İlçe belediyesinden büyükşehir belediyesine geçişler ve kadro sorunu

İlçe belediyesinden büyükşehir belediyesine geçişler ve kadro sorunu

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde başkanlık makamına oturan son dört belediye başkanının ortak özelliği ilçe belediyelerinde başladığı görevlerinden başarıları ve ardından sonraki aşamada ise makamlarını büyükşehir belediye başkanlığı ile taçlandırmaları.

Merhum Hikmet Şahin İnegöl Belediye Başkanlığı görevinin ardından Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı adayı gösterildi ve seçimleri kazandı. Ardından göreve gelen isim ise Recep Altepe oldu.

Osmangazi Belediye Başkanlığı görevinde yapmış olduğu başarılı çalışmaların ardından Altepe, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçildi.

Ardından gelen isim ise Alinur Aktaş oldu o da İnegöl Belediye Başkanlığı görevinin ardından önce meclis kararı ile ardından halkın oyları ile Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi…

Son olarak da 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlerin ardından Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine oturan Mustafa Bozbey de uzun yıllar Nilüfer’de Belediye Başkanlığı görevinin ardından Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.

Hepsinin ortak noktası aynı…

Partiden bir isim daha önce görev yaptığı belediyeye seçilirse işte o zaman kadro sıkıntısı yaşıyor…

Misal sondan başlayalım.

Mustafa Bozbey kadrosunu Nilüfer’den getirdiği isimlerle kurdu, kurmaya da devam ediyor.

Olan da bu durumda Şadi Özdemir‘e oluyor.

Özdemir’e yapılan bu reva mı?

Sadece o değil onun öncesinde İnegöl’den Bursa’ya terfi eden Alinur Aktaş da göreve başladığı andan itibaren İnegöl’den bir çok ismi Bursa’ya taşımış.

Bu durumda olan ise yerine gelen Alper Taban’a oldu…

Son olarak ise benzer bir olayı Mustafa Dündar yaşamıştı. Recep Altepe, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinde bir çok ismi üst belediye Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne taşımıştı.

O zaman da genel siyasetten yerel siyasete geçiş yapan Mustafa Dündar oldukça zorlanmıştı.

Onun öncesinde Hikmet Şahin dönemi var… O zaman da bazı isimler aynı şekilde Bursa’ya geçiş yaptı.

Buraya kadar belki her şey normal gibi gözüküyor…

Ama asıl sıkıntı yerel seçimlerde başkanlık koltuğu bir başka partiden, başka partiye geçtiği zaman yaşanıyor.

Gelen yeni başkan selefinin kadrosu ile çalışmak istemiyor.

Bu durumda başka ilçeden gelen isimler eski ilçelerine dönmek istemiyor.

Orada ki sistemde aksayacağı için kabul edilmiyor.

Velhasıl yola çıkarken, yolda şerit değiştirenler ne ileri ne geri gidebiliyorlar…

O açıdan son söz olarak diyeceğim odur ki bundan sonra şerit değiştirmek isteyen bürokratlar ince eleyip sık dokusunlar.

Bin kere düşünüp bir kere karar versinler.

Yoksa geriye dönüş yok…

Bizden hatırlatması…

Yeni toplum bükücü astroloji

Yeni toplum bükücü astroloji

İnsanoğlunun “Yılan, Tetris, Scramble” oyunları ile başlayan “teknoloji biadı” özel televizyon kanalları, Facebook-Instagram-Twitter-Tiktok gibi sosyal iletişim mecralarının icadı, kablolu televizyon kanallarının hayatımıza girmesi, herkesin youtube yayınları başlatması, karbon kağıdı misali senaryolarla dizilerin kanalları işgal etmesi ve 7/24 ekranlara demir atıp beyinleri dumura uğratan yorumculardan sonra şimdi hipnoz bayrağı astrolojiye/astrologlara emanet edildi…

Teknolojinin, hayatımıza girdiği günden bu yana insanoğlunu zapturapt altına almaya çalıştığını ve yukarıda sıraladıklarımın cazibesini yitirenler listesi olduğunu, toplum tarafından tüketilip kenara alındığı, adı koyulmasa da yeni arayışlara yelken açıldığını biliyoruz; astroloji hariç! En azından şimdilik! “Teknoloji hipnozlarının” son gözdesi olan astroloji ve astrologlar aslında uzun yıllardır bilinen bir mecra lakin gelin görün ki toplumun tam odağına oturtulması bir kaç yıl önce oldu. Televizyon ekranlarında yaptıkları yılbaşı tahminleri ile bir anda tüm evlere giren astrolojik yorumlar, haberler-güncel programlar-youtube kanalları ve sosyal medya hesaplarından sonra dizi repliklerinde dahi kendine yer buldu fetva niyetine; “Kuranda burç suresi var” diyerek.

Yani “astrologlara tabi olmak günah değil” şimdi bunu mu anlamalıydı muhafazakar kesim? Velhasılı kelam nur topu gibi bir “toplum bükücümüz” vardı artık. Astrologlar hayatın o kadar çok içine girmeye başlamıştı ki; siyasete, ekonomiye, hastalıklara, tedavilere, toplumsal olaylara, küresel gelişmelere, dünya liderlerine, diplomasiye, savaşlara, krizlere, felaketlere, sanata, spora, eğitime ve aklınıza gelebilecek her başlığa dair yorumlar işitmeye başlamıştık mantar gibi üreyen internet yayınlarından ve televizyon ekranlarından. Tüm bunları işitirken bir yandan da enteresan bir şekilde yapılan bazı toplumsal tahminlerin (bilhassa kazalar ve afetler) gerçekleştiğini görüyorduk. Ne garip değil mi? Fakat burçlara yönelik(kişisel) tahminlerde bu kadar başarılı olmuyordu astrolojik okumalar.

Misal yaklaşık bir yıldır kendime ve aileme dair burç yorumlarını okuyorum/dinliyorum fakat tutan bir şey yok ortada. Bazı astrologların sık sık yurt dışı ziyaretlerini/bağlantılarını dile getirmesi de dikkatlerden kaçmıyordu elbette. Ve neden genellikle Dubai? Özetle birkaç yıldır astrolojinin “yükseltilmesini” izliyorum, dinliyorum, okuyorum, takip ediyorum, anlamaya çalışıyorum. İnsanoğlu yaratıldığı günden bu yana gayb-a ilgi duyar ve oradan bir işaret almaya çalışır bu durum gayet normal. Bazı dönemlerde bu merak suç sayılıp “cadı avına” kadar varsa da cezai sonuçları yine de gayb-a ilgisini kendince devam ettirdi insan.

Bu yaşıma kadar pek çok şehirden su-kahve-çay-tarot-bakla-taş-his, el, yüz fallarına bakarak ün yapan pek çok isim duydum. Ki biliyorum bundan sonra da duymaya da devam edeceğim çünkü insan; eldeki olana sahip çıkmaz olmayanı kovalamayı sever… Dost ortamlarında sohbetimizi daha da keyiflendirmek adına içtiğimiz kahvelerin fincanını çevirip fal bakmayı ben de severim. Ya da gördüğüm rüyaları kendimce yorumlamayı veyahut hislerimi göz önünde bulundurarak hareket etmeyi. Evet insan olmanın bilhassa da kadın olmanın fıtratı gereği gayb-a olan merakımız her daim oldu olacaktır fakat bugün anlatmaya/anlamaya çalıştığım şey astrolojinin son birkaç yılda yaşadığı ani yayılma durumu, bu yaygınlaşmanın arkasındaki faktörler, insanların hayatına etkileri, merak döngüsü…

Ve pek tabi ki astrolojiden sonra bayrağı hangi başlığın devir alacağı. Evet astrolojinin son süreçteki sergilediği bana göre suni yükselişini sorgularken bir sonraki trendi de eldeki veriler doğrultusunda tahmin etmeye çalışıyorum. Zira dünya hızlı ve vahşi tüketim devrini yaşıyor ve bu devir çok tehlikeli çünkü “insanlığın sonunu getirecek olan tatminsizlik” şu an had safhada ve bu saatten sonra insanlık için Nirvana yok!

Annelik tezgahı

Annelik tezgahı

Anneler Günü…

En sevdiğim günlerden biri.

‘Kuzularımı şöyle bağrıma basıp doya doya koklamaktan daha büyük hediye ne olabilir?’ sorusuna; ‘Onların da beni aynı sevgi ile kucakladığını bilmek’ diye yanıt verebilirim. Sonra da düşünürüm her anneler gününde, ‘Anneler anneler gününde mutlu olmak için ne ister?’ diye.

Anneler öncelikle çocuklarının karnının doyduğunu bilmek ister. Bunun için her sofradan kalkışta ‘Doydun mu annecim?’ sorusunu sorarlar…

Bugün ülke geneline bakıldığında, hatta TÜİK verilerinden yola çıkıldığında, son dört yılda gıda fiyatları yüzde 472 oranında artmış görünüyor. Ambalajların gramajlarının düşürülmesi, içeriklerin kötüleştirilmesi ile yapılan zamları bir kenara koyarak söylüyorum bu oranı.

Çocuk yoksulluğunda Türkiye OECD ülkeleri arasında ikinci sırada.

İstanbul’da her dört çocuktan biri okula aç gidiyor.

Yani çocukların büyük bölümü sofradan aç kalkıyor, yatağa aç giriyor!

Çocukları aç olan annelerin gözleri yaşlı, yürekleri buruk oluyor…

Hadi bu olmadı, başka ne ister anneler?

Elbette yaşamak isterler…

Çünkü bilirler kendilerinin yaşayamadığı yerde çocukları da yaşayamaz…

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun 2024 Nisan Raporu’na göre Nisan ayında 32 kadın katledildi, 13 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Öldürülen kadınların yüzde 59’u evli olduğu erkek tarafından öldürüldü, öldürülen kadınların yüzde 56’sı kendi evinde saldırıya uğradı. Anlayacağınız kadınlar en güvendikleri yerde, en güvendikleri insanlar tarafından katledilmeye devam ediliyor.

Öldürülme nedenlerinin büyük bölümü ayrılmak istemek, barışmayı reddetmek, evlenmeyi reddetmek, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına yönelik almak istedikleri kararlar. Kadına kendi hayatı hakkında karar alma özgürlüğünü dahi tanımayan bir ülkede kadınlar çocukları ile birlikte yaşam mücadelesi veriyor.

Kısacası kadınlar yaşayamıyor!

Bu kısımda da sınıfta kaldık…

Ekonomik adalet ister kadınlar. İsterler, çünkü ekonomik adalet pek çok adaletsizliğin temeline oturur. Ekonomik adalet sayesinde eğitim ve sağlık hizmetlerinden de adil biçimde yararlanma hakkına kavuşur insanlar.

Bunun için çalışan, emek sarf eden annelerimiz de ayrı bir cenderenin içinde boğuşmayı sürdürüyor. Fakat ülkemizde iş hayatının zorluklarından daha çok etkilenenler doğal olarak yine kadınlar, yani ‘çalışan anneler’ oluyor. Annelik kavramının getirdiği zorlukların yanında iş hayatının zorluklarını da taşıyan ‘emekçi annelerin’ en büyük sorunu çocuklarının bakımı elbette…

Kamuda veya özel sektörde çalışan anneler aynı zamanda çocuklarına karşı da sorumluluklar taşıyorlar. Fakat ülkemizde çalışma sürelerinin uzun ve meşakkatli olması annelerin çalışma süreleri içinde çocuklarını emanet edebileceği kreş-anaokulu ihtiyacını beraberinde getiriyor. Özellikle yaşı küçük çocuğu olan anneler bu ihtiyacı derinden hissediyor.

Şimdilerde sorunlar kamuda kreşlerin açılması ve çalışan annelerin yoğun olduğu mahallelerde kreşlerin oluşturulması başlıkları ile çözülmeye çalışılsa da yıllardır erkek egemen bakış açısıyla şekillenmiş çalışma hayatında annelere nefes alacak imkanların yaratılması hep zaman alıyor.

Çalışma hayatının bütününe baktığımızda en dezavantajlı kesimler arasında kim yer alıyor dersiniz? Elbette çalışan anneler! Hayatları şüphesiz ki diğer çalışanlara göre daha zor olan annelere için özel bir takım kanunlar mevcut. Fakat bunların birçoğu modern hayata yeterince entegre olabilmiş durumda değil. Özel sektör söz konusu olduğunda ağıza dahi alınamayacak kadar yok sayılan bu haklardan anneler daha ziyade sendikalı işyerlerinde ve kamuda çalışmaları halinde yararlanabiliyorlar.

Çalışma hayatının içindeki her emekçinin olduğu gibi çalışan annelerin de sorunlar sıralamasının başında ücretler geliyor. Her geçen gün artan enflasyon ile birlikte gelen hayat pahalılığı evin geçimini sağlamak için uğraşırken bir taraftan da çocuk büyüten annelerimizi bir hayli zorluyor. Doğum yardımı başta olmak üzere bir takım destekler veriliyor olsa da ülkemizdeki hayat pahalılığına nazaran kısıtlı sayılabilecek bu ücretler yeterli olmuyor.

Kadın, özellikle de çocuklu kadın, iş dünyasındaki besin piramidinin en altında duruyor!

Dolayısıyla tüm gücüyle ekonomik adaleti sağlamaya çalışan anneler sürekli duvarlara tosluyor.

Eğitimimiz bir süredir zaten çocuk işçiliğinin merkezi haline dönüştürülmeye çalışılıyor, şimdi kalan kısmını da sadeleştirip tam istedikleri nesli yetiştirmenin çabası içinde ülke yöneticileri. Hiç merak etmeyin, anneler çocuklarının neyi öğrenip neyi öğrenmediğini, hangi imkanlardan mahrum bırakıldığını ve çocukları ile ne yapılmak istendiğini gayet iyi biliyor.

Tam da bu nedenle pek çok anne gözü yaşlı uğurluyor çocuklarını başka ülkelere. Yeter ki, kuzucuklarının kendilerinden daha iyi bir yaşamı olsun diye.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan Anneler Günü nedeniyle Devlet Konuk Evinde bir program düzenlemiş ve pek çok mağdur kesimi temsilen programda yer alan annelere yönelik gerçekten çok duygusal, tam da anne kalbini okşayacak cinsten bir konuşma gerçekleştirmiş.

Emine Hanımın konuşmasını kim yazdı bilmiyorum, hakikaten kelimelere hükmetmeyi bilen biri olsa gerek. Konuşmada beni en çok şu söz etkiledi;

İnsanlık elbisesinin annelik tezgahında dokunduğuna inanıyorum…”

Cümle güzel de biz henüz o tezgahı kuramadığımızdan, bahsedilen elbise bizim ülkeye birkaç beden büyük geliyor. Kadınlar da çocukları ile birlikte o boşluğun içinde kaybolup gidiyor…

Hiç birbirimizi kandırmayalım, bizim ülkede en çok anneler ölüyor!

Kalbinde anneliğe dair duygular taşıyan tüm annelerin günü kutlu olsun…

Rektör Çağlar’ın basın toplantısı ve hedefleri

Rektör Çağlar’ın basın toplantısı ve hedefleri

Cuma günü Bursa Teknik Üniversitesinde Rektör Prof. Dr. Naci Çağlar‘ın gerçekleştireceği basın toplantısı için soluğu Mimar Sinan Yerleşkesinde aldık.

Rektör Çağlar’ın geniş katılımlı ilk basın toplantısı diyeceğimiz toplantıda neler diyeceğini fazlasıyla merak ediyorduk.

O merakımızı giderdik…

Basın toplantısında yaklaşık 50 dakikalık bir sunum yapan Rektör Çağlar, üniversitenin geçmişinden başlayarak bugününü ve geleceğe yönelik hedeflerini anlattı…

Benim gönlümden geçen, sanayi kenti Bursa’da BTÜ’nün dünya çapında üniversite olması

Şunu net  ifade edebiliriz: BTÜ emsallerine göre sanayi-üniversite işbirliğini en iyi yapan üniversitelerden biri…

Yeter mi yetmez!..

Ama asıl sorgulanması gereken bu değil.

Asıl sorgulanması gereken eğitim sistemi.

O eğitim sisteminde ise ilköğretimden başlayarak, fakülteye kadar geçen süre zarfında her aşama masaya yatırılmalı ve üzerinde düşünülmeli.

Biz nerede hata yaptık diyerek yola koyulmalı.

Malum meslek lliselerinden üniversiteye geçişte kendi branşında MYO’ya girilirse ek puan veriliyor. Bu meslek yüksek okulu olarak değil de fakülteye giriş olarak düzeltilmeli, şart olarak da liseyi yüzde 10’luk başarı diliminde veya belirli bir not ortalaması baz alınarak gerçekleştirilebilir. Ya da öncesinde merkezi bir sınav yaparak kriterler belirlenir.

Böyle bir durumda teknik üniversitelere, ilgili bölümlere yatkın daha meraklı öğrenciler gelebilir.

İşte bu detayı neden anlattım. Bu sayede bu ülkenin hem mavi hem de beyaz yakalı ihtiyacını gidermek mümkün olur.

Fakülteden mühendis olup da eli tornavida tutmayan kimse kalmaz bu sayede.

İşte bu noktada BTÜ teori ile pratiği kısmen birleştirmiş.

Gelelim toplantıdan detaylara…

BTÜ’nin hedefi butik üniversite olmak, öğrenci seviyesini 15 bine yakın rakamlarda tutmak.

Bu doğru bir hedef.

Bu hedefle beraber uluslararası hakemli dergilerde ne kadar BTÜ’lü akademisyenlerin makaleleri yayınlanırsa üniversitenin cazibesi o kadar artar.

Şu an üniversitede 93 ülkeden bin 600 civarında yabancı öğrenci okumaktaymış. Muhtemelen bu ülkelerin bir çoğu üniversite eğitiminde bizden geri olan ülkelerden…

BTÜ dünyada önde gelen üniversite olmak istiyorsa yabancı öğrencilerin büyük bir çoğunluğu ABD, Japonya, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan gelen öğrencilerin tercih ettiği bir üniversite olduğu andır…

Bu ne zaman olacak?

Onu zaman gösterecek.

Cuma günkü toplantıda benim en beğendiğim hedeflerden biri BTÜ Vakfının kurulması ve vakfın hedefleri arasında teknik lise olması.

İşte bu hedefe ulaşılırsa yazımın ilk başında ifade ettiğim durum gerçekleşir.

Gerçek anlamda yeni nesil üniversite olmuş olur…

Netice olarak BTÜ yola yeni çıkan, mevcut durumu emekleme ile yürümeye geçiş aşamasında. İşte bu geçişin dayanağı bilimsel olursa koşmaya başlar, aksi durumda sekteler ve düşer.

O zamanda YÖK’te adı üniversite olarak kalır.

Bize düşen Prof. Dr. Naci Çağlar ve ekibine başarı dilemek…

Bursa Belediyeler Birliği’nde yeni başkan kim  olacak?

Bursa Belediyeler Birliği’nde yeni başkan kim  olacak?

Yerel seçimlerin ardından merak edilen konulardan biri belediyeler birliği seçimleriydi. Bu minvalde cevabı aranan sorulardan ilki Marmara Belediyeler Birliği Başkanı’nın kim olacağı idi.

Bir önceki yerel seçimlerin sonucuna göre değerlendirdiğimizde AK Parti Marmara Bölgesi’nde belediye sayısı olarak oldukça fazla idi.

Bunun paralelinde ise başkan AK Partili isimdi. Son 31 Mart  2024 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlerinin ardından ise çoğunluk ve delege  yapısı CHP’ye geçti.

Başkanlığa da Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey seçildi.

Şimdi bu noktada merak edilen  Bursa Belediyeler Birliği Başkanı’nın kim olacağı konusu. Konuyla ilgili olarak birlik, hafta içinde seçilen delegelerin listesini belediyelerden istedi.

Öte yandan;

Geçmişte AK Partili belediyeler çoğunlukta olduğu için başkan her zaman Osmangazi Belediye Başkanı oluyordu.

Daha doğrusu son 15 yıldır başkanlık koltuğunda önceki dönem Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar bulunuyordu..

Bu dönem Osmangazi Belediye Başkanlığı seçimlerini CHP’li Erkan Aydın kazandı.  Merak edilen ise Bursa Belediyeler Birliği Başkanı Erkan Aydın mı olacak yoksa başka bir isim mi?

Edindiğimiz bilgilere göre Cumhur İttifakı delege yapısı olarak  Bursa Belediyeler Birliği’nde çoğunluktaymış. Bu durumda birlikte başkanlık için iki isim ön plana çıkıyor.

İlki Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz diğeri de İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban.

Bize gelen bilgilere göre Oktay Yılmaz isminde mutabık kalınmış.

Uzun yıllar sonra bu anlamda bir ilk olacak, Bursa Belediyeler Birliği Başkanlığı Osmangazi’den Yıldırım’a geçmiş olacak.

Bize düşen bu durumda hayırlı olsun demek…

***

AKTAŞ YENİ DÖNEMDE AK PARTİ MKYK’YA GİRER Mİ?

Son yerel seçimlerde istediği sonucu alamayan siyasi partilerin başında AK Parti geliyor. İktidar partisinin kurmayları bir yandan seçim sonuçlarını masaya yatırırken diğer yandan da kongre sürecine hazırlanıyor.

Muhtemelen önümüzdeki günlerde kongre takvimi açıklanacak.

Önce delege seçimleri, ardından ilçe ve il kongreleri, ardından büyük kongre yapılacak.

İşte bu noktada merak edilen konulardan biri de son yerel seçimlerde seçilemeyen önceki dönem belediye başkanlarına görev verilip verilmeyeceği.

Kulağımıza gelen bilgilere göre bu minvalde AK Parti büyük kongresinde önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın MKYK’ya gireceği Ankara’daki kulislerde konuşulmaya başlandı.

Biz de bu kulis bilgisini bu köşeden paylaşmış olalım.

‘Sanayinin baskısı yüzünden 2040 planı yapılamadı!’

‘Sanayinin baskısı yüzünden 2040 planı yapılamadı!’

Bursa’nın doğusuna, Kestel İlçesi Soğuksu ve Seymen kırsal mahallelerine yapılması planlanan TEKNOSAB ve KOBİ OSB’nin belli bir gruba çıkar sağlamanın yanında şehre yönelik pek çok sakınca yaratacağına yönelik birçok yazı yazdım biliyorsunuz.

Bir önceki yazımda akademik odaların bugün itibariyle bir basın toplantısı düzenleyerek ve gerekli doneleri de ortaya koyarak plana itiraz edeceklerini belirtmiştim. TMMOB’a bağlı akademik odaların plana itiraz etmekle kalmayıp konuyu yargıya taşıyacaklarını da belirtmiş olalım.

Mesele hayli teknik bir konu olduğundan, benim de anlayabileceğim düzeyde sadeleştirerek aktarmaya, daha doğrusu anladığımı iletmeye çalışacağım. Öncelikli olarak sıklıkla üzerinde durduğumuz ‘Bursa’nın anayasa niteliğinde bir büyük planı yok’ sözünün aslında şöyle anlaşılması gerekiyor; 2020 Çevre Düzeni Planı, mevcudiyette yeni bir plan olmadığından halen geçerliliğini koruyor. Fakat plan güncel olmadığı için planda revizyon yapılarak işler ilerliyor.

TMMOB’a bağlı odalar da tıpkı İMO Bursa Şubesinin yaptığı gibi 2020 planında alanların tanımlarından yola çıkarak, itirazlarını bu plana dayandırarak hareket ediyorlar.

İtiraz gerekçelerinden oluşan basın açıklaması hayli uzun, teknik detayları da içinde barındıran, son derece geniş kapsamlı bir metin. Norm Haber’in sayfalarında metnin tamamına ulaşabilirsiniz.

İlgili kurumların görüşleri alınmadan hazırlanan planda yama yapılması gereken pek çok delik var ve bu deliklerin en büyüğü elbette tarım arazisi olarak görülen bölgede, halen zeytinliklerin olduğu alanlarda sanayileşmeye çalışılmasıdır.

Bir diğeri de kısaca köylüden dönümünü üç liraya alıp, sanayi imarı çıkardıktan sonra dönümünü üç bin liraya satacak olan ve dolayısıyla buradan ciddi bir rant sağlayacak olan kesime gelir getirmesinin amaçlanıyor olmasıdır.

Sadece Bursa özelinde mi durum böyle, yoksa tüm ülkeye yayılmış bir hastalık mıdır bilinmez, ama bizde bir süredir sanayicilerin bir bölümü sanayi üretimi yerine arsa üretimi üzerine uzmanlaşmış görünüyor. Dolayısıyla gelirlerinin önemli bir kısmını da buradan sağlıyorlar.

Zaten dananın kuyruğu da burada kopuyor.

Gayet iyi hatırlıyorum, bundan iki yıl önce bir Ramazan ayında, hatta bir iftar programında, basına yapılan hayli detaylı sunumla Bursa’da sanayi bölgelerinin ne kadar dolu olduğu, şehrin tüm arazilerine oranlayınca sanayi bölgelerinin ne kadar az bir orana sahip olduğu, dolayısıyla sanayicinin ihtiyaç duyduğu alanları bulamaması gibi bir sorun yaşadığı anlatılmış, kısacası yeni sanayi bölgesi oluşturmanın elzem olduğuna vurgu yapılmıştı.

Hani bir laf vardır, o gün ağızlarını büzüşlerinden bugün Ömer diyecekleri belli olmuştu diye, tam da öyle.

Burada gafil avlanmamızın en önemli nedeni elbette 2040 Çevre Düzeni Planının yürürlüğe girmemiş olması. Üstelik planla ilgili çalışmaların 2023 yılı başında bittiğini, küçük birkaç düzenleme ile birlikte planın uygulamaya koyulabileceğini dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş kendi ağzı ile söylemişken böylesine bir tuzağa çekildi şehir.

Planın uygulamaya koyulmamış olmasına neden olarak genel ve yerel seçimleri gösteren Aktaş, aslında şimdi bir Çevre Düzeni Planı olacak olan Bursa’nın sırf siyasi endişelerle yaklaşık bir buçuk yıl oyalandığını söylemiş oldu. Bu konuda yönelttiğim soruya İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek de benzeri bir yanıt vererek;

Bence esas kapitalin ve sanayinin baskısı yüzünden 2040 Planı görücüye ve askıya çıkamadı. Çünkü hakikaten çok büyük bir kapital ve sanayi baskısı var! Bursa bu baskının yükünü çok sırtlandı ve sanayi kenti olma statüsü nedeniyle bütün bedelleri ödedi ve artık taşıyacak, baş edecek gücü kalmadı. Bir çoğu dolmamış üretime geçmemiş pek çok sanayi bölgesi var aslında Bursa’da!” şeklinde yanıtladı sorumu.

Burada baskıya boyun eğenlerin ya da bir ihtimal bu durumu bir pazarlık unsuru olarak kullananların da büyük kabahati olduğunun altını çizmek lazım.

Şehir içinde dağınık halde bulunan küçük sanayi işletmelerinin bir araya toplanarak şehir dışına çıkarılması ve bu sayede şehrin daha temiz, daha güvenli bir görünüme kavuşturulması gibi masum amaçlarla yeni sanayi bölgeleri oluşturulmak isteniyormuş gibi gösterilmesini de akademik oda temsilcileri samimi bulmuyor.

Bahsedilen sanayinin şehir dışına taşınıp taşınmayacağına yönelik bir garanti olmadığı gibi, bu sanayi alanlarından boşalan yerlerin yeşil alan olarak değerlendirileceğine yönelik endişeler de hayli yüksek. Her şey yolunda gider ve şehir içinde kalmış sanayi şehir dışına çıkarsa dahi bu sanayi alanlarından boşalan noktalarda yeni gökdelenlerin yükseleceği ihtimali şimdilik daha kuvvetli.

Yani anlayacağınız bir yanda yeni sanayi bölgeleri oluşturarak kendisine sanayi arsası rantı sağlayanlar, bu durumun hemen ardından, bir ihtimal, oluşturulan yeni bölgelere taşınan sanayi alanlarından boşalan noktalarda yükselen gökdelenlerle bir kez daha imar rantından yararlanacaklar. Bir taşla kuş katliamı yapılmak isteniyor ya kavganın büyüğü de oradan kopuyor zaten.

Hukuk her ne kadar yıpransa da umut adaletten yana bu konuda. Ama endişeler de yine aynı konuda. Bir önceki yazımda yazmıştım tanımın ‘Yeni Cargill vakası’ şeklinde yapıldığını.

Evet, bunca yanlışa karşılık bu plan elbette iptal edilecek, fakat hukukun yavaş işletilmesi ve bölgede fabrika binaları yükseldikten sonra planın iptal edilmesi de pek ala mümkün ve böyle bir plan iptali bir o kadar anlamsız. Önümüzde Cargill örneği duruyor. 25 yıl sonra yerinin yanlış olduğunu onaylayan adaletin sayesinde 25 yıldır İznik Gölünün kıyısında üretim yapıyor fabrika.

Bursa bir kez daha aynı oyuna gelir mi?

Belki de CHP’nin gücünü bu konuda göstermesi için hem bugünkü açıklamaya katılan CHP Bursa Milletvekilleri Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve Orhan Sarıbal hem de İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu birlikte Meclis’te ses yükseltmeli, partilerinin genel merkezlerini harekete geçirmeli.

Madem bu plan Ankara’dan geldi, hiç uygulamaya geçilmeden Ankara’da çözülmeli!

İki toplantı, kırk mikrofon, kafalarda bin tane tilki

İki toplantı, kırk mikrofon, kafalarda bin tane tilki

Hafta ortası Bursa basını için hayli hareketliydi…

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile önceki Başkan Alinur Aktaş’ın ‘borç yükü’ düellosunu yerinde takip ettik, kopan vaveylayı da köşe yazılarından ve haberlerden okudunuz zaten.

Bu yazının konusu başka.

Bozbey’in Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde yaptığı toplantıda kırk küsur mikrofon arzı endam etti masanın üzerinde.

Kırk küsur medya kuruluşu, çok sayıda köşe yazarının iştirak ettiği geniş katılımlı bir organizasyondu.

Devrisi gün Aktaş’ın AK Parti İl Başkanlığı’nda yaptığı cevap toplantısında ise mikrofon sayısı hayli azdı. Tabii katılan köşe yazarı sayısı da.

Halbuki; mesleki açıdan bakılacak olursa iki tarafın da birbirine sarf ettiği sözler önemliydi ve eşit derecede katılım sağlanması beklenebilirdi, ama olmadı.

Çünkü medya işi ile iştigal eden zevatın bir kısmı belki yeni yönetime şirin gözükmek istediğinden, belki kayda değer bulmadığından, belki de ‘eski’nin yükünü bugün sırtında taşımamak için AK Parti İl Başkanlığı’nda zuhur etmemişti. Partililerin yoğun katılımı ile desteklenen bir basın toplantısı gördük.

Yani, kral ölmüştü; yeni kral çok yaşasındı.

Halbuki bundan aylar önce tam tersi senaryoda da işler pek güzeldi! Çimenler yeşildi, ışıklar parlaktı değil mi?

Alinur Aktaş dahi bir ay içerisinde durumdan şikayet eder hale gelip, düne kadar kendisinden sitayişle bahseden manşetleri eleştirmeye başladıysa vay ki ne vay!

Basında meselenin bu yönüne kafa yoran kısım, halef-selef fark etmeksizin koltukta oturan isme methiyeler düzen, kıyıdan köşeden övülecek bir şeyler bulup şirinlik muskası gibi ortalıklarda salınan kimselerin ‘ayıklanmasını’ talep ediyor.

‘Mesleğin onuru zaten yerlerde, bir de bu şekilde üzerinde tepinilmesine izin vermeyin’ çağrıları; ‘tüm basın kuruluşu ve çalışanlarına eşit muamele gösterilmesi’ ya da ‘geçmişin muhaliflerinin bugünün ayrıcalıklıları olması’ cenderesine sıkışıyor.

Peki doğru olan hangisi?

İntikamın çağrısı’ mı, ‘adaletin terazisi’ mi?

Gerçi, işler yerelde böyle de ulusalda çok mu farklı sanki?

İktidarın kadrolu gazetecisi (öyle diyorlar kendisine) Taha Hüseyin Karagöz’ün CHP lideri Özgür Özel ile verdiği pozun kaldırdığı toz, günlerdir sosyal medya gündeminde.

En son NOW Haber’in sunucusu Selçuk Tepeli de konuya dahil olarak “Ben olsam o fotoğraf yerine bir sığırla fotoğrafım olsun isterdim” cümlesini kurdu. Katılırsınız katılmazsınız o ayrı bir konu.

Ancak ortada olan durumun içerdiği anlam şu: Tanrılar kurban istiyor!

20 senelik AKP iktidarında türlü hakarete ve suçlamaya maruz bırakılan gazeteciler, yerel seçimler sonrasında kendine gelen CHP’den ‘her devrin adamlarına’ kırmızı kart göstermesini talep ediyor. 20 senedir uçaklardan, otellerden, gezilerden eksilmeyenler ise tam da şu dönemde ‘Kardeşlik Türküsü’nü söylüyor avaz avaz.

Senelerdir toplu iğne ucu kadar muhalefet edene ‘bu bizim mahalleden değil’ yaftası vuranlar, bugün ‘biz de size katılalım, mis gibi normalleşelim işte’ teklifinde bulunuyor.

Bu ülkede devir çabuk değişir. Kurt kuzuyla bir günde dost olur, iş birlikleri ve yeni ittifaklar peşi sıra gelir. Dolayısıyla bu saatten sonra yaşanan hiçbir şey sürpriz olmaz.

Ancak hatırlatmak gerek; herkes unutsa da nasıl olsa arşiv unutmaz.

Yazılan yazılar da, atılan manşetler de duruyor nasıl olsa…

Borç gerçeği

Borç gerçeği

Geçtiğimiz hafta özellikle Bursa medyası, hatta tüm ülkemizde, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve Alinur Aktaş arasındaki karşılıklı iddia ve suçlamalarla doluydu.

Tarafların basın toplantılarını izledik.

Mustafa Bozbey, oldukça kalabalık basın toplantısında (kendi ifadesi ile) henüz tam da netleşmemiş mali tabloya ilişkin verileri paylaştı. Hemen ertesi gün ise iddialara cevap niteliğinde Alinur Aktaş bir basın toplantısı düzenledi.

Aktaş’ın toplantısı bir savunma psikozu ve özellikle Bozbey’in yeğeninin işe alınması kararına oluşan tepkileri diline doladığı, rakamlara, oranlara boğulmuş bir toplantı oldu.

Açıklamalarında özet olarak, karşısında ciddi bir farkla seçim kaybettiği Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yeni başkanını algı yaratmak ve rakamları çarpıtmakla suçladı.

Kendisi seçim öncesi borç miktarını 7.1 milyar TL olarak açıklamıştı. Ancak 8 Mayıs’ta düzenlediği basın toplantısında bu rakamla sadece Büyükşehir Belediyesi’nin kast edildiğini ifade etti.

Yani iştiraklerin borcunu dikkate almadan, düşük miktarda bir borç açıklamış Sayın Alinur Aktaş. Büyükşehir Belediyesi’ne ait iştiraklerin borcunu dâhil etmemiş yani…

Bir bakayım dedim, iştirak ne demek?

“Ortak olma, ortaklık etme, bir işe karışma, birlikte bulunma, katılma, birlik” olarak tanımlanıyor. Nitekim bu iştiraklerin hizmet ve faaliyetlerini kendi hanesine başarı olarak kaydederek detaylı bir şekilde anlatıyor her seferinde.

Ancak öyle anlaşılıyor ki borçlarını görmezden gelerek algı yapmayı daha uygun görmüş!

Bu algı, kamuoyunu yanıltmayı amaçlamak olmuyor mu?

Mustafa Bozbey’in açıkladığı 25 milyarı aşkın borç miktarını “satışa hazır mülkler var, bunlar düşülünce” diyerek ya da iştiraklerin birbirlerinden borç alacak ilişkisini öne sürerek, bazen de rakamlara ilişkin oransal manipülasyonlar ileri sürse de aslında Mustafa Bozbey’in açıkladığı gerçek borcu teyit etmiş oldu.

Kendisinin açıkladığı algı rakamı olan 7.1 milyar TL’yi 20 milyar 224 milyon TL’ye de yine kendisi yükselti bu arada.

Bu rakamı ilk telaffuz eden de devri teslimi yapan Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz olmuştu.

Eski başkanın bu borcu bütçe miktarına göre makul bulması ise oldukça ironik.

Madem makul idi, iştiraklerin borçlarını neden görmezden geldiniz de, sadece Büyükşehir borçlarını açıklayıp algı ile kamuoyunu, seçmeni yanıltmaya çalıştınız acaba ?

Sanırım kendi seçmeninin dahi algı ile yönetilmekten bıktığından haberi yoktu henüz.

Doğrusu siyaset çok kaygan bir zemin ve gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, her ayın ilk haftası bir basın toplantısı ile çalışmaları hakkında bilgi vereceğini belirtmiş, kurumlarda incelemelerin de devam ettiğini ifade etmişti.

Önümüzdeki ay yapılması muhtemel toplantıda durum biraz daha netleşecektir. Sorumlu makamda bulunan Sayın Bozbey’in “belgelerle” tartışmalara son noktayı koyması kamuoyunca merakla bekleniyor.

Gelelim bu dönemin ilk krizine.

Doğrunu isterseniz bu açıdan Bursa yine çok büyük bir talihsizlik yaşadı. Büyükşehir Belediye Başkanlığına 2019 yılında seçilen Alinur Aktaş, o tarihlerde yaptığı bir açıklama ile ülke gündemine düşmüştü. Hatırlanacağı gibi Nâzım Hikmet, Türkan Saylan ile teröristlerin saldırısı sonucu hayatını kaybeden usta gazeteci Uğur Mumcu ve yine bombalı bir suikast sonucu katledilen akademisyen Bahriye Üçok için “devlete ve bayrağa savaş açmış” ifadelerini kullanmıştı.

AKP’li Başkan Alinur Aktaş yüzünden Bursa günlerce bu açıklama ile anılmıştı.

Bursa maalesef yine bir seçim döneminin başında Mustafa Bozbey tarafından yeğeninin BURKENT’in başına ataması ile ülke gündemine düştü. Yani Bursa yine bir seçim sonrası dönemi başında yine bir krizle ülke gündemine girdi.

Bir büyükşehir belediye başkanının sıradan bir atama yapması, sonra da bu kararı uygulamaya giriştiğinde yanlışlığını görüp kararını geri alması şüphesiz olağan bir durum.

Ancak bu atamayı bir krize dönüştüren bizzat başkanın yaptığı çeşitli açıklamaları oldu.

Çağımızda “iletişim krizleri” yönetmek, en önemli yönetim alanına dönüşmüş durumda.

Bu yönetimin ilk kuralı da; “Beklenmeyeni bekleyeceksin” mottosu.

Bu süreçlerde

– Kontrolsüz özgüvene,

– Liyakatsiz danışmana,

– Krizi hafife almaya veya çok ciddiye almaya asla yer yoktur.

Bir musibet bin nasihatten yeğdir diye bir söz var,umarız ki hiçbir CHP’li belediye başkanı nepotizme meyletmesin.

Geçtiğimiz 22 yılda iktidarın yönettiği neredeyse bütün kurumlarda nepotizm normalleştirildi. Hatta bunun skandal düzeyde sonuçları Bursa Büyükşehir Belediyesinde yaşandı ve asla bu derece gündeme getirilemedi. Çünkü bunu normalleştirmiş bir iktidar var.

Hatta, kamu kaynaklarında hısım akraba kayırmacılığına İslami kaynaklardan referanslar bile uyduruldu.

Oysa Bursa Büyükşehir Belediyesinde yaşanan krize ilk tepkiler, bizzat CHP’li seçmenden geldi.

“Onlara benzemeyin” çığlığı bir sel olarak sosyal medyadan aktı.

Yanlış karardan dönüldü.

Hibe fon avcısı Mustafa Işık’ın ustalık dönemine başlangıcı

Hibe fon avcısı Mustafa Işık’ın ustalık dönemine başlangıcı

Yerel seçimlerin ardından Norm Haber olarak ilk ziyaretimizi Gürsu Belediye Başkanlığı görevine yeniden seçilen Mustafa Işık‘a yaptık.

AK Parti‘nin en kıdemli belediye başkanı Mustafa Işık ile ilgili bu ayrıntıyı ifade ettikten sonra devam edelim.

Meclis üyeliğinden başkanlık döneminin ilk bölümüne, daha doğrusu çıraklık dönemine meclis üyelerinin oyları ile seçilen Işık, kalfalık ve ustalık dönemine halkın oyları ile seçildi…

Öncelikle şunu net ifade etmek gerekiyor:

Işık, kimsenin beklemediği performansla halkın gönlünü kazandı, ışık saçtı..

Ama siyaset yapan bir çok isme göre;

Cüneyt Yıldız‘ın vefat etmesinin ardından başkanlık koltuğuna oturan Işık’ın görev süresinin oldukça kısıtlı bir süre, daha doğrusu bir dönemle sınırlı olacağı tahmin ediliyordu.

Amma velakin gösterdiği performansla önce halkın, ardından Cumhur İttifakı‘nın partilerinin gönlünü kazandı.

AK Parti’de onu 3. dönem aday gösterdi.

O da sandığa giden halkın yüzde 45 oyu ile sandıktan çıkmayı bildi. Ustalık dönemine başlangıç yaptı.

Bu döneme gelirken ilk başkanlığın alındığı dönemde toplam bütçesinin yüzde 110 borcu olan belediyenin, bugün borç oranı toplam bütçesinin yüzde 5’i civarında olduğunu kendisinden öğrendik….

Daha doğrusu hizmet büyümüş, bütçe büyümüş, borçlar miktar olarak aynı oranda oldukça küçük kalmış…

Hatta o kadar azalmış ki büyüteçle bakmak gerekir…

Yurt dışı fonları da hesaba kattığımızda o borçları büyüteçle görmek bile mümkün değil.

İşte bu noktadan bakınca bu işin sırrı ne diye sorduğumuzda “İşin sırrı yeni kaynaklar bulmada, maliyetleri azaltmada, personeli tam verimlilikle çalıştırmada” dedi…

Zaten belediyenin çöplerini kendi araç ve personeli ile toplayarak ciddi bir gelir kaynağı elde eden ya da diğer bir ifade ile tasarruf eden Işık, bu anlayışı en son açılan mesire yerinde de uygulamış.

Müteaahhitin 75 milyon TL verdiği işi kendi imkanları ile 25 milyon TL’ye yapmış…

Yine görev süresi boyunca 150 milyon TL’ye yakın hibelerden de faydalandığını ifade edelim.

Bu durumda bize helal olsun demek düşüyor…

Öte yandan yeni dönem için Büyükşehir’le seçim döneminde ortak yapmayı düşündüğünüz taahhütleriniz için ne düşünüyorsunuz sorusuna da “herhangi bir problem olacağını düşünmüyorum” diyerek yanıt verdi..

Yeni dönemde de gözünü uluslararası hibe ve fonlara diken fon avcısı Mustafa Işık’a bizler de yeni dönem için başarılar diliyoruz…

‘Sanayi yatırımcısına ucuz arsa temini…’

‘Sanayi yatırımcısına ucuz arsa temini…’

Bu aralar rotamız şehrin doğusundan yana. Elbette sıcak gündemin yönü neresiyse orada olmak şart. Ben CHP Kestel İlçe Örgütünün düzenlediği basın açıklaması vesilesiyle bölgeyi bir kez gidip görmüştüm. Toprakların tarım alanı olması bir yana, hali hazırda ekili dikili olduğuna da şahit olmuştum.

Konuyla ilgili dönemin Kestel Belediye Başkanı Önder Tanır ile muhtemelen ilk yapılan canlı yayını başkanın odasında gerçekleştirmiştik ve nasıl bir işin içinde olduğumuzu anlamaya çalışmıştık. O günlerden bu güne kadar, zaman zaman dile getirdiğim, pek çok yazımda da değinmekten çekinmediğim bir mesele benim için Soğuksu bölgesinde yapılması planlanan İleri Teknoloji Sanayi Bölgesi.

Bugün tabelasının önünde fotoğraf da çektirdiğimiz, yolu, izi, hatta giydirilmiş araçları bile olan, baya baya ele avuca gelen bir proje karşısında durduğumuz. Bir gazeteci arkadaşımın tarifi son derece yerinde oldu bu konuyla ilgili; ‘Günümüzün Cargill vakası!’

Şimdi öyle kafanızı çok da bulandırmadan açıklamaya çalışacağım. Öncelikli olarak şunu söylemek isterim; yarın itibariyle düzenlenen bir basın toplantısı ile TMMOB örgütlülüğü içinde yer alan akademik odalar birlikte basın toplantısı düzenleyerek plana itiraz ettiklerini açıklayacaklar.

Bursa’nın halen yeni bir Çevre Düzeni Planı olmadığından 2020 planının halen geçerli olduğu varsayılarak, plan üzerinde değişiklik yapılarak ilerleniyor malumunuz. Mevcut Çevre Düzeni Planı’nda tarım alanlarının ve sulama proje sahalarının korunması temel ilke olarak alındığından, plan değişikliğine konu olan bölge ise tarım ve sulama sahası içinde olduğundan istenen değişiklik mevcut plana aykırılık taşıyor.

Dolayısıyla yeni planın tamamlanması ve bu plan doğrultusunda böyle büyük çalışmaların yapılmasının önemi vurgulanıyor.

Arada şunu da hatırlatmakta fayda var, dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş zamanında taslağı hazırlanmaya çalışılan 2040 Çevre Düzeni Planında bölge tarım alanı olarak görünüyor!

Elimde yaklaşık 10 sayfadan oluşan bir itiraz metni var ve pek çok teknik konu göz önünde bulundurularak itiraz şekillendirilmiş. Size sadece son paragrafı aktarmak istiyorum;

“Yukarıda ifade edilen tüm açıklamalarımız ışığında, kamu yararı amacı gütmediği, sanayi yatırımcısına ucuz arsa temini dışında bir hedefi bulunmadığı açık olan Bursa ili, Kestel İlçesi Soğuksu ve Seymen Mahalleleri sanayi ve depolama amaçlı plan değişikliğine itiraz eder…”

Akademik odaların yaptığı ‘sanayi yatırımcısına ucuz arsa temini dışında bir hedefi bulunmadığı…’ tespiti son derece önemli.

Buradan şöyle bir sonuç da çıkmasın, ‘sanayici küp küp altınlar vererek alsın sanayi arsalarını, nasıl olsa para kazanıyor. Bunu tutup arsa parasına gömsün’ gibi bir hevesim asla yok. Zaten Avrupa ülkelerinde durum böyle de ilerlemiyor. Sanayicilere üzerinde tarım yapılamayacak, dolayısıyla sanayiye uygun araziler son derece ucuz fiyatlara, gerekli altyapı çalışması ve planlaması hazırlanarak uygun ödeme kolaylıkları ile sunuluyor. Elbette karşılığında sanayicinin üretim yaparken çevreyi kirletmemesi bekleniyor.

Ben aslen tam da bu modelden yanayım. Ülke lojistik anlamda bir kara taşımacılığı kısır döngüsünden çıksın, sanayiciye gerçekten kıraç topraklarda güzel sanayi alanları oluşturulsun, hatta bu sanayi bölgelerinde çalışacak kişiler için bu bölgelere uydu kentler inşa edilsin, tarım yapılacak olan verimli topraklarda da tarım yapılsın bir zahmet…

Çok mu zor böyle bir planlama yapmak, bu işin önünde kimler engel?

***

‘BİZİM MUSTAFA’ MESELESİ…

Yolumuzun doğuya düşmesi boşuna değildi. Şehrin en kıdemli belediye başkanı olan Gürsu Belediye Başkanı Mustafa Işık’ı makamında ziyaret ederek yeni dönem için başarılar diledik.

Hemen altını çizelim bugün Bursa’nın önemli bir misafiri vardı. AK Parti Genel Başkanı Yardımcısı ve Yerel Yönetimler Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, AK Partili belediye başkanları ile bir toplantı düzenledi ve toplantının ana konusu kamuda tasarruf tedbirleriydi.

Cümleyi söylerken bana bile garip geliyor, ama eğer iddia edildiği gibi ‘2026 yılına kadar bütün belediyeler kendi yağıyla kavrulsun ve kamudan yatırımları ile ilgili destek beklemesin’ cümlesi sarf edildiyse, yatırım aşkı ile yanıp tutuşan Bursa için tek umut yurt dışı krediler ve Avrupa Birliği Projeleri kapsamında yapılan işler olacaktır.

Bu konuda Mustafa Işık’ın gönlü çok rahat. Genel olarak yaptıkları işlerde Avrupa Birliği Projelerinden yararlanan, bunun dışında belediyenin öz kaynaklarını kullanarak pek çok yatırıma imza atmayı başaran, geçmiş dönemde vadettiği 25 projenin üzerine 25 proje daha ekleyen Başkan Işık, tebrik ziyaretlerinden yorgun, ancak kendinden emin göründü bana.

AK Parti’nin seçim kaybetmesinde önemli rol oynayan unsurlardan birinin, geldiği yeri unutmak, kibirli, vatandaştan uzak siyaset yapmak olduğunu AK Partililerin kendisi de söylediğinden benim dillendirmem muhalefet dahi sayılmaz sanırım.

İşte tam bu noktada Gürsu Belediye Başkanı Mustafa Işık’ın ‘Bizim Mustafa’ olarak anılmaya devam ediyor olması seçimlerde baskın gelen unsur oldu.

Bütçe meselesini de atlamayalım ve 750 milyon bütçesi olan Gürsu Belediyesinin sosyal güvenlik prim ödemeleri dahil 40 milyon lira borcunun olduğunu, dolayısıyla ekonomik olarak en kendi yağıyla kavrulan ilçelerden birinin Gürsu olduğunu söyleyelim.

Başkanın önümüzdeki dönem aklında daha çok kadınlara yönelik projeler yer edecek gibi. Zira bir gün önce düzenlenen kadın çalıştayında kadınların dertleriyle dertlendiği her halinden belliydi.

Bu döneme doğunun kıymetlenmesiyle başlayan Bursa’da gözümüz doğu ilçelerindeyken, kadınlara yönelik projeleri keyifle takip edeceğim…

Taht

Taht

Sultan’a sormuşlar: “Ne kadar dostun var hünkarım?..”

Sultan cevap vermiş: “O tahttan düşünce anlaşılır…”

Evet, dün, önceki Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın AK Parti İl Başkanlığında yaptığı basın toplantısı benzeri yerdeydik.

Belediyenin imkanları bitince 5 yıldızlı oteller unutulmuş ve AK Parti İl Başkanlığı hatırlanmış.

Neden “basın toplantısı benzeri” dediğime gelirsek, salona gazetecilerden çok partili doldurulmuştu. Bir ara nefes almak bile imkansız hale gelince bence bu tanım çok uygun oldu.

Arkasından eski Başkan Aktaş, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e baldız ve yeğen üzerinden göndermeler yapınca, partililerin şak şaklamasından, bir basın toplantısından çıkıp sanki kahvehanede seçim çalışması izlenimi verdi.

Neden bu acemiliklerin yapıldığına gelince… AK Parti ve Alinur Aktaş, muhalefette olmayı ilk defa tadıyorlardı. Ama buradan söyleyeyim, muhalefeti öğrenecek gibi durmuyorlar. Çünkü Aktaş, derdini anlatmak yerine her zaman olduğu gibi üst perdeden atar gider peşindeydi.

Neyse, gelelim toplantının ana gündemine…

Bursa Büyükşehir Belediyesinin Mustafa Bozbey’in anlattığı gibi borcun 20 milyardan fazla olduğunu ama gelir-gider tablosunda dengeli bir bütçe yürütüldüğünü, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve iştirakleri için bu borcun çok büyük olmadığından bahsetti.

Yani ben şöyle anladım: Bu borç aslında devede kulak ve Mustafa Bozbey suyu bulandırarak balık avlıyor, demeye getirdi açıkçası.

Peki, eski Başkan’a buradan soruyorum:

Siz yurt dışı gezilerinde kol kola gezdiğiniz, size “küçük dağları sen yarattın” güzellemeleri yapan “nitelikli” ve “seçkin” gazetecileri 5 yıldızlı otellerde toplayıp “borç 7 milyar” demediniz mi?

Yani Türkçesi, Bozbey’in balık tuttuğu suyu aslında siz bulandırmadınız mı?

Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne fatura kesip ödeme yaparak ulusal kanalları parsellettiğiniz, ne iş yaptığı belli olmayan süslü danışman ağzından köpükler saçarak, “borç 10 milyar” diye savunmaya geçtiğinde “dur kardeşim, senin bildiğin gibi değil, biraz sus” dediniz mi?

Sonuçta borç 20 milyar Türk Lirası mı?

Ayrıca basın toplantısında eski Başkan Aktaş, Türkiye’deki ekonomik durum ve son yıllarda oluşan kur farkı nedeniyle borcun katlandığını söylemeye çalıştı. Eveledi geveledi, baktı iş “nass”a gidecek, yutkundu kaldı.

Gelelim Sultan’ın dostlarına… Ya, eski Başkan Aktaş, neredeydi o seçkin ve nitelikli, gazeteci kılıklı yol arkadaşınız! Hani, her toplantıda yanınıza oturttuğunuz… Hani, seçimden sonra size güzellemeler yapmayan basın kuruluşlarındaki gazetecileri işten çıkartarak, sizin parti komiserlerinizi atayacak arkadaş… Arkadaşlar…

Şimdi CHP’li belediyelere şirin görünme peşindeler. Ne oldu denizi görünce balık mı oldular?

Siz de görüyorsunuz, dün CHP’ye söverek gezen, size hayran hayran bakanların, bugün CHP’li belediye başkanlarının kapılarına yamanmak için nasıl fırsat kolladıklarını. Yani sayın eski Başkan Alinur Aktaş, tahttan indiniz, bakın bakalım yanınızda kaç kişi var.

Ha, artık işleriniz yavaşlayarak bir emekli havasına girdiğinize göre George R. R. Martin‘in yazdığı “Taht Oyunları“nı okuyun ya da diziyi seyredin, bakın bakalım siz tahttayken oradaki “Serçeparmak” karakterlerini kimlere benzeteceksiniz!

Aktaş’tan Bozbey’e belgeli cevaplar

Aktaş’tan Bozbey’e belgeli cevaplar

Önceki gün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa  Bozbey, önceki dönem belediye başkanı Alinur Aktaş dönemine ilişkin eleştirilerde bulunmuştu…

Hatta ithamlarda bulundu demek daha doğru olacak.

Bunun yanı sıra önceki dönem borçlarının 25 milyar TL olduğunu ve bazı şirketlerin borçlarının anormal seviyede olduğunu basın mensupları ile paylaşmıştı.

İşte iddiaların odağındaki isim Alinur Aktaş ve AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan, Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e teker teker yanıt verdi.

Aktaş, yanıt verirken nasıl bir belediye aldığını nasıl bir belediye devrettiğini rakamlarla açıkladı.

Bu detaylara girmeyeceğim.

Onu haberlerde okursunuz.

Ama şunu net olarak ifade etmek gerekiyor…

Muhasebenin dili bellidir.

Gelirle gider arasındaki fark, kar veya zarardır…

Ya da borç alacak veya artı-eksi ilişkisidir.

İşte bu noktada Aktaş’ın anlattıkları doğru ise kim Bozbey’e bilgi verdiyse bazı bilgileri yanlış vermiş, eksik vermiş…

Bu noktada birileri ya Bozbey’e şirin gözükmek istiyor ya da o bilgileri verenler çok yetersiz…

Yetersiz ise o kadroyu da gözden geçirmek gerekir.

Onlarla hizmet üretmek zor olabilir…

Alinur Aktaş’a göre, gerçek olan “Bozbey’in dersini yeteri kadar çalışmadığı…”

Biz bir önceki yazımızda Burkent‘in genel kurulunun gerçekleştiğini ifade etmiştik…

Neticede dediğimiz aynen çıktı.

Burkent’in yeni yönetimi ve genel kurul kararı ile karar defteri fotokopisi basın toplantısında paylaşıldı ve bizlere verildi.

Diğer yazdığımız bir konu ise BESAŞ ile ilgili idi. Hatta 2023 yılını 50 milyon TL’nin üzerinde karla kapatan, kasasında bir o kadar paranın yanı sıra depolardaki unları da sayılmaz ise ortaya farklı bir tablo çıkartmak mümkün.

Finansal yönetimde bilançonun dilini ya da en basit ifade ile check up’unu rasyo dediğimiz yöntem oranlarla yapıldığını azıcık muhasebe bilen, hatta borsaya meraklı olan herkes bilir.

BESAŞ’ın bu anlamda mali verileri oldukça iyi…

Yine diğer şirketlerin de benzer verileri kabul edilebilir düzeyde…

Aktaş’ın iddialara verdiği cevapta dikkat çeken detaylardan biri de “borç alacak ilişkilerinde şirket borçlarını hem şirket hem belediye borcu olarak yazıldığını” söylemesiydi.

Böyle bir hata gerçekten olduysa bunu ticaret lisesinin 1. sınıfında okuyan bile yapmaz…

Yine bir başka iddia ise 60 metrakerelik daire fiyatının 4 milyon 500 bin TL’ye ihale edildiği…

Bu konuda verilen rakam toplam ihale bedelini inşaat metrakaresine böldüğünüzde Bayındırlığın verdiği fiyata eş değer 15 bin TL civarı…

Bu da oldukça enterasan geldi.

Yine eleman alımı ile ilgili bilgi noktasında emekli olan veya çıkan personelin yerine yeni açılan iş yerlerine alındığını ifade etti.

Bu açıklamada işlerin aksamaması için yeterli…

Bunun dışında Aktaş bir çok şey konuştu.

Ama konuşmanın özetinde “Bozbey inşallah benim yaptıklarımın çeyreğini yapar” dedi, dersek abartmış olmayız.

Ancak görünen o ki Bozbey ile Aktaş arasında bu açıklamalar daha çok su götüreceğe benziyor.

Bu tartışmalar umarız ki bir an önce sona erer, Bursa iktidar ve muhalefet işbirliği ile daha fazla hizmete kavuşur.

Kim haklı kim haksız?

Kim haklı kim haksız?

Bu yazı uzun olacak besbelli. Çünkü işin bir değil, iki değil, üç değil pek çok yüzü var. Hepsine bir bakmak, kararı böylece vermek, kararı verirken de terazinin ayarını iyi tutturmak lazım ki, günü geldiğinde herkese lazım olacak adaleti gözetmeyi başarabilelim…

Önümüzdeki beş yıllık dönemi ellerindeki kartları son derece iyi oynayarak geçirmek durumunda olduğunun bilinciyle hareket eden bir CHP Genel Merkezi var öncelikli olarak karşımızda. Biliyorlar ki, bugün yerel seçimlerde kendilerine yetkiyi veren vatandaş, en küçük bir hatalarında ‘diğerleri de bunlardan farklı değildi’ diyerek ellerinden yetkiyi alıverir genel seçimlerde.

Hani üç beş kişinin şahsi emelleri uğruna koskoca CHP’nin bir büyük genel seçim hezimeti daha yaşamasına kimsenin müsaade edecek kadar sabrı yok. Zira herkesin kendine göre kurduğu siyasi ikballeri var. Misal 2028 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın karşısına rakip olarak çıkmayı planlayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu sizce böyle bir aymazlığa izin verecek kadar tedbiri elden bırakır mı?

Bırakmıyor da zaten. Konuyla ilgili tepkisini izledik. Yakında CHP Sayıştayı diyebileceğimiz denetim kurulu da işe koyulacak umarım.

‘Yıllarca bu gözler neler gördü de seçimlerde AK Parti’ye sandıktan sarı kart çıktı?’ sorusuna iki gündür yanıt veriyoruz. Bugün de verelim aynı yanıtı ki, unutmayalım, unutturmayalım ve bir kez daha benzeri işleri görmeyi istemediğimizin altını kalın kalın çizelim.

Liyakat esasına dayanmayan atamalar, eş, dost, akraba kayırmacılığı, devlet makamlarının babadan kalma çiftlikler gibi hoyratça kullanımı, sıkışınca uydurulan yalan yanlış senaryolar, üç beş maaşlı bürokratlar ve bir kesimin haddini hesabını tutamayacağı kadar çok parası varken, ülkenin büyük bölümünün açlık sınırının altında gelirlerle geçinmek durumunda kalması, devletin kasasından bir biçimde kılıfını uydurup partililere ya da yakınlara para aktarma gibi maddeleri sayınca kısa bir özet geçmiş oluruz diye düşünüyorum.

Hafta başından bu yana şehirde konuştuğumuz tüm konular bu çerçevede dönüp duruyor.

Bir önceki yazımda belirtmiştim Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in yeğeni ile ilgili yaptığı atamanın yanlış olduğunu ve oluşan kamuoyu sayesinde bu atamadan vazgeçildiğinin dün itibariyle Bursa basını ile paylaşıldığını.

Bu paylaşım yapılırken Bozbey, konunun henüz netleşmediğini, bir düşünceden ibaret olduğunu, oluşan tepkiler nedeniyle de bu düşüncelerinden vazgeçtiklerini belirtmişti.

Şimdi Sezar’ın hakkının Sezar’a verildiği bir yazı yazmak niyetindeyim. Bu nedenle, bugün düzenlenen basın toplantısında atama meselesinin Bozbey’in bahsettiği kadar masum olmadığını açıklamak için bizleri toplayan Eski Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan’ın delil olarak sundukları BURKENT Yönetim Kurulu Toplantı tutanağında kararın alındığının resmi olarak göründüğüne vurgu yapalım.

4 Mayıs günü yapılan toplantıda BURKENT Yönetim Kurulu Başkanlığına Furkan Bozbey, Genel Müdürlüğüne ise İnan Keser oy birliği ile getirilmiş.

Daha önce de belirtmiştim, kamuoyu oluştu ve karar geri çekildi. İşin bu tarafı güzel, çünkü böyle bir nezaketi AK Parti yönetimlerinde görmemiz mümkün değildi. Milli Eğitim Bakanlığının müfredat değişikliğine binlerce itiraz yapıldı, sayın bakan bu durumu hiç olmamış kabul ederek bildiğini okumaya devam ediyor. Benzeri bir örneği, Bursa’da yepyeni iki sanayi bölgesi oluşturmak için kolları sıvamış, taaa Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından planlar hazırlatıp geçirmiş olan küçük azınlığın yapılan itirazları muhtemelen hiç takmadan yoluna devam edeceği senaryo için de şimdiden söyleyebiliriz.

Hata yapılmış, tepki gösterilmiş, gereği yapılmış…

Keşke bu durum anlatılırken, ‘sadece bir düşünceydi’ cümlesine de gerek görülmeden, olan neyse samimi bir şeffaflıkla paylaşılsaydı da bugün düzenlenen toplantıda aleyhte belgeler dağıtılmasaydı.

Gelelim belediyenin borçları ile ilgili Başkan Bozbey’in şimdiye kadar yaptığımız incelemelere göre borçlar yaklaşık 25 milyar civarında açıklamasına yönelik olarak Alinur Aktaş’ın ‘durum hiç de öyle değil’ minvalindeki karşı açıklamasına.

Bu iki kulağın ve benim gibi pek çok basın çalışanının iki kulağının seçimlerin hemen ertesinde düzenlenen basın toplantısında belediye borçlarının 7 milyar lira olarak açıklandığını duyduğuna eminim.

İşte Sezar’ın hakkının Sezar’a verildiği yere geldik.

Pek çok kişinin parayla satın alınabilecek, parayla satın alınamayanların da saf, salak olduğunu sandığı insan topluluğunun yaptığı bir işi yaptığımız düşünülür. Oysa gerçek her zaman öyle değildir. Basın mensuplarının inanıyorum ki, büyük bölümü, parayla satın alınamayan, aklı gayet başında, ekmeğinin peşinde, ekmeğini kazanırken de doğru bilgileri halka ulaştırma gayretinde olan meslektaşlarımdır.

Haliyle aklımız başımızdayken, bahsi olunan 7 milyar liralık borcun sadece belediyenin kendi yapısına ait olduğunu, işin içine BUSKİ ve diğer belediye iştiraklerinin katılmadığını, burada bir kelime oyunu yapılarak bir tür kandırmacaya yönelmeye ihtiyaç duyulduğunu elbette ki anlamıştık.

Şimdi, iş ciddiye binince, yine Alinur Aktaş’ın belediyenin toplam borcu olarak açıkladığı rakamın 20 milyar 224 milyon olarak zikredildiğini belirtelim.

Borç 20 milyarın biraz üzerindeyken, belediyenin (BUSKİ ve şirketlerle beraber) bir yıllık tahmini bütçesinin de 47 milyar 900 milyon lira civarında olduğu vurgulandı yine Aktaş tarafından. Sonra da eklendi;

“Ben zaten 7 milyar rakamının toplam borç olduğunu söylememiştim. Dikkat ederseniz sunumun üzerinde belediye borcu olarak yazıyordu.”

Norm Haber Genel Yayın Yönetmeni Esat Kaplan’ın Soğuksu meselesine yönelik sorularına da kaçak güreşen ve yine kelime oyunları yapan yanıtlar verildi Aktaş tarafından.

“Biz bu sanayi bölgelerinin yerleri ile ilgili bir şey söylememiştik… Planda oturulup konuşulup düzenlemeler yapılacaktı… Ben artık belediye başkanı değilim, bu sorunun muhatabı da artık ben değilim…” gibi.

Bahsi olunan planda Soğuksu bölgesinin tarım arazisi olarak görüldüğünü artık herkes biliyor sanırım!

Aynı soruya yönelik AK Parti İl Başkanı Davut Gürkan’ın yanıtı da; “Bizim önceliğimiz 1/100.000’lik planın hazırlanması, bu noktada gereken tüm desteği vereceğiz. Bu plan hazırlanırsa Bursa Bursa’dan yönetilir. Kimse de kafasına göre istediği yeri sanayi bölgesi ilan edemez…” dendi.

İnsan merak ediyor tabi, 2023 yılının başında hazır olduğunu söylediğiniz, sonrasında seçimler nedeniyle yürürlüğe girmesini ertelediğinizi de yine kendi ağzınızdan kamuoyuna duyurduğunuz planı neden seçim pazarlığı malzemesi haline getirdiniz o halde? Elinizde bunca imkan ve devletin gücü varken, plan da hazır askıdayken, neden itiraz hakkınızı kullanacağınızı göğsünüzü gere gere söylemiyorsunuz madem Bursa’nın Bursa’dan yönetilmemesine bu kadar karşı duruyorsunuz da?

Yine kelimeler, yine oyunlar, yine anlamayacağımızın umulması…

Borç şu kadardı, alacak bu kadardı tartışmalarına girmeye hiç lüzum yok bana göre. En azından benim için. Benim hiç öyle hesaplayamayacak kadar param olmadığından olsa gerek, pek de kafam basmaz bu işlere. Bu işler hesap uzmanlarının işleri.

Benim işim kelimelerle ve kelime oyunları yapmaya hiç gerek yok beyler. Öylesine her yere sinmiş bir medya dünyasının içindeyiz ki, sadece ve sadece dürüstlük kazanıyor. Hem de hikayenizin her ortamda ve her durumda aynı olması için saf bir dürüstlük lazım. Damıtılmış bir dürüstlük…

Gazeteler sizin için ‘dünyanın en iyi belediye başkanı’ yazsa ne gam, sosyal medyada milyonlar bir hesabın üç beş kelimelik paylaşımından öğreniyor olan biteni.

Bu yüzden herkesin şapkasını önüne koyması ve bir kez daha düşünmesi lazım, yolunun nereden geçeceğini…

 

AK Parti’nin ‘Bursa Anayasası’ ve ‘Soğuksu’ya bakışı

AK Parti’nin ‘Bursa Anayasası’ ve ‘Soğuksu’ya bakışı

Son iki gündür…

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin önce yeni başkanını, sonra da eski başkanını dinledik.

İktidar ve muhalefet atama ve borç tartışmaları üzerinden Bursa’da hanidir unuttuğumuz polemiklere girişti.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in dün yaptığı açıklamaları da selefi Alinur Aktaş ile Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa İl Başkanı Davut Gürkan’ın açıklamalarını da Norm Haber sayfalarında bulabilirsiniz.

Gürkan ve Aktaş’ın düzenlediği toplantıda benim gündemimde elbette yerel anayasa (1/100000’lik plan) ve Kestel Soğuksu’da yapılmak istenen sanayi bölgesi vardı.

Konuyu hem Aktaş’a hem de İl Başkanı Gürkan’a sordum:

Dünkü toplantıda da gündeme geldi. Kestel Soğuksu bölgesinde planlanan sanayi bölgesi kent kamuoyunun da gündeminde.

Sayın Aktaş, siz seçim öncesinde 1/100000’lik planın hazır olduğunu ve seçim sonrasında yürürlüğe konulabileceğini söylemiştiniz. (Soğuksu) Bu planlamada yer alıyor muydu?

Sayın Gürkan, hem bölgede çalışan biri, bir sanayici olarak hem de iktidar partisinin il başkanı olarak sizin bu konuya bakış açınız nedir?”

Her iki ismin verdiği yanıtları noktasına virgülüne dokunmadan nakledeyim…

‘İNŞALLAH BOZBEY’E DE SORMUŞSUNUZDUR’

Aktaş: Tabii bir kere benim şu an aktif görevim yok. Onu söyleyeyim. 1/100000’lik plan da geçerken sanayi alanlarıyla konut alanlarıyla diğer alanlarıyla tamamıyla tanımlanarak geçecekti. Benim, ben şimdi burada detaya girmek istemem, kimseyle de polemik konusu olsun istemem. Beni birilerinin sanayiyle alakalı yargıladığını, sanki sanayi düşmanıymışım gibi bir tavır içerisinde olduğumu göstermeye çalıştığını ben birilerinin biliyorum. Ona rağmen duruşumu çok net bir şekilde söyledim. Şehir içinden taşımayla alakalı bir öngörüden bahsettim. KOBİ OSB dönüşümüyle alakalı. Bununla alakalı yer falan belirtmedim. Bana ısrarla yer belirt dedikleri halde. Bunlar tamamen ilgili odalarla, ilgili kurum ve kuruluşlarla mutabakatla yapılacak işlerdi. Lakin inşallah aynı soruyu dün Sayın Bozbey’e de sormuşsunuzdur.

– Soruldu.

Ama çok güzel bir geçiştirmeyle cevap verdi, çok net bir şey de söylemedi kendisi, hiçbir şey de vermedi. O Alaattinbey’deki, bilmem nerdeki o binaların tamamı onun belediye başkanlığı döneminde yapıldı, o kaçak sanayi yapıları, Çalı OSB’nin filan, resmi bir OSB değildi bu arada. Yani artık bunu cevaplaması gereken ben değilim o açıkçası, öyle söyleyeyim.

Gürkan: Öncelikle bir düzeltme yapayım, benim fabrikam o bölgede değil, Gürsu’da. Bazen böyle söylüyorlar, ama orada da hiç bir metre yerim yok.

– Gürsu-Kestel artık aynı bölge olarak görülüyor.

Tabii ki yani sonuçta merkezi olarak görüyoruz hepsini de. Orada da yerim yok, onu da belirteyim, bazen böyle şeyler söylüyorlar. Şimdi, birincisi en başta söylediğimiz biz bu şehrin anayasasını oturtturmamız lazım. 1/100000’liğini yapmamız lazım. Alinur Başkanımız bunun için uğraştı. Birçok odalardan bunlarla ilgili görüşler aldı ve nihayetinde belirli bir noktaya geldi.

’20 YILI DEĞİL 50 YILI 100 YILI PLANLAYALIM’

Geçtiğimiz günlerde bir fuar açılışında mevcut büyükşehir belediye başkanımız bununla ilgili çalışacağını söylemişti, ‘ilk işim bu‘ demişti. Biz de katkı koyarız, çünkü şöyle, Büyükşehir Meclis üyesi çoğunluğu bizde olduğu için biz de yeni bir komisyon kuruyoruz bununla alakalı. Birçok kurumları içerisinde barındıran, profesyonel ekipleri… Çünkü Bursa’nın geçmiş tarihinde 1/100000’likleri yaparken biliyorsunuz Piccinato dönemlerinde, ulaşımla alakalı, Lörcher’in paylaşımlarıyla alakalı, bunlar bu şehre değer katmıştır. Bizim derdimiz, bu şehirde yaşıyoruz, biz bir anayasayı koyalım, 20 yılı değil 50 yılı 100 yılı planlayalım, ona göre hareket edelim. Kimse kafasına göre bir yeri ben sanayi bölgesi ilan ediyorum ve şu merkezi yapıyorum deme cesaretini gösteremesin bu şehirde. Ama 1/100000’i çıkarmazsak olmaz. Biz bununla ilgili desteğimizi vereceğiz.

‘BOZBEY’İN İNİSİYATİFİNİ GÖRELİM’

Soğuksu’ya gelince… Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı şimdi başkası biliyorsunuz, bundan sonra inisiyatifini görelim. Hani sanayicilere söylemişti bir toplantıda, ‘ne istediniz de vermedim, ne istediniz de yapmadım’ demişti. Bir beyanatını görelim, ona göre hareket ederiz.

Ama biz bu şehrin anayasasını bütün kurumların da ortak görüşü alınarak ortak akılla bir noktaya getirilmesini ve bir daha bundan sonra sanayi bölgesi kontrolsüzlüğü veya plansız sanayileşmeyle alakalı olan yapılanmanın artık bizim dur dememiz lazım, önüne geçmemiz lazım. Hele hele biliyorsunuz seçimlerin yaklaştığı dönemde ciddi manada kaçak yapılar oluşuyordu, fabrikalara varıncaya kadar, Alinur Başkanım da burada bizzat yıkım talimatlarının üzerinde asla hiç kimseye bununla alakalı iltimas vermeksizin üzerinde durduk. Gerekirse oy kaybedelim kardeşim, kimsenin bu şehrin ovasına bu şehrin tarımına zarar vermeye hakkı yok diye ciddiyetle üzerinde durduk, yine aynı görüşteyiz, aynı kanaatteyiz, bundan sonraki tavrımız ve tarzımız da öyle olacak.”

Gürkan’ın yanıtından sonra Gazeteci İbrahim Öge de “bu tavrınızı Ankara’ya, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yansıtacak mısınız?” diye sordu.

Gürkan’ın bu soruya verdiği yanıtı da aynen aktarayım:

‘ARTIK HUKUKİ SÜRECE GİRMİŞ’

“Orası 2017’de başlamış bir süreç var ve bakanlık burasını, burasıyla ilgili olarak çalışmalara başlarken oradaki kooperatife, İleri Teknoloji Sanayi Bölgesi kooperatifine sanayi bölgesi yapmak kaydıyla satılmış. Bu dönemler başlamış. Yani bununla alakalı bir yorum yapmanın anlamı yok. Bu artık hukuki sürece girmiş. Bundan sonraki süreçte biz de 1/100000’lik planlar önümüze geldiğinde ona göra tavrımızı net olarak ortaya koyarız.

‘PLANLAR ONAYLANMADAN BU İŞLER DOĞRU DEĞİL’

Bu sürecin, ben orasıyla ilgili basitleştirmek istemiyorum. Bu şehrin Batısı da var Doğusunda da sadece orası değil başka yerlerin de isimleri var görüyorsunuz, ama bunu abartarak, işte bunun 10 katı rakamlar söyleyerek, o bölgeyi hiç görmeden veya başka araziler de var Batı bölgesinde zikredilen ama bunları bizim kamuoyuna izah ederken basın mensubu abilerimiz ablalarımızla beraber oraya gidip yerleri görmek lazım, vicdani hareket etmek lazım. Kalkıp da burası veya diğerleri hakkında yorum yapmak istemiyorum. Bizim ana felsefemiz diyorum, 1/100000’lik planların burada onaylanmadan bu işlerin doğru olmayacağını söylüyorum. Bizim genel kanaatimiz budur.”

Peki bunca sözden ben ne anladım?

Hem Büyükşehir yönetimi hem iktidar partisi, işlerin Ankara’dan kotarılmasının verdiği rehavet içerisinde. Normal koşullarda CHP’nin Bursa’yı ayağa kaldırması gerekirken, “İtiraz edeceğiz, bakacağız.” gibi cılız açıklamalarla yetiniliyor. İktidar cephesi de hukuki süreci işaret ederek adeta topu göğsünde yumuşatıp karşı tarafa atıyor.

Her iki kesimin “Bursa Anayasası” konusundaki duyarlılığı ise neredeyse gözlerimizi yaşartıyor. Ancak planlama sürecinin yeniden en başa dönmesi ve kısa sürede de tamamlanamayacak olması ister istemez şu kuşkuyu doğuruyor:

Son sanayi bölgelerini de planlayalım, kararlarını çıkaralım, kesinleştirelim, üleştirelim, sonra da anayasayı bağlarız!..”

Bakalım böyle mi olacak, yoksa 1/100000’lik planlar onaylanmadan bu işler doğru mu olmayacak?

Bozbey’in basınla ilk buluşması ve halef selefe sorularım

Bozbey’in basınla ilk buluşması ve halef selefe sorularım

Yerel seçimlerin ardından koltuklarına ısınan belediye başkanları bir yandan belediyeyi tanımaya çalışırken diğer yandan da önümüzdeki sürecin planlamasını yapmaya çalışıyorlar.

Bu süreçte olan isimlerden biri de Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey…

Bozbey, koltuğa oturduğu günden bugüne kadar geçen süre zarfında nasıl bir belediye bulduğunu anlatma adına salı sabahı Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde basın mensupları ile buluşmasında anlattı…

Anlattıklarına geçmeden önce Bozbey’in bu dönem uygulamaya koyacağı düzenli aylık basın buluşmalarını önemsiyorum.

***

Fakat Bozbey’in anlattıklarında aklıma takılmayan noktalar yok dersem yalan olur.

Önce ilk olarak ülke ve kent gündeminde sıcaklığını koruyan yeğen Furkan Bozbey meselesinden başlayalım.

Geçen cuma günü Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraklerinden BURKENT‘in genel kurulu gerçekleşti mi?

Gerçekleşen genel kurulda yönetim kurulu başkanı seçilen Furkan Bozbey, bu görevinden ne zaman istifa etti?

Furkan Bozbey, BURKENT’in yönetim kurulu üyesi olarak mı devam edecek?

Ya da o genel kurul tescil edilmediği için mi geri adım atıldı diye yorumlamak gerekir.

Bu sorunun yanıtını Başkan Bozbey’den öğrenince bu köşeden paylaşırız.

***

Öte yandan iştiraklerle beraber toplam borcun 25 milyar TL olduğunu ifade etti.

Bu borç alacaklardan ve stoklar düşüldükten sonraki net borç mu?

Onu da bu köşeden sormuş olalım.

Misal olarak BESAŞ’ın yaklaşık 140 milyon  TL borcu olduğunu açıkladınız. Bu borcun içerisinde depolardaki unlar, gelecek yıllardaki tazminat yükleri mi var?

Hatırladığım kadarı ile bana gelen kulis bilgilerine göre BESAŞ’ın genel kurulunda önceki yönetimi tebrik etmiştiniz…

Yine 31 Aralık 2023 itibarı ile karı ciddi bir rakamın üzerinde…

Muhtemelen bağımsız denetçiden geçen bu veriler önümüzdeki günlerde BESAŞ’ın internet sitesinde yayınlanacak.

Onu da bu köşeden sormuş olalım.

Cevap gelince yayınlarız.

***

Bu arada soru soracağımız diğer bir isim ise önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş…

Arabayatağı odun depolarında planladığınız hafriyatı yapılan kentsel dönüşüm projesinde 60 metrekare daireyi 4 milyon 500 bin gibi rakama mı ihale ettiniz?

Valla gerçekten o fiyata ihale edildiyse ben villa yaparım…

Doğruysa çok yazık…

***

 

Bunun dışında Alinur Aktaş’a Tarım ve Peyzaj AŞ ile ilgili iddiayı sormak isterim.

İddiaya göre;

Tarım AŞ’den 10 TIR çekicisi, aylık 2.2 milyon artı KDV bedelle getirilmiş. Ödemesi yapılmış. Ancak bu çekicilerden sadece dört tanesi depoya gelmiş. Altı tanesi ise ortada hiç yokmuş.

Yine 28 tane farklı binek aracı Tarım AŞ’ye getirilmiş. Bir aracın aylık maliyeti ise araç başına 80 bin liraya yakınmış

Bunlar gerçekten doğru mu?

Bu araçları kimler kullandı?

Doğruysa daha önce yazdığımız gibi gerçekten çok vahim…


***

 

Öte yandan Bozbey’in yeni dönemde sosyal yardımları ve bursları daire başkanlıkları üzerinden yapacağını konuşmalarından çıkardık.

Bunun yanı sıra Soğuksu Sanayi Bölgesi’ne itirazda bulunacağız demesi de kentin geleceği açısından oldukça önemli.

Her şeyden önemlisi Bozbey’e süre tanımak gerekli. Kent için yapılan her türlü olumlu katkıya teşekkür etmek boynumuzun borcu.

Hatalarında ise eleştiri hakkımızı da saklı tutuyoruz…

Kamuoyu oluştu, gereği yapıldı!

Kamuoyu oluştu, gereği yapıldı!

Türkiye siyasetinin ameliyat masasında uzun yıllar Cumhuriyet Halk Partisi’ni yatarken gördük. Çeşitli incelemelere, tedavi denemelerine maruz kalıp bir türlü kafasının üzerinde bir cam tavanla sınırlandığı hissiyatını ve gidişatını aşamayan parti, yerel seçimlere hazırlandığı süreçte yepyeni bir tedavi ihtimalini değerlendirdi.

Değişimden, yenilenmeden, gençleşmeden, dürüstlükten, dobralıktan, halkçı yaklaşımdan, liyakatten, vatandaşın yanında durmaktan, kısacası tüm eskiden kalma kötü huyları bir kenara koyabilmekten geçiyordu bu yeni tedavinin yolu…

Sonra ne mi oldu?

Hasta bir silkelendi, kendine geldi, ayağa kalktı, üzerindeki cam tavan kırıldı, şöyle bir nefes aldı, ciğerlerine oksijen doldu, içindeki enerji açığa çıktı, hareketlendi ve yeniden şarkılar söylemeye başladı.

Kısacası tam iyileşmese dahi iyileşme yoluna girdi ve ‘ümit veren’ olarak nitelendirilerek taburcu edildi. Tedavisi evde sürecek…

CHP’nin kalktığı ameliyat masasına ise 20 yıldan uzun süredir ülkeyi tek başına yöneten ve ülkede olan olumlu olumsuz her şeyin müsebbibi olarak göstermemizde bir sakınca bulunmayan AK Parti yatırıldı.

Eee… Hasta olan şifasını arayacak elbette.

Olmadı, kaderine razı olacak.

AK Parti’nin hangi hastalıklardan mustarip olduğunu biz biliyorduk, partililerin ve seçmenlerin büyük bölümü de yakın geçmişte teşhisler koymaya başlamıştı.

Gelir bölüşümünde adaletsizlik ilk ve en büyük hastalıktı. Bir kesimin zenginleşmesi, ülkenin geriye kalan büyük bölümünün fakirleşmesi vatandaşın canını en çok yakan kısım oldu. Bunun yanında adam kayırmacılık, üç beş maaşlı bürokratlar, akrabalar, işin tuzu biberi haline geldi. Onun bunun tanıdığı ile şişen kadrolarda iş yapacak adam bulmanın zorlukları, artık gözle görülür bir liyakat eksikliğine işaret eder oldu. Hepsi bir yana tepeden bakmacılık ve geldiği yeri unutarak, halkın fakru zaruret içinde yaşam sürdürmeye çalışan kesimine yokmuş muamelesi yapmak en muteber davranış modeli halini aldı.

Daha çok madde saymak mümkün de biz şimdilik teşhislerin bu kadarı ile yetinelim.

Sonuçta AK Parti’nin hasta olduğuna, yazımın büyük bölümünde bahsettiğim ameliyat masasına yatarak şifasını araması gerektiğine oy çokluğu ile karar verildi yerel seçimlerin yapıldığı gün.

Elimizde bir iyileşme sürecinde olan, bir de hasta olup yataklara düşmüş iki büyük parti var. Ülkenin selameti açısından iyileşme sürecinde olanın kendisine çok iyi bakması, hasta olanın da öncelikle doğru teşhisin koyulması için gerekli araştırmayı yapması beklenir.

Bugün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in Bursa basının karşısına yeni sıfatı ile ilk kez çıktığı basın toplantısını izlemek için salondan içeriye girerken aklımda böyle bir hikaye vardı.

Bir önceki yazımda üstüne basarak belirtmiştim. İktidarın yaptığı hataları tekrarlayan bir CHP görürsek, önümüzdeki 5 yıllık dönemde, zaten hastalıklardan bıkmış olan vatandaş kendisini yönetmek için bir sandıkta verdiği yetkiyi başka bir sandıkta alıverir, hiç anlamazsınız diye.

Tam da bu nedenle liyakatin çok önemli olduğunu, CHP’li belediyelerin atamalardan ihale süreçlerine, planlamalara kadar CHP’nin kendi içinde kuracağı bir tür CHP Sayıştayı olarak çalışacak olan denetleme kurulu ile denetlenerek önce kendi partisinin genel merkezine hesap vereceğini vurgulamıştım yine.

Bugün tüm bunların üzerine konuşulacak pek çok konunun üzerinden geçilirken, birkaç gündür Türkiye gündeminde konuşulan Bursa Büyükşehir Belediyesine yönelik iddialara açıklık getirerek toplantıya başlayan Mustafa Bozbey;

“Belediyelere yapılan atamalar konusunda halkımızın hassasiyetlerini anlıyorum. Daha netleşmemiş, süreci tamamlanmamış bir konunun bu kadar kamuoyunun gündemine gelmesini de önemsiyorum. Bu konuyla alakalı gereğini yaptığımızı da kamuoyunun bilmesini istiyorum. Belediyemizi yönetirken liyakatli ve deneyimli kadrolarla hizmetlerimizi en iyi şekilde sunacağımızı herkesin bilmesini istiyorum” dedi.

Bu açıklama belediyenin, dikkat edin sadece Bursa Büyükşehir Belediyesinin 10 milyar liranın üzerinde borcu olduğundan, iştirakleri ile birlikte Bursa Büyükşehir Belediyesinin toplam borcunun şimdilik tespit edilen miktarının 25 milyar lira olduğundan daha önemliydi bence.

Çünkü liyakat ve adam kayırmacılık hastalıklarının teşhis ve tedavisi noktasında bir gelişme kaydedildiğinin de göstergesiydi.

Böyle bir atamanın düşünülmesi yanlıştı elbette.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel; ‘Benim kardeşim de işsiz. Biz bilmez miyiz Ankara’da, İstanbul’da işe koyalım…’ derken belediyelerde durumun nasıl işlemesi gerektiğine dair yolu göstermişti zaten.

Fakat burada güzel olan noktayı kaçırmamak lazım, KAMUOYU OLUŞTURMAK!

Kavram doğası gereği çok önemli ve basının dördüncü güç olarak harekete geçirici yanını açıklayan bir yönü var. Bu noktada bir kamuoyu oluştu, kamuoyu tepkisine karşılık duruma bir çeki düzen verildi.

Bunu AK Partili bir belediyede göremezdik. Ben yaptım oldu mantığının hızlı ve sert işlediği böylesi düzenlerde kamuoyu kendini parçalasa dahi, milletimin kısa süreli hafızasının üç günlük bir kapasitesi olduğuna olan yüksek inançla imam hep bildiğini okurdu.

CHP’li belediyeler bunu yapmadılar, ‘Gereğini yaptılar!’

Şimdi benzeri bir durumun, atamalardaki liyakat gibi önemli olan, Bursa’nın yönetilmesinde önemi olan başka bir konunun da işlemesine olan inancım giderek yükseliyor.

Soğuksu’da kurulması istenen Doğu TEKNOSAB projesinin iptali meselesi!

Bu konuda da bir süredir kamuoyu oluşturmak adına Bursa’da pek çok kişi kalem oynatıyor. Bozbey’in masasında duran konuya Bursa Büyükşehir Belediyesi de itiraz edecek. Aynı zamanda hızla Bursa Anayasası olarak adlandırılan 1/100.000’lik plan ve alt planları hazırlanarak Bursa’nın Bursa’dan yönetilmesi sağlanacak.

Yani yine kamunun vicdanına kulak verilerek hareket edilecek.

Bunu bir yol kazası, bir beşer şaşar mevzusu olarak kenara alıp kamuoyu oluştuğu takdirde vicdanların sızlamayacağına yönelik bakış geliştirmeyi daha yapıcı buluyorum kendi adıma.

Elbet hatalar olacak, hatalardan dönmenin erdem olduğu zamanlar da olacak.

Oysa dönülmeyen hatalar nedeniyle iştirakleri ile birlikte toplam borcu 25 milyarın üzerinde olan, işin BUSKİ kısmına daha hiç bakılamayacak kadar karmaşık bir yapıda bırakılan Bursa Büyükşehir Belediyesinin zarar eden, ancak inat edilen projelere ayrılan kaynaklarının dağları aşmış olmasının önüne geçileceği bir süreç bizi beklemeli.

Bursların ve yardım çeklerinin ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığından dahi emin olunamayan, 2024 yılının başından itibaren işe alınan 524 kişiye aylık 41 milyon 500 bin lira maaş ödenen, sosyal medya hesaplarında ’30 Ağustos, Atatürk’ kelimelerinin kısıtlandığı, şimdilik tespit edilen kısmıyla vakıflara aylık 200 bin lira bağış yapan bir belediyeye çeki düzen vermek, modernize etmek, yaşanabilir bir şehir yaratmak gerekiyor.

Belediyenin küçük Bab-ı Ali denilen Bursa basınından en çok yararlanacağı nokta da burası olmalı. Öyle ‘Evet efendim, sepet efendim’ deyip alkış tutan, ‘en doğrusunu siz bilirsiniz’ diyen takımından değil, sorunları çekinmeden söyleyen, yapılması gerekenlerin altını titizlikle çizen basından bahsediyorum elbette. Ayrımı iyi yapmak, ayarı iyi tutturmak gerekiyor.

Yani, KAMU-OYU-VİCDANI önemli!

 

 

Bursa’nın matruşkası!

Bursa’nın matruşkası!

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, yerel seçimlerden 37 gün, mazbatayı aldıktan 32 gün, görevi devraldıktan 31 gün sonra kameraların karşısına geçti.

Ramazan Bayramı tatilini saymazsak 22 gündür mesai yapan Bozbey’in uzun açıklamalarından çıkan tek sözcüklük çarpıcı bir özet vardı: Matruşka!

Bursa Büyükşehir Belediyesi ve iştiraklerinde kendisinin gözetiminde müfettişler ve bağımsız denetçiler eliyle yapılan incelemelerin ancak yüzde 60-70 oranında tamamlanabildiğini söyleyen Bozbey’in durum tespiti şuydu:

Her geçen gün tespit ettiğimiz borç maalesef ki büyümeye devam ediyor. Borçlar biner biner değil, milyon milyon değil, milyar milyar artıyor. Önümüzde zaman var ve ulaşamadığımız kısımlar var.”

Borç incelemesi kadar yapılan iş ve işlemlerin yasalara uygunluğunu ve hakkaniyetini de sorguladıklarını belirten Bozbey, şöyle söyledi:

“Bilirsiniz, Rusların matruşkası var. Açıyoruz, tam çözdük diyoruz içinden bir tane daha çıkıyor. Onu çözdük diyoruz, bir açıyoruz, bir tane daha çıkıyor içinden. Yani bir matruşka gibi…”

***

Bozbey’in selefi Alinur Aktaş, seçimden sonra yaptığı açıklamada, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Mart 2024 itibariyle 7.1 milyar lira borcu olduğunu, bunun bütçenin 0.35’i kadar olduğunu söylemişti.

Aktaş’ın hatası rakamı açıklarken BUSKİ ve 8 şirketin borçlarını hesaba dahil etmemesiydi. Dolayısıyla Başkan Bozbey, bambaşka bir tablo koydu ortaya.

Buna göre, Bursa’nın 25 milyar 76 milyon 239 bin 226 lira borcu var. Bunun 10 milyar 309 milyon 254 bin 576 lirası belediyeye, 10 milyar 132 milyon 263 bin 925 lirası BUSKİ’ye, 4 milyar 634 milyon 720 bin 725 lirası şirketlere ait.

Bozbey’e göre, incelemeler tamamlandığında bu rakamın daha yukarılara çıkma olasılığı ortada!

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 2024 yılı bütçesinin 20 milyara bağlandığını hatırlatarak, “nereden çıktı bu kadar borç?” diye sormak gerekiyor.

Örneğin SÜTAŞ sayesinde Atatürk adına kavuşan Timsah Arena’dan kaynaklanan 5.5 milyarlık bir borç söz konusu.

Peki ya gerisi?

Bu para nerede harcandı? Bir karış metro mu yapıldı? Trafik sorunu çözüldü de bu para mı harcandı? Sahillerimiz mi güzelleşti? Büyük ölçekte kentsel dönüşüm yapıldı da oraya mı harcandı? Bursa’nın planlama sorunu mu çözüldü? Nereye gitti bu paralar?” diye soran Bozbey’e göre, borçlar yatırımlardan değil savurganlıktan kaynaklanıyor.

Peki, 25 milyar lira ile hangi yatırımlar yapılabilirdi?

Yanıtı yine Bozbey veriyor: 19 km. metro hattı, 110 km. hafif raylı sistem, 155 km. metrobüs hattı, 2 bin 100 adet bin metrekarelik kreş ve 21 bin adet 60 metrekarelik sosyal konut…

Sık sık “Bursa’nın, Bursalı’nın hakkı hukuku çiğnenmeyecek. Tespit edilen usulsüzlükler yargıya götürülecek.” mesajı veren Bozbey, matruşkadan çıkan usulsüz bebeklere örnekler de verdi.

İlk örnek BURKENT’ten:

Arabayatağı’nda kentsel dönüşüm adı altında yapılan konut projesi var. Seçim öncesi 2+1 dairenin bir buçuk misline ihalesinin yapıldığını görüyoruz. Üstelik hafriyatı Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılmış. 2+1 dairenin maliyeti proje sonucunda yaklaşık 5 milyon TL mal olacak. O bölgede 2+1 daireyi vatandaşlarla kaça takas yapabilirsiniz ya da satabilirsiniz?”

İkinci örnek Tarım AŞ’den:

10 tır çekici aylık 2.2 milyon artı KDV bedelle getirilmiş. Ödemesi yapılmış. Ancak bu çekicilerden sadece 4 tanesi depoya geliyor. Hiç kullanılmıyor. Kilometre işlenmiyor. 6 tanesi ortada bile yok. Bununla birlikte 28 tane farklı binek aracı Tarım AŞ’ye getiriliyor. 28 aracın aylık maliyeti araç başına 80 bin liraya yakın. Sadece Tarım AŞ’de fazladan ödenen aylık 5.8 milyon artı KDV bir rakam var.”

Açıkçası akçalı işlere pek kafam basmaz! Ama ödeme yapılan 10 araç varsa ve 6 tanesi ortada yoksa gerçekten, ne oluyor sorusunu soracak kadar aklım başımda!

***

Başkan Bozbey’in önündeki matruşkadan çıkan bir başka konu daha vardı.

Bozbey “Bizi duygusal olarak derinden etkileyen bir durum var.” deyince ben dahil herkes daha bir dikkat kesildi:

Bursa Büyükşehir sosyal medya hesaplarını devraldıktan sonra yaptığımız incelemelerde ne yazık ki hiçbir hemşerimizin belediye sosyal medya hesaplarına 30 Ağustos ve Atatürk hakkında yorum yapmadığını gördük. İncelemeye aldık. Gördük ki Atatürk ve 30 Ağustos kelimeleri bu hesaplarda kısıtlanmış.”

Ne diyelim, o halde bu işi yapanlara ve yaptıranlara unutamayacakları bir ders vermek gerek!

Örneğin 30 Ağustos Zafer Bayramını öyle bir kutlayalım ki Bursa’da, öyle farklı etkinlikler yapalım ki ses gelsin!

Yanı sıra 21 Mart Ormancılık Gününü de unutmayalım! O günü kutlamaya da ayrı bir değer verelim mesela…

***

Elbette şu sıralar Bursa’nın gündemindeki en önemli konu Kestel’in Soğuksu köyü çevresinde kurulmak istenen sanayi bölgesi…

Bozbey, bürokratların konuyla ilgili tespitlerini tamamladığını ve belediye olarak askıdaki plana itiraz edeceklerini yineledi.

Kentin yağmalanmasına asla izin vermeyeceğiz.” sözünü bu konuda da bir güvence olarak kabul etmek istiyorum ancak mesele dönüp dolaşıp 1/100000’lik planda düğümleniyor.

Bursa’nın önce o planı askıdan indirtip hemen yeni anasayanın hazırlıklarına başlaması ve en kısa sürede de süreci tamamlaması gerekiyor.

***

Gelelim atama tartışmalarına…

Onca deneyimine rağmen süreci doğru yönetemeyen Bozbey, “gereğini yaptık” dedi ve konunun üzerinde fazla durmak istemedi.

Umarım iki gündür Bursa’yı Türkiye gündemine sokan tartışmalardan ders alınır ve umarım Bursa, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bozbey, böyle konularla değil de örnek işlerle anılır ve konuşulur.

NOT: Başkan Bozbey’in her ayın ilk haftasında bir çeşit icraatın içinden toplantısı yapacak olmasını çok önemsiyorum. Hesap verilebilirlik, şeffaflık bunu gerektirir. Bu toplantılarda Bozbey’in ne yaptığı ve ne yap(a)madığı açıkça konuşulur, yazılır çizilir.

İlk toplantının ardından görevdeki ilk ayın icraatlarını kayıt altına alayım: Suya yüzde 25 indirim yapıldı, Türkçe tabela kararı alındı, yasal olmayan otopark ücretlendirmesine son verildi, Atatürk Spor Salonu projesi genişletilmek üzere değişikliğe gidildi, Kayapa’ya çöplük projesi durduruldu.

Türkiye-Bağdat-Tahran hattında Başkan Barzani

Türkiye-Bağdat-Tahran hattında Başkan Barzani

4 Mayıs 2023

Kürtlerin acıları ve verdiği bağımsızlık mücadelesi hala taze iken KYB’nin geçmişe sırtını dönmesi, Kürtlerin huzurunu ve geleceğini yok sayan bir yol izlemesi, Kürt gençlerini terör örgütüne kanalize etmesi, terör unsurlarıyla kol kola yürümesi aklıma sadece şu sonucu getiriyor; Kandil ve Sincar’dan sonra PKK’nın yeni adresi Süleymaniye!

15 Mart 2024

KYB Genel Başkanı Bafel Talabani geçtiğimiz günlerde bir konferansta gerçekleştirdiği konuşmasıyla pek çok insana “neler saçmalamış yine” dedirtse de ben o konuşmayı çok derin buldum. Komşu her ülkeyle birlikte PKK’ya da mavi boncuk dağıtan Bafel Talabani özetle şunu söylüyordu: “Kimseyle aramızı bozmak istemiyoruz. İran, Irak’ta tek dengedir ve bizim de ona desteğimiz tamdır. İran himayesinde olmakla birlikte komşu ülkelerle de bir sorunumuz yok. Siyaseten elde edemediklerimizi İran ve terör örgütünün himayesine girerek elde etmeye çalışıyoruz. Bu çatı altında bizimle işbirliği yapmak isteyen ülkelere ve oluşumlara da kapımız açık” diyen Bafel Talabani, uzun lafın kısası “siyaseti, Kürtleri, Irak’ı emperyalizme tercih ettik gelin siz de bizim gibi İran’a tabi olun birlikte hareket edelim, böylelikle sizi de rahatsız etmeyelim” diyordu…

14 Nisan 2024

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bağdat ziyareti öncesinde nasıl ki Türkiye’nin bir görüşme ajandası varsa Irak ve Iraklıların da Türkiye’ye sunacağı ajandasında 5 madde var…

1-Irak genelinde görülen ve inkar edilemeyecek boyutta olan “İran etkisi…”

2-Irak’ın kendi rutini olan Şii-Sünni dengesine ve işleyişine dışarıdan bir müdahalenin olmaması.

3-Türkiye’nin “Türkmen Politikasını” acilen güncellemesi gerekiyor zira mevcut yanlışlar Iraklı Türkmenlerle birlikte Bağdat’ta da nahoş bir yaklaşım oluşturuyor.

4-Bağdat Irak genelinde her geçen gün artan bir etkiye ve kitleye sahip olan KYB’yi tavsiye edecek Türkiye’de KYB’nin terör örgütleri ile arasına mesafe koymasını isteyecek.

5-Irak’ın yıllardır dile getirdiği ve ben dahil herkesin bir türlü anlatamadığı “suları açın” talebi.

Ve 7 Mayıs 2024’e yani bugüne gelelim.

4 Mayıs 2023’te köşemde yer verdiğim yazım “Süleymaniye’nin Türkiye’nin terör listesine alınacağının” habercisiydi zira hemen ardından Ankara, Süleymaniye’ye yönelik alenen “benim için Kandil ve Sincar ile eşdeğerdesin” demeye başladı.

15 Mart 2024’teki yazımda yer verdiğim Bafel Talabani yorumum da şimdi geldiğimiz noktanın (Başkan Neçirvan Barzani’nin gerçekleştirdiği İran ziyaretinin) hiç de sürpriz olmadığını gösteriyordu.

14 Nisan 2024’te gerçekleştirdiğim Bağdat’a yönelik 5 maddeli niyet okuma da, Kalkınma Yolu Projesinin start vermesinin yaratacağı gerginliği ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği Irak (bilhassa da Erbil) ziyaretinin bölgede yaşanacak sıcak gelişmelerin habercisi olduğunu işaret ediyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekleştirdiği Erbil ziyaretinin bazı dengeler tarafından hoş karşılanmadığını ve bu hoşnutsuzluğun etkilerini yakında göreceğimizi ısrarla belirtmiştim ziyaret sonrasındaki yazılarımda. Ki öyle de oldu ziyaretin hemen sonrasında IKBY sınırlarına saldırılar gerçekleştirilmişti.

Yaklaşık 7 yıldır Irak sahasını çalışıyorum ve bir kez daha yinelemek istiyorum: “Türkiye’yi Irak üzerinden okumak gerekiyor…”

Son dört yıldır da yazılarımda “Irak’ta ciddi bir sıkışma hissediyorum ve bu sıkışmanın kırılma noktası Irak Kürt Bölgesel Yönetimi olacak gibi” diyorum.

Ve gördük ki geçen her gün, bölgeyi yıllar öncesinden aldığım ve aktardığım izlenimler üzerinde şekillendirdi dengeler.

Bağdat’ın tavrını KYB’den yana geliştirmesi, Erbil’in Bağdat’tan alması gereken bütçe ile sınanması, seçim kanunlarının değişmesi, IKBY’nin her geçen gün daha da Araplaşması, “Süleymaniye’ye özerklik” taleplerinin artması, KYB nin Bağdat ve Kerkük başta olmak üzere Irak genelinde güçlenmesi, Irak’taki İran ve KYB etkisinin inkar edilemez boyutlara ulaşması ve daha nicesiyle yanılmadığımı görmekteyiz.

İran tarafından gerçekleştirilen davet üzerine Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani 5 Mayıs 2024 akşam saatlerinde Tahran’a gitti. Zira İran uzun zamandır bu görüşmeye odaklanmıştı ve şartların oluşması için elinden gelen her gayreti göstermişti.
6 Mayıs’ta (dün) ilk olarak İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi le görüşen Başkan Neçirvan Barzani sonrasında da İran’ın dini lideri Ali Hamaney, Meclis Başkanı Muhammed Bagır Galibaf ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile bir araya geldi.

Bu ziyaretin sonuçlarını ilerleyen günlerde görüp değerlendireceğiz elbette fakat bir kez daha 15 Mart 2024 tarihli yazıma atıfta bulunarak Bafel Talabani’nin yaptığı açıklamaya odaklıyım ben…

Strateji savaşları ve atamalar

Strateji savaşları ve atamalar

Siyasetin yumuş yumuş olduğu bir döneme mi giriyoruz yoksa?

Gözlerime inanamıyorum diyeceğim, ama bu yumuşama meselesinin samimiyetine de inanamadığımdan anlamsız kaçacak…

Zaten siyasi nezaketle bezeli, (koltuklu subliminal mesaj haricinde) yakınlaşmanın bir süredir tartışma programlarına yansıyan biçiminin dahi ‘Erdoğan Özel’e neden yanaştı’ şeklindeki kaba tarifinden işin hiç de çizilmeye çalışılan tabloya benzemediğini söylemek mümkün.

Elde edilen seçim zaferi sonrasında zaferde kimin daha çok payı var, ileride kim daha yüksek bir makam ikbaline kavuşacak hesaplarının yapıldığı CHP içinde karışıklık yaratmak, CHP’de bir liderlik ya da adaylık kavgası başlatma arzusu buram buram kokuyor.

Siz de alıyor musunuz bu kokuyu?

Tabi bir de madalyonun diğer yüzü var, iyi siyasetçi, kötü yönetici sıfatlarını bir arada taşıdığını düşündüğüm AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan için belki de, “yumuşama süreci” bu okumanın sonucudur.

Belki de her güzel şeyin bir sonu olduğunun bilinciyle yapılan bu hareket son yaklaşırken ülkeyi ikiye ayıran ve çatışmacı bir toplum yaratan kişi olarak değil de siyasetin yumuşak yüzünü gösteren, demokratik ve uzlaşmacı lider olarak anılmak içindir.

İşe iyi tarafından bakıp durumun bu olduğunu düşünürsek eğer, sadece Erdoğan’ın değişmesi yetmez. Büyük reformlar geçirmesi gereken pek çok şeyin olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Mesela, AK Partili her bir bireyin ölümüne savunduğu ve ülkenin önemli kazanımlarından biri olan TOGG markasının ancak şehir içi kullanım için uygun olduğunu söyleyip, şehir dışı seyahatlerinde kullanmak üzere yabancı bir markanın en üst modelinden araç kiralamayı hakkı olarak gören bir Diyanet İşleri Başkanı ile olmaz bu iş.

Üstelik bu Diyanet İşleri Başkanı vatandaşa şükretmek, sabretmek üzerine vaazlar verirken, yemek şirketlerine;

“Haftanın dört gününde biftek, bonfile, et haşlama, et kızartma, tavuk, ciğer, kebap türleri, rosto, kuru köfte, İzmir köfte, kadınbudu köfte, dalyan köfte, iskender kebap vb. gibi etin hakim olduğu yemekler ana yemek olarak verilecek.

Haftanın üç gününde de mevsime göre taze sebzeler, kuru sebze yemekleri parça etli konserve ya da taze sebze yemekleri, bezelye, patlıcan musakka, etli dolma ve sarmalar vb. (bu yemeklerde de yeterli oranda et veya kıyma kullanılacaktır) verilecek. Garnitürler yemek çeşidi sayılmayacaktır. Dini bayramlarda da etin hakim olduğu ana yemekler verilecek” şeklinde bir liste uzatabiliyorsa, bir de bunu yaşının ucunda emeklilerin ‘kıymaya gitmek’ gibi bir terim uydurarak, Et ve Süt Kurumunda sabah namazına müteakip kuyruğa girip bir kilo kıyma için 3 saat bekledikleri zamanlarda yapıyorsa olmaz bu iş.

20 yılı aşkın süredir ülkeyi ikiye bölerek tabanını nefret söylemleri ile konsolide etmeye çalışan Erdoğan, son seçim yenilgisiyle bu yöntemin artık hayat pahalılığı karşısında işe yaramadığını görmüş olmalı ve bu tür saçmalıklara bir son vermeyi becerebilmeli öncelikle.

Bir yandan da izlenen stratejinin Erdoğan’ın karşısına çıkacak en güçlü rakip olarak gösterilen Ekrem İmamoğlu’nun karşısında Özgür Özel’in yıldızının parlatılması için olduğu gerçekliği de unutulmamalı.

Bu egosantrik tuzağa bir kez düşerek genel seçimlerde boyunun ölçüsünü alan CHP, bir kez daha aynı tuzağa düşerek üç as oyuncusunun birbirine düştüğü ve kendi içlerindeki güç savaşları ile birbirlerini öldürdüğü oyunu oynamaz umarım.

Tüm bu işlerin sonunda vatandaşın yerel yönetimler için CHP’nin eline verdiği yetkinin çok iyi kullanılması gerekliliğini bir kez daha vurgulamak önemli. Eğer beklenen güven tesis edilemezse verilen yetki de pek ala geri alınabilir.

Bunun farkında olan CHP Genel Merkezinin bir tür CHP Sayıştayı olarak adlandırabileceğimiz denetim mekanizmasını harekete geçirmek için hazırlık yaptığını, CHP’li belediyelerin her şeyden önce Genel Merkezin sıkı denetiminde olacağını biliyoruz.

Şimdilerde oluşturulmaya çalışılan yeni kadrolarda da bu denetimlerin göz önünde bulundurulması ve yakınlıktan ziyade liyakate önem verilmesi mühim.

Yoksa boş koltuklar, yalandan yumuşamalarla örülen ağlara takılıp önümüzdeki süreçleri heba etmek de var işin içinde…

Aman dikkat!