Akaryakıta yeni indirim gelir mi?

Akaryakıta yeni indirim gelir mi?

Enerji dünyasının zor yılı.

Daha doğrusu enerji faturalarını ödemenin zor yılı demeli.

Elektriği, gazı, benzini, mazotu uçuş modunda!

Enerji fiyatlarının doğrudan ve dolaylı yükü herkesin sırtında. Üretenin de tüketenin de.

Peki bu ağır yükün hafiflemesi için bir umut ışığı var mı?

Elektrik ve doğalgaz cephesinde indirim umudu hiçbir şekilde yok. Fiyatlara henüz yansıtılmamış maliyet artışlarından bahsediliyor.

Yani fiyatların mevcut halini koruması bile memnuniyet verici sayılmalı!

Madalyonun öteki yanındaki akaryakıtta ise bir haftadır görülen hafif düşüşün devamı yönünde sinyaller var.

Ancak, sinyallerin kalıcılığı şüpheli bir tablo arz ediyor.

Kısa bir analizle gidişata bakalım.

Öncelikle ham petrol fiyatları önem taşıyor elbette. Sonra da doların lira karşısındaki seyri.

Petrolde başlayan gerileme süreci kayda değer bir görüntü oluşturdu bu hafta!

Brent petrolün varil fiyatı cuma gününü yüzde 2 civarı kayıpla 88 doların altına inerek tamamladı.

Yani son bir ayın en düşük seviyesine inen bir petrol fiyatı var karşımızda!

Haftalık bazda yüzde 8’i bulan bir kayıp söz konusu petrolde.

Haliyle iç piyasada akaryakıta benzer bir oranda indirim olarak yansıyacak düzenlemelerin hayata geçmesi beklenmeli.

Ancak son bir haftaya hatta son üç haftaya baktığımızda bile paralel bir indirimle karşılaşmıyoruz!

Doların TL karşısındaki çok hafif yükselişi mazeret olarak gösterilebilir. Ancak, yine de petroldeki hareketle uyumlu yani hakkaniyetli bir indirim yapılmadı henüz.

Doğal olarak eğer petrolde ve dolarda ani ve keskin bir yükseliş olmadığı taktirde gelecek haftaya benzin ve mazotta indirim gelmeli.

Öncelikle doların lira karşısındaki seyrinin kısa vade adına keskin bir hareket öngörüsü içermediğinin altını çizelim!

Gelelim verilerdeki zayıflığın baskıladığı petrolün yakın vadedeki gidişatına.

Küresel büyüme tarafında görülen zayıflama işaretleri petrolün yukarı hareketi üzerinde bir baskı oluşturuyor. Mesela dünyanın en büyük petrol ithalatçısı Çin’de yavaşlayan ekonomik aktivite ve salgında vaka sayısının artması talebi düşürüyor.

Keza Avrupa tarafında da zayıf talep net biçimde gündemde hala!

ABD’de de henüz güçlenmese de yavaşlama sinyalleri mevcut.

Diğer yandan Amerikan Merkez Bankası Fed’in şahin para politikasından vazgeçme konusunda erken olduğuna dair işaretlerin gelmesi petrole dönük yatırım iştahını da olumsuz etkiledi. Doların az da olsa yeniden güçlenmesi de bu trendi destekledi.

Bu tablonun kasım sonuna kadar belli ölçülerde korunması mümkün görünüyor. Yani kısa vadede petrolde hızlı bir yükseliş ihtimali düşüş görünmekte.

Ancak bardağın boş tarafına baktığımızda jeopolitik riskler, Fed’in gevşek para politikasına geçişinin çok da uzun bir süreç almayacağı gerçeği ve talebin orta vadede de olsa kesinlikle yükseleceği ihtimali karşımıza çıkıyor.

Yani petrolün daha fazla ucuzlaması kısa vadede teknik olarak mümkün ancak fiyatların bu seviyelerde uzun kalmayacağı gerçeği de unutulmamalı!

Petrolün önce 90 – 95 dolar bandına ardından da yüz dolara doğru hamle yapması önümüzdeki aylarda kuvvetle muhtemel.

Dolar/TL’nin de yavaş yavaş yukarı gitme zamanı geliyor.

Dolayısıyla akaryakıtta kısa vadeli mutluluk ihtimali daha yüksek.

Dolardaki artış hızlanacak mı?

Dolardaki artış hızlanacak mı?

2022 kendine has özellikleri ile tarih sayfalarındaki yerini almaya hazırlanıyor.

Sosyal ve ekonomik açıdan dünyaya çeşitli dersler veren bir yıl olarak hatırlanacağı kesin.

Barışın ve fiyat istikrarının önemi özellikle altı kalın çizgilerle çizildi yıl boyunca!

Özellikle Türkiye’de ana gündemin enflasyon olarak hafızalarda uzun yıllar boyunca kalacak olması gerçeği öne çıktı.

Haliyle vatandaş pahalılık yükü altında ezilirken uzmanların gözü makro cephede yılın hangi veri setleri ile sonuçlanacağına çevrildi.

Bu anlamda önemli bir öncü gösterge mevcut.

Merkez Bankası’nın piyasa katılımcıları anketi. Yani piyasa aktörlerini temsil eden ekonomistlerin haliyle uzmanların öngörülerini alarak belli bir istatistik çerçevede inceleyen bu anketin sunduğu önemli bir tahmin penceresi var!

Özellikle de yılın sonu yaklaşırken gelen sonuçlar çok daha gerçekçi bir bakış açısı sunmakta.

Bu nedenle dün açıklanan kasım ayına ilişkin piyasa katılımcıları anketi, ayrı bir önem taşıyordu pozisyon alma açısından.

Peki nasıl bir manzara ortaya çıktı?

Önce bir yıllık projeksiyona bakalım. Çünkü bir miktar moral veren cinsten.

Ankete göre piyasa katılımcılarının gelecek 12 ay için enflasyon beklentisi yüzde 37,47 oldu. Bir önceki ankette bu beklenti yüzde 37,34 olarak belirlenmişti.

Hafif yükseliş görülmekle birlikte 2023’ün kasımında yüzde 37 gibi şu andan bakıldığında hayli düşük gelen bir rakam çıkıyor karşımıza!

Böyle düşük bir rakamın ortaya çıkması ise büyük oranda baz etkisi sayesinde olacak.

Ve baz etkisiyle bu yıl sonu da mevcut düzeyin bir miktar altına inecek kaçınılmaz olarak.

Kasım anketinde 2022 sonu enflasyon beklentisi önceki veri olan yüzde 67,78’den yüzde 68,06’ya yükseldi.

Eğer olağanüstü bir gelişme olmazsa bence de bu rakama çok yakın bir gerçekleşme olacak.

Ancak açıkçası vatandaşın rakamlara karnı tok!

Daha doğrusu karnı aç da enflasyonu resmi rakamlarla duymaya doydu. Vatandaş enflasyonu filesinde, mutfağında ve cüzdanında başkaca hissetmekten mutsuz aslında.

O nedenle de gözü yılbaşındaki ücret artışlarında!

Ve umudu da ücretlerdeki zam kriterinin resmi rakamın yerine hissedilen enflasyona göre yapılmasına odaklanmış durumda.

Seçim yılı sayesinde bu umudun kısmen de olsa gerçeğe dönüşmesi ihtimali mevcut neyse ki.


Gelelim artık enflasyondan çok daha yakından takip edilen doların seyrine. Son haftalarda 18,60 seviyesinde takılmış görünen kurun yukarı doğru hareketleneceğini öngörüyor tüm ekonomistler!

MB’nin düzenlediği kasım anketinde yıl sonu Dolar/TL beklentisi 19,54 oldu. Önceki ankette bu beklenti 19,82 olarak belirlenmişti. Yani çok hafif bir gerileme var.

Ama kurun mevcut seviyesinde kalmayacağı bir lira civarında yükseliş kaydedeceği de teyit edilmiş oldu.

Yani atak demesek de denetimli bir kur hareketini bekliyor herkes!

Nitekim iş dünyasından gelen mesajlar da bu yönde baskı oluşturuyor. Son olarak İTO Başkanı Şekip Avdagiç, kurun enflasyonla orantılı olarak artması gerektiğine dair bir beklenti dile getirdi.

Dış ticaretteki gidişat da doların artık hareketlenmesi gerektiğini söylüyor!

Ancak, yılsonu kuru ekonomi yönetimi için kritik. Çünkü birçok hesaplama hem ortalama kur hem de yılsonu kapanışına göre yapılacak. Ayrıca enflasyonun da azdırılmaması şart!

Haliyle 2022 sonuna kadar ciddi bir dış atak olmazsa dolar düşük bir artış hızıyla çok hafif bir yükseliş kaydedecek.

Yılbaşından sonrası ise hayli sürprizli olabilir.

Millet İttifakı’nın olası Cumhurbaşkanı adayı hangi özellikleriyle öne çıkıyor?

Millet İttifakı’nın olası Cumhurbaşkanı adayı hangi özellikleriyle öne çıkıyor?

Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhur İttifakı adayını açıkladı. Aday belli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Hatta ittifakın içinde yer alan MHP ve BBP, bu minvalde miting yapmaya bile başladılar.

Her iki parti de adaylarının Erdoğan olduğunu partilerine gönül verenlere miting alanında anlattılar.

İşte bu noktada Erdoğan’ın karşısına çıkacak olan Millet İttifakı’nın adayı kim olacak, sorusunun yanıtı hala bulunmuş değil…

Daha belirli bir süre de bulunacağa benzemiyor.

Şimdi bu konuyu biraz daha irdeleyelim.

Altılı masanın başkanları teker teker Erdoğan’ın karşısında aday olsa, oy oranları yüzde 1’e ulaşamayacak isimler var.

Bu durumda en fazla oyu alacak isim kabul edilse de edilmese de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu.

Keza ardından tek tek aday olsalar ikinci sırada çıkacak isim İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener.

Sonrasında masaya dışarıdan gayrıresmi destek veren HDP’nin adayı gelecektir.

Ardından DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin adayları gelir. Bunları da toplasanız yüzde 5 etmeyeceğini düşünüyorum.

Bunun dışında ilk turda aday olması beklenen diğer muhtemel isim Memleket Partisi’nin Genel Başkanı, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ana muhalefetin adayı olan Muharrem İnce bulunuyor.

Vatan Partisi’nin başkanı Doğu Perinçek aday olur mu?

Orası da bilinmiyor…

Şimdi gelelim asıl soruya…

Bu kadar ismin içerisinden altılı masa neden adayını açıklamıyor?

Aday konusunda uzlaşamadılar mı?

Ya da aday olmak isteyen siyasi parti liderleri veto mu yiyor?

İşte asıl soru bu…

Bilinen şu; Türk halkının yüzde 70’lik kısmı sağ seçmenden oluşuyor. Kalan yüzde 30’luk kısmı ise sol ve solun çeşitlerinden.

Evet, son yerel seçimlerde Millet İttifakı, İstanbul ve Ankara gibi büyükşehir belediyelerini kazandı.

Şimdi sormak gerekiyor, eğer o seçimlerde İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun, Ankara’da Mansur Yavaş’ın yerine bir başka isim aday gösterilseydi seçim kazanılabilir miydi?

Ya da en basitinden İmamoğlu’nun yerine Canan Kaftancıoğlu aday gösterilseydi, kazanma ihtimali var mıydı?

Bunun yanıtı net.

Hayır…

O zaman seçimler nasıl kazanıldı?

Halkın muhafazakâr değerleri ile örtüşen ve uygulamaya meyilli isimlerle ve rijit olmayan, halka sempatik gelen adaylarla seçime gidildi.

Bu da seçmene cazip geldi, seçim ondan sonra kazanıldı.

Mansur Yavaş’ın yapısını bilmeyen yok.

Keza Ekrem İmamoğlu’nun Kur-an’ı Kerim okuması da seçmenin manevi duygularını okşadı.

Şimdi işte altılı masada aranan adayın ortak özelliği de bu diye düşünüyorum.

Altılı masanın potansiyel adaylarına baktığımızda, CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vermem diyenlerin oranı yüzde 70 civarında…

Yine İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e de kesinlikle oy vermem diyenlerin oranı yüzde 75-80 bandında.

Diğerlerini saymaya gerek yok.

Hatta Akşener, Davutoğlu ve Babacan’ın da geçmişte AK Parti’de siyaset ve bakanlık, başbakan yardımcılığı, başbakanlık yaptığını, yine Gültekin Uysal’ın eşinin de AK Parti’den Afyon’da İl Genel Meclisi Üyesi olduğunu hatırlatalım.

O zaman altılı masanın hedefi ne, adayı kim?

Altılı masanın ilk hedefi seçimi ilk turda kazanmak. Bu noktada aday sıkıntısı yaşamasının sebebi henüz daha aday bulamamasıdır.

Bulacakları aday, yetmez ama evet diyebilecekleri isim olacaktır.

Bu çıkaracakları aday muhafazakâr ve milliyetçi oyları da alabilecek olmalıdır.

Bunun yanı sıra HDP’nin desteğine ihtiyaç duymayacak bir isim arayışları olduğunu düşünüyorum.

Böyle aday henüz bulunamadı.

Bulunmazsa ve seçim de ikinci tura kalırsa, misal Kemal Kılıçdaroğlu aday olursa İYİ Parti’den başta olmak üzere DP, SP, Gelecek Partisi ve DEVA’nın çoğunluktaki seçmeni Kılıçdaroğlu’na oy vermez…

Bu seçmenler ya sandığa gitmez ya da Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan’a oy verir…

Velhasılı Millet İttifakı şu ana kadar böyle bir aday bulmadığı için adayını açıklamadı.

Bu şartlara uyan isim var mı?

Ya da liderlerin birbirini ikna süreci mi devam ediyor.

Onu da zaman gösterecek?

Bekleyip, takip edelim…

 

 

Şeker ve pirinçte son durum: Ürün olacak da alabilecek miyiz?

Şeker ve pirinçte son durum: Ürün olacak da alabilecek miyiz?

Bir anda Bursa’dan bir ses yükseldi bugün:

Türk çiftçimiz çalışkandır. Bizler üretiyoruz. Ülkemize yetecek şeker ve pirinç var. Kimse endişe etmesin. Birileri bunları kasıtlı olarak yapıyor.

Kim yaptı açıklamayı?

Bursa Ziraat Odaları İl Koordinasyon Başkanı Sadi Aktaş.

Neden yaptı Aktaş böyle bir açıklama?

Tahminimce CHP Ekonomi Masası’nın 15 Kasım tarihinde gerçekleştirdiği Uşak temaslarının ardından “Uşaklılar, kendi ürettiği şekere ulaşamıyor. Bakkal ve market esnafı yanı başındaki fabrikadan şekere ulaşmakta güçlük çekiyor. Süt üreticisi de geçen yıla göre 3 kat artan maliyetler nedeniyle çıkmaza girdi.” açıklamasına yanıt olarak.

Ancak açıklamanın Bursa’dan yapılıyor olması hayli ilginç, zira Bursa pek çok ürün için önemli merkezlerden olsa da şeker ve pirinç bu tarım ürünleri arasında yer almıyor.

Yani demem o ki şehrimizde ekimi hayli az olan şeker ve pirincin Türkiye’deki durumu hakkında Bursa’dan yola çıkarak fikir yürütmek, hatta açıklamalarda bulunmak dikkat çekici. Açıklamanın arkasına “Birileri bunları kasıtlı olarak yapıyor” diyerek siyasi bir hava da katılması daha da enteresan.

Devamına, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına yönelik bir niyet okuma da eklenmiş ki; ne desem boş.

Sadi Aktaş’ın söylediği tek bir cümlede kendisiyle hem fikirim;

Türk çiftçisi çalışkandır.

Ancak işin bir de siyasetten ari gerçeklik kısmı var.

Bu Türkiye’nin sorunu ve bizim bu konuda siyaset dışı kalmamız gerekiyor. Siyasetin içine çok girmememiz gerekiyor.” diyen Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fevzi Çakmak;

“Şekerde sözleşmeli üretim yapılıyor, dolayısıyla Türkiye’nin ihtiyaçları gözetilerek kotalar belirleniyor o çerçevede üretim yaptırılıyor. Ancak geçen yıl öngörülemeyen biçimde, girdi maliyetlerinin artışı nedeniyle yeterli üretim yapamadı. Verimler yüzde 10 oranında düştü. Bunun yanında ton başına verilen 420 TL. düşük bulunduğu için ekim alanında da yüzde 10 düşüş oldu. 2021 yılında 3 milyon tonun üzerinde şeker üretimi gerçekleşirken, 2022 yılında 2 milyon 500 bin tonlara düştü üretim.

Bu verilere piyasanın hakiminin artık özel şirketler ve kooperatifler olduğunu eklemek lazım. Üretim az olunca özel şirketler fiyatları aşırı yükseltmeye başladı. Devlet elindeki şekeri halka verme kararı aldı, marketlerde ürünler toplatıldı. Bu süreçte şeker bulunamaz oldu.

Dengeyi sağlamak için bu yıl doğru bir şey yapıldı ve ekim yapılmadan pancar fiyatı açıklandı. Bin 400 liralara alım yapıldı bu yıl. Muhtemelen bu fiyatlamalarla daha iyi bir ekim gerçekleşecek. Dolayısıyla şu an için bir sıkıntıdan bahsedemeyiz, ama fiyatların artması kaçınılmaz.

Pirinçte ise zaten dışa bağımlı bir ülke konumunda olduğumuzda girdi maliyetlerinin yanında döviz artışlarından da etkileniyoruz” diyerek konuya son noktayı koydu.

Kısacası ürün bulabileceğiz, ama artan fiyatlar nedeniyle alabilecek miyiz?

Meçhul…

Bu arada belirtmekte fayda var, ben bu konulardaki bilginin siyasetten arınmış, reel verilere dayanan, üreticiden ve çalışandan yana olanını severim…

TALEP VAR YATIRIMCI MI YOK?

Geçtiğimiz günlerde Tabakhaneler bölgesine TOKİ fikrine yönelik Hasan Eker’in bir çıkışı olmuş ve bölgenin ‘Termal turizm alanı’ olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizilmişti.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın da konuyla ilgili dostane bir açıklaması olmuş ve yerlisinden yabancısına pek çok yatırımcıya proje götürdüğü halde, bölgenin ‘Termal turizm alanı’ olarak kalmasını sağlayacak finansı sağlayamadıklarını, bu nedenle Tabakhaneler’in bir bölümüne TOKİ konutları projesini geliştirdiklerini belirtmişti.

Bursa SKAL Kulüp Yönetim Kurulu Başkanı Gülçin Güleç’den de bir itiraz geldi konuya.

Turizm profesyonellerini bir araya getiren Bursa SKAL Kulüp’ün Yönetim Kurulu Başkanı Gülçin Güleç, Tabakhaneler Bölgesi için planlanan son projenin gözden geçirilerek ulusal ve uluslararası turizm yatırımcılarını Bursa’ya çekecek bir cazibe merkezi haline getirilmesinin kentin turizm potansiyeli açısından çok önemli olduğunu düşündüğünü açıkladı.

Konuşma şöyle;

Çekirge, Kükürtlü, Merinos ve Kültürpark’ta termal tesis ve otellerin de yoğun faaliyet gösterdiği böyle geniş bir bölgede termal turizme yönelik hazırlanacak proje, hem şehrimizin hem de sektörümüzün kalkınması açısından büyük bir değer taşımaktadır. Dolayısıyla hâlihazırda boş olan bu değerli bölgenin termal turizm ve sağlık turizmine kazandırılması, Bursa’yı bu alanlarda çekim merkezi haline getirecektir. Projenin, turizm alanındaki geleceğimiz açısından sektörün görüşleri de dikkate alınarak gözden geçirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Şimdi benim merak ettiğim şudur;

Projeye bu kadar talep varken nasıl olmuş da yatırımcı bulunamamıştır?

Soru hem belediye hem de Bursa turizm sektörü temsilcileri tarafından izaha muhtaçtır…

Piyasaların kafası niye karıştı?

Piyasaların kafası niye karıştı?

İlginç bir hafta geride kalıyor.

Piyasalar yine yön arayışına girdi.

Üstelik ani ve sert hareketlerle!

Altın ve borsa endekslerinde gördüğümüz tarihi zirveler önce yatırımcısını mutlu etti. Ardından gelen satış rüzgarları moralleri sarstı, kafaları karıştırdı.

Dolarda başlayan düşüş trendi de çok kısa sürdü!

Kripto dünyası ise bambaşka sorunlarla boğuşuyor son günlerde.

Neticede sürekli dikkat çektiğimiz oynaklık riski çok net bir örneklikle kendini yine gösterdi bu hafta.

Özellikle ABD’de para politikasının gevşeme ihtimalini satın alan piyasaların erken davrandığını da ortaya koydu bu haftaki gelişmeler!

Amerikan Merkez Bankası Fed’in yöneticilerinden gelen mesajlar ve son veri setleri, şahin bir görüntü vermeye başlayınca küresel çapta piyasaların tadı kaçtı.

Dolar endeksi tekrar yönünü yukarı çevirirken altın ve petrol başta olmak üzere değerli metaller ve emtialarda fiyatların gerilediğini gördük.

Hisse senetlerinin ve emtianın tadını kaçıran bu atmosfer küresel çapta risk iştahının azalması olarak kendini gösterdi.

İç riskler ve rekor sonrası kar satışlarının da fırsat kolladığı Borsa İstanbul’da dün itibarıyla sert satış gördük. BİST 100 endeksi yüzde 5 civarı bir kayıp yaşadı kısa bir işlem süresi içinde!

Sonraki toparlanma ise sınırlı kaldı. Ve rekorların kırıldığı bir haftada yüzde 3,5’lik gerileme günlük kapanış olarak göze çarptı.

Üstelik yatırımcı sayısının da rekor kırdığı bir dönemde gerçekleşti bu ters hareket!

İşlem hacminin 100 milyar TL’nin üzerine çıktığı bir süreçte iç ve dış nedenlerle ciddi bir düzeltme ile karşılaştı BİST.

Sektörel olarak bakıldığında ulaştırma, teknoloji ve telekomünikasyon dışındaki sektörlerin ekside olması dikkat çekiciydi.

Kısacası bu hafta borsaya hızla giren 100 bin yeni yatırımcının kısa sürede hayal kırıklığı ile karşılaşması oldu! Hisselerin son aylardaki cazibesi ve kriptodan kaçışın hızlanması kaçınılmaz olarak BİST’e yönlenimi artırmış durumda.

Ancak, çok dikkatli olunması gereken günlerdeyiz. Yoksa klasik ifade ile “keriz silkeleme” ile tanışmak zor olmaz!

Düzeltme hareketinin bir süre daha oynaklıkla beraber kendini göstermesi kuvvetle muhtemel. Dolayısıyla yatırım kararlarında hassasiyet şart.

Yine de hala çok ucuz hisselerin hayli bolca olduğu da unutulmamalı! BİST’i yukarıya taşıyacak ucuzluk dışında nedenler de var. İç büyümenin desteklendiği bir döneme giriyoruz.

Ve de çoktandır uzan durak yabancıların acelesi olmasa da piyasalarımıza gelmesi kaçınılmaz bir sonuç!

Haliyle dalgalanmalardan etkilenmeyecek bir strateji ile uzun vadeli düşünmekte fayda var.

Fon tercihleri ve dengeli sepet stratejisi bu anlamda fırsat vermekte.


Döviz ve altın yatırımcısına baktığımızda ise olağanüstü bir gelişme olmadığı taktirde kısa vadede ciddi bir kazanç görünmüyor ufukta!

En azında yılbaşına kadar dolar belli seviyelerde tutulacak. Çok fazla prim yapmasına izin verilmeyecek.

Kasım itibarıyla 18,50 – 18,74 TL bandı ağırlıklı olarak öne çıkıyor.

Haliyle bu hafta bin 68 lira ile rekor tazeleyen gram altın da fazlaca yukarı fırsatı bulamayacak bu süreçte. Onstan gelecek hafif destek mevcut. Yeni rekorlar mümkün kısacası.

Ancak son 2 haftada yaşanan hızlı yükseliş trendi yerini yavaşlamaya bırakacak. Geri çekilmeler de haliyle mümkün. Unutmayalım ki altın uzun vadede genelde mutlu ediyor yatırımcısını.

Memleket Partisi’nde ibre Şahin’den yana…

Memleket Partisi’nde ibre Şahin’den yana…

Bugünlerde Bursa siyasetinde dikkat çeken detaylardan biri de sol partilerde yaşanan hareketlilik. Bu minvalde CHP’de Şahin Sevinç’in siyasete nokta koyması, yine ana muhalefet partisinin Bursa’daki gençlik kollarının görevden el çektirilmesi oldukça önemli.

Hatta CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca’nın milletvekili aday adaylığı için istifasının da ilerleyen günlerde gündeme geleceğini söylemek müneccimlik olmaz.

Böyle bir durumda Karaca’nın boşaltacağı koltuğa birden fazla aday adayı var.

O adayların bir kısmı yönetim içinden bir kısmı da geçmişte CHP’de siyaset yapmış isimler.

Yönetim içinden Genel Sekreter Turgut Özkan’ın adını bugünlerde fazlasıyla duymaya başladık.

Süreçle beraber hareketlilik daha da artacak.

***

Öte yandan CHP’den ayrılıp Memleket Partisi’ni kuran Muharrem İnce’nin Bursa örgütlerinde geçen hafta deprem oldu desek abartmış olmayız.

Toplamda Bursa il ile beraber beş ilçe başkanı görevlerinden istifa etti.

İstifa eden İl Başkanı Hasan Yıldırım’ın yerine kim gelecek sorusu hem genel merkezde hem kulislerde yanıtını arıyor.

O yanıtın bulunmasına çok az bir zaman kaldı diyebiliriz.

Muhtemelen o yanıtın önümüzdeki pazartesi akşamı veya en geç salı günü gelmesi bekleniyor.

Önce il başkanı atanacak.

Ardından ilçe başkanları.

Sonrasında ise ataması yapılmayan ilçeler gözden geçirilecek.

Başkan arayışlarında genel merkezin görüşmeleri devam ediyor.

***

Gerçekleşen görüşmelerde öne çıkan isim daha önce yazdığımız gibi Memleket Partisi’nin Yıldırım İlçe Başkanı Mesut Şahin.

Yıldırım’da yapmış olduğu çalışmalarla dikkatleri üzerine toplayan Şahin’in il başkanı olarak atanması durumunda partiye bir hareket katacağını tahmin ediyoruz.

Bakalım, biz süreci takip edelim.

Memleket Partisi’nin Bursa İl Başkanı kim olacak?

Bekleyip, takip edelim…

STK BAŞKANLARINDAN KİMLER ADAY OLUR?

Özellikle her seçim dönemi dikkat çeken önemli detaylardan biri de sivil toplum, özellikle hemşeri merkezli dernek başkanlarının siyasete olan ilgisi.

Yine bir seçim dönemine yaklaştık.

Siyasi partilere her fırsatta sayılarının çokluğu ile övünen hemşeri dernekleri başkanları seçimleri dört gözle bekliyor.

Bizim asıl merak ettiğimiz ise bu dönemde geçmişte yaşanan hareketlilik olacak mı?

Bu sorunun yanıtı fazlası ile kulislerde aranıyor.

Bu minvalde Artvin, Muş, Erzurum ve Dağ-Der başta olmak üzere hemşeri dernekleri aday çıkaracak mı?

Ya da diğer bir deyiş ile burada başkanlık görevinde ve yönetimlerde bulunanlar siyasete geçiş yapacak mı?

Bu arada siyasete mesafeli duran bir isim var; o da Bursa Adıyamanlılar Derneği ve aynı zamanda Bursa İl Dernekler Federasyonu Başkanı (BİLDEF) Ramazan Alp.

Başkan Alp’in herhangi bir şekilde siyasete girme arzusu olmadığını kendi ağzından öğrendik.

Bu anlamda Alp’i tebrik ediyoruz.

Bakalım Alp dışında siyasete mesafeli olan kaç hemşeri derneği başkanı çıkacak?

Takip etmeye devam…

Boş alana kentsel dönüşüm!

Boş alana kentsel dönüşüm!

Bursa’nın hızlı gelişimine ve bu gelişime paralel olarak imara açık arazi bulmaktaki sıkıntıya zaman zaman dikkat çekiyorum. Hatta bazen imara açık arazi yaratmak adına atılan yanlış adımların da takipçisi oluyoruz birlikte bu köşeden.

Bugünkü hikayemiz de işte öyle bir şey…

Nilüfer’in en kıymetli yerlerinden biri olan TOFAŞ Spor Salonu yanındaki 6.53 hektarlık arazi, kentsel dönüşüm ve geliştirme alanı olarak tescil edilmek, ticari alan ve konut imarına açılmak isteniyor.

Vakıflar, Hazine ve TEDAŞ mülkiyetindeki rekreasyon ve yeşil alan olarak ayrılmış olan arazi için ne zaman imara açılmasına yönelik bir tasarruf geliştirilir diye bekliyordum, o gün bugünmüş meğer.

Çünkü tecrübelerim bana şunu söylüyor; bir alan yeşillendirilmiyor, park olarak düzenlenmiyor, vatandaşın kullanımına sunulmuyor, adeta kaderine terk ediliyor ise bir süre sonra alıcısı çıkacaktır. Bu kez Nilüfer’in pahasını hesaplayamadığım kadar değerli bu alanına Büyükşehir Belediyesi alıcı çıkmış, hatta herkesi bu konuda çırak çıkartarak ‘Kentsel dönüşüm ve geliştirme alanı’ adı altında bir düzenlemeye giderek itiraz yollarını da kapatmış adeta.

Konuyla ilgili olay mahalinde bir açıklama yapan İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu,

Nilüfer İlçesi 1871 Ada 2-4-5 parseller, 1867 Ada 1 parsel ve 1865 Ada 2-3-4 parselleri kapsayan yaklaşık 6.53 hektar büyüklüğündeki alan, 5216 Sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’nun 7-e maddesi, 5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 73.Maddesi uyarınca Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 26-07-2022 gün ve 1012 sayılı kararı ile ‘kentsel dönüşüm ve gelişim alanı’ ilan edilmiştir.

Söz konusu alana ilişkin Bursa Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nün 24-10-2022 tarih ve 331174 sayılı yazı ekindeki öneri imar planı değişikliği, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce uygun görülmüş olup 1/5000 ve 1/1000 ölçekli nazım plan değişikliği hazırlanmıştır. Değişikliğe konu parseller, Vakıf mülkiyeti, Maliye hazinesi ve TEDAŞ adına kayıtlıdır.” cümlesini okuyarak kararı Bursa kamuoyuna duyurdu ve bu kararın karşısında olduklarını belirtti.

Neden karşısında duruyorlar?

Bölgenin 1/1000’lik planında yapılacak olan inşaatların sadece yüzde 50’sinin konuta ayrıldığını hatırlatıyor bu noktada Selçuk Türkoğlu. Kalan yüzde 50 ise ticaret alanı olarak değerlendirilecek. İşin rant kısmı da buradan geliyor. Bir de okul karmaşası var planın tam ortasında. ‘Özel ortaokul alanı’ olarak ayrılmış bölüm de kafa karıştırıyor.

Sanki adrese teslim gibi” diyor Türkoğlu.

CHP ve İYİ Parti meclis üyelerinin red oyu verdiği oylama ile plan Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nden geçmiş.

İşin en garip olan tarafı ‘kentsel dönüşüm alanı’ olarak ilan edilen bölgede dönüştürülmesi gereken bina yok. Boş alana kentsel dönüşüm yani

Hal böyle olunca insanın aklında bin bir soru dolaşıyor.

Kimin için dönüşecek yeşil alan olarak ayrılmış bu bölgeye yapılacak olan konutlar?

TOKİ mi yapacak binaları?

TOKİ’nin orta gelir grubu için yapmayı planladığı toplu konutlara mı kurban gidiyor Nilüfer’in en güzel yerindeki bu 65 bin metrekarelik alan?

İşin doğrusunu konuşmak gerekirse ‘kentsel dönüşüm’ deyince akan suların durduğu, adeta dokunulmaz bir alan açıyorsunuz kendinize.

Fakat bu alanı açmanın da bedelleri var.

Misal; vatandaşın yeşil alanını öyle kafanıza göre alıp konut yapamıyorsunuz. Aynı miktarda yeşil alanı aynı plan içerisinde oluşturmanız ve plana bunu eklemeniz gerekiyor.

Hatta ve hatta, bölge artık konut alanı olduğu için, bölgede yaşayacak kişi başına gerekli yeşil alan miktarını da hesaplayıp bu miktarı da aynı plan içerisine yerleştirmeniz gerekiyor.

Kaba bir hesapla 65 bin metrekare yeşil alanı alıyorsanız 120 bin metrekarelik yeşil alan oluşturmanız ve aynı plana bu yeşil alanları işlemeniz kanuni olarak şart!

İşin bu kısmı yapıldı mı? İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek’ten aldığım bilgiye göre akademik odalar henüz plana çıkmadığı için çalışmaya itiraz etmediler ancak plana çıkar çıkmaz itirazlarını yapacaklar. Hatta plana itiraz İKK üzerinden yapılarak konu yargıya taşınacak.

Bu aralar imar değişiklikleri konusunda alınan tüm kararlar gibi bu karar da daha çok su kaldıracak gibi görünüyor vesselam…

Konut fiyatları ne zaman durulacak?

Konut fiyatları ne zaman durulacak?

Konut piyasasında ucuzluk bekleyenleri yine hayal kırıklığına uğratan rakamlar geliyor.

Merkez Bankası’nın açıkladığı eylül ayına ait fiyat gelişim verileri, konut sektöründe fiyatların dolu dizgin artmaya devam ettiğini teyit etti.

Aylık bazda yüzde 4,9 yükselen ortalama konut fiyatları Türkiye genelinde son bir yılda ise yüzde 189,2 oranında artış gösterdi.

Yani konutun fiyatı bir yıl içinde 3 katına çıkmış oldu!

Dolayısıyla bir yıl önce bir milyon liraya alınabilen bir komutun 3 milyon değerine yükseldiğini görüyoruz bu veri setlerine göre.

Oysa ki son aylarda satışlarında bir azalma trendi var. Bu nedenle fiyatlarda belli bir hız azalması hatta gerileme olması beklenti anlamında bazı kesimlerce dile getiriliyordu.

Ancak görüldüğü üzere henüz öyle bir frene dair iz mevcut değil konut piyasasındaki fiyat hareketlerinde!

Tam aksine tüketici fiyatı endeksini katlayan artış oranları gündemde. Tüfe’nin 2,5 katı yıllık bazda artış söz konusu.

Aylık bazlık yükselişse eylül itibarıyla manşet enflasyon rakamına oranla çok yukarıda bir seviyeye işaret ediyor.

Peki neden?

Maliyetlerdeki geçişkenlik hala devam ediyor ve bu tablonun kısa sürede gündem dışı kalması beklenmemeli.

Ortaya çıkan manzara birikmiş maliyetlerin belirgin bir zaman dilimi içerisinde fiyatlara yansımaya devam edeceği yönünde!

Dolayısıyla konut piyasasında balon oluşumuna dair öngörülerin kısa vadede hiçbir karşılığının olmadığı ortada.

TOKİ’nin sosyal konut yapımı nedeniyle fiyat artışlarına bir nebze de olsa fren yaptıracağına dönük siyasilerin öne sürdüğü görüşlerin de net biçimde karşılığının olmadığını görüyoruz mevcut tablo ve gidişat adına.

Çünkü mesele talebin yavaşlaması ya da azalmasıyla birebir şu an fazla ilgili değil.

Mesele daha ziyade arzın son yılların en alt seviyelerine doğru ilerliyor olması.


Piyasadaki belirsizlikler ve yüksek maliyet artışları özellikle yapı ruhsatlarına da yansıdığı üzere konut arzını iyice yavaşlatmış durumda!

Yeni projeler konusunda sektörün “bekle ve gör” pozisyonunu aldığını söylemek yanlış olmaz. Kısacası arz tarafında talebe paralel gidecek bir manzara yok.

Sosyal konut çalışmalarının da mevcut özel sektörün sunduğu arzı destekleyecek özelliği sayısal olarak yok.

Çünkü yıllık talebin altında rakamları hedef olarak ilan etmiş durumda TOKİ.

Denkleme kısaca baktığımızda talepte aşırı bir gerileme yok. Buna karşın arz normal seyrin altına doğru ilerliyor!

Maliyetlerdeki artış trendi de durulmuş değil. Hala geçmiş dönem maliyetlerinin yansıtılamadığını söylüyor inşaat sektörü temsilcileri.

Ve yılbaşında yine istihdamda yüksek artışların olacağı kesin. Dolayısıyla 2023’ün konut projeksiyonuna baktığımızda fiyatları durduracak veya geriletecek bir opsiyonun pek mevcut olmadığını görüyoruz!

Özellikle de seçim yılı nedeniyle kredi musluklarının açılacak olması; konut piyasasına talebi de canlandıracağı için fiyatları yukarı yönlü itecek bir başka unsur haline gelecek.

Kısacası hangi taraftan bakarsanız bakın konut fiyatlarının mevcut seviyelerde kalması mümkün değil.

Sözün özü; karar aşamasında iseniz fiyatlarda düşüş beklentisi negatif getiri anlamına gelebilir!

Kitapseverler Merinos AKKM’ye

Kitapseverler Merinos AKKM’ye

Özellikle pandemi döneminde hayatımızı renklendiren en önemli unsurların başında kitaplar geliyor. Birçok insanımız evde kaldığı o dönemde kitap okuma fırsatını yakaladı.

Kimimiz raflara kaldırdığı kitapları okur iken kimimiz yeni çıkan kitapları sipariş verdi.

Bu açıdan bakınca internetten kitap satışı patladı diyebiliriz.

İşte bu güzel fırsatı devam ettirme adına büyük bir fırsat var.

O fırsatı da Bursa Büyükşehir Belediyesi sunuyor.

Nasıl mı, fuarla?

Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından bu sene üçüncüsü düzenlenen ve Türkiye’nin önde gelen yayınevleri, sahafları ve yazarlarının katılacağı Bursa Büyükşehir Belediyesi 3. Kitap Günleri, 18-27 Kasım 2022 tarihleri arasında Merinos AKKM’de gerçekleştirilecek.

Bu fuar  tabiri caiz ise Adriyatikten Çin Sedddine kadar hatta Güney Amerika’ya kadar uzayacak. Bu minvalde fuarda Türk Dünyasının usta kalemlerinin yanı sıra Bursa’nın yaşayan değerlerinden İlahiyatçı Prof. Dr. Süleyman Uludağ ile Güney Amerika edebiyatının önemli kalemlerinden Carlos Maria Dominguez ‘onur konuğu’ olarak katılacak.

Öte yandan usta yazarlar da imza gününde kitaplarını imzalayacak.

Yine gerçekleşecek fuar kapsamında 50’ye yakın söyleşi gerçekleşecek. Öte yandan fuara 120 yayınevinin de kitaplarını Bursalı kitapseverlerin beğenisine sunacağını hatırlatalım.

Fuarın açılışı, 18 Kasım Cuma günü Saat: 14.00’da Merinos’ta gerçekleşecek.

Meraklılarına duyurmuş olalım.

Öte yandan fuarın sonunda Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin alacağı kitapları da bir çok okul kütüphanesine bağışlayacağını da ifade edelim.

Ama asıl üzerinde durulması gereken ise Bursa’nın daha büyük fuar alanına ihtiyaç duyduğu.

Umarım o da en kısa zamanda yapılır.

ALPERENLER ANKARA’DA BULUŞTU

Özellikle önümüzdeki genel seçimin kaderini belirleyecek seçmen kitlesi içinde ilk defa oy kullanacak 6 milyonun üzerinde genç bulunuyor.

Bu minvalde tüm siyasi partilerin gençler üzerine yapmış olduğu çalışmalar dikkatlerden kaçmıyor.

İşte bu bağlamda çalışma yapan siyasi partilerden biri de BBP’nin Gençlik Teşkilatı, Alperen Ocakları Eğitim, Kültür ve Dayanışma Vakfı.

Vakıf hafta sonu Ankara’da “Sevdamız Türkiye, Hedef 2023 İlk Oyum Cumhura, İlk Oyum Birliğe” temasıyla düzenlediği Gençlik Kurultayı  binlerce gencin katılımı ile büyük bir çoşku içinde gerçekleşti.

Bursa’dan yaklaşık 300 kişinin kurultaya katıldığını BBP’nin Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı’dan öğrendik.

Alfatlı, Ankara’daki kurultaydan oldukça umutlu.

Bakalım bu umut, sandıkta BBP’ye nasıl yansıyacak?

Bekleyip, takip edelim…

GİRİŞİMCİ İŞADAMLARI VAKFI AÇILIYOR…


Orhangazi önceki dönem belediye başkanlarından Yusuf Korkusuz’un siyasete nokta koyduktan sonra avukatlık mesleği ile beraber sivil toplum çalışmalarına ağırlık verdiğini biliyoruz.

Bu bağlamda da Korkusuz, Mehmet Koç’un genel başkanlığını yaptığı Girişimci İşadamları Vakfı’nda çalışmalara başladı. Kısa adı GİV olan vakfın Bursa Şubesini açmak için çalışma yapan Korkusuz, çalışmalarını bitirdi.

Vakfın resmi açılışı yarın gerçekleşecek.

Bizler de hayırlı olsun dileklerimizi iletiyoruz.

CHP bu işi nasıl çözer?

CHP bu işi nasıl çözer?

Bir süredir kaynayan CHP kulislerine göz atmanın farz olduğu günleri yaşıyoruz.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa ziyaretinin ardından CHP Gençlik Kolları Genel Merkezi’nin Bursa’nın 17 ilçe ve il gençlik kolları yönetimlerini görevden alması, hemen ardından da CHP Belediye Meclis Üyesi Şahin Sevinç’in aktif siyasetten uzaklaşma kararını aldığını duyurmasından bahsediyorum elbette.

Aslında birbirinden bağımsız olan bu iki olayı bağlayan tek durum CHP liderinin Bursa programı.

Kulislerden aldığım bilgilere göre, Kılıçdaroğlu’nun Yıldırım programında önemli bir rolü olan Şahin Sevinç, programı başkalarının sahiplendiğini düşündüğünden kırılmış ve böyle bir karar almış. Ancak aldığı kararı hiç kimse ile paylaşmadan uygulamaya koyması hayli tepki toplamış durumda.

Yıldırım Belediye Başkan Adayı olmak istediğini bildiğimiz Sevinç, bu çıkışından sonra halen aynı oranda desteklenir mi belediye başkan adaylığı için bilemiyorum. Gözlemim şudur ki; içinde bulunduğu durum Sevinç’in puan kaybetmesine neden oldu. Siyasete devam etme kararında ise kaybolan puanları toplamak için çabalaması gerekecek.

CHP için önemli isimlerden olan Şahin Sevinç’in önümüzdeki günlerde alışık olduğumuz performansı ile siyaset sahnesinde boy göstermesini temenni edenlerden biriyim.

Bakalım süreç nasıl gelişecek…

Gençlik kollarının görevden alınmasına gelince.

10 Kasım tarihinde çıkan bir kararın gerekçelerinden biri olarak CHP Genel Başkanının 12 Kasım tarihindeki programına yeterli katılım sağlanmamış olmasının gösterilmesi son derece dikkat çekici.

Kulislerde bu kararın CHP Bursa İl Gençlik Kolları Başkanı Yalçın Yazıcı’nın geçirdiği uzun soluklu rahatsızlık nedeni ile alınmış olabileceği konuşulurken, 17 ilçenin karara eklenmesine anlam vermek güçleşiyor. İnsanın burnuna genel merkezden Bursa’ya doğru yapılan güç gösterisinin kokuları geliyor…

CHP örgütünde aktif olan, olmayan pek çok ismin sosyal medyadan gösterdiği tepkilere baktığımızda şunu görebiliyoruz ki; böylesi bir topluca görevden alma kesinlikle kabul görmüş değil!

Hele hele CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca’nın yaptığı açıklamadan yola çıkarak söyleyebileceğimiz gibi, görevden almalar konusunda il ve ilçe başkanlarının bilgilendirilmemesi daha da büyük tepki görüyor.

Ben kadın kolları ve il, ilçe yönetimleri için keskin kararlar gelebileceği görüşüne de katılmıyorum.

Belki de hiçbir siyasi partide şimdiye kadar görülmemiş böylesine büyük ölçekli bir görevden almanın arkasında bazı isimlerin olduğuna yönelik söylentilerin doğru olmadığı kanaatindeyim. Zira bahsi geçen isimlerin hepsi seçimlerin gençlikle kazanılacağının, seçimlere kadar yeni bir yapılanmanın kaynaşması için yeterli zamanın olmadığının bilincinde isimler.

Hal böyleyken bundan sonra ne olacak derseniz;

CHP teşkilatları gençlerin yeniden görevleri başına dönmelerinin sağlanması için büyük çaba sarf ediyor. Zaten ilçe gençlik kolu başkanlarından da birer ikişer partilerine olan bağlılıklarını bildiren açıklamalar gelmeye başladı.

Genel Merkez konuyla ilgili kararını en geç bir hafta içinde verecek gibi görünüyor.

CHP il ve ilçe gençlik kollarının göreve iadeleri sağlanırsa neler olur?

İşte bu sorunun yanıtı kimsede yok şu anda. Zira yaşanan moral çöküntünün ardından verilecek tepkiyi tahmin etmek zor.

ÇOCUKLAR İÇİN EĞİTİMDE ADALET!

Ekonomiden çok anlamayan bir yazar olarak sıklıkla dikkat çekmeye çabaladığım bir husus var. Alt ve üst gelir grupları arasındaki makasın giderek daha fazla açılıyor olması, hatta uçuruma dönüşmesi toplum barışının bozulmasının ana etkenlerinden biridir!

Şimdi benim bu basit cümlemden yola çıkarak önemli bir meseleye vurgu yapalım.

Ülkenin bir kesiminde çocuklar en iyi, en lüks imkanlarla eğitim alma hakkını elinde bulundururken, madalyonun öbür yüzünde ‘Devlet Eliyle Yasal Çocuk İşçiliği’ olarak adlandırabileceğimiz sistemin içine hapsolan çocukların sayısı bugün itibariyle 1 milyon 33 bine ulaştı.

İşbirliği süreci olarak başlayan birliktelikler 2002 yılı sonrasında orta ve küçük işletmelerin dahi ihtiyacını karşılayacak ucuz işgücü teminine dönüşmüştür” diyor, konuyu açıklığa kavuştururken Eğitimi İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy.

Yakın zamanda MEB’in A101 ile iş birliği protokolü imzaladığını ve gelen tepkiler üzerine protokolü iptal ettiğini biliyoruz. Bugün ise karşımıza çıkan, Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Köfteci Yusuf ile bir protokol imzalayarak ucuz iş gücü temini için imza atması.

“Eğitim-İş olarak; öğrencilerimizin nitelikli eğitim hakkı için mücadele edeceğimizi, protokollerin takipçisi olacağımızı kamuoyuna ilan eder, Bursa İl Milli Eğitim Müdürü’ne çocuklarımızın ucuz işgücü değil, öğrenci olduklarını hatırlatmak isteriz. Ait oldukları yer, Köfteci Yusuf değil; okullardır!” diyerek öğrencilerin kaliteli eğitim hakkını savunuyor Eğitim İş.

Çünkü biliyoruz ki, zaten zorlukla okuyan, zaten evin geçimine katkıda bulunması için gözüne bakılan çocukların okuldan uzaklaşması için bir vesile oluyor bu protokoller.

Çocukların eğitim hakkında adil bölüşüm önemli ve altı çizilmesi gereken bir meseledir.

Bomba ihbarı yapılan o gemide ben de vardım!

Bomba ihbarı yapılan o gemide ben de vardım!

‘Ah o gemide ben de olsaydım…’ şarkısına ithafen bir giriş yapayım; dün akşam saatlerinde bomba ihbarı nedeniyle yolcuları uzun aramalardan geçirilen o gemide ben de vardım, sevgili okur.

Hani şöyle bir İstanbul görsün gözümüz gönlümüz diye çıktığım yolculukta önce bombalı saldırının kenarından döndük, ardından da bomba ihbarı yapılan feribottan indik ya helal olsun tesadüflerin böylesine.

Feribotu kaçırdığı için ihbarı yapan şahsın aklının da pek yerinde olmadığı kanaatindeyim. Ülke olmuş yangın yeri, millet henüz elim saldırının etkisinden kurtulamamış, saldırgana yardım edenlerin tamamının ortaya çıkarılması yönünde aramalar tüm hızıyla devam ediyor, sen gidip bomba ihbarı yapıyorsun.

Vallahi helal olsun aklına zekana…

İki saat sürmesi beklenen yolculuk yarım saat Armutlu iskelesinde yarım saat de Mudanya iskelesinde bekletildiğimiz ve inen tüm yolcuların çantaları ile üstleri arandığı için üç saat sürdü bu sorumsuz şahsın sayesinde.

İşin sevindirici tek bir tarafı var, ihbar asılsızmış…

Bu süreçte gördüm ki, kelle koltukta toplumun huzuru için çalışan polis teşkilatı gerçekten çok önemli bir görevi yerine getiriyor.

Neden onlara yardımcı olmak yerine böyle saçma sapan işlerin peşinde koşuyoruz anlamak mümkün değil.

CHP BURSA’DA HATLAR YİNE KARIŞIK!

Genel başkan bir geldi gitti, CHP Bursa’da bütün hatlar karıştı.

Önce CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı tarafından kaleme alınan bir yazı ile Bursa il ve ilçe gençlik kolları başkanları ile yönetimleri görevden alındı.

Görevden alınma gerekçesi olarak; gençlik kollarının ağustos ayında aldıkları eğitimlerin gereklerini yerine getirmemeleri, genç üye artışı sağlayamamaları, genel başkanın programına zayıf katılım, faaliyet raporlarının düzenli gönderilmemesi, stant çalışmalarının yapılmaması madde madde sayıldı.

Tüm bu sayılan maddeler gösteriyor ki, gençlik kolları CHP Bursa’da iyi çalışmıyor ve yeni genç üye kaydı da istenen düzeyde değil.

Buraya kadar her şey tamam, bundan sonrasında ise kulisler karışıyor.

Partinin ileri gelenlerinin bir bölümü bu konuda genel merkezi haklı bulurken ve ‘çalışmayan örgütün görev alması doğru değil, onlar çekilsin, yerine çalışacaklar gelsin’ derken diğer kanatbu konuda gençleri görevden almak kolay, oysa sıkıntı gençleri çalıştıramayanlarda, onlara yol gösteremeyenlerde’ tezini savunuyor.

Bu kargaşayı atlatmak için orta yollu bir açıklama yapan ve görevden almalar konusunda bir dahli olmadığını belirten CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca, genel merkezle görüşüleceğini ve yine aynı gençlik kolları ile daha güçlü bir biçimde yola devam edeceklerini belirtiyor.

Tüm bunların üstüne tuz biber eken olay ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa ziyareti sırasında Yıldırım ilçesinde herkesi mutlu eden bir sonuç yakalayan ve genel başkanın gözüne girmeyi başaran CHP Yıldırım Belediye Meclis Üyesi Şahin Sevinç’in ani bir karar ile aktif siyaseti bıraktığını açıklaması.

Neden?

Gençlerin önünü açmak için!

Kendisi kaç yaşında peki, 60-70?

45 yaşında Şahin Sevinç!

Dolayısıyla verdiği karar ve bu kararı sosyal medyadan yazdığı bir yazıyla duyurmasının ardından telefonlarını kapatması, kendisine hiç kimsenin ulaşamaması da ayrı bir muamma…

Çeşitli iddialar var bu konuda. İşin iyisini mal sahibi bilir derler eskiler. Elbette bu işin iyisini de Şahin Sevinç’ten başkası bilemez.

Ama bir iddia der ki; Sevinç, Kılıçdaroğlu’nun aklında iyi bir yer edindikten sonra yaptığı bu hamle ile milletvekilliği listesinde ikinci bölge için güzel bir yer arayışında olabilir kendisine.

Olur mu olur…

Siyaset arenasında neler gördü bu gözler. Hele hele Şahin Sevinç gibi aktif bir siyasi kimliğin böylesine kısa sürede geldiği noktayı terk edip gideceğini düşünmek hiç akla yatkın değil.

 

Bursa’da partilerin il başkanları milletvekili adayı olursa kaçıncı sıradan gösterilmeli?

Bursa’da partilerin il başkanları milletvekili adayı olursa kaçıncı sıradan gösterilmeli?

Önümüzdeki genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi siyasi arenada hareketlilik devam ediyor.

Bazı siyasi partilerde bu hareketlilik içten içe sürerken, bazılarında yüzeysel…

Bazılarında ise her şey apaçık şekilde…

Bu hareketlilik noktasında en fazla merak edilen, Bursa ölçeğinde mevcut il başkanlarından kaçının milletvekili aday adayı olmak için görevi bırakacakları.

Aday gösterilmeleri durumunda listelerin kaçıncı sırasından seçmenin karşısına çıkacakları.

İşte bu soruların yanıtlarını vermeden önce biraz duygudaşlık yapmak gerekir.

Şu an Bursa adına görev yapan 20 milletvekilinden daha önce sadece İsmet Büyükataman, yıllar önce MHP Bursa İl Başkanı; Ahmet Kılıç AK Parti Bursa İl Gençlik Kolları Başkanı, Emine Yavuz Gözgeç AK Parti Bursa İl Kadın Kolları Başkanı, Refik Özen AK Parti Osmangazi İlçe Başkanı ve Zafer Işık AK Parti Gemlik İlçe Başkanı olarak görev yaptı.

Onun dışında Bursa’yı temsil eden milletvekillerinden, CHP açısından değerlendirdiğimizde Orhan Sarıbal’ın Gürsu’da, AK Parti açısından değerlendirdiğimizde de Atilla Ödünç’ün yine Gürsu’da meclis üyeliği görevinde bulunduğunu ifade edebiliriz.

Bu veriler ışığında değerlendirdiğimizde, son birkaç seçimde gerek iktidar gerekse muhalefet partilerinden, il başkanlığından milletvekili seçilen olmamış.

Önümüz yine seçim.

Malum yukarıda yazdığımız gibi adaylık için köşe başında bekleyen il başkanları mevcut. Hatta istifa etmeleri durumunda kimlerin de il başkanlığına hazırlandığını biliyoruz.

Misal bu minvalde herhangi bir partinin genel başkanı ben olsam adaylık için yola çıkacak il başkanını yanıma çağırırım…

Malum bugünlerde siyasi parti il başkanları sandığa girmeden çıkaracakları milletvekili sayılarını söylüyorlar.

Hiçbiri de dilin kemiği olmadığı için reel yaklaşmıyor.

Birçok siyasi partinin il başkanı genel başkanlarına başarılı gözükme adına fazla sayı verecektir.

Az söylerse başarısız sayılma ihtimali var, çok söylerse seçilememe…

Hatta bazı partilerin il başkanı barajı geçemeseler bile geçiyormuş gibi davranacaklardır.

Fazla lafın kısası Bursa ölçeğinde, genel başkan olsam sizin ilden kaç milletvekili çıkartırım, diye sorarım.

Bursa’da iki bölge var, her bölgeden 10’ar milletvekili çıkıyor.

Nasılsa siyasi partilerin birçoğu ön seçimi rafa kaldırdı, yerine merkez yoklaması ile adaylarını belirliyorlar.

Hal böyle olunca oluşacak yanıtlara göre de sıralama yaparım.

Mesela o yanıtlar içinde;

Bir partinin il başkanı 1. bölgeden 5’inci sıra veya diğer bölgeden de 5 derse hemen düşünmeden ona hangi bölgenin 5. sırasını istersin, diye sorar, o sıra senin, derim…

Acaba benim dediğim sistemi genel başkanlar uygulasa Bursa’dan kaç il başkanı milletvekili adayı olmak için istifa eder…

Ya da kaçı gerçeğe yakın sonuç tahmin eder?

Gerçek sonucu tahmin edenleri de televizyonlara çıkartır, anket firmalarına ders verdirtirdim…

Bu da nasıl bir fikir…

Yine de süreci bekleyip, takip edelim.

Bursa’da gerçek amatörler yine unutuldu mu?

Bursa’da gerçek amatörler yine unutuldu mu?

Bursa Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu‘nun (BASKF) resmi sitesinde bir haber dikkatimi çekti.

Şöyle diyor: ‘Bursa Amatör Spor haftası sona erdi

Kimse duymadan, bilmeden; ne zaman başladı, ne zaman bitti? Var mı acaba amatörlerden duyan bilen?

Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü ile Bursa Amatör Spor Kulüpleri‘nin işbirliği ile düzenlenmiş. Ödüle layık görülenlerin tamamına yakını ferdi branşlarda, zaten yurtdışı görmüş, milli dereceleri olan, yıldızlaşmış isimler ve engelli sporcular. Hepsini canı gönülden tebrik ediyorum.

Ancak; mesela engelli sporcularımız için engelliler haftasında böyle bir organizasyon daha anlamlı olmaz mı?

Ben ‘Amatör‘ denince, bildiğimiz mahalle sahalarında ter döken, yerel liglerde basketbol, voleybol, hentbol vs. az sayıdaki takımlara ve onları temsil eden başkan, yönetici, sporculara derim.

Futboldan antrenör kardeşimiz, basından iki değerli duayen abimiz ödül almış, kutluyorum. Onlar artık sınıf üstü gazeteci ve amatör haberleri pek gerekmedikçe yapmazlar. Orada bulunan emekçi kardeşlerine paslarlar, sorarlar.

Meslek büyüklerini tabii ki unutmayacağız ama amatör sahalarda hepimizin gördüğü bireysel foto muhabiri, gazeteci Oğuz Öztürk, Bursa Amatör Sesi, Futbol Bursa siteleri, çok iyi iletişim sağlayan Mehmet Tecer, Ahmet Mestan, Mehmet Sevinç, Enes Akpınar‘ın da bu ödüllere layık olduğunu düşünenler çok. Sizce de olmaz mıydı?

Ben derim ki; amatörde hiç mi antrenör, hakem, yönetici, oyuncu yok? Hiç mi artısı olan bir durum olmadı?

Bunlar çoğaltılabilir.

TÜFAD, TFFHGD, Saha Komiserleri, İl Temsilciliği, TÜRFAD, futbol dışındaki diğer branşların temsilcilerinden oluşan bir komisyon oluşturup, karar verilseydi daha iyi olmaz mıydı?

BASKF Başkanımız Osman Kılıç ile Gençlik Spor İl Müdürümüz Rahmi Aksoy bu tablo sizin eseriniz. Emekçi, gerçek amatörlerin emeğini yediniz, afiyet olsun (Zaten hep böyle olmuyor mu, ayıp büyüdü bu yıl da).

HAKEM SİTESİNDE O LİNKLER NEDEN YOK?

Şu ayrıntıyı da belirtmeden geçemeyeceğim: TFFHGD Bursa Şubesi‘nin resmi internet sitesinde Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nün linki yok. Sadece bu mu? Spor siteleri de yok! Bursa yerel basını da yok!

Peki kimler var; eski FIFA yardımcı hakeminin, sadece hakem haberleri yapan Hakemin Sesi sitesinin linki var. İyi olsun da, önce Bursa’nın yer alması gerekmez mi Özgür Başkan!

Önce Bursa, önce doğduğun yer değil, büyüdüğün, doyduğun yer olmalı. Hadi eklesene Bursa emekçilerinin, Bursa basınının linklerini. Beni boşver, zaten TFFHGD Bursa Şube Başkanlığı ve Genel Merkez Üyeliği yaptım.

Senin de başkanlığını yapmış olan beni, TFFHGD Bursa Şubesi’nin sosyal medya hesaplarından engellemişsin; açık söyleyeyim çok komik geldi!

Çok sevdiğim, senin yönetimindeki Evren kardeşime sordum, haftalar geçti tık yok! Anladım ben onu merak etme! Doyduğun, büyüdüğün yere ihanet etme! Bu makamlar gelip geçici. Bak ben bir dönem yaptım, senin de olduğun yönetime ‘Buyurun, biriniz aday olun‘ dedim. Ben unvan sevmem, hizmet severim. Para biriktirmem, insan dost biriktiririm. Hele hele görevdeyken, iletişimlere dikkat ederim.

HAKEMLERİ ‘ŞİKAYETÇİ OLMAYIN’ DİYE ARADIN MI?

Geçenlerde, Dikkaldırım Sahası‘nda oynanan bir Süper Amatör maçta, yardımcı hakeme fiili saldırı olmuş. Senin çevren geniş, kulüplerin, forma, eşofman, yağmurluk, tüm teçhizatlarını bir bayan hakem kardeşimizle ortak açtığın firmadan karşıladığın iddia ediliyor. Bu sebepten tüm yöneticileri tanıdığın, hatırlarını kıramadığın söyleniyor. Olay günü, yardımcı hakeme saldıran (kafa atan) yöneticiden ‘Şikayetçi olmayın’ diye aradığın iddia ediliyor. Konuşmaları kaydetmiş hakemler. Zamanı gelince kullanmak üzere. Böyle bir şey olduysa, çok ayıp, yanlış yoldasın. Hakem terbiyemiz, düsturumuz izin vermez buna.

Bir diğer konu da; 29 Eylül günü Bağlarbaşı Sahası‘nda, olaylı, gergin bitirdiğin müsabakada yardımcılarını sahada bırakıp, soyunma odasına kaçtığın ve hemen çıkıp eşofmanla Fidyekızık Sahası‘na gittiğin konuşuluyor.

Bak bu doğru! Çünkü, ben de tarif edilen şekilde gördüm. Tribün tarafı, büfe önünde tel örgüde dikildin, takım kaptanının babası ve yakını ile sohbet ettin. Yakınındakiler sana demiyorlardır ama ben diyeyim; lider olunca, göz önünde arayanın çok olur ama unutma herkes tanır, sen görmedi dersin görürler.

ŞİKAYETİN MERKEZİNDE HEP O İSİM

Amatör Küme‘de gün geçmiyor ki, hakemlerden şikayete rastlamayalım. Şikayetin merkezinde ise ne ilginçtir ki, Türkiye Faal Futbol Hakemleri Gözlemcileri Derneği Bursa Şube Başkanı Özgür Uçak bulunmakta. Sayın Başkan, gerek müsabakalarındaki kararları, gerekse saha dışındaki tutum ve davranışlarıyla gündemden hiç düşmüyor. Bir bakıyorsunuz BASKF seçimlerinde bir futbol kulübünden delege olurken, bir başka gün ise bir takıma malzeme temini konusunda destek olmuş. Aslında kendisiyle ilgili en iddialı sözler BASKF Başkanı tarafından yerel bir tv kanalında dile getiriliyor. Gerçek olduğunda, hakemin lisansının iptalini gerektiren bu durum, o günün İl Hakem Kurulu Başkanı tarafından dikkate alınmıyor. Dikkate alınmadığı gibi Özgür Uçak ısrarla hakem olarak görevlendiriliyor.

DOĞRU OLANI YAPARSIN DAVUT BAŞKANIM

TFFHGD Bursa Şube Başkanı, sadece bahsettiğimiz konularda değil, kendisine destek olan ve iyi niyet gösteren büyüklerini de mahcup ediyor. Örneğin, benim de hakemliğimden devre arkadaşım, aile dostum Yenişehir Belediye Başkanı Sayın Davut Aydın. Kendisi hem belediye başkanı, hem Yenişehir  Belediyespor Onursal Başkanı, hem de TFFHGD Bursa Şubesi’nde başkanvekili.

Davut başkan, iyi niyetinden, kimseyi kıramadığı için, ‘olmaz’ diyememiş olabilir. Ama bu olmaz. Başkanvekili olduğun derneğin hakemleri, ne diye hitap edecek size? Kulüp başkanım mı, Belediye Başkanım mı, yoksa hakem derneği başkan vekilim mi diyecek?

Davut başkanım; hakem derneğinin her faulü sizin kariyerinize zerre zarar getirsin istemem. Bu kadar yoğunluğunuzda bence bırakın dernek başkanvekilliğini. Bir kardeşinizden, dostunuzdan naçizane bir tavsiye bu. Tepki alıyorsunuz. Zira, özel kalem müdürünüz Hakem Kenan Yabalıoğlu’nun, görevli olmadığı ve özellikle ilçeye hizmet eden bir belediyenin ya da ilçenin amatör takımlarının müsabakalarında hakem odasına selam bile vermesi manidar karşılanıyor.

Ben tribünlerde tarafsız oturmaya başladığım 5 aydır bunlar iletiliyor. Sen doğruluğunla tanınırsın, doğru olanı da yaparsın Davut Başkanım.

Teröre yenilmeyeceğiz: ‘Tam da oraya gidecektik!’

Teröre yenilmeyeceğiz: ‘Tam da oraya gidecektik!’

İstanbul’da yaşanan terör olayları sadece İstanbul’da yaşanmıyor. Tüm ülkenin bağrına bir bomba bırakmak isteyenlerin adresi İstanbul.

Çünkü hepimizin bir canı orada; İstanbul denen karmaşanın, keşmekeşin, bir o kadar da güzelliğin, tarihin, yaşamın içinde hem hal.

Kendimden, kendi kızımdan biliyorum. Ne zaman ki, okumak için İstanbul yollarını arşınlamaya başladı, benim de aklımın bir köşesi İstanbul’da kaldı hep.

Ben oturduğum yerden endişe duyarken, kızımın nasıl bir ruh halinde olduğunu görmüyordum elbette. Bu kez durum farklıydı benim için. Gözlerimle gördüm patlamayla birlikte gerçekleştirilmek istenen dehşet ikliminin nasıl yaratıldığını.

İstanbul’daydık, hazırlanmıştık, hatta kızlar kendi aralarında sohbet ederken geç de kalmıştık. Aslında patlamanın olduğu saatlerde, o bölgede olmak, biraz yürüyüş yapıp, yemek yemekti amacımız. Geciktik diye söylenerek evden çıkmaya hazırlanırken gelen telefonla öğrendik patlama haberini.

Televizyonu açtığımızda gördüğümüz manzara tüyler ürperticiydi.

İşte o esnada gördüm kızların yüzündeki dehşeti. Her gün gittikleri, yürüyüş yaptıkları, arkadaşları ile buluştukları, kahve içtikleri yerler kan gölüne dönmüştü.

Tam buraya gidecektik…” diyordu kızım, “İşte buradan geçecektik anneBu köşedeydi kahve içeceğimiz yer…”

ISTIKLAL CADDESI’NDEKI TEROR SALDIRISININ ARDINDAN, BUGUN BEYOGLU KAYMAKAMI MUSTAFA DEMIRELLI, BEYOGLU BELEDIYE BASKANI HAYDAR ALI YILDIZ VE VATANDASLAR PATLAMANIN GERCEKLESTIGI NOKTAYA KARANFIL BIRAKTI. FOTO: GOKCE KARAKOSE -ISTANBUL-DHA

Böyle bir saldırının özellikle Taksim gibi bir yerde gerçekleştirilmesi pek çok mesajın da bir arada verilmesi çabasıdır bana göre.

Bir kere doğrudan sivillere yönelik bir saldırı olduğu, ölü sayısının yüksek olmasının hedeflendiği, bu nedenle de toplumda dehşet, geri çekilme, kapanma ve sakınma psikolojisini yaygınlaştırmayı amaçladığı net.

İlk anda öyle de oldu, planlar iptal edildi. Evde oturulup uzun süre haberler izlendi, ama bugün durum farklı. Bugün üzerimizde tahakküm kurmaya çalışanlara inat yine çıkacağız sokaklara, yine yaşayacağız hayatımızı istediğimiz özgürlükte. Yine güçlü olacağız birlikte el ele.

Saldırıda ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum, yaralılara da acil şifalar. Bu toprakların özgürlüğünün bedelini ödedikleri için çok üzgünüm, ama madem bir bedel ödeniyor, öyleyse özgür olduğumuzu bilsinler ki, ruhları şad olsun.

TOGG’DA NİYETLER BELLİ DEĞİL! 

Togg lansmanında ülkemizin bir araba markasının olmasından büyük gurur duyduğumu belirtmiştim. Belirtirken de şunu eklemiştim; ‘bu başarı bir ülkenin başarısıysa eğer bir siyasi partiye, bir siyasi isme, bir siyasi görüşe angaje edilmemelidir. Bir markayı o ülkenin tamamı sahiplendiğinde marka o ülkenin markası olur’ diye.

Togg’dan gelen son haberler işlerin hiç de öyle işlemediği yönünde ve üzücü.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da Togg ile ilgili benimle benzer görüşler içerisindeydi. Yaptığı açıklamalardan bunu anlamıştım. Açıklamalarıyla örtüşür bir davranış sergileyerek Tarihi Yarımada’da kullanmak üzere Togg’dan 100 adet elektirikli araç talebinde bulunmuş.

Kendisine gönderilen yazı hayli ilginç.

Togg’dan sadece Cumhurbaşkanının ya da Cumhurbaşkanının referans olduğu kişilerin sipariş verme hakkı mevcutmuş. İmamoğlu’nun böyle bir müsaadesi olmadığından talepleri karşılanamıyormuş.

Eee… Nerede kaldı bir ülkenin markası olmak?

Nerede kaldı tüm halkı sarıp sarmalamak, kucaklaşmak?

Bu arada markanın ‘TOGG’ biçimli yazım şeklinden ‘Togg’ biçimli yazı şekline ulaşılabilirliği göstermek için geçtiğini lansmanda özellikle vurguladıklarını da belirtmek isterim.

Şimdi kafaları karıştıran soru şu; bu marka halka inmek istiyor mu istemiyor mu? İstiyorsa halkın bir bölümüne yaklaşıp diğer bölümünü dışlamak mıdır niyet?

Müstakil bina yapmadan, okul açmadan, okul açmak…

Müstakil bina yapmadan, okul açmadan, okul açmak…

Bu köşeden iktidar partisi AK Parti’nin birçok icraatını övmüşümdür. Nedeni belli doğru yapılan iş takdir edilmeli yâda başarı iltifata tabi olmalı diyerek gerekeni yapmışızdır.

Fakat yanlış veya eksik bir iş yapıldığında ise eleştiri yapmak en doğru olanı…

Bugün de bu hakkımı kullanıyorum.

İşte bu bağlamda Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in yapmış olduğu bazı icraatları doğru olmadığını, istatistik biliminin yanlış kullanıldığını düşünüyorum.

Gelelim şimdi ayrıntılara;

Mahmut Özer’in hedeflerinden biri de başında bulunduğu bakanlığın, okul öncesi eğitimi tüm uygun olan yaş gruplarına verilmesini sağlamak.

Bu konuda çalışmalar yapılması doğru.

Peki, doğru olmayan nedir sorusuna yanıt verelim…

Bu ayrıntıya girmeden önce mevcut durumu anlatalım.

Mevcut durumda ilkokulların birçoğunda anaokulu sınıfı mevcut.

Buralarda öğrenciler eğitim almaya devam ediyor.

Buraya kadar sorun yok.

Asıl sorun bundan sonra başlıyor.

Eğer ana okul öğrenci sayısı 100’ü aşıyorsa o zaman anaokulunun aynı okul müdürlüğüne bağlı müstakil okul haline getiriliyor.

Bu durumda ilave olarak bir de müdür yardımcısı atanması gerekiyor.

Bu da ülke genelinde ortalama 2 bin 500 ile 3 bin arası müdür yardımcısı demek.

Bu sayede;

Ya da diğer bir deyiş ile Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in hedef koyduğu 3 bin anaokulu hedefine bir vesile ile yeni öğrenci olmadan müstakil okul olarak girmiş oluyor…

O zaman bakanlık gerçekten yeni anaokulu açmış mı oluyor?

Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerine sormak gerekiyor.

Yeni anaokulu açtınız diyorsunuz.

Gerçekten anaokulu açtıysanız, açılan yeni okul için ayrı bir müstakil bina yaptınız mı, yoksa mevcut okulun binasında mı devam ettiniz?

Açtım dediğiniz yeni okula yeni ilave öğrenci buldunuz mu?

Ya da mevcut ilkokula bağlı ana sınıfındaki öğrencileri mi sayıyorsunuz?

Yeni anaokuluna yeni eğitim ve öğretim araç noktasında ne aldınız?

Ya da ilkokul bünyesindeki devam eden ana sınıfından malzemelerle mi devam ediyorsunuz?

Yeni öğretmen mi atadınız?

Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Eğer gerçekten yeni anaokulu açtım demek isteniyorsa gerçekten yeni bir fiziki müstakil bağımsız bina yapılır.

O zaman ben de ve benim gibi düşünenler de gerçekten anaokulu açtınız diyebiliriz.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın eleştireceğim diğer bir icraatı da köy yaşam merkezleri.

Malum bugün birçok köydeki okullar değişik sebeplerden dolayı kapanmış durumda. Ya da kullanılamaz durumda.

Resmi rakamlara göre bu sayı 6 bin 970…

Bakanlık bunları köy yaşam merkezine döndürmek istiyor.

Ama orada da sıkıntı var.

Sadece tabela asmakla köy yaşam merkezi olmuyor.

Onun içini doldurmak gerekiyor.

Öğrenci bulsanız, usta eğitici bulamıyorsanız.

Bunun sebebi de belli.

Alınan ücretin yetersizliği.

Misal bu bağlamda Bursa’nın ilçelerinde sonradan mahalleye dönüşmüş bir köy yaşam merkezinde halk eğitim ya da anaokulu sınıfı açsanız, vereceğiniz ücret usta eğitici ve ücretli derse girecek öğretmeni maddi olarak tatmin etmez ise kimse oraya gider mi?

Köylerde yaşam merkezi kapanan okulların binasına açma doğru bir düşünce ama içi doldurulmadığı için kapanan okulların sadece tabelası değişiyor.

Yine kapalı olarak kalmaya devam ediyor.

Ama istatistiksel verilere açıldı olarak giriyor.

Ben buradan bakanlık yetkililerine yukarıda anlattığım bilgiler ışığında yaşam merkezi ve anaokulu gerçekten açıldı mı?

Yoksa sadece yeni müdür yardımcısı atamaktan öte giden bir şey var mı diye soramadan edemiyorum.

Eğer gerçekten anaokulu açtım diyorsanız yeni fiziki bina, yeni öğrenci, yeni araç gereç, yeni öğretmen ile olur…

Ben böyle düşünüyorum, böyle olduğunu biliyorum.

Ya siz…

‘Suçlu biz değiliz, yoksulluğu yaratanlar’

‘Suçlu biz değiliz, yoksulluğu yaratanlar’

Ülkenin gerçek gündemlerine dönebilir miyiz artık lütfen…

Hep birlikte Togg’u banttan indirdik, çok da gurur duyduk, ama bitti. O zaman belirttim, yine altını çiziyorum; ‘yerli arabamız’ diyorsak adına, bir siyasi lidere, bir siyasi partiye, bir siyasi görüşe angaje edilmemelidir bu başarı. Oy devşirme gibi basit siyasi hesapların parçası haline getirilmemelidir.

Ayrıca başörtüsü için referandum yapmak da nereden çıktı? Garip, garip olduğu kadar boş bir gündem meşguliyeti. Başörtüsünün yanında şort ya da mini etek giymeyi de referanduma mı götüreceğiz yani? Bu ülkede kadınların giyimleri üzerinden söz söylemekten vazgeçin! Bu kapıdan yiyeceğiniz ekmek size hayır getirmez.

Bambaşka bir yerde, bambaşka kafalarda yürümek, bu ülkede yaklaşık 2 yıldır giderek daha da ağırlaşan bir yaşam mücadelesinin içinde olan hiç kimseye iyi gelmiyor.

Sorunlar çözülmüyor, pazar çantaları dolmuyor mesela ya da ekmek ucuzlamıyor…

İstanbul Üniversitesi öğrencisi Burak Başer’in sadece bir aylık yurt ücretini ödemediği için Esenyurt KYK yurdundan atıldığını ve atıldığı yurdun önünde bireysel bir oturma eylemi başlattığını biliyor musunuz?

Elinde tuttuğu kağıtta; ‘Yurttan atıldım, yurda geri alınmak istiyorum!’ yazıyor.

19 Ekim’de yurttan atıldıktan sonra kalacak yer bulmak için 10 günlük ek süresi olmasına rağmen sosyal medyadan durumunu anlatan bir paylaşım yaptığı için ek sürenin dolmasını da beklemeden kapı önüne koymuşlar kendisini.

25 Ekim’den bu yana resmen sokakta bu çocuk!

Daha 19 yaşındaki gencin bize öğrettiği hayat dersinin farkına varmak isteyen var mı aranızda?

Barınma hakkımız, direne direne kazanacağız” diyor attığı sloganda.

Çok doğru, haklar ancak direnerek kazanılır. Dikkatinizi çekerim; DİLENEREK değil!

Sosyal devlet anlayışını dilenci toplumla örtüştürmeye çalıştıklarının farkında olan bir tek gençler mi acaba?

KYK yurtları zaten ihtiyacı olan öğrencilerin barınması için bu ülkenin vatandaşlarının verdiği vergilerle kurulan yurtlar değil mi? İşletmeleri için gereken ödenekler bu ülkenin vatandaşlarının maaşını bankadan çekmeden ödediği vergilerle karşılanmıyor mu?

Neden bir aylık yurt ücretini ödememiş olmak kışın kapıda olduğu şu zamanlarda sokağa atılma nedeni oluyor? Neden sosyal medya paylaşımları ayrıca cezalandırma nedeni oluyor?

Yoksulluğun ve tweet atmanın suç olduğu bir ülkede yaşıyoruz!” diyen bu gencin yüzüne bakmaktan ben utandım, siz de utanıyor musunuz?

Gün geçtikçe depresyon hapı kullanan yaşıtlarımın sayısı artıyor, sıra arkadaşlarım geleceksizlikten intihar ediyorlar!” sözleri ise bir haykırış gibi. Gençler geleceğin gelmesini istemiyor bu ülkede.

Ama akıllı bir çocuk.

Suçlu biz değiliz, yoksulluğu yaratanlar” diyor. Önüne koyulan gündeme saplanıp kalmıyor. Kim ne giymiş ne çıkarmış, derdi bu değil.

Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu açıklamalarında; ‘Dünyanın en büyük, en güçlü, en mükemmel, en kapsayıcı yurt altyapısı bizde’ diyor, bu yurt parası öğrencide var mı yok mu onu demiyor. Burs-kredi yetiyor mu bundan bahsetmiyor. Bir lütufmuş gibi bu sene yurt ücretine zam yapmadığını da söylüyor. Ancak ödeyebiliyor mu öğrenci bu parayı, bu soruyu cevaplamıyor” diyerek de derdini çok açık ortaya koyuyor.

Sosyal medya paylaşımının ardından kendisine ulaşmaya çalışan çok kişi olduğunu, ‘Gel bizde kal kardeşim’ çağrılarının yanında para toplama, bir biçimde yardımda bulunma girişimlerini biliyoruz.

Yardım kabul etmiyormuş genç kardeşim.

Yurda geri alınmak istiyorum. Ancak bunun sadece isteyerek olmayacağını biliyorum. Barınma hakkımı direnerek kazanacağımdan eminim. Bugün sadece kendim için değil, benimle aynı şeyi yaşayan, geçinemeyen tüm öğrenci arkadaşlarım için direneceğim” diyor.

İşte size ülkenin gerçek gündemi.

Açın gözünüzü artık!

Üye sayısı 100’den az kaç kamu sendikası var?

Üye sayısı 100’den az kaç kamu sendikası var?

Normal şartlar altında bugün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa İş Dünyası buluşmasını kaleme almam gerekliydi.
Fakat dün organizasyona gidemediğim için arkadaşlarımın köşesinden okudum.

Okuduktan sonra da pek bir şey kaybetmediğimi anladım.

Bugün köşeme alacağım yazının ipucunu önceki hafta vermiştim.

Türkiye’deki kamu sendikaları.

Gerçekten sizler de yazımı okuduktan sonra sendikalar yasasında acil bir düzenleme ihtiyaç olduğunu düşüneceksiniz.

Misal bu bağlamda Türkiye’de kurulan bazı sendikaların üye sayılarını vereyim.

Acaba bu sendikalar gerçekten üyelerinin hakkını mı koruyor, yoksa sözde sendikacılık faaliyeti mi gerçekleştiriyor?

Ya da amaçları dışında mı faaliyette bulunuyorlar?

Bu minvalde 2 Temmuz 2022 Cumartesi günü 31884 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan rakamlara göre;

Büro Bankacılık ve Sigortacılık alanında 41 sendika faaliyette.

Genç Büro-Sen’in toplam üye sayısı 8, Huzur Büro-Sen’in üye sayısı sadece 7…

Yine bu alanda faaliyet gösteren 18 sendikanın üye sayısı 100’den az…

Yine eğitim ve öğretim alanında faaliyette bulunan sendika sayısı 50…

Misal bu alanda faaliyette bulunan ATASEN’in üye sayısı sadece 21,TÜM-EĞİTİM-BİR SEN’in üye sayısı 15, BEÇ-SEN’in üye sayısı 33, en enterasanı BİLGEÇ’in üye sayısı sadece 1, DEMOKRATİK EĞİTİM SEN’İN üye sayısı 2…

Haziran ayı sonundaki rakamlara göre eğitim alanında 22 sendikanın üye sayısı 100’ün altında…

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Resmi rakamlara göre;

Yine sağlık alanında 10, yerel yönetim alanında 2, basın yayın ve iletişim alanında 3, kültür ve sanat hizmetleri alanında 3, bayındırlık inşaat ve köy hizmetleri alanında 7, ulaştırma hizmetleri alanında 5, tarım ve ormancılık alanında 10, enerji maden alanında 6, diyanet ve vakıf hizmetleri alanında 12 sendikanın üye sayısı 100’ün, bir çoğunun da 50’den bile az…

Toplamda 98 sendikanın üye sayısı 100 bile değil.

Ülke genelinde Haziran 2022 sonu itibarı ile toplam memur sayısı 2 milyon 746 bin 681, toplam sendikalı memur sayısı 1 milyon 994 bin 845.

Sendikalaşma oranı ise yüzde 72,63.

Yine 12 konfederasyon bulunuyor.

Şimdi sormak lazım;

Bazı sendikaların üye sayısı 10’dan bile az, hatta bir veya iki…

Hal böyle olunca bu sendikaları kuranlar da istifa edip kaçmış, onların bile beklentilerini karşılamamış, diye düşünmeden edemiyorum.

O zaman aklımıza bir başka soru geliyor.

O da;

Üye sayısını bir süre zarfında belirli bir rakamın üstüne çıkarmayan kamu sendikalarının hedefi nedir?

Bunlar gerçekten sendikacılık mı yapıyor?

Ya da vakit geçsin de bugün sendika kurduk, belki yarın öbür gün büyür diye mi düşünüyorlar.

Ya da siyasi partilerdeki ittifaklar yarın öbür gün sendikalarda da oluşacak, diye yasa beklentileri mi mevcut…

Ben bu soruları soramadan geçemiyorum, ya siz…

O zaman geriye tek bir şey kalıyor.

Sendikalar yasasının bir an önce gözden geçirilmesi şart.

Bu olmaz ise tabela sendikaların sayısı her geçen gün artar…

Bizden hatırlatması…

 

Salon siyaseti ve CHP

Salon siyaseti ve CHP

Benim merak etiğim, “altılı masa“nın kurucuları toplantılarından birinde “hadi Bursa basınının sabrını sınayalım!” diye bir karar mı aldı?

İYİ Parti’nin Bursa iş insanları buluşmasında yaşananları ve o toplantıya katılan basın mensubu arkadaşlarımızın yaşadıklarını daha önce kaleme almıştık, bu sütunlarda.

Dün de “CHP İş İnsanları Buluşması” vardı Bursa’da.

Bu tarzdan buluşmalara düzenleyicileri tarafından kazandırılmaya çalışılan bir özellik vardır. O da “politize etmeden politik bir toplantı” düzenlemeye çalışmalarıdır.

Politize edemezsiniz çünkü davetiniz geneldir, bu toplantıda da olduğu gibi “Bursa İş İnsanları” gibi genel bir başlık altındaki davetiniz, durumu politize etmeyeceğiniz vaadini de içerir aslında. Bu da doğaldır. Örneğin “CHP Bursa İş İnsanları” buluşmasında salonda hiç CHP bayrağı gözüme çarpmadı. Dikkatli bakınca da Türk bayrağı ve Atatürk fotoğrafları dışında bir görsel yoktu. Bir arkadaşımızın yaptığı espri ile gelinle damadın beklendiği müzikal bir atmosfer hâkimdi salona.

Genel parti politikalarınızı ortaya koymak üzere, genele hitap eden etkinliklerde “politize etmeden politik tavır koymak” bu dengeyi sağlamak gerçekten zordur.

İşte bu dengeyi sağlamaya çalışırken salona basını da davet ettiğinizi gözden kaçırmamalısınız, muhterem parti yetkilileri!

İYİ Parti’nin iş insanları buluşmasında bu dengeyi sağlamak için nasıl teknokratların sunumları günü boşa çıkarıp parti politikalarının kamuoyunda tartışılmasını gölgelediyse, CHP gecesinde de aynı kaygıyla olsa gerek, ne Bursa’ya ne Türkiye’ye ne de o geceye dair akılda kalıcı politik bir tavır bir mesaj ulaştırılamadı basına. Daha da önemlisi; mutlak iktidar iddiası olan 6’lı masanın ya da en büyük partisinin ne enerjisi ne rüzgarı salonda hissedidi.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması biter bitmez, daha klavyelerinde bastıkları tuş yerine gelmeden, kalemlerinde yazdıkları mürekkep kurumadan, sunucu tarafından samimiyetsiz bir ses tonuyla basının “hızlıca” salonu terk etmesi istendi.

Evet, toplantının bir kısmının basına kapalı yapılması kanıksanmış buluşmalar vardır. Bu açıdan konu normal. Ancak basının orada bulunma amacı göz ardı edilmemeli. Bu nedenle onları ağırlamada, bilgilendirmede ve parti politikaları açısından kamuoyu ile etkileşimi sağlayacak nitelikte kürsü zenginliği sağlamak o gecenin gereğidir.

Bunların hiçbirini sağlamadan basını davet ederseniz çuvallarsınız.

Siyasal iletişim zaviyesinden baktığımız konuyu bazı başlıklara bağlayıp bu kısmı kapatalım.

– Mümkünse bu türden toplantılar parti memurlarınca yapılmamalı. Daha çok profesyonel etkinlik organizasyonu yapan firmalarca düzenlemeli.

– Kürsü zenginliği ön koşul olmalı. Yerel parti bürokratlarının karizmasını (!) ortaya koyabilmeli, o kente özgü soru ve sorunlar iddialı ve anlaşılır çözümlerle tartışmaya açılmalı. Bu sorun ve çözüm tartışmalarının kent gündeminde yer almasını sağlayabilmek ana amaç olmalı.

– Salona giriş ve çıkışlarda davetlileri özel hissettirilmeli. İsim kontrollerinin yapıldığı deskten başlayarak, resmi davetliler (STK Başkan vb) ya da kişisel davetliler ya da basının oturma düzeni toplantının amacına uygunluğu katılımcılara hissettirilebilmeli.

Öte taraftan, toplantıyı politik çerçeveden değerlendirecek olursak, iş insanları açısından katılım beklenildiği gibiydi. Ne eksik ne fazla. Gelmesi muhtemel iş insanları oradaydı.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun mutat ve bir amfiden, yakın dönem konularını tekrar eden bir akademisyen havasındaki konuşması salonda boşlukta süzüldü sanki.

Demokrasi + Üretim + Sosyal Devlet ve Sürdürebilirliği kalkınmanın dört ayağı olarak anlattığı konuşma oldukça makro düzeyde bir içerikti.

Basının “hızlıca” dışarı çıkarılmasından sonra altılı masanın mikro ölçekte kararlılık ve iddialı çözüm politikaları anlatılmış mıdır bilmem…

 

 

Kılıçdaroğlu Bursa iş dünyası ile köprü kurabildi mi?

Kılıçdaroğlu Bursa iş dünyası ile köprü kurabildi mi?

Seçimin ayak sesleri yaklaştıkça siyasilerin ekonomiye ilgisi de artıyor.

Oy devşirme anlamında bulunmaz fırsatların olduğu bir alan haline geldi ekonomi.

Ve sorunların altında ezilen büyük kitlelerin oyları garanti görülüyor olmalı ki; muhalefet sade vatandaştan ziyade iş dünyasının ayağına gitmeyi tercih eder oldu!

Bu anlamda haliyle Bursa da gözde kentler arasına hemen giriverdi.

Bursa’yı son zamanlarda mesken edinen muhalefet partilerinin iş insanlarıyla toplantıları adeta moda haline geldi.

Modaya uyan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu da cuma akşamı Bursa iş dünyası temsilcileri ile buluştu. Podyum Davet’te gerçekleşen toplantı ilgi gördü.

Buluşmanın odak noktası iş dünyasının sorunları ve beklentilerine CHP’nin sunacağı reçetelerdi.

Verilecek mesajlar anlamında basın davetlisi bir ekonomist olarak merakla bu toplantıyı izlemeye çalıştım. Ancak, toplantının sadece ilk bölümü basına açık kaldı. Yani yemeğe ara verilmesinin ardından Kılıçdaroğlu’nun kürsüye çıkarak konuşmasını yaptığı ilk bölüme sadece şahitlik edebildik Bursa basını olarak!

Ardındansa maalesef basın mensuplarının salonu terk etmesi istendi.

Oysa ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşma temasında onca vurgu demokrasi ihtiyacına dönüktü.

Basının soru sorma hakkı ve iş dünyası ile CHP arasında kurulmak istenen köprüye dair bölümün detaylarını izleme şansı ne yazık ki tanınmadı basına! Bu tavrın ne kadar demokratik olduğunu siz taktir edin.

Basının öksüz bırakıldığı toplantının açılış bölümünde Kılıçdaroğlu’nun yaptığı konuşmada ise öncelikle iş dünyasına önemli mesajlar vermesi bekleniyordu.

Bu çerçevede can kulağı ile dinledik CHP liderinin sözlerini. Ancak bu beklenti şahsım adına büyük oranda boşa çıktı.

Neden mi?

Cari sorunlara hatta cayır cayır iş dünyasını yakan sorunlara dair hiçbir değerlendirme ve çözüm mesajı gelmedi!

Mesela yüksek maliyetler, enerjideki aşırı baskı, rekabetçi kur ihtiyacı, ulaşılamayan ve hala pahalı olan krediler, daralan ihracat pazarları gibi pek çok endişe kaynağına dair bir tek cümleyi duyamadık.

Kılıçdaroğlu’nun sunumunda öne çıkan kavram strateji ihtiyacıydı. Ve CHP’nin ekonomik kurtuluş reçetesi 4 ayaklı olarak ana başlıklar halinde ifade edildi.

Demokrasi vurgusu yapıldı öncelikle. Adalet ekseninde hakça bir iş yapma imkanından bahsedildi. Bilgi ekonomisine geçişe yüksek katma değerli ürün üzerinden yapma hedefi ortaya kondu.

Güçlü sosyal devlet anlayışı üçüncü maddesi idi stratejik planın! Son olarak da sürdürülebilirlik kavramına vurgu yapıldı!

Ama ne yazık ki bizim izlediğimiz bölümde bu çok genel ve bilinen kavramların içi pek de doldurulmadı.

Toplantının ikinci bölümde iş dünyası ile elbette bire bir yapılan görüşmelerde daha net mesajlar özellikle de beklentiler anlamında öne çıkmıştır.

Muhtemelen çözüm reçetesinden ziyade sorunların dinlenilmesi ve daha sonra bunların çalışılarak ilgili stratejinin oluşturulması kavramı öne çıkacaktır!

Kısacası toplantıya katılıp görüşlerini ifade fırsatı bulunabilenler belki bir parça tatmin olmuştur.

Ama genel manada bakıldığında iktidara yürüme çabasındaki bir partinin çok da iyi hazırlanmamış bir programla Bursa’da kendini ifade etmeye çalıştığını gözlemledik.