Kayapa’da yer değil proses sorun!

Kayapa’da yer değil proses sorun!

Tüm ülke gibi Bursa da meselelerin birkaç gün gündem olduğu sonradan ardının arkasının aranmadığı yerlerden oldu.

Bir konu gündeme geliyor, hakkında üst üste açıklamalar yapılıyor, sonra meselenin nereye evrildiği tam bir soru işareti.

Zaten kimsenin de umurunda değil!

Herkeste bir ‘Ben itirazımı yaptım, tarafımı belli ettim’ kafası…

Ama işte işler öyle ilerlemiyor.

Konulara bu zaviyeden bakıldığında da itiraz edenin hiçbir şeyi değiştirme gücünü elinde bulundurmadığı çıkıyor ortaya.

Böylesi itirazlar ergenlik çığlıkları gibi, gençler odalarına gidinceye kadar havada asılı kalıp sonra dağılıyor.

Neyse ki, bu noktada Akademik Odaların ayakları yere basıyor ve itiraz ettikleri meseleleri derinlemesine inceleyerek konuyu sonuna kadar götürmekte kararlı bir duruş sergiliyorlar.

Bu girizgahı bir süre önce yoğun şekilde itirazlarla gündeme gelen Kayapa’da yapımı planlanan Katı Atık Bertaraf Etme Tesisi’nin akıbetini anlatmak üzere yaptım.

Bundan yaklaşık iki üç hafta kadar önceydi, İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek ile konuyu görmüştüm.

Tesisin yerine yapılan itirazlara akademik odaların bir itirazı olmadığını da bu konuşmada öğrenmiştim. Tam olarak şöyle dedi Şimşek;

“Bursa Büyükşehir Belediyesi bu konuda bize hayli detaylı bir sunum gerçekleştirdi. Biz de kendilerinden veriler istedik incelemek için. Ancak yer konusunda bir endişemiz yok. Tam olarak 33 yer tespit edilmiş, çeşitli nedenlerle yapılan elemelerin nedenlerini de haklı bulduk. Son iki yerden Kayapa Bölgesinin tercih edilmesini de kamulaştırma yapılmasının gerekli olmamasına bağladılar. Bence Kayapa Bölgesi tesisin yapılması için mantıklı bir nokta, burada tek sorun tesisin doğru işletilmesi konusundaki ayrıntılar. Yani prosesler. Şimdi bunları inceliyoruz. Bir itirazımız olursa bu noktada olacaktır”

Aslında odaların kendilerine sunulan dosyalar üzerindeki incelemeleri devam ediyor. Ancak itirazın son gününü kaçırmak istemediklerinden şimdiden belirledikleri ana konular üzerinden bir itiraz gerçekleştirilmiş.

Elbette Şirin Rodoplu Şimşek’in daha önce belirttiği gibi itirazların özetini ‘prosesler konusu’ olarak belirleyebiliriz.

İtirazların ilki ÇED raporunda yakma işlemine değinilmiş olmasına rağmen yapılacak yapı ile ilgili verilen bilgide yakma alanına ilişkin veri bulunmamakta. Dolayısıyla ÇED raporu ve tesisin yapısı birbiriyle çelişir durumda.

Bu konu önemli, çünkü eğer bir yakma işlemi gerçekleşecekse emisyon, imisyon ve baca gazları ortaya çıkacağından bir filtreleme sisteminin kurulması son derece önemli.

Bu meselenin dışında en önemli konu elbette kirli su atığının nasıl bertaraf edileceği.

Bilim adamlarının da bu konuya itirazları olduğunu hatırlayalım.

Depolama sahasına yağıştan kaynaklanan yüzeysel suların girmesini önleyici drenaj tedbirleri alınmalıdır.

Sızıntı suyu toplama sistemine yağış suyu girişi en aza indirilmelidir.

Yüzeysel suların ve yer altı sularının depolanmış atığa teması engellenmelidir. Kirlenmiş sular ve sızıntı suları ayrı toplanmalıdır.

Sahada sel, taşkın gibi yağış sularının ve yüzeysel sulardan kaynaklı olumsuzlukların engelleneceği önlemler alınmalıdır. Depolama sahası içerisinde göletlenme sorunu ve çöp sızıntı suyunun ALICI ORTAM deşarjına göre arıtma tesisi proje/inşası yapılmalıdır.

Denilerek gerekçelendirilmiş Akademik Odaların itirazları.

Yazıda bahsi geçen; proje alanı yüzeysel sularının, olası sel taşkın sularının ve muhtemel arıtılan suyun deşarj edileceği, Küçükkaraağaçlı Deresi Çayırköy sulaması içerisinden geçerek Güngören Deresi, Kurutma Kanalı ve Ürünlü deresini oluşturmakta ve Ayvalıdereye mansaplanmaktadır.

Güzergahı boyunca yoğun bir tarım ve yerleşim alanı içerisinden geçen dereye yapılacak tüm deşarjlara ilişkin olarak ÇED Raporu kapsamında; projenin unsurları, uygulama sistemi, alınacak önlemler dizisi vs. nitelikleri belli olmadığından, hazırlanacak uygulama projesi ile bu unsurların ( sızdırmazlık tedbirleri, arıtma prosesi vb) en kısa süre içerisinde belirlenmesi ve kamu oyu ile paylaşılması gerekmektedir.

Bunlar Akademik Odaların ilk etapta projeyle ilgili önerileri olarak görülebilir.

  • ÇED Raporunda 2014 yılı atık komponizasyonu kullanılarak hazırlanmış olup tesis ihale edilmeden güncel atık komponizasyonuna göre değerlendirme yapılmalıdır.
  • ÇED Raporunda 2016 -2017 yılları arasındaki katı atık miktarları üzerinden 2035 projeksiyonu yapılmış ancak tesis ihalesi yapılmadan önce 2021 katı atık verilerine göre projeksiyon güncellenmeli, tesis kapasitesi bu doğrultuda belirlenmelidir.
  • Süzüntü suyu arıtma tesisinin kapasitesi, arıtma teknolojisi, tesisisin kapalı olup olmayacağı, koku giderimine yönelik nasıl bir koku giderim sistemi kurulacağı belirtilmelidir.
  • ATY tesisinde kaynaklı kokunun giderimi için nasıl bir filtreleme sistemi kurulacağı belirtilmelidir.
  • Atık ayrıştırma sisteminde koku önleme tedbirlerinin neler olduğu belirtilmelidir.
  • Tesise ulaşım alternatif yol kesinleştirilmelidir.
  • Araç süzüntü suyu boşaltım tesisi kapalı olmalı ve koku giderim sistemi olmalıdır.
  • Biyometanizasyon tesisinde emisyon ve koku önleyici tedbirler belirtilmelidir.
  • ÇED Raporunda çıkan hafriyatın örtü tabakası olarak kullanılacağı bu nedenle sahada bekletileceği belirtilmiş, söz konusu hafriyattan kaynaklı tozuma önlemlerinin nasıl alınacağı belirtilmelidir.
  • Biyometanizasyon tesisinden çıkan sıvı ve katı fermente kapalı alanda depolanmalıdır.
  • ÇED Raporunda kurulacağı belirtilen 4 adet aktarma istasyonunda kurulması planlanan emisyon giderim sistemi belirtilmelidir.

Tesiste kullanılacak sistemlerde arıtma türü, kapasitesi ve teknolojisi ile ilgili açıklamalar yapılmalıdır.

Yukarıda sıralananlar da Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden itirazlarının ortadan kalkması için istedikleri.

Akademik Odaların şehrin faydası için çalışan ve her biri kendi alanında öneriler getirerek daha sağlıklı bir yaşam alanı kurmaya çalışan dinamikler olduğunu unutmadan daha şimdiden sunulan önerilere ve istenen taleplere karşılık vermek marjinal fayda için en doğrusu.

Bu noktada ‘Avrupa’da şehir merkezlerinde bile Bertaraf Tesisleri var’ diyen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın da bir çekincesi olmadığını düşünüyorum.

Doğru şekilde işleyen bir Bertaraf Tesisi çevre halkını rahatsız etmeyeceği gibi Hamitlerdeki vahşi çöp toplama alanından kurtulmak da Aktaş’ın hanesine bir artı yazacaktır.

 

Bu nasıl ihale? DSİ Orhangazi’de ihale yapıyor ama ödeneği yok…

Bu nasıl ihale? DSİ Orhangazi’de ihale yapıyor ama ödeneği yok…

Orhangazi’de çiftçilerin yaşadığı en önemli sıkıntılardan biri de sulama problemlerinde yaşanan sıkıntı.

Bu minvalde Gölyaka-Balarım arasında 5 bin metrekarelik alanda yaşanan sıkıntıların başında izole hattındaki kaçaklar ve patlaklar geliyordu.

Bu noktada şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyordu.

Hatta su basmaları bile olmuştu.

Şikâyetler direk bölge milletvekili Zafer Işık’a gidiyor, o da elinden gelen her şeyi yapıyordu. Sonrasında, AK Parti Bursa Milletvekili Zafer Işık’ın gayretleri ile bu bölgeler için ihale süreci başlamıştı.

Ardından sıkıntılı olan yerler ihaleye çıkmıştı.

Sonrasında;

27 Ocak 2022 tarihinde DSİ tarafından ihale gerçekleştirildi.

İhale kapsamında sulama havuzları inşa edilecek, mevcut havuzların ise izolasyonu yapılacaktı.

İhalenin yaklaşık tutarı KDV dâhil 27 milyon TL idi.

Sonrasında mart ayında müteahhide yer teslimi yapıldı.

Normalde yaz aylarında çalışmaların başlaması bekleniyordu.

Bizler de daha önce yazdığımız bu konuyu takip ettik.

Gerçekleşen ihalede son durumu merak ettik bir araştırma yaptık.

‘Hangi durumda’, ‘ilk kazma vuruldu mu’ diye dostlarımıza sorduk…

Ama tabiri caiz ise bugüne kadar gelen süre zarfında bir arpa boyu ilerleme yok.

İlerlemenin olmaması bu sefer yüklenici kaynaklı değil, tam tersine ödenek yokluğundan.

Şimdi sormazlar mı DSİ yetkililerine, madem ödenek yoktu neden bu yeri ihaleye çıkardınız?

Madem çıkardınız, o zaman neden ödenek çıkartmıyorsunuz?

Şimdi ödenek çıksa kışın çamurda o bölgede iş yapılabilir mi?

Bu soruları uzadıkça uzuyor…

Ama gerçek olan şu ihalenin gerçekleştiği tarihte borunun fiyatı 10 lira ise şimdi 100 lira oldu.

İşçilikler desen uçtu.

Keza maliyetler yeniden değerlemenin, kat kat üzerinde arttı.
Bir de dolara bağlı hammaddeler var.

O zamandan bugüne ciddi artış oldu…

Böyle bir durumda müteahhidin zararını kim karşılayacak?

Devletimiz de zarar ediyor?

Bu zararın sorumlusu kim olacak…

Ve en önemlisi bu işin siyasetin muhatabı milletvekili Zafer Işık’a eleştiri geldiği zaman bu vebali kim üstlenecek bu vebal kimlerde olacak?

Kısaca iş bilmeyen yöneticilerin gerçekleştirdiği bu tür ihaleler, maalesef devleti de müteahhidi de zarara uğratıyor.

Üstüne üstelik siyaset mekanizmasını da zor duruma sokuyor.

Umarım bundan sonraki süreçte ödeneği çıkmayan hiçbir ihaleye çıkılmasın…

Velhasıl sırf ihale olsun diye ihaleye çıkılırsa sonu hüsran oluyor…

Bizden hatırlatması…

 

Bursa koltuğu İzmir’e kaptıracak mı?

Bursa koltuğu İzmir’e kaptıracak mı?

Türkiye ekonomisinin can simidi ihracat.

Dövize en fazla ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde ihracatçıların kurtarıcı rolü daha da öne çıktı.

Yaşanan onca sıkıntıya rağmen ihracatçılar her ay bir rekora imza atmayı alışkanlık haline getirdi.

Ağustosta da bu kural değişmedi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre ağustos ayı ihracatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 13 artışla 21,3 milyar dolar oldu. Yani şu ana kadar kaydedilen en yüksek ağustos ayı ihracatı gerçekleşti.

Ama madalyonun öteki yüzünde yer alan ithalat ise yüzde 40,8 artarak 32 milyar 618 milyar dolara yükseldi. Haliyle ihracatın ithalatı karşılama oranı da dibe sürüklendi!


Ocak-Ağustos döneminde ise yani ilk 8 ayda ihracat yüzde 18,3 oranında artışla 165 milyar 672 milyon dolar oldu. İthalat ise yüzde 40,7 oranında artarak 239 milyar 127 milyon dolara yükseldi.
Yani sorunumuz ihracattan ziyade ithalat olarak görünüyor! Özellikle yüksek enerji ve hammadde maliyetlerine döviz yetiştirmek çok zor. Ve ihracattaki ithalata bağımlılık düzeyinin hayli yüksek seyretmesi de ciddi bir handikap.

Haliyle dış ticaret açığımızın büyümesinin önünde bir engel yok mevcut tabloda! Döviz açığımız yani cari açık da artmaya devam ediyor neticede. Daha fazla döviz açığı yaratmamak için yapabileceğimiz şeyse ihracat artış hızını korumak ve mümkün olduğu kadar artırmak.

Ama ihracatçının kısmi kur avantajı dışında şu günlerde küresel pazarlarda mücadele etmek için elinde bir silah yok!

Yüksek maliyetler, finansal sıkıntılar had safhada… Euro/dolar paritesi de lehimize değil. Üstelik küresel yavaşlama yaşanıyor ihracat pazarlarımızı olumsuz yönde etkileyen.

Kısacası ihracatçımızın işi hiç de kolay değil.

Son yıllara kadar ihracatın lokomotif kenti olan Bursa’da eski formundan uzakta! İhracat ligindeki ikinciliğini çoktan Kocaeli’ne kaptırdı. Ve arkadan gelen İzmir’le kapışma moduna girdi.

İlk 8 ay sonunda aramızdaki fark bir milyar dolar civarına indi. Yani yıl sonuna kadar İzmir arayı kapatıp Bursa’yı sollayabilir teorik olarak.

Yani ilk üçteki yerimiz bile garanti değil artık!

Kent dinamiklerinin ihracat dünyasına çok yönlü olarak daha fazla ilgi göstermesi bu anlamda şart görünüyor.

Neyse ki aylık bazda temmuzda İzmir’e kaptırılan üçüncülüğü ağustosta geri aldı Bursa.

Nihayet çok güçlü olmasa da bir toparlanma sinyali verdi kentimiz.

Temmuzda bir milyar 87 milyon dolara düşen Bursa’nın aylık ihracatı ağustosta yıllık bazda yüzde 13 artışla bir milyar 405 milyon dolara yükseldi!

Yani Türkiye ortalaması ile aynı büyüme hızını nihayet yakaladı kentimiz. Aylardır ülke genelinin hayli altında bir artış hızı vardı Bursa’nın ihracatta.

Bu performansla da aylık bazda ikinci sıradaki Kocaeli ile aradaki fark 42 milyon dolar gibi çok düşük bir rakama indi!

Ama yıl genelindeki tablo henüz çok da iyi bir görüntü vermiyor.

İlk 8 ay sonunda yüzde 5,7 artan Bursa’nın ihracat geliri 10 milyar 357 milyon dolara çıktı.

Yani ülke ortalamasının 12,6 puan altında bir artış hızı var Bursa’nın ihracat gelirlerinde! Ve ikinci sıradaki Kocaeli ile aramızda 3 milyar doları bulan kapatılamayacak bir fark var hala.

Düşen parite ve Avrupa pazarlarındaki sıkıntılar Bursalı ihracatçıyı ekstra biçimde zorlamaya aday üstelik.

Sözün özü; umutla karamsarlık arasında bir yerlerde Bursa’nın ihracatı!

Ve unutmayalım ki; kent ekonomisi ihracata fazlasıyla bağlı ve bağımlı.

Bursa’nın en popülist il başkanı kim?

Bursa’nın en popülist il başkanı kim?

Seçim sürecinin ayak seslerini yakinen hissettiğimiz bugünlerde kentimizde de siyasi partilerin çalışmalarını takip etmeye çalışıyoruz.

İşte bu bağlamda bazı isimler var ki gündeme gelme adına fındık kabuğunu doldurmayan konuları gündeme getirmeye gayret ediyorlar.

Amaç reklamını yapmak, 2023 seçimlerinde genel başkanlarına bu toplantılar aracılığı ile mesaj göndermek…

Mesela bu minvalde düşününce hangi il başkanı gündemi değerlendirirken vatandaşın sorunlarını gündeme getiriyor.

Hangisi olmayan sorunları gündeme taşıyor?

Bunun yanıtını vatandaş verecektir.

Ama aslolan birkaç sorun var, bunları hangi siyasi partinin il başkanları gündeme getirdi?

Sırası ile yazalım…

Bursa’da özel hastanelerin fiyat politikaları SUT uygun mu? Ya da özel hastanelerin sorunları neler?..

Yine birkaç gün sonra okullar açılacak. Tayini Bursa’ya çıkan öğretmenler ev tutana kadar nerede kalacak?

Öğretmenevini gündeme getiren oldu mu?

Öte yandan okullar açılınca trafiğin felç olmaması için öneri getiren oldu mu?

Misal aynı bölgedeki okullar 10’ar dakika ara ile giriş ve çıkış saatlerini ayarlaması gibi…

Bu sorunları çoğaltmak mümkün.

Ama bu sorunlarla uğraşmak yerine sorun olmayan sorunları gündeme taşıyan siyasetçilere popülist siyasetçi denir…

Bursa’da bu tanıma en çok kim ya da kimler uyuyor?..

Yazmak bizden yanıt siz değerli okurlardan….

TEKELİOĞLU ADIM ADIM ANADOLU TURUNDA…

Daha önce bu köşeden Bursalı Yeminli Mali Müşavir Ali Nazım Tekelioğlu’nun TÜRMOB başkanlığına aday olduğunu kaleme almıştık.

Daha önce yerelde BSMMO yönetim kurullarında görev yapan Tekelioğlu, yeminli mali müşavir olunca rotasını Ankara’ya kırmıştı.

Türkiye Meslekte Birlik Grubu’nun adayı olarak zoru başarma adına yoluna çıkan Tekelioğlu çıktığı ilk günden bugüne kadar bayağı mesafe katetmiş durumda.

Özellikle senelerdir yönetim kuruluna isimi bile sokamayan Türkiye’deki Meslekte Birlik Grubu bu dönem Tekelioğlu ile oldukça umutlu.

Bugüne kadar yaklaşık 40 ili dolaşan Tekelioğlu, buralarda meslektaşları ve delegasyon ile buluşuyor, neden aday olduğunu anlatıyor, “Birlikte Başaracağız” sloganı ile projelerini paylaşıyor.

Bizler de Tekelioğlu’nun çalışmalarını sosyal medyadan takip ediyoruz.

Bakalım bu çalışmalar TÜRMOB’un genel kurulunda Ali Nazım Tekelioğlu ve ekibine oy olarak yansıyabilecek mi?

Daha doğrusu en azından yönetimde temsil edilebilecekler mi?

Böyle bir durumda Tekelioğlu ve ekibi önemli bir başarı elde etmiş olur. Bu ziyaretlerde dikkat çeken diğer bir detay ise Bursalı meslektaşlarının Tekelioğlu’nu hiçbir yerde yalnız bırakmaması.

Bu bağlamda en son İstanbul buluşmasında Meslekte Birlik Grubu’nun Bursa başkan adayı Fatih Arslan da Tekelioğlu ile beraber İstanbul’da idi…

Bize de sadece başarı dilemek düşüyor…

GELECEK PARTİSİ’NDA GENÇLİĞE YENİ ATAMA

Ahmet Davutoğlu’nun Genel Başkanı olduğu Gelecek Partisi’nin geleceğini muhtemelen 2023 yılında gerçekleşecek genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri belirleyecek.

Sandıktan çıkacak sonucun kendilerini tatmin eden bir sonuç çıkması adına Davutoğlu ve ekibi çalışıyor.

Teşkilatlardaki eksiklikleri tamamlıyorlar.

Bu noktada Bursa genelinde il gençlik kolları başkanlığına bir atama gerçekleşti.

Gelecek Partisi’nin yeni İl Gençlik Kolları Başkanı Emir Aslan oldu.

Büyükşehir paylaştı, kamp izni alındı

Büyükşehir paylaştı, kamp izni alındı

İnsanların nasıl yaşadıklarının, nasıl eğlendiklerinin genel geçer ahlaki kuralları bozmadıkları ve çevreye zarar vermedikleri sürece benim açımdan bir önemi yok. Kimse açısından da olmamalı diye düşünüyorum. Medeniyetin ve adaletin gereği budur çünkü.

Alanın benim alanıma girene kadar sana aittir ve istediğin biçimde kullanabilirsin…

Son günlerde yaşananların ise bu anlattıklarımla örtüşmediğini hepimiz biliyoruz. İnsanların alanlarının daraltılmasına yönelik ciddi bir çaba, ‘Benim gibi yaşayacaksın’ anlayışına doğru hissedilir bir baskı var toplum üzerinde.

İki yıldır çeşitli bahanelerle deneniyordu Nilüfer Belediyesi tarafından düzenlenen Müzik Festivali’nin karalanması. Bu yıl böyle bir karalamaya dahi ihtiyaç duyulmadı. Ortam pek bir müsait olduğundan. Ortada geçerli bir gerekçe sunma telaşesi de bulunmadığından, doğrudan bir kısıtlama getirdiler.

Aylar öncesinden her türlü başvurusu yapılmış olan festivalin kısıtlamaları ile ilgili karar 31 Ağustos saat 16.00’da açıklandı. Şimdilerde böyle bir yol izleniyor ki, itiraz edilmesinin olabildiğince önüne geçilsin.

Açıklamanın ardından yürütülen yoğun görüşmelerde Bursa Valisi Yakup Canbolat’ı ikna etmek pek de mümkün görünmezken Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin;

‘Bursa Kültür Turizm Tanıtma Birliği ve Orhaneli Belediyesi’yle birlikte düzenlediğimiz Orhaneli Kamp ve Karavan Festivali, 2- 4 Eylül tarihleri arasında doğa tutkunlarına ev sahipliği yapacak. 🌲🏕🚐

Go Bursa Orhaneli Belediyesi’ paylaşımı düşüverdi sosyal medyaya!

Belediyenin, faaliyetleri hakkında vatandaşı bilgilendirmek amaçlı yaptığı paylaşım görüşmelerde dönüm noktası oldu.

‘Orhaneli’nde kamp ve karavana izin var da neden Nilüfer Müzik Festivalinde yok’ itirazlarına karşı argüman geliştiremeyen Vali Canbolat, kamp ve karavan iznini mecburen verdi.

Alkol ve sigara satışı konusunda da Nilüfer Belediyesi esneklik gösterdi ve böylece Nilüfer Müzik Festivali bu yıl da kapılarını açtı.

Artık seneye Allah Kerim…

******

Kamu binaları gözden geçirilmeli!

Dün yazdığım yazıda Bursa Şehirlerarası Otobüs Terminali’nin çatısının çökmesi konusunu akademik odaların araştıracağını yazmıştım. Bugün konuyla ilgili ilk izlenimlerini almak için görüştüğüm İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Ülkü Küçükkayalar;

“Konu yapısal bir çökme olduğu için yıldırım düşmesi ile ilgisi olmadığı tespit edildi” diyerek başladı konuşmasına.

“İlk etapta proje kriterlerinden daha fazla bir su ve rüzgar yüküne maruz kaldığı gözlemlenen çatının alın kısmının yüksekliği nedeniyle su akacak bir alan bulamamış ve çatının çöken bölgesinde toplanmış gibi görünüyor” diye devam etti.

Ancak raporun tam olarak sunumu biraz zaman alacak. Zira incelemeler için belediyeden proje istenmiş, meteorolojiden yağışla ilgili net veriler ve rüzgar hızı istenmiş. Tüm bilgiler bir araya getirilerek değerlendirilecek konu.
Burada hassasiyetle üzerinde durmamız gereken asıl meseleye dikkat çekmek lazım. Daha önce de belirttim; iklim koşullarımız, aldığımız yağış miktarı ve biçimi değişiyor, ancak yapılarımız halen eski iklim ve yağış koşullarına göre yapılıyor.

“Eski binaların, özellikle kamuya açık binaların yeniden gözden geçirilmesi, yeni iklim koşullarına göre bina yapım kriterlerinin belirlenerek gerekli bakımların yapılması, yeni yapılacak binaların da bundan sonraki proje kriterlerinin ani yağış ve rüzgarlara iklim değişikliği ile gelen koşullara maruz kalınacağı düşünülerek güncellenmesi gerekiyor. Bursa’nın ortalama yağmur ve kar yoğunluğu hesaplamalarının tekrar ele alınması ve binaların buna göre desteklenmesi gerekiyor. Bu çok önemli bir mesele!” diyor Küçükkayalar.

Elbette kısa aralıklarla aynı bölgede yaşanan sel baskınlarının ardından Mudanya ile ilgili de konuştuk. “Taşkın olan alanlar zaten belli. Kesinlikle imara açılmaması gereken bölgelerin imara açılmış olduğu gerçeğini değiştirmek mümkün değil. Bizim yapmamız gereken buradaki çözümü bulmak. Öncelikle derenin akışa alındığı kanalın nasıl işlev göreceğini çözmeliyiz.” diyerek yürünecek yola işaret etti İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı.

Yani suçluyu aramayı adli makamlara bırakıp, çözüme odaklanmak lazım. Bu kez can kaybı olmadan atlattığımız afet yarın bize neler getirir bilemeyiz!

Enerji şoku ile gelen çok yönlü darbe

Enerji şoku ile gelen çok yönlü darbe

Sonbahara harika bir başlangıç yaptık.

Ekonomik büyümenin doludizgin olduğu ilan edildi TÜİK tarafından.

Yılın ikinci çeyreğinde ekonomimiz yüzde 7,6 gibi yüksek oranlı bir büyüme hızına ulaştı.

Yani çeşitli iç ve dış sıkıntılara rağmen Türkiye ekonomisi, 2022’nin ilk üç ayında olduğu gibi ikinci üç aylık döneminde de dünya çapında milli gelir artışına sahne oldu.

Kısacası milli gelirimiz bir şekilde artırmayı başarıyoruz. Ancak bu milli gelir meselesi vatandaş açısından rakamlara yansıdığı gibi bir görüntü vermiyor!

Neden mi?

Adı üstünde milli yani milletin tümünün geliri olan bu rakam vatandaşın cebine yansıyan bir paralellik içermiyor.

Büyüme hızı yani milli gelir değişimi enflasyon arındıralarak bulunan bir veri. Yani vatandaşın enflasyon haricinde en azından ülke ortalamasına yakın bir oranda gelirinin artması da beklenir.

Ama böyle bir yansıma yok. Çünkü çalışanların reel gelirleri 2022’de bırakın artmayı tam tersi gerileme gösterdi. Özellikle de ikinci çeyrek itibarıyla!

O nedenle de asgari ücrete temmuz itibarıyla yüzde 30 oranında zam yapılmak durumunda kalındı. Üstelik bu zam oranı resmi enflasyonun 10 puan altında gerçekleşti. Dolayısıyla hem reel gelirde hem de alım gücünde erime devam etti!

Unutmayalım ki TÜFE ile çarşı pazar enflasyonu arasında da ciddi bir makas var.

Hayat pahalılığı günlük sıradan bir vaka haline geldi neredeyse!

Gelir artışlarının sınırlı kalarak enflasyona yetişme konusunda sınıfta kalması hem ekonomik hem de sosyal bir sorunun varlığını ortaya koymakta.

Nitekim TÜİK’in açıkladığı ikinci çeyrek milli gelir verileri arasında bu durumu çok çarpıcı biçimde teyit eden bir rakamla da karşılaştık.

Ücretlerin milli gelirdeki payı rekor seviyede düşüş gösterdi.


İkinci çeyrekler itibarıyla işgücü ödemelerinin gayrisafi katma değer içindeki payı 2022’de yüzde 25,4’e düştü.

Milli gelir artışı ile vatandaşın ücret bazındaki reel artışının nasıl giderek daha uyumsuz hale geldiğini bu veri net biçimde ifade ediyor. Farklı alım gücü göstergeleri de aynı şeyi söylemekte.

Keza dolara göre ücret seviyesi de tarihi diplerde görünüyor.

Net asgari ücret, son zamma rağmen 300 dolar seviyesinde!

Eriyen gelirleri telafi etmenin çok hayati bir mesele olduğu aşikar. Ancak bu anlamda sadece geçici ara çözümler ortaya konmakta. Üstelik resmi enflasyonun bile altında maaş uyarlamaları yapılmakta.

Sorunu çözmenin tek ve net bir çözümü var. O da enflasyondaki soluksuz yükselişini kalıcı biçimde geri çevirerek çok da uzun olmayan bir vadede tek haneye indirmek!

Ama şu an bu yönde atılmış net ve köklü bir adım yok.

Sadece istatistiki bir ilüzyon olan baz etkisine duyulan bir güven var.

Ve daha vahimi yazının başında asıl bahsetmek istediğim sonbahara yüksek enerji zamları ile yaptığımız “harika” girişin artçıl etkilerinin durumu daha da sorunlu hale getirmiş olması!

Döviz kuru ve enerji fiyatlarını kontrol edemezsek enflasyonda kayda değer bir düşüş beklemenin hayal olduğunu unutmayalım.

Dolayısıyla doğalgaz ve elektriğe yapılan son zamlar ayağı sıkılmış kurşun misali. Vatandaşa dayatılan yüzde 20’lik zamlar zaten erimiş olan bütçeleri tamamıyla yok etmekten başka bir işe yaramayacaktır!

Konutlarda kullanılan gazın 1,5 yıl içinde yüzde 216 zamlanmış olması artık faturaları ödeyecek güç bırakmıyor vatandaşta. Keza elektrikte de yüzde 150 civarı ortalama bir fiyat artışı söz konusu aynı dönem itibarıyla.

Ve mesele enerji faturasının TÜFE’ye olan yansıması da değil sadece.

Sanayide kullanılan elektrik ve doğalgaza yapılan yüzde 50 oranındaki zam tüm ürünlerin fiyatlarını da yukarı itecektir kaçınılmaz olarak.

Doğalgazın son 1,5 yılda sanayiciye maliyeti yüzde 998 oranında artmış vaziyette.

Bu zamların çok yönlü etkileri olması kaçınılmaz! Maliyet enflasyonu hem ÜFE hem de TÜFE’yi tüm kalem mal ve hizmette yeni rekorlara taşıyacaktır.

Haliyle vatandaş daha da fakirleşecek demektir.

Ama konuştuğu her sanayicinin de isyan ettiği bu zamlar aynı zamanda verim ve karlılığı düşürecek! Ve ihracatçının dış pazarlardaki rekabet gücüne darbe vuracaktır.

Neticede ekonomik yavaşlama ve istihdamda azalma riskini artıran enerji zamlarının yükünü hafifletecek düzenlemelerin yapılması şart.

Bursa İpeği’ne hayat öpücüğü…

Bursa İpeği’ne hayat öpücüğü…

Televizyonlarda “Aileler Yarışıyor” programında yarışmacılara ‘Bursa denince akla ne geliyor?’ sorusunu sorsalar verilecek yanıtlardan biri de Bursa İpeği’dir.

Tarihi İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri de Bursa’dır. Bursa’da o durağın istasyonu da tarihi Kozahan’dır. O istasyonda duran bekleyen yolcuların heybesinde de koza vardır.

Adını kozadan alan han yakın bir tarihte kozanın borsasıydı. Köylüler ürettikleri kozaları burada satışa sunar, burada alıcılar ve satıcılar arasında kıran kırana pazarlıklar yapılırdı.

Bizler de küçükken aldığımız o kozalarla eğlenirdik…

Tüccar Kozahan’dan aldığı o kozaları önce kazanlarda kaynatır, sonrasında kazanlardaki kozalar, ipliğe ve nihayetinde mekikler arasında dokunarak kumaşa dönerdi.

İpliğe dönüşte ise adres adını ipekten alan İpekçilik semtindeki dökümhanelerdi…

Bu dökümhanelerde de dokunan o kumaşlar da hünerli ellerde bir kez daha hayat bulur, elbise olurdu…

Bursa’da her geçen gün koza üretiminin azalmasının sonucu önce köylüler pazara çıkmadı, ardından Bursa İpeğinin yerini Çin İpeği aldı…

Nerede İpekçilik’teki o tezgâhlar…

O eski tezgâhları ancak şimdi müzelerde görüyoruz. Bursa ipeğini de büyüklerimizin çeyizlerinde velhasıl Bursa’da, Bursa İpeğini bulmak her geçen gün zorlaştı…

İşte bu bağlamda Alinur Aktaş Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı olarak taşın altına eline koydu.

Festival başlattı.

Yaşatmak için hayat öpücüğü ile özel gayret gösteriyor.

Osmanlı döneminde Avrupa saraylarını süsleyen Bursa İpeğini yeniden dünya vitrinine çıkarmak amacıyla Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Uluslararası Kozadan Kumaşa İpek Festivali”, yaklaşık 6 asırlık Koza Han’da temsili koza alım-satımı ile başladı.

Umarım bu festival sayesinde geçmişte kesilen dut ağaçları tekrar filizlenir. Filizlenen ağaçlar sayesinde kozalar oluşur.

Sonrasında ise Bursa İpeği de tekrar hayat bulur…

Bu çalışmadan dolayı Başkan Aktaş’ı ayrıca tebrik ediyoruz.

Koza üretimi için daha fazla teşviklerin açılmasını da temenni ediyoruz.

Ne diyelim hayırlısı olsun…

Balkan Coğrafyası’nın gençleri Bursa’da buluşuyor

Bursa için her zaman ‘Balkanların yansıması’ ifadesini kullanmışızdır.

Bu minvalde Bursa Kalesi ile Üsküp Kalesi birbirine benzer.

Mollaarap, Bosna Hersek’in yansıması, Namık Kemal, Zafer, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Kosova’nın izdüşümü.

Hürriyet, Yeşilyayla, Bulgaristan’ın, Güllük Yunanistan’ın yansıması…

Keza Romanya’nın Tatar Türklerinin izini burada görmek mümkün.

Kısaca bir çok dostumuz ata ocağı ile ana ocağı arasında mekik dokuyor.

İşte bu konuda AK Parti iktidarında işlevsellik kazanan Yurtdışı Türkler Başkanlığı akraba ve dost ülkelerde önemli çalışmalar yapıyor.

Bu çalışmalardan biri de önümüzdeki günlerde kentimizde gerçekleşecek.

YTB her yıl bu ülkeler Balkan Gençlik Okulu adıyla çalışma yürütüyor. 5 ay süren bu akademik çalışmada başarılı olanlar da zirvede bir araya geliyorlar.

İşte o zirve bu yıl; “15-16 Eylül tarihlerinde kentimizde Balkan Gençliği Zirvesi adıyla gerçekleşecek. 8 Balkan ülkesinden 150 genç zirve için Bursa’ya gelecekler. 3 günlük programın ilk 2 günü eğitim var. Son gününde ise Bursa gezisi yapılacak.

Kısaca akrabalar buluşacak…

Hayri Türkyılmaz yargıya gidecek!

Hayri Türkyılmaz yargıya gidecek!

Artık bir anda bastıran yoğun yağışlara, bizim için adeta bir tufan görünümündeki rüzgarlara, hatta hortumlara hazırlıklı olmamız gerekiyor.

İklimimiz değişti, doğal olarak aldığımız yağışın biçimi ve miktarı da değişti.

Son yağışın yarattığı hasarı özetleyebileceğimiz iki kelime vardı elimizde; ‘Mudanya ve Terminal!’

Terminalde yaşananlar doğal afetlerde başımıza gelebilecek kötü, ancak önlenemez olaylar arasında sayılabilir diyordum ki, İnşaat Mühendisi Cengiz Duman;

“Yakın zamanda oda temsilcilerimiz bir açıklama yapacaklardır, ancak resimlerden gördüğüm kadarıyla yıldırım çarpmasından ziyade çelik deformasyonuna bağlı bir yıkım söz konusu” bilgilendirmesinde bulundu.

Terminal konusunun bundan sonrasını uzmanların incelemelerine bırakmak en doğrusu…

Mudanya’da olanlar için ise bunu söylemek dahi zor! Çünkü Mudanya’da yaşananlar alt yapı sorunlarından ve dere yataklarındaki yapılaşmalardan kaynaklanıyor ne yazık ki.

İnsanların hatalarından, insanların doymazlığından, insanların ihmalkarlığından…

Kısacası, mesele bu noktaya gelmeden alınacak tedbirlerle pek ala çözülebilecekken seyreylediğimiz manzara sel sularında yüzen adamlardan ve arabalardan ibaret!

Kabahatlinin kim olduğunu bulmak ve çözümün kimden gelmesi gerektiğini sorgulamak konusunda ise il ve ilçe belediyeleri arasındaki sarmaşık karmaşıklığındaki mevzuatların içine dalmak, nerelerin kimin sorumluluğunda olduğuna bakmak lazım.

Belediyelerin de bu konuda açmaz eli daha da açmaza sürükleyip topu birbirlerine atacaklarına hiç şüphe yok.

Oysa sözün özü, vatandaş kısa bir süre önce olduğu gibi yine mağdur edildi. Can kaybı olmasa da mal kaybı söz konusu. Can kaybının olmaması da büyük şans doğrusu.

Yağışların bundan sonra da hayatımızda bu biçimde var olmaya devam edeceği, hatta belki şiddetini daha da arttıracağı bir gerçek. Öyleyse çözüm bulmak lazım. Depremlerle yaşamayı öğrenen Japonya gibi medeniyetin bize verdiği yetkiye dayanarak bu işin içinde çıkmalıyız. Sarı çizmeleri ayaklara geçirip afet bölgesinde incelemelerde bulunan fotoğraflar vermek kimsenin işini çözmüyor.

Haaa… Siz medeniyetin size verdiği yetkiyi vatandaşın yararı dışında kullanmak istiyorsanız o konuyu ayrıca tartışmak gerekir.

Benim şahsi düşüncelerim bu biçimde şekillenirken bir açıklama yapan Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, 2015 yılından bu yana Mudanya’nın yeni gelişmekte olan mahallelerinden Halitpaşa ile Kumyaka ve Tirilye’de Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 1 metre dahi altyapı çalışması yapmadığını dile getirdi.

Bu önemli bir iddia! Altı çizilmeli ve buna karşılık Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş gereken açıklamayı yapmalı bence.

Başkan Türkyılmaz’ın iddiasına göre özellikle Karanlıkdere mevkiinde 15 gün önce yaşanan su baskını sonrası dahi gereken temizlik yapılmamış, dolayısıyla yaşananların zemini çoktan hazır hale gelmiş.

“Yetkililer, Mudanya Belediyesi’ni kendilerine ait olan alt yapı sorunlarından dolayı suçlar haline gelmişler. Sorumluları, görevlerini yapmaya, yalanlarla insanları kandırmaktan vazgeçmeye davet ediyorum” diyor Hayri Türkyılmaz.

Şöyle de devam ediyor;

“Ranta dayalı yapılaşmaya artık son vermenin zamanı geldi. Karanlıkdere’yi daraltanlar, en az 5 metre olması gerekirken 1 metrelik kanal yapanlar, hesabını verecek. Mudanya Belediyesi olarak, Mudanyalı hemşerilerim adına yasalar çerçevesinde bu görevi yapmayanlar hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Denizleri doldurup, dereleri yapılaşmaya açanlar, en az 5 metre olması gereken alana 1 metrelik kanal yapanlar, hesabını verecek. Ya görevlerini yapacaklar ya da yaptıkları yanlışların hesabını verecekler” dedi.

Dedim ya burada mevzuatın karmaşıklığı beni benden almakta. Diğer yandan yapılan hataların nasıl düzeltilebileceği yönünde bir çözüm de yok açıklamanın içinde, ancak Başkan Hayri Türkyılmaz’ın açıklaması bu şekilde.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a söz hakkı doğmuştur…

Emek ucuz, ekmek pahalıydı!

Emek ucuz, ekmek pahalıydı!

Türkiye yüzde yedi büyümüş…

Verilere göre Türkiye ekonomisi ilk çeyrekte yıllık bazda yüzde 7,3 büyüme göstermişBu veri son dört çeyreğin en düşük yıllık büyüme rakamı. Bu büyümeye ilk çeyrekte en yüksek katkı tüketimden gelmiş. Hane halkı tüketimi bu büyümeye 11,6 puanlık katkı yapmışSanayi ise ana sektörlere bakıldığında, büyüme performansı açısından hizmet sektörünün ardında kalıyor. Tarımdaki büyüme sınırlı olurken, inşaat sektörü ise yüzde 7,2 daralmış.

Gıda enflasyonunun, enflasyondaki payının büyüklüğü dikkate alınınca tarım sektöründeki daralma daha da kaygı verici hale geliyor

Bu durum ekonomideki büyümeyi de 0.12 puan geriletmiş. Finans sektörü ise kredi büyümesinin ve güçlü karların etkisiyle büyümeye olumlu katkı vermek bir yana tabiri caizse coşmuş!

Finans sektöründe ikinci çeyrekte geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 26,6’lık büyümenin ekonomiye katkısı 1.31 puan. Bilgi iletişim sektörü yüzde 5,3, gayrimenkul yüzde 4,1, idari destek ve hizmet faaliyetleri yüzde 11, kamu yönetimi yüzde 1,7 ile ikinci çeyrek büyüme ile payını alıyor.

Yüzde 7,2 büyüme rakamının ortaya koyduğu tablonun bir kısmı bu…

Bu durum yetkili ağızlar tarafından başarı tablosu olarak sunulurken gerçekte neler oluyor? 

Bu büyüme ne ifade ediyor?

Ekonomiden sınırlı sorumluların sevinç demeçleri gerçeği yansıtıyor mu?

Açıkçası bu dönemde, milli gelir istatistikleri, çalışanların nasıl bir fakirleştirmeye maruz kaldığını ortaya koyuyor. Buna göre milli gelirden işgücü ödemelerinin aldığı pay son iki yılda yüzde 38’den yüzde 25’e düşmüş.

Ekonominin 2. çeyrekte bu yüzde 7,6 büyümede, işgücü ödemeleri gittikçe gerilemiş. Bu süreçte sermayenin aldığı payın, aynı dönemdeki işgücü payının tam tersi biçimde yükseldiği görülüyor.

Emeğin aldığı payın küçülmesinde, ekonomi ve çalışma yaşamı uzmanları, sendikalar, siyasetçiler ve yazarlar da dikkat çekiyor.

Bu konuda Ekonomist Uğur Gürses tarafından yapılan aşağıdaki çizelgede sermaye lehine bu büyüme oranları yıl bazında gösteriliyor.

Tolstoy, Çarlık Rusya’sının çürümüşlüğünü anlatırken “Emek ucuz, ekmek pahalıydı” diye söze başlar.

 %7 büyüyen Türkiye’de emeğin payı 2 yılda %36.8’den %25.4’e indiyse; 

Sermayenin ise %42.9’dan 54’e çıkmışsa, bazılarının gözlerinde ışıltı olmasın da ne olsun?

Altılı masanın altı çıkınca ortaya ne çıkar?

Altılı masanın altı çıkınca ortaya ne çıkar?

Gündemde sıcaklığını koruyan konular arasında altılı masanın toplantıları ve cumhurbaşkanının kim olacağı tartışmaları var.

Bir tarafta toplantılar devam ederken, diğer tarafta toplantıları uzaktan ama bir o kadar da içindeymiş gibi takip edenler bulunuyor.

O isimler arasında kimlerin olduğunu bu köşeden yazmayacağım.

Ama toplumun büyük bir kesiminde siyasi yelpazenin sağında yer alan 5 siyasi partinin CHP’yi iktidara taşıma gayretleri şaşkınlıkla izlenmekte…

Hatta şunu demeden geçemiyorum.

Bu siyasi partiler neden kendileri iktidara gelmek istemiyor?

Hedef AK Parti gitsin de kim gelirse gelsin mantığı mı?

Ya da bizim göremediğimiz diğer bir şey mi var?

Ya da siyasetin sağında yer alan siyasi partiler kendileri ittifak oluşturmaktan aciz mi?

Bu soruların yanıtını altılı masa seçim sathına kadar devam ederse daha net görmüş olacağız.

Ama bugünden gördüğümüz, altılı masanın her geçen gün çatırdadığı.

Fikir ayrılıklarının gün yüzüne çıkmaya başlaması.

Bu ayrılıkların sonucu ne mi olacak?

Onu zaman gösterecek.

Ama altılı masanın altı çıktığı zaman masanın altından bir siyasi parti gün yüzüne çıkarsa şaşmamak gerekir.

O parti kim mi?

Onu buradan yazmaya gerek yok.

Onu herkes biliyor.

Şimdi sırada herkesin bildiğinin ilanı var.

Bekleyip, duyalım.

Ne zaman mı?

Çok kısa bir zamanda…

ALTILI MASANIN MUHTEMEL CUMHURBAŞKANI ADAYLARI KİMLER OLABİLİR?

Cumhur İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan.

Karşısına kim ya da kimler aday olarak çıkacak?

Meclis’te grubu bulunan siyasi partiler aday çıkarabiliyor. Bunun dışında aday olabilmek için 100 bin yurttaşın desteğine ihtiyacı olacak.

İşte bu noktada Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce aday olacağını daha önceden açıkladı, desek abartmış olmayız.

Fakat en önemlisi Millet İttifakı’nın adayı kim olacak?

Bu konuda İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “aday değilim” diyor.

Geride kalan 5 lider ise “istemem yan cebime koy” der gibi.

Bunun yanı sıra;

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş,

Bir önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,

Anayasa Mahkemesi önceki Başkanı Haşim Kılıç,

CHP Milletvekili İlhan Kesici,

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu,

İsimleri başta olmak üzere Millet İttifakı tarafından kulislerde dile getirilen müstakbel cumhurbaşkanı adayları…

Bakalım bu isimlerden kim ya da kimler aday olarak sahaya inecek?

Kim 2. tura kalacak?

Ya da ilk turda seçilecek?

Hep beraber 2023 yılında görmüş olacağız…

Çok şükür salak değilmişim!

Çok şükür salak değilmişim!

Beni ne doktorlar ne mühendisler istedi de gitmedim…’ sözünün artık bir hükmü kalmadı.

Öyle çok mühendis mezun ettik ki üniversitelerimizden, artık piyasada asgari ücrete iş bulan mühendisler kendilerini şanslı sayıyor.

Sıra doktorlara geldi…

Bir süredir toplumsal hassasiyetlerimizi de kenara bırakarak sosyal medyalarda bordrolarını gezdirdiğimiz, çıplak maaşı şu kadar, döner sermayeden aldığı bu kadar, emekliliğine yansıyanı o kadar diyerek uzun uzun gelir incelemelerine tabi tuttuğumuz doktorlar artık resmen yoksulluk sınırının altında kalan gelirleriyle yaşamaya çabalıyorlar.

Hal böyle olunca üniversite sınavında başarılı olan, zaten zeki olan ve stres yönetimini de doğru yaptığından iyi dereceler elde eden çocuklarımız önceden ilk tercih olarak tıp fakültelerine yönelirken bu yıl farklı bir bakış açısı geliştirdiler.

Gençler akıllı ve hayatlarının kendilerine ait olduğunun bilincinde…

Doktorluk seçip, altı yıl okumak için saç baş döküp, üstüne uzmanlık için ayrıca bir eğitim macerasına atılıp, her defasında şark hizmeti yaparak oradan oraya sürüklenip, 36 saat hiç uyumadan nöbetler tutup, yine de yaranamadığım bir hasta tarafından dövüleceğime, öldürüleceğime gidip bilgisayar ya da yazılım mühendisliği okurum daha iyi’ dediler bu yıl.

Elbette buna bir de iyileştirilmeyen özlük haklarını eklemek lazım.

Vallahi haklılar…

YKS yerleştirme sonuçlarına göre Türkiye’deki 33 tıp fakültesinde kontenjanlar dolmadı.

671 kontenjan boş!

Oysa ciddi bir hekim açığımız var değil mi? Hastanelerde doktor bulmak adeta deveye hendek atlatmaya benziyor. Bir randevu alacağım deseniz en iyi ihtimalle 1 ay beklemeniz lazım.

Sonra ne mi oluyor?

Sağlık Bakanımız bir tweet atıyor…

Hop her şey bitiyor. Ortalık güllük gülistanlık…

Öyle değil işte.

Misal, Asistan Hekimler geçtiğimiz günlerde sosyal medyayı ayağa kaldırıp haklarını aradılar.

Taban ve teşvik ödemelerinin yapılmasını, bilimsel araştırmalarda çalışan hekimlerin ‘gelir getirmeyen hekim’ olarak değerlendirilmemesini, en önemlisi de aynı işi yaptıkları hekim arkadaşları ile aynı ücreti almayı istiyorlar!

Oysa bugün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın attığı bir tweet’ten öğreniyoruz ki, 3. Dönem Atama kuralarına yoğun ilgi varmış. Doktorların özlük hakları öylesine iyileştirilmiş ki, özel sektörden ayrılıp devlet kurumlarında çalışmak için kıyasıya yarışıyorlarmış.

Kafam iyice karışınca Tabipler Odası Bursa Şube Başkanı Dr. Tufan Kumaş’ı aradım. Bir dokundum, bin ah işittim…

Bir Sağlık Bakanı neden sosyal medyadan duyuru yapma işleriyle uğraşır Yasemin Hanım, bir bakanlığı yönetmenin şekli bu mudur gerçekten?” diye başladı Kumaş konuşmasına;

“Özlük hakları ile ilgili de istihdamla ilgili de bir önlem almak yerine, nedense daha çok algı yönetimini tercih ediyorlar. Bu hoş değil!

Bu yönetmelikte de böyle oldu. 31 sayfa yönetmelik hazırladılar, bunu çeşitli dallardan uzmanlar okudular ve anlamadılar ne yazık ki! Biz ne öğreneceksek Sağlık Bakanı’nın tweet’lerinden öğreniyoruz. Bu da şöyle olacak böyle olacak gibi laflar. İçi boş, ne yapılacağı belli değil, zaten yapılan bir değişiklik de olmuyor.

Bu iş böyle yapılmaz ki, bir satır kanun hazırlamanız lazım sadece. Yoksulluk sınırı dahi 22 bin lira oldu!

Taleplerimiz çok net. Biz yoksulluk sınırının üstüne çıkmak istiyoruz. Emekliliğimize de yansısın!

Bir doktora günde 80 hasta bakma zorunluluğu getirme. Sağlık böyle işlemez ki!

Hekimleri sanki fabrikada parça başı iş üreten işçiler gibi algılayıp yaptıkları işlemler üzerinden değerlendirirseniz bu iş daha da kötüye gider!

Algıyı yönetip hekim tepkisini azaltmaya çabalıyorlar. Bu da bir algı yönetimi, toplumun gazını almak için yapılan açıklamalar” dedi Kumaş.

İçime bir su serpildi…

Çok şükür salak değilmişim…

ÖĞRETMEN ZATEN UZMANDIR!


Öğretmenlerin hak arayışlarına da değinmek istiyorum bu yazımda. Bir süre önce programımda konuk ettiğim ve öğretmenlerin kariyer basamakları sistemini öngören Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun uygulanmasına kesinlikle karşı olduklarını belirten Eğitim-İş Bursa Şubesi Başkanı Yeliz Toy;

20 yıldır öğretmenliğe sistematik olarak itibar suikastı düzenleyenler, haklarını gasp edenler; bu kez hakaret niteliğindeki sözde meslek kanunuyla en büyük saldırıyı yapmaya girişmişlerdir!” diyerek özetledi olanları.

Bir uzmanlık mesleği olan öğretmenlik mezun olunduğunda uzman sıfatını aldığınız dallardan. Hal böyle olunca karşımıza çıkan mesele öğretmenleri de hatta o öğretmenlerin eğittikleri öğrencileri de kategorilere ayırarak sektörde bir ayrışmayı beraberinde getirecek.

Sınıflara bölünmekten artık çok sıkıldık. Öğretmenlerde bu bölünme meselesinin karşısında bir mücadele sürdürüyor ve meslektaşları ile ayrışmak değil birlik olmak istiyor.

Eğitim-İş son sözünü 9 Eylül’de Ankara’da söyleyecek

BBP’de hedef hem yerelde hem genelde temsiliyet

BBP’de hedef hem yerelde hem genelde temsiliyet

Genel seçimlere hazırlanan siyasi partilerin çalışmalarını yakından takip ediyoruz.

Bu minvalde önümüzdeki genel ve yerel seçimlere ciddi bir biçimde hazırlanan siyasi partilerden biri de BBP

30 yıldır Türk siyasi hayatında varlığını hissettiren BBP, kendine ait özgül ağırlığını sandığa yansıtamayan bir siyasi hareket olarak akıllarımızda yer edinmiş durumda.

Seveni çok, oya tekabülü yok denecek kadar az.

Gönüllerin partisi artık oyları alan parti olmak istiyor.

İşte bu açıdan bakınca belki de bir yerde hatalar, eksikler ve yanlışlar var.

Misal, bu anlamda bir ilçede başkanlık yapıyorsun, ya da uzun yıllardır il başkanlığı…

Ama üye sayısı neredeyse yok denecek kadar az.

İlçe binan yok…

İl binasının kapısı kapalı…

İşte bunun farkına varan BBP Genel Merkezi, partilerinin merhum lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun ideallerini gerçeğe dönüştürme adına 2023 seçimleri öncesi harekete geçmiş durumda.

Bu minvalde BBP’nin Bursalı Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı’ya ile konu ile ilgili olarak telefonda neler yaptıklarını sordum.

Şunları anlattı:

Bu genel seçimler öncesi ilk aldığımız karar seçimlere kendi adaylarımız ve logomuz ile girme kararı oldu. Ardından birçok ilde kongre sürecine girdik. Bu illerde dinamik bir yapı oluşturarak yenileşim sürecine girdik. Bu süreçte partimize üye kayıt kampanyası başlatarak, ilk defa 100 bin üye bandını aştık. Bursa özelinde de bazı ilçelerde değişime gittik. Üye kayıt kampanyası başlattık. İlçe teşkilatı kurulmayan ilçelerimize atama yaptık. Bunların yanı sıra hedefimiz 2023 yılında Cumhur İttifakı olarak seçimlerde BBP’nin her iki seçim bölgesinden temsilcilerini TBMM’ye göndermek istiyoruz. 2024 seçimlerinde ise en az bir ilçede belediye başkanlığı kazanmak ve yerel meclislere temsilcilerimiz göndermek istiyoruz.”

BBP’nin yeni seçim döneminde “her aileden bir oy” sloganı ile çalışma yapacağı da kulis bilgisi olarak bize ulaşmış durumda.

İşte bu açıdan bakınca doğru bir çalışma yöntemi.

Hedefine ulaşır mı?

Onu sandıktan çıkacak sonuçlar gösterecek.

Fakat Bursalı Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı, TBMM’de milletvekili koltuğunu rahatlıkla dolduracak bir siyasetçi.

Bu bilgi ve birikime sahip…

Bize de şimdiden başarılar dilemek düşüyor.

 

MHP OSMANGAZİ KOZLARINI HALI SAHADA PAYLAŞTI

 

Seyfi Seyfioğlu’nun ilçe başkanlığını yaptığı MHP Osmangazi teşkilatı son zamanlarda hem genele hem yerele ilişkin çalışmalar yapıyor. Bu minvalde mahalle teşkilatları arasında kaynaşmayı pekiştirmek adına da zaman zaman etkinlikler gerçekleştiriyor.

30 Ağustos Zafer Bayramı etkinlikleri kapsamında 32 mahalle teşkilatının katıldığı bir halı saha turnuvası gerçekleşti.

Kıran kırana geçen turnuvanın final maçında Demirtaş (Köy) Mahalle Teşkilatı ile Küçükbalıklı Mahalle Teşkilatı finalde karşılaştılar.

Şampiyonluğu Küçükbalıklı Mahalle Teşkilatı kazandı.

Bu tür organizasyonların devam edeceğini öğrendik.

Darısı tüm siyasi partilerin ortak organizasyonuna…

Neresinden tutsak elimizde kalıyor!

Neresinden tutsak elimizde kalıyor!

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, belirli aralıklarla 2023 yılını işaret ederek, tarımda adeta bir reform yaşanacağından bahsediyor. Bugün yine benzeri açıklamalarından birini yapmış kendisi.

Her biri aynı olan açıklamaları okumaktan gına gelmiş olsa da konuya biraz daha derinden bakmanın mahsuru olmaz, hatta mesele daha da netleşir diye düşünüyorum.

Misal, ne demiş Sayın Bakan?

Küçük işletmeleri destekleyecek projeler üretiyoruz. Kırsala dönüşü hızlandıracağız…”

Süper!

Peki, kırsal vakti zamanında nasıl akın akın aktı şehre?

Rakamlardan yola çıkarak konuşalım ki, bir yanlışlık olmasın. 1989’da istihdamdaki 18,2 milyon yurttaşın 8,6 milyonu, yani yüzde 47’si tarım sektöründe çalışıyordu. 90’lı yıllarda bu oran yüzde 35’e kadar geriledi. 2019’un kasım ayı verilerine göre istihdam edilenlerin yüzde 17,3’ü tarım kesiminde çalışıyordu. Bu süre içinde sanayiden kamu kesimi elini çekti, ülke sanayisi küçük ve orta büyüklükteki işletmelere emanet hale geldi.

Yani, bundan 30 yıl önce Türkiye’de istihdam edilenlerin yüzde 38’i ücretli çalışanken, bugün bu oran yüzde 69. AK Parti döneminde işveren sayısı artmadı, ama çalışan sayısı 2 katına çıktı. Ülke son 17 yılda işverenlere çalıştı. 1989’da tarımda çalışanların oranı yüzde 47 iken bugün bu oran yüzde 17’ye kadar geriledi!

Öyleyse şunu diyebilir miyiz?

‘Sayın Bakan, hızlı ve yıkıcı göç ne yazık ki, sizin eseriniz!’

Başka neler denmiş bu konuşmada?

Köy okullarını açacağız

Benim en derin yaralarımdan biri…

Yine rakamlardan güç alıyorum anlatımımı sağlamlaştırmak için. AK Parti’nin iktidara gelmesi ile köy okulları ile ilgili yeni bir politika uygulanmaya başlandı. 2002’den günümüze 20 bin 243 köy okulu kapatıldı. 3 milyon 275 bin 458 olan öğrenci sayısı 622 bin 795’e düştü. Köylerden öğretmenler çekildi, köyler boşalmaya başladı.

Buralardan önce öğretmenler, sonra köylüler çekip gittiler. Okullar, lojmanlar harabeye döndü.

Köy okulları kapatıldığı için yaklaşık 700 bin öğretmenin ataması yapılmadı!

Türkiye’de Taşımalı Eğitim Sistemi uygulanmaya başlayalı tam 33 yıl oldu. Bu süreçte 17 bin köy okulu kapandı ve ne yazık ki eğitim kalitesi düştü, özellikle kız çocuklarının eğitimden mahrum kalması, köyden kente göç ve köy ekonomisinde düşüş gibi pek çok sonucu da beraberinde getirdi.

Öyleyse şunu diyebilir miyiz?

Köy okullarını kapatıp çocukları eğitimsizliğe, aileleri göçe siz mecbur bıraktınız Sayın Bakan!’

Başka cevherler de var. Bakanımıza kulak verelim;

Mühendis ve veterinerlerimiz evrak işine boğuldu, köyleri gezemiyor. Bunun önüne geçeceğiz!”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 2019 yılında yaptığı bir konuşmada, sanayi ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde dağılacağını vurgulayarak, köylerde veteriner görevlendirileceğini, mutlaka ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni olacağını partisinin tarım politikası olarak belirtti zaten. “Köylerimizde nasıl imamlar onurlarıyla, şerefleriyle görev yapıyorsa, aynı köylerde ziraat mühendisleri, ziraat teknisyeni, veteriner de olacak. Çiftçiye her türlü desteği yapacağız” sözleri kayıtlarda mevcuttur.

Öyleyse şunu diyebilir miyiz?

‘Bu güzel fikrinizi söylemekte geç kaldınız Sayın Bakan!’

Vahit Kirişçi’nin gerçekleştirmek istediği daha çok madde var. Mesela;

Ekilmeyen alanların sahiplerine kira ödeyerek buraların ekilmesini sağlayacağız. Destekleri sadeleştireceğiz.” diyor Sayın Bakan.

İyi güzel de mesele bu zaten. Ekemiyor insanlar. Maliyetler çok yüksek. Siz bunu nasıl çözeceksiniz ondan haber verin bence!

Destekler konusunda da çok haklısınız. Toplam 65 kalem üzerinden destek veriyor Tarım ve Orman Bakanlığı. En deneyimli bürokratlar bile bu konuda işin içinden çıkamaz ya da 65 kalem destek pek çok suiistimal için boşluk oluşturabilir bir başka deyişle!

Öyleyse şöyle diyebilir miyiz?

Destekler konusunda çoktan sınıfta kaldınız Sayın Bakan’

Mart ayında yaptığı konuşmanın bir benzerini Ağustos ayının sonunda tekrarlayan Kirişçi, bahsettiği maddelerin hiçbiri için ‘uygulamaya başlandı’ cümlesini kurmuyor. Çünkü uygulama için işaret edilen tarih 2023!

Yani şimdiye kadar söylenen onca söz, sadece sözden ibaret!

Ama Bursa’da dört gün sürecek 4. Dünya Göçebe Oyunları için İznik Gölü kıyısında tam 600 dönüm ekolojik alanın tıraşlanıp doldurularak kalıcı şekilde yapılaşmaya açılacak olması ne yazık ki, bir gerçek!

Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu Başkanı Hakan Kazancı’nın bölgede yaptıkları çalışmayı,

Yaklaşık 600 dönümlük bir araziyi orada yeniden düzenledik. Çalışmalar hala sürüyor. Orada kalıcı olacak 5 bin kişilik bir tribünü olan stat inşa ettik. Balçık yerleri düzelttik. Millet bahçesi tadında oldu.” diyerek duyurması da gerçek!

Canım ülkem, neresinden tutsak elimizde kalıyor…

Gastronomik bir gece

Gastronomik bir gece

Aslında yalnızca Bursa’da değil…

Tüm Türkiye’de gastronomi alanında şehirlerimizin ciddi bir yarışı, bir atılımı var. Çünkü günümüzün rekabet dünyasında başarılı olmanın yolu “niş” yaratabilmekten geçiyor. Yani pazarlayacağınız ürün ya da hizmeti özelleştirmek. Ona spesifik olarak yoğunlaşıp tanıtım yaparak, dikkat çekmek.

Bu açıdan Bursa’mızın önemli avantajlarından biri de şüphesiz mutfağı. Bir yandan kadim Anadolu’nun lezzetli ürünleri, diğer yandan aldığı göçlerle harmanlanmış yemek kültürü, şehrimizi gastronomi alanında da ön sıralara çıkarıyor.

Öte yandan, Bursa mutfağına Osmanlı mutfağı vurgusu yapılması, merak ve çekiciliğinin artırılmasında önemli bir rol oynuyor.

İşte tam da bu rolün artırılmasına dönük olarak yıllardır, içlerinde başta Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Hasan Eker’in olduğu bir grup turizmci, harcadıkları çabaların semerelerini bugünlerde almaya başlıyorlar. TÜRSAB Güney Marmara Bölge Temsil Kurulu Başkanı Sayın Murat Saraçoğlu’nun da çalışmalarını ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin bu yöndeki desteğini de eklemek gerek.

Bursa’yı gastronomi turizminde de öne çıkarmak amacıyla ‘İpeksi Lezzetler’ sloganıyla 23-25 Eylül tarihlerinde bir festival düzenlenecek.

Bursa Gastronomi Festivali”nin hazırlıkları tamam gibi. Bursa kebabı, İnegöl köfte, Kemalpaşa tatlısı, pideli köfte, kuzu tandır, cevizli lokum, tahinli pide, cennet künkü, Bağdat hurma tatlısı ve kestane şekeri gibi Bursa ile anılan lezzetler sunulacak.

Tüm bu ve diğer ürünlerin bir gastronomi festivali ile Bursa Turizmini ivmelendirmesi amacı ile tüm dünyaya anlatılması, tanıtılması planlanıyor.

Merinos’ta Bursa Gastronomi Festivali ile eş zamanlı olarak Bursa Gıda ve Turizm Fuarı da gerçekleşecek.

Ulusal ihtisas niteliğindeki bu fuar, Network Fuarcılık tarafından düzenleniyor. 22-24 Eylül 2022 tarihlerinde düzenlenecek fuar; Yemek Sanayicileri Dernekleri Federasyonu, Türkiye Aşçılar Federasyonu, Bursa Aşçılar Derneği, Bursa Yemek Sanayicileri Derneği, Güney Marmara Otelciler ve İşletmeciler Derneği paydaşlıkları ile gerçekleşecek.
İşte başarı bence burada başlıyor. Özel sektörün yatırım ve pazarlama arzusu, sivil toplum örgütlerinin sektör dinamiklerini geliştirme amaçları, yerel yönetimin şehrimizin tanıtım ve markalaşma heyecanı ile birleşerek bir sinerji yaratacak.

Bursa turizmi açısından umut verici.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde yapılacak “Bursa Gastronomi Festivali” için bir de tanıtım gecesi düzenlendi. Bu tanıtım toplantısının menüsü de festival gibiydi. Benim şahsen adını ilk kez duyup tatma fırsatı bulduğum ‘Damat Paçası’ ara sıcak menüdeydi ve çok lezzetliydi.

Araya girip tam da burada, tanıtım gecesinin düzenlendiği otele bir övgü ve bir küçük de eleştiri yapmak isterim.

Öncelikle Bursa mutfağına ait menü çok başarılı bir şekilde onca konuğa sunuldu. Lezzeti de çok başarılıydı. Bu noktada usta Şef Sayın Necmettin Şentürk ve ekibi koca bir teşekkürü fazlası ile hak ettiler.

Öte yandan, açık havada gerçekleşen gece öncesi kısa bir yaz yağmuru yağdı. Açıkta bulunan masa örtüleri ve peçeteler sırılsıklam oldu. Belki protokolün masaları kapalı alanda kaldığı için çok da önemsenmeyerek, yemek servisi bu ıslak masalara yapıldı.

Bu bence Türkiye ölçeğinde kalitesini kanıtlamış bir otele yakışmadı. Belki de otel yöneticileri, “misafirler yabancı değil hepsi bizden, idare etsinler” diye de düşünmüş olabilirler.

Ne olursa olsun keyifli bir tanıtım toplantısı idi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Basın ve Halkla İlişkiler Dairesindeki arkadaşların da emeklerine sağlık.

Çözüm yok, proje var!

Çözüm yok, proje var!

Araya hafta sonu girdi, Avrupa bizi niye kıskansın? Başlıklı yazımda kısaca değindiğim, ancak okulların açılması, özellikle üniversite kayıtlarının yapılması ile birlikte ne kadar derinleştiğinin bir kez daha farkına vardığım konut sıkıntısının ayrıntılarına pek girememiştim.

Sağ olsun Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, bu konuda bir açıklama yaparak meseleyi irdelemem için yolumu açmış.

Ne diyor Sayın Bakan, detayları Eylül ayında açıklanacak olan ‘Yeni Sosyal Konut Projesi’nin ayrıntılarını paylaşırken?

Projede gençlere, emeklilere, şehit yakınlarına, gazilere, engellilere özel kontenjan ayrılacağını, İstanbul genelinde 10 bin, ülke genelinde 40 bini arz fazlası 50 bin ofisin dönüştürülerek konut olacağını söylüyor.

Gençler, emekliler, şehit yakınları, gaziler ve engelliler ülkenin en düşük gelir grubunu oluşturuyorlar. Doğal olarak, bu gelir grubunun üst tabanında bulunan gençlerin genellikle asgari ücretle çalıştıklarını düşünürsek, konut ödemelerinin 1.500-2.000 lira dolayında olması beklenir.

Aksi takdirde konut almaya kalkan bu kesimdeki vatandaşın yaşamının diğer giderlerini minimum ölçülerde dahi karşılaması mümkün olmaz.

Burada önemli ayrıntılardan biri de vatandaşların konutlara yerleştikten sonra ödemelerini yapmaya başlamasından geçiyor.

Bir yandan kira ödeyip diğer yandan konut taksiti ödeyebilmek günümüz yaşam koşullarında mümkün değil.

Bir ekmek 5 lira, soğanın kilosu 10 lira, mevsiminde taze fasulye 15 lira…

Bu rakamlar mutlaka göz önünde bulundurulmalı ödeme planları yapılırken!

Üç adımda yeni konut hamlesi” başlığı altında yapılacakları sıralamış Bakan Kurum, paylaşım şöyle:

“Birinci adım: TOKİ eliyle 81 ilde sosyal konutlar inşa edilecek. Konut, konut arsası, sanayi siteleri satılacak.

İkinci adım: Emlak Konut öncülüğündeki kampanya kapsamında, gayrimenkul firmalarıyla konut kampanyası yapılacak.

Üçüncü adım: İstanbul genelinde 10 bin, ülke genelinde 40 bini arz fazlası, kiralanamayan ya da satılamayan 50 bin ofis dönüştürülerek konut olacak.”

Birinci adım henüz inşa edilmemiş konutlardan bahsediyor, ikinci adım ise gelir grubu orta düzeydeki alıcılara hitap ediyor anladığım kadarıyla.

Dar gelirlinin konut sorunu en kısa biçimiyle üçüncü adımın hızla devreye sokulması sonucu çözülebilir, o da bir ölçüde.

Tüm bunlar iyi hoş planlar, elbette uygulamayı ve özellikle hitap edilen kesimin bütçesine uygun ödeme planları yapılıp yapılmayacağını yakından takip edeceğiz. Ancak meselenin en can alıcı kısmına bir faydası yok bunların.

Çünkü gençler kayıt oldukları okulların bulunduğu illere gittiklerinde halen fahiş kira fiyatları, fahiş özel yurt fiyatları ile karşılaşıyorlar. Devlet yurdu desen çok yetersiz…

Bu noktada devreye giren Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, gençlerin 81 ildeki bakanlık yurtlarında ücretsiz konaklamasını sağlayan ‘Seyahatsever’ projesini 5 Eylül’e kadar uzattıklarını duyuruyor.

Sayın Bakan, öğrenciler bu pahalılıkta nasıl seyahat etsin!

Gençler sizden gezmek için değil, okumak için yurt istiyor, yurt…

Meseleye kendi şehrim açısından baktığımda gördüğüm tablo da ülke genelinden farklı değil.

Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu’nun Bursa’ya şubat ayında düzenlediği gezi sırasında verdiği yurt sözü için henüz bir eylemlilik söz konusu değil!

Meslek büyüğümüz, Olay Gazetesi Köşe Yazarı Ahmet Emin Yılmaz’ın köşesinden aktardığı bilgiye göre bahsi olunan yurdun ihalesi dahi yapılmamış görünüyor. Üstüne de yeni yurt müjdeleri veriliyor.

Konuta ve barınmaya dair sorunlar ülkenin her kesimini, özellikle de öğrencileri ve çocuklarını okutmaya çalışan velileri öylesine etkilemiş durumda ki, sihirli değnek misali çözümlere ihtiyacımız var.

Ancak yetinmek zorunda olduğumuz tek şey proje anlatımları ve vaatler sanırım…

Belediye meclis üyelerinden milletvekili adayı gösterilen olur mu?

Belediye meclis üyelerinden milletvekili adayı gösterilen olur mu?

Hatırlatmakta fayda var: Bursa siyaset tarihinde yerel meclislerde görev yapıp ardından milletvekilliğine terfi eden birçok isim var.

Onlardan ilk aklıma gelenler Turhan Tayan, İlhan Demiröz, Mehmet Tunçak ve Hüseyin Şahin. Bu dört isim geçmişte kapanan il genel meclislerinden TBMM’ye geçiş yapan yerel siyasetçilerimizden.

Öte yandan, yine bu dönem Atilla Ödünç, Orhan Sarıbal da belediye meclis üyeliğinden TBMM’ye geçiş yapan isimlerden…

Yine bir genel seçim dönemine yaklaşmış bulunuyoruz.

Bu dönem de oldukça hareketli.

Gerek iktidar partisinden gerekse muhalefet partilerinden birçok isim yerel meclislerde görev yapıyor.

Asıl bizim merak ettiğimiz milletvekilliği için yerel meclislerden yola çıkacak isim olup olmayacağı.

Aday adayı olan olursa bunlardan kaçı partilerinden aday gösterilecek?

Daha önemlisi ise boşalacak belediye meclis üyeliği için hayal kuranların hayali gerçekleşecek mi?

Bu soruların yanıtlarını yavaş yavaş yeni yılla beraber öğrenmiş olacağız.

Bu arada kulağımıza gelen bazı kulis bilgileri İYİ Parti ile ilgili.

Önceki yıllarda DYP’de Bursa İl Başkanlığı yapan İlker Özaslan ve Nilüfer İlçe eski Başkanı Erol Selçuk ve iş dünyasından etkili bir iş kadını İYİ Parti’den 2023 seçimleri öncesi adaylık için nabız yoklamaya başlamış durumdalar.

Şimdilik kulise düşen isimler bunlar…

Saydığımız isimlerin ortak özelliği daha önce DYP’de siyaset yapmış olması…

Öte yandan İYİ Parti kadrolarında merak ettiğimiz diğer bir ayrıntı ise MHP’den istifa edip İYİ Parti’ye geçen isimlerden kaçı listelerde yer bulacak?

Ön sıralar DP kökenli isimlere mi ayrılacak yoksa karma şekilde mi?

Bunları hep beraber bekleyip öğreneceğiz.

Bugünden diyeceğimiz odur ki, bu isimlere her geçen gün yeni ilaveler olacaktır…

Bundan dolayıdır ki siyasetin daha da hareketleneceğini söylemek müneccimlik olmaz…

Biz süreci bekleyip takip edelim, yorumlamaya çalışalım…

Milletvekilliğini hak eden ama milletvekili olamayan isimler…

Milletvekilliği siyasette nasip işi…

Uzun yıllar siyasetin her türlü kademesinde olup da milletvekili, belediye başkanı hatta belediye meclisi olamayan birçok isim vardır.

Ama partiye hayatında bir kere gelip ardından form doldurup milletvekili seçilen isimler de mevcuttur.

İşte bu açıdan bakınca Bursa siyasetinde etkin olan ancak Ankara’da TBMM’de Bursa’yı temsil edemeyen bazı isimler var ki onlar fazlası ile milletvekilliğini hak eden isimlerdir.

Onların ilk sırasında İlhan Parseker vardır…

Ardından Cüneyt Karlık gelir.

Sonrasında Hilmi Tanış…

Yine Sedat Yalçın…

Bir başka isim Gürhan Akdoğan.

Bu isimler TBMM’ye gitmek istemişler. Ya partileri barajın altında kalmış, ya seçilecek sıralamaya koyulmamışlar.

Ya da listelerde yer bulamamışlardır.

Muhakkak bunlara ilave edilecek isimler vardır.

Ama bu isimler milletvekilliğini fazlası ile hak etmiş ama nasipleri yokmuş…

Sadece diyeceğimiz tek bir şey var nasip…

Bakalım bu dönem de bu isimler gibi hak edip milletvekili olamayacaklar listesine giremeyenler kim olacak?

Bekleyip, hep beraber görelim…

Dündar Filibe’de gönülleri fethetti

Dündar Filibe’de gönülleri fethetti

Öncelikle şunu net ifade etmek gerekiyor:

Bursa göçmen kenti. Bursa’ya göç edenlerin çoğunluğunun geldiği coğrafya da Balkanlar.

Birçok ailenin bu coğrafyada yakın akrabaları mevcut.

Kısaca Bursa’da yaşayan 5 kişiden 3’ünün bir ayağı Rumeli’de, Balkanlar da;

Geriye kalan iki kişiden birinin ayağı da orta Asya ve Kafkasya’da…

Hal böyle olunca yerel yöneticiler üzerine düşeni yapmak durumunda. Bu noktada taşın altına en fazla elini koyan belediyelerin başında, Bursa özelinde AK Partili belediyeler geliyor.

Geçmişte Recep Altepe ile başlayan çalışmalar günümüzde de fazlasıyla devam ediyor. Bu bağlamda ilçe belediyeleri arasında kentimizde ilk sırada Mustafa Dündar’ın başkanlığını yaptığı Osmangazi Belediyesi bulunuyor.

Dündar, fırsat buldukça bu bölgeleri ziyaret ediyor, eksiklerini tespit ediyor, gideriyor.

Zaman zaman da etkinlikler gerçekleştiriyor.

Hatta Dündar bu tür etkinlikleri sadece Balkan coğrafyasında değil, Türk dünyasında gerçekleştiriyor, demek daha doğru olacak.

Bir anlamda Moğolistan’dan başlayıp Rumeli ve Balkan coğrafyasına kadar Başkan Dündar, hamilik yapıyor.

Biz de bunlara şahitlik ediyoruz.

İşte o etkinliklerden birini de hafta içinde Balkan coğrafyasında Türklerin yaşadığı bölge Bulgaristan’ın Filibe kentinde gerçekleştirdi.

Orada hem 150 çocuğumuzu sünnet ettirdi, hem de aşure dağıttı.

Hem konsolosluğumuzu ziyaret etti.

Kısaca gönüllere dokundu, diyebiliriz.

Bundan dolayı Başkan Mustafa Dündar, tebriki fazlası ile hak ediyor.

Ama ister istemez aklımıza şu soru geliyor?

Acaba CHP’li belediyeler Balkanlar başta olmak üzere Türk Dünyası ve akraba topluluklar coğrafyasında neden bu tür etkinlikleri gerçekleştirmiyor?

Bunu da fazlasıyla merak ediyoruz.

Filibe’de gönülleri fetheden Dündar’ı da ayrıca tebrik ediyoruz…

Darısı CHP’li belediyelere…

BURSA SİYASETİNİN ACI KAYBI

Anavatan Partisi’nin hem yerelde hem genelde söz sahibi olduğu zamanda gençlik kolları başkanı olarak görev yapan Sefa Gönen’i yakinen tanıyanlardık.

Kendisi tabiri caizi ise o zaman Turgut Özal’a benzetiliyordu…

ANAP’ın siyaset sahnesinden çekilmesinin ardından ticaretle uğraşan Gönen, Tokat’a giderek mide küçültme ameliyatı olmuş, fazla kilolarından kurtulmuştu.

Uzunca bir süre ticaretle uğraşan Gönen ardından rahatsızlandı.

Bir süredir Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tedavi görüyordu.

Ve önceki gün dünyadan ebediyete göç etti.

Sevenleri Gönen’i ikindi namazının ardından FSM Camisinde kılınan cenaze namazının ardından son yolculuğuna uğurladı.

Bizler de merhuma Cenab-ı Allah’tan rahmet, sevenlerine  sabır diliyoruz.

Allah rahmet eylesin…

Avrupa bizi niye kıskansın?

Avrupa bizi niye kıskansın?

Sürekli artan fiyatlara ve enflasyonist yaşamın zorluklarına yönelik o kadar çok yazı yazdım ki, sanki etkisini kaybetmeye başladı yazdıklarım.

Ben konudan uzaklaşmaya çalışsam da fiyat artışları bizden hiç uzaklaşmayıp, hayatımızın yakasına yapışınca ve okulların açılması giderek yaklaşırken çocuklarının okul masraflarını da göğüslemek durumunda olan ailelerin sayısı giderek artınca, Avrupa’nın bizi ne kadar kıskandığını kısaca açıklığa kavuşturmak istedim.

Avrupa bizi hiç kıskanmıyor sevgili okur!

İster inanın, ister inanmayın Avrupa’nın, Avrupalının pek de umurunda değiliz!

Çünkü stratejik bir üretimimiz yok, dışa bağımlıyız, ciddi bir beyin göçümüz var, tarım ve hayvancılık alanında dahi etkimizi kaybetmiş durumdayız.

Niye kıskansın bizi Avrupa?

Yaz mevsimi boyunca bir biçimde Avrupa’da bulunma şansı yakalayan ya da yurtdışında bulunan eş dostundan haber alıp veren hemen hemen tüm gazeteciler çeşitli karşılaştırmalarla bizdeki enflasyonist durumun neredeyse başka hiçbir ülkede olmadığının altını çizdi defalarca.

Bu elbette bir çözüm değildi, ancak sorunun gerçek olarak tespiti için de yapılması gerekendi. Mesleki gereklilikler bence bu anlamda yerine getirilmeye çalışıldı.

Şimdi benim de elimde kısa süreli de olsa Avrupa deneyimi yaşayan bir kaynağım olunca, bu fırsatı değerlendirmek istedim.

Size kalem kalem ürünlerin fiyatlarını yazacak değilim. Bu zaten sıklıkla yapıldı. Söyleyebileceğim en keskin cümle şu ki, Almanya’da yağ kuyrukları yok! Yağ Almanya standartlarına göre pahalı, zira bu konudaki en büyük tedarikçi iki ülke birbiriyle savaş halinde, yine de kuyruk yok! Ama çok kısa bir süre önce gözlerimle yağ ve şeker kuyruğu bekleyen vatandaşlarımızı gördüğümden söyleyebilirim ki, bizde var!

Avrupa’nın her bölgesinde konut fiyatlarının ve kiraların yüksek olduğunu biliyorduk zaten, bunda bir değişiklik yok. Bu konuda bizde bir değişiklik var maalesef, bilginiz dahilinde olduğundan emin olduğum şeyi bir kez de ben yazayım; bizde konut fiyatları son bir yıl içinde neredeyse üçe katlandı. Kiralar da aynı biçimde arttı. Üstelik konut bulmak konusunda halen sorun yaşanıyor!

Avrupa’nın bazı bölgelerinde taze meyve sebze fiyatları nispeten yüksek ve bulmak bazen zor olabiliyor, ancak buna karşılık et ve süt ürünleri ile tahıl konusunda zenginler, dolayısıyla temel gıdaya ulaşmakta sorun yaşamıyorlar. Hatırlatmak isterim ki, bizim ülkemizde et, süt, yumurta, sebze, meyve, tahıl, kuru bakliyat, yağ, şeker… Arkadaş sabah uyanınca demlediğin çay bile ateş pahası… Daha ne diyeyim!

Sağlıkta ve eğitimde özellikle bizi çok kıskandığını düşündüğümüz Almanya’da sosyal devlet anlayışı var ve herkes bu hizmetlere ulaşabiliyor.

Bizde devletin sağlık ve eğitim alanından çekilmek için son yıllarda izlediği politikalarla yürüttüğümüz bir savaş hakim. Özelde aldığınız sağlık hizmetinin devlet tarafından karşılanan kısmı giderek azalırken vatandaşın sırtına binen yük artıyor. Devlet kurumlarında ise bir randevu hatta ameliyat için dahi aylarca beklemek gerekiyor.

Eğitim de bundan farklı değil. Güya devletin ücretsiz verdiği kitapları devlet okullarının öğretmenleri dahi yeterli görmüyor ve veliler ‘kaynak kitap’ adı altında ciddi kitap harcamaları yapmak zorunda kalıyor. Kağıt sıkıntısı çektiğimiz için bu kitap masraflarının yeni eğitim öğretim yılında çok daha yüksek olacağı kesin!

Daha sayılacak çok kalem var da başka bir yazı konusu olarak saklamak isterim.

Peki biz ne yapıyoruz bu süreçte?

İlginç yargı kararları ve toplumsal kırgınlıklarla sürekli merkezinden saptırılmaya çalışılan gündem konularını tartışıyoruz. Yazsan bir türlü yazmasan ayrı dert gündemlerin peşine takılıp çarşı pazar fiyatlarının ekseninden savruluveriyoruz bambaşka konulara.

O öyle demiş… Bu böyle giyinmiş… Şu ahlaka aykırı mı? Bunun yaptığını toplumun hassa dengeleri kaldırır mı?

Vatandaşın merkezinde her daim olan acımasız gündem maddesi beğenseniz de beğenmeseniz de hep aynı…

Gelir adaletsizliği ve geçim zorluğu!

Emeklisi, asgari ücretlisi, memuru, işçisi ile sabit gelirli gelirine gelen zamma sevinemeden alacaklarına gelen zammı görüp hüzünleniyor…

Hiç kendimizi kandırmayalım, Avrupa bizi kıskanmıyor!

MHP’den 2023 seçimlerinde kimler milletvekili adayı olur?

MHP’den 2023 seçimlerinde kimler milletvekili adayı olur?

Önümüzdeki genel seçimlere sayılı aylar kaldı. En azından bir seneden daha az bir süre kaldığı kesin. Siyasi partiler bu anlamda yavaş yavaş hazırlıklarına başladı. Bu minvalde kentimize gelecek siyasi parti liderlerinden biri de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli.

Şunu net olarak ifade edebiliriz.

Bahçeli’nin Bursa ziyaretlerinde yapmış olduğu konuşmalar siyasetin rotasını belirliyor.

Geçmişte bunun örnekleri oldukça fazla.

Öte yandan, yine Bahçeli’yi dört gözle bekleyenler arasında önümüzdeki seçimlerde Bursa’dan MHP listelerinden aday olmak isteyen isimler bulunuyor.

Bir önceki genel seçimlerde aday olan, seçilemeyince yerel seçimlerde meclis üyesi olan isimler var.

O isimlerden biri Osmangazi Belediye Meclisi Üyesi Necati Çelik, yine bir başka meclis üyesi Korkut Aktaş.

Önümüzdeki genel seçimlerde “Ülkücü Hareket”in sembol isimlerinden biri olan Necati Çelik’in genel seçimler için aday olup olmayacağını bilemiyoruz.

Ama diğer meclis üyesi Aktaş’ın aday adayı olabileceği kulağımıza geliyor.

Yine kişisel kanaatim odur ki önceki dönem Osmangazi Belediye Meclis Üyesi Cemil Aydın’ın aday gösterilmesi durumunda sahaya hareketlilik getireceğini ifade edebiliriz.

Yine bu kent için kafa yoran makine mühendisi Aybars Yılmaz’ın da artık aktif siyasette milletvekili adayı olmasını ve seçilebilecek sıralardan gösterilmesini bekleyen kitleler olduğunu biliyorum.

Bu kentin önemli değerlerinden, önceki dönem MHP Mudanya Belediye Meclis Üyesi ve ondan önceki dönemlerde MHP’den milletvekili adayı gösterilen Fatih Şenöz de tabanın aday görmek istediği isimler arasında…

Bunlar şimdilik bizim kulağımıza gelen ve bizim yorumladığımız isimler.

Bu isimlerin yanı sıra bürokrasiden emekli olan bazı isimlerin de karar aşamasında olduğunu biliyoruz.

Onları da bekleyip, takip edelim…

TOKİ GÜRSU’NUN ALTERNATİF YOLU NE ZAMAN BİTECEK?

Hafta başında Norm Haber stüdyolarından yayınlanan Yerel Bakış programında konuk ettiğimiz AK Parti Bursa Milletvekili Atilla Ödünç ile programımızda genele ve yerele ilişkin birçok konuyu konuştuk.

Konuştuğumuz konuların tamamını sosyal medya hesaplarımızdan ve Norm Haber’in video kategorisinden  izleyebilirsiniz.

Yerelle ilgili konuştuğumuz konulardan biri de Ödünç’ün doğduğu ve yaşadığı ilçe olan Gürsü İpekyolu ya da basit ifade ile Gürsu TOKİ konutlarının bulunduğu mahalle idi.

Özellikle burada yaşayanların en büyük beklentisi alternatif yol.

Konuyu programımızda Ödünç’e sorduk.

O da “Devletimiz ve belediyemiz yüzlerce kilometre yol yaptı. O yolun geçeceği alan kooperatif arazisi, sulh yolu ile çözülmesini bekliyoruz. Çözülür çözülmez de o yolu yapacağız” şeklinde konuşarak bir anlamda müjde verdi.

En azından konu ile ilgili olarak şunu net söyleyebiliriz.

Ödünç’ün ajandasında ilk sıralarda çözülmesi bekleyen konulardan biri de TOKİ Gürsu’nun alternatif yolu…

Bize de süreci takip etmek düşüyor…