Faiz politikası seçim sandığına takıldı

Faiz politikası seçim sandığına takıldı

Beklenen oldu.

Faiz sabit kaldı.

Bahsettiğimiz faiz, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın politika faizi.

TCMB, piyasa beklentileri doğrultusunda faizleri sabit bıraktı. Böylece seçimden önceki son Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizi yüzde 8,50 seviyesinde kaldı.

Karara piyasaların şaşırmaması doğal aslında!

Nedeni basit… 14 Mayıs’a sayılı günler kala faiz değişikliği döviz kurları üzerinde baskı oluşturabilir. Dolayısıyla oyları etkileyebilecek böyle bir gelişmenin istenmemesi çok doğal.

Oysa ki faizlerin düşmeye devam edeceğini açık açık ifade eden bir siyasi otorite var!

Ancak görülüyor ki; seçim meydanlarında söylenen sözlerle pratik gerçekler örtüşmüyor.

Ve aynı zamanda başta enflasyon olmak üzere ekonomik tablo ve piyasa koşulları aslında MB’nin politika faizini artırması gerektiğini söylüyor!

Nitekim bankaların uyguladığı kredi faizleri ve mevduata verdiği faizler politika faizinin 3 mislini buluyor.

Yani faiz cephesinde çok da normal olmayan bir görüntü var.

Peki politika faizini sabit tutmasını siyasi beklentilere dayandırma şansı olmayan MB yönetimi hangi nedenlerle gerekçelendirdi son kararını?

Açıklama metninde teknik mazeretler yer almış.

“Kurul, para politikası duruşunun fiyat istikrarı ve finansal istikrarı koruyarak deprem sonrası gerekli toparlanmayı desteklemek için yeterli olduğu görüşündedir.” ifadesi, mevcut faiz düzeyinin hem enflasyonu kontrol etme hem piyasa istikrarını sağlama hem de deprem kaynaklı durgunluk riskini önleme anlamında yeterli olduğunu ileri sürmekte.

Dolayısıyla siyaseten yeni bir faiz indirimine ihtiyaç olmadığı vurgusu öne çıkıyor.

“Uygulanan bütüncül politikaların desteğiyle enflasyonun seviyesinde ve eğiliminde iyileşmeler görülmeye başlanmakla birlikte, depremin yol açtığı arz-talep dengesizliklerinin enflasyon üzerindeki etkileri yakından izlenmektedir.”

Yani enflasyonu merak etmeyin işler yolunda diyor MB yönetimi!


Peki gerçekten öyle mi?

Raydan çıkma görüntüsü vermese bile enflasyonda kayda değer bir düşüş için uygun parametre de görünmüyor.

Bu durumda aslında politika faizinin bir miktar yukarında olması enflasyonun talep etkisini kırma anlamında daha mantıklı görünüyor.

Ancak siyaseten Merkez’in böyle bir lüksü yok!

Çünkü aynı zamanda ekonomiyi üretim ve istihdam bazında canlı tutmak için faizin düşük kalması teorisi öne çıkarılıyor.

“Sanayi üretiminde yakalanan ivmenin ve istihdamdaki artış trendinin sürdürülmesi açısından finansal koşulların destekleyici olması deprem sonrasında daha da önemli hale gelmiştir.” cümlesi tablonun pozitif olduğunu ve korunması için de faizlerin düşük seyretmesi gerektiği tezini öne çıkarmakta.

Ancak, deprem bölgesindeki iyileşmeye dair de dikkat çeken bir mesaj var.

“Öncü göstergeler deprem bölgesinde ekonomik faaliyetin beklenenden hızlı toparlandığını göstermektedir” denilen açıklamada toparlanmaya yönelik vurgu görülüyor.

Kısacası MB, hayli iyimser bir tablo çizmesine rağmen siyasi iktidarın önemsediği faiz indirimini bu ay yapmadı.

Üstelik martta 98,8 seviyesinde olan Ekonomik Güven Endeksi’nin, nisanda yüzde 3,5 oranında artarak 102,2 değerine çıkması da faiz indirimi için bir opsiyon veriyordu!

Görülen o ki; seçim sandıkları kurulana kadar döviz cephesinde en ufak bir risk bile istenmiyor.

Altılı Masa’nın eğitim politikaları…

Altılı Masa’nın eğitim politikaları…

Seçimin bu kadar gölgesinde yaşarken slogan gibi cümlelerden, peş peşe sıralanan vaatlerden, ardı arkası kesilmeyen suçlamalardan etkilenmemek mümkün değil.

Bir bakıyorsunuz biri çıkıp çocuklarımızı hangi lidere emanet edeceğimizi söylüyor, bir başkası TÜİK’in manipülasyonlarının sorumlularını yargı önüne çıkaracağının sözünü veriyor. Birileri ‘kentsel dönüşüm çağrımıza bakanlık yanıt vermedi, deprem bölgesindeki yıkımların büyük bölümü bu nedenle gerçekleşti’ diyor, başkaları şampanyacılar ve müminler diye iki ayrı kavram ortaya atarak bu kez de toplumu kutlama yapma biçimleri üzerinden kutuplaştırıyor…

Tüm bunlar sadece bugünün haber başlıklarından derlenen konu özetleri.

Hepsi bir yana, benim için en kıymetli vaatler, içinde eğitim projelerinin yer aldığı vaatler.

Çünkü, ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ sözünden yola çıkarak cehaletin araladığı kapıları görme şansına sahip olanlardanım ve başımıza gelen tüm kötü olayların nedeninin de eğitimsizlikten kaynaklandığını düşünmekteyim.

Köşe yazılarımı okuyanlar bilir, eğitim meselesinin üzerinde nasıl da hassasiyetle durduğumu. Bugün Norm Haber ekranlarında Aday Masası programının değerli konuğu İYİ Parti Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İYİ Parti Birinci Bölge İkinci Sıra Milletvekili Adayı Sevinç Atabay ile konuştuğumuz konular da tam bu çerçevede şekillendi.

İzleyenleriniz bilir, aslen Norm Haber Sorumlu Haber Müdürü Furkan Kahraman’ın hazırlayıp sunduğu programa zaman zaman ben de misafir olarak katılıyorum ve sorularımı yöneltme fırsatı buluyorum konuklara.

Elime eğitimi konuşmak gibi bir fırsat geçince, gazeteci reflekslerim ağır bastı ve genç meslektaşımın yanında yerimi aldım.

Masada eğitim vardı…

Altılı Masanın eğitim politikalarının yüzde 80’lik kısmı benim elimden çıktı’ diyerek söze başlayan 42 yıllık eğitimci Atabay, köy okullarını yeniden açacaklarının müjdesini vererek başladı anlatmaya. Tam da dün 22 öğrencinin taşımalı eğitim sistemi yüzünden yaralandığı haberlerini okurken aldığım en güzel müjdelerden biriydi.

Çocuklarının eğitimi için köyden şehre taşınan çok aile oldu bu süreçte. Okulları kapanan hayalet köyler dahi oluştu ülke genelinde.

Köy okullarının açılmasının, köyde akıl danışılacak eğitimli, aklın ve bilimin ışığında insanların var olması açısından da önemli olduğu kanaatindeyim. Zira bu kulvar uzun zamandır köylerin tek söz söyleyen insanları olarak kalan din görevlilerine ve muhtarlara bırakılmıştı.

İlkokulun yeniden 5 yıl olacağı haberini almak ve okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirerek kadınların da çalışma hayatına katılabilmeleri adına, ücretsiz okul öncesi kurumları yoğunlaştırmak da politikalar arasında beğendiğim kısımlar.

Burada da en önemli mesele; 4 yıllık ilkokulun ardından okulu açıktan okuyacağını beyan ettikten sonra eğitim hayatından çekilen ya da başka biçimlerle sisteme hiç dahil olmayan, yani aslında ülkemizde var olan, ancak eğitim sisteminde görünmeyen yaklaşık 2 milyon öğrencinin yeniden eğitim sisteminin güvencesine alınacak olması. Bu öğrencilerin önemli bir bölümünün kız çocukları olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım…

Özellikle kadınların pasif hale getirilerek süs bebekleri gibi evlere hapsedilmesi üzerine kurulu bir sistemin sinsice ilerletildiğini düşünüyorum gidişatı gördükçe ve bir kadın olarak, daha da önemlisi iki kız çocuğu annesi olarak korkuyla ürperiyorum…

Bursa özelinde de konuştuk elbette.

Şehrimizin özellikle sanayi kenti olma unvanı nedeniyle, ara eleman eksikliklerini kapatmak adına, mesleki eğitime ağırlık vermesi gerektiğinin altını çizdi Sevinç Atabay. Bahsedilen mesleki eğitimin şimdilerde uygulanan ve adeta devlet eliyle çocuk işçi çalıştırmaya benzeyen ‘Çıraklık eğitim kurumları’ ile bir alakası olmadığını, çocuğun eğitimden kopmadan mesleki tecrübelerini kazanacağını öğrenmek içimi rahatlattı.

Elbette tüm bunların gerçekleşmesi için ilk bir yıl içerisinde yaklaşık 250 bin öğretmen atamasının yapılmasının planlandığını öğrendim. Eğitim camiası açısından sevindirici bir gelişme olur gerçekleşirse…

Benim ısrarla istediğim, İngilizce hazırlıkları olan Anadolu Liseleri talebimi bir kez daha yineledim. Atabay’dan Millet İttifakı’nın seçimi kazanması halinde ilkokul ikinci sınıftan itibaren ciddi bir yabancı dil eğitiminin devlet okullarında verileceğinin bilgisini aldım.

Aldığım bir diğer bilgi de gömlek değiştirir gibi Milli Eğitim Sistemi ve müfredat değiştirmeyeceğimiz oldu.

Programın tamamında altılı masanın eğitime bakışı konusunda çok daha geniş bilgiler bulacaksınız diye düşünüyorum. İlgilisinin izlemesini şiddetle öneririm.

NOT: Bir yılı aşkın süredir aynı çatı altında çalışma mutluluğunu paylaştığım Norm Haber ailesi ikinci yaşını doldurdu. Özgür yayıncılık anlayışı ile bana daha geniş ufuklar ve daha vicdanlı yazılar konusunda ışık tutan herkese çok teşekkür ederim. Nice 12’ler, 22’ler olsun…

Öyleyse, bize mutlu yıllar…

Bursa fikri mülkiyetine sahip çıkıyor mu?

Bursa fikri mülkiyetine sahip çıkıyor mu?

Kutladık.

26 Nisan Dünya Fikri Mülkiyet Günü herkese hayırlı olsun.

Fikirlerin geçer akçe olduğunu günümüz dünyasında mülkiyet kanıtı hayati önem kazanmış durumda

Çünkü tescil ettirip kayıt altına aldığınız fikirleriniz için ancak yasal olarak hak iddia edebilirsiniz!

Yani tapu ve ruhsat gibi malın mülkün size ait olduğunu ispatlayan belgelerin bir de fikri versiyonu var.

Ancak bu bilinç iş dünyamızda yeni yeni filizlenmekte! Son yıllarda fikirleri ve eserleri koruma altına alma bilincinin gelişmeye başlaması ise sevindirici.

Çünkü…

Fikrinizi, markanızı, ürününüzü tescil ettirmezseniz çok ciddi kayıplara uğramak hayli yüksek ihtimal.

Peki fikri haklar dediğimizde akla tam olarak ne gelmeli?

Ve fikri hakların korunması karşılığında ne elde edilir?

Fikri haklar, icat, yaratıcı çalışma, ticari isimler, markalar, tasarımlar ve diğer fikri ürünler gibi immaterial haklarınızın korunmasını sağlayan yasal düzenlemelerdir.

Fikri hakların korunması, birçok açıdan önemlidir.

Mesela yaratıcılık teşvik edilir. Bu süreç, yeni teknolojilerin ve yenilikçi fikirlerin geliştirilmesine katkı sağlar.

Fikri hakların korunması, fikri mülkiyet sahibine bu hakları ticari olarak kullanma hakkı verir. Bu da fikri mülkiyet sahibinin yatırım yapabileceği ve fikri haklarını geliştirebileceği anlamına gelir.

Ticari markaların korunması, müşterilerin kaliteli ürünler ve hizmetler almasını sağlar. Dolayısıyla tüketicilerin güvenini kazanmanızı ve rekabet avantajı elde etmenizi sağlar.

Korunan fikri haklar, yeni ürünlerin ve hizmetlerin geliştirilmesini teşvik eder. Ve  tüketicilere daha iyi hizmetler sunmanızı ve pazar payınızı artırmanızı sağlar.

Ayrıca fikri mülkiyet, ticarette adil rekabeti sağlar. Fikri mülkiyet haklarını ihlal etmek, haksız rekabet oluşturabilir ve fikri mülkiyet sahibinin yatırımlarını boşa çıkarabilir.

Kısacası fikrinize, markanıza, ürününüze sahiplik anlamında yasal statü kazandırmak hayati önem taşımakta günümüzün rekabet dünyasında.

Manzaraya bu açıdan baktığımızda bir sanayi kenti olarak Bursa’nın fikri haklara çok büyük önem vermesi gerektiğini görüyoruz!

Özelikle de patent edinme konusunda.

Peki bu alanda son durum nedir?

Türk Patent ve Marka Kurumu verilerine göre Bursa 2022 itibarıyla 508 patent başvurusu ile Türkiye patent liginde 3. sırada kendine yer bulmuş İstanbul ve Ankara’nın ardından!

Hayli olumlu bir gelişme. Özellikle de ihracatta bir basamak geri düştüğümüz dikkate alınırsa!

Ayrıca 508 başvuru rakamı tarihsel bazda en yüksek 3. yılın 2022 olduğunu gösteriyor.

Ancak sadece başvuru adetleri patentteki durumu tam anlamıyla anlamak için yeterli değil.

Başvurular patent bilincinin geliştiğinin göstergesi. Tescil edilen başvurularsa kalitedeki ilerlemenin işareti!

Ve rakamlara baktığımızda geçen yıl Bursa 315 patent tescili ile açık ara 3. konumunu sürdürmüş görünüyor.

Önceki yıllara göre ciddi bir artış söz konusu.

Yani Bursalı sanayiciler patent işini öğrenme yolunda epey yol katetmişler!

Norm Haber 2 yaşında…

Norm Haber 2 yaşında…

Yazılarımızı takip edenler bilir, bugünlerde siyasetle yatıyoruz, siyasetle kalkıyoruz. Sağımız solumuz potansiyel milletvekilleri…

Bir tarafta Cumhur İttifakı, diğer tarafta Millet İttifakı, bir de arada ATA İttifakı…

Velhasıl bunaldık.

Bugün siyaset yok, kulis yok…

Artık yazma sırası kendimize geldi.

Bugün de kendimizi yazalım.

Öncelikle Bursa’nın işitsel, görsel birçok yayın organında çalıştığımızı ifade edelim.

Hele geçmişte yazdığımız yazılardan dolayı patronlara gelen telefonlara az şahitlik etmedik!

Kimi zaman birilerine dokunmuşuz.

Kimi zaman doğru bildiğimiz yazdıklarımızdan rahatsız oldular.

Belki çalıştığımız kurum dışındakiler emme basma tulumba gibi biri olmamızı istediler.

O kalıp bize uymadı…

Biz de dokuz köyden kovulunca soluğu Genel Yayın Yönetmenimiz Esat Kaplan’ın daveti ile Norm Haber’de aldık.

Daha dün gibi.

Günler ayları, aylar da yılı kovalamaya başladı.

Bendeniz Bursa’nın en genç medyası Norm Haber’de iş başı yapalı bir seneyi geçti.

İkinci seneden gün aldık.

Ya Norm Haber… O da artık emekleme dönemini bitirdi, yürüme dönemine geçti.

Norm Haber artık 2 yaşında.

3. yaşından gün almaya başladı bile.

Bir tarafta internet sitesi diğer tarafta internet üzerinden günde 5 saate yaklaşan yayın…

Hepsi Norm Haber bünyesinde…

İşin bu görünen tarafı.

Bir de görünmeyen tarafı var…

O görünmeyen tarafında ise editöryal bağımsızlık var.

Bugüne kadar yazdığım hiçbir yazıya, düşüncelerime katılmasalar da ne Genel Yayın Yönetmenimiz Esat Kaplan ne Haber Koordinatörümüz Bülent Civanoğlu ne de Haber Müdürümüz Furkan Kahraman bir cümle laf etmedi…

Laf etmediği gibi imada bile bulunmadı…

Ve en önemlisi bu süreçte her zaman maddi ve manevi desteklerini yanımızda hissettiğimiz Çelebi Grup, Necati Çelebi var.

Bize patronluk yapmadığı gibi bir dosttan arkadaştan ötesi oldu.

İlk yazımızdan itibaren gerek yazılarımızla, gerekse internet televizyonu programlarımızla

Norm Haber çok sesliliğin merkezi oldu.

Bizler farklı düşünsek de aynı bahçenin çiçekleriyiz.

Kimimiz gül, kimimiz papatya, kimimiz orkide.

Velhasıl ben burada olmaktan mutluyum.

İyi ki var Norm Haber…

Bizi izlemeye ve okumaya devam edin…

Hep beraber nice yaşlara…

Bulgaristan’da bile, kimse bizi kıskanmıyor…

Bulgaristan’da bile, kimse bizi kıskanmıyor…

Bursa bir göçmen kentidir ve göçmenler için muteber bir şehirdir. Siyasetin uzun süre malzeme ettiği, halen de etmekte olduğu bu durum, Balkanlar ile Bursa arasında kültür köprüsü kurulması, Türk köylerinin kalkındırılmasına çalışılması, ibadethanelerin yenilenmesi gibi konulara vesile oldu özellikle AK Parti döneminde.

Seçimler esnasında listelere göçmen oylarına talip olabilecek isimler yerleştirildi, belediye başkan adayları köken itibariyle Balkanlara hitap etsin istendi. Basınımızın güzide temsilcileri de gerek belediyelerin gerekse sivil toplum kuruluşlarının düzenledikleri gezilerle, ben dahil pek çok Bursalının kökleriyle bağlı olduğu toprakları gezme şansını buldu.

Taaa… 93 Harbi Muhacirlerinden bir ailenin çocuğu olan bendeniz de ilk kez dün itibariyle gördüm Bulgaristan’ın başkenti Sofya’yı.

Gezimin tek sponsoru kendi kesem olduğundan, gördüklerimi tarafsız bir bakış açısıyla aktaracağım konusunda şüpheniz olmasın.

Bursa ile kıyaslanamayacak kadar küçük bir şehir Bulgaristan’ın başkenti. Bizim ‘sakin şehir’ kavramı ile andığımız yerleşimlerin düzenine benzeyen, hiç acelesi olmayan insanların yaşadığı bir akış var. Hayat tasasız sürüyor sanki, eğer Akdeniz insanlarına has hareketten kaçıyorsanız belki de tam size göre bir yaşam alanı…

Nüfusun önemli bir bölümünü yaşlıların oluşturduğunu görüyorsunuz, çünkü insanlarına çok az iş imkanı sunan Sofya’da gençler başka ülkelerde arıyor şanslarını.

Ülkede yapılması gereken işler de yaşlılara kalıyor doğal olarak. Kadınların ve erkeklerin eşit ölçüde iş hayatının içinde var olduklarını gözlemlemek hiç zor değil. Bu konudaki eşitlikçi tutumları 1989-1990 yılları arasındaki yoğun göç ile birlikte bizde bir şaşkınlık yaratsa da zamanla alışmıştık diye hatırlıyorum çocukluk anılarımdan.

Hatta ‘Bursa’nın kadınları çalışmayı Muhacirlerden öğrendi’ lafı pek meşhur olmuştu. Haklılık payını teslim etmek lazım bu lafın.

Buraya kadar biraz gözlemsel, biraz nostaljik betimlemelerle ilerledim. Ancak bundan sonrasında yaşadığım üzüntüyü paylaşmam lazım, benim gibi yurt dışına sık çıkmadığı için neler olup bittiğini anlamakta zorlananlarla.

Akşam haberlerinde televizyonun bir kenarında yazan, Dolar ve Euro karşısında paramızın ne kadar değer kaybettiğini belirten rakamların sadece rakamdan ibaret olmadığını yabancı ülkelere attığınız ilk adımdan itibaren tokat gibi çarpıyorlar yüzünüze.

Misal, dokuz dakikalık mesafeye taksi ile gitmek isteseniz bizim paramızla 400 lira ödemeniz gerekiyor Bulgaristan’da.

Çünkü 1996 yılında enflasyonun yüzde 300 düzeyinde seyrettiği ülkede yapılan seçimin ardından, (Ekonomi kötü gittiğinde ülkelerde genellikle seçim yapılır. ‘Ekonomi muhalefet yüzünden kötü gidiyor’ gibi argümanlar ileri sürülmez!) 1997 yılında batı yanlısı bir hükümet başa geliyor ve IMF ile kurtarma anlaşması yaparak para birimlerini sabit bir kura bağlamak zorunda kalıyorlar. Bulgaristan’ın parası Leva, başlangıçta Alman Mark’ı daha sonra da Euro’ya bağlanıyor.

Şimdilerde bir Euro’nun, yaklaşık 1.955 Leva olarak belirlendiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla Euro arttıkça paramızın tüm Avrupa Birliği ülkelerinin paraları karşısında olduğu gibi Leva karşısında da hızla eridiğini belirtelim.

Tüm bu anlattıklarımdan Bulgaristan’ın muhteşem bir ekonomiye sahip olduğu kanısı uyanmasın kimsede. Küçük ve bağımlı bir ekonomiden bahsediyoruz aslında…

Ama işte, 10 Türk Lirası vererek bir Bulgar Levası almak da acayip koyuyor insana…

Bir de bu işin Almanya’ya gitmesi, Amerika’ya gitmesi var ki…

Üzücü, çok üzücü…

Kıssadan hisse, diyeceğim odur ki; 1 Euro bozdurup cebine 20 Türk Lirası koyan Almanya gurbetçisi kardeşimin söylediği ‘Almanya bizi kıskanıyor’ lafının doğruluğu bu noktada tartışmaya çok açık. Bunu en iyi Almanya’ya gittiğinizde anlarsınız. Avrupa Birliği’nin ekonomisi kötü ülkelerinden biri olan Bulgaristan’da dahi kimse bizi kıskanmıyor, emin olabilirsiniz

MÜSAADENİZLE BU SEÇİM BURSA KAZANSIN

Bursa için kafa yoran, fikirler üreten bir isim olan İnşaat Mühendisi Cengiz Duman’ın görüşlerine zaman zaman ve memnuniyetle köşemde yer veririm.

Şehirlerin en iyi lobiyi seçim dönemlerinde yaptığının bilincinde olan Duman, içinde bulunduğumuz hızlı gündemli seçimin vekil adaylarının hiçbirinin dilinde halen Bursa için uygulanacak politikaların yer almamasına yönelik bir eleştiride bulunmuş.

Ne kadar da haklı…

Bursa hakkını alacak’ sloganı ile ortaya çıkan muhalefet adaylarının ağzından şehrimize yönelik vaatlerini duyma vakti çoktan geldi de geçiyor bile.

Önemli trafik sorunları yaşayan Bursa’da hızlı trenin gelmesi, şehre bir metro ağı oluşturulması, deniz ulaşımının bir rüzgarla kesilir halinden kurtarılması, her şeyden önemlisi Bursa’ya bir vizyon kazandırılması lazım…

İktidarı ile muhalefeti ile vekil adaylarının projelerini dinlemek isteriz artık.

Bu projeleri gerçekleştirmek için neler yapacaklarını, yapamazlarsa neler yapacaklarını bilmek isteriz.

Bırakınız asgari ücretlinin TOGG alma planı gibi afaki vaatleri, bize gerçeklerle gelin. Bırakın düz ara tüm evlere bir torba kömür dağıtır gibi doğalgaz faturasından bedel düşmeyi, bize sadaka ile değil çözümle gelin.

Müsaadenizle, bu seçim vekiller değil, Bursa kazansın…

Bursa’nın seçim manzaraları

Bursa’nın seçim manzaraları

Geri sayım hızlandıkça hızlanıyor.

Neredeyse 2 haftalık süre kaldı.

Ama seçim heyecanını daha yeni yeni hissediyoruz seçmen olarak!

Çünkü deprem yaralarını sarma sürecinde seçim süreci geri planda kaldı.

Öne alınmış olan bir seçim olması nedeniyle de dar bir zaman aralığına sıkıştı her şey.

Milletvekili adaylarının ortaya çıkması bile sadece iki hafta öncesinde mümkün olabildi.

Ve haliyle şu anda herkes artık en hızlı en kıvrak hareketlerle siyaset sahnesinde boy gösteriyor adaylar. Artık her taşın altından bir siyasetçi çıkması şaşırtıcı olmaz!

Peki Bursa’ya baktığımızda manzara ne gösteriyor?

Adaylar sahaya yeni çıkmış vaziyette. Liderler bazında da mitingler yeni başladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Gemlik‘teki batarya tesisi açılışı ile Bursa’ya da mesaj vermiş oldu.

Ve sırada diğer liderlerin mitinglerini bekliyoruz.

Peki mitinginler bir kriter mi?

Günümüzdeki iletişim araçlarının zenginliğine bakacak olursak mitingler, hem etki sahası hem de mesaj gücü açısından çok da dikkate değer unsurlar olarak görünmüyor.

Ancak eğer miting yapmıyorsanız da ortada bir sorun olduğu kanaati yayılabilir! Dolayısıyla öyle ya da böyle miting geleneği yaşatılmak durumunda.

Televizyonların bile eski gücünde olmadığı bir dönemde internet medyası ve doğal olarak sosyal medyanın çığır açan etkisi çok daha dikkate değer!

Özellikle de milyonlarca gencin oyu eğer kritik önemde ise onlara ulaşmanın yolu hiçbir şekilde meydanlar değil. Tam aksine çok farklı mecralarda dijital dünyada boy göstermek gerekiyor.

Bursa özelindeki manzarada en ilginç figürün bir otomobil olması da hayli dikkat çekici.

TOGG adeta Bursa milletvekili adayı olarak sahne alıyor son haftalarda.

Yani seçim listesine aday olarak yazılsa neredeyse kazanacak gibi bir hava var milletin ilgisine bakacaksak.

Yerli elektrikli otomobilin ilgi görmesi çok da şaşırtıcı değil. Ama siyaseten karşılık bulacak mı o ayrı bir soru!

AK Parti’nin özellikle sembol haline getirmeye çalıştığı proje ürünleri üzerinden oy devşirme çabasının çok net bir örneğini yaşıyor Bursa. Çünkü Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Bursa’dan 1. sırada aday gösterilmiş durumda.

O da yanından hiç ayırmadığı TOGG’u ile beraber her yerde boy gösteriyor! Bu yoğun gayret doğal. İthal aday olmanın kendini Bursalılara kabul ettirmek zorunda olmanın yükü var sırtında.

Bursa’da AK Parti’nin ve Cumhur İttifakı’nın siyaseti Varank üzerinden kurgulaması önemli bir stratejik hamle gibi görünüyor.

Ancak aynen TOGG’un oya dönüp dönüşmeyeceği bilmecesi gibi Mustafa Varank’ın da oyları sandığa sürükleyip sürüklemeyeceği ayrı bir muamma!

Farklı inovatif etkinliklerin daimi katılımcısı haline gelen Bakan Varank’ın diğer adayların çalışmalarını gölgelememesi de önem taşıyor.

Muhalefete ve Millet İttifakı’na baktığımızda ise aday belirleme çalışmalarının sancılarının hissedildiği görülmekte.

Ve kısıtlı süre kala adayların netleşmiş olması da belli bir handikap niteliği gösteriyor.

Ama arı gibi çalışmaya başlayan epey isim var.

Özellikle CHP adına dikkatimi çeken isim 2. bölgede 1. sırada kendine yer bulmayı başaran Hasan Öztürk!

Hemen her platformda boy göstermeye başladı yurt dışı dahil olmak üzere.

Seçmen üzerinde nasıl bir etkisi olur onu zaman gösterecek.

Ama parti yönetimine yakın duruşuyla da siyasi geleceğini garanti altına alma stratejisi dikkate değer.

MHP ve İYİ Parti de sahaya medya ziyaretleri geçiş yaptı. Ama artık sahada vatandaşla buluşmaları da önemli.

Tabi ki son saniyeye kadar medya gücünün maksimize olarak kullanılması şart.

Artık tüm partiler elini cebine de atarak bütün medya platformlarında kendilerine yer bulmak zorunda. Bir oy bir oydur.

Bu seçim döneminin en çalışkanları

Bu seçim döneminin en çalışkanları

Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere sayılı günler kaldı. Tabiri caiz ise neredeyse son düzlüğe gireceğiz. Son düzlükte partiler de adaylar da tüm hünerlerini sergileyecek.

Bu hünerleri sandıkta ne kadar oya dönecek?

Onu sandıklar açılınca göreceğiz.

Bu seçim döneminde gördüğümüz birkaç önemli detay var.

O da bazı isimlerin listelerin seçilemeyecek sıralarında olsa da seçilecek gibi gayret göstermeleri.

İşte bu konuda misal, AK Parti’de Semih Peksert, Mustafa Kaya, İrfan Akkaya, Fuat Alparslan, Asuman Akçay Sakallı, Mihrimah Kocabıyık için şunu net olarak ifade edebiliriz.

Belki kendileri seçilemeyecek sıralamada.

Amma velakin tempolarına baktığımızda o kadar yoğun çalışıyorlar ki gerçekten takdire şayan.

Sabah namazı ile başlayan mesaileri gecenin geç saatlerine kadar devam ediyor.

Bundan dolayı alkışı daha çok hak ediyorlar.

Yine İYİ Parti’de aynı tempo ile çalışan isim Dilek Durak. O da 1. sıradaki aday gibi çalışıyor. Durak’ın temposu da alkışı fazlası ile hak ediyor.

Enerjisi ile İYİ Parti’de dikkat çeken bir başka isim Birgül Günay Yıldız

O da seçilme olanağı olmamasına rağmen mücadelesinden asla vazgeçmiyor.

Her yere yetişmeye çalışıyor.

Keza MHP’de dikkat çeken isim Doktor Erol Comart. O da listenin son sıralarında olmasına rağmen yoğun tempo ile çalışması dikkatlerden kaçmıyor.

O da alkışı fazlası ile hak ediyor.

Belki bu saydığım isimler bu seçimlerde milletvekili seçilemeyecek ama şimdiden gönüllerin milletvekili oldular bile…

Bir de çalışmayanlar var…

Onları da ilerleyen günlerde kaleme alırız…

ÇELİK’E DESTEK TURLARI

Bu seçim döneminde en çok merak ettiğimiz isim önceki dönem bakanlarımızdan Faruk Çelik’in durumu idi.

Bizler Çelik’in nereden aday gösterileceğini fazlası ile merak ettik.

İsmi İzmir, Konya, Kocaeli ve Bursa ile gündeme geldi. Nihayetinde son tahlilde Çelik’e doğduğu topraklara, ata ocağına görev çıktı.

Şimdilerde Çelik, AK Parti’nin Artvin’deki en önemli silahı…

Tabiri caiz ise Faruk Çelik, 7 gün 24 saat durmadan çalışıyor.

Çevresindekiler de onun temposuna ayak uydurmaya çalışırken zorlanıyor.

Bizler bile buradan takip ederken zorlanıyoruz.

Onu bir de Artvin dışında farklı illerde yakından takip edip destek olan dostları var. O dostları Artvin’e gidip Çelik’le beraber mekik dokuyorlar.

Bu hafta Cuma günü de önceki dönem Bursa Milletvekili M. Emin Tutan ve beraberinde bir grup Artvin’e gidip, Çelik’e destek verecekler…

Bu destekler seçimlere kadar aratarak devam edecek…

Biz de buradan Faruk Çelik’e başarılar diliyoruz.

CHP kurultaya mı hazırlanıyor?

CHP kurultaya mı hazırlanıyor?

Bu bayram biraz dinlenmem gerektiğinden partilerin bayramlaşmalarına katılamadım maalesef, ama siz zaten bayramlaşma haberlerini çoktan takip ettiniz.

O halde ben de size özellikle CHP içindeki kulisleri aktarayım, biraz şenlik olsun…

Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekili aday tanıtımını izlemiş, izlenimlerimi sizinle de paylaşmıştım. Tanıtım sırasında yaşananlardan da anlaşılacağı üzere CHP yine bildiğiniz gibi, muhalefete ihtiyacı yok, zira en sıkı muhalefeti CHP’ye yine CHP üyeleri ve seçmenleri yapıyor.

Gerçi elimi kalbime koyup şunu söyleyebilirim ki, bu liste de muhalefet edilmeyecek cinsten değil.

Aday tanıtımının ardından bölgesinde milletvekili adayları ile kol kola seçim çalışmalarına çıkan ilçe başkanlarının ve ilçe yönetimlerinin büyük bölümü; adaylarla örgütü, adaylarla vatandaşı meç etmek konusunda sıkıntı yaşıyor.

Örgüt adayı kabul etmiyor, vatandaş hem örgüte hem adaya şaşkın bakıyor derken, karman çorman bir seçim çalışmasıdır sürüp gidiyor.

Bu noktada AK Parti’nin de CHP’den geri kalır yanı yok.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya yansıyan bir karede CHP’li yaşlı bir hemşerimin AK Parti sempatizanı olduğuna dair imalar yapılmış ve CHP Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Tandoğan Kuru hemen ertesi gün canım teyzemin CHP’nin en yaşlı üyelerinden olduğunu açıkça vurgulayan videosuyla konuyu yalanlamıştı.

İşte böyle bir kim kime, dum dumalık hali var sahada…

Seçim çalışmaları sosyal medyaya yönelik sürüyor hasılı kelam, kim kimi yakalayabilirse, nerede nasıl bir fotoğraf denk getirebilirse.

Ancak reelde ne seçmenin tamamı sosyal medyada ne de özellikle CHP örgütü sosyal medya fotoğrafları ile içini soğutacak halde.

Seçime kadar herkes dişini bir biçimde sıkıyor, ancak CHP’de 15 Mayıs tarihini milat kabul ederek kurultay çağrısında bulunmaya hazırlanılıyor, biline…

Seçim kazanılsa da kaybedilse de daha fazla ön seçimsiz, kurultaysız bir sürece tahammülü kalmadı örgütün. Yıllardır dişlerini sıkıyorlar, ‘artık sıkılacak diş kalmadı’ diyorlar.

Demekte de haklılar…

Ön seçim olmadığında partiye emek verenlerin listelerde esamisinin okunmadığını görüyoruz. Dillerde dolaşan ‘CHP’de listelere girmek için partide değil sivil toplum kuruluşlarında ya da hemşeri derneklerinde çalışacaksın’ sözü bu listede de doğruluğunu gösterdi.

Bursa’nın sevilen simalarından olup listeye girenlere yine lafı yok örgütün, ancak içinde bulunduğu topluluklarda da sevilmeyen isimler cidden tepki topluyor. Kimse bu adayların arkasında çalışmak taraftarı değil.

Misal seçimlerin bitimiyle birlikte bir daha Bursa’ya uğramayacağına kesin gözüyle bakılan, zaten siyasi bir kimlik de olmayan ve her nedense ikinci defadır Ahmet Davutoğlu’nun isteği ile vekil listelerinde seçilecek yerlere ismi yazılan Cemalettin Kani Torun kimsenin içine sinmiyor.

Partililerin WhatsAap gruplarında adayların tanınmadığına yönelik eleştiri yapanlara da bir biçimde ‘şimdilik sus’ mesajı iletiliyor.

CHP örgütü alttan alttan parti içi seçime hazırlanıyor. Genel Merkez düzeyinde adayların belirlenmeye başlandığına dair söylemler geliyor kulaklara…

Peki, örgüt listeden rahatsız da listede yer alan adaylar listeden memnun mu? Elbette hayır!

Özellikle birinci bölge dördüncü sıraya yerleşen İsmet Karaca’nın halinden hiç de memnun olmadığını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. ‘Partinin gençlik kollarından itibaren emek emek il başkanlığına yükselen bir isminden bahsediyorsak ve bu ismin ancak dördüncü sıraya yerleştiğini söylüyorsak, listenin arkasında gençlik kollarının tüm heyecanı ile çalışmasını nasıl bekleriz?’ sorusu burada yanıtını arıyor…

Partiye emek vermenin ne demek olduğunu tam olarak idrak edemeden listenin seçilecek yerlerinde olan adayların da araç giydirmek ve diğer seçim çalışmalarını yürütmek için bağış yapmaya ellerinin gitmediği aldığım duyumlar arasında. ‘Zaten seçileceğim, ne gerek var masrafa…’ fikri çoktan zihinlerde yer etmiş görünüyor.

Bir de CHP örgütü içinde ‘Bir oy Kemal’e bir oy TİP’e’ sloganının çok tutmuş olması iddiaları var tabii. Slogan güzel de işin sandığa yansımasını ancak seçim günü görebileceğimiz için bu konu hakkında çok iddiacı olmamak lazım.

Sözün özünde şunu söyleyebilirim; CHP örgütlerinde yeterli çalışma performansının olmadığı herkesin malumu. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı kampanyası bayram öncesinde ve ramazan ayında düşük tempoyla seyretti. Pazartesi gününden itibaren genel başkanımız, her gün iki ayrı ilde olacak ve bu illerde vatandaşlarla bir araya geleceği çeşitli etkinliklere katılacak” diyerek Genel Merkez düzeyinde temponun artırılacağına değindi.

Kim bilir, belki yerel düzeyde de tempo biraz artırılır. Bir de sadece broşür dağıtmakla kalınmaz da insanlara dokunmayı başaran iletişimler kurulur…

Sanayici seçim sonrasına umutla bakıyor

Sanayici seçim sonrasına umutla bakıyor

Siyaset doludizgin koşuyor.

Siyasetçi vatandaşın oyunun peşinde.

Vatandaşın öncelikli derdi ise ekonomi.

Peki ekonomi ne durumda?

Herkesin kendince farklı yanıtları olacaktır elbette.

Çünkü her bireyin ekonomideki yeri farklı.

Genel çerçeveyi ise makro verilerle okumak mümkün.

Reel ekonominin temel göstergelerine baktığımızda temkinli bir iyimserliği görüyoruz!

Nasıl mı?

TÜİK ve Merkez Bankası’nın açıkladığı son veri setleri, martta ortaya çıkmış olan durgunluk sinyallerinin nisanda kısmen devre dışı kaldığını gösteriyor.

Mesela sanayi tarafında deprem sonrası olan ivme kaybı durmuş görünüyor!

Nisan ayı kapasite kullanım oranını açıklayan MB’ye göre bir önceki aya kıyasla 1,4 puanlık artış gerçekleşti. Ve kapasite kullanımı yüzde 75,6 seviyesine yükseldi.

Kapasite kullanımı martta 1,5 puan azalarak 74,2 seviyesinde gerçekleşmişti.

Yani eski seviyesine geri dönmüş oldu sanayideki çarkların kapasitesi!

Mevsimsel etkileri arındırdığımızda ise 1,9 puanlık artış dikkat çekiyor. Dolayısıyla önümüzdeki aylara dair de umutlanmak mümkün bu veriye bakacak olursak.

Ürün gruplarındaki kapasite tablosu ise daha ziyade tüketim malları ile dayanıksız tüketim malları ağırlıklı görünüyor.

Kapasite kullanımı tüketim mallarında 71,7’den 73,2’ye yükseldi. Buna karşın

dayanıklı tüketim mallarında martta 71,7 seviyesinde olan kapasite nisanda neredeyse yerinde sayarak 71,9’a çıktı.

Dayanıksız tüketim malları kategorisinde ise kapasite kullanımı 1,7 puan arttı. Aynı artış değeri ara mallarında kaydedilirken yatırım mallarında kapasite sadece 0,5 puan artış kaydetti.

Bu verilerde kısmen depremsellik etkisini ve dış talep azlığının izlerini görmek mümkün! İç piyasa kaynaklı ve hızlı tüketimi önceleyen bir talep söz konusu.

Ayrıca seçim belirsizliğinin de frenleyici etkisini görmek mümkün bu verilerde.

Nitekim sanayicinin ekonomik duruma bakışını aktaran reel kesim güven endeksi nisanda kaydettiği yükselişi ağırlıkla seçim sonrasındaki beklentilere borçlu görünüyor!

Endeks mart ayına oranla 2,8 puan artarak 108 değerine çıktı. Mevsim etkileri arındırıldığında ise artış bir puan olarak kayıtlara geçti.

Sanayicilerin anket sorularına verdiği yanıtlar geçen 3 aylık dönem için endeksi aşağıya çekerken mevcut durum nispeten durağan olarak yorumlanmış.

Gelecek 3 aya dönük beklentilerse hayli parlak!

Sabit sermaye yatırım harcaması ile gelecek üç aydaki ihracat sipariş miktarı, toplam istihdam ve üretim hacmine dönük beklentiler endeksi yukarı taşıyor.

Yani seçim sonrasında sanayinin geneline yayılacak olan bir canlanma öngörüsü öne çıkmakta.

Diğer ana sektörlerin güven endeksleri ise karışık sinyaller veriyor. Güven endeksi nisanda hizmet sektöründe yüzde 1,1 artış kaydederken perakende ticaret sektöründe yüzde 1,3 ve inşaat sektöründe ise yüzde 0,1 azaldı.

 Bu verilerin açılımı ise özellikle alım gücü ile ilgili konuların henüz umut veren bir manzara çizmediği yönünde!

Açıklanan son rakamların ışığında yılın ikinci yarısında özellikle sanayi cephesinde bir hareketlilik mümkün görünüyor.

 Sözün özü; seçimlerin sonrasında iş dünyasının önünü görür hale gelmesi işlerin hızlanmasına katkı koyacaktır.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bursa mitingi ve akılda kalanlar…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bursa mitingi ve akılda kalanlar…

Türkiye’de yerel ve genel siyaset 14 Mayıs 2023 tarihine odaklanmış durumda.

Hal böyle olunca gözümüzün biri cumhurbaşkanlığı seçimlerini, diğer gözümüz de milletvekilliği seçimlerini takip ediyor…

Bizler de böyle olunca siyasi liderlerin peşlerine takılıyoruz.

Bu açıdan bakınca Bursa’da liderler geçidi başlayacak.

Bu minvalde Gemlik’te takip ettiğimiz ilk isim AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan idi.

Bu buluşma son dakikada planlanan bir miting desek abartmış olmayız.

Hal böyle olunca, kalabalık az mı çok mu ifadesinden ziyade Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne söyleyeceği konusu bizler için daha fazla önem arz etti.

Ama yine de meraklıları için birkaç şey yazmış olalım.

Hafta içi çalışma saatleri içinde olmasına rağmen kalabalık da oldukça iyi idi.

Hatta Gemlik’te yaşayan gazeteci ağabeyim Namık Göz de kalabalığı iyi bulanlardandı.

Öte yandan mitingi meydan dışında kimler izledi derseniz ona da vereceğimiz yanıt meydanda olanları herkes gördü.

Bir de balkonlardan seyredenler ve onun yanı sıra motoru ile gelenler vardı…

***

Bu ayrıntılardan sonra gelelim mitinge…

Saat 13.30 gibi planlanan miting yaklaşık bir saat gecikmeli başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan yarım saati aşan konuşma yaptı.

Konuşma iki bölümden oluştu.

İlki müjdeler, ikinci bölümü eleştiriler kısmı idi.

Müjdeler sağanak yağış, eleştiriler ise dolu gibiydi.

O müjdelerde zanaatkârlara yönelik basit usuldeki mükelleflere vergi muafiyeti istisnasının devam etmesi, ardından ticari araç kullanan taksi, minibüs, kamyonet ve midibüs sahiplerine yönelik müjdelerdi.

O müjdelerin özeti ise ÖTV muafiyetiydi.

Diğer bir istisna ise evinden çalışıp internet yolu ile satış yapanlara yönelik tanınan muafiyetlerdi. Bunlar Bursa Gemlik’te açıklanan müjdelerdi.

***

Bir de eleştiriler vardı.

Oradan Kemal Kılıçdaroğlu da Meral Akşener de fazlası ile nasibini aldı…

Sadece onlar mı?

Millet İttifakı’nın görünen ve görünmeyenleri de…

Bunun yanı sıra teşkilata da 14 Mayıs’a kadar gece gündüz çalışma talimatını da Erdoğan verdi.

Mitingin ardından yerli otomobil TOGG’un milli batarya fabrikasının temelini atan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bursa’dan mutlu ayrıldı…

Bu mutluluk sandığa hangi oranda nasıl yansıyacak?

Onu da hep beraber sandıklar açıldığında göreceğiz…

Bekleyip, takip edelim…

İş mi, sipariş mi?

İş mi, sipariş mi?

‘Her yaşam kendi dramını içinde barındırır’ gerçeğini hayatın zaman zaman bize hatırlatması gerekiyor. Sonra hatırınızda bu gerçekliği tutarak yola devam edersiniz.

Bu gizemli ve manası kendinden menkul cümlenin ifade ettiği gerçeklikle tam uyumlu bir nedenden yazılarıma zorunlu ve kısa bir ara verdim. Yine de bu arada dahi daha öncesinde onlarca kez yazdığım, yetkililerin görüşleri ile köşeme taşıdığım konular bir kez daha dillendirilir olunca, fikirlerimi sizinle paylaşmaktan kendimi alamadım.

Konumuz siyasetten hem uzak, hem de siyasetle kucak kucağa bir mevzu…

Dün açıklanan AFAD Bursa raporundan ve raporun bana çağrıştırdıklarından bahsetmek istiyorum size.

Herkesi şaşırtan rapor beni pek şaşırtmadı, hatta benimle birlikte akademik odaların depreme yönelik toplantılarına katılan, Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er’in açıklamalarını dinleyen basın mensuplarında da bir şaşkınlık gözlemlendiğini sanmıyorum.

Çünkü resmi kaynakların ‘Bizler Bursa’nın fay haritasına hakimiz!’ sözlerine karşılık tüm konuşmalarında; ‘Eksik biliyorlar, Bursa’nın neredeyse her ilçesinin kendisine ait bir fayı var!’ diyen Er’in haklılığı hepimizce malum.

AFAD raporu da bu haklılığı bir kez daha ilan etti sağ olsun.

Rapora göre şehrimizin nur topu gibi 14 tane fayı var ve bu faylar neredeyse her ilçeye bir adet biçiminde dağılmış durumda.

Faylarla ilgili yapılabilecek tek bir şey var, o da bu aktif fayların hızla imar planlarına işlenmesi ve fay hatlarının etki alanı içerisinde yer alan konutların büyük bir hızla kentsel dönüşüm planına alınması.

Ne gariptir ki, bu konuyu da defalarca yazmıştık şehrimizin sorumluluk sahibi gazetecileri ile birlikte. Belki bu kez, AFAD da bizi desteklediğine göre, sadece raporu hazırlayıp rafa kaldırmakla kalmazlar da raporun yapılmasını icap ettirdiği icraatı gerçekleştirir, hatta sonuçları kamuoyu ile paylaşırlar.

Tabii mesele sadece fay hatlarının belirlenmesi ile kalmıyor, önemli olan riskli yapı stoğunun net olarak ifade edilmesi.

Biliyoruz ki, bununla ilgili ilk tespitleri yapacak ekipler henüz sahaya indiler. Hemen hatırlatalım; Mimarlar Odası, İnşaat Mühendisleri Odası ve Jeoloji Mühendisleri Odası ile Bursa Büyükşehir Belediyesi arısında imzalanan protokol doğrultusunda yürütülüyor bu çalışmalar. Binaların tek tek gezilmesi ve imar planlarına uygunluklarının ne ölçüde bozulduğunun tespiti dışında, binanın yaşı ve yaşanan depremlerde hasar alıp almadığı da inceleme konusu olacak.

İşin bundan sonrası, yani karot testlerinin yapılması ya da daha derin incelemelerin sürdürülmesi ise vatandaşın kendisi tarafından yürütülecek bir süreç.

Bahsettiğimiz, kabaca bir bina envanteri çıkartılması aslında.

Bütün bunları bu kadar detaylı anlatmamın nedeni AFAD’ın yoğun çalışmalar sonucunda hazırladığı raporda açıkladığı; “650 bin konutun olduğu Bursa’da 2004 yılı öncesine ait riskli 200 bin bina bulunuyor!” vurgulaması tahminlerime göre, sadece bina yaşına bakılarak yapılmış bir tespit. Belediyelerden ya da tapudan alınan bilgilerin veri olarak işlenmesi bunun için yeterli. Oysa bir binanın riskli olup olmadığını söylemek için sadece yaşını bilmek ve buradan yola çıkmak pek doğru bir yaklaşım değil. Yaşı ilerlemiş binaların riskli binalar olduğunu tahmin etmek doğru bir yöntem, ancak eski olmadığı halde uğradığı tahribat nedeniyle riskli hale gelen binaların varlığı da yadsınamaz. Raporda bu gerçeklik atlanmış görünüyor.

Yine de rapordan çıkarmamız gereken sonuç Bursa’nın en azından 200 bin binası için acilen kentsel dönüşüm çalışması içine girmesinin şart olduğu.

İşte dananın kuyruğu da burada kopuyor. Zaten rezerv alanı bulunmayan, tarlasından imarlı arazisine kadar her türlü gayrimenkul fiyatlarının tavan yaptığı Bursa’da bu işin kotarılması hayli güç bir serüven olacak.

Çünkü kentsel dönüşüm nedeniyle en azından bir süreliğine evinden olacak olan vatandaş için kira masrafı büyük bir bedel. Kiraların 15-20 bin liralara dayandığı semtler var! İşin sonunda yeni evine ücretsiz biçimde kavuşması da mümkün olmayacak. ‘Yarısı sizden yarısı bizden’ sloganı ile son günlerin kentsel dönüşüm müjdelerini veren, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, aslında bu işin bir bedeli olduğunu, vatandaşın 10 yıl borçlanarak yeni evinin kendisine düşen dönüşüm bedelini ödeyebileceğini bildiriyor. Bu bilgi özeti hatırlarda kalması gereken kısım.

Mantık der ki; kentsel dönüşümün hızla gerçekleşmesi adına devlet gerek hazineye ait arazilerin gerekse belediyelere ait arazilerin konut yapılmasına uygun olanlarına rezerv konutlar yaparak vatandaşların bu bölgelere naklini sağlamalı. Özellikle Çarşamba, Altıparmak, Ankara yolu altı, Eski Garaj altı gibi hem eski binalarla hem de bitişik nizam yapılarla çevrili bölgelerdeki dönüşümün daha kolay biçimde yapılmasını sağlayacak bu yöntemin uygulanacağına yönelik bir işaret göremiyorum ben.

Ancak şunu görüyorum son zamanlarda, Bursa Büyükşehir Belediyesi kendisine ait değerli parsellerin satışına son altı aydır hız vermiş durumda.

Tüm bu çabalar bir sonuca ulaşmayacaksa hazırlanan raporlar ve projeler ‘iş mi, sipariş mi?’ diye sorası geliyor insanın

Ben mi yanlış anlıyorum, yoksa “Bu işin içinden nasıl çıkılacak?” sorusunun yanıtını siz görebiliyor musunuz?

NOT: Raporda belirtilen ve 538 tanesi Nilüfer, Osmangazi, Yıldırım ilçelerinde bulunuyor denilen Afet ve acil durum toplanma alanlarının nerelerde olduğunu biri bana gösterebilir mi? Çünkü ben Hatay’da yaşanan yıkım gibi bir yıkım yaşandığında toplanma alanını bir kenara bırakın, şu anda kullanabildiğimiz tek ana arter yolun dahi kullanılamayacağını düşünüyorum.

Bir bayramın ardından…

Bir bayramın ardından…

Normalde bugün yazacağım yazı şu şekilde olacaktı. İktidar partisinin bayramlaşmasında yaşananlar, muhalefette göze batanlar ve bayramlaşamayanlar diye başlayacaktı.

Ardından gördüklerimizi ve köşe başında konuşulanları kaleme alacağız ardından kendimizce yorumlamaya çalışacaktık.

Ama buna gerek kalmadı…

Neden gerek kalmadığını aşağıda okuyacaksınız…

En son yapmış olduğumuz kulisle ilgili çalışma ya da siyaseten takibimiz arefe günü AK Parti’nin iftarı idi.

Bu sene gerçekleşen AK Parti iftarı daha farklı idi.

Bazı milletvekillerinin vekil olarak son iftarı, bazı siyasilerin de milletvekilliğine gün saydıkları iftardı…

Kim bilir?

Önümüzdeki yıldaki iftarlara kimler ilk defa vekil olarak katılacak?

Nasipse onu da göreceğiz.

Ama en çok dikkat çeken kısmı ise milletvekillerinin masaya dağıtılması, vatandaşla, teşkilatla iç içe oturması idi.

Güzel bir iftardı.

Şükürler olsun rahat bir bayram geçirdik.

Nedeni de belli…

Uzun yıllardır bayramda siyasi partilerin bayramlaşmasını takip etmeden bayram geçirdiğimden dolayı.

Kimi zaman ziyarete gittik, kimi zaman ziyaretçiler geldi.

En önemlisi ailemize daha fazla zaman ayırdık.

Ama bugün kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Hem de yoğun bir gündem ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Gemlik’te hem miting yapacak hem de milli otomobil TOGG’un batarya fabrikası ile ilgili törene katılacak. Erdoğan son birkaç gündür sürekli müjdeler açıklıyor.

Bakalım Bursa’da hangi müjdeleri verecek?

Onu da merakla bekliyoruz.

Bu bayramı doyasıya yaşayanlar kimler derseniz çocuklardı. Hem dini hem de resmi bayramı doya doya yaşadılar…

Topladıkları harçlıklar ile soluğu lunaparkta aldılar.

Bir de bayram da yaşanan sıkıntılar var.

Onun da başında trafik sorunu geliyor.

Heykel’den Mudanya’ya bayramın ikinci günü dur kalk, dur kalk tam tamına 3,5 saatte varabildik.

O da bizi yedi bitirdi.

Asıl buna acilen çözüm bulmak gerekiyor.

Onu da yetkililer düşünsün, bir an önce gereğini yapsınlar.

Birde bayramı her zamanki gibi fırsat bilenler var.

Onlar da bir gecede, gece kondu yapanlar.

Onlara diyecek bir şey bulamıyorum.

Allah korusun o evler ya başına yıkılsa yaşanan son deprem ortada.

Hadi deprem yıkmadı yerel yönetimler yıkarsa ne olacak?

Elinde biriktirdiğin paraya yazık olmayacak mı?

Konuşacak çok şey var ki, ya sabır diyelim.

Bayram sonrası ilk mesai gününde moralleri bozmayalım.

Neyse

14 Mayıs’ın anahtar kelimeleri

14 Mayıs’ın anahtar kelimeleri

Mutlu bayramlar. Ramazan Bayramınız mübarek olsun.

Bir bayram zamanı daha…

İyiliğin güzelliğin ön plana çıkması gereken günlerdeyiz kısacası.

Peki memleketteki atmosfer nasıl?

İç güveysinden hallice diyesim geliyor ama manzara bir tuhaf!

On binlerin canına mal olan milyonları evsiz bırakan deprem felaketleri çok ama çok tazeyken unutuluverdi.

Deprem felaketini yaşayanların ruh halini tasavvur etmek çok ama çok zor. Hele de bayramda.

Yaralar kolay kolay iyileşmeyecek. Ateş düştüğü yeri yakıyor.

Toplumun kalan kısmı ise kendi derdine düşmüş durumda.

O dert de hayat pahalılığı olarak özetlenebilir.

Aslında irili ufaklı, kısa ve uzun vadeli dert edilmesi gereken epey konu var!

Eğitimden sağlığa üretimden tüketime vatandaşı özellikle de dar gelirliyi hırpalayan çok ciddi bir manzara var çünkü.

Gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek büyüdüğü, fırsat eşitliği kavramının yerle bir olduğu, toplumun büyük bir bölümünde nesillerin gelecek adına sadece soru işaretleri ürettiği günlerdeyiz.

Haliyle hızlı değişen küresel koşullarda, rekabetin aşırı yoğunlaştığı bir dönemde Türkiye’nin çok daha ciddi ve uzun vadeli stratejilerle yeniden yapılanmasına ihtiyacı olduğu aşikar.

Ancak bu bayram günlerinde böyle bir bakışı çok da gündem maddesi olarak görmüyoruz ne yazık ki!

Bugünlerin kaçınılmaz modası 14 Mayıs yaklaşırken oy oranlarını tartışmak. İktidarla muhalefet arasındaki kapışmayı izlemek. Ve vaatlere bakarak karar vermeye çalışmak şeklinde özetlenebilir.

Bugünlerin aslında ortak bir modası da parti binalarına sıkılan mermiler.

Ve uzun süredir aranan suçluların yakalanması Türkiye’ye getirilmesi gibi gündemlere de alışmamız lazım galiba!

Yeni keşifler petrolde ve gazda yine haberlerde yer almaya bolca devam edecek anlaşılan. Kendi doğal gazımızın kullanımına başlanıyor olması ise dikkate eder bir müjde gibi görünüyor.

Ama önümüzdeki yıllarda geriye dönüp “neler olmuştu o kritik seçim arifesinde” diye baktığımızda ilginç anahtar kelimeler göreceğimiz kesin.

Bir tarafta TOGG, İHA, SİHA, İMECE, TCG Anadolu, yollar, köprüler…

Diğer tarafta ise karşısına çok farklı anahtar kelimeler boy gösteriyor!

Kuru soğan, biber, yumurta, et, 15 bin TL, 300 milyar dolar…

Gözüken o ki seçim ittifakları arasındaki yarış, beton ve makine yatırımları ile sofrada pahalılık nedeniyle eksik olan gıda ürünleri arasında geçecek!

Yani bir başka ifade ile milli güvenlik ile mide güvenliği arasında sıkışan bir karar söz konusu vatandaş adına.

Oysa her ikisine de ihtiyacımız var.

Özgürlük, demokrasi, eşitlik, hak hukuk vesaire… Bu kavramlar da oldum olası konuşulur. Ama çok da kaale alınmazlar karar verme aşamasında.

Şu anda görünen o ki maddi konular belirleyici olacak 14 Mayıs günü.

İki ittifak adına da anlamadığım iki vaat ise aklımı karıştırdı.

Bir türlü kaynağını, geliş şeklini, geliş takvimini anlayamadığım ancak her nasılsa Türkiye’ye gelmiş görünen bir 300 milyar dolar var. Nasıl bir karşılık bulacak bu para seçmen nezdinde çok ciddi bir soru işareti bence!

Çünkü gelen giden bir para yok. Yani bir nevi yanıltıcı reklam söz konusu.

Diğer taraftan bir ay bedava sonrada bir yıl boyunca ayda 25 metreküp bedava olan gaz da kafamı kurcaladı. Konuta göre değişmekle birlikte aylık ortalama yüzde 10 – 15 arasında indirim anlamına gelen bu uygulama biraz tuhaf geldi çünkü!

Bu milletin olan o gaz niye “bedava” ifadesi ile seçim yatırımı haline getiriliyor. Sadaka verir tarzda ve üstelik süreli.

Doğrusu yeni arz nedeniyle gazın doğal olarak ve net bir oranda ucuzlaması. Ve indirimlerin önümüzdeki yıllarda artacak olan arz dolayısıyla kalıcı hale getirilmesiydi.

İyi bayramlar.

Bursa’da geçmiş dönem vekilleri sahaya iner mi?

Bursa’da geçmiş dönem vekilleri sahaya iner mi?

Bu seçim dönemi resmen geçmişteki hızlandırılmış üniversite kurslarına benziyor.

Bizim nesil hatırlar, sınavlara birkaç ay kala dershaneler 100 saatte öğrencileri üniversite sınavlarına hazırlama adına kurslar düzenlerdi.

Milletin 500 saatte öğrendiklerini 100 saatte öğretmeye çalışırlardı.

Sonuç mu?

Pek istenilen seviyelerde olmazdı.

Şimdi benzer bir durumu seçimlerde yaşıyoruz. Geçmişte üç aya sarkan seçim çalışmaları yaşanan deprem sürecinden dolayı bir aya sığdırılmış pozisyonda.

Bunun yaklaşık on günlük kısmını Ramazan ve bayram diye düşünürsek geriye 20 gün kalıyor.

Bursa özelinde seçime girecek siyasi partiler 17 ilçeyi, yaklaşık 1000 köyü ve mahalleyi dolaşmak zorunda.

Yetişir mi, oldukça zor.

Ama gerçek olan şu:

AK Parti vekilleri tam gün sahada. Bu diğer siyasi partilerde daha az…

Ama olması gereken ne diye sorsalar ona vereceğimiz yanıt da basit.

Bu dönem tüm siyasi partilerin önceki dönem ya da devam eden, fakat aday gösterilmeyen milletvekillerinin de sahada olması gerekirdi.

Misal MHP’den Mustafa Hidayet Vahapoğlu sahada mı?

Şahsen ben şu ana kadar göremedim.

Keza, İYİ Parti’den Ahmet Kâmil Erozan sahada mı?

Onu da henüz göremedim.

Gelelim CHP’ye…

Oradan aday gösterilmeyen Erkan Aydın sahada…

Amma velakin sahada olma arzusu olan, önceki dönem milletvekilleri İlhan Demiröz ve Kemal Ekinci’nin bu hevesleri aday tanıtım töreninde kırıldı.

Sadece bu kadar mı?

Önceki yıllarda Bursa Milletvekilliği yapan Sena Kaleli de uzun zamandır siyasetle ilgilenmiyor.

Yine geçmiş yıllarda CHP’den Bursa Milletvekili olarak görev yapan Onur Öymen de siyaset sahnesinde yok gibi.

Ya iktidar partisinde durum nasıl.

Bu noktada baktığımızda AK Parti’de önceki yıllarda görev yapmış bazı vekiller sahada bazıları da sahada değil.

Sahada olmayanlar aynı zamanda Bursa’da bile değil.

O zaman tüm siyasi partilerin yapması gereken tek şey var.

Bu dar zamana sıkıştırılmış seçim sürecinde eski milletvekillerini sahaya sürmek.

Yoksa bu seçim eli sıkılmadık uğranmadık evlerin seçimi olarak tarihe girer, bizden hatırlatması…

YENİ KABİNEDE BURSA’DAN KİMLER BAKAN OLUR?

Genel seçimlerle beraber gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası gözler otomatik olarak kabineye çevrilecek.

Seçimi ister Cumhur ister Millet İttifakının adayı kazansın sonuçta bir kabine oluşacak.

Bizim de asıl merak ettiğimiz kabinede Bursalı bakanın olup olmayacağı.

Bu soruya yanıt verirken milletvekili tablosu kritik bir sayıda olacağı için seçilecek milletvekillerinden bakan olma ihtimali bu dönem oldukça düşük.

O zaman Bursa’dan kabinede bakan kimler olur sorusuna vereceğimiz yanıt içinde aklımıza ilk gelen isimler arasında Cumhur İttifakı’ndan Mustafa Esgin, Hakan Çavuşoğlu ve Zekeriya Birkan isimleri geliyor.

Millet İttifakı saflarından da İsmail Tatlıoğlu ve Lale Karabıyık isimleri öne çıkıyor.

Biz süreci bekleyip takip edelim…

Vatandaşın ekonomiye olan güveni niye coştu?

Vatandaşın ekonomiye olan güveni niye coştu?

Önemli bir gösterge.

Tüketici güven endeksi.

Ne işe yarıyor ki önem arz ediyor derseniz…

Özetle vatandaşın ekonomide mevcut duruma ve gidişata dair görüşlerinin bir yansıması bu endeks. Ve adı üstünde güven unsurunu içinde barındırıyor.

Aslında farklı ölçümleri hedefleyen anket sorularına gelen yanıtların bir özeti olarak vatandaşın ekonomiye tüketici gözü ile baktığında ne gördüğünü bulmaya çalışıyor bu istatistiki çalışma.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından her ay düzenli olarak açıklanan bu endeks, 2023 yılında hayli oynak bir seyir izledi şu ana kadar.

Ama aslında tüketici güveninde son yıllarda bir kararsızlık olduğu da aşikar!

Nasıl mı?

Siyasi çalkantılar, darbe girişimleri, dış ataklar ve pandemi gibi radikal faktörlerin eksik olmadığı bir zaman diliminden geçti Türkiye.

Haliyle bu süreçte oluşan ekonomik belirsizlikler, enflasyon ve işsizlik gibi faktörlerin de doğrudan yaptıkları nedeniyle güven endeksinde düşüşler kaydedildi.

Ancak, tedbirler alındıkça ya da konjonktür normalleştikçe tüketici de ekonomiye duyduğu güveni yükselen endeks değerlerinde göstermiştir!

İşte bu tuhaf atmosferde girilen 2023 de kendi sürprizleri ile tüketiciyi şaşırtmayı ve güven dalgalanmasına yol açmayı başardı.

2022’nin son aylarında öne çıkan seçim yatırımları sayesinde 2023’e moralli başlayan tüketici güveni çabuk kayboldu.

Çünkü…

Deprem felaketleri ile sarsılan Türkiye’nin güven endeksleri de darbe aldı haliyle.

Mart ayı verilerine yansıyan keskin düşüş geleceğe dair endişeleri de barındırıyordu.

Ancak deprem yaraları kısmen sarılmış olsa da tüketicinin ekonomik beklentileri çok daha çabuk iyileşti!

TÜİK’e göre martta 80,1 seviyesine inmiş olan tüketici güveni nisanda kendine gelerek 87,5 seviyesine çıktı. Yani yüzde 9,2 gibi ciddi bir artış oranı kaydedildi tüketici güveninde!

Ve bu seviye 2023 yılının en yüksek seviyesi olarak kayıtlara geçti.

Detayları içeren alt endeksler de kayda değer artış dikkat çekti aynı zamanda.

Mesela mevcut dönemde hanenin maddi durumuna ilişkin endeks 66’dan 69,1 seviyesine yükseldi.

Bu istatistik emekli maaşlarında yapılan zammın ve EYT’lilerin ilk maaşlarına kavuşmaya başlamalarının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda ticaret hayatında işlerin olumlu seyredeceğine dair umutların da güncellendiğini gösteriyor bu tablo.

Diğer taraftan gelecek 12 aylık dönemde hanenin maddi durum beklentisi endeksi 79,6’dan 89,8’e yükseldi. Yani çok keskin bir artış gerçekleşti!

Benzer şekilde gelecek 12 aylık dönemde genel ekonomik durum beklentisi endeksi 83’den 95,2’ye yükseldi.

Bu rakamlar vatandaşın fazlasıyla umutvar olduğunun işareti.


Kısacası deprem psikolojisi ekonomik beklentiler açısından moralleri pek bozmamış. Ve özellikle de seçimlerin getirdiği para akışının pozitif yansımalarına dair beklentilerin güçlü olduğu görülmekte!

Mesela asgari ücrete temmuzda zam vaadi. Ya da emekliye 15 bin TL bayramda ödeme gibi vaatlerin bir karşılığı olduğu görülüyor.

Ayrıca seçim belirsizliğinin aşılacak olması da olumlu bir etki yaratmış görünüyor vatandaşın kafasında.

Sözün özü; vatandaş olumlu olasılıklara fazlasıyla angaje olmuş şimdiden!

Umarız ki hayal kırıklıkları az olur.

Bursa’nın müstakbel vekili Varank’a bir öneri

Bursa’nın müstakbel vekili Varank’a bir öneri

Türkiye’nin dördüncü büyük kenti olmamıza rağmen bazı konularda oldukça fakiriz. Bu konulardan ilkini geçen hafta yazmıştık:

Turizm.

Diğeri de üniversite.

Koskoca Bursa’da bugün iki devlet üniversitesi bir de vakıf üniversitesi bulunuyor.

Avrupa’da Bursa’nın dörtte bir büyüklüğünde olan birçok kentte bile daha fazla üniversite bulunuyor.

Bursa’nın bir an önce bu konuda harekete geçmesi gerekiyor.

Bunun için Bursa’da un var, şeker var ama helva yok…

Bu konuda özellikle her konuda fikir beyan eden, dert yanan ama çözümün parçası olmaktan kaçan bir kesim var.

Bu kesimin özelliği, iş taşın altına elini sokmaya gelince  biraz yavaş kalıyorlar.

Bugün kentte iş yapan fabrika ve ticaret erbaplarına veya BTSO ve BTO üyelerinin profillerine veya sahibi oldukları kuruluşların yönetimlerine ve ortaklarına baktığımızda hepsinin ekonomik durumları iyi.

Keza Bursa’da kurulu olan, bu kentin ekmeğini yiyen otomobil ve endüstri devleri Karsan, Renault ve Tofaş, Bosch gibi firmalar var.

Nasıl yerli otomobili yapmak için beş babayiğit bir araya geldiyse bu yazdığım firmalar da Bursa’ya bir vakıf üniversitesi kazandırsalar nasıl olur?

Misal bu üniversitenin adı da otomotiv endüstrileri olabilir.

Yine İnegöl’de mobilya ve dekorasyon ile ilgili bir butik üniversiteye ihtiyaç var…

Bu konuda en büyük görevin düştüğü diğer bir isim de kentimizden milletvekili adayı olan Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank

Varank, yukarıda yazdığımız tarafları bir araya getirse, benim önerim odur ki, en azından bu kente otomobille ilgili bir butik üniversite kazandırılabilir.

Öneri bizden değerlendirmek onlardan…

KARADENİZSSİAD KARADENİZLİ ADAYLARLA İFTARDA BULUŞTU

Süleyman Uzun’un Genel Başkanlığını yaptığı KARADENİZSİAD, doğduğu ve doyduğu topraklar arasındaki bağı kuvvetlendirme adına sorumluluk almaya devam ediyor.

Bu minvalde zaman zaman farklı çalışmalar yapan Uzun, önceki gün de Karadeniz kökenli milletvekili adaylarını iftarda ağırlayarak birlik ve beraberlik mesajı verdi.

“Partilerimiz farklı ortak sevdamız Bursa” diyen KARADENİZSİAD Başkanı Süleyman Uzun’un iftarına AK Parti Bursa Milletvekili ve Adayı Ahmet Kılıç, AK Parti Bursa Milletvekili Adayı İrfan Akkaya, MHP Milletvekili Adayı Korkut Aktaş, CHP Milletvekili Adayı Mehmet Atmaca, İYİ Parti Milletvekili adayları Hasan Toktaş ve Yahya Bahadır, Memleket Partisi Bursa Milletvekili Adayı Ruşen Sever ve yönetim kurulu üyeleriyle Karadeniz kökenli bürokratlar katıldı.

RAMAZAN BAYRAMIMIZ MÜBAREK OLSUN

Bugün Ramazan ayının son günü, arife günü. Allah nasip ederse yarın bayram. Bu vesile ile ben de başta okuyucularımız olmak üzere Türk-İslam aleminin mübarek Ramazan bayramını tebrik eder, hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ederim.

14 Mayıs sonrası ekonomi

14 Mayıs sonrası ekonomi

Bayram geldi çattı.

Ve haliyle bayramlaşmalar bayram ziyaretleri hafta sonuna damgasını vuracak.

Peki bayramın ana sohbet konusu ne olacak bu ziyaretlerde?

Hiç kuşku yok ki seçim ve geçim konuşulacak ağırlıkla!

Acı anıların tarihi olan 6 Şubat maalesef çok çabuk unutuldu.

Haliyle depremselliğin çok da fazla konuşulur bir gündem olmayacağı ortada. Çünkü siyaset çok ağır ve baskın bir biçimde kamuoyunun önüne çıktı geldi.

Öyle ya da böyle biz artık partileri, ittifakları, milletvekili adaylarını, vaatleri, kapışmaları, trolleşmeleri konuşmak durumunda bırakıldık.

Oysa vatandaşın binbir derdi var!

En başladı hayat pahalılığı ve haliyle geçim derdi geliyor.

Dolayısıyla şüphesiz ki kazanılan paranın giderlere yetip yetmediği konusunda hemen herkesin söyleyecek bir sözü olacak bu bayramda.

Özellikle son dönemlerde çok titiz şekilde seçim yatırımı yapılan emeklilerin söyleyecek sözü muhakkak ki çok daha fazla olacaktır!

Çünkü milyonlarcası daha 4 ay öncesine kadar 3 bin 500 TL ile geçinmek zorunda kalmıştı.

Sonrasında ise en düşük maaşın önce 5 bin 500 artından 7 bin 500 TL’ye çıkabileceğini öğrendik.

Amma velakin o hızlı artışta da arada kalan maaş dilimlerinde pek çok kişide aynı oranda zam almayarak mağdur oldu.

Elbette ki 7 bin 500 TL’nin üzerinde emekli maaşı alanlarda “Bizim canımız yok mu!” diyordur doğal olarak.

Çünkü hayat pahalı enflasyon herkesi eşit şekilde eziyor.

Yani birincil gündemi elbette ki alım gücünü arttırmak olduğu aşikar! Ama bu sadece maaş zamları ile olacak iş değil. Hele orta ve uzun vadede.

Dolayısıyla bir an önce enflasyonun da kontrol altına alınması gerekli.

Bu konuda çokça söz sarf ediliyor siyasetçiler tarafından. Ancak kalıcı bir ekonomik stratejiye dair tek bir kelime duymadım!

Dolayısıyla bir uzman olarak da açıkçası gelecek döneme ait kaygılarım var.

Benzer kaygıları şüphesiz ki bayramda konuşacak olan çok kesim vardır.

Hele de EYT’li olmaktan kurtulduklarını düşündükleri halde bir türlü maaş bağlanamayan ve belki aylarca da bekleyecek olanların söyleyecek sözleri olacaktır!

Kısacası bir yanda enflasyon konusunda çok kalıcı köklü bir strateji değişikliğine ihtiyaç var. Diğer tarafta da sosyal güvenlik sisteminin baştan aşağı değiştirilmesi, maaş haksızlıklarının giderilmesi ve herkesin hak ettiği insanca gelir seviyesine kavuşturulması gerekiyor!

Çok kısaca bayramda tartışılacak en önemli konu olan 14 Mayıs’a odaklanıp baktığımızda seçim sonucunun ne olduğundan bağımsız olarak ekonomik hayatta çok da büyük bir beklentiye girmemek gerektiğini görüyorum ben!

Neden mi?

Yine çok özetle nedenine baktığımızda birçok alanda tıkanan bir sistemsel sorunlardan bahsetmek mümkün öncelikle.

Mesela bütçe açığı aldı başını gidiyor! Cari açık onun peşinden koşturuyor. İzlenen maliyet ve kur politikası nedeniyle de ihracat neredeyse durma vaziyetine geldi.

Keza enflasyon kontrolü anlamında da henüz net bir görüntü yok.

Döviz kurunu belli bir seviyeye çıkarma gerekliliği de aşikar ironik olarak! Ama 14 Mayıs’tan sonra da dövizde öyle önemli bir değişiklik olması beklenmemeli.

Nedeni çok açık. İktidarda kim olursa olsun enflasyonu daha da coşturacak bir parametre olarak dövizi yükseltme şansına sahip olmayacaktır. Hemen bir yıl dahi bulmadan yerel seçimlerin karşımıza çıkacağı unutulmamalı!

Neticede köklü yapısal değişikliklere fazlasıyla ihtiyaç olan bir ekonomik tablo ile karşı karşıyayız. Ancak mevcut tablo ekonomide kısa vadede öyle aman aman bir görüntünün ortaya çıkamayacağını gösteriyor bizlere.

Deprem bölgesi iç yakıyor…

Deprem bölgesi iç yakıyor…

Norm Haber ekranlarında hazırlayıp sunduğum Ortak Akıl programında siyaset gündemine biraz ara vererek deprem bölgesinden yeni gelmiş olan UCİM Türkiye Hukuk Koordinatörü Mine Rana Kahramanoğlu’nu ağırladım bugün.

Amacım bölgedeki çocuk ve kadınların hukuki sorunları üzerine konuşmaktı, ancak konuşmamızın daha en başında, 6 Şubat tarihinin üzerinden iki aydan uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen, sorunların azalma eğiliminde olmadığını öğrendim.

Aslında şunu biliyorum, deprem bölgesinden ilk anda uzaklaşıp başka şehirlerdeki akrabalarının yanına sığınan depremzedeler, konut kira ve fiyatlarının yüksekliği nedeniyle ya da başka bir şehirde yaşamak istemediklerine kanaat getirdikleri için deprem bölgesine dönmeye başladı. Bu da elbette zaten tam olarak çözülememiş olan çadır ve konteyner sorununun fitilini yeniden ateşledi.

Yine biliyoruz ki, halen içme suyu niteliğinde su şebekelerden sağlanabilmiş değil. Bu da şu demek; bölgede içmek için, çay ve kahve yapmak için, yemek yapmak için, aklınıza gelebilecek diğer her işte kullanılacak temiz su ihtiyacını aslında taşıma su ile döndürdüğümüz değirmenden karşılıyoruz.

Çadır ve konteynerlerin büyük bölümünde yemek yapacak bir düzenek sağlanamadığından beslenme sorunu da ancak yardımlarla çözülebilen bir kalem.

Elbette ilk günlere göre daha organize olmakla birlikte saydığım ihtiyaçlar halen devam ediyor ve bir süre daha edecek gibi görünüyor.

Siyasetin gündeminin deprem bölgesinin ihtiyaçlarının önüne geçmesine izin verirsek yardımların da azalacağını söylemekte de yarar var.

Temel sorunları kaleme aldığımıza göre daha detay sorunlara da yönelebiliriz. Mesela, çocuklar halen gönüllü eğitmenlerle günde bir ya da birkaç saat eğitim alıyorlar çadırlarda. Bu yeterli değil elbette. Acilen bir eğitim programının yapılması, gerekli öğretmen atamaları ile bölgenin desteklenmesi lazım.

Gelelim herkesin en çok merak ettiği ‘kayıp çocuklar nerede?’ sorusunun yanıtına…

Bölgede UCİM’e yapılan ihbarlar değerlendirildiğinde kayıp çocuk kalmamış gibi görünüyor. Daha doğrusu aileleri ile buluşturulan çocuklar dışındaki depremzede ve bakıma, devlet korumasına muhtaç çocuklar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile protokol imzalamış, çocuklara ev ortamı sunabileceğini beyan etmiş dernek ve vakıflara yönlendirilmiş.

Mine Rana Kahramanoğlu programda açık açık dillendirmedi, ancak protokol sahibi kurumlarla ilgili biraz araştırma yapınca, bu dernek ve vakıfların çeşitli cemaatlerle bağlantılı kurumlar olduğunu görüyoruz.

Burada çocuklarımıza neden Sevgi Evlerinin değil de dernek ve vakıfların sahip çıktıklarını, depremzede çocukların neden cemaatlerin eline terk edildiğini sormanın biri gazeteci olarak hakkım olduğunu düşünüyorum.

Daha önceki yazılarımda da belirttim, mahremiyetin özellikle kadınlar ve çocuklar açısından çok hassas bir konu olduğunu ve ne yazık ki, bölgede henüz kişisel mahremiyet alanları sağlanmasının lüks olmaktan çıkmadığını da vurgulamakta yarar var.

Sadece programımda değil, Bursa Veteriner Hekimler Odası’nın düzenlediği iftarda da konuştuk deprem bölgesini.

Oda Başkanı Melike Baysal konuşmasında; “Programı hazırlamak konusunu uzun süre düşündük. Sonra birkaç dakika içinde insanların hayatlarının nasıl da kalıcı olarak değişebildiğini göz önüne aldık ve dostlarımızla bir araya gelmeyi uygun bulduk” diyerek özetledi gecenin hikayesini.

Depremzede veteriner hekimlerin ve veterinerlik öğrencilerinin de ağırlandığı gecede masada yine sorunlar vardı elbette.

Can kaybını biri yana bıraktığınızda mal kaybının da ciddi sorun olduğuna eminim herkes katılacaktır. Hayatın devam ettiğini düşünürseniz bunun için mal kaybının hesabını yapmak zorundasınız.

Deprem bölgesinde işyerleri zarar gören veteriner hekimlerin pek çoğunun şu an ciddi borç yükleri altında olduğunu öğrendim iftar sırasında.

Aşıların korunması için gereken soğuk zincir kırıldığından yine pek çok ilaç enkaz altında kaldığından sadece dükkanlarını değil aslında sermayelerini de kaybetmiş durumda veteriner hekimler.

Devletin bu zararların telafisi için hiçbir desteği yok maalesef…

Tıpkı eczacılar gibi veteriner hekimler de kaderlerine terk edilmiş durumdalar.

Bölgenin ayağa kalkması isteniyorsa bu iş kollarının da destekler kapsamına alınması şart.

Dağlıların tercihi hangi siyasi partiler olacak?

Dağlıların tercihi hangi siyasi partiler olacak?

Bu seçimde dikkat çeken en önemli detaylardan biri bölgelerin milletvekili adayları.

Bu minvalde bir önceki seçimlerine baktığımızda partilerin çıkardıkları oy ve bölgesel adayları da göz önünde bulundurmak gerekir.

Hal böyle olunca önce bir önceki seçime gidelim.

İlk olarak dağ ilçelerinden başlayalım.

Misal son birkaç seçimde CHP, dağ yöresinden Erkan Aydın’ı seçilebilecek sıraya koyduğu için dört dağ ilçesi ve Osmangazi’nin dağ köyleri başta olmak üzere yöre insanından oldukça yüksek oy almıştı.

Belki de hayatı boyunca eli sandıkta sol partiye gitmeyen seçmen Aydın’a olan sevgisinden dolayı CHP’ye oy vermişti.

Ama bu seçimde CHP’ye oy verir mi?

Ya da diğer bir deyiş ile Aydın’dan dolayı gelen emanet oyların rotası neresi olur?

Buna yazının sonunda cevap vereceğiz.

***

Yine geçen seçimlerde bir başka aday İYİ Parti’nin 1. sıra adayı İsmail Tatlıoğlu da milletvekili aday listesinde yer almadı.

Ama kendi isteği, ama bir başka nedenle…

Keza Tatlıoğlu aday diye daha önceki seçimlerde AK Parti ve MHP’ye oy veren seçmen İYİ Parti’ye oy vermişti.

Bunu istatistiksel sonuçlar da ifade ediyor.

İsmail Tatlıoğlu ve Sami Bilge’nin aday olduğu 1. Bölge ve 2. Bölgeden yüzde 30 daha fazla oy almıştı. Bu dönem bu fark olacak mı?

Onu da sandıklar açıldığında göreceğiz…

***

Gelelim bu seçim dönemindeki adaylara…

Yine bir başka siyasi parti AK Parti’de Osman Mesten dağ yöresinin adayı idi. Mesten, bu dönem de aday…

Bunun yanı sıra partisi diğer bölgede bir başka dağlı aday Mustafa Yavuz’u da seçilebilecek sıradan aday gösterdi. Yavuz’un da seçilme olasılığı var.

Bunun yanı sıra Cumhur İttifakı ile beraber kendi adayları ve kendi logosu ile seçime giren BBP’de 1. Bölge’nin ilk sırasında Ekrem Alfatlı da var…

Baraj derdi olmadan seçime giren Alfatlı’nın seçilme ihtimali oldukça yüksek.

***

MHP’de ise 1. Bölge’de 3. sırada dağlı aday Yaşar Türk var.

Onun yeri bir sıra daha üst olsaydı.

Bu dönem dağ yöresi seçmenleri doğru bir planlama ile TBMM’de dört milletvekili ile temsil edilebilirdi.


Bizim tahminimiz odur ki dağ ilçeleri bu sene en az iki en fazla da 3 milletvekili ile TBMM’de temsil edilme olanağı yakalayabilir.

Tabii ki bunu belirleyecek olan seçmenin tercihi olacaktır.

Bu seçimlerde CHP dağ yöresi seçmeninden istediği oy oranını alamaz ise sürpriz olmaz.

Keza İYİ Parti’nin bölgeler arasında oy oranı geçen seçime göre yüzde 30’luk makas olma ihtimali de oldukça zor.

Kim ne der onu bilemem. Ama benim diyeceğim odur ki seçmenler üzerinde tanıdık bir isim oy verme eğilimini her zaman değiştirir…

Biz yine de sürecin sonunu sandıklar açıldığında görmüş olacağız.

Bekleyip görelim…