne rekor kırdığı dönemde banka hisselerinde anormal alışlar vardı! Haliyle düzeltme hareketi de sert bir görüntü sergilemekte.

Kısacası tüm yatırım araçlarını etkileyen zor ve sürprizlere açık günlerden geçiyoruz.

Riskleri azaltmakta fayda var böyle zamanlarda.

TOKİ projesi ile fiyatlar düşer mi?

TOKİ projesi ile fiyatlar düşer mi?

Bu yazı yazılırken TOKİ Sosyal Konut projesine başvuru sayısı 3,5 milyonu aşmıştı.

250 bin konut için beşinci günde yapılan başvuru sayısı bu.

Oluşan beklenti ve inşaat piyasalarında sağlayacağı hareketliliğe bakarak şunu sormak mümkün.

Bu Sosyal Konut projesi kur ve enflasyondaki artışa rağmen konut fiyatlarının makul bir düzeyde kalmasını ya da düşmesini sağlar mı?

Öncelikle şunu eklemek gerek.

Konutların fiyatı, zamanda güvenli bir yatırım aracı olarak görülmesine bağlı olarak da arttı. Yani bir yandan belirsizlikler nedeni ile konut arzında düşüş sürerken, yatırım amaçlı satın almaları da hesaba katınca devam eden talep artışı fiyat artışlarını da zıplattı.

Bu hareketlilik kira artışlarını beraberinde getirmişti.

İşte öncelikle yatırım amaçlı bu talep artışı yavaşlayacak gibi görünüyor. Çünkü arz da kısmi bir ferahlama sağlanacağından söz edilebilir.

Ancak bütün uzmanlar, finansal açıdan erişilebilir konut üretiminin salt devlet eliyle sağlanmaya çalışılmasının yetersizliğinde hem fikir. Barınma hakkının insanca sağlanması için ihtiyaç duyulan konut sayısı giderek büyüyor. Artan nüfus ve gelişen kentlerle birlikte bu temel ihtiyacın giderek acil bir hal aldığı ortada.

Bursa açısından da özel koşullar var. Daha fazla sanayileşme konusunda bir kuşatılmışlık var. Ayrıca bir yandan limanlar, oto yolları ve köprüler açısından sahip olduğu lojistik olanakların özendirmesi ile İstanbul’un yatırım ve üretim konusundaki yükünü almaya aday bir kent kimliği ile göz önünde duruyor.

Tüm bunlara bağlı olarak aldığı göç, konut ihtiyacı ve fiyat artışlarını beraber getiriyor.

Öte yandan Gemlik’in özellikle TOKİ’nin bu son sosyal konut projesinde yer almaması eleştirilmişti. Ancak ben bu eleştirilere katılmıyorum. Gemlik, TOGG nedeni ile alacağı yeni göçte konut ihtiyacını yanı başındaki yazlıklarla karşılayabilir. Böylelikle zaten kısa olan Marmara Denizi sezonunda yerleşik konut olarak çok daha ekonomik hale gelecektir binlerce konut.

Yazının başlığına dönersek, finansal açıdan ulaşılabilir konut üretimi kolaylaştırılmadan fiyatlar düşmez ya da yavaşlamaz. Bunun sağlanabilmesi için serbest piyasanın bazı desteklerle ekonomik tipte konut üretimine teşvik edilmesi önemli görünüyor.

*Orta ve düşük gelir grubuna hitap eden belirli sayı ve m2 de konut üretiminde vergi indirimlerine gidilmesi,

*Bu amaçlı yüksek sayıda konut projeleri yapan şirketlere, yerel yönetimlerin muafiyetler sağlaması,

*Özellikle tarımın geliştirilmesi amaçlanan bölgelere odaklanan sosyal konut projelerinin yaygınlaştırılması (Kalabalık kentlerden tersine göç),

*Müteahhitlere arsa bedelleri daha düşük belirli şehirlerde sanayiciye sağlanan türden destek ve teşviklerle konut üretiminin arttırılması.

*Temel inşaat malzemelerinin ihracatı konusunda bir süreliğine bazı kota ve sınırlamalarla iç piyasada dövize bağlı fiyat artışlarının yavaşlatılması gibi daha radikal ve köklü tedbirler daha kalıcı ve olumlu sonuçlar doğurabilir.

Toplu konutun temeli atılmadan anketler başladı!

Toplu konutun temeli atılmadan anketler başladı!

Tam bu toplu konut meselesiyle ilgili daha fazla yazmayacağım, diyorum; olmuyor, mutlaka yine ve yeniden yazacak bir şeyler çıkıyor.

Hafta sonu yazımı yazmış, editörüme iletmiş, sakin sakin otururken ve ailece bir akşam yemeğinin tadını çıkarmaya hazırlanırken telefonumun çalması bu yazıyı yazmama neden oldu.

Bir anket şirketi için aranıyordum. Telefondaki genç hanım ‘toplu konut projesi ile ilgili bir anket yapmak istiyoruz’ deyince tüm dikkatim artık yaptığım telefon görüşmesindeydi.

AK Parti hiç vakit kaybetmeden önemli bir seçim yatırımı olarak ortaya koyduğu argümanın vatandaştaki karşılığını ölçmeye yönelik çalışmalara başlamış bile…

Toplu konut projesiyle ilgili sorulan soruları gayet iyi anlıyorum. Vatandaşın memnuniyetini ölçmek elbette önemli. Çünkü tekrar ediyorum, bu bir seçim yatırımı, tıpkı daha öncekiler gibi.

Dikkatimi çekti, neredeyse tüm sorular; ‘Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan…’ diye başlıyordu. Malum, hükümetten şikayetçi olan vatandaşın bir kısmı oyunu Recep Tayyip Erdoğan’a vereceğini belirterek, Cumhurbaşkanını partisinden daha önde ve farklı bir konumda tutuyor.

Anketin sonlarına doğru sorularda siyasi bir hava hakim olmaya başladı. En sonunda da ‘son seçimde hangi partiye oy vermiştiniz, önümüzdeki pazar bir seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?’ sorusu soruldu.

Şimdi yazımın başından bu yana sürekli olarak yinelediğim ‘Bu bir seçim yatırımıdır!’ cümlesinin haklılık payı var mıdır yok mudur? Konuyu bu noktada size havale ediyorum.

Yatırım tutmuş görünüyor aslında. Zira rakamlar ortada. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yaptığı son açıklamaya göre başvurular 3.5 milyonu geçmiş.

Bizim mahallenin bakkalı da bu konuda sayın bakanı teyit ediyor. Yaklaşık bir haftadır tüm müşterilerine bu projeye katılıp katılmayacağını soran bakkalımız şimdiye kadar sadece bir kişinin “katılmayacağım” yanıtını verdiğini söyledi daha dün.

Hasılı kelam, Bakan Kurum’un önerilerine uyup etrafından borç alan, kendisini 20 yıl boyunca sürekli fazla mesai yapma gücü ve kuvvetinde bulan herkes bir biçimde bu projenin içinde yer almak istiyor sanırım.

Bir ihtimal daha var, orta ve alt orta kesim; ‘Biz daha ölmedik’ diyerek son atımlık barutunu da çoluk çocuğu rahat etsin, bir ev sahibi olsun diye bu projeye yatırmayı göze alıyor.

Tüm bunları yaşayıp göreceğiz.

Ben yine de size bir hatırlatma yapmak amacıyla İYİ Parti İşinsanları Komisyonu Üyesi Mimar Seçil Bulcan Ülküt’ün benimle paylaştığı Bankacı Temel Sağıroğlu’nun toplu konut projesi hesaplamasını sunmak isterim.

32 yıllık bankacı olan ve binlerce TOKİ sözleşmesi hazırlayan Sağıroğlu, gayet net bir hesap koyuyor önümüze.

Bence bu hesaba iyi bakın!

“Öncelikle taraflı tarafsız, yerli yabancı tüm ekonomistlerin en iyimser tahminleri ile Türkiye’nin 2023 yılsonu enflasyon oranı tahminlerinin yüzde 60 ve üzeri olacağını hatırlatalım.

Bu memur maaşlarına 2023 yılında toplu sözleşme rakamları ile birlikte gelecek olan zam miktarının en az yüzde 50 olduğunu gösteriyor.

Diyelim ki talip olduğunuz ev Ankara’da…

Evin sözleşme satış fiyatı 850 bin TL.

Vade: 240 ay.

Önce peşinat olarak 85.000 TL ödeyeceksiniz.

850.000 – 85.000 = 765.000 (TOKİ’ye kalan borcunuz)

765.000 ÷ 240 = 3.187 TL aylık taksit tutarınız ve ilk taksitinizi Aralık 2022 tarihinde ödeyeceksiniz.

Aralık 2022 tarihinde de ilk taksitiniz olan 3.187 lirayı ödediniz.

765.000 – 3.187 = 761.813 TL (TOKİ’ye kalan borcunuz)

2023 İlk 6 ay;

Geldik Ocak 2023 ayına yani 2. taksitinizi ödemeye,

TOKİ sözleşmesi gereği her yıl Ocak ve Temmuz ayında aldığınız konutun satış fiyatı memura verilen zam oranı kadar arttırılıyor.

2023 yılı Ocak ayında Memura verilecek tahmini zam oranı yüzde 25.

Yani sizin evin kalan borcu da otomatik olarak yüzde 25 oranında artmış durumda.

Aralık 2022 tarihinde kalan toplam borcunuz: 761.813TL

761.813 x % 25 = 190.453 TL (Evin kalan borcuna eklenecek tutar)

2022 yılından kalan borç: 761.813 TL

2023 Ocak ayı eklenecek tutar: 190.453 TL

761.813+190.453 = 952.266 TL (Evin yeni fiyatı)

6 ay için ödeyeceğiniz yeni aylık taksit tutarınız : 3.984.TL

Gelen artışla evinizin yeni borcu 952.266 TL oldu

2023 ikinci 6 ay:

Geldik 2023 yılının Temmuz ayına,

İlk ödediğiniz taksit ve 6 ay boyunca her ay 3.984 TL taksitle TOKİ’ye 27.091 Lira daha para ödediniz.

Bir önceki dönemden 952.266 lira borcunuz kalmıştı.

952.266-23.904= 928.362 Lira borcunuz kaldı.

Memur maaşlarına yüzde 25 daha zam yapıldı.

Otomatikman sizin yeni borcunuz ve taksitleriniz de böylece yeniden değişmiş oldu.

928.362x%25= 232.090 TL

%25 artış ile 928.362+232.090 = 1.160.452 lira borcunuz oldu.

Yeni taksit tutarınız: 4.980 TL

2022 yılının Kasım ayında imzaladığınız TOKİ sözleşmesi ile 850.000 TL’ye sahip olduğunuzu düşündüğünüz konuta ödenmiş, ödenmemiş toplam tutar ve güncel borcunuz Aralık 2023 itibarıyla;

Peşinat tutarı: 85.000 TL

Aralık 2022 taksit tutarı: 3.187 TL

Toplam ödenen tutar: 141.971 TL

Evi satın aldığınız fiyat: 850.000 TL

1 yılda ödediğiniz tutar: 141.971 TL

Aralık 2023 itibarıyla TOKİ’ye kalan borcunuz ve 2024 yılı ocak ayında, üzerine memur zammı kadar yeniden zam yapılacak olan konut ana borcunuz: 1.130.572 TL

Özetle; dar gelirlinin barınma sorunun çözecek her türlü projenin yanında yer almaya yürekten hazırım, ancak bu koşullar benim için soru işareti, siz de iyi düşünün öyle çıkın yola derim.

 

Artvinli ve Kafkas kökenli STK’larda fikir ayrılığı…

Artvinli ve Kafkas kökenli STK’larda fikir ayrılığı…

Yaklaşan seçimler öncesi sivil toplum kuruluşlarındaki hareketlilik dikkat çekiyor. Bu bağlamda önümüzdeki seçim döneminde bazı sivil toplum yöneticileri milletvekili aday adayı olursa şaşırmamak gerekir.

İşin aslı sivil toplum kuruluşlarının siyasetçilere yakın, siyasetten uzak olması gerekiyor. Bu madalyonun ön yüzü.

Bir de arka yüzü var.

O yüzde de özellikle hemşeri derneklerindeki dağınıklık göze çarpıyor. O dağınık görüntüyü veren sivil toplum kuruluşları arasında Artvinli STK’lar dikkat çekiyor.

Neredeyse her köyün değil her mahallenin bir derneği var.

Hatta işadamı dernekleri de mevcut.

İşte bu görüntüyü kaldırma adına Artvinli STK’lar zaman zaman bölgenin en önemli kanaat önderi, önceki dönem bakanlarından Faruk Çelik’ten destek istiyorlar.

Bu toplantılara Çelik de zaman zaman katılıyor, düşüncelerini paylaşıyor.

Öte yandan yine 9 Eylül 2022 tarihinde Artvinli, Batumlu ve Ahıska kökenli 7 köy dernek başkanı ve toplamda 29 STK yöneticisi Faruk Çelik’in de katıldığı Alaçam’daki kahvaltıda buluştular.

Toplantının hedefi ortak kararlar almak, ortak hareket etmek idi.

Batum, Artvinli ve Ahıska Kafkas kökenli kanaat önderlerinin katıldığı toplantı sonrası yine farklı sesler çıktı.

O farklı sesleri yine o toplantıya katılan isimlerin sosyal medyalarından takip ettik.

Toplantıya katılan Türkiye Güreş Federasyonu önceki dönem başkanlarından Musa Aydın, toplantı sonrası “Artvin ve Kafkas Dernekleri Federasyonu İstişare Kurulu olarak toplantımızı gerçekleştirdik. Aldığımız kararlar camiamız için hayırlı olsun” diye sosyal medyasından mesaj yayınlarken, toplantıya katılan bir başka isim ARKON Federasyon Başkanı Fetanet Yıldırım da aynı gün toplantı sonrası sosyal medyasından “Çağrılmış olduğumuz istişare kurulu toplantısına icabet ettik. Fakat orada konuşulan konuların ve amacın dışına çıkıldığını ve bizleri entrikalarına alet etmek istediklerini bu başlık ve yayınla görmüş bulunmaktan derin üzüntü duyduğumuzu beyan ediyor. Böyle bir istişare kurulunda ARTVİNLİLER KONFEDERASYONU olarak bulunmayacağımızı beyan ediyorum.“ diyerek kendisinin katıldığı toplantıda alınan kararları tanımadığını ve imza atmadığını ifade etmiş oldu.

Görünen o ki Artvin, Ahıska ve Kafkas Dernekleri arasında tam birlik sağlanabilmiş değil. İstişare toplantısı da ilk firesini vermiş oldu.

Bu fikir ayrılığının acaba sebebi siyasi mi yoksa liderlik istekleri mi?

Onu da ilerleyen süreçte göreceğiz.

Ama bugünden hissettiğimiz Musa Aydın’ın milletvekili adaylığı için nabız yokladığı.

Haklı mıyız değil miyiz?

Onu zaman gösterecek…

Bekleyip, takip edim.

Bizim yine de kişisel tavsiyemiz hemşeri kökenli sivil toplum kuruluşlarının enerjisini siyasetten değil eğitim ve öğretim faaliyetleri başta olmak üzere doğdukları yerlere daha çok katkıda bulunmalarının daha doğru olacağıdır.

Bursa en azından hemşeri merkezli siyaseti kaldırmaz…

 

Giden gelmiyor acep nedendir?

Giden gelmiyor acep nedendir?

Siyasetin hayatımızın her alanında böylesine belirleyici olması endişe verici olsa da bizim gibi ülkeler için bir gerçeklik. Siyasi eğilimin yönü adalet, sağlık, eğitim, ekonomi ve diğer tüm toplumsal parametreleri yakından etkiliyor.

Çünkü siyasetler üstü bir ülke politikamız, on yıllara dayalı programlarımız yok ne yazık ki. Olmasını da istemiyoruz ve şöyle diyoruz siyaset biçimimizden memnun olanlara; ‘Biz gidersek elinizdeki imkanlar ortadan kalkar!’

Oysa devlet böyle bir şey değil. Siyasi kimliklerin bahşettikleri ile vatandaşın yetinmeye çalışması değil devlet dediğiniz kurum. ‘Üst akıl’ diyebileceğimiz, konusunda uzman kişilerin belirledikleri politik yaklaşımların tüm kurumlarda doğru ve uzun süreli yürütülmesini sağlayan yapıdır devlet.

Bizde gerçekleşmesi zorlu bir hayali devlet anlayışını ortaya koyduktan ve özendiğim yaklaşımı dillendirdikten sonra çok net biçimde ifade edeyim ki, gençler de bu konuda benimle aynı fikirdeler.

Bir kavanozun içine sıkışmak istemeyen gençler, sürekli bir tehdit altında ve gelecekten umutsuz sürdürdükleri yaşamlarında başka ülke topraklarında umut yeşertmek istiyorlar artık.

Bunun için benimsenen çeşitli yöntemler var. Erasmus programları bunlardan en bilineni.

Yakın zamanda Milli Eğitim Bakanlığı’ndan şöyle bir uyarı gelmişti bu konuda:

Erasmus’a giden öğrenciler iltica ediyor!’

Hatta MEB Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürü Hasan Ünsal imzalı yazıda, Erasmus programı ile yurt dışına giden öğrencilerin, bulundukları ülkede iltica ettiklerine dikkat çekilerek, iltica etme riski olan öğretmen ve öğrencilerin AB programlarına seçilmemesi talimatı verilmişti.

Sözcü gazetesinden Sultan Uçar’ın haberine göre, yurt dışına iltica etme riski olan öğretmen ve öğrencilerin AB programlarına seçilmemesi talimatı veren Genel Müdür Ünsal,

“Erasmus kapsamında yer alan hareketlilik faaliyetleri ve staj programlarına yönelik son zamanlarda Genel Müdürlüğümüze şikayetler gelmektedir. İletilen şikayetlerde, program kapsamındaki hareketlilik ve staj planlamasının dışına çıkıldığı, gidilen ülkede kalmaya meyledildiği ifade ediliyor.

Bu tür vakaların artması ülkemizin, yürütmekte olduğu programların ve resmi pasaportlarımızın saygınlığı açısından olumsuz bir durum oluşturuyor. Erasmus programı başta olmak üzere, uluslararası fon kaynaklı projelerde yapılacak her türlü çalışma ziyareti veya staj uygulamasına dahil olacak katılımcıların, seçim süreçlerinin titizlikle takip edilmesi gerekmektedir!” uyarısında bulunmuş.

Türkiye’den her yıl yaklaşık 20 bin öğrenci bu tür programlarla yurt dışına gidiyor. Son 15 yılda 500 bin öğrenci bu koşullarda yurt dışına gitti.

Kaçı geri geldi, belli değil!

Konuyla ilgili TBMM’ye bir soru önergesi veren CHP Bursa Milletvekili Yüksel Özkan, Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in yanıtlaması için şu soruları sormuş:

– Erasmus ve Uluslararası fon kaynaklı projelere katılan öğrenci ve öğretmenlerin gittikleri ülkelerden ülkemize geri dönmedikleri iddiaları doğru mudur?

– Söz konusu iddialar doğru ise 2021-2022 yıllarında kaç öğrenci ve kaç öğretmen ülkemize geri dönmemiştir?

– Hangi ülkeye kaç öğrenci ve kaç öğretmen iltica etmiştir?

– Milli Eğitim Bakanlığı’na yurt dışına iltica etme riski olan öğretmen ve öğrencilerin AB Programlarına seçilmemesi talimatı verildiği doğru mudur? Doğru ise bu seçimi neye göre ve nasıl yapacaksınız?

Doğrusunu isterseniz soru önergesinin yanıtlanacağını düşünmediğim gibi, bu soruların yanıtlarını Milli Eğitim Bakanlığı’nın da halen araştırdığına eminim.

Sadece gençlerimiz değil imkanını bulan her kesimden vatandaşımız artık umutlarını başka ülkelere bağlıyor. Belki mülteciler gibi botlarla kaçmıyoruz ülkemizden ama sessizce uzaklaşıyoruz bu topraklardan. Üstelik herkes bu tablonun farkında. Her evde yurt dışına gitme hazırlığı yapan bir kişi var.

Bu noktada asıl önemli soru; ‘Eğitimli ya da eğitimsiz gençlerimiz neden ülkemizden kaçmayı bir çözüm olarak düşünüyor?’ sorusudur.

Bunun yanıtını bulabilirsek meseleyi kökten çözeceğiz.