Güç savaşları ve tarım

Güç savaşları ve tarım

Kim ne derse desin, günümüzde ve çok yakın gelecekte güç savaşlarının merkezi alanı tarımdır.

Ukrayna savaşının AB, ABD ye Rusya üçlüsü üzerinden tüm dünyayı etkileyen ekonomik siyasi çatışmaları sürerken “tahıl koridoru” savaş stratejisinin önemli bir parçası oldu. Yani, Ukrayna’nın tarımsal ürün ihracatının etkilenmemesi yönünde,  uygun bir savaş ve abluka stratejisi sürdürüyor Rusya.

Bu konuda gösterdiği anlayış şüphesiz alışıla gelen savaş stratejilerinin dışında.

Bu örnekte gösteriyor ki savaş esnasında bile tarım politikaları savaş ya da enerji politikalarının önünde geliyor.

Çünkü, tarımsal üretimin kısılması ya da sınırlanması küresel bir açlık sorun haline gelmiş bulunuyor

Bu açıdan bakıldığında ülkemizin meşhur “jeopolitik önemi” arttıkça artıyor.

Buna karşılık tarımsal kârlılığı ve rekabetçi gücü, azaldıkça azalıyor.

Türkiye, 2021 yılında çiftçilere 24 milyar TL destekleme ödemesi yaparken gıda ürünleri ve tarımsal hammaddelerin ithalatına ise bunun tam 9 katı 218 milyar TL ödemiş. TÜİK’in 2021 yılında ülkemizde ithalatın yarıdan fazlasını (yüzde 53) hububat ürünleri, yağlı tohumlar ve bitkisel yağlar ile tekstil lifleri (pamuk vb.) oluşturmuş. Böyle olunca bu ürünlerin üretilebileceği tarım alanları ve işgücünün atıl kalması, işsizlikten dışa bağımlılığa kadar birçok sorunu beraber getiriyor.

Gelelim Küresel tarım politikalarındaki genel duruma!

2022-23 yılının buğday ticaretinde, dünyanın 780 milyon ton civarında buğday üretmesi ve 200 milyon tonu aşkın ihracat yapması bekleniyor.

Ülkemiz her yıl ithalatını arttıran ülkeler listesinden çıkarak, özellikle buğday üretimini arttıran politikalara yönelmesi kaçınılmaz. Stratejik bir silah olan gıda ürünlerini üretilmesi Ülke nüfusunun beslenmesi, milli gelire ve istihdama katkı sağlaması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılaması,  sanayiye sermaye aktarması,  ihracata doğrudan ve dolaylı katkıda bulunması gibi nedenlerden dolayı, tarımın vazgeçilmezliği bir yana iklim özellikleri ve tarıma elverişliliği bakımından rekabet edilemez ülkelerden biriyiz.

İklim koşullarının elverişliliği bakımından rekabet üstünlüğü taşıyan çok sayıda tarım ürünümüz var. Ve her geçen gün, bu ürünlerin rekoltesinin arttırılması yönünde politikalar devreye giriyor.

Ancak şu anda çokuluslu şirketlerin kasasına giren paranın, yurt içinde kalabilmesinin tek bir yolu var. Uygulanan tarım ve gıda politikalarının çokuluslu tarım-gıda şirketleri ve piyasalar tarafından değil, üretenler ve ona ihtiyaç duyanlar tarafından belirlenmesidir.

Bursa Büyükşehir’den YKS’de başarıya ödül

Bursa Büyükşehir’den YKS’de başarıya ödül

Sabahın ilk saatlerinde Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin gerçekleştirdiği ödül töreni için soluğu Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde aldık.

Ödül töreninin konusu üniversite sınavında ilk 1000’e giren öğrencilerimizdi.

Bir anda yıllar öncesine gittim.

Önce ÖSS, ardından ÖYS sınavı.

Sonrasında mutluluk…

Sınavlar önce bizi üniversiteden mezun etti, ardından hayat üniversitesine fırlattı.

Fırlatış o fırlatış.

Hayat üniversitesi devam ediyor…

Üniversitede öğrendiklerimiz bize hayat üniversitesinde yol gösterici oldu.

Kimi zaman hayatımızı idame ettiren ekmeğe ulaşmamıza vesile oldu.

Kimi zaman da hayatın kazığından nasıl kurtaracağımıza yol gösterici oldu…

İşte o açıdan bakınca hayat devam ediyor.

O hayat yolculuğunun ilk adımı olan üniversite sınavları açıklandı.

Şimdi sırada yerleştirmeler var.

O yerleştirmeler öncesi ilk 1000’de yer alan 106 kardeşimiz muhtemelen ilk tercihine yerleşecek.

Severek istediği bölümde öğretim hayatına başlayacaklar.

Her birini ayrı ayrı tebrik ediyoruz.

O öğrenci kardeşlerimizle ilgili en önemli dikkat çeken detaylar arasında 30 farklı liseden oluşu, devlet okulu olduğu gibi özel okul da vardı. Dershaneye giden de var, gitmeyen de…

Meslek lisesine giden de var…

İmam Hatip Lisesine de…

Bir anlamda bu toprakta yetişen tüm çiçekler var…

Milli Eğitim’in yansıması ilk 1000’deki öğrencilerde…

Şimdi geriye tek bir şey kalıyor.

Bundan sonra çıkacakları uzun ince yolda onlara başarı dilemek…

Onları da ayrıca ödüllendiren Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı da eğitim ve öğretim faaliyetlerine destek verdiği için tebrik ediyorum.

ESKİ BAŞKANLAR RAFTİNGDE HÜNERLERİNİ SERGİLEDİ

Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’un ilçesine kazandırdığı en önemli hizmetlerden biri de rafting. Kocasu Nehri’nin üzerinde gerçekleşen bu sporla ilçesinin adının Türkiye’de duymayan kalmadı.

Zaman zaman burada Aykurt misafirlerini de ağırlıyor.

Bu hafta sonu da aynı dönemde ilçe başkanı olarak görev yaptığı isimleri burada misafir etti…

Bu davete icap eden isimler önceki dönem Nilüfer İlçe Başkanı Celil Çolak, Osmangazi İlçe Başkanı Ali Yılmaz, Yıldırım İlçe Başkanı Hüdayi Yazıcı, Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Sadettin Akkoyunlu, Karacabey İlçe Başkanı Murat Erol, Gürsu İlçe Başkanı Mustafa Yıldırım, Yenişehir İlçe Başkanı Adnan Kamil, Harmancık İlçe Başkanı H. Hüseyin Temel ve Orhangazi İlçe Başkanı Mustafa Kaya idi.

Aynı dönemden eksik kalan isim ise o zamanın Gemlik İlçe Başkanı şimdi milletvekili olarak görev yapan Zafer Işık idi.

Başkanlar önce rafting yaptılar, ardından yemek yediler, sonrasında uzun uzadıya sohbet ettiler.

Bu arada raftingde azgın sularda kalmayı başarabilen eski başkanlar bu konuda da maharetlerini göstermiş oldu.

Telefonla konuştuğumuz Çolak, “Bu tesisler muhalefet belediyelerinin elinde olsa idi reklamından geçilmezdi. Hizmeti yapan Ali Başkanımıza ve Büyükşehir Belediye Başkanımız Alinur Aktaş’a teşekkür ediyorum” dedi.

 

Demokrasiye atılan yumruk!

Demokrasiye atılan yumruk!

Milletin verdiği oy ile vekil olan Cemal Enginyurt, canlı yayında Latif Şimşek adlı gazetecinin üzerine yürüyüp, dövmeye kalktı!

Yetmedi, kendi gibi düşünmeyen gazeteci Latif Şimşek, Enginyurt’un arkadaşları tarafından canlı yayın basılarak, darp edildi.

Cemal Enginyurt, TBMM’nin ortak kararı ile milletin vekilliğinden ihraç edilmeli, ayrıca; tüm gazeteciler ortak bir karar alıp, bir daha ekranlara çıkarılmamalı ve gazetelerde haberi dahi yayınlanmamalıdır.

Alınacak olan bu ortak karar ve sergilenecek olan bu ortak tavır, demokrasiye karşı faşist bir şekilde tutum alan parti ayırmaksızın herkese karşı bir ders olacaktır.

Hangi partiyi savunursa savunsun, hangi görüşü temsil ediyorsa etsin, bir fikrin anti tezi, onu daha güçlü bir şekilde yere sermektir. Gerisi acizlerin ve fikri düşüklerin işidir.

Selâm, sevgi ve muhabbet ile…

Enflasyona karşı paramızı nasıl korumalı?

Enflasyona karşı paramızı nasıl korumalı?

Tabii ki paranız varsa.. Ve de zorunlu harcamalar dışında geriye bir şey kalıyorsa!

Bu soru anlamlı hale geliyor.

Enflasyon tsunamisi gelirleri öyle bir yuttu ki son yıllarda orta direk bile kenara para koyamaz oldu!

Düşük alım gücü haliyle tasarrufları da düşüren bir neticeye yol açmakta. Yani vatandaşın öncelikli derdi geçinebilmek, ardından da kenara para koyabilmek.

Ama dertler burada bitmiyor. Bir de paranızın değer kaybı gibi bir sorun var!

Değer kaybının en temel nedeni tabii ki fiyat artışları yani enflasyon. Üstelik de resmi enflasyon da değil asıl dert.

Kenara ayırdığınız para reel enflasyon yani çarşı pazardaki, vitrinlerdeki, galerilerdeki fiyat artışlarına duyarlı! Ve ne yazık ki roket hızıyla yükselen gerçek enflasyon tasarrufları da kemirip duruyor.

Yine de sadece TÜİK’in resmi enflasyonuna baktığımızda bile ciddi kayıplar olduğu görülüyor. TÜFE’nin yüzde 80’e dayandığı günlerdeyiz.

Dolayısıyla eğer tasarruflarınızı değerlendirdiğiniz yatırım aracı enflasyon kadar kazandırmıyorsa paranız durduğu yerde eriyor demektir! Yani reel olarak zarardasınız.

Bu anlamda finansal yatırım araçlarının reel getiri oranları bir fikir verebilir paranın gitmesi gereken adrese dair.

Temmuz itibarıyla aylık en yüksek reel getiri, TÜFE indirgendiğinde yüzde 2,50 ile DİBS’de gerçekleşti. Devletin borçlanma kağıtları en fazla kazandıran bir görünümde. Ancak, temmuzun getiri şampiyonu için ÜFE’ye göre hesap yaptığımızda yüzde 0,23 kayıp oranında bir kayıp ortaya çıkıyor yatırımcı adına!

Dolayısıyla aylık olarak net bir kazançtan bahsetmek hangi açıdan baktığınıza bağlı olarak değişmekte.

ÜFE’ye karşı herkes kayıpta görünüyor mesela.

Üretici fiyat artışlarına karşı en az eriyen yatırım aracı yüzde 2.17 ile dolar. Brüt mevduat faizi yüzde 3,76, Euro yüzde 5,51, gram altın yüzde 7,22 ve BIST 100 Endeksi ise yüzde 7,39 gibi oranlarında yatırımcısına kaybettirdi geçen ay.

Hadi daha insaflı olalım ve TÜFE’ye göre bakalım reel getiriye. Temmuzda devlet kağıtları dışında sadece dolar kazandırmış. O da aylık bazda sadece yüzde 0,51 yani yarım puan! Devede kulak misali.

Kaybettirenler kuyruğu ise hayli uzun.

Mevduat yüzde 1,12, Euro yüzde 2,93, altın yüzde 4,68 ve BIST 100 Endeksi de yüzde 4,85 seviyesinde reel kayıplarla yatırımcısını üzmüş görünüyor!

Kısaca üç aylık performansa baktığımızda doları TÜFE’ye karşı yüzde 7,47 ile birincilik kürsüsünde görüyoruz. Ama dolar da ÜFE’ye üç aylık dönemde de yenilenler arasında yüzde 2,64 kayıpla.

Uzun vadeli baktığımızda ise manzara biraz daha değişmekte.

Yıllık değerlendirmede dolar, TÜFE’ye karşı vatandaşı sadece yüzde 13 oranında koruyabilmiş!

Buna karşın ÜFE’ye karşı yüzde 17 zarar var. ÜFE bazında tüm finansal yatırım araçlarının kayıpta olduğu gerçeği ne yazık ki karşımıza dikilmekte.

Kendimizi avuttuğumuz tüketici fiyatları karşılaştırmasında ise altın reel olarak son bir yılda yüzde 9 kazanç sağlarken hisselerin ortalaması olan BIST 100 Endeksi sadece yüzde 0,52 kazanç sunmuş görünüyor!

Euro, mevduat faizi ve tahvil faizi ise reel bazda zarar yazdıranlardan.

Neticede finansal yatırım araçlarını tercih edenler adına genel bir kayıp söz konusu reel bazda. Özellikle de ÜFE’ye karşı!

TÜFE tarafındaki manzara ise vatandaşın dolara akın etmesini haklı çıkaracak bir görüntü vermekte.

Bu manzaranın özetlediği en temel mesajsa yüksek enflasyon ortamında mal almak en karlı iş! O nedenle de eline para geçirenler talebi yüksek tutacak şekilde mal alımına yöneldi yıl boyunca.

Ancak yatırım bazlı alışverişte iki temel unsurun öne çıkması gerektiği unutulmamalı.

Gayrimenkul ve araç alımı alım satım avantajları nedeniyle en likit olan mal sınıfındadır!

Ve son bir yılda konutta projeye göre otomotivde modele göre değişse de yüzde 150 civarı bir ortalama fiyat artışı gerçekleşti.

Yani TÜFE’ye göre yüzde 70 reel kazanç söz konusu ortalama karşılaştırmada… ÜFE’ye karşı da yüzde 6 gibi az da olsa bir reel kazanç var…

Mevcut gidişatı düşünürsek konut ve otomobil fiyatlarının durulma şansı olmadığı da görülür!

Sözün özü; yatırım düşünürken finansın dışına da cesaretle bakmakta fayda var.

MHP mitinglere başlıyor, Bahçeli 11 Eylül’de Bursa’da…

MHP mitinglere başlıyor, Bahçeli 11 Eylül’de Bursa’da…

Zaman zaman TBMM dışında kalsa da MHP bu ülkenin en kökü siyasi hareketlerinden biri. Bu minvalde siyasette yol haritasını belirleyebiliyor.

Hatta geçmişte Keles Kocayayla’da Bahçeli Yörük Türkmen Buluşmasında yapmış olduğu bir konuşma ile AK Parti’ye iktidarın yolunu açmıştı…

Yine bir önceki seçimlerin tarihini de Bahçeli belirlemişti desek abartmış olmayız.

Bu açıdan Bahçeli’nin yapacağı her konuşma bizler de merak uyandırır.

Öte yandan

Bahçeli’nin liderliğini yaptığı MHP bugünlerde 2023 seçimleri için ülke genelinde çalışmalara başladı. Kentimiz özelinde ise önce mahalle ve bölge temsilcilerini belirleyen zaman zaman da eğitim çalışmaları gerçekleştiren MHP Bursa Teşkilatı önümüzdeki günlerde de genel başkanları Devlet Bahçeli’yi Bursa’da ağırlayacaklar.

Ama öncesinde şu bilgiyi de paylaşalım.

Yayınlanan anketlerde MHP’nin oy oranı sürekli düşüşte gözükse de dinamik ve köklü tarihi yapısı olan bir siyasi hareket.

Siyasette bir günün bile uzun bir zaman olduğunu düşünürsek bu buluşmalarda verilecek mesajlar seçmenin tercihlerini değiştirebilir.

Hatta TBMM’deki dağılım bile değişebilir…

Ya da kendi tabanı açısından değerlendirecek olursak Bahçeli’nin mesajları sonrası MHP’den İYİ Parti’ye ve Zafer Partisi’ne kayan oylar geri gelebilir.

Bu bağlamda Bahçeli mitinglere ilk olarak;

“2023’e Doğru Aday Belli Karar Net” kapsamında Bahçeli, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında önemli olan Sivas Kongresi’nin yapıldığı 4 Eylül tarihinde Sivas’tan başlayacak.

Ardından 11 Eylül 2022 Pazar Günü Çanakkale, Balıkesir, Bilecik, Yalova ve Bursa’yı kapsayan mitingi de Bursa’da gerçekleştirecek.

Bursa Bölge mitingi ile yer ve saat bilgisi ilerleyen günlerde belli olacak.

Bursa’nın ardından 18 Eylül’de Kayseri, 25 Eylül’de Erzurum Mitingleri gerçekleşecek.

Özellikle Bahçeli’nin Bursa mitingi Bursa’nın kurtuluş gününe gelmesi tesadüf mü yoksa seçilmiş bir tarih mi?

Onu da ilerleyen günlerde öğrenmiş olacağız.

Ama bildiğimiz bu mitinglerde 2023 adaylarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu bir kez daha açıklayacağı ve şartsız desteği olacaktır.

Bahçeli, bu mitinglerde 2023’e dair farklı hangi mesajları verecek onu da nasipse 11 Eylül’de öğrenmiş olacağız.

Bekleyip, takip edelim…

YEREL BAKIŞ’IN KONUĞU ESGİN

Her hafta birbirinden değerli konukları ağırladığımız Norm Haber Stüdyolarından yayınlanan Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz AK Parti Bursa Milletvekili Dr.Mustafa Esgin olacak.

Milletvekili Esgin ile Yerel Bakış programında partisinin Bursa’daki çalışmaları, son gelişmeleri, sağlık alanında ki yatırımlar bunu yanı sıra Kosova ile Sirbistan arasındaki gerginliği konuşacağız.

Program bugün saat 16.00’da…

Yayınımız www.normhaber.com ve sosyal medya hesaplarımızdan canlı olarak izleyebilirsiniz.

Yerel yönetimlerde dişe dokunur gözle görülür hizmetler

Yerel yönetimlerde dişe dokunur gözle görülür hizmetler

Allah için zaman zaman bu köşeden bizlerin de var olan ama unuttuğumuz eleştiri hakkımızı kullanmak gerektiğini düşünüyoruz.

Bazı kesimler Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ı sert bir şekilde eleştiriyor.

Malum bazıları da iktidarı…

Bu eleştiri hakkına saygı duyuyoruz.

Eleştiriyi yapanların da çoğu Millet İttifakı’nın temsilcileri.

Ama öncesinde kısa da olsa genelden gitmek lazım.

Zaman zaman anketleri görüyoruz.

O anketlerde Millet İttifakı’nın yükselişte, Cumhur İttifakı’nın inişte olduğu ortaya çıkıyor.

Düşüşün en önemli nedeni yaşanan ekonomik sıkıntılar.

O ekonomik sıkıntılar olmasa anketlerde nasıl bir sonuç çıkardı?

Muhalefet partileri iktidarı nereden eleştirmeye çalışırlardı?

Onu da fazlasıyla merak edenlerdenim.

***

Gelelim yerele…

Bizler de buradan biraz eleştirmeye başlayalım.

Eleştirirken de örnekleyelim.

Ama öncesinde 2019-2024 dönemi için seçilen, aklımıza bir çırpıda gelen belediye başkanlarını şöyle göz ucu ile değerlendirelim.

Başlayalım sırası ile kimler dişe dokunur, gözle görülen hizmetler yapmışlar.

Bu minvalde ilk aklıma gelen Osmangazi Belediyesi

Başkan Mustafa Dündar’ın bu dönemde devam eden en önemli projesi Kent Meydanı, dişe de dokunuyor, gözle de görülüyor. Ama öncesinde faaliyete soktuğu Hamitler Macera Parkı var ki o da belediye kaynakları ile halkın kullanımına sunulan bir hizmet…

Dündar’ın hizmetlerini saymaya kalksak burada sayfa yetmez.

Gelelim Yıldırım’a…

Uyumayan Kütüphane, tüm Türkiye’nin gözbebeği.

Keza, 75. Yıl Mahallesi’ndeki piknik alanı için diyeceğimiz de mükemmel bir hizmet.

Bunlar da dişe dokunur, gözle görülen hizmetler.

Hele bir de Yıldırım’da kurulan Bera Vakıf Park şehrin doğu yakasındaki lunapark…

Gelelim İnegöl’e…

Alper Taban’ın teknolojik yatırımları sayesinde bütçede gözle görülen bir iyileşme…

Gelelim dağ yöresine, Orhaneli’deki rafting, Keles’teki bungalov evler, Harmancık’ta yapılan karavan kamp…

Hepsi dişe dokunan gözle görülen hizmetler.

Keza, Yenişehir’de Davut Aydın’ın eğitim için yapmış olduğu hizmetler, sanayi bölgesi için çalışması…

Bunların hepsi kentte değer katıyor.

Mustafakemalpaşa, Karacabey, Kestel, Gürsu, İznik, Orhangazi, Büyükorhan’ı da ilerleyen günlerde kaleme alırız…

Bu saydığım belediyelerin ortak noktası Cumhur İttifakı’nın belediyesi olması.

***

Bir de CHP’nin elinde bulunan belediyelere bakalım.

Misal M. Uğur Sertaslan’ın seçim öncesi yapmış olduğu lansman toplantısı aklıma geliyor. O projeler nerede, icraat nerede!..

Mudanya’da Hayri Türkyılmaz’ın Taş Mektep çalışması var o da valilik kaynakları ile.

Sahilleri almıştı, bırakın hizmeti…

Var olan hizmet bile gitmişti.

Bazen eleştirirken vicdan terazisini unutanlara diyeceğim odur ki, iğneyi kendinize çuvaldızı elaleme batırın…

Bilmem anlatabildim mi?

 

Bursa’da parsel parsel değişiklik!

Bursa’da parsel parsel değişiklik!

Son dönemde büyük bir yoğunluk içerisinde olan akademik odalar, bir yandan kendilerine çeşitli plan değişiklikleri ile ilgili sunumlar yapan belediyelerin ekiplerini dinlerken, diğer yandan da Ankara’da planlanıp Bursa’ya deklare edilen imar plan değişiklikleri ve parsel bazlı düzenlemeleri incelemek için harıl harıl çalışıyor.

Yazımın hemen başında belirteyim, önümüzdeki hafta perşembe günü, yani 11 Ağustos tarihinde şehrimizin 2040 Çevre Düzeni Planının yeniden masaya yatırılması için Bursa Büyükşehir Belediyesi akademik odaların da katılacağı bir çalıştay başlatıyor.

Yerel yönetimlerin odaların görüşlerini almaya çalışması işin olumlu yanı. Olumsuz kısım ise artık her karış toprağı altın değerinde olan Bursa’nın Ankara’dan planlanıyor olması!

Daha önce yazmıştık, Türkiye Şeker Fabrikalarına ait üç taşınmazın statüsü, yapılan parsel bazlı düzenlemeler ile değiştirildi.

Öncelikli olarak İnegöl ve Karacabey’de bulunan taşınmazlar için yapılan düzenleme şimdi de Osmangazi ilçesi sınırları içerisinde kalan Eski Tütün Fabrikasının mülkiyeti için gündemde.

Demirtaş’ta bulunan arazi yaklaşık 80 dönüm ve konum itibariyle son derece kıymetli bir noktada. Parsel bazlı plan değişikliği bu bölgeyi de vurdu, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile alan artık satışa hazır hale getirildi!

Bölgenin daha önce de belediyeler devre dışı bırakılarak imara açıldığını ve çıkılan ihalelerin sonuçsuz kaldığını anımsatmak isterim.

Bir zamanlar Bursa’nın en çok konuşulan konularından biri olduğu için değişikliklerin içerisinde en çok ses getirecek bölgenin burası olacağını tahmin etmek güç değil. Elbette böylesine büyük bir alana kimlerin talip olacağı şimdiden merak konusu benim açımdan.

Yapılan parsel bazlı düzenlemeler ile ilgili sizi rakamlara ya da çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin detaylarına boğmak istemiyorum ve doğrudan ana mesajı veriyorum:

Kamuya ait arazilerin satışına olanak sağlayan değişiklikler öylesine hızlı planlanıyor ki, bu konuda yerel yönetimlerin görüşünün alınması, akademik odalara danışılması, belediye meclislerinde tartışma ve oylama yapılması gibi zaman kayıplarına dahi tahammül yok.

Kamu kendisine ait arazileri Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile satışa hazır hale getiriyor!

Böylesi hızlı değişiklikleri Bursa daha önce de yaşadı, ancak son günlerde bu mesele büyük bir hız kazandı ve dikkat çeker oldu.

Adeta bir yangından mal kaçırma hali var!

Eczacıların da canına tak etti!

Eczacıların da canına tak etti!

Bu köşeden sağlık sektörünün tüm sorunlarına yakından eğilen yazılar yazmaya çalışıyorum, çünkü mesele sadece sağlıkçıların sorunları olarak kalmıyor.

Sağlık alanıyla ilgili her türlü sorun hepimizi yakından ilgilendiriyor.

Eczacıların kalabalık bir heyet oluşturarak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı ziyaretini konu alan yazımı da bu nedenle kaleme almıştım.

Yazımda özellikle belirttiğim nokta, görüşmenin verimsizliği ile birlikte enteresan bir biçimde yön değiştirmesi olmuştu.

Eczacılar Odası Bursa Şube Başkanı Okan Şahin yaptıkları görüşmeyi;

Biz Sağlık Bakanına dert yanmaya gittik, bakan bize daha çok dert yandı!” sözleri ile özetlemişti.

Görüşmemizde eczanelerin yaşadığı sıkıntılar ana başlıktı. Sayın Bakan; ‘Benim yapabileceğim bu kadar, daha fazlasını yapamıyorum. Sizin talebiniz haklı, ama ekonomik olarak bunun onayını çıkaramıyorum!’ dedi” diyen Şahin, Bakan Koca tarafından Ekonomi Bakanına yönlendirildiklerini söylemişti.

İlaç Fiyat Kararnamesinde, 13 yıl öncesinin koşullarına göre belirlenen fiyatların güncel duruma göre yeniden düzenlenmesi, hastaların karşı karşıya kaldıkları ilaç yokluklarının engellenmesi, eczacıların mesleki itibarlarını yeniden kazanması, ülke ihtiyacından daha fazla eczacılık fakültesi mezunu verilmesinin önüne geçilmesi gibi taleplerin olduğu liste Sağlık Bakanı tarafından haklı bulunmuş, ancak ‘elden ne gelir’ biçiminde yanıtlanmıştı.

Aldıkları yanıtlar üzerine Ekonomi Bakanından randevu isteyip vakit kaybetmektense, doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan randevu talebinde bulunan eczacılar,  taleplerinin yanıtını beklerken, bir dizi eylemlilik içerisinde olma hazırlığında.

Anlayacağınız, eczacıların da canına tak etti artık, seslerini duyurmaya hazırlanıyorlar!

Konuyla ilgili görüştüğüm Eczacılar Odası Bursa Şube Başkanı Okan Şahin;

“Eylem tarihleri ve biçimleri konusunda Türk Eczacılar Birliği’nden net açıklamayı bekliyoruz. Pasif eylemlerden başlayıp, sesimizi duyurmaya yönelik daha net tutumlara doğru bir eylem planı yapıyoruz. İlk olarak eczanelerde vatandaşları bilgilendirmeyle başlayacağız. Vatandaşlarımıza yaşanan ekonomik sıkıntıların eczaneleri ne kadar sürdürülemez hale getirdiğini, bunun devam etmesi halinde belki de bugün geldikleri eczanelerin yarın burada olamayacağını anlatacağız.

Beyaz önlüklerimizin yakalarına siyah kurdele takarak protesto içerisinde olduğumuzu göstereceğiz. Vitrinlerimizi karartacağız. Sorunlarımızı anlatacağımız bir miting düzenleme planımız var, sonrasında da eczane kapanmalarına gideceğiz” diyerek sıraladı eylem planını.

Eczacıların Cumhurbaşkanı ile görüşme taleplerine henüz bir yanıt gelmemiş.

Doğrusu ben yakın zamanda bir yanıt geleceğini ya da yakın zamanda bir randevu verileceğini düşünmüyorum. Çünkü ülke ile ilgili bütün kararları tek tek gözden geçirmek gibi ağır bir sorumluluğu olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan giderek artan bir iş yükünün altında aslında.

Ancak Eczacılar Odası Bursa Şube Başkanı Okan Şahin bu konuda benimle aynı fikirde değil.

Benim şahsi olarak, Cumhurbaşkanı ile görüşme talebimizin kabul edeceğine yönelik umudum var. Böyle bir görüşme gerçekleştirse ve Cumhurbaşkanımız sorunlarımızın çözümüne yönelik adımlar atarsa, tüm bu eylemliliklere gerek de kalmayabilir” diyor Şahin.

Türk Eczacılar Birliği’ne üye 54 Eczacılar Odası’nın birlikte yapacağı eylemler esnasında eczanelerin kapanma sürecine geçildiğinde mutlaka nöbetçi eczanelerin bırakılacağı bilgisini de buradan paylaşalım.

Çünkü tüm sağlık çalışanlarında olduğu gibi eczacılarda da vatandaşı mağdur etmek düşüncesi yok. Sadece seslerini duyurmak istiyorlar.

NOT: Ben yazımı yazdığım süre içerisinde eczacıların eylem tarihleri ve eylemlilik biçimleri ile ilgili bir netlik henüz oluşmamıştı.

Bursa sahil bandındaki mahalleler özel statüye kavuşturulmalı!

Bursa sahil bandındaki mahalleler özel statüye kavuşturulmalı!

Yaşı 70’e yaklaşanlar veya üstünde olanlar bilir.

Geçmişte, özellikle sahile yakın olan bölgelerde kız evlatlarına miras olarak denize yakın araziler verilirmiş.

Nedeni basit.

Oraları o zaman değersiz, hatta bataklık.

Değerli olan araziler ise erkek evlatlara verilirmiş.

İşte kader dedikleri olgu bu…

Değersiz denilen araziler, sahillerin keşfedilmesi ve bacasız ekonominin devreye girmesi ile bir anda cazibe merkezi olmuş.

Kısaca dağdan bu sefer denize inilmiş…

Ondan sonrası malum.

Bugün ülkemizin güney ve Ege sahillerine paha biçilemiyor.

Keza, Bursa’da Armutlu’dan başlayan Gemlik’e ulaşan, oradan da Mudanya’dan başlayarak, Karacabey’e kadar toplam 115 km’lik sahil şeridi Bursa’da değerli arazi statüsünde.

Bu sahil bandı resmen yazlıkçıların gözdesi.

Kimi zaman günü birlikçiler, kimi zaman çadırcılar, kimi zaman pansiyoncuların, kimi zamanda hepsinin ortak buluşma noktası.

Eski adı köy, yeni adı mahalle; aslında yazları da ilçe görünümünde olan bu bölgelerin artık özel statüye kavuşması gerekiyor.

Misal, örnekleyecek olursak buralarda imar izni yok, ama imar affından faydalanan çok insanımız var.

Kaçak yapılar da her bölgede ayrık otu gibi bitmiş.

İlçe belediyeleri de şikâyet gelmeyince uyumuş…

Bunlar bir realite…

Ama böyle gitmemeli.

Hem hizmet isteyeceksin hem taşın altına hizmeti isteyen olarak elini koymayacaksın!

Kısaca hem üç kuruş olacak hem de şoför mahalli.

Sıkışınca seçim var, diye siyasetçilere size oy vermeyeceğiz, diye parmak göstereceksin!

Bu mesele günü birlik mesele değil.

Kim gelirse gelsin neşter atılması gereken bir mesele olmuş.

O neşteri vurmaz isen en büyük arıtmayı da yapsan, 10 bin tonluk su deposu da açsan nafile…

Peki, o neşteri nereden vurmalı?

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın Eşkel’de gerçekleştirdiği basın toplantısı sonrası aklıma şu geldi:

En azından hizmetlerin daha düzenli olabilmesi ve aksamaması adına yazları burası kırsal alan olarak değil, Büyükşehir’in kırsal olmayan bir mahallesi olarak değerlendirilmeli.

Neden mi?

Gayet basit…

Özellikle vatandaşın en şikâyetçi olduğu konuların başında su ve kanalizasyon sıkıntısı geliyor.

Su fiyatlarını merkezle eş değer hale getirirsen su tüketimi tarlaya değil, içecek ve zorunlu ihtiyaçlar için kullanılmış olur.

Yine elde edilecek gelir artışı da bu sayfiye yerlerinin altyapısına kullanılır…

Bir de imar yönünden uygulamalar gerçekleştirilmeli…

Öneri bizden, değerlendirmek yetkililerden…

İŞÇİ VE MEMUR SENDİKALARI BURSASPOR İÇİN TAŞIN ALTINA NE ZAMAN ELİN KOYACAK?

Bursa’nın ortak markalarından en önemlisi Bursaspor.

Maalesef bu sene 2. Lig’de oynayacağız. Belki küllerimizden doğmak için bir fırsat.

Aynı geçmişte olduğu gibi…

Bursaspor’un 2. takımı amatör kümeden başladığı serüveni her sene bir lig atlayarak o zamanki adı ile TFF 1. Lig’e kadar ulaşmıştı.

O zaman başarının mimarları Bursalı oyuncular ve Bursalı antrenörlerdi.

Şimdi benzer bir heyecan başlıyor.

Bu heyecan hepimizi mutlu eder inşallah.

Ama heyecanın önünde en büyük engel mali sıkıntı.

İşte bu mali sıkıntıyı aşma adına Bursa’da herkese görev düşüyor.

Bu görev düşen kurumlardan biri de sendikalar…

Bursa’da önemli ölçüde üye sayısına ulaşan Türk Metal, Birleşik Metal başta olmak üzere memur sendikaları da üyelerinden bir sefere mahsus 50 TL ya da diğer bir ifade ile 3 dolar gibi bir sembolik rakam alsalar, en azından 2 milyon dolara yakın gelir elde edilebilir.

Bu da kulübü döndürebilir…

Bunu yapamıyorsanız en azından satışa çıkan kombineleri alsalar, o bile ilaç gibi gelir…

Bakalım Bursapor’un ilacı olan maddi destek gelecek mi?

Bekleyip, görelim…

 

Bursa bir basamak daha geriledi!

Bursa bir basamak daha geriledi!

Bursa’nın ekonomisi ne durumda?

Türkiye’deki gidişatın bir benzeri var elbette.

Yani yüksek enflasyon baskısı düşen alım gücü Bursalıları da olumsuz etkiliyor.

Ve çeşitli sektörlere göre değişen oranlarda ekonomik büyüme ve istihdamdan alınan bir pay söz konusu.

Mesela…

Perakende sektöründe işler nispeten yolundayken esnaf ve sanatkarın ciddi sıkıntılar yaşadığı ortada. Özellikle yüksek maliyetlerin baskısı fazlasıyla hissediliyor. Çarkları döndürmekse finansal açıdan borçlanmaya fazlaca bağlanmış durumda!

KOBİ’ler tarafında da benzer finansal yükler söz konusu. Özellikle de ağırlıklı olarak iç piyasaya çalışanlar adına.

İhracata çalışanlarınsa nispeten daha rahat olduğu gözleniyor. Ancak onların da BDDK’nın finansal sınırlarıyla boğuşmak zorunda kaldıkları dikkat çekmekte!

Kentin lokomotif sektörü otomotivin eski formunda olmaması ise yan sanayi cephesine de negatif yansımaların görülmesine yol açmakta.

Ve ne yazık ki Bursa’nın Türkiye ihracat liginde bir basmak daha geri düşmesine yol açan bir tablo var artık karşımızda!

Aylardır uyardığımız kötü gidişata bir çare üretilemediği için Bursa, temmuz ayında İzmir’in de gerisinde kaldı ihracat gelirlerinde.

Kocaeli’ne geçeli zaten çok olmuştu geçen ay İzmir de solladı bizi.

Açık ara ile birinci sırada olan İstanbul’u bir kenarda bırakarak duruma rakamsal olarak kısaca göz atalım.

Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine göre ikinci sıradaki Kocaeli temmuz ayında bir milyar 780 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Üçüncü sıraya geçen ayın ihracat rakamı itibarıyla yükselen İzmir ise dış satımdan aylık bazda bir milyar 74 milyon dolar kazanç sağladı.

Temmuz ayı ihracatında dördüncü basamakta yer alan Bursa’nın ise bir milyar 38 milyon dolarlık bir döviz getirisi oldu memlekete!

Hazirana oranla kentimizin ihracatında çok sert düşüş yaşanması bir basamak geri gidilmesinde temel etken olarak görülüyor. Aslında bayram tatili ve parite kaynaklı düşüş diğer illerde de kendini göstermiş geçen ay.

Ancak, Bursa hazirana göre yüzde 33,5’lik kayıpla açık ara başı çekmekte ne yazık ki! Geçen yılın temmuzuna göre yüzde 10’luk artış olması kentimiz adına sevindirici görünmekle birlikte ülke ortalamasının 3,5 puan altında kalan bir artış olduğunun altını çizmekte fayda var.

Yani BTSO’nun meşhur “Bursa Büyürse Türkiye Büyür” mottosu bugünlerde pek işlemiyor!

Nitekim ilk 7 ay itibarıyla 8 milyar 953 milyon dolarla sadece yüzde 4,7’lik bir artış sağlamış Bursalı ihracatçı.

Türkiye genelinin 14 puan altında görünüyor bu artış. Yani ülke geneline katkısı çok sınırlı kalmış görünüyor 2022 itibarıyla.

Yine de ilk 7 ayda 740 milyon dolar gibi az farkla da olsa İzmir’in önünde üçüncülüğü sağlıyor bu rakam!

Ama yıl sonuna kadar bu farkı koruma konusunda pek de iyimser değilim.

Kısacası Bursa ekonomisinin en önemli göstergesi pek de iyi işaretler vermiyor. İhracatın kent dinamiklerinin ıskalamaması gereken bir konu olduğu unutulmamalı.

Büyükşehir sahillere dokundu, yazlıkçılar nefes almaya başladı

Büyükşehir sahillere dokundu, yazlıkçılar nefes almaya başladı

Bursa denince akla ne gelir?

Önce Uludağ, ardından kaplıcaları sonrasında ise deniz

Deniz denince de akla Mudanya ilçesinde Eşkel ve Eğerce, Gemlik’te Kurşunlu, Küçükkumla, Kumsaz

Saydığım bu sahil beldeleri, geçmişin köyleri; bugünün mahalleleri, doğru değerlendirilirse yarının da turizm bölgeleri, bacasız ekonominin en önemli bölgeleri olabilir.

Bursa’nın toplam sahil bandının boyutu, denizlerde 115 km. göllerde ise 162 km. olmak toplam 277 km.

Bu madalyonun ön yüzü, arka yüzünde ise Bursa ölçeğinden değerlendirecek olursak, bu iki ilçe, Mudanya ve Gemlik, ana muhalefet partisinin iktidar olduğu ilçeler.

Hal böyle olunca durum biraz farklı.

Olası bir seçimde ana muhalefet partisi iktidarını kaybetmek istemiyor.

Bunun için de zaman zaman kendi kulağına hoş gelen isteklerde bulunabiliyor.

Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz ile Gemlik Belediye Başkanı M. Uğur Sertaslan‘ın iki yıl dile getirdiği “sahilleri bize bırakın” önerisine Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş başkanlığındaki meclis de “evet” demişti.

Sonrası malum…

Özellikle Mudanya’da sahillere hizmet yapılmasını bırakın bir çivi bile çakılmadı. Gemlik’te ise sembolik olarak Küçükkumla’ya bir şeyler yapıldı. Ona da dense dense, anca iki gözden bir gözü boyayabildiler, derim.

Ardından sahillerin bakımı tekrar Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne geçti.

Sonrasında göze dokunur hizmetler ardı ardına gelmeye başladı.

İşte bu bağlamda neler yapılıp neler yapılmadığını yerinde görme adına sabahın erken saatlerinde soluğu uzun yıllar boyunca yaz aylarında gittiğim Eşkel’de aldık.

En son geçen yıl önce gittiğimde ortalığı pislik götürüyordu.

Sahildeki kumlar desen hiç hoş değildi.

Bu bağlamda sahillerin tekrar Büyükşehir bünyesine geçmesinin ardından Başkan Aktaş’ın basın toplantısındaki açıklamaları merakla bekledim.

Neler yapılmış, neler yapılacak?..

Hepsini Aktaş, bir çırpıda söyledi…

Ardından da Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’ı eleştirdikçe eleştirdi.

Sen ne yaptın, diye sordu…

Sonrasında ise gelen şikâyetlere kulağını tıkamadan hepsine yanıt verdi.

Kimi susuzluktan şikâyet etti, kimi kanalizasyon sıkıntısından.

Aktaş, not aldı.

Su sorunu çözülecek, dedi.

Planlar da inşallah Eylül 2022’de meclise gelecek, dedi.

Sonrasında ise turizm yatırımcılarına seslendi:

Gelin buralara yatırım yapın. Eğer bizden istediğiniz değişiklik olursa konuşmaya hazırız” dedi.

Bu açık bir kapı…

Bu yatırım çağrısına kulak veren olursa hem Eşkel ve Esence, hem Bursa, hem de yatırımcı kazanır.

Bu açıdan bu daveti önemsemek gerekir.

Öte yandan, belki merak etmişinizdir.

Bu sene su tertemiz, müsilaj yok…

Bu da tatilini Eşkel’de geçirmek isteyenlere gözlemimiz.

Aktaş’ın anlattıklarına göre neler mi yapılmış?

Biraz da ondan bahsedelim…

Aktaş, bu yıl yaz sezonunda 24 adet halk plajında, 25 idari personel, 135 temizlik personeli ve 30 araçlık filo ile her gün rutin olarak 30 hektarlık sert zemin ve 76 hektarlık kumluk alanın temizliğini yaptıklarını söyledi.

Plajlarda, temizlik, bakım onarım, kum nakillerinin tesviye ve kum eleme çalışmaları yaparak sahilleri konforlu hale getirdiklerini kaydeden Başkan Aktaş, plajlara 100 soyunma kabini, 100 ücretsiz duş, 900 çöp kutusu, 600 ücretsiz şezlong ve 6 engelli platformu yerleştirildiğini açıkladı.

Bunların dışında Aktaş’ın da vatandaşlardan ricası oldu.

O da çevre konusunda biraz duyarlılık.

Lütfen etrafı kirletmeyin, çöplerinizi yere atmayın, dedi desek abartmış olmayız.

Çok lafın özeti ise Büyükşehir sahillere dokundu, yazlıkçılar nefes almaya başladı!

Toplum mühendisliği nedir?

Toplum mühendisliği nedir?

Toplum mühendisliği diye bir kavram duymuş muydunuz hiç?

Genel anlamda toplum mühendisliğini, basitçe zihin mimarlığı veya daha kompleks bir ifadeyle; ‘toplumsal, psikolojik, bilinç mimarlığı’ denilen faaliyet olarak anlayabiliriz. Uygulama da toplum geneline, dar topluluklara veya kişilere karşı yürütülebilir.

Kısacası; toplumun geniş bir kesiminin sosyal davranışları üzerinde etkide bulunmaya yönelik girişimlere siyaset biliminde ‘toplum mühendisliği’ denilmiştir.

Toplum mühendisliği, toplumun demografisinde, sosyal dokusunda, tarihten gelen yapısında değişiklik yapmak; tepkilerini, nefretlerini, isteklerini, sevgilerini, tutkularını, duygularını yönlendirmek, kontrol altında tutmak için çeşitli proje ve uygulamaları içeren çok yönlü bir faaliyettir.

Toplum mühendisliği projeleri, çeşitli meslek dallarından oluşan bir ekip tarafından, finansal destek, koruma, iletişim ve başka araçlar yardımı ile gizli bir plan dâhilinde gerçekleştirilmektedir.

Buraya kadar verdiğim kavramsal bilgileri neden okumanız gerektiğine gelince; uzun süredir toplumda izlediğimiz her türlü değişim karşısında sıklıkla yönelttiğimiz, ‘Bize neler oluyor, biz böyle insanlar değildik, o eski insanlarımıza ne oldu?’ sorularının yanıtı bu kavramın içinde gizli olduğundan böyle bir girizgah yapmayı daha uygun buldum da ondan.

Evet, bir süredir şaşkınlıkla izliyor, izledikçe daha çok şaşırıyor, daha çok şaşırdıkça daha da çok izliyoruz; sabah ve öğleden sonra kuşağı programlarındaki üçüncü sayfa aile dramlarının daha da dramatize edilmiş biçimini.

Bazen izlediğimiz şiddetin had safhada övüldüğü bir dizi de olabiliyor. Genellikle kadınların kendilerine her türlü şiddeti uygulayan, onları yok sayan insanlara aşık olduğunu ve bir biçimde bu insanların hayatlarında yer bulmak için çırpındığını görüyoruz.

En acı olan örnekler ise okullarda uygulanan akran zorbalığının en ince ayrıntılarına kadar, hatta abartı üstüne abartı eklenerek sunulduğu diziler kanaatimce.

Okul bahçelerinde kız öğrenci çetelerinin kol gezdiğini, tüm öğrencilerin birbirini çeşitli nedenlerle aşağılamaya ve dışlamaya kendilerini mecbur hissettiklerini, şiddetin uygulama yöntemleri ile birlikte şiddete karşı susulması gerektiğini hep bu dizilerden öğreniyoruz.

Tüm bu olanların hayatın bir parçası biçiminde sunulması ise gerçekten meselenin geldiği son nokta olabilir.

Hatta böyle bir dizinin varlığından haberdar olduktan sonra sokaklarda saç saça baş başa kavga eden kızların neden bu davranışlar içerisine girebildiklerini daha iyi anlar bile oldum ne yalan söyleyeyim.

Üzerimizde oynanan toplum mühendisliği baskısını ilk hissettim zamanlar sanırım bundan 10 yıl kadar öncesine dayanıyor. Öyle başarılı bir televizyon izleyicisi olmadığım için olsa gerek daha erken hissedememiş durumdayım bu konuyu.

Medyanın kitleleri etkileyerek toplumun ahlaki yapısını hedeflemesi şaşılacak bir durum değil elbette. Uzun süredir belli bir niteliksizliğe büründürülmeye çalışılan toplumun, kendi içinde de geleneklerinden gelen nitelikten sıyrılıp bir boşluğa düşmesi, ahlaki çöküş yaşaması gerekiyordu tabi.

Bunu da en başarılı biçimde, evlerde yüzler yıkandıktan sonra açılan sihirli kutu ile yapabilirlerdi. Bu sihirli kutunun bize sunduğu büyülü dünyadan sistemli ve düzenli olarak yayınlanan görüntüler ve imgeler, özellikle gençlerin ve çocukların duygu değer ve davranışlarını biçimlendiriyor.

Öyle ekranlardan uzaklaşmak da artık para etmiyor. Sanal alemin sadece olay örgüsünden ibaret kitapları da aynı yola kapı açıyor.

Üzerinde sayfalarca yazabileceğim, saatlerce konuşabileceğim bu konuyu kısaca toparlamak istiyorum;

Değerli okurum, ülkemiz insanı geleneklerinin kendisine kattığı değer yargılarından dahi uzaklaştırılarak bir çöküntü içine sürüklenmektedir. Bizler bir ya da birkaç toplum mühendisinin en başarılı projelerinden biri haline dönüşmüş olabiliriz.

İçinde bulunduğumuz durumla sadece bilime, aydınlık görüşlere inanarak ve bolca çalışarak mücadele edebiliriz.

Bu en büyük savaşımızda hepimize bol şans diliyorum…

Enflasyon sadece cep yakmıyor!

Enflasyon sadece cep yakmıyor!

İki kritik veri açıklandı.

Yılın ikinci yarısına dair ilk göstergeler de karşımıza çıkmış oldu.

Ekonomiyi ve toplumu farklı açılardan ama çok yakından ilgilendiren enflasyon ve ihracat cephesindeki gidişat hayli önemli.

Peki neler oluyor enflasyon ve ihracatta?

Öncelikle herkesi doğrudan vuran enflasyon canavarının durumuna bakalım!

TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon yani TÜFE yüzde 79,6 seviyesine çıktı. Aylık enflasyon ise yüzde 2,37 düzeyinde gerçekleşti.

Böylece yıllık tüketici enflasyonu 1998 yılından bu yana en yüksek düzeyine çıkarken bazda yükseliş serisi 14. aya ulaştı!

Yani 14 aydır soluksuz bir yükseliş var. Ve vatandaşın sırtındaki yük de alım gücü düşerken günden güne artmakta.

Bunu TÜİK verileri söylüyor. Vatandaşın hissettiği yük ise bu rakamların da ötesinde ne yazık ki!

Ama resmi rakamlar bile canavarın ulaştığı vahim boyutu gözler önüne sermeye yetiyor.

Peki bundan sonra ne olur?

İki önemli gösterge yükselişin hala gündemde olduğunu söylüyor.

Çekirdek enflasyon yüzde 61,69’a yükselmiş durumda. Yani enerji, gıda, alkol, tütün ve altın dışı enflasyon bu seviyeye çıktı. Ama asıl enflasyon da enerji ve gıda ile geliyor!

Yıllık gıda enflasyonunun yüzde 95 ulaştırma enflasyonununsa yüzde 120 olması net bir gösterge.

Ve üstelik onların da durulmaya niyeti yok henüz.

Keza üretici fiyatları da TÜFE’nin rahatlamasına izin verecek bir boyutta değil.

Üretici fiyat endeksi temmuzda bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 144,61 arttı çünkü! ÜFE’deki aylık artış ise yüzde 5,17 olarak kaydedildi.

Ayrıca dolaylı bir etki de reel faiz daha doğrusu negatif faiz cephesinden geliyor.

TÜFE ile politika faizi arasındaki makas 65,6 puanla rekor seviyeye çıktı!

Haliyle yabancı sermaye girişi konusunda umutvar bir tablo yok karşımızda. Yabancılar niye mi önemli? Dövize ihtiyacımız var. Ama yeterli dövizi kazanamıyoruz. Daha doğrusu ithalat faturası bizi yakıyor! Sonuçta kurlar yükseliyor ve enflasyonu tekrar körüklüyor.

Neticede sıcak para lazım. Ancak mevcut ortamda gelmesi çok zor. Hem rekor negatif reel faiz hem de yüksek risk primi çok ciddi engeller olarak durmakta.

Çare mi?

Faiz politikası değişmez ve yabancıya da yatırım için güvenli bir ortam sağlanmadığı sürece tek çare yüksek ihracat gelirine odaklı.

Çünkü kısa vadede ithalat faturası düşecek gibi durmuyor küresel enflasyon kaynaklı nedenlerle!

İhracatın ithalata olan bağımlılığı da bir handikap aslında. Ama döviz getirdiği sürece ihracatın gözbebeğimiz olması şart.

Peki ihracat ne durumda?

Ticaret Bakanlığı verilerine göre, temmuz ayında ihracat geçen yılın aynı ayına göre yüzde 13,4 oranında artışla 18,6 milyar dolara çıktı. İthalat ise aynı dönemde yüzde 40,8 artışla 29,1 milyar dolara yükseldi.
Yılın ilk 7 ayında ise ihracat yüzde 19,1 artışla 144 milyar 417 milyon dolar, ithalat da yüzde 40,7 artışla 206 milyar 399 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Sonuç…

Temmuzda aylık rekor kırılsa da artış hızı ortalamanın epey altında kaldı! Ve tek haneye yaklaştı artış hızı. Buna karşınsa ithalattaki patlama dış ticaret açığını temmuzda yüzde 144 artırdı.

Ve ne yazık ki hem parite desteğimiz yok. Hem de Avrupa gibi kritik pazarlarda daralma endişesi had safhada!

Sözün özü; ihracatçıya kısıtlama yerine destekle yaklaşmak zorunda ekonomi yönetimi.

Yoksa elindeki en ciddi döviz kapısı da eskisi gibi açık olmayabilir.

Sağlık turizminin neresindeyiz?

Sağlık turizminin neresindeyiz?

Gün geçmesin ki ülke ve kent ekonomilerini etkileyen yenilikler veya yeni trendler, kavramlar hayatımıza girmesin.

Sağlık turizmi de özellikle son yıllarda kentlerin ekonomik kalkınmasını destekleyen ve rekabet gücünü artıran bir sektör olarak, hem ülkemiz hem Bursa için giderek önem kazandı.

Bu turizm çeşidi getirisi, kârlılığı ve sürdürülebilirliğinin yanı sıra Bursa’daki sağlık ve turizm sektörünün gelişmişlik potansiyeli de göz önüne alındığında, bence de lokomotif sektörlerden biri haline geldi.

Ancak yeterli düzeyde gündem oluyor mu, ona bakmak gerek.

Geçtiğimiz yılın 10 aylık döneminde tedavi amacıyla Türkiye’yi ziyaret eden turistlerden toplam elde edilen gelir 700 milyonu aşkın.

Sağlık turizmi gelirlerine ilişkin TÜİK tarafından sunulan istatistikler sınır kapılarında yapılan anketler yoluyla belirlendiğinden, mevcut hasta sayısının tamamını göstermediği de göz önünde bulundurulmalı.

Bursa’nın sağlık turizmi potansiyeli kent ve ülke ekonomisine ne oranda yansıyor? Bu alanda şans diyebileceğimiz bazı özelliklerini ne kadar kullanabiliyor?

Bu sorunun yanıtlarına bakmadan önce sağlık turizmi deyince ne anlaşıldığına bakmakta fayda var:

“Saç nakli, IVF tedaviler, görme bozuklukları, estetik ve güzellik, ağız ve diş sağlığı, check-up hizmetleri, tarama testleri, kardiak tedaviler, kilo kaybı, ortopedik cerrahi, kanser, kulak burun boğaz tedavileri, doku ve organ naklini de kapsıyor sağlık turizmi.

Bu alanlar konusunda Bursa’mızın modern kurumları ve ciddi bir insan kaynağı var. Bursa da, gerek kamu hastanelerinin gerek özel sektörün bu alandaki yatırımları dünyanın birçok ülkesi ile rekabet edebilecek özelliklerde. Bu gerçeği, geçtiğimiz günlerde EkoNorm programımızın konuğu olan Bursa Sağlık Turizmi Derneği (BUSAT) Başkanı Dr. Metin Yurdakoş bizzat dile getirmişti.

Nitekim medikal turizm, termal turizm, yaşlı ve engelli turizmi, bakım ve iyileştirme turizmi gibi alanlara bir bütün olarak baktığımızda Bursa’nın avantajları çok daha net olarak ortaya çıkıyor. Sağlık turistleri en çok özel sektörü tercih ediyorlar. Özellikle akreditasyon ve otelcilik hizmetlerinin bu konuda belirleyici olduğu gözlemlenmiş. Özel hastaneciliğin Bursa’da çok ciddi yatırımları var. Dolayısı ile geçmişte bazı yazılarda dile getirdiğimiz gibi un var, şeker var. Gerisi helva yapma kalıyor.

Gerek yerel yönetimler, gerekse sektör kuruluşlarının bu konudaki dinamiği altyapı eksiklikleri ve pazarlama sorunlarının aşılması yönünde büyük önem taşıyor.

Bu amaçla işbirliği yapan kurum ve kuruluşların önümüzdeki yıllarda bütün ülkeye örnek teşkil edeceğine inandığım Bursa Turizm Platformu yönetim modeli bu yöndeki atılımlar için umutları canlı tutmaya devam ediyor.

AK Parti saha çalışmalarının startını Gürsu’dan verdi

AK Parti saha çalışmalarının startını Gürsu’dan verdi

Zaman zaman bu köşeden seçimin ayak sesleri ile ilgili yazılar kaleme alıyoruz. Yazdığımız her yazıda 2023 yılı AK Parti açısından oldukça zor geçecek, diye görüş belirtiyoruz.

Bunun farklı nedenleri var…

O nedenleri daha önce kaleme aldığımız için tekrar yazmaya gerek yok.

Yine;

Geçen hafta kaleme aldığımız yazımızda AK Parti’nin topyekün sahaya ineceğini bu köşeden kaleme almıştık.

Sahaya inme ile ilgili tüm çalışmalar ve organizasyon hazırlıkları tamamlandı.

Ve bu noktada ilk iniş gerçekleşmiş oldu.

Ama öncesinde;

Konu ile ilgili olarak AK Parti aynı seçim zamanında olduğu gibi minibüsler giydirdi.

Ekipler belirledi.

Ve sonrasında harekete geçilme ilgili basın toplantısı hazırlıkları da tamamlanmış oldu.

Hatırlatmakta fayda var.

Bu ve benzeri uygulamalar ülke genelinde daha önce başlatılmıştı.

En son geçen hafta İstanbul’da başlamıştı.

Yine bu saha çalışmasının seçim döneminden tek farkı, seçim döneminde tüm adaylara bir minibüs tahsis edilirken, bu dönem sadece seçilmiş milletvekillerine minibüs tahsis ediliyor.

Bursa genelinde 11 milletvekilinden 10 milletvekiline minibüs tahsis edilirken Genel Başkan Yardımcısı Efkan Ala’nın Ankara görevi bulunduğu için Bursa’ya geldiğinde minibüs veya araç tahsis edilecek.

Her minibüste bir milletvekili ve partinin görevlendirdiği 10 isim olacak.

Milletvekilleri toplu olarak her gün bir ilçeye görevlendirilecek.

Toplam mahalle sayısı milletvekili sayısına bölünerek mahallelerde saha çalışması yapacaklar.

Lansman toplantısını çarşamba günü saat 11.00’de tüm milletvekilleri ve teşkilatın katılımı ile gerçekleştiren AK Parti Bursa İl Yönetimi ardından ilk ilçe olarak topluca Gürsu’da sahaya indiler, mahallelere dağıldılar.

Ve ilk günün çalışmasını gerçekleştirdiler.

Toplam 17 ilçede gerçekleştirilecek çalışmalar sonrası sahadan nasıl bir sonuç çıkacak?

Hep beraber öğrenmiş olacağız.

ULUDAĞ OSB İLE GÜRSU BELEDİYESİ BU SEFER ANLAŞMAYA YAKIN

Bu köşeden yapımı yılan hikâyesine dönen Uludağ OSB’nin kentsel dönüşüm çalışmalarını defalarca kaleme aldık.

Özellikle kentsel dönüşüm noktasında Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın, yoğun bir uğraş veriyor.

Hatta bu konuda strese bile giriyor.

Sanayi ile konut alanının tamamen ayrılmasının gerekli olduğunu bizler de yazıyoruz.

Bu noktada Yunus Aydın son 6 yıldır konuyu sürekli gündemde tutmasına ve üç başkanla protokol yapılmasına rağmen sonuca ulaşılmadı.

Proje gerçekleşmeyince geçen hafta Norm Haber stüdyolarında yayınlanan Yerel Bakış programında “biz kendimiz yolumuza devam edeceğiz” deyip zemin artı ikişer katlı işyerleri için çalışmalara başlamıştı.

Pazartesi günü ilçede bir cenaze töreninde Gürsu Belediye Başkanı Mustafa Işık ile karşılaşan Uludağ OSB Genel Koordinatörü Nurettin Avcı ayaküstü sohbet ettiler.

Konuyu gündeme tekrar taşıdılar, salı günü Avcı’yla belediyede görüşen Işık, bu sefer kentsel dönüşümde anlaşabilecekler mi?

O anlaşmanın gerçekleşmesi durumunda zemin artı altı kat olması bekleniyor…

Duyduğumuz kadarı ile anlaşmaya yakınmışlar.

Umarım bu anlaşma gerçekleşir.

Gürsu’nun kaderine olumlu bir etki yapar.

Bekleyip, takip edelim.

KPSS: Şaibe mi, kadrolaşma hareketi mi?

KPSS: Şaibe mi, kadrolaşma hareketi mi?

Çocukluktan itibaren insanlarımızın potansiyellerini belli bir günün belli bir zaman diliminde yapılan sınavlarda gösterdikleri performanslar ile değerlendiriyoruz.

İşin bu kısmı zaten son derece hüzünlü.

Zira hiçbir insan böylesi yoğun stres altında gerçek performansını ortaya koyamaz. Özellikle çocuklarda bu durum daha net gözlemlenirken, bazı test sorularına verilen doğru yanıtlar, kişilerin sorun çözmedeki becerilerini, ekip çalışmasına yatkın olup olmadığını ya da lider ruhunu bize göstermez.

Ama yıllardır sürdürdüğümüz bu sistemden memnunuz anlaşılan, çünkü amacımız daha kaliteli bir toplumun varlığı değil, dünyanın ayak işlerini yapan, montajcı bir topluluğun oluşturulması.

Sistemin kıskacından kaçabilen şanslı, gayretkeş ya da üstün yetenekli kişilerin dışında içinde bulunduğumuz durumun bundan ibaret olduğunu söylersem pek karşı çıkan olacağını düşünmüyorum.

Ülkemizde bugünkü adıyla Anadolu Lisesine geçiş sınavları 1955 yılından günümüze kadar çeşitli farklılıklar göstererek yapıla geldi, ilk üniversiteye giriş sınavı ise 1974 yılında düzenlendi.

Buradan bakınca 65 yıldır çeşitli biçimlere girse de sınavlar düzenleyen ve insanlarını bu sınavlara göre tasnif eden bir ülkeyiz.

Hani, bari bu işte ustalaşsaydık diyor insan…

Ama ne oluyor biliyor musunuz?

Market kasasından yaptığım alışverişin fişini bana uzatırken, ‘Abla inşallah iyi bir puan alıp atanacağım bu yıl’ diye umutla gülümseyen kasiyer öğretmen adayının girdiği sınavda büyük şaibeler dönüyor.

Ayrıntılara boğulmanın anlamı yok. Ancak kısaca özetleyelim: KPSS sınavında çıkan soruların bir yayın evinin soruları ile aynı olması iddiaları sonrasında durumun araştırılması için Cumhurbaşkanı Erdoğan talimat vererek, ÖSYM Başkanını görevden aldı.

Konu araştırılacak. Muhalefetin talebi şaibe karışan sınavın iptali.

Eğitimciler durumu; ‘KPSS sorularının bazı yayınevlerinin hazırlık kaynaklarındaki sorular ile benzer olması sınavın ilk yapıldığı zamanlardan bu yana olağan bir durum. Hatta adaylar benzer soruyu yakalayan yayınevlerinin ürünlerini yoğun şekilde tercih ederek sınava hazırlanırlar. Ancak Pazar günü yapılan sınavda bazı sorular bir yayınevinin kitapçıklarındaki sorularla mantık hatalarına varıncaya kadar birebir aynıdır!’ diyerek ortaya koyuyor.

Benim en çok dikkatimi çeken açıklama ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklama:

“KPSS ile ilgili yorum yapmıyorum, çünkü sınavın şaibesi bir yana, mülakatlar zaten şaibeli, haliyle sonuçlar kesin şaibeli. Bakanlığa da bunun için gitmiştim. Sarayın kendi şaibesini çözme şovuna ise sadece gülüyorum. Merak etmeyin, birkaç ay sonra kökten çözeceğiz!”

Bu kadar ‘şaibe15 Temmuz ile birlikte ortaya çıkan pek çok olayın ana teması olarak gösterilen ‘Sınav sorularının çalınması, kadrolara mülakatlarla istenilen kişilerin yerleştirilmesi’ meselesinin halen devam ettiğini ve sadece el değiştirdiğini göstermiyor mu bizlere?

CHP Bursa Milletvekili Lale Karabıyık;

ÖSYM tarafından yapılan ‘İncelenmiştir, sorun yoktur’ açıklaması yeterli değildir! Öğrenci ve veliler artık bu açıklamayı yapan kuruma da, sınavlara da güvenmiyor. Bu olayda bir cemaat, bir dernek vb. şaibesi hakkında çekinceleri olduğunu bize ulaşan öğrenciler ve aileler de ifade ediyor. Bu konunun takipçisi olacağız” dedi konuyla ilgili açıklamasında.

İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu’nu da aradım konuyla ilgili.

Artık tuz koktu!” diye söze başladı Türkoğlu.

Bunca ekonomik sıkıntı içerisinde vatandaşımızın bir umudu bu sınavlar sayesinde sürekli bir işe sahip olmaktı. Onların ellerinden bu hakkı şaibelerle alamazsınız!” diye devam etti.

Ancak konuşmasının bence en önemli bölümü şuydu:

Hem madden hem makam kurum anlamında yangından mal kaçırma psikolojisinde hükümet edenler. İhaleler, işler bizim olsun, kamu mallarını yandaşlara aktaralım, kamudaki iş imkanlarını, kadroları da giderayak yağmalayalım çabasının ilk adımlarından biridir bu!”

Muhalefet sınavın iptalini ve sorumluların yargıda hesap vermesini istemekle kalmıyor, KPSS’deki şaibenin bir kadrolaşma hareketinin adımı olduğunu da ifşa ediyor bu açıklamalarla.

Otomotivin ÖTV matrahı ile imtihanı

Otomotivin ÖTV matrahı ile imtihanı

Lokomotif sektörün tadı yok bugünlerde.

Daha doğru aylardır tadı tuzu yok aslında!

Çip krizi, hammadde krizi, maliyetlerdeki doludizgin artışlar, yükselen kurlar otomotiv sektöründe üretimi de tüketimi de vurdu.

Ama özellikle son aylardaki fiyat artışları apayrı bir yük oluşturdu sektör üzerinde.

Vatandaşa dönük araç maliyetinin artmasına neden olan faktörlerden biri de vergi! Aslında oranları yerinde sayıyor. Değişen doğrudan vergi değil.

Muhatap olunan vergi diliminin otomatik olarak değişmesi ödenen vergiyi de artırdığından otomobillerin satış fiyatı da yükselmekte.

Yani daha önce de dikkat çektiğimiz teknik ifade ile matrah meselesi!

Araç fiyatlarına bağlı olarak yüzde 45’ten başlayıp yüzde 80’e giden vergi dilimleri söz konusu ÖTV matrahında.

Ancak bu dilimlere giren fiyat aralıkları neredeyse taş devrindeki fiyatlara göre ayarlanmış bir görüntü veriyor artık.

Sonuçta Türkiye’de satılmakta olan araçların yüzde 93’ü yüzde 80’lik vergi dilimine tabi olunca da vatandaşın ancak galeri vitrininde ya da internet sayfalarında bu arabaları görmesi mümkün hale gelmekte…

Dövizdeki son artışın yansımasıyla birlikte de yüzde 70’lik vergi dilimde olan araç sayısı da neredeyse sıfırlanacak!

Bu tablonun birçok olumsuz yansıması olduğu aşikar.

Üretimi de tüketimi de başkaca unsurların yanında baltalayan çok keskin bir mesele haline geldi vergi matrahı.

2022’de satış performansının düştüğü aşikar. Yani iç pazar daralıyor. Dış pazar da eski formundan uzaklaşma havasında.

Dolayısıyla çok kritik bir sektör olan otomotivden ekmek yiyenlerin risk altına girdiği de ortada! Ekonomik büyümenin bu gidişattan olumsuz etkilenme ihtimali de mevcut haliyle. Ve tabi ki araç sahibi olmak isteyen vatandaşın da özellikle düşen alım gücü nedeniyle yaşadığı kriz var.

Taze açıklanan rakamlar tedbir alınması gerektiğinin açık kanıtı!

Otomotiv Distribütörleri Derneği’nin açıkladığı verilere göre 2022 yılı temmuz ayında otomobil ve hafif ticari araç pazarı 2021 yılının aynı ayına göre yüzde 9,1 artarak 52 bin 206 adet oldu.

Otomobil satışları yüzde 13 artarken hafif ticari araç pazarı yüzde 3,1 oranında daraldı.

Pazardaki otomobil satışı ağırlıklı artışın göreceli olduğunun altını çizmekte fayda var. Özellikle yüksek fiyat artışlarından korkanların bulabilirse eğer bir an önce araç alımına yönelmesi geçici bir etki yarattı! Ve buna rağmen performans yine de zayıf kaldı.

Bunun en net kanıtı ortalama bazında temmuz aylarının uzun vade karşılaştırmasında ortaya çıkmakta.

Otomobil ve hafif ticari araç pazarı 10 yıllık temmuz ayı ortalama satışlara göre yüzde 16,4 azaldı. Otomobil pazarı, söz konusu karşılaştırmada yüzde 14,9 daralırken hafif ticari pazarı, yüzde 21,4 oranında küçülme kaydetti bu yılın temmuz ayında!

Otomotivdeki kan kaybı 2022’nin ilk 7 aylık döneminde denet biçimde görülmekte.

Ocak-Temmuz döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7,3 oranında daralan otomotiv pazarında satışlar 410 bin 110 adede geriledi.

Bu dönemde otomobil satışları yüzde 7,9, hafif ticari araç satışları ise yüzde 5,3 azaldı.

Kısacası Bursa’yı da üretim ve ihracat bazında yakından ilgilendiren otomotiv sektörünün acil desteğe ihtiyacı var!

İlk adımınsa ÖTV matrahı ile gelmesi kaçınılmaz görünüyor.

Ama çok geç olmadan.

BİLDEF üniversite öğrencilerine destek olacak

BİLDEF üniversite öğrencilerine destek olacak

Norm Haber stüdyolarından pazartesi günleri yayınlanan Yerel Bakış programında bu hafta konuğumuz Bursa Adıyamanlılar ve aynı zamanda Bursa İl Dernekler Federasyonu (BİLDEF) Başkanı Ramazan Alp’ti.

Alp ile BİLDEF’in yapmış olduğu çalışmalar başta olmak üzere yakın tarihte gerçekleştirilecek olan 5. Anadolu Günleri buluşmasının detayları hakkında konuştuk.

O detaylara girmeden önce şunu net olarak ifade etmek gerekiyor:

Bursa, Balkanlar’dan Kafkaslara, Kafkaslar’dan Orta Asya’ya, hatta son zamanlarda zorunlu Suriyeli sığınmacıların yanı sıra Afganistan’dan ve Afrika’dan göç edenlerin yaşadığı bir kent oldu.

Bunların bir kısmı yurt içi göç, bir kısmı akrabalıktan dolayı, bir kısmı da farklı nedenlerden dolayı oluşan göçler.

Özellikle Türk Dünyası ve akraba ülkelerden ve yurt içinden göçleri ayrı tutmak gerekiyor.

Onlarınkini…

Evin bir odasından diğer odasına taşınma olarak yorumlayabiliriz.

Ancak böyle de olsa yaşanılan zorluklar olabiliyor.

Bu noktada yaşanan zorlukların üstesinde insanlarımız hemşeri derneklerinin özel gayretleri ile geliyor.

İşte bu hemşeri derneklerinin bir üst çatı kuruluşu olan BİLDEF, son zamanlarda insanların doğduğu topraklarla doyduğu topraklar arasında köprü vazifesi yapıyor.

İnsan bilmediği ve gitmediği bölgenin yabancısı diyerek yola çıkan Alp’in başkanlığındaki BİLDEF, bu noktada ilk olarak doğduğu toprakların insanlarını Anadolu Günleri buluşması altında Bursa’da buluşturdu.

Bundan önce dört kez gerçekleşen buluşma bu sene pandemi izin verirse 5. kez önümüzdeki ekim ayında Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşeceğini Başkan Alp’ten öğrendik.

Konuyla ilgili olarak başkan Alp, “Bu seneki etkinliğimize katılması kesinleşen 7 bölgeden en az 20 ilimiz olacak, bunun yanı sıra karar aşamasında olan bazı illerimiz var. Bu sayede köprü vazifesi kuruyoruz” dedi.

Öte yandan, BİLDEF’e üye olan dernek sayısının 35’e ulaştığını da ifade edelim.

Başkan Alp, yine kentler arası diyaloğun ve işbirliğinin gelişmesi adına 25 dernek başkanı ve yöneticisi ile 10 gazetecinin katıldığı bir organizasyon gerçekleştirdiklerini de “Bu sayede tüm GAP’ı gezdik, yoğun bir program gerçekleştirdik. Hem üyelerimiz hem Bursa basını GAP’ı tanımış oldu” diyerek ifade etti.

Yıl içerisinde zaman zaman faklı etkinlikler gerçekleştiren BİLDEF’in halı saha turnuvasının da büyük ilgi gördüğünü belirten Alp, “Bu tür organizasyonların her geçen yıl artarak devam etmesini istiyoruz. Bunu yanı sıra bizim hedefimiz BİLDEF’e yer kazandırmak, bu konuda çalışmalarımız devam ediyor” dedi.

Bu arada Alp, Anadolu’nun değişik kentlerinden önümüzdeki dönemde Bursa’ya okumak için gelecek üniversite öğrencilerine de “kapılarımız size açık elimizden geldiğince yardım etmeye hazırız” diye seslendi.

Bizler de kendisine çalışmalarında başarılar diliyoruz.

TUNAKAN DA TARIMA YATIRIM YAPIYOR

Pazar günü çok değerli dostumuz Celil Çolak ağabeyin oğlunun nikâh töreninde birçok dostu gördük. O dostlardan biri de Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt idi.

Kendisi ile sohbet ederken BALKANTÜRKSİAD’ın önceki dönem başkanlarından değerli dost Berat Tunakan da sohbete dahil oldu.

Tunakan’a bu aralar ne yaptığını sordum, o da “Orhaneli’ye yatırım yaptım, zamanımın büyük bir bölümünü orada geçiriyorum. O yatırım da tarım üzerine, goji berry yetiştiriyorum. Üzümsü bitkilerle ilgili çalışmalarımız devam ediyor” dedi.

Yaban mersini üretimi ile atağa geçen Orhaneli’de yakın bir tarihte bu bitkilere yenileri ilave olacağa benziyor.

Bize de tebrik etmek düşüyor…

Artık çözün bu meseleyi!

Artık çözün bu meseleyi!

Daha dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ‘sağlıkta şiddetin önüne geçilmesi’ gündemiyle acil toplantıya çağrıldığını, ancak yeterli sayı bulunamadığı için Meclis’in toplanamadığını yazdım uzun uzun ve sordum;

Meclis’e gelip meslektaşlarının içinde bulunduğu sağlıkta şiddet gibi bir açmazı çözmek için kılını dahi kıpırdatmayan AK Parti, MHP ve HDP’nin sağlıkçı vekilleri gönülleri rahat bir şekilde bu gece başlarını yastığa koyabilecekler mi?”

Sanırım bir sorun olmadan uyuyorlar, hekimler de şiddet görmeye devam ediyor.

Pandemi sürecinin başından bu yana ekranlardan belki de en çok izlediğimiz doktorlardan biri olan Gazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol’un aldığı tüyler ürperten tehditler dün geceden bu yana sosyal medyayı ayağa kaldırdı.

Pandemi ile mücadele sürecinde oluşturulan Bilim Kurulu’nun ve Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı yanlışları kalem kalem sıralamaktan korkmayan Şenol, bu kez tüm detayları ile kendisine yöneltilen şiddeti ve tehditleri anlattı çektiği videoda.

Prof. Dr. Şenol’un ofisinin önüne danadili bırakan şahsın “Av başladı” ifadesiyle yaptığı paylaşım tek kelime ile korkunç!

İşin daha da korkunç olan tarafı ise şu;

Uzun süredir aşı karşıtı; plandemikçi hesaplardan tehdit alıyor ve suç duyurularında bulunuyorum. Ancak bizim yaptığımız suç duyuruları, ‘ifade özgürlüğü’ ya da ‘adres bulunamadı’ şeklinde karşılık buluyor!” diyor Esin Hoca.

Devletin bu konuda kayıtsız kalmasını normal karşılamak durumunda mıyız? Bilemiyorum…

Elbette olanlar karşısında Sağlık Bakanı ya da İçişleri Bakanı da kendisini aramamış ve geçmiş olsun dileklerini iletmemiş.

Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol, tüm medya kanallarını doğru kullanarak sesini duyurmayı başarabilmiş bir doktor ve buna rağmen yok sayıldığını da açıkça söyleyebiliyor.

Ancak tüm sağlıkçılar aynı şansa dahi sahip değiller. Doğal olarak kendi çözümlerini kendileri bulmaya çalışıyorlar, ya defalarca söylediğimiz gibi başka ülkelerin yolunu tutuyorlar ya da özel sektörde çalışmayı tercih ediyorlar.

Bu durum da ülkemizde pek çok uzmanlık bölümünün hizmet veremez hale gelmesine neden oluyor. Geçtiğimiz aylarda şehrimizde ‘Çocuk Onkoloji Bölümü’nün kapanması gündeme gelmişti. Yoğun bir tepki ile karşılanan bu durum, ‘nöbetçi onkolog bay pass’ı ile çözülmeye çalışılıyor, ancak meselenin sürdürülemez olduğu ortada.

Benzer bir durumu Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hematoloji bölümü ile ilgili yaşıyor şimdilerde. Şehirdeki son hematolog hastaneden yapılan açıklamaya göre CİMER üzerinden yazılan tehditkar ifadeler nedeniyle, can güvenliği olmadığı gerekçesi ile istifa etti.

Bölüm kapandı, hastalar doktorsuz kaldı.

Şimdi Afyon’da yaşayan hematoloji hastaları muayene için uzman doktorun bulunduğu en yakın ile gitmek zorunda kalacak!

Hala kulaklar tıkalı, gözler kapalı, ağızlar suskun…

Bu yazdığım yazının sağlıkta şiddetin çözülmesi gerektiğini vurgulayan son yazı olmasını dilerim gönülden.

Gözleri açıp görerek, kulakları açıp hem hastaların hem de sağlıkçıların dertlerini dinleyerek ve ağızları açıp insanca konuşup tartışarak bir çözüm bulunmalı bu meseleye.

Yoksa sağlıkçılar kendi çözümlerini bulurken biz kendi çözümsüzlüklerimizle baş başa kalacağız…