Bursa iş dünyası seçimini yaptı…

Bursa iş dünyası seçimini yaptı…

Bursa kamuoyunun yakından takip ettiği seçimlerden biri de BTSO’nun meclis üyelikleri ve komite seçimleri idi.

Özellikle önceki yıllarda gerçekleşen komite ve meclis üyelikleri seçimleri kıran kırana geçer, başkan adayı ya da adayları çıkardı.

Bu sene gerçekleşen seçimler biraz farklıydı.

Komite ve meclis üyelikleri seçimleri cumartesi sabahının ilk saatlerinde başladı, akşam saat 17.00’a kadar devam etti.

Malum mevcut başkan İbrahim Burkay dışında aday yok.

Hatta nabız yoklayan bile olmadı.

Aday olmayınca da heyecan da olmuyor.

Birçok komitede seçime tek liste ile gidildi.

Hal böyle olunca katılım oranı da düşük kaldı.

Ama öncelikle değişmesi gereken kurallar var.

Bu ülkede Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde halkın seçtiği cumhurbaşkanı bile en fazla iki dönem üst üste aday olup ve görev yapıyorsa, bu tür oda seçimlerinde de misal komite ve meclis üyeleri de en fazla iki kez aday olabilmeli.

Ondan sonrası için düzenlemeler yapılmalı.

He birileri şunu diyebilir artık komitelerde şirketler aday gösteriliyor o zaman şirketin temsilcisi iki kez aday olabilmeli

Ya da diğer bir deyiş ile şirketi temsil edecek kişiler (aynı ise) iki dönemden fazla temsil hakkının önünün kesilmesi gerekir.

Velhasılı;

Senelerdir aynı komitelerde veya mecliste görev yapan birçok isim o koltuklardan feragat etmeyi bilmeli.

Kısaca kan değişimine gidilmeli idi. Belki bu dönem gidilmemiş olabilir, umarım bundan sonraki seçimlerde bu temennimiz gerçekleşir.

Bu sayede iş dünyasından yeni yüzler yönetime girebilir.

Birde BTSO seçimlerini genel olarak yorumladığımızda babalar ve oğullar şeklinde görüntü ortaya çıkıyor.

Bugün geçmişte görev yapan birçok ismin çocukları 2.veya 3.kuşak meclislerde ya da komitelerde görev yapıyor.

Bu da etik olarak doğru mu ya da yanlış mı?

Kararı siz değerli okurlara bırakıyorum.

Bence babaları bir dönem ara verdikten sonra seçimlere girmeli…

Dünkü seçimlerde dikkat çeken ayrıntılardan biri de birçok komite de tek liste olmasına rağmen çizilmeler mevcuttu.

10’a yakın komitede birden fazla liste yarıştı.

Hatta bazı komitelerde 3 liste vardı.

Yine katılım oranı açısından değerlendirdiğimizde istenilen seviyede değildi. Toplam 27 bin üyenin oy kullanma hakkına sahip olduğu seçimlerde katılım oranı oldukça azdı.

Netice de meclis ve komite üyeleri seçildi.

Bundan sonra sırada meclis başkanlığı, başkanlık yönetim kurulu ve meclis divanı seçimi olacak.

Onlar da haftaya.

Oradan çıkacak sonuç BTSO’nın ve İbrahim Burkay’ın yönetim kadrosunun nasıl şekilleneceğini gösterecek.

Önceki yönetimden kaç kişi devam edecek?

Yeni isimler kimler olacak?

Bunların hepsini en kısa sürede öğrenmiş olacağız.

Umarım bu seçimler Bursa iş dünyasına güzel günlerin habercisi olur. Bu vesile ile seçilen komite ve meclis üyelerine başarılar diliyorum.

Asgari ücret endişesi artıyor

Asgari ücret endişesi artıyor

Haftayı rekorla kapadık.

Ama bu sefer doların rekor serisi değildi karşımızdaki.

Rekor düzeydeki dolar kuruna rağmen rekor kıran dış ticaret açığı oldu ironik biçimde!

Peki neden?

Önce rekor tablosuna bakalım.

Dış ticaret açığı ağustosta geçen yılın aynı ayına göre yüzde 160 oranında artarak 11 milyar 194 milyon dolara yükseldi.

Böylece aylık bazda rekor açık verilmiş oldu.

Ve ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 81,4’ten yüzde 65,6’ya düştü!

Çarpıcı bir gerileme.

Ocak-Ağustos dönemindeki dış ticaret açığı da yüzde 146,3 artarak 73 milyar 435 milyon dolara yükseldi.

Son aylarda ivme kazandığı görülen açıktaki artışın, sınırlı ihracat geliri artışına karşın patlayan ithalat harcamalarından kaynaklandığı açıkça görülmekte.

Ağustosta ihracat yüzde 13 artarken ithalat yüzde 40,4 artışla döviz depolarımızı boşaltma görevi üstlenmiş resmen.

Cari açığın rekora koşması boşuna değil yani.

Bu tablonun baş mimarı elbette ki enerji fiyatları öncelikle!

Küresel enflasyondan nasibi alan başka hammaddeler yanında altın da ithalatı hoplatanlar arasında başı çekiyor.

O nedenle ağustosun ithalat faturasından enerji ürünleri ve altını çıkardığımızda ithalat artış hızının yüzde 16,6’ya düştüğünü görüyoruz.

Neticede mevcut küresel manzara ithalatı frenlemekten uzak olduğu gibi ihracatı daha da fazla kısacak bir tabloyu da barındırıyor!

Başta Avrupa olmak üzere daralan dış pazarlar. Dibin de altına inen Euro/Dolar paritesi.

İthalatın dolarla ihracatında özellikle Bursa adına Euro ile yapılması yani!

Finansmandaki bir türlü aşılamayan kriz.

Artan maliyetlerin rekabet gücüne vurduğu darbe.

Listenin ilk sıralarını işgal eden bu maddeler bile sanayiciyi, ihracatçıyı kara kara düşündürüyor.

Bugün BTSO’da komiteler için oy kullanan iş dünyası temsilcilerinin de hem makro hem de mikro bazda yukarıdaki manzarayı dert ettiklerinden eminim!

Kabaran doğalgaz ve elektrik faturaları, maliyet artışları, düşen paritenin baskısı, azalan karlılık, bankaların muslukları kısması gibi daha sayısız derdi var başında iş dünyasının.

Bütün bu sıkıntılara kalıcı çözümler bulunmadığı taktirde kullanılan oyların da pek çok firma için çok anlamlı olmayacağı açık.

Son günlerde iş dünyası bu tablonun yanında endişelendiren bir başka gündemle daha yüzleşmeye başladı!

İşçilik maliyetleri de patronları kara kara düşündürüyor.

Kulak verdiğimiz iş dünyası temsilcileri yılbaşında açıklanacak asgari ücreti endişeyle beklediklerini dile getiriyor.

Siyasetçilerin enflasyonun epey üstünde ciddi rakamları açıklamaya hazırlandıklarına dair duyumlar sanayiciyi açıkçası germiş durumda!

Yüzde 80 gibi oranların telaffuz edilmesi endişenin temel kaynağı.

Çünkü böyle bir maliyeti kaldırmakta hayli zorlanacak sektör ve firmalar olduğu açık.

Fiyatlarına bu oranda bir maliyeti aktarmanın zorluğu da ortada. Oluşacak enflasyonist baskı ise ayrı bir mesele.

Ama diğer yandan yerlerde sürünen alım gücünün artması da şart!

Dar gelirlinin hissettiği enflasyona uygun bir ücret zammına kavuşmasının da şart olduğu aşikar.

Ancak, yeterli devlet desteği olmazsa yeni asgari ücret birçok çalışanı da işsiz bırakabilir!

Dolayısıyla madalyonun iki yüzünü de dikkate alan ince ayarlı bir düzenleme olmazsa toplum yine zarar görecektir.

Dünya İznik’i tanıdı…

Dünya İznik’i tanıdı…

Bizde un var, şeker var, süt var ama helvayı yapacak, yaptıktan sonra pazarlayacak ekibimiz yok. Keza Bursa özelinde ise dağ var, deniz var, tarih var, İslam medeniyetinden esintiler olduğu gibi Hristiyan âlemi açısından kutsal sayılabilecek bölgelerimiz olmasına rağmen dikkatleri üzerine çekememiştik.

O ilgisini çekemediğimiz bölgelerden biri de İznik…

İznik’in diğer bir özelliği de Anadolu Selçuklu Devletine başkentlik yapması.

Artık bu unvanlara bir yenisini daha ekledi.

O da 4.Dünya Göçebe Oyunlarına ev sahipliği…

Önceki gün başlayan dünyanın dört bir tarafından 102 ülkeden 3 bini aşkın sporcunun katıldığı oyunlara ev sahipliği yapan İznik’i dünyada tanımayan kalmadı desek abartmış olmayız.

O senelerdir beklediği tanıtıma bir anda ulaşıverdi.

Dünyanın bir çok ülkesinden üst düzey katılımcıların katıldığı oyunlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması da dikkat çekti.

Açılış seremonisini ekrandan takip ettiğim oyunlardan ülkeler hünerlerini kimi at üstünde kimi ok atarak sergiledi.

Mehter marşı ile tüylerimiz diken diken oldu.

Gözlerimiz oyunlardan bukleler ile bayram etti.

Bir tarafta kültürlerini yansıtırken diğer tarafta ise kardeşliği pekiştirdiler.

Bunların hepsini üst üste koyduğunda İznik için, Türkiye için önemli bir tanıtım oldu.

Asıl İş bundan sonra başlıyor,

İznik bu mirası iyi kullanabilmeli.

Dünyanın çekim merkezi olabilmeli.

Bir taraftan Hristiyan diğer taraftan Türk Dünyasına, kısaca Adriyatik’ten, Çin Seddine kadar olan coğrafyadan turistleri ilçeye çekebilmek için pazartesiden itibaren çalışmalara başlamalı.

Yoksa adı mirasyedi olur.

Bu oyunlar oldu bittiye gelmeyecek kadar büyük.

Pazar akşamına kadar devam edecek oyunlar için hala fırsatınız var bugün yarın Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından sağlanan araçlarla ücretsiz olarak İznik’e gidebilir oyunları takip edebilirsiniz.

Bu vesile ile oyunları İznik’e veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve oyunların hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkür boynumuzun borcu.

Darısı yeni oyunlara…

BTSO’DA GÖZLER KOMİTE ÜYELERİNDE…

 

BTSO’da uzun yıllardır tek adaylı seçim olacak. İbrahim Burkay 3. Dönem için rakipsiz. Öte yandan birçok komitede seçimlerin tek adaylı olacağı tahmin ediliyor.

Hal böyle olunca da bizim gözlerimiz de otomatik olarak komite üyelerinin kim olacağına çevriliyor.

Özellikle bu noktada komite başkanı olarak seçime giren iş insanının komitelerinde kimlere yer vereceğini merak ediyoruz.

En önemlisi önümüzdeki hafta gerçekleşecek seçimlerde BTSO Başkanlık Divanı, Meclis Başkanı ve Burkay’ın yönetim kurulu üyeleri kimlerden oluşacak?

Daha önemlisi ise 2. adam kim olacak?

Bekleyip takip edelim.

Bizler de bugün bekleme ve takip etme adına norm haber adına BTSO seçimlerinin nabzını tutarak canlı yayınlarla orada olacağız.

Kazanan Bursa ekonomisi olsun…

Bursa basınının başı kel!

Bursa basınının başı kel!

Bu köşedeki birkaç yazının konusu oldu 4. Dünya Göçebe Oyunları platformu için seçilen yer ve çevreye dair zararları, hatta sonrasında olması muhtemel bölgenin imara açılma durumu.

O kadar yazdık, çizdik, peşini bırakmak olmaz. Üstelik açılışa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da gelecek olunca, alanın havasını bir solumak, böylesi büyük organizasyonlara şehrimizin ne kadar hazır olduğunu gözlemlemek adına düştük yollara. Galiba yazar sıfatı ile orada bulunan çok az sayıdaki gazeteciden biriydim yine.

Elbette Keloğlan misali heybemizi sırtımıza vurup yürümedik İznik yollarını. Bize tahsis edilen araçla gittik, hatta biraz da erken gittik. Hani şöyle helalinden 4-5 saat güneşin altında beklemek düştü nasibimize.

Bizim mesleğin cilvelerinden biridir beklemek. Sabırla beklersiniz, saatlerce sürer bazen. Yağmurun altında, soğukta ya da dün olduğu gibi güneşin en kızgın olduğu saatlerde. Sonunda elinize habere dair nüveler geçtiğinde ise sizden mutlusu olmaz.

Ancak beklemek için öncelikle son derece sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı kapıları tek tek geçmek gerekti. Hatırımda yanlış kalmadıysa eğer, 7 güvenlik aramasından ve x-ray cihazından geçtim. Bir basın mensubu olarak en zor olanı da not almak için kullanmamız gereken kalemleri içeriye sokmak oldu.

Alana girdik, basın mensuplarına ayrılan noktaya yerleştik ve gördük ki; ulusal haber merkezlerinden gelen gazeteciler sadece bir arama noktasından geçerek ulaşmışlar alana. Meğer biz yerel basını temsil ettiğimiz için sıradan vatandaş muamelesi görmüşüz, kalemlerimizi almaya çalışmaları falan hep o yüzdenmiş.

Ülkenin en güçlü yerel basınına sahip olan Bursa’nın basın temsilcilerinin uğradığı bir haksızlık olarak not almak istedim işin bu kısmını.

Ne yani, Bursa basınının başı kel mi?

Gelelim organizasyon ile ilgili bilgilere.

Daha önceki yazılarımda da belirttim oyular için hazırlanan alanın ne kadar büyük bir bölge olduğunu. Gösterilerin olduğu sahnenin duvarını kaldırsanız önünüz muhteşem İznik gölü, leb-i derya bir alan…

Uluslararası Bursa Fuarlarının eski haşmetini saymazsak, uzun süredir böylesine kapsamlı bir organizasyona ev sahipliği yapmadı bu şehir.

İlk kez 2014 yılında gerçekleşen Dünya Göçebe Oyunları Orta Asya’daki geleneksel sporların ve Türk Kültürü’nün yaşatılması amacıyla düzenlenen uluslararası bir organizasyon.

Programın açılışına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dışında üç ülkenin daha cumhurbaşkanı katıldı. Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Tataristan Cumhurbaşkanı Rüstem Minnihanov. Diğer devletler ise bakan ve devlet temsilcisi düzeyinde katılım sağladılar. Gönül tüm ülkelerin cumhurbaşkanlığı düzeyinde katılım sağlamasını isterdi, ama her istenen olmuyor işte.

Rakamı şöyle toparlayabiliriz; 20 ülke 3 binden fazla sporcu!

Alanın yaklaşık 4 bin izleyici aldığını tahmin ediyorum, bir o kadar kişi de alan dışında kalmıştı, ancak toplanan kalabalığın bir bölümünün İstanbul’dan geldiği belediyelere ait otobüslerin kalabalığından belli oluyordu.

Her şey bir yana büyük bir organizasyon, haşmetli bir işten bahsediyoruz. Kulisi dahi rengarenk, muhteşem bir işti önümüzde duran.

Sporcular kültürel kıyafetleri ve ülke bayrakları ile kortej yürüyüşü gerçekleştirdiler, ışık oyunları, efektler ve sergilenen gösteriler uluslararası organizasyonların şanına yakışır türdendi. Özellikle atlarla sergilenen gösteri muhteşemdi.

Ancak tüm bunlardan önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oyunların açılışını gerçekleştirdiği konuşması bana bir kez daha Bursa’nın başı kel mi? sorusunu sordurdu.

Cumhurbaşkanının konuşmasını yapacağı kürsünün hemen karşısında konumlandırılan ulusal basın, görüntü almak konusunda ayrıcalıklı tutulurken yerel basın barkovizyona yansıtılan görüntüyü çekmekle yetinmek zorunda kaldı.

Konuşma içeriğinde de kültürel birlik ve göçebe kültürünün yaşatılmasının önemi vurgulandı sadece. Neredeyse gittiği her yerde, yaptığı her konuşmada tüm ülkeyi ilgilendiren mesajlar veren ve verdiği mesajların hepsiyle gündemin baş köşesine oturan Cumhurbaşkanı Bursa’dan hiç mesaj vermemeyi tercih etti.

Bu durum sadece Cumhurbaşkanının organizasyonlarında karşımıza çıkmıyor. Muhalefet partileri de kürsülerinden yerel basın mikrofonlarını kaldırtıyor, yerel basına konuşmuyor, soru sorma hakkı tanımıyor, Bursa’dan önemli mesajlar vermeyi tercih etmiyor.

Anımsatayım, yakın zamanda İYİ Parti’nin iş dünyası ile buluşmasında konuşma yapmaktan vazgeçen Genel Başkan Meral Akşener ‘Bu bölüm basına kapalı!’ cümlesi ile basın mensuplarının salondan çıkmasını talep etmişti.

Bu konuda bir tek DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın hakkını yiyemem. Mümkün olan her durumda Bursa basını ile özel olarak bir araya gelmeye ve kendisine yöneltilen soruları yanıtlamaya büyük özen gösteriyor Babacan.

Yani demem o ki, sorun liderlerde değil, sorun bizde, Bursa basınında…

Ya saygınlığımızı yitirdik ya da kendimizi saydırmayı unuttuk…

Hiçbiri değilse, Bursa basınının başı kel!

BTSO’da geri sayım hızlandı

BTSO’da geri sayım hızlandı

Seçim heyecanı dorukta.

Çünkü sandıklar çok yakında kurulacak… Oylar atılacak. Ve sayılacak.

Bahis konusu olan bir erken genel seçim değil.

O da olacak elbette ki!

Ama siyasi arenadaki kapışmaya erken ya da vaktine hala epey bir zaman var.

İş dünyasının karar zamanı ise geldi çattı.

Hemen bu hafta sonu, 1 Ekim 2022’de seçim yarışı başlıyor.

Türkiye genelinde 365 oda ve borsada seçim heyecanı yaşanıyor.

Ve Türkiye’nin en büyük ticaret ve sanayi odası olan BTSO da cumartesi günü yoğun bir hareketliliğe sahne olacak!

Bursa’ya, BTSO’ya ve iş dünyasına yakışır bir seçim süreci olmasını diliyoruz öncelikle.

Seçim sürecinin ilk aşaması olan 1 Ekim’de Oda hizmet binasında 70 meslek komitesi için 378 komite üyesi seçilecek. Ve aynı zamanda 154 meclis üyeliği için de kıyasıya bir yarış gerçekleşecek!

7 Ekim Cuma günü ise BTSO Başkanı, yönetim kurulu ve disiplin kurulu üyeleri ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TOBB için delege seçimleri yapılacak.

Kısacası yoğun bir seçim haftasına girmiş durumdayız Bursa iş dünyası adına.

Ama asıl heyecanın bu cumartesi yaşanacağı kesin!

Çünkü…

Komiteler ve meclis için bir rekabet söz konusu. Eski üyelerin pozisyon koruma çabasına karşı şimdiye kadar görev almamış iş insanlarının temsiliyet isteği bir kapışmayı kaçınılmaz hale getiriyor.

Oda olanaklarından daha fazla yararlanabilmek ve sesini duyurabilmek gibi avantajları olan komite ve özellikle de meclis üyeliği kendince bir değer taşıyor!

Ancak, o koltukları kapmak pek de kolay değil.

Haliyle bir rekabet söz konusu.

Yoğun bir kulis ve ziyaret trafiği son haftalara damgasını vurdu.

Sessiz sedasız çalışan gruplar olduğu gibi daha fazla vitrinde görünüp de oy talep eden gruplar da var.

Meslek komiteleri açısından özellikle daha ön planda aktif görüntü verenlerse inşaat sektörü ve çevresinde faaliyet gösteren firmalar!

Dolayısıyla bu sektörü kapsayan komitelerde naif ya da sert kapışma olasılıkları mevcut.

İletişim açısından yarışı değerlendirdiğimizde; adayların kimi sadece doğrudan iletişimi ve ikna çabasını öne çıkarırken bir bölümü klasik medyayı, bir bölümü ise sosyal medyayı öne çıkaran bir strateji ile yol almaya çalışıyor.

Bu çekişmenin beklentiler açısından bir yansıması da var elbette ki.

Yani sadece bir üyelik alma meselesi değil. Adayların bir bölümü geçmiş dönem çalışmalarından memnun olmadığı ve değişim istekleri için kolları sıvamış durumda.

En azından kendi meslek komitelerinde daha etkin olarak fikirlerinin projelere dönüşmesi hedefleniyor.

Yenilikçi ve farklı çalışmalarla projelerin hayata geçmesini isteyenler de var elbette.

Mevcut yönetimin ilgisizliğine dair şikayetler de kulaklara çalındığı için farklı seslerin temsiliyet gayreti doğal sayılmalı!

Bu atmosferde komite ve meclis üyelikleri hayli kapışmalı bir yarışın sonucunda belirlenmiş olacak.

Neticede 7 Ekim’deki seçim heyecanının hayli gölgede kalacağı açık.

Çünkü…

Uzun yıllar sonra ilk kez BTSO başkanlık koltuğu için bir alternatif yok!


Başkan İbrahim Burkay’ın üçüncü ve bir nevi ustalık dönemi için Bursa iş dünyasından bir rakip çıkmaması hayli ilginç.

Oysa geçmiş dönemlerde hep bir yarışa tanık olurduk. Özellikle projelerin yarışması ayrı bir keyifti.

Şimdi ise tek adaylı BTSO başkanlık seçiminde doğal olarak heyecan faktörü sıfıra yakın.

Projeler belli. Zaten yürüyenler var.

Yeni sanayi ve ticaret bölgelerine dönük bir yaklaşım dışında yenilik yok gibi.

Yönetim kurulu ve TOBB delegeleri anlamında bir heyecanın oluştuğu kesin elbette ki!

Ama o görevleri de belli bir denge içinde Başkan Burkay’ın paylaştıracağı kesin.

Neticede sevinenler ve küsenler de olacaktır bu süreçte.

Ancak, asıl önemli olan tüm Bursa’nın iyiliği için ahenkli bir çalışmanın bundan sonra ortaya konulabilmesi!

İkinci TEKNOSAB out OKB in…

İkinci TEKNOSAB out OKB in…

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’ı nasıl bilirsiniz diye sorsam sanırım pek çok kişi; ‘Çalışkanlığı ile proje insanı olması ile aklına koyduğunu yapana kadar çabalaması ile istediği hedefe ulaşana kadar pes etmemesi ile tanırım’ der.

Doğrusunu isterseniz kendisini böyle yakından tanımıyor olsam dahi size tüm bu söylediklerinizde sonuna kadar katılırım. Çünkü görüyorum ki, Bursa’nın ticaret hayatına arzu ettiği yönü verene kadar pes etmeyecek bir yönetici kendisi. Üstelik oluşturduğu projeleri her ne pahasına olursa olsun sonuçlandırmakta da kararlı.

Dikkat ettiyseniz ‘her ne pahasına olursa olsun!’ cümlesini kullandım son olarak.

Neden mi?

Elime yakın bir zamanda ‘BTSO’dan Organize Konut ve Ticaret Bölgeleri Hamlesi’ başlıklı bir açıklama ulaştı da ondan.

Bu konuyu daha önce de farklı bir varyasyonu ile yazmıştım köşemde. O zamanki varyasyon Kestel İlçesi’nde yapılması planlanan ikinci TEKNOSAB Bölgesi ile alakalıydı ve sadece benim değil Akademik Odalar, Kestel Belediye Başkanı, sivil toplum kuruluşları ve muhalefet partilerinin de karşı çıktığı bir projeydi bahsettiğim.

Konuyla ilgili çok fazla karşı ses yükseldiği için mesele biraz soğusun diye kenarda bekletiliyor zannımca.

Şimdiki varyasyon ise bize BTSO Yönetim Kurulu Üyesi Alparslan Şenocak tarafından duyuruluyor ve şöyle deniyor açıklamada;

“Sektör temsilcilerinin katılımıyla kurulacak kooperatifler vasıtasıyla konut ve ticari alan üreteceğiz. İnşaat ve gayrimenkul sektörüne hareket kazandırmanın yanında çalışanlara uygun koşullarda konut edinme imkanı da sağlayacak projemiz için odalara yetki verilmesi konusunda girişimlerimizi sürdürüyoruz.”

Bu cümleleri duyunca bir tek benim mi tüylerim diken diken oluyor ve ‘yine hangi tarım alanı ya da yeşil alan imara açılacak acaba?’ sorusu sadece benim beynimde mi yankılanıyor?

Merak ediyorum doğrusu.

Daha dün sürdürülebilir bir dünya için neler yapılması gerektiğinin detaylıca konuşulduğu bir toplantıdan çıkmışken, bugün şehrin kalan bir avuç boş alanının hunharca kullanılacağı hissiyatına belki de hassasiyetten kapılmışımdır, kim bilir?

Açıklama şöyle devam ediyor;

“Sektör temsilcilerimizin bir araya gelerek oluşturacağı kooperatifler vasıtasıyla hazine arazilerinde ucuz konut üretebiliriz. Organize Sanayi Bölgelerine benzer bir kurguda Organize Konut Bölgeleri oluşturabiliriz. Odalara, kamu ve yerel yönetimlerin desteğiyle belirlenecek arazilerde konut ve ticari alan üretme yetkisi almak için Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın İbrahim Burkay’ın liderliğinde Bakanlıklar nezdinde girişimlerimiz sürüyor. Bu proje ile inşaat ve gayrimenkul sektörümüze hareket kazandırırken, çalışanlarımıza da uygun koşullarda konut edinme imkânları sunmayı hedefliyoruz.”

İyi de TOKİ yapıyor ya bunu!

Şunu anlamıyorum; neden hazine arazileri, konut üretip satsın diye birilerine verilsin ki? Araziye para vermeyeceksiniz, yani halka ait araziyi ücretsiz olarak almış olacaksınız, sonra da ucuz konut ürettik diyerek yine o konutları bu halka satarak kar edeceksiniz! Garip bir alışveriş doğrusu…

Şöyle de devam ediyor açıklama;

Sırada Organize Ticaret Bölgeleri var. Hepimizin bildiği gibi inşaat malzeme üretimi ve satışı yapan firmalarımızın depolama ve yer sorunları had safhada. Sektör temsilcilerimiz şehir içinde sıkışmış durumda. Firmalarımızı lojistik avantajları ve altyapısıyla güçlü bölgelerde bir araya getirerek rekabet güçlerini artırmanın yanı sıra uygun maliyetlerle yer sahibi olmalarına imkan sağlayacak yeni yatırım alanlarını Bursa’ya kazandıracağız.”

Efendim bunun için de OTOSANSİT var elimizde, bitmemiş de olsa ÇATALTEPE var. Yenisini yapmak yerine var olanı kullanmak daha mantıklı değil mi?

Yani illa hazineden arazi alıp, imara açtırıp, üzerine binalar yapmak mı gerekiyor ekonomiyi harekete geçirmek için?

Kısacası, ikinci TEKNOSAB out Organize Konut Bölgeleri in…

Acı vatan

Acı vatan

İkinci Dünya Savaşı bitmişti…

İngiliz, ABD ve Alman bombardımanı ile harabeye dönen Avrupa’nın yeniden inşası başlamıştı. İlk adım olarak savaştan zarar görmüş halkların gıda ihtiyaçlarının karşılanması gündeme gelmişti.

ABD, Marshall Planı dahilinde hemen Avrupa’ya gıda yardımına başlamıştı. ABD’den tahıl koridoru açılmış, okullarda Amerikan malı süt tozu dağıtılmaktaydı. Türkiye bu yardımdan temkinli olarak payına düşeni alıyordu. (Gerçi ilk süt tozu limanlarımıza indiğinden beri iki yakamız bir araya gelmiyor)

İkinci olarak ABD, Avrupa ekonomisini ayağa kaldırmayı planlıyordu. İlk hedef de ikiye bölünmüş Almanya’nın batısında, yıkılan fabrikaların yenilerini inşa etmek ve hızlıca çarkların dönmesini sağlamaktı. Almanya’da fabrika binaları yıkılsa da meslek liseleri ve üniversiteler ayaktaydı. Start verildi ve Almanya, çok kısa zamanda savaşta yıkılan Avrupa’nın üretim üssü oldu.

Ama daha fazla niteliksiz iş gücü gerekiyordu. Çünkü nitelikli iş gücü madenlerde, kimya tesislerinde köle gibi saatlerce Alman işçilerinin yarı parasına çalışmazdı.

Hemen bir çözüm bulunmalıydı. 1960’ların başında Türkiye’nin kapısı çalındı. Almanya Türkiye’den vasıfsız işçileri ülkelerine çalışmak için davet etti.

Köylerde kırsalda kasabalarda yarı aç yarı tok yaşayan Türkler Almanya’nın adını duyunca işçi alım merkezlerine hücum ettiler. Almanya bize güvenmeyerek kendi personel ve doktorlarını gönderdi. İşçi alım merkezlerinde Almanlar adeta bir at alır gibi işçilerin dişlerini bile saydılar.

Sağlıklı işçileri almak için kılı kırk yarıyorlardı. Çünkü işçiler dayanılamayacak maden kimya tesislerinde, ağır iş gerektiren fabrikalarda, başını önüne eğecek sendika ve işçi haklarından falan habersiz hastalanmadan mark biriktireceklerdi.

Almanlar daha sonra günü gelince Türklerin Türkiye’de bir ev bir de iş yeri alacak sermayeyi topladıktan sonra gideceklerini hesaplıyordu. İşçi alım merkezlerinde o kuyruklara girerek kabul edilenler trenlere doldurularak günlerce süren yolculukla Almanya acı vatanın yolunu tuttular.

Köylerinde kasabalarında harcadıkları emeğin, alın terinin karşılığı için, çocukları için daha güzel bir hayat için, Anadolu’nun kavruk gençleri yollardaydı. Bir trende tık tık tık rayların sesini duyarken kafalarının içerisinde yeni bir yaşam hayalleri vardı.

Bir Mercedes almayı, köyün en güzel kızıyla evlenmeyi, iyi elbiseler giyip hiç değilse Türkiye’ye izne geldiklerinde Orhan Gencebay’ı, Ferdi Tayfur’u, Müslüm Gürses’i canlı dinlemeyi hayal ediyorlardı.

O kavruk tenli gençler acı vatanda köle gibi çalıştılar ve Almanya’da tutunabildiler. Çünkü hayalleri hayatta kalmak değil yaşamaktı. Bugün çocukları, torunları sanatçı işadamı milletvekili, doktor öğretmen gibi saygın mesleklere sahipler. Ve bu hayatı daha iyi bir yaşam için o işçi alım merkezlerinde saatlerce donla bekletilen dedelerine ve babalarına borçlular.

Bugün Türkiye ye geldiklerinde 1000 Euro bozdurup gönüllerince harcıyorlar. Sokak röportajında ise Almanya’nın ne kadar kötü bir yer olduğunu anlatıyorlar. Kurulu düzenleri olmasa bir dakika durmayacaklarını, bizim kıymet bilmediğimizi cennet vatanımızın faziletlerini tembihliyorlar. Avrupa’ya gitmek için can atan, iyi eğitim görmüş Türk gençlerini o sokak röportajlarında yerden yere vuruyorlar.

Almancı kelimesinden kızan gurbetçi kardeşim, sokak röportajlarında her şeye bir cevabın var.

Peki soruyorum Alman işçilerin yarı parasına yerin altında, fabrikalarda köle gibi çalışarak Mercedes alan, daha iyi bir hayat kuran deden baban acı vatan Almanya’ya gittiği için süfli hedefler peşinde miydi?

Asgari ücret artışı yetecek mi?

Asgari ücret artışı yetecek mi?

Türkiye’nin ana gündemi erime…

Eriyen ne?

Gelirler!

O nedenledir ki siyasiler ikide bir “gelirler artacak” diye nutuk atıyor.

Ama nutuklar arasında gelirler yine de eriyip gidiyor.

Çünkü…

Fiyat artışları fahiş seviyede kalmaya devam etmekte!

Yani enflasyon canavarı büyüdükçe büyüyor.

Üretici adına çoktan üç haneli bir enflasyon rakamı resmi istatistiklerde boy göstermiş durumda. Ama her nedense TÜİK’in veri setlerinde tüketici enflasyonu çok daha sınırlı artmakta.

Vatandaş ise çok net hissettiği bir fiyat artışı tsunamisi ile boğuşmaya devam ediyor.

Yani resmi TÜFE rakamı olan yüzde 80’in cılız kaldığı bir enflasyon tablosu var tüketici adına!

Herkesin kendine göre bir enflasyon sepeti olması bir yana, çok farklı alışveriş noktalarından ürün ve hizmet alındığı gerçeği de karşımızda durmakta.

Ama kime sorarsanız sorun son bir yılda yüzleştiği fiyat artışlarının yüzde 100’ün üstünde olduğunu duyarsınız rahatlıkla.

Ve gelirlerin bu reel fiyat artışlarının hayli altında artış göstermesi sonucu eriyen alım gücünün fakirleştirdiği insan sayısını hızla artırması gibi toplumsal bir sorunla yüzleşiyoruz her geçen gün!

Bu anlamdaki sıkıntının rakamsal boyutunu Türk-İş’in geleneksel açlık ve yoksulluk sınırı istatistiklerinde açıkça görmek mümkün.

Ankara’da yaşayan 4 kişilik bir aileni baz alındığı bu araştırmanın kendi için yüksek oranlı tutarlılığı söz konusu.

Ancak her şehrin ayrı bir enflasyon ve gelir seviyesi olduğu dikkate alındığında tam olarak tüm ülkedeki durumu temsil ettiği söylenemez!

Yine de trendleri ortaya koyma adına çok önemli bir gösterge olduğu yadsınamaz.

Bu anlamda 2022 Eylül ayı için açıklanan rakamların rekor seviyelere ulaşması durumun vehametini ortaya koymakta.

Türk-İş araştırmasının sonucuna göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı, 7 bin 245 TL’ye yükseldi. Yani mevcut asgari ücretin bin 745 TL üzerine çıkan bir açlık sınırı söz konusu.

Bu da demektir ki tek kişinin asgari ücretle çalıştığı ailelerin dengeli sağlıklı ve yeterli beslenmesi mümkün değil!

Peki ya diğer harcamalar?

Söz konusu 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı olarak ifade edilen gıda harcaması, giyim, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı da 23 bin 599 TL’ye ulaşmış eylülde.

Asgari ücretin 4 katından fazla!

Araştırma bekarları da dikkate almış. Ve bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 9 bin 469 lira olarak hesaplanmış.

Yani Ankara’da tek yaşayan bir bekar çalışanın asgari ücretin 3 bin 970 lira üzerinde bir gelire sahip olması şart.

Bu rakamları diğer şehirlere uyarladığımızda da tablo tozpembeye dönmüyor!

Vatandaşın hayatını sürdürmesi için acil gelir artışına ihtiyacı olduğu ortada.

Bir yıllık mutfak enflasyonunun yüzde 130’u aşması bu aciliyetin en önemli göstergesi.

Asgari ücretin yılbaşında artışına kadar fakirleşmenin devam edeceği aşikar!

Keza seçim yılının bir nimeti konumundaki olası yüksek zam oranları bile sorunu çözmekten uzak kalacaktır.

Çünkü resmi enflasyona göre yapılacak zamlar gelir erozyonunu önleme kapasitesine sahip olamaz.

Geçmiş dönemin reel kayıplarını telafi edecek bir mekanizma şart hem de tüm gelir grupları için!

Bu tarz bir çalışmaya dair somut bir ipucu henüz yok kulislerde maalesef.

Ve enflasyonun durulmaya da niyeti olmadığı gerçeği ortada.

Sözün özü; gelir erozyonuna devam!

Bu fasulye bildiğiniz fasulyelerden değil…

Bu fasulye bildiğiniz fasulyelerden değil…

İnegöl Belediye Başkanı Alper Taban’ı her zaman teknolojiyi en iyi kullanan başkan olarak tanımlamışımdır. Yapmış olduğu çalışmalarda bilime ve teknolojiye fazlası ile değer verir.

Oradan elde ettiği sonuçları da ilçesinin yönetiminde uygulamaya koyar.

Bu bağlamda ilçe bütçesinde hem belediyenin hem de vatandaşın lehine ciddi kazanç sağlıyor.

Hem vakit hem nakit misali…

Bir de vatandaşın beklentilerini doğru ölçebiliyor.

Ölçme tekniklerinde anketlerle beklentilerini isteklerini soruyor.

O beklentilere uygun çalışmalar gerçekleştiriyor.

O çalışmalardan bir geçen hafta bitti.

Biri de bu hafta başlayacak.

Önceki yıllarda adıyla özdeşleşen Cerrah Fasulyesinin tanıtımı için düğmeye basılmıştı. Cerrah Mahallesi’nde festival gerçekleşti.

Bu sene o festivalin 2’ncisi gerçekleşti.

İlk festivalde fasulye ekimi 200 dekar iken festivalden sonra Cerrahlılar fasulyeyi tekrar keşfetti fasulye ekimi 600 dönüme kadar çıktı.

Bu başarı kesinlikle Alper Taban’ın.

Bilmeyenler için yazmış olalım.

Cerrah fasulyesi doğal eczane gibi.

Nasıl mı?

Cerrah Fasulyesini diğer fasulyelerden ayıran pek çok özellik bulunurken; kalori bakımından düşük olması.

Doymuş yağ içermemesi, vücudun gereksinimi için vitamin ve mineral açısından oldukça zengin olması, yüksek lif içerdiği için sindirim sistemine yardımcı olması ile ileriki zamanlarda oluşabilecek bağırsak kanseri risklerini azaltması.

A vitamini düzeyinin yüksek olması ve bağışıklığı desteklemesi, aynı zamanda bu antioksidanlar sayesinde yaşlanmayı yavaşlatıcı ve çeşitli hastalıkları önleyici özelliği, göz sağlığının korunmasında sağladığı büyük destek.

Yine yüksek miktarda B6, B1 ve C vitaminleri içermesi, bedeni ve zihni yorgunluktan arındırıcı özelliği, vücudun güçlenmesini sağlaması, magnezyum, kalsiyum, demir, manganez ve potasyum gibi önemli mineralleri bol miktarda içermesi ile öne çıkıyor.

Tüm bu özellikleriyle Cerrah Fasulyesi kalp ritmini ve kan basıncını da düzenliyor.

Öte yandan yine bu hafta sonu Alper Taban’ın himayeleri ile  İnegöl Belediyesi Doğa Sporları ve Turizm Merkezi (DOSTUM) organizasyonuyla İnegöllü motosiklet severlerin iş birliğinde Türkiye’nin dört bir yanından Enduro tutkunları, İnegöl’de DOSTUM Tesislerinde (1-2 Ekim2022 tarihlerinde ) buluşacak. 2 günlük kamplı organizasyonda kros tutkunu motosikletçiler hem İnegöl’ün doğasını keşfedecek hem de hazırlanan özel parkurda gösteri ve yarışmalarla İnegöllülere adrenalin dolu bir gün yaşayacak.

Bu gerçekleşen  ve gerçekleşmekte olan iki etkinlik vatandaşın istekleri ile ortaya çıkmış Başkan Taban’ın desteği ile hayat bulmuş.

Bundan dolayı Başkan Taban ve ekibi alkışı fazlası ile hak ediyor…

Duşa girerken kum saati kullanacaksak…

Duşa girerken kum saati kullanacaksak…

Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile sit alanlarının imara açıldığı, ormanlık alanlarda yapılaşmaya izin vermenin yollarının araştırıldığı, ülkenin dört bir yanında doğal güzelliklerin katli için adeta bir yarışın olduğu günümüzde Nilüfer Belediyesi çok önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. ‘Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı’ toplantısı…

Günümüzde sıcak gündem öylesine yoğun ki, aslında hepimizin hayatını yakından ilgilendiren ve sıcak gündemlerin bir bölümünün de ana kaynağı olan böylesine önemli konular hep bir kenarda kalıyor. Oysa burada bir kişinin ölümünden, birkaç kişinin yaralanmasından bahsetmiyoruz. Burada bahsedilen dünyanın ölmesi, insanların topluca yok olması

Belki konunun ne kadar önemli olduğunu biraz olsun özetlemiştir buraya kadar aktardıklarım. Gelelim toplantı ile ilgili izlenimlerime.

Her şeyden önce seçilen mekan bence son derece anlamlıydı, zira doğadaki sürdürülebilirliğin en büyük savaşçılarından olduğunu düşündüğüm Bursa Akademik Odalar Yerleşkesi bu mücadelenin kalbinin attığı yer bence.

Öyle tumturaklı, şaşalı bir toplantı canlanmasın gözünüzde. Evet Cumhuriyet Halk Partisi’nin üç Genel Başkan Yardımcısı ve çeşitli il ve ilçelerden belediye başkanları vardı konuşmacılar arasında, ancak ana tema sürdürülebilirlikti, müsriflik nasıl yapılır konusu giriş dersi değildi.

İstiklal Marşı ve oda müziği dinletisinin ardından yapılan açılış konuşmaları dahi bu konuda ne kadar içler acısı durumda olduğumuzu bir kez daha anımsattı bana.

Ev sahibi Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği konularında neler yaptıklarını anlattı. Dikkatle dinledim; ata tohumundan, Nilüfer Bostan projesinden, kadın kooperatiflerinin güçlendirilmesinden, yenilebilir enerji üretim kooperatifi kurulmasından, belediyenin 2 binasının çatısına kurulan enerji santrali ile enerji ihtiyacını karşılamaktan bahsetti.

CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Yüksel Özkan artık insan kanında plastik madde kalıntılarına rastlanmaya başladığına dikkat çekti.

CHP Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu karbon ayak izini küçültmek adına ikinci el kıyafetlere yönelimin önemine dikkat çekti.

Tam böyle sakin bir tonlama ile ve iyi niyetli temennilerle devam ederken, konuşmacı olarak CHP Bursa Milletvekili Erkan Aydın geldi kürsüye. Büyü bozuldu.

Çünkü Aydın konuşmasında, “Peki biz ülke olarak neler yapıyoruz?” sorusunu sordu, cevabı da kendisi verdi.

Geçen yıl son anda Paris İklim Anlaşmasını onayladık. Güneş enerjisini teşvik etmemiz gerekirken ‘fazla üretim olursa biz bunu hibe olarak alacağız yani el koyacağız’ dedik!”

Gerçekten de büyük başarılara imza atmışız hükümet olarak.

CHP Enerji ve Altyapı Çalışmalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın konuşmasının arasına siyasi mesajlar da sıkıştırarak;

Bugün seçim olsa yarın iktidardayız. Hemen akabinde biz arkadaşlarımızla birlikte hazırız. Sürdürülebilir bir dünya için yapılması gerekenleri bir terzi edasıyla titizlikle çalıştık, kamuoyu ile paylaştık. İktidar ise verimlilik ile ilgili bir belge açıkladı, 2007 yılı ile aynı. Bir gram ileri götürmemişler. Sarayın ışıkları sabaha kadar yanıyor. Vatandaşa kemer sıkmayı öğretiyor, öneriyorlar!” dedi.

CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali Öztunç’un dikkat çektiği nokta benim için de hassa bir konu aslında. Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı’nın neden sürekli olarak konut projeleri açıklayıp yeşil alanları imara açtığına ilişkin duyurular yaptığını hep merak eder dururum.

Çevre ile iklim aynı bakanlıkta olmaz!” dedi Öztunç. Çok doğru. Aynı bakanlıkta olunca tam bir kıyım, tam bir talan oluyor çünkü.

Ormanı odun, çevreyi rant olarak görüyorlar. Orman, sahil, koy, kıyı gibi önemli yerlerimizi 5’li çeteye peşkeş çekmeye çalışıyorlar. İktidara geldiğimizde çevreye büyük zarar verenler bedelini ödeyecek. Kim olursa olsun, bizim arkadaşlarımız da olsa izin vermeyeceğiz!”

Veeee… Bir siyasi mesaj da Öztunç’dan geldi;

Kimse umutsuzluğa kapılmasın. 13. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ile yürüyeceğiz. Geliyor gelmekte olan!” Bir ‘6’lı masanın adayı Kılıçdaroğlu mu?’ sorusuna gönderme daha…

Burada aktardıklarım açılış konuşmalarının bir bölümü sadece. Sürdürülebilirlik, iklim, çevre ve temiz enerji alanında neler yaptıklarını ve neler yapılabileceğini bir arada konuşacak 7 belediye başkanı ve 7 öğretim görevlisi tam dört panel gerçekleştirmekte şu anda.

Konu başlıklarına ilişkin nasıl çözümler bulunur, nasıl projeler ortaya koyulur bu yazımda belirtmem mümkün değil, zira ben yazımı yazarken konuşmacılar daha uzun ömürlü bir dünya için derin tartışmalar içerisindeydiler.

Ancak ben vatandaş olarak şunu biliyorum ki, sorumluluğumun farkında olmalı, gereklerini yerine getirmeli, daha tutumlu, karbon izi daha küçük bir varlık olmalıyım.

Peki enerjinin çok daha büyük bölümünü kullanan, kirliliğin çok daha büyük bölümünü yaratan sanayici de benimle aynı olgunlukta mı?

Duşa girerken kum saati kullanacaksak, bu bir tek sade vatandaşın görevi olmamalı!

Altın nereye gidiyor?

Altın nereye gidiyor?

Altın yatırımcısının kafası hayli karışık.

Rekorlara alışmışken şimdilerde düşüş nerede duracak diye sorup duruyor altın meraklıları.

Aslında tüm yatırım araçları belirsiz ve de tatsız bir tablonun içinde!

Öyle ki güvenli liman bile güven vermiyor bugünlerde. Üstelik de yüksek enflasyon döneminin en iyi konuma aracı ünvanına sahipken.

Ancak, küresel ekonomi ve para politikaları bağlamında pek de alışık olmadığımız dönemler yaşıyoruz!

Pandemi fabrika ayarlarını bozdu dünya ekonomisinin. Kopan tedarik zincirleri, bedava para vs… Yüksek enflasyon dalgası Ukrayna savaşı ile perçinlendi.

Ve ağır neticeler sıkılaşan para politikası eşliğinde yaşanıyor.

Bu atmosferde baş rolü üstlenen Amerikan Merkez Bankası Fed, dolara tavan yaptırarak diğer tüm yatırım araçlarının rotasını değiştirdi.

Nitekim eylül başında dar bir bantta hareket edip yön arayan altın da rotayı aşağıya çevirdi son iki haftadır!

ABD enflasyon rakamları ve ardından gelen faiz kararı doları yukarı iterken altını çakılma sürecine itti.

Bu süreçte ons fiyattaki düşüş hızı, iç piyasada gram fiyatın düşüş hızından daha yüksek oldu.

Çünkü doların lira karşısındaki yükselişi gram fiyattaki erimeyi sınırlandırdı.

Yine de gram fiyatın 962 TL ile son 2 ayın dibine indiği gerçeği ile yüzleştik.

Ama ons altın, son 2,5 yılın en düşük seviyesine indi!

Yani yerli altın yatırımcısı yine de hayli şanslı.

Ve genelde alım fiyatlamaları 950 TL altında gerçekleştiği için kardan zararın ağırlıkta olduğu söylenebilir yerli yatırımcı adına.

Peki düşüş trendi kalıcı mı?

Kısa vadede çıkış trendinin gündeme gelmesi zor görünüyor.

Çünkü…

Dolar endeksinin önlenemez yükselişi halen gündemde. Son 20 yılın zirvesini gören endeks halen çıkış sinyalleri veriyor. Vermesi de doğal. Fed yönetimi sert mesajlar vermeye devam ediyor çünkü.

Diğer merkez bankaları ise halen epey pasif görüntü veriyor.

Dolayısıyla doların bir miktar daha yukarı yönde gitmesi için opsiyon var!

Ancak artık eski hızında yükselişler beklemek zor. Aynı zamanda gelecek haber ve veri akışına göre dalgalanmalara daha açık hale geldi döviz piyasası.

Doların zirve yapmasıyla bin 621 dolara kadar gerileyen ons altının toparlanma çabaları da nispeten cılız kalmaya aday!

Elbette sürpriz gelişmeler olursa özellikle de jeopolitik cephede altın ivme kazanabilir. Ancak bugünlerde bin 640 dolar civarı dalgalanmaya hevesli görünüyor.

Dolar endeksinin 113 üzerinde tutunması altındaki tepki alımlarının sınırlı kalmasına neden olmakta.

Yükseliş trendinde önce bin 660 ardından bin 680 dolar ciddi dirençler olarak öne çıkıyor!

Kritik bin 700 seviyesinin aşılması ise dolarda kalıcı düşüş trendinin başlamasına bağlı.

Düşüşte ise bin 618 dolarda önemli bir destek var. Potansiyelini bu hafta kısmen test ettik aslında. Ama bir miktar daha baskı altında kalabilir bu seviye!

Sonrasındaysa ons fiyat bin 594 dolarlık desteği denemek zorunda kalabilir. Daha kötümser senaryoda ise bin 566 dolarda olacaktır gözler.

İç piyasadaki gram altının bire bir benzer bir trend izlemesi doların lira karşısındaki pozisyonu nedeniyle zor görünüyor. Düşüşler daha sınırlı kalırken yükselişler daha güçlü olmakta onsla gramı yani dış ve iç piyasayı karşılaştırdığımızda!

Bu çerçevedeki teknik analizde 420 TL ve 440 TL’de ciddi destekler karşımıza çıkmakta.

Dirençlerse 975 lira ve 988 lira seviyelerinde bulunuyor. Sonrası ise bin lira üzeri.

Ancak gram fiyattaki çıkış hızı doların rekor serisine ara vermesi nedeniyle bir süre düşük kalacaktır.

Çünkü…

Dolar/TL’deki yükseliş, kamu bankalarının Rus ödeme sistemi MIR’den çıkma kararı ile birlikte yerini sınırlı bir düşüşe bıraktı!

Pandemi ve beyaz yakalılar

Pandemi ve beyaz yakalılar

Pandeminin en önemli etkisi kuşkusuz her alanda tam bir dijitalleşme alt yapısı kurulması mecburiyeti yaratması. Mevcut alt yapıların ise alabildiğine yaygınlaşmış olması pandeminin en kalıcı sonucu olsa gerek.

Evden çalışma verimliliği tartışıla dursun, bu konuda işverenler le çalışanların karşılıklı mutsuzluğu tırmanmaya devam ediyor.

Özellikle de teknoloji sektöründe. Bu sektörde bir araştırma yapılmış. Bu araştırma raporuna göre, şirket yöneticilerinin yüzde 40’a yakın bir bölümü önümüzdeki 12 ay içinde çalışanlarından ofise dönmelerini isteyecekmiş.

Gelgelelim sektör çalışanlarının yüzde 94’üyse uzaktan/hibrit çalışmaya devam etmek istiyor.

Öte yandan şirketlerin yüzde 44’ü Büyük İstifa dalgası sırasında en iyi çalışanlarının bir kısmını kaybetmiş bile. Büyük İstifa’nın yaz aylarında etkisini çarpıcı biçimde hissettirdiği ortaya çıkmış. Öyle ki bu tartışmalı belirsizlik ortamında yalnızca Temmuz ayında 4,2 milyon kişi çalıştığı şirketten kendi isteğiyle ayrılmış.

Ankete tabi tutulan teknoloji liderleri de istifa dalgasının etkilerini hissettiğini, yüzde 44’ü ise en yüksek performanslı çalışanlarının bir kısmını bu dönemde kaybettiğini ifade ediyor. İstifa dalgasının yayılması daha köklü şirketlerin işe alımları artırması sonucunu da beraberinde getiriyor. Böyle olunca şirketlerin yüzde 59’u son 6 ayda işe alım planlarına yenilerini ekleyerek harekete geçmek için küresel bazda yaşanan ekonomik krizin seyrine göz dikmiş durumda.

Bu süreçte şirketlerin geleneksel işe alım modellerini sorgulanmaya başladığı da ortaya çıkıyor araştırmada. Şöyle ki yöneticilerin yüzde 70’i mevcut işe alım süreçlerinin çok uzun ve maliyetli olduğunu düşünüyor. Çünkü yetenek pazarında artan rekabet, yöneticileri ekiplerini her zamankinden daha hızlı inşa etme baskısı altında tutuyor. Bu durumda onları geleneksel işe alım süreçlerinden kısmen uzaklaşma eğilimine sokmuş durumda.

Teknoloji liderleri arasından ankete katılanların yüzde 67’si geleneksel işe alım süreçlerinin elden geçirilmesi gerektiği, yüzde 70’i çok uzun ve maliyetli olduğu kanaatinde. Bu hızlı değişimde, yüksek vasıflı serbest ve bağımsız çalışanlardan oluşan geniş bir yetenek havuzu oluşmuş durumda. Yöneticilerin buna bakışı ise şöyle; Yüzde 71’i serbest çalışanları işe almanın ekonomik belirsizlik zamanlarında işlerine daha fazla çeviklik kazandırdığını söylüyor. Öte yandan yüzde 73’ü de şirketlerinde serbest ve tam zamanlı çalışanlardan oluşan karma bir yapı kurduklarını söylüyor.

Ancak bu araştırma ve pandemiden sonra teknoloji sektöründe en dikkat çekici sonuç
diplomaya atfedilen değerin düşüyor olması. Yöneticilerin yüzde 80’i gerekli becerilere ve deneyime sahip olduğu takdirde, üniversite diploması olmayan kişileri de işe almaya istekli olduğunu ifade ediyor.

İYİ Parti’de neler oluyor?

İYİ Parti’de neler oluyor?

Bir önceki yazımızda İYİ Parti Bursa İl Teşkilatlarının düzenlediği, Meral Akşener’in iş dünyası buluşmasına son dakikada davet edilenleri kaleme aldık.

Ama bir de davet edilmeyenler var.

Onlardan biri de İYİ Parti Bursa Kurucu İl Başkan Yardımcısı, Bursa ÖD İl Disiplin Kurulu Başkanı, ÖD Merkez Disiplin Kurulu Üyesi Ayşegül Özyiğit Gül.

Partide emeği olan Ayşegül Özyiğit Gül, sosyal medyasından zehir zemberek bir açıklama yapmış.

Ben de İYİ Parti’de yaşananlara istinaden o yazının virgülüne bile dokunmadan aynen yayınlıyorum:

“2 yıldır yaşatılanların bir sonu olmalı…

8 aylık bebeğimi bırakıp, bu vatanı kurtarırsa cesurlar kurtarır düsturuyla, 9 yaşımdan beri rol modelim olan, gözümüzün nuru Sayın Genel Başkanım Meral Akşener’in kurduğu İYİ Parti için nasıl emek verdiğimi iyi bilirsiniz.

İYİ Parti cesurlar hareketidir. Benim de ne kadar cesur olduğumu ağabeylerim (!) İYİ bilir.

Bugün Genel Başkanım Bursa’da. Ancak Bursa İYİ Partide Kurucu İl Başkan Yardımcılığı, İl Disiplin Kurulu Başkanlığı, Bursa’ya Merkez Disiplin Kurulu kontenjanını getirmiş ve Merkez Disiplin Kurulu Üyesi olarak görev yapmış biri olarak ben yokum. Çünkü kurum kültürü, kurum hafızası yok sayılarak, programa davet edilmemem için özel olarak çaba harcanmıştır.

İYİ Parti Bursa İl Başkanlığı tarafından düzenlenen 1500 kişilik Bursa İş Dünyası Buluşmasına, Genel Başkanımızın makamında kurulması için onay verdiği, destek olduğu Bursa İş İnsanları Platformu olarak davetli olmamıza rağmen, ben LCV yaptıktan 3 dakika sonra, davetlerinden vazgeçerek ve öncelikle benim ismim verilerek, davetiye verilmesi engellenmiş, gelmemem(iz) istenmiştir.

Ben hem yerelde hem de genel merkezde siyaset yapmış, bir Allah’ın kuluna da zararı dokunmadan tertemiz siyaset yapmış genç bir kadın olarak bugüne kadar ki tüm baskılarınıza, yıldırma politikalarınıza sustum! Ancak bana yapılan haksızlıklar artık çevremdeki insanlara da zarar verdiği için bu durumu sosyal medyada paylaşmak elzem oldu. ‘Onlar yoksa biz de yokuz’ diyen, bugünkü programa katılmayan Bursa iş dünyasının ve partimizin Bursa’daki en önemli temsilcilerinden başta çok kıymetli Haluk Hısımcıl ağabeyime ve platformdaki yol arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.

Evet, bunları ben yaşıyorum ancak yalnız da değilim. Korku imparatorluğu yarattınız. Masasını, perdesini aldığımız İl başkanlığımıza gir(e)miyoruz. Partimize hizmet etmek için buradayız. Sanıyorum ki siz de öyle…

Ancak hizmet için aldığımız görevlere hayırlı olsun diyen, sosyal medyada beğenen insanları azarladınız.

Görevlerden aldırmak için genel merkezi defaatle aradınız. Söylemediğimiz şeyleri söyledi dediniz.

Yapmayın, etmeyin.

Milletin vekili olmayı istiyorsunuz ya, önce bizim İl başkanımız ilçe başkanımız, genel idare kurulu üyemiz olun.

Ayrıştırmayın artık, toparlayın!

Bir taraftan partimize 1 üye yapalım diye uğraşılırken, Genel Başkanımız ilçe ilçe kan ter içinde çaba harcarken, bir taraftan cepteki oylarınızın sahiplerine makamınızdan aldığınız güçle saldırmayın.

Adamcılığa, liyakatsizliğe haksızlığa, adaletsizliğe tahammülünüz yok, biliriz.

O halde bunu artık söylem olmaktan çıkarın, hayata geçirin.

Makamlar geçicidir.

Eserleriniz ile hatırlanacaksınız…”

Şimdi biz de merak ediyoruz, İYİ Parti’de neler oluyor?

Huzursuzluk olduğu kesin ama buna kim dur diyecek?

Genel Merkez mi?

Yoksa Bursa milletvekilleri mi?

Bekleyip görelim…

Erdoğan bilseydi…

Erdoğan bilseydi…

29 Eylül Bursa için çok önemli bir tarih bugünlerde. Çünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 4. Dünya Göçebe Oyunları’nın açılışını yapmak üzere İznik’e geliyor.

Malum Cumhurbaşkanı’nın Bursa miting programı yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle son anda iptal olmuş, yapılacak açılışları da AK Parti Genel Başkan Vekili sıfatı ile İzmir Milletvekili Binali Yıldırım gerçekleştirmişti.

Bursa o gün bu gündür bekliyor Cumhurbaşkanı’nı. Hem AK Parti’nin önemli kalelerinden birinin savunucusu olarak heyecanlı AK Partililer hem de hükümetin elinde kalan en büyük şehrin Bursa olması nedeniyle yapılanları göstermek istiyorlar Erdoğan’a.

Ben de bu nedenle yazıyorum bu yazıyı. Gösterilenlerin altında görülmesi gerekenlerin ortaya çıkması adına.

Öncelikli olarak İznik’in öneminden bahsedelim biraz;

İznik benim gibi bir çini sever için eşine az rastlanır merkezlerden. Düşünün öyle bir yerden bahsediyoruz ki, kendine has bir sanatı var! Renkleri ile desenleri ile pişirme teknikleri ile tüm dünyanın özel olduğunu kabul ettiği ve ‘İznik’ adıyla anılan bir çini sanatı.

Eğer gerçekten kendimi dinlemeye ihtiyacım varsa, göl kenarında bir hafta sonu geçirmek, olmadı bir yemek yemek, bir bardak çay içmek dahi yeniler beni. Tarihin içinde geçen her zaman kıymetli. Doğayla kucaklaşmayı da aynı anda yapabiliyorsanız ki, bu İznik gibi su kuşlarının doğal yaşam alanı bir bölgede mümkün, tadına doyulmaz bir huzur…

Bilmiyorum Sayın Cumhurbaşkanımızın İznik’in önemini fark edecek kadar zamanı oldu mu yaşadığı yoğunluk içinde. Eminim ata mirasına kendisi gibi sahip çıkan bir isim böyle bir şansa sahip olsa, İznik ile ilgili çok daha farklı bir bakış açısı geliştirirdi. 

Çünkü yazımın başında da belirttiğim gibi sadece size gösterilmek isteneni değil, asıl görülmesi gerekeni de görmek çok önemli yöneticilikte. Hele de bir ülke yönetiyorsanız.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İznik ziyaretinde göreceği 4. Dünya Göçebe Oyunları için hazırlanmış muhteşem bir platform olacak. 29 Eylül-2 Ekim tarihleri arasında dünyanın gözünü İznik’e çevirecek oyunların oynanacağı bir platformdan söz ediyoruz.

Aylardır büyük kamyonların çalıştığı, sazlık alanların doldurularak, su kuşlarının yaşam alanları yok edilerek, İznik’teki ekosistem adeta talan edilerek tam gölün dibinde oluşturulan bir platformdan.

Görülen, muhteşem bir yapı!

Görülmesi gereken ise oluşturulan platformun su kuşlarının yaşam alanını bozan, İznik Gölü’nün hiç esneklik gösterilmeden korunması gereken bölgesine yapılmış bir yapı olması. Hatta bu yapılaşmanın Göçebe Oyunları bittikten sonra kalıcı olarak devam ettirilmesi için gereken çalışmaların da neredeyse tamamlandığı.

Zaten gölün doğasına acımasızca zarar veren, birinci derece tarım arazileri üzerine kurulu sanayilerin önüne geçilemezken, 2040 yılı Bursa Çevre Düzeni Planında İznik’te göçebe oyunları için ayrılan alandan çok daha fazlasının kentsel yerleşim alanı olarak işaretlendiği akademik odalar tarafından tespit edildi.

Oyunlar için oluşturulan platformların, çelik konstrüksiyonların yeni yapılaşma için zemin oluşturduğunun altını çiziyor İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek.

1/100.000 Ölçekli planda yapılaşmaya açılacak alan olarak bölge işaretlenmiş. Akademik Odaların deyimi ile ‘kahverengi leke bahsedilen alana koyulmuş!’

Sadece bununla da sınırlı değil karşı karşıya olduğumuz tehlike. ‘Yapı yapılamaz’ sınır çizgisi içinde kalan kıyı şeridi boyunca ‘tiny house’ tarzı yapılaşmaya müsaade ediliyor. Burada da durum şirin ve zararsız gibi görünen ahşap konutların yakın bir gelecekte sabit konuta dönüşmesi tehlikesini barındırıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bursa’ya geldiğinde muhteşem bir oyun platformu görecek, ama tüm yazı boyunca bahsettiklerimden ne kadar haberi olacak bilemiyorum.

Bahsettiklerimden haberdar olsaydı. İznik Gölü’nün yakın bir gelecekte tüm doğasının bozulması pahasına sahil şeridinin yapılaşmaya açılması için adeta Göçebe Oyunları’nın bir araç olarak kullanıldığını bilseydi mesela, su kuşlarının barınaklarının üzerine inşa edilen bir platformda bu oyunların oynandığını öğrenebilseydi

Mutlulukla açılışını yapar mıydı oyunların?

Erdoğan bilseydi devam eder miydi bu talan?

Sanayicinin endişeleri artıyor

Sanayicinin endişeleri artıyor

Yeni hafta yeni rekor.

Dolar beklendiği üzere rekor tazeliyor.

Tüm para birimleri karşısında açık ara bir üstünlüğü var doların.

Bu tablonun reel ekonomiye yansıması ise yüksek enflasyon ve azalan rekabet gücü olarak karşımıza çıkmakta!

Küresel yavaşlamayla birlikte artan maliyetler gelecek adına ‘aman dikkat’ dedirten bir gidişatı sergiliyor.

Euro/dolar paritesinin düşüş trendini korumasının hem Bursa hem de Türkiye adına yarattığı risklere daha önce dikkat çekmiştim.

Halihazırda sanayicinin tadını kaçıran bir görüntü yaşanmaya başladı bile!

Talep, maliyet, finansmana erişim, fiyatlandırma ve karlılık anlamında sıkıntılı günlerden geçiliyor.

Üstelik dış pazarların verdiği negatif sinyallere iç pazar da azalan alım gücü nedeniyle eşlik etme aşamasına geldi.

Öncü göstergeler de yavaşlama yanında geleceğe dönük endişeleri gözler önüne sermeye başladı!

Mesela…

Eylül ayında Reel Kesim Güven Endeksi bir önceki aya göre 2,2 puan azalarak 99,9 oldu.

Bu endeks sanayicinin mevcut durum ve geleceğe dair sorulara verdiği yanıtlarla oluşuyor. Dolayısıyla gidişata dair de fikir verme potansiyelini fazlasıyla taşımakta.

Bu anlamda sanayicinin moral kaybına uğradığı açıkça görülüyor endekse bakınca!

Peki endeksi düşüren ya da bir başka deyişle sanayicinin canını sıkan faktörler neler?

Liste maalesef uzun…

Mevcut toplam sipariş miktarı, mevcut mamul mal stoku, gelecek üç aydaki üretim hacmi, gelecek üç aydaki toplam istihdam, gelecek üç aydaki ihracat sipariş miktarı ve son üç aydaki toplam sipariş miktarına ilişkin değerlendirmeler endeksi azalış yönünde etkiledi.

Kısacası üreticinin halihazırda yaşadığı sıkıntılara geleceğe yönelik endişeler de eklenmiş durumda!

Endeksin yansıttığından da dramatik riskler de küresel çapta mevcut aslında. Ancak sanayicimiz zorluklarla mücadeleye alışkın olduğu için nispeten iyimser bir bakışa sahip.

O nedenle de kapasite kullanımı henüz eksiye geçmedi! Nispi olarak iç pazar desteği ile birlikte kapasite kullanım oranı eylülde bir önceki aya göre 0,7 puan artarak yüzde 77,4 seviyesinde gerçekleşti.

Ancak kapasite tarafın geçen yılın eş dönemine göre pozitif tarafta değil.

Yani çarkların yavaşlaması için giderek artan baskı oluşmaya başladı.

Özellikle otomotiv tarafında hem üretim hem ihracat hem de iç pazar anlamındaki birikimli sıkıntılar fazlasıyla kendini gösteriyor verilerde!

Ve mesele çok boyutlu. Yani bir çip krizi ya da fiyatlardaki astronomik artışlar değil sadece bu dev sektörü geriye götüren.

Kesinlikle elbette ki çip krizi üretime olumsuz yansımakta. Yüksek maliyetler de rekor fiyatları karşımıza çıkararak vatandaşın otomobile kavuşmasını neredeyse hayale dönüştürmüş vaziyette!

Ama bu temel sorunlara yüksek kredi faizlerini ve bankaların kredi verme konusundaki iştahsızlığını da eklemek şart mesela.

Ama fiyatları sadece maliyetlerin de zıplatmadığını unutmayalım.

Rekor döviz kurları ithal araç satışlarına da darbe vuruyor artık.

Üstüne üstelik rekor seviyede vergi ile de tüketici karşı karşıya otomotiv cephesinde.

Ve vatandaşı az da olsa rahatlatacak olan vergisel bir adımın da atılmadığını yine hatırlatalım bu yazıda da!

Matrah düzenlemesi bir türlü yapılmadığı için en ucuz araçlar da en pahalı araç da artık neredeyse aynı vergi oranına yani yüzde 80’e tabii durumda.

Otomotivin hem içerde hem de dışarıda küçülmesi için hayli yeterli gerekçe varken hiç olmazsa vergi yükü hafifletilmeli! Hem de bir an önce.

Keza sektörü destekleyecek farklı düzenlemeler içeren bir paketin sağlayacağı fayda da ortada.

Sanayideki risklerin azaltılabilmesi için bir an önce harekete geçmekte fayda var.

Seçim civarına denk gelecek KGF ve benzeri desteklerin sadece yara bandı vazifesi görmemesi adına!

1050 konut, 1050 soru

1050 konut, 1050 soru

1050 Konutlar bölgesi 2012 yılında Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı ilan edilmiş, ancak mevzuatın izin vermediği birçok ilave kullanımın önerilmesi ve hazine mülkiyetlerinin yok sayılması gibi sebeplerle hazırlanan projeler uygulanamamıştı.

2020 yılında ise devreye Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı girmiş, zemin artı 5 kat olarak tasarlanan projede o zaman için hak sahiplerine 130 bin TL borçlanma ile kira yardımları teklifi sunulmuştu. Bu proje de kabul görmeyince, bakanlık devreden çıkmıştı.

Tüm bunlar bir yana bölge halkının güvensiz binalarda yaşamak istemediğini, dönüşümden taraf olduğunu, ancak bahsedilen dönüşüm maliyetlerini ödeyecek durumda olmadığını özellikle belirtmek isterim. Sanki vatandaş ayak diriyormuş da yapılacaklar aksıyormuş gibi bir algı oluşmasın.

Gerçi şimdilerde bölgenin neredeyse yüzde 70’lik bölümü kentsel dönüşümden rant elde etmek için eski binaları kapış kapış alan, şehrin kalbur üstü kesiminin elinde. Arada kalan yüzde 30’luk kesim de kurunun yanında yanan yaş oluyor bu durumda.

Gelelim günümüze. Yıl 2022 olduğunda Bursa Büyükşehir Belediyesi yeni bir planlama ile çıktı 1050 Konutlar bölgesi sakinlerinin karşısına.

Yeni plana göre yapılacak binalar, zemin artı 7 kat olacak ve iddiaya göre hak sahipleri dönüşüm için bir bedel ödemeyecek. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, son derece iddialı bir biçimde duyurdu kentsel dönüşüm projesini. Vatandaşla tek tek görüştüklerini, anketler düzenlediklerini, bölgenin yüzde 90’ına ulaştıklarını ve yüzde 95 oranında onay aldıklarını belirtti.

Tüm bunların ardından Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Eylül ayı toplantısında görüşülen ve 1050 Konutlar bölgesinin kentsel dönüşümünün sağlanması için hazırlanan imar planı değişikliği oy birliğiyle kabul edildi.

Planın mecliste kabul edilmesi henüz resmen onaylanmaması, itirazlar için askıya çıkması demek hatırlatalım. Akademik Odalar planın itiraza neden olacak bölümleri var mıdır, bununla ilgileneceklerdir.

İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı Ülkü Küçükkayalar, “Bölgenin dönüşüm gerçekleşmeden önce ciddi bir altyapı ihtiyacı var, bahsedilen proje bir kentsel dönüşüm değil yerinde dönüşümdür. Buradaki güvensiz binalardan vatandaşın bir an önce kurtarılması gerekmektedir. Mümkünse bugün, hatta dün!” diyerek konunun öneminin altını çiziyor.

Ben vatandaşın aklında olan soruları da sormak istiyorum bu yazımda.

Öncelikli olarak zaten ekonomik krizin ateşiyle uğraşan vatandaş, 2020 yılında kendilerine sunulan projede olduğu gibi bir ödeme ile karşılaşıp karşılaşmayacağını merak ediyor. Elbette bu merak 1050 Konutlar bölgesinden yatırımlık daire alanlar için değil, bölgede uzun yıllardır yaşayan ve çoğu emekli olan kesim için geçerli.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın bölge sakinlerine verdiği söz, hak sahiplerinin bir ödeme yapmayacağı yönünde.

Bu durum bir anlamda ödeme gücü olmayan vatandaşı rahatlatırken, diğer yandan da müteahhidin nasıl kar edeceği sorusunu akıllara getiriyor. Zira vatandaşın kendi müheahhitlik anlaşmasını kendisinin yapması lazım. Kar etmeyeceği bir işe kimseyi sokamayacağınıza göre, işin kar kısmı da önemli vatandaş için.

Konuyu biraz araştırdım, projenin zemin katlarının tamamen ticari alan olması ve müteahhitlerin üst iki kattan dubleks daire alması durumunda bir karlılık sağlanması mümkün. Böyle olursa kentsel dönüşüm alanına ticari girişimci bulmak daha kolay olacak gibi görünüyor.

Planın detayları henüz paylaşılmadı bölge halkı ve kamuoyu ile. Detaylara ulaştığımızda daha anlamlı olacak tüm bu konuşulanlar.

OKUMUŞ ADAMIN HALİ BAŞKA

Akademik Odaların son seçimleri strateji oyunları ya da başka bir deyişle kaleleri savunma savaşları gibi geçiyor.

Bursa Veteriner Hekimler Odası’nın genel kurulu da bu havada geçti.

Katılım Grubunun karşısına çıkan Çözüm Grubu tıpkı Bursa Tabipler Odası’nın seçimlerinde olduğu gibi mevcut hükümet tarafından organize edilmiş bir birliktelikle seçimin diğer tarafını oluşturdu.

Bu konuda tek söyleyebileceğim şey şudur; okumuş insanın hali başka oluyor!

Böyle ayak oyunları hep geri tepiyor!

Seçimin detaylarını gazeteci büyüğüm Yüksel Baysal’ın konu ile ilgili yazısından okuyabilirsiniz.

Ana fikirse şöyle; Bursa Veteriner Hekimler Odası’nda seçimleri Melike Baysal öncülüğünde Harun Batmaz, Erol Kaplan, Onurhan Gülsün ve Sezer Alan’dan oluşan Katılım Grubu kazandı.

Tüm kanatlı, patili ve patisiz dostlara hayırlı uğurlu olsun…

Başkan Dündar Osmangazi’deki okullar için şans

Başkan Dündar Osmangazi’deki okullar için şans

Gerçek olan şu: Hayat boşluk kaldırmaz.

Benim kişisel düşüncem odur ki devletin okullarına sahip çıkmak asli görevimizdir.

Öğretmeni, öğrencisi, velisi, siyasetçisi, yerel idarecisi bu bağlamda el ele verirse birçok okulumuzun sorunu hallolmuş olur.

Bu minvalde aslolan bu iradeyi ortaya koyabilmektir…

Malum;

Yeni eğitim ve öğretim yılının ilk iki haftasını geride bıraktık.

Okulların açılması ile beraber bürokrasiden de misafirleri eksik olmuyor.

Zaman zaman bakanlar, milletvekilleri okulları ziyaret ederken, Bursa Osmangazi’de Belediye Başkanı Mustafa Dündar, ilçesinde bulunan okulları zaman zaman değil, her zaman ziyaret eden isimlerden biri.

Bu ziyaretlere eşlik eden isimlerden biri de Osmangazi İlçe Milli Eğitim Müdürü Gürhan Çokgezer…

Geçen hafta içinde Osmangazi sınırlarında bulunan, hayırsever iş insanı Erhan Kara tarafından genç yaşta kaybettiği merhum oğlu adına yaptırılan Orhan Kara İlkokulu’nu ziyaret eden Dündar’a bizler de eşlik ettik.

Okul ziyaretinde Başkan Dündar’a küçük öğrencilerden büyük ilgi vardı. Öğrenciler sarıldı, Başkan da onlarla hatıra fotoğrafı çektirdi.

İlçe Milli Eğitim Müdürü Çokgezer ile sınıfları gezen Başkan Dündar, öğrencilere planlı ders yapma ve çalışma, kitap okuma noktasında tavsiyelerde bulundu.

Bunun yanı sıra öğrencilere cep telefonlarından uzak durmaları gerektiğini ifade etti…

Ziyaret ettiği okullarda tüm öğrencilere hikâye kitabı, defter, kalem, kalemtraş ve silgi hediye eden Dündar, okul idaresi ile görüştü, onlara da “okulun her türlü ihtiyacı konusunda yanınızdayız” mesajı verdi.

Yıl içerisinde de okullara Bursa ve Osmangazi’yi anlatan hikâye kitapları gönderen Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın Bursa’da birçok okulun ihtiyacını gidermiş olduğu ben de yakinen biliyorum.

Kimilerine spor sahası (voleybol, basketbol potası)  yaparken, kimilerine malzeme yardımı, kimilerine ulaşım desteğinde bulunuyor.

Bundan dolayı gerçekten Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar Osmangazi’deki okullar için bir şans…

Biz de kendisini eğitim ve öğretim alanında yapmış olduğu bu çalışmalardan dolayı tebrik ediyoruz.

ÖZEL HASTANELERDEN DEVLETE DÖNÜŞ MÜ BAŞLADI?

Kamu hastanelerinde çalışan birçok doktor mevcut çalışma şartları ve ücretleri beğenmediklerinden dolayı önceki aylarda ve yıllarda özel hastanelere geçmek üzere istifa etmişti.

Buna bir de üniversite hastanelerindeki istifalar da ilave olunca sıkıntı yaşanmıştı.

Önceki ay içerisinde yapılan düzenleme ile doktorların çalışma şartlarında önemli miktarda pozitif gelişmeler yaşandı.

Maaşları iyileştirildi, çalışma şartlarında, özellikle şiddet noktasında caydırıcı cezalar başladı.

Bu düzeltmeden sonra özel hastanelerde çalışan birçok hekimin tekrar kamuya geçmek için başvuruda bulunduğunu öğrendim.

En son Bursa için ayrılan ilave kontenjanlar da bunun ifadesi.

Umarım bu atamalar hem doktorların hem de hastaların yaralarına merhem olur.

İYİ Parti toplantısının geri planında ne vardı?

İYİ Parti toplantısının geri planında ne vardı?

Malumunuz üzere geçtiğimiz günlerde Bursa’nın 5 yıldızlı otellerinden birinde İYİ Parti tarafından bir toplantı düzenlendi.

İş insanlarını hedefleyen bu toplantı için günler öncesinden başlayan çalışmalar Bursa İl teşkilatı ile genel merkez işbirliğinde sürdürülmüş.

Basın duyuruları, çeşitli sivil toplum örgütlerine davetler, kentin önde gelen iş adamlarına çağrılar yapılmış.

İYİ Parti Bursa teşkilatının olabildiğince kapsayıcı olmayı amaçladığı ve doğal olarak iş insanlarına verilen önemin ortaya konacağı geniş bir toplantı hedeflenmiş.

Daha henüz burada yaklaşan bir krizin izleri görünmüyor.

Nitekim katılım beklendiği gibi yüksek, otelin en büyük salonu dolmuş.

Partinin ekonomi kurmayları ve genel başkanı dahil üst yönetimi salonda hazır.

Bursa kamuoyu ve 6’lı masanın en güçlü ayaklarından birinin genel başkanından ekonomiye ilişkin bir çıkış bekleniyor.

Ancak toplantı sonrasında 6’lı masanın ekonomik konsensüs’ü ya da İYİ Parti’nin ekonomi stratejisini ortaya koyacak hiçbir şey yansımadı kamuoyuna.

Toplantıya katılan sivil toplum temsilcileri de basın mensupları da toplantıya iştirak eden bazı işadamları da toplantıdan “ne oldu şimdi” duygusu ile ayrıldı.

Bütün yazarlar, genel başkanın il başkanına tepkisini ve toplantının basına sonlandırılmasını kaleme aldı.

Haberlerde ise genel başkanın iş insanları ile soru cevap kısmına geçmek üzere basın mensuplarını dışarı davet etmesi yazıldı.

Böylelikle toplantının tüm amaç ve içeriği güme gitti diyebiliriz.

Peki böylesi bir sonucun doğmasına neden olan kriz nerede başladı?

Bu krizin geri planında nasıl bir tablo var?

Hiç şüphesiz siyasal iletişim yoluyla kentin iş insanlarına İYİ Parti’yi kabul ettirmek fikri var, bu toplantıyı düzenleme amacında. Bu fikir de direkt iknaya dayalı çabayı gerektirir. Neden sonuç ilişkisini ortaya koyan bir dizi sunumu, esasları ile birlikte ortaya koymaya kalkmak asla böyle bir toplantının içeriği olamaz. Nedenler değil sonuçlar üzerinden anlaşılır, kısa, gerçekçi ve samimi vurgular yerine teknokratlara emanet ettiğiniz bir sunumun, salonda uğultulara ve ilgi noksanlığına neden olacağının bilinmemesi mümkün mü?

Nitekim o akşama dair 4 sunumu incelediğimde, sonuçlardan çok nedenlere odaklanmış bir bilgi deryası ile karşılaştım. Dört sunum toplamda 100’ü aşkın slayttan oluşuyor. Bu bilgi deryasını, tablolara, oranlara, grafiklere bağlı olarak böyle bir topluluğa açıklamaya çalışmak büyük cesaret işi.

Yine de işin bu aşamasında da henüz bir kriz görünmüyor. Ancak salon krizin tetikleneceği ana doğru ilerliyor.

O sırada yüksek bir mütevazılık sergilemeye çalışan Genel Başkan Meral Akşener salonun ortalarında oturuyor. Bir kısım basın mensubu ve diğer konukların arasında. Yanında ise il başkanı.

İyice sıkıldığı anlaşılan genel başkan birden o mütevaziliği elden bırakıp herkesin içinde önce il başkanını kelimenin gerçek anlamı ile haşlıyor.

Devamında davet edildiği kürsüye çıkmayıp masaya geçiyor. Onun konuşmasını saatlerdir bekleyen basın mensuplarını dışarı davet ediyor.

Ve böylelikle bir meseleyi ”mesele” olmadan önce önlemesi gereken bir genel başkanın “meseleyi mesele yapması“na, iletişim fakültelerinde okutulacak örnek bir olay cereyan etmeye başlıyor.

Cereyan eden durumun sonuçlarını yazının girişinde paylaşmıştım.

Yazının başlığını yanıtlarsak, şunlar çıkıyor karşımıza:

– Partide henüz örgütsel bir ortak akıl oluşmamış.

– Liderin iletişim refleksleri tepkisel.

– Siyasal iletişim ve organizasyonel bir strateji yok

– Hata ve eksiklikleri durumda değil, kişide arayan bir kolaycılık hâkim.

Bursa İş Dünyası ile Büyük Buluşma” adı verilmiş toplantıya.

Toplantıda sanayici ve iş insanlarıyla onların üye oldukları sivil toplum temsilcilerine “Acil İstikrar ve Kapsayıcı Büyüme Eylem Planı” ile “İstikrarlı ve Üreten Türkiye” konularında dikkat çekilecekken, bambaşka şeyler konuşulur oldu.

Çünkü iletişim her şeydir ve gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.

 

İYİ Parti’de iş dünyası buluşmasına son dakikada kimler davet edildi?

İYİ Parti’de iş dünyası buluşmasına son dakikada kimler davet edildi?

Geçen hafta içinde İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Bursa’da iş dünyası ile buluşması vardı. Davet edilmediğim için gitmedim.

Bu arada sadece ben davet edilmedim.

Az kalsın partinin önemli insanları da davet edilmeyecekmiş.

Onlar da son dakikada hatta son saniyede davet edilmişler…

Onlar İYİ Parti’nin Bursa Büyükşehir Belediye Meclis Üyeleri.

Meclis üyeleri son dakikada, son saniyede mesajla davet edilmiş bu ayrıntıyı da yazmış olalım.

Öncelikle basına açık ve kapalı olan kısımda Genel Başkan Meral Akşener’in toplantıdan çok memnun ayrılmadığı ifade olundu.

Bu arada basına kapalı kısımda da çok önemli konuşmalar yok.

Öte yandan son 15 gündür İYİ Parti’de Nilüfer Belediye Başkan Yardımcılığı sorunu var.

Sosyal medyada sorun yokmuş gibi beyanlar öne çıksa işin aslı hiç de öyle değil.

Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı olarak atanan Mehmet Temirtaş hala birilerinin içine sinmiş değil.

Hatta Temirtaş’a ziyarete gidildiğinde rahatsız olanlar mevcutmuş.

Bunu yanı sıra kulislerden edindiğim bilgiye göre birileri tarafından gitmeynm bile deniliyormuş.

Bu arada İl Başkanı Selçuk Türkoğlu ziyarete gitti mi?

Onu da tespit edemedim.

Başkan yardımcılığı görevine atanan Mehmet Temirtaş’ın 7 ay diğer başkan yardımcısı olarak, atanması planlanan Osman Uçar’ın da 12 ay belediye başkan yardımcısı olarak görev yapacağını ifade edelim.

Ama görünen o ki, İYİ Parti’de bazı işler istenildiği gibi İYİ gitmiyor.

Bir de seçim sathına girildiğinde bazı isimler istedikleri yerden aday gösterilmez ise o zaman neler olacak?

Onu da ilerleyen süreçte hep beraber göreceğiz.

 

DEVA Osmangazi çalışıyor

Son genel seçimlerden sonra kurulan siyasi partileri sayın dediğimizde aklımıza DEVA, Gelecek Partisi, Yeniden Refah Partisi, Memleket Partisi ve TDP gelir.

Bunun dışında da kurulan birçok siyasi parti var…

Sadece var…

Özellikle Osmangazi ölçeğinde saydığımızda ise yeni kurulan siyasi partilerden en çok sahada gördüğümüz parti hangisi diye sorsanız buna da vereceğimiz yanıt Yasin Gök’ün başkanı olduğu Osmangazi DEVA.

Özellikle kendilerini anlatabilme adına her etkinlikte gördüğümüz DEVA Osmangazi Teşkilatı gittikleri mahallelerde yaşlıların elini öpüyor, başkalarını eleştirerek siyaset anlayışından ziyade kendilerinin neler yapacağını anlatıyorlar.

Bu da belki yapılan kamuoyu yoklamalarında oya yansımasa bile partiye sempati ile bakılmasını sağlıyor.

Bu da önemli bir gelişme olarak yorumlanabilir.

Geçen hafta içinde görüştüğümüz DEVA Osmangazi İlçe Başkanı Gök, “Ortalama dört beş program yapıyoruz. Osmangazi’yi karış karış gezerek politikalarımızı ve partimizi anlatıyoruz. Vatandaşın teveccühü de bizleri umutlandırıyor” dedi.