Bursa 3. sıraya çıktı ama…

Bursa 3. sıraya çıktı ama…

Döviz bulma mücadelesi tam gaz devam ediyor.

İhracatçılar canla başla çalışıyor. Yeni ekonomi modelinin döviz fazlası yaratma hedefi için yoğun bir çaba var.

Ama cari fazla yerine giderek büyüyen açıkla yüzleşiyoruz ne yazık ki!

Son cari denge verisi ilk 3 ayda 24,3 milyar dolarlık döviz açığını ortaya koydu. İlk 4 ayın resmileşen dış ticaret açığı ise 33 milyar dolara dayandı. Cari açığın resmi verileri iki ay gecikmeli açıklandığı için net tabloyu görmeye zaman var.

Ama dün taze gelen mayıs ayı dış ticaret rakamları gidişatın umut vermediğini söylüyor!

Mayısta ihracat yüzde 15,22 artışla 19 milyar dolara, ithalat ise yüzde 43,8 artışla 29,7 milyar dolara yükseldi. Böylece yüksek enerji, ham madde ve ara malı ithalat faturası nedeniyle aylık dış açık yüzde 157 artışla 10,7 milyar dolara çıktı.

Sadece bir aylık dış açık neredeyse 11 milyar dolar. Bu vahim bir durum!

Niye mi vahim?

İhracatta kırılan rekorların işe yaramadığı bir dönemden geçiyoruz.

Ve bu trendin daha epey bir zaman gündemde kalması söz konusu.

Sonuçsa döviz kurlarında yukarı yönlü baskının sürmesi ve haliyle enflasyonu da yukarı itmesi!

İthalat faturasının düşmesini beklemekten başka çare yok gibi… Ama bunu beklerken de ihracatı daha fazla artırmanın yollarını da bulmakta fayda var.

Haliyle gözlerin uzun yıllardır ihracatın ikinci başkenti olan Bursa’ya dönmesi normal. Ancak kentimiz bir türlü eski formuna kavuşamıyor!

Mayıs verileri de Bursa yine vites yükseltemediğini gösterdi ne yazık ki. Yıllar yılı ihracatın lokomotifi olan kent giderek arka sıralara alışmaya başladı.

Mayıs ayı ihracat verileri Bursa’nın 3. sıradan öteye gidemediğini gösterdi.

Aslında nisanda aylık bazda üçüncülüğü de İzmir’e kaptırmıştık.

Neyse ki onu geri aldık. Aldık almasına ama ihracatı yükselterek değil. İzmir’in ivme kaybetmesi sayesinde!

Bursa mayısta bir milyar 181 milyon 550 bin dolarlık ihracat yaptı. Bu rakam nisan ayı ihracatının 152 bin dolar altında. Ve bu yılki en düşük ikinci aylık ihracat rakamı aynı zamanda!

Yüzde 11,4’lük bir gerileme olması nisana göre dikkat çekici bir tablo. İvme kaybı var.

2021’in mayısına oranla yapılan karşılaştırmada ülke genelinde yüzde 15 artış kaydedilirken söz konusu dönemde Bursa’nın yüzde 1 gerilemesi de dikkat çekici.

Kısacası artık kentimiz Türkiye ekonomisinin ihracat artışına pozitif bir katkı koyamaz hale gelmeye başladı!

Yani Bursa’nın durumu iyiye gitmiyor.

Peki neden?

Mayısta yüzde 10 daralan otomotiv ihracatı başlıca neden! Maliyet artışları, talep azalması ve çip krizi bu kritik sektörü vurmaya devam ediyor.

Genelde pozitif seyreden tekstil ve konfeksiyonun yanı sıra makine ve çimento ihracatında da bu kez gerileme olması düşündürücü!

Ve ilk 5 ayda elde edilen 6 milyar 359 milyon dolarlık ihracat gelirinin sadece yüzde 0,2 artış anlamına gelmesi de bu anlamda geleceğe dair olumlu bir görüntü vermiyor.

Bu durumda 2022’yi artışla tamamlama konusunda ciddi sıkıntı yaşayacağımız ortaya çıkmakta.

 

Beyce’den Orhaneli’ye değişimin ayak sesleri

Beyce’den Orhaneli’ye değişimin ayak sesleri

Sabahın ilk saatlerinde soluğu Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’un davetlisi olarak Orhaneli’de (Beyce) aldık.

Hatta Orhaneli değil.

Biraz daha ilerisi.

Tabiat Parkı olarak nitelendirilen, Bursa’nın değil aynı zamanda Marmara Bölgesi’nin en önemli kanyonlarından biri olan Sadağı Kanyonu’nda…

Dile kolay 13, 5 kilometrelik uzunluğu ile kanyon püfür püfür esen havasıyla farkı yaşamak istiyorsanız ben buradayım diyor.

Burada gerçekleşen kahvaltı sonrası Başkan Aykurt, icraatlarının bir kısmını anlattı…

O icraatlara yazının içinde zaman zaman değineceğiz.

Ama şu var, Orhaneli eşikte.

Bu eşiği geçerse yolu açılacak,

Geçemez ise aynı yerde saymaya devam eder.

İşte o eşik dediğimiz sınırda neler mi var?

Rafting var, ekoturizm, zayıflama köyü, termal turizm merkezi, gençlik merkezi var.

Bu saydıklarımın hepsi turizme yönelik.

Ortak özelliği bacasız ekonomi olması.

Yine bacasız ekonomiyi destekleyecek olan merkezi idarenin gündeminde yer alan açık ve kapalı cezaevi projesi de ilçeye bir değil birden fazla basamak attırabilecek çalışmalar.

Bunların her biri ayrı değer konusu.

Geçen yıl 6 Haziran’da açılan rafting parkuru için ilçeye gelen yabancı turist sayısı bin 400.

Yine bu yıl yerli ve yabancı turist sayısının, 10 Haziran’dan sonra ilçeye gelmesi ile 10 binli rakamları geçeceği tahmin ediliyor.

Bir de buna Karagöz Piknik alanında 15 bungalov tipi evin de faaliyete başlamasıyla bu rakamın daha da artması bekleniyor.

Hedef burada toplam 45 bungalov tipi ev.

İlçenin bir çok yerinde bungalov tipi  ve butik otel inşaatı ile turizm gelirleri öne çıkacak gibi gözüküyor.

Yine Göynükbelen’de Gölcük Yaylasının yanında özel bir teşebbüsün 28 dönüm araziye yapacağı zayıflama köyü de ilçeyi cazibe merkezi yapabilir.

Bunu yanı sıra 28 termal su yatağının turizme kazandırılması ile bölgede fizik tedavi hastanesine dönüşecek bir ilçe hastanesi mevcut.

Bu da sağlık turizmini tetikler.

Keza 180 öğrencinin aynı anda bulunacağı gençlik merkezi de temel için gün sayıyor.

Bunlar turizm tarafında gündemdeki yatırımlar, bir de olayın tarım tarafı var.

Orada bölgede yetişen çilek, yaban mersini, ahududu ise bölgenin önemli gelir kaynakları arasında. Özellikle yaban mersinine her geçen gün artan ilgi var.

Bu ilgi ile ilçede boş tarlalara yaban mersini dikilmeye başlanmış.

Bunların her biri ayrı değer.

Asıl bir başka değer ise spora yapılan yatırım.

Orhaneli’de genç basketçiler her geçen yıl daha iyiye gidiyor. Bursa’yı bu sene Anadolu Kupasında temsil ederek önemli başarıya imza atmışlar.

Bu da çok iyi…

Yine güreşçilerin sırtı hiç yere gelmemiş. Rakiplerine minderi dar etmişler.

Bunları hepsinden dolayı alkış, alkış…

Ama dediğimiz gibi kritik eşik turizm yatırımları.

Onlar gerçekleşirse ilçe eşiği geçecek, sınıf atlayacak.

Ama sıkıntı yok mu?

Onu da yazalım, Aykurt’un ifadesine göre parti ayrımı gözetmeden ilçe köylerine bırakılan başıboş köpeklerden dolayı diğer belediyelere Aykurt, kızgın ve kırgın.

İlçe çıkışından başlayarak Doğancı’ya kadar yaklaşık başıboş 500 köpek saydık desek abartmış olmayız.

Lütfen köpeklerinizi bırakmayınız.

Yazık, günah…

Velhasılı Başkan Aykurt, rüzgarı tersine çevirmek ya da diğer bir ifade ile göçü tersine çevirmek adına özel gayret gösteriyor.

Bu gayretin sonucunu süreçle beraber görmüş olacağız.

Bize çalışmalarında başarılar dilemek düşüyor.

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Bursa’da açıklandı!

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Bursa’da açıklandı!

Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusu ülkede siyasetle ilgilenen tüm cephelerin en büyük merakı halini aldı.

Ve Bursa’dan, Cumhuriyet Halk Partisi Esnaf ve Sanatkarlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Malatya Milletvekili Veli Ağbaba’dan yükselen ses, bu merakın daha da artmasına neden oldu bence.

Bize soruyorlar, ‘Millet İttifakının adayı kim?’ diye. Öncelikle adaylığını açıkla bakalım, Devlet Bahçeli aday gösterdi, ama Erdoğan hâlâ ben adayım diyemedi. Bursa’dan söyleyelim, bizim adayımız 6’lı masayı kuran, senin kimyanı bozan, Türkiye’de 16 Nisan’daki Adalet Yürüyüşünden itibaren toplumun tüm kesimlerini gündeme getiren, onlarla kol kola giren Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’dur.” dedi Ağbaba.

Haliyle bana da; ‘bu açıklama resmi bir açıklama mıdır, yoksa sizin gönlünüzden geçen adayın açıklanması mıdır?’ sorusunu sormak düştü.

Altılı Masanın kararı Genel Başkanımızın söylediği gibi önemlidir, ama bizim gönlümüzden geçen de istediğimiz de Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olmasıdır. Ancak buna Altılı Masa ve Genel Başkanımız karar verecek. Bir ittifakla ilerliyoruz. Elbette o ittifakın söyledikleri çok önemlidir” diyerek yanıtladı sorumu CHP Genel Başkan Yardımcısı.

Anlaşılan o ki, Altılı Masa’da Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ciddi ciddi konuşuluyor.

Beni ve eminim ki, toplumun önemli bir kesimini derinden yaralayan son günlerin gündem maddesi üzerinde de konuştu Veli Ağbaba.

Zürriyetsiz, şerefsiz, alçak, geri zekâlı, soysuz, İsrail dölü, çakal, mankafa, ananı da al git! Geçmişte kendi yurttaşına bu hakaretleri eden bir Cumhurbaşkanının, dün ettiği küfürlere şaşırmamak gerek. Sürekli olarak sağa sola ahlak dersi vermekten geri durmayan, güzel ahlaktan bahseden Cumhurbaşkanı şunu iyi bilmeli ki; bu ülkedeki en büyük ahlak problemi Cumhurbaşkanının dili ve üslubudur!” dedi.

Daha önce sarf edilen bu sözlerin zaman zaman AK Parti’nin oylarını yükselttiğini anımsatarak; ‘sarf edilen sözler bir kesimi konsolide etmeye mi yöneliktir?’ diye sordum.

Mahallede bu söz birine söylense olay çıkar. Ülkeyi yöneten birisi toplumun büyük bir kesimine hakaret ediyor. ‘Sürtük ve çürük’ kelimelerinin ne anlama geldiğini bütün toplum biliyor. Ve maalesef bu konuşma daha önceden hazırlanmış bir metinden okunuyor. Yandaş kanallarda ise bu sözleri duyamadık. Demek ki; söylenenler bütün toplumun utanç duyacağı, kendi seçmen kitlelerinin de utanç duyacağı bir kırılma noktasıdır!” yanıtını aldım.

Bu yanıttan anladığım kadarıyla AK Parti seçmeni de benim yazımda sürekli tekrarlamaktan utanç duyduğum bu sözlere tepki göstermiş.

Belki de artık suçlayıcı, ötekileştirici, hakarete meyilli siyaset dili yeterli gelmiyordur ülkenin bir kesimini diğer kesimin karşısına geçirmeye…

Ağbaba kendisi de esnaflıktan gelen bir siyasetçi olduğundan olsa gerek, CHP Esnaf ve Sanatkarlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı. Bu kimliği ile ekonomi konusunda çıkarımlar da yapabilecek noktada bir isim.

Bakan Nebati’den kimse hayır beklemesin. Yarın enflasyon açıklanacak. Bursa’dan söylüyorum. TÜİK yüzde 80’den aşağıya enflasyon açıklayamayacak!” dediğinde haliyle önemli bir iddiada bulunmuş oldu benim için.

Temmuz ayı dahi beklenemeden yapılan elektrik, doğalgaz ve akaryakıt zamları ile düşük bir enflasyon rakamı çıkmayacağı zaten ortada. Çok kısa süre içerisinde göreceğiz Ağbaba’nın enflasyon öngörüsünün ne kadar tutacağını.

Ağbaba’nın son olarak değindiği konulardan biri de artık ülkemizde yapılan güven anketlerinde son sıralarda yer alan ‘adalet’ kavramının içinin nasıl boşaltıldığına örnek oluşturuyordu.

Adeta hukuk cellâdı, adeta bir yargı celladı, Akın Gürlek isimli birisi var. Bu kişi dün itibarıyla bakan yardımcısı oldu. Canan Kaftancıoğlu kararını, Sözcü kararını, ÇHD kararını, Türk Tabipler Birliği kararını, Enis Berberoğlu kararını veren hakimdir kendisi. Akın Gürlek yapmış olduğu Türkiye’deki hukuk ayıpları yüzünden maalesef bakan yardımcısı oldu!” diyen Ağbaba’dan duyduğum en güzel söylem, “Köy okullarını yeniden açacağız. Köyleri yeniden yaşamın ve üretimin olduğu merkezler haline getireceğiz” vaadi oldu.

Köy okulları açılmadan, şehirlerden köylere özendirici göçler gerçekleştirilmeden, köylerde yeniden üretimin başlaması için yeterli kaynak ve destek sağlanmadan, kısacası köylü yeniden milletin efendisi edilmeden kalkınmanın da adil gelir paylaşımının da mümkün olmayacağını düşünüyorum.

Siyasette sular ısınıyor ve Bursa bu sıcak suların tam da merkezinde duruyor. Bursa da kendisine söz verilen CHP mitingi için net bir tarih bekliyor

Bursa’da bir FETÖ kumpası hikayesi

Bursa’da bir FETÖ kumpası hikayesi

Birkaç gün önce meslektaşımız Tolga Şardan, T24’teki köşesinde aslen Gemlikli olan eski Karabük Emniyet Müdürü Serhat Tezsever’in nasıl emekli edildiğini kaleme almış.

Tolga Şardan’ın satırlarından öğreniyoruz ki Serhat Tezsever, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Ankara’dan gelen talimatı uygulamak istemiş. Tezsever’in Karabük’te darbeci bir albayı gözaltına alma girişimi, dönemin Karabük Valisi tarafından engellenmek istenmiş. Valinin bu tutumuna rağmen Serhat Tezsever, albayı karga tulumba gözaltına almış.

Tolga Şardan, daha sonra o valinin Emniyet Genel Müdürü olduğunda Serhat Tezsever’i adeta intikam alırcasına nasıl sessiz sedasız emekliye sevk ettiğini satırlarında aktarmış.

Serhat Tezsever’e FETÖ tarafından Bursa’da kurulan bir kumpası da ben buradan sizlere anlatayım.

Ben Serhat Tezsever’i yıllar önce, Doğan Haber Ajansı’nda polis muhabiri olarak çalışırken tanıdım. Tezsever’i Gemlik’te doğup büyümüş, vatanını ve milletini seven, devlet kendisini okuturken boğazından geçen lokmanın hakkını vermek için çalışan bir emniyet müdürü olarak bilirim.

İstanbul’da terör ve istihbarat birimlerinde çalışırken, aynı zamanda emniyeti adeta bir kanser hücresi gibi saran FETÖ ve onun altın neslinin iç yüzünü anlatmaya çalışmış ve bu paralel yapıyla mücadele etmiş bir devlet memurudur.

Benim yolum Serhat Tezsever ile Doğu görevinin ardından memleketi Bursa’ya Çocuk Şube Müdürü olarak atandığında kesişti. Nasıl vicdanlı, halkını, vatanını sevdiğini ve adaletli olduğunu anlatmama da gerek yoktur. Çünkü kendisini tanıyan herkes bu sözlerimin altına imzasını atar.

Gelelim yazımıza konu olan ve Tezsever’e kurulan kumpasa…. Bu arada belirteyim ki ben bu olayı Serhat Tezsever ile hiç konuşmadım. Ama size anlatacaklarım o günün tanıklarının sözleridir.

Serhat Tezsever, Bursa’da çalışırken FETÖ’nün altın nesli tüm devlet dairelerini sardığı gibi Bursa emniyetinde de aktif olarak her şeyi kontrol altında tutuyordu. Geçmişte kendileri ile mücadele etmiş ve örgüte biat etmeyenlerle adeta intikam alırcasına uğraşmaktaydılar. Bursa’da ilk hedeflerinden biri de Serhat Tezsever oldu. Emniyet Müdür Yardımcısı olduğunda ne kadar aktif olmayan şube varsa kendisine bağladılar. Tabiri caizse, işimize karışmasın, diye düşünerek kızağa çekip uzaklaştırdılar.

Günümüzde Asayiş Şubesinin bulunduğu Acemler Emniyet binasının üst katlarının en dibinde bir oda verdiler. Hiçbir görev almadan Serhat Tezsever, sabah gelip akşam gidiyordu. Bu sırada FETÖ’cü polislerce adeta teslim alınmış şubelerin başında Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şubesi (KOM) geliyordu.

Bu şube Serhat Tezsever’in odasının bulunduğu Acemler’deki Emniyet ek hizmet binasındaydı. KOM Şube, birkaç gün önce operasyon yapmış, görevde olan  AK Partili bir bakanın ağabeyini gözaltına almıştı.

Operasyon, gözaltındaki isimlerin Bursaspor’un paralarını zimmetine geçirdikleri iddiasıyla başlatılmıştı. Soruşturma sürerken Serhat Tezsever, odasının bulunduğu binadaki KOM Şube Müdürlüğüne bir meslektaşını ziyaret için giriyor. O şubede görevli emniyet amiri bir meslek büyüğünü görünce ayağa kalkıyor, elini sıktıktan sonra kendisine bir çay söylüyor.

Karşılıklı çay içip sohbet ederken, koridordan ifade için bakanın ağabeyini geçiriyorlar. Bu sırada açık olan kapının önünde Serhat Tezsever, daha önceden tanıdığı bu kişi ile göz göze gelince “geçmiş olsun” diyerek sohbetine devam ediyor.

Birkaç dakika sonra odaya dönemin KOM’dan sorumlu emniyet müdür yardımcısı, KHK ile meslekten atılan altın çocuk A.T. giriyor.

Serhat Tezsever’e “Bakan’ın ağabeyine nasıl geçmiş olsun dersin?” şeklinde başlanıyor söylenmeye. Konuşma tartışmaya dönünce Serhat Tezsever konunun uzamaması için şubeden çıkıyor.

Emniyet Müdür Yardımcısı A.T. boş durur mu!.. Hemen koridordaki polisleri şahit göstererek tutanak tutuyor. Tutanakta Serhat Tezsever’in sanığı görünce ayağa kalktığını ve “Ağabey geçmiş olsun” diyerek, elini öptüğünü yazdırıyor. Tutanağı da kaptığı gibi hemen işlem başlatarak, adliyede alıyor soluğu.

Şu anda FETÖ’den ihraç olan dönemin altın savcılarından F.G.’nin kapısına soluk soluğa dayanarak olayı ballandıra ballandıra anlatıyor. Bu arada belirtelim, o savcı FETÖ üyesi olmak suçundan KHK ile ihraç edildi ve Sakarya’da tutuklanarak cezaevine kondu.

Savcı F.G. yıllarca kendileri ile mücadele eden ve üstüne üstlük biat etmeyen Serhat Tezsever ismini duyunca adeta hamamdaki Arşimet gibi “Evreka” diye bağırarak davayı açıyor. Serhat Tezsever, hakkında hapis cezası istiyor.

Amaç, bu emniyet müdürünü hem hapse sokmak, hem de meslekten atmak. Rezil rüsva edip haysiyetsiz göstermek. Ama ilahi adalet devreye giriyor. Dava ağır cezada görülürken, FETÖ’den korkmayan Serhat Tezsever’in, ziyaretine gittiği dürüst ve namuslu emniyet amiri olayı tüm çıplaklığıyla anlatınca dava düşüyor ve Serhat Tezsever’e kurulan bu kumpas bozuluyor.

Daha sonra 17/25 Aralık sonrası, Tezsever gibi emniyet mensupları teşkilatın FETÖ’cülerden temizlenmesi için gözünü budaktan sakınmadılar. 15 Temmuz darbe girişiminde canları pahasına direnenler olarak en ön safta yer aldılar.

Bugün gelinen noktada yıllarca devletin içine sızan örgütle mücadele eden bu isimleri bırakın ödüllendirmeyi, başlarını okşamayı, adeta intikam alırcasına emekli ve tasfiye ediyorsunuz. Bu kişileri FETÖ ile mücadelede kullanacak ve görevlendirecekken sessiz sedasız teşkilattan uzaklaştırıyorsunuz…

15 Temmuz gecesi şehitler veren, FETÖ’nün darbe girişimine cansiperane karşı koyan teşkilatı bu uygulamalarla budamaya çalışmış olmuyor musunuz?

Peki, en önemli konuya gelirsek… FETÖ kumpaslarına uğrayan bu kişilerin uzaklaştırılması “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan terör örgütü ile  mücadelede yalnız mı bırakılıyor?” sorusunu akıllara getirmiyor mu!

Asgari ücret ne kadar zamlanacak?

Asgari ücret ne kadar zamlanacak?

Haziran harika başladı!

Dolu dizgin zamların coşkusu eşliğinde…

Fakirleşmenin müjdecisi zam furyası, yaz aylarını da rahat bırakmayacağını daha ilk günden ilan etmiş durumda. Akıl sağlığını zorlayan fiyat artışlarının nerede durulacağını söyleyebilmenin adeta falcılığa döndüğü bir dönemden geçiyoruz!

O kadar çok faktör enflasyon canavarını besliyor ki hangi birini durduracağımız tam bir muamma…

Küresel enflasyon tam gaz yükseliyor ve içeriye yansıyor. Dolar yükseliyor, ithalatı da beraberinde pahalılaştırarak.

Bu tablonun en etkin yansıması ise enerji cephesi üzerinden tüm ekonomiye yansıyor ne yazık ki!

Akaryakıt zamları neredeyse otomatiğe bağlandı.

Doğalgaza vatandaş için yüzde 30, elektriğe de yüzde 15 oranında zam geldi. Sanayi gazı yüzde 40, elektriği ise yüzde 25 zam yapıldı.


Konutların doğalgazına son bir yılda yüzde 146 zam gelmiş durumda.

Açlık sınırının 6 bin küsur lira olduğu bir ortamda 4 bin 250 liralık asgari ücretli vatandaşın karnını doyuma şansı da kalmadı bu tabloda!

Yani artık kira, elektrik, su, gaz ve benzeri en temel ihtiyaçlara ayrılan para o kadar büyüdü ki vatandaşın mutfağı dert etmesi lüks oldu.

Gıda zaten uçmuştu. Daha uçacak!

Çünkü…

Yakıt, gaz ve elektriğe gelen son zamlar tüm ürün ve hizmetlere zam olarak yansıyacak. Bu kaçınılmaz bir zorunluluk neticede!

Sanayi doğalgazının bir yıl içinde yüzde 601 zam görmesi sanayicinin elini kolunu bağlayan çok net bir faktör mesela.

3 Haziran’da açıklanacak olan mayıs ayı enflasyonunun bir önemi kalmadı bence. Son enerji zamlarının artçıl etkileri ve temmuzdaki olası ücret zamları enflasyon canavarını iyice coşturacak.

Öyle ki; bu yaz dondurma bulmak bile hayli zor olacak. Aşırı sıcakların serin mutluluğu lüks bir hayale dönüşmek üzere çünkü!

Süt ve şeker fiyatları uçmuş durumda. Bir de derin donduruculara harcanacak elektriği varın siz hesaplayın.

Üreticilerin maliyet baskısı bir yana bazı marketlerin dondurma satmaktan vazgeçmeye hazırlandığına dair duyumlar geliyor!

Zaten İstanbul’un enflasyonu İTO’ya göre yüzde 90’a dayandı bile.

Böyle giderse TÜİK de yakında benzer oranlar açıklamak zorunda kalacak. Ne yazık ki yılın ikinci yarısında umut bağlanılan baz etkisi de büyük oranda devre dışı kalacak enflasyonu besleyen döngüler nedeniyle!

Artık acil çözüm şart.


Asgari ücrete ilk 6 ay sonunda zam yapılmazsa vatandaş resmen iflas edecek.

Ama mevcut trendler en az yüzde 35 civarı bir enflasyonu karşımıza çıkaracak haziran sonunda.

Devletin asgari ücrete verecek destek imkanı çok sınırlı. Zaten vergi dışı kalmıştı. SGK ve benzeri primler üzerinden de çok destek imkanı yok.

Haliyle iş dünyasına iş düşüyor.

Bu kez yük onların sırtında. Ancak, her sektörün her firmanın gücü aynı değil.

Dolayısıyla yüzde 35 – 40 gibi bir zam ihtimali güçlü değil.

Eğer bu yıl bir erken seçim yoksa bu oranların yarısı civarı bir artışla ilk 6 ay için bir düzenleme yapılır.

Sözün özü vatandaşa bir yara bandı verilir. O kadar.

Son zamlardan sonra nassınız gençler!

Son zamlardan sonra nassınız gençler!

Uzun zaman oldu, zamlardan bahseden ve halimizi ahvalimizi ortaya koyan bir yazı yazmayalı.

Ama meydanı hiç boş bırakmadıklarından ve her şeye yeniden zam geleceğinin habercileri çoktan yola çıktığından, yeni bir zam haberi yazmak farz oldu.

Müjdemi isterim:

Konutta kullanılan doğalgaza yüzde 30,

Sanayi abonelerine yüzde 10.23,

Elektrik üretimi amaçlı tarifeye yüzde 16.28 oranında zam geldi.

Elektrikte ise mesken abonelerinin tarifesine yüzde 15, sanayi ve ticarethane abonelerinin tarifesine yüzde 25 zam yapıldı.

BOTAŞ yapılan zammın açıklama kısmında;

“Bilindiği üzere doğal gaz ithal bir enerji kaynağı olup, yüzde 99’dan fazlası yapılan uluslararası anlaşmalar çerçevesinde yurt dışı arz kaynaklarından temin edilmektedir. Bütün dünyada yaşanan yüksek enerji fiyatları bugüne kadar tüketicilerimize aynı oranda yansıtılmamıştır. 01 Haziran 2022 tarihi itibarı ile tüketicilerimizi imkanlar çerçevesinde asgari düzeyde etkileyecek şekilde doğal gaz satış fiyatlarında bir düzenleme yapılması zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu artışlara rağmen özellikle konutlarda kullanılan doğal gazda tüketicilerimize destek verilmeye devam edilmektedir” dedi.

Çok teşekkürler…

Doğrusunu söylemek gerekirse emekli ve memurların maaşlarına enflasyon oranı olarak yansımasın diye bu tür zamlar, dişler biraz sıkılıp Temmuz ayının hemen başında yapılırdı. Böylece emekli ve memur aslında kendilerine yanlış yansıtılan enflasyon oranında bir artış alıp, her dönem alım gücü biraz daha düşerek ilerlerdi ülkemin çileli yollarında.

Artışın haziran ayı başında yapılmış olması bir memur hatası değilse (hani olur ya zam yapılacak ay karıştırılmıştır falan…) artık tahammül kalmadı gibi bir sonuç çıkıyor ortaya. Dolayısıyla temmuz ayında daha da büyük bir zam oranı beklemek şaşırtıcı olmayacak.

Zamları beklemek şaşırtıcı olmuyor da, bu zamlar sayesinde sürekli artan fiyatlarla yani elektrik, doğalgaz ve akaryakıta gelen zamların yarattığı domino etkisiyle başa çıkmak zorlayıcı, hatta pek çok durumda imkansız.

Akaryakıt demişken, zam kalemlerinde kendisi de bizi boş geçmedi yine sağ olsun.

Gece yarısından itibaren motorine 1 lira 49 kuruş, benzine 1 lira 22 kuruş zam gelmesi bekleniyor. Zamla birlikte benzinin litre fiyatı yaklaşık olarak 26,23 TL’ye, motorinin litre fiyatı ise İstanbul’da 25,89 TL’ye, 26 TL’ye, İzmir’de 26,01 TL’ye yükselecek.

Siz bu yazıyı okurken yükseldi bile muhtemelen…

Sonra Türkiye Ziraat Odası Başkanı açıklama yapıyor ve tarladan üreticiye bir kilo elmanın yüzde 522,5 fiyat artışına uğrayarak ulaştığını anlatıyor.

İnsanlar artık temel gıda maddelerini alamaz haldeyken, ekmeğin fiyatının 10 liraya dayanacağı konuşuluyor.

Çalışanın maaşının artışından kimse bahsetmediği için her geçen gün ayrı cinnet vakaları yaşanan ülkemiz, açık bir akıl hastanesine dönme yolunda hızla ilerliyor.

Eski Cumhurbaşkanlarımızdan rahmetli Süleyman Demirel’in pek meşhur sözü ile seslenmek istiyorum sizlere;

Nassınız Bursalılar…

Eyi değilsiniz, eyi değilsiniz, betiniz benziniz solmuş…”

Son zamlarla birlikte betimiz benzimiz hatta ciğerimiz bile soldu. Hükümet halen 2023 yılının başında yürürlüğe girmesi planlanan 3600 ek göstergeden bahsediyor.

Geçiniz efendim, bari petrol ya da doğalgaz bulsaydık…

 

Öğrenciler hünerlerini bu şenlikte gösterecek

Öğrenciler hünerlerini bu şenlikte gösterecek

Öncelikle şu tespiti yapmak gerekir. Özellikle son yıllarda Türkiye’nin gerek savunma sanayi, gerekse milli teknolojide yapmış olduğu atakların perde arkasında yatan en önemli gerçeklerden biri de zihinsel devrimdir.

Geçmişte klasik bir ifade idi. Elin adamı ne yapmış, der iç çekerdik. Ardından biz bunu bırakın yapmayı hayal edemezdik bile.

İşte bugün gelinen noktaya baktığımızda;

Selçuk Bayraktar’la başlayan akım her geçen gün artarak devam ediyor. Artık kendi SİHA’mızı üretebiliyoruz, milli tankımız var, ATAK helikopterimiz gün sayıyor, keza uçağımız desen o da yakında semalarda olacak. Milli otomobilimiz bu sene banttan inecek.

Bunlar geçmişte hayal bile edilemiyordu.

Şimdi gerçek oldu.

İnsanımızın kendine özgüveni geldi.

Bu özgüvenin gerçekleşmesinde Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin çorbada tuz misali katkısı olmadı desek yalan olur.

Önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe döneminde yine Rıfat Bakan’ın genel müdürlüğü zamanında “başımıza icat çıkarın” sloganı ile başlayan Bilim Fuarı 9. kez gerçekleşecek. Kartopu yumağı gibi her geçen gün büyüyen ve kabuk değiştiren fuarın adı Science EXPO olarak değişti.

Pandemi nedeni ile 2 yıldır gerçekleşmeyen ve bu yıl TÜYAP fuar alanında gerçekleşecek şenliğin lansmanına katıldık.

Bugüne kadar 1 milyon ziyaretçiyi ağırlayan etkinlik 9-12 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek.

Geçmiş etkinliklerde kırılan iki rekor var.

Onlardan da bahsetmek gerekir.

Aynı anda 3 bin 417 kimya deneyi, yine 628 mangala oyunu ile dünya rekorlar kitabına girmiş.

Bu seneki etkinlik Türk Hava Yolları’nın ana sponsorluğunda, BEBKA’nın desteği ve Bursa İl Millî Eğitim Müdürlüğü, Uludağ Üniversitesi, Bursa Teknik Üniversitesi, BTSO, GUHEM, İŞKUR ve BİKO işbirliği ile gerçekleşecek.

Ana tema da havacılık olacak.

Festivale uzay ve havacılık sektörü ile ilişkili Türkiye Uzay Ajansı, Aselsan, Roketsan, THK, Solotürk, Türk Havacılık ve Uzay Sanayi, uçuş okulları da katılacak.

Yine Bursa Orman Bölge Müdürlüğü, Bursa Emniyet Müdürlüğü, Bursa İl Jandarma Komutanlığı ve AFAD gibi yerel ve ulusal birçok kamu kurumu, özel şirket, okul ve sivil toplum kuruluşunun da yer alacağını yazmış olalım.

Bu seneki etkinlikteki diğer bir detay da Meslek Liseleri İstihdam Buluşması olacak.  Buluşmaya 500’ün üzerinde firma katılacak.

Bu kapsamda yine, Türkiye’nin 12 farklı şehrinden, 16 farklı alanda, 289 takım ve 472 meslek lisesi öğrencisi, ‘alanlarında dereceye girmek için’ kendilerine verilen projeleri hayata geçirecek. Bursa dışından 38 takımdan 79 öğrenci başvuruda bulunmuş.

Bunun dışında ödüllü yarışmaların olacağı etkinlikte kentin değişik bölgelerinden ücretsiz ulaşım desteği sağlanacak.

Öte yandan, 10 Haziran 2022 günü Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in de etkinlik için Bursa’ya geleceğini ifade edelim.

Bu daveti Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın yaptığını, Bakan Özer’in bir başka programı iptal edip Bursa’ya geleceğini de yazmış olalım.

Şimdiden tüm katılımcılara ve emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

AK PARTİ KAMPA GİRİYOR

TBMM’nin kapanmasına az bir süre kaldı. TBMM’nin tatile gireceği kesin ama milletvekilleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. İşte bu noktada tüm milletvekilleri seçim bölgelerine giderek yoğun bir çalışma temposuna girecekler.

Bu yoğun çalışma temposunun konularını belirleme adına AK Parti, milletvekillerini ve A takımını bu hafta sonu Ankara Kızılcahamam’da kampa alacak. Ya da diğer bir ifade ile AK Partili milletvekilleri bu hafta sonu Bursa’ya gelemeyecek.

Bursa’nın büyüme sorunu ve sanayinin geleceği

Bursa’nın büyüme sorunu ve sanayinin geleceği

Büyüdük çok şükür.

Memleket ekonomisi almış başını gitmiş! TÜİK öyle diyor.

İlk 3 ayda milli gelirimiz 2021’in aynı döneminde göre yüzde 7,3 artmış.

Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasındayız.

Peki hissettiniz mi bu büyümeyi?

Zannetmiyorum. Hatta hissedilmediğinden kesinlikle eminim!

“Nasıl bu kadar eminsin?” derseniz yanıt net.

Zam furyasından başı dönen bu milletin büyüyen ekonomiyi hissetme şansı yok. Enflasyon sarmalına sıkışmış olan da sadece vatandaş değil. İş dünyası da önünü görmekten uzak!

Ve herkesin ortak beklentisi zamların durması. Bir nefes alma fırsatı. Düşük ve istikrarlı enflasyon günleri…

Ancak ondan sonra büyüyen ekonomiye dair bir hissiyat oluşabilir.

Tüketicinin büyümeye yüzde 19,5 gibi bir artışla hatırı sayılır katkı yapmasının bile enflasyon korkusundan olması dikkat çekici bir konu.

Büyümenin Bursa tarafına gelirsek BTSO’dan dün gece gelen değerlendirmeler önemliydi.

Aslında önemli bir konuğun ne diyeceği önemliydi BTSO’nun dünkü etkinliğinde!

Ticaret Bakanı Mehmet Muş’un misafiri olmasını beklediğimiz BTSO meclis toplantısı, Ankara’daki ani ekonomi zirvesi için Bursa programını yarıda bırakmak zorunda kalan Bakan’ın katılımı olmadan gerçekleşti.

Ancak, toplantıdaki konuşmalar ve ekonomik sunum kayda değer mesajlarla çıktı karşımıza! Son verilerin ışığında çizilen manzara “büyümeye devam ancak enflasyon canavarı da hiddetlenerek büyüyecek” mealinden bir tabloydu.

Özetle; “Maliyet artışları devam edecek. Haliyle enflasyon da bir ara yüzde 100’e dayanacak.” tezini BTSO’nun ekonomisti ileri sürdü. İkinci 6 aya da hem yeni enerji zamları hem de asgari ücret zammı ile girecek olan iş dünyasının otomatik olarak bu faturayı fiyatları yansıtması kaçınılmaz çünkü!

Bu tablo yüksek risk primini daha da sıkıntılı hale getirdiği için de döviz üzerindeki yükseliş baskısı sürecek. Manzarayı geçici de olsa değiştirebilecek unsursa yüksek getirili “süper” tahvilin sahaya sürülmesi.

Kısacası kısır döngü halinde beslenen enflasyon sarmalı bu yılın modası olmaya devam edecek!

Diğer yandan BTSO’nun meşhur “Bursa Büyürse Türkiye Büyür” mottosu mevcut koşullarda biraz askıya alınmış gibi görüntü veriyor.

Bunu nereden mi çıkarıyoruz?

Başkan İbrahim Burkay’ın sözlerinden!

Bursa’nın ülke ekonomisine en büyük katkısı ihracatla olmakta. Ama Burkay’ın da altını çizdiği verilere baktığımızda Bursa’nın ihracatta 15 -16 milyar dolar bandına takılıp kaldığını görüyoruz.

Net bir patinaj var. Ve kentimiz ihracat liginde 3. basamağa indikten sonra daha da gerilere gitme riski ile karşı karşıya ne yazık ki!

Başkan Burkay’ın yeni OSB’lere olan ihtiyaca kafayı takması boşuna değil yani.

Kentin içinde kalan ve toplam sanayi kuruluşu sayısının yaklaşık yarısını temsil eden fabrikaların bir OSB çatısı altında olmaması da madalyonun diğer yüzü.

Sanayi bölgesinde olmayıp sınırlı imkanlara sahip sanayi parsellerine sıkışmış olan üreticilerin uygun koşullarda kurulacak yeni OSB’lere taşınması, Burkay’a göre en önemli çözüm fırsatımız.

Çünkü çevre şartlarına tamamıyla uyan bu OSB’lerin özellikle KOBİ’lerin büyümesine ve ihracatlarını katlamasına imkan vereceğini düşünüyor İbrahim Burkay. Bu çok zahmetli sürecin başarıya dönüşmemesi halinde ise kentin geleceğini çok da iyimser görmüyor!

Neden mi?

Çalışabilir nüfusa oranla çalışan nüfusun yüzde 50 seviyesinde olduğu Bursa’nın Avrupa standartlarına ulaşarak refahını artırması bu oranın yüzde 80’e çıkmasına bağlı.

Bu büyük istihdam artışı içinse yeni iş sahaları şart! Kalifiye eleman şart.

Kısacası Bursa’nın on yıllarını kurtarmak üzere çok yönlü uzun vadeli bir strateji gerekli!

Başkan Burkay’a göre bu stratejinin merkezinde ise yeni OSB’lerin yanında organize ticaret ve tarım bölgeleri, hatta organize konut projelerinin olması şart.

Hekimler yoksulluk sınırının altında!

Hekimler yoksulluk sınırının altında!

Zaman zaman yaşadıkları sorunları köşemden dile getirmeye çalıştığım hekimleri bu kez ‘Ortak Akıl’ programında ekranlar önünde dinlemek istedim. Böylelikle söylemek istediklerini daha farklı kitlelere de ulaştırmak mümkün olur hedefiyle yaptığım programda Bursa Tabip Odası Başkanı Tufan Kumaş’ın buruk bir ses tonuyla; “Ne yazık ki, hekimlerin maaşı yoksulluk sınırının altında!” demesi beynime bir tokat gibi indi adeta.

Geçtiğimiz hafta sonu beyaz önlükleri ile ‘Emek bizim söz bizim, sağlık hepimizin’ sloganını misyon edinerek düzenledikleri ‘Beyaz Miting’in sonuçlarını sordum ilk olarak.

Uzun süredir devam eden hak arama mücadelesinin bir aşamasıydı, umarım sonuç alabiliriz, ama öyle görünüyor ki bu mücadeleye devam edeceğiz.” dedi Kumaş.

Hak arama mücadelelerinde muhalefetin desteğini hissettiklerini, sorunların gerçekliğinin farkında olan bir muhalefet gördüklerini dile getiren Tabipler Odası Bursa Şube Başkanı,

Öncelik hekimlerin özlük hakları. Gelir, çalışma koşulları, mesleklerini yapma koşulları, şiddet, bunlar tüm sağlık ortamının hekimler üzerinde oluşturduğu olumsuz baskılar oldu. Bunların çözülmesini istiyoruz!” diyor.

En son Ramazan Ayında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın uzman bir hekim ile yaptığı sohbet sonrası hekimlerin aldıkları ücretlerle ilgili çok üzgün olduğunu ve bu sorunu en kısa sürede çözeceklerini belirttiğini hatırlattım Dr. Tufan Kumaş’a;

Zaman zaman verilen müjdeler var, somut bir şey yok hala. İcraat konumunda olanlar şikayet etmemeli çözüm bulmalı biz çözüm bekliyoruz. ‘Ben sizi anlıyorum’ demek yetmez. ‘Hakkınız ödenmez’ demek yetmez, hakkımızın ödenmesini istiyoruz!” diyerek yanıtladı sorumu.

Hakkınız ödenmez’ deyip haklarını hiç ettiğimiz hekimlere bu soruyu sormaktan utanıyor olsam da aldıkları maaşları da sordum.

Kamuda ortalama bir hekim maaşı 12 – 13 bin lira. Hekimlerin maaşı yoksulluk sınırının altında!” dedi Kumaş. Artık bordro paylaşmaya da gerek kalmadı sanırım. Tabipler Odası Bursa Şube Başkanının ağzından da duyuruldu durumun trajikliği.

Hekimlerin aldıkları ücret kadar canlarını yakan bir başka konu da uğradıkları şiddet olayları.

Şiddet hep vardı,” diye başladı konuşmasına Dr. Tufan Kumaş;

Şiddetin artmasının sebebi hekimler değil, zor koşullarda çalışıyorlar, hasta yükü ağırlaşıyor, beklentiler artıyor. Ancak bu koşullarda bu beklentiyi karşılayabilecek bir sağlık hizmeti yok artık. Bunun için sebep hekimler gösteriliyor, adres belirtiliyor. Oysa işlemeyen sağlık sisteminin mağdurudur hekimler” diyerek bitirdi.

Anladığım şudur ki; ülkemizdeki ekonomik kriz nasıl dış mihrakların ve stokçuların yarattığı bir durum gibi yansıtılıyorsa, sağlıkta aksayan tüm işlemler de doktorların suçu gibi gösteriliyor, kaçınılmaz son da sağlıkta şiddetin doktorları hedef alması oluyor.

Bu arada bir hastaya 5 dakikada bakılması da imkansızmış. Hatta bu konuda uluslararası bir standart da varmış.

20 dakika!

Bir hastaya minimum ayrılması gereken zaman dilimi 20 dakika!

Peki, ‘Giderlerse gitsinler’ mi bizim hekimlerimiz?

Gitmemeleri lazım, gitmemeleri için ne yapabiliriz, bunu düşünmek lazım. Sağlık çalışanlarının başka ülkelere göçü, Afrika Asya’nın yoksul kesimlerinden daha çok Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’ya olurdu. Biz bunun içine katıldık Türkiye olarak bizim için bir ayıp! Burada hekimlerin, sağlık çalışanlarının umudunun kalmadığının çok net göstergesidir!” sözleri durumu özetleyen ve ülkemiz için çok acı sözlerdi gerçekten.

Başka branşlar kadar olmasa da tıp fakültelerinde de bir artış var. Bu durum iyi midir, kötü müdür?

Asıl dikkat edilmesi gereken, eğitimde kriterlerin olması. Yeterliliği olmayan kurumlarda tıp eğitimi veremezsiniz. Bu yeterlilik donanımdır, binadır, uygun koşullarda uygun branşlardır. Ana branşı olmayan, öğretim üyesi olmayan bir şeye tabela asıp ‘tıp fakültesi’ dediğiniz zaman oradan hekim yetiştiremezsiniz!” diyor Dr. Tufan Kumaş.

Yazımı hekimlerin net taleplerini bir kez daha sıralayarak bitirmek istiyorum;

1-Tıpta koruyucu önemlerin alınması lazım

2-5 dakikada ağlık hizmeti olmaz

3-Şehir, şirket hastanelerinden vazgeçilmeli

4-Sağlığa bütçe artırılmalı

5-Etkili sağlıkta şiddet yasası çıkmalı

6-Koronavirüs meslek hastalığı sayılmalı

7-Sağlık sisteminin eksiklerinin sorumluluğu sağlık çalışanlarına yıkılamaz, sorumlusu biz değiliz.

8-Hekimler üzerindeki baskılara son verilsin

9-Tıp’ta ve uzmanlık eğitiminde nitelik

10-Hekimlerin örgütlenmeleri ve savunmaları üzerindeki engeller kaldırılmalıdır.

Kimden elektrik alıyorsunuz?

Kimden elektrik alıyorsunuz?

Doğal enerji kullanımında neden geç kaldık?

Sürdürülebilir enerji kaynakları zengini bir ülkeyiz.

Rüzgâr, güneş, akarsu gibi enerji kaynaklarına ne kadar yakınsak, bu kaynakların ülke ekonomisine dâhil edilmesini sağlayacak teknolojilere o kadar uzağız.

Her geçen gün artan enerji ihtiyacını fosil enerji kaynaklarından elde etmenin doğaya bedeli ağır ve artık bu kaynaklar tükenmeye yüz tuttu. Bu kaynakların bol olduğu ülkeler stratejik politik öneme sahip güçlü ekonomiler olarak söz sahibi idiler.

Dengeler değişecek.

Doğal enerji zengini ülkeler lehine yeni dengeler oluşacak.

Tek şartla, bu alanda teknoloji üreten ve satan alt yapıyı kurabilirseniz!

Geçtiğimiz mart ayında, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, apartman, site, cami, çiftlik, villa gibi ticari olmayan alanlarda 10 kilowata kadar güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesisleri için usul ve esaslarda değişiklik yaptı.

Bu oranı 25 kW olarak revize edildi.

Sektör yetkilileri 10 kW kapasite için 10 bin dolar (160 bin TL civarı ) yatırım gerekirken, 25 kW için yatırımda ölçek maliyeti dikkate alındığında tam aynı oranda artış olmasa da bugünkü fiyatlarla yaklaşık 20 bin dolar (330 bin civarı) yatırım gerektiğini belirtiyor.

Sırada uzun vadeli mortgage benzeri kredilerin devreye girmesi var. Çünkü  yatırımları için kaynak yaratılmazsa bu enerjilerin kullanımının yaygınlaşması bu ekonomide nerdeyse imkânsız görünüyor.

10 kW güneş enerjisi elektrik üretim sistemi ile bir evin elektrik ihtiyacı için evde klima, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, aydınlatma lambaları, televizyon, buzdolabı, bilgisayar gibi elektrikli aletler çalıştırabiliyor. Aylık elektrik tüketimi ortalama 1400 Kwh’ye kadar olan yerler için uygun kabul ediliyor.

Çatı GES santrali kapasitesinin 25 kW’ye çıkarılmasıyla çok daireli siteler gibi alanlar için de ortalama 5 yıl içerisinde yatırımın geri dönüşümü sağlama avantajı yaratmış durumda. Çünkü bir yandan da bu yatırımla sağlanan, ihtiyaç fazlası elektriği genel şebekeye satılması mümkün olabilecek.

Güneş enerjisi üretimi ve kullanımının tabana daha fazla yayılması açısından olumlu bir yola girildi. Çünkü güneş enerjisinden elektrik üretmek  isteyen ve daha büyük çatı alanına sahip olan villa gibi tekil konutlar, çok bloklu siteler bu düzenlemeden yararlanarak daha fazla elektrik üretebilecek. Bu da ülkemizde güneş enerjisinden elektrik üretimini artıracak.

Gecikmiş de olsak güzel gelişmeler.

Ancak daha önemlisi, doğal enerji kaynaklarına görece uzak ülkeler, bu kaynakların kullanımını sağlayacak teknolojiler geliştirip dolaylı olarak bu teknolojiler üzerinde kontrol sağlama amaçlarını hayata geçiriyorlar.

Elektrik firmalarında yeni sahiplik ve yapılanmalar, bu yeni duruma uygun pozisyon alma ve yeni rekabet koşullarına uyum sürecinin de bir başlangıcı gibi görünüyor.

BBP Genel Başkan Yardımcısı Alfatlı’dan kritik Bursa yorumu

BBP Genel Başkan Yardımcısı Alfatlı’dan kritik Bursa yorumu

Norm Haber stüdyolarından pazartesi günü yayınlanan Yerel Bakış programında konuğumuz BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı oldu.

Kendisi ile BBP’nin 2023 seçim stratejisi, yaşanan son ekonomik kriz, EYT, Doğu Türkistan meselesi ve Bursa olmak üzere birçok konuyu konuştuk.

Ama öncesinde şunu net olarak ifade edelim:

Eğer başkaları gibi Ekrem Alfatlı da gemiyi terk etseydi, en azından milletvekili olurdu. O samimiyetle partisinden ayrılmadı, davası ile kendisini özdeşleştirdi.

Ve son zamanlarda partisini yerel ve ulusal kanallarda temsil ederek, tüm ülkenin tanıdığı siyasetçilerden biri haline geldi.

Gelelim programdan ayrıntılara…

2023 seçimlerine kendi amblemi ve kendi adayları ile girme kararı alan BBP’nin “çalışmalara uzun süredir başladığını” belirterek, şunları söyledi:

“Bu noktada Genel Başkanımız 70 il ve 400’e yakın ilçe dolaştı. Biz her zaman sahadayız. Önümüzdeki seçimler için de ülkeyi 13 seçim bölgesine ayırdık. Bu seçim bölgelerinden MKYK üyeleri görevli. Çalışmalarımızı aralıksız sürdüreceğiz. Yine değişen son seçim yasası ile seçim barajının düşürülmesi doğru ama tam yeterli değil. Bizim önerimiz yüzde 3. Bizim bir başka önerimiz de Hazine yardımının yüzde 1’i geçen partilere verilmesi. Mevcut başkanlık sistemini biz baştan beri savunuyoruz” dedi.

Özellikle “640 milyar TL olarak 5 siyasi partiye dağıtılan Hazine yardımının da ekonomi krizin yaşandığı ortamda kısılmasını, hatta kaldırılması gerektiğini, HDP’ye verilen yardımı da eleştirdiklerini” Alfatlı, yayınımızda ifade etti.

Yaşanan ekonomik krizin iki ayağı olduğunu, bunlardan ilkinin “maliyet enflasyonu”, diğerinin de “talep enflasyonu” olduğuna dikkat çeken Alfatlı, “Ukrayna-Rusya Savaşı”nın da bu krizi iyice tetiklediğini söyledi.

Bunun çözümünün Millet İttifakı değil, Cumhur İttifakı tarafından gerçekleştirileceğini de üzerine basa basa vurguladı.

Bizim burada önerimiz ise denetim mekanizmasının daha etkin kullanılmasına yönelikti.

Doğu Türkistan konusunda parti olarak her zaman duyarlı olduklarını ifade eden Alfatlı, Suriye’ye yapılacak operasyonu desteklediklerini, 1 milyon sığınmacının yeniden yerleştirilmesi ile daha güvenli bölge haline geleceğini söyledi.

BBP’nin vefat eden lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopter kazası ile ilgili olarak da “olayın takipçisi olduklarını, çıkacak bilirkişi raporunu” beklediklerini ifade etti.

Alfatlı, parti ayrımı gözetmeden Bursa’yı bir bütün olarak değerlendirdiğinde ise Bursa’nın sınırda olduğunu ifade ederek, kentin ilgiye ihtiyacı olduğuna dikkat çekti.

Son zamanlarda devlet yatırımlarında belirgin bir artış olduğuna dikkat çeken Alfatlı, “ama bu biraz daha artmalı” dedi.

Programın sonunda tüm Bursalılardan oy beklediklerini ifade eden Alfatlı’nın isteği destek bulabilecek mi?

Onu sandıkta göreceğiz.

Ama bugünden gördüğümüz en önemli ayrıntılardan biri Ekrem Alfatlı gibi bir ismin TBMM’de Bursa’yı rahatlıkla temsil edebileceği.

Bu temsil gücünün onda fazlasıyla bilgi birikim ve tecrübe olarak bulunduğunu görüyoruz.

Bursa’nın suyu kavurucu sıcaklara yetecek mi?

Bursa’nın suyu kavurucu sıcaklara yetecek mi?

Su hayattır.

Mega kentlerin, metropollerin çağında vatandaşın en temel ve vazgeçilmez ihtiyaçlarının başında su gelmekte… Yani bir yanda nüfus artışı diğer yanda artan ekonomik faaliyetlerin tırmandırdığı talep şehirlerin su ihtiyacının sürekli yükselmesine neden olmakta.

Buna karşın sağlıklı su kaynaklarının aynı oranda arttığını söylemeye imkan yok!

Hatta iklim değişikliklerinin negatif yansıması olarak kurak günlerin sayısı artmaya başladı. Yani yağışlar eski formundan uzakta. Ve ortalama sıcaklıklar da yükselme eğiliminde. Haliyle buharlaşma hızını artıran bir baskı da söz konusu.

2022’nin yaz ayları dahi gelmeden kavurucu sıcaklarla tanışmamız hiç de hayra alamet değil. Mayısta mevsim normallerinin hayli üstünde seyreden hava sıcaklıkları adeta bir alarm niteliğinde.

Sıcak. Hem de çok sıcak!

Peki bu kavurucu sıcaklar devam ederse ne olacak?

Kesinlikle barajlardaki su seviyesini her gün takip eder hale geliriz.

Çünkü…

Yazın doğal olarak artan su tüketimi yanında bir de hızlı buharlaşma sorunu ile kaynakların risk altına girmesi söz konusu olacaktır.

Kısacası su yönetimi aşırı hayati bir önem kazanmış durumda!

Peki Bursa’daki durum nasıl?

Su yönetimi nasıl bir manzara sergiliyor?

Bu soruların rakamsal yanıtları BUSKİ verileriyle karşımıza çıkmakta. Barajlardaki doluluk oranı günlük takip altında. Aynı zamanda BUSKİ sitesinde yer almakta.

Ve merak edenler 10’ar günlük ve aylık periyotlarla da durumu takip etme imkanına sahip!

Bursa’nın ana su kaynakları olan barajların dün itibarıyla nasıl bir manzara sergilediğine bakalım.

Doğancı Barajı’ndaki doluluk oranı yüzde 72 seviyesinde bulunuyor. Nilüfer Barajı’ndaki doluluk seviyesi ise yüzde 75 seviyesinde!

Peki bu rakamları nasıl yorumlamalı?

Şu an için hayli yeterli görünen doluluk oranları var karşımızda. Ama yaz daha yeni başlıyor. Ve olası kuraklıkla yüksek sıcaklık bileşimi, yeterlilik meselesini sorgulanır hale getirebilir.

Önümüzdeki 100 gün boyunca net bir yaz etkisi görüleceğinden su yönetimine aşırı önem verilmesi şart.

Karşımıza nasıl bir manzara çıkacağı belli değil. Ama kurak bir yaz ihtimali hayli yüksek.

Haliyle geçen yıl olduğu gibi kurak bir sonbaharla karşılaşırsan durum daha sıkıntılı hal alabilir.

Tüm kentin daha bilinçli biçimde su kullanımını önemsemesi gerekiyor! Bu mesele sadece belediyenin su kaynaklarını geliştirme meselesi değil çünkü.

Tasarruf kültürünü benimseyip yaygınlaştırmak da şart. Gereksiz su kullanımı yani boşa akan su da az değil neticede.

Özellikle de şirketlerin su kullanımını verimlilik anlamında gözden geçirmelerinde fayda var. Bir de atık su yönetimi var ki o da başlı başına bir yazı konusu.

Ama öncelikle eldeki suyu en verimli nasıl kullanırız sorusunu tüm Bursalılar olarak kendimize sormalı! Ve yanıtları hayata geçirmeliyiz.

Yoksa Bursa, su fakiri bir kent ünvanıyla tarih sayfalarında kendine yer bulmak zorunda kalır.

Bursa su fakiri mi?

Bursa su fakiri mi?

Ülkemizin nüfusu 100 milyona doğru giderken, su kaynaklarımız da israfla kullanılıp kirletilmeye devam ediyor. Su kaynaklarının korunması ve tüketimindeki çılgınca gidişe “dur” denmesi konusunda adeta çaresizlikle karşı karşıyayız.

Önlem, öneri, proje, uluslararası sözleşmeler, iklim krizi söylemleri… Hepsi ama hepsi birer basın bülteni konusu gibi kenarda duruyor sanki.

Ülkemizde kişi başına düşen temiz su miktarı yaklaşık bin 520 metreküp olduğundan, su azlığı çeken riskli ülkeler arasına girmiş bile. TÜİK 2030 yılında ülkemiz nüfusunun 100 milyon olacağını tahmin ediyor. Bu durumda kişi başına düşen temiz su miktarı bin metreküpten az olunca su fakiri ülkeler arasına girmiş oluyorsunuz.

Kontrolsüz bölgesel nüfus artışları, su kaynakları üzerinde ya da yakınlarında yoğun sanayileşme ve plansız kentleşme, ormanların birer rant alanı olarak yapılaşmaya ve madenlere kurban edilmesi su fakiri olmamıza yol açmaya devam ediyor.

Bu gidiş durdurulamazsa tarımsal ürün fakiri, ekilebilir toprak fakiri, içilebilir su fakiri bir çöle mi dönüşeceğiz?

Distopik bir gelecek konuşuyoruz sanki!

Ama tüm veriler ona işaret ediyor.

 

 

Siyasilerin sesi akademik odaların, üniversitelerin; bilimin sesini bastırdığı sürece değişen bir şey olmayacak.

Geliyor gelmekte olan.

Bu konuda Bursa için alınması gereken önlemler çeşitli kurumlarca çok yönlü olarak raporlanmış aslında.

Şöyle bir göz atınca konunun çetrefilliği ortaya çıkıyor:

Bursa’da 18’i resmi 5’i resmileşmemiş 23 adet organize sanayi bölgesi var. İlimizdeki su kaynaklarının içme suyu (yüzde 15) dışında tarımla birlikte en az yüzde 40-45 civarında miktarını bu organize sanayi bölgeleri kullanıyor. O nedenle organize sanayi bölgelerinde yapılacak tasarruf çok önemli.

Tarımda ise artık ‘Salma Sulama Sistemi’nden ‘Damla Sulama Sistemi’ne geçilmesini zorunlu görüyor uzmanlar.

Bursa’mızın en önemli su havzası olan Uludağ da SOS veriyor.

Çünkü içme suyu barajlarımız Uludağ’a yağan karların erimesi suretiyle doluyor ve besleniyor.

Ancak şu anda Uludağ’ın kendi yaşam döngüsü için hayati önemde olan küçük su kaynakları dahi şişeleniyor. Oteller Bölgesi’nin dağın tepesinde yapılaşması sebebiyle mevcut derelerinin kirletildiği bir manzara söz konusu.

Uludağ ile ilgili gündemde olan Alan Başkanlığının ne getirip ne götüreceği net olarak önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak.

Uludağ’ın çeşitli yönlerinde maden aranacağı ve özellikle yeni yapılaşma planları konuşuluyor çokça.

Suyun ve yaşanabilir çevrenin, dünyada en değerli madenlerinden bile daha değerli olduğunu kavradığımızda umarız iş işten geçmiş olmaz.

Bursa’nın en borçlu ilçesi Orhangazi!

Bursa’nın en borçlu ilçesi Orhangazi!

Haberci olarak Orhangazi’ye en son geçen yazın sonlarında, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlemesini yaptığı mesire alanı ve iskelenin açılışı için gitmiştim. O zamandan bu yana da aklımda takılıp kalmıştı, ‘sürekli çekilen sulardan geriye kalan kumların üzerine kurulan iskeleyi ve mesire alanının düzenlenmesi işlemlerini neden Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yapıyor olduğu konusu…’

Bu merakıma doyurucu bir yanıt almak bugünlere kısmetmiş.

İznik Gölü kıyısında artık ölü balıklara rastlamak yöre insanını şaşırtan bir durum olmaktan çıkmış. İki yıl içinde kıyıdan 3 metre kadar geriye çekilen gölün başladığı yerde de kirlilik öyle belirgin ki, göl canlıları oksijensiz kaldıkları için kendilerini gölün dışına atıyorlar!

İznik Gölü adeta can çekişiyor. Su kritik bir seviyede. Yaz geldi, su buharlaşmaya başlayacak. İnsanlar serinlemek için göle girmek istiyorlar, fakat pislikten giremiyorlar. İznik Gölü’ndeki su çekilmesiyle ilgili 2 yıldır gerek TBMM’de gerek büyükşehir meclisinde kamuoyu yaratmaya çalışıyoruz” diyen CHP Orhangazi İlçe Başkanı Ender Teke bu konuda çabaladıklarının altını çiziyor.

Ancak mesele muhalefet partilerinin meclislerde çabalamaları ile çözülecek cinsten değil.

Yıllardır üzerinde hassasiyetle durulan bir konu olan İznik Gölü’ndeki suyun bölgedeki iki büyük fabrika tarafından kullanılması ve bu nedenle göl sularının 2-3 metre çekilmesi meselesi çözüm için ciddi bir plan proje istiyor.

CHP Orhangazi İlçe Başkanı Ender Teke, Orhangazi ilçesinde yerel yönetimin vizyonu olmadığını vurgularken;

Turizm, sanayi ve tarım gibi alanlarda vizyonumuz yok. Orhangazi’nin turizm, sanayi ve tarım alanında öne çıkmadığı bir gerçek. Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 2030-2040 planlarında değerlerimizle yer almak istiyoruz!” diyor.

Fakat bunları yapabilmek için yerel yönetimlerin başında güçlü, çalışkan ve proje üreten insanlara ihtiyaç var.

Oysa benim Ender Teke’nin bize anlattıklarından anladığım çok başka bir profil.

Elindeki bütün gelir kaynaklarını bir biçimde Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne devretmiş ve buraları işletme külfetine dahi katlanmamış, öte yandan yapılacak tüm hizmetleri de aynı biçimde Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden bekleyen bir yerel yönetim profili var karşımızda.

Bursaspor Basketbol takımının final maçını izlemek üzere Bursa’nın birçok noktasına dev ekranlar kurulmuştu geçtiğimiz günlerde. Sadece Orhangazi’ye kurulmamış bu ekranlardan, çünkü talep dahi olmamış. CHP İlçe teşkilatı Bursasporlular Derneği ile iletişime geçtiğinde durum ortaya çıkmış ve partinin desteği ile ilçeye dev ekran kurulmuş.

Ne kolay bir iş aslında, ama ilgilenmek lazım haliyle.

Orhangazi ilçemizde, amatör spor kulüplerine destek olmayan, mahalle muhtarlarının internet aboneliklerini iptal eden bir belediye anlayışı var!” diyor CHP Orhangazi İlçe Başkanı.

‘Bu anlayışla nereye kadar yürünür?’ sorusu hiç sakil durmuyor hal böyle olunca.

Hizmetten böyle uzak olunmasına rağmen Orhangazi Belediyesi’nin ‘en borçlu belediye’ unvanını almış olması da ayrıca şaşırtıcı.

Orhangazi Belediyesi, Bursa’nın en borçlu belediyesidir. Bu olay çerçevesinde halk serzeniş içerisinde. Orhangazi Belediyesi kamu kurumu olmasına rağmen bu zamana kadar hiçbir şekilde yatırım yapmadı. Borcu döndürebilmek için gelir elde etmek gerekiyor. Belediyenin şu an 80 milyon küsur borcu biliniyor!” sözleri ile açıklıyor durumu Ender Teke. Gelir elde etmek için de kamu mallarının satışı yapılıyor sıklıkla.

Neyse ki, CHP İlçe yönetiminin baskıları ile belediyenin finanse ettiği mini bir askıda ekmek projesi hayata geçirilmiş ilçe halkının hayrına.

Tüm bunlar bir yana, Orhangazi’nin muhafazakar bir seçmen yapısına sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Hal böyle olunca ‘gençlik ve kadın çalışmaları ve buralardaki oyların yansımaları nasıldır?’ konusu en çok merak edilen noktalardan biriydi.

İlçe kadın kollarıyla ilgili soruları yanıtlayan Bursa İl Kadın Kolları Başkan Yardımcısı ve Orhangazi Kadın Kolları Sorumlusu Berna Çakır, “Dönem başından bu yana kadın üyelerimizi artırdık. Kadınlarımıza maddi manevi tüm desteğimizi veriyoruz. Ayrıca mahalle gezilerimizde kadınlarımızı dinleyerek, çalışmalarımıza devam ediyoruz” diyor.

Yani eskiden olduğu gibi kapıdan broşür uzatıp kaçmak yok!

Zaten CHP Kadın Kolları bu politikasını değiştireli bir süre oluyor, çünkü işlemiyor bu politika hatta daha çok tepki çekiyor.

CHP Orhangazi Gençlik Kolları Sorumlusu Vural Çetin de, yönetim olarak 20-30 yaş arası gençlerin gelecek kaygısı ve işsizlik gibi sorunlarının olduğunu söyleyerek, “Gençler kendilerini anlayan, kendilerini destekleyen yapıların yanında yer almak istiyorlar” diyor. Bu noktada bahsedilen ‘yapı’ hangi siyasi partiyi temsil etmekte işte burası çok kritik.

CHP Orhangazi İlçe Teşkilatı daha aktif ve daha iddialı bir yola girmiş görünüyor. Yakından takip edeceğiz…

Bu sektör Bursa’nın ‘gözbebeği’ olmalı

Bu sektör Bursa’nın ‘gözbebeği’ olmalı

Döviz girdisi sağlamak şu anda memleketin en önemli meselelerinden biri.

Çünkü yüksek ithalat baskısı ve dış borç yükü nedeniyle kazandığımız döviz yetmiyor. Yetmeyince de döviz kurları yukarı yönlü hareketleriyle ülke ekonomisine zarar veriyor. Bizi enflasyon canavarının kucağına daha fazla iterek fakirleştiriyor.

Ülkenin en önemli döviz kaynağı ise ihracat! Turizmin son yıllarda pandemi ve savaş etkisi ile ciddi kan kaybettiği bir süreçte ihracatçılarımız yegane kurtarıcı haline geldi.

Bu anlamda Bursa’da bu hafta itibariyle hem bir dış ticaret zirvesi var ihracatçıları bir araya getiren… Hem de kentimizin en önemli sektörlerinin başında gelen tekstil ve konfeksiyonu taçlandıran uluslararası bir fuar organizasyonu var!

Dolayısıyla haziranla birlikte ihracatın lokomotif kenti Bursa yine hareketli günlere sahne olacak demektir.

Özellikle de tekstil konfeksiyonun yüksek katma değerli alanlarından biri olan bebe ve çocuk konfeksiyonu bu haftanın başaktörü konumunda. Vişne Ticaret Bölgesi ile özdeşleşmiş olan sektör temsilcileri JUNIOSHOW fuar organizasyonu bile birlikte bine yakın yabancı firmayı 1-4 Haziran arasında Bursa’nın ayağına getiriyor!

Yani sadece sektörel bir faaliyet değil. Aynı zamanda kentin turizm ve ticaret hayatına da katkı sunan bir organizasyon söz konusu.

Bu çok yönlü çabaların başarılı sonuç vermesini dilerken sektörün ve iş dünyası temsilcilerinin yaşadığı sıkıntıların, sorunların azımsanmayacak düzeyde olduğunun da altı çizilmeli!

Bir yanda pandemi ve savaşın talep daraltıcı etkisi, diğer yanda verimi düşüren maliyet yükü… Özellikle son bir yıldır maliyet cephesinde yaşanan aşırı yükselişler ile karşımıza çıkan bir tablo var.

Sektörün 2022 performansına göz attığımız sohbetimizde BEKSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yıldız’ın sözleri dikkat çekiciydi.

Aslında pek çok sektördeki ortak sorunların başında dışa bağlı girdilerin çok hızlı biçimde ve yüksek oranda zamlanması geliyor!

İş dünyasının önündeki en önemli engellerden biri zaten yüksek elektrik, gaz ve akaryakıt zamlarıydı. İşçilik maliyetleri de yüksek seyrediyor. Ancak özellikle hammadde ve aramalı gibi maliyet unsurlarında 2-3 kat zamlanan kalemler olduğuna dikkat çekti Başkan Yıldız.

Peki bu maliyetler iç veya dış pazarlarda fiyatlara yansıtılabiliyor mu?

Ömer Yıldız’ın ifadesine göre talep sorunu nedeniyle maliyetleri fiyatlara aktarmak mümkün olmuyor bugünlerde.

Çünkü vatandaş Türkiye’de de başka ülkede de boğazından kısamıyor ama giyim kuşamdan kısabiliyor! Dolayısıyla talep ve fiyat esnekliği açısından zor bir dönem.

Ancak yine de Başkan Yıldız, kısmen şanslı bir taraf olarak nitelendiriyor bebe ve çocuk konfeksiyonu sektörünü.

Neden mi?

Çünkü insanlar kendilerinden feda etse de çocuklarından feda etmeyip onlarla ilgili masraflarında daha cömert olabiliyor!

Ancak, bu sektöre dönük talepteki umut ışığına karşın ciddi bir maliyet baskısı yine de kendini ağır biçimde hissettiriyor.

Yıldız’ın verdiği bilgiye göre ürettikleri malın yüzde 70’ini 70 ülkeye ihraç eden ve milyar dolara varan gelir sağlayan “bebeciler” pazarlarını daha da genişletmek için canla başla çalışmakta.

Ama düşük karlılık nedeniyle ciddi sıkıntılar çeken firma sayısı da hayli yüksek! Yine de mücadele devam ediyor. Başkan Yıldız’ın ifadesine göre sektör temsilcilerinin karlarından ciddi biçimde feda ederek yürüttükleri çalışmalar enflasyonun bile hızını frenleyen bir etkiye sahip.

Çünkü diğer pek çok sektörün aksine bebe ve çocuk giyimindeki fiyat artışları çok daha sınırlı kalmış!

Kısacası yüksek katma değeri, istihdamı ve kazandırdığı dövizle Bursa adına sahip çıkılması gereken bir sektörden söz ediyoruz.

DAĞDER kongresinin perde arkasında yaşananlar, yazılmayanlar…

DAĞDER kongresinin perde arkasında yaşananlar, yazılmayanlar…

Bu hafta sonu Bursa kamuoyunu yakından ilgilendiren konulardan biri de şehrin en büyük sivil toplum kuruluşlarından DAĞDER’in kongresi idi.

Bu yazıya başladığım anda kongre başlamış ama sonuçlanmamıştı.

Sonucu ne olursa olsun bu yazdıklarımız bir sonraki kongreye ders olmalı.

Bu kongrelerde yaşananlar diğer kongrelerde yaşanmamalı!

Görünürde üç adayın yarıştığı kongrede görünmeyenler ise oldukça fazla idi.

Öncelikle Bursa’nın en büyük sivil toplum kuruluşuyum diyorsun, kongre tarihin bir aydan önce belli ama kongreyi düğün salonunda yapıyorsun.

Bu en azından üyelere saygısızlık…

Yine dört adayla başlayan yarışın son günlerinde bir adayın, daha doğrusu Aydın Özdemir’in çekilmesi ile aday sayısı üçe düştü.

Bu arada gündeme gelen diğer adaylar da vardı.

Hatta bazı isimlere adaylık teklif edildi.

Onlar kabul etmedi.

İşlerinin yoğunluğu sebebiyle Ali Yılmaz ve Mustafa Bektaş’ın adaylığı kabul etmediğini kulis bilgisi olarak aktaralım.

Yine bu iki isimden biri aday olsaydı, aday olan bir ismin, ben aday olmam dediğine şahidim.

Yine, DAĞDER’de başkanlık yapmış, ismi bizde saklı en az bir isim aidatını ödemesine rağmen hazirun listesinde yer almadı.

Bu sadece bizim bildiğimiz.

Yine bir başka ayrıntı ise bir sendikanın başkanı, bir başkan adayının yönetim listesinde yer alan üye ismin listeden çıkması için mobbing yapıldığı iddia edildi.

Gören de zannedecek hemşeri derneği seçimi değil de sendika seçimi.

Yok, daha ilerisi diyeceğim.

DAĞDER’de başkan değişince gören iktidar değişecek zannediyor.

Yine bilmeyenlere hatırlatmış olayım.

DAĞDER’de bugüne kadar başkanlık yapan birçok yönetici, başkan değişik siyasi partilerde görev yapmışlar, hatta milletvekili aday adayı, milletvekili hatta bakan bile olmuşlardır.

Bugün dört dağ ilçesinin üç belediye başkanı DAĞDER’in eski yöneticileridir.

Farklı siyasi partilerden TBMM’de dağı temsilen 3 milletvekili bu derneğin üyesi bazıları da geçmiş zamanda yöneticilik yapmıştır.

Ne olursa olsun birilerine hatırlatmakta fayda var.

Demek ki DAĞDER’de yönetim değişince iktidar değişmiyor.

DAĞDER siyaset üstüdür.

Partiler üstüdür.

Sivil toplum kuruluşlarında her fikirden her siyasi görüşten insan bulunabilir.

Bu onlar için zenginliktir.

Bu zenginliğin kıymetini bilmek gerekli.

Zenginlikten faydalanmayı da…

Ama anlayana…

Bu arada merak edenler vardır.

Seçimi kim kazandı diye.

Sayım geç saatlere kadar sürdüğü için yazımızı yazdığımız saat itibari ile sayım devam ediyordu…

Mevcut Başkan Yaşar Türk, 619 oyla seçimi kazanarak güven tazelemiş oldu.

DEKAV OLMASAYDI DAĞDER NE KADAR BURS VEREBİLİRDİ?

Dağ yöresinin en önemli sivil toplum kuruluşu DAGDER’in eğitime katkıları gerçekten kayda değerdi. Özellikle geçmişte her yönetici en az 2 burs bulur, başkan ise daha fazla katkı koyardı. Son yıllarda burslar noktasında dağ yöresinin içinden çıkan DEKAV Dağ Yöresi Eğitim ve Kalkınma Vakfı’nın burslar noktasında taşın altına elini değil gövdesini koyduğunu görüyoruz.

Bundan dolayı DEKAV ve yönetimi alkışı fazlasıyla hak ediyor.

Umarım bu dönem yeni yönetimle beraber burs sayısında yeni rekorlar gelir.

YEREL BAKIŞ’IN KONUĞU ALFATLI…

Pazartesi günleri Norm Haber stüdyolarında çekilen Yerel Bakış programında her hafta birbirinden değerli konukları ağırlıyoruz.

Bu haftaki konuğumuz BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı olacak.

Kendisi ile son gelişmeler ve partisinin 2023 stratejisini konuşacağımız program bugün saat 14.00’da www.normhaber.com da.

Yakında sentetik mi yiyeceğiz!

Yakında sentetik mi yiyeceğiz!

Dünyanın girdiği gıda krizinden, toprakları en verimli ve tarıma en uygun ülkelerden biri olan Türkiye’nin neden iki üç misli etkilendiğine bir türlü anlam veremiyorum. Bu konu üzerinde sıklıkla yazıp çizerken, geçtiğimiz günlerde şehrimizde Bursa İş Dünyası Platformu tarafından çok önemli bir toplantı düzenlendi.

Ne yazık ki, katılımcılardan biri olamadım, ama toplantıdan edindiğim bilgileri size aktarmak isterim.

En son söyleneceği ilk önce söyleme adetimi bu yazımda da ortaya koyup öncelikle sunu belirteyim, mesele sadece gıdaya erişim sıkıntısı, gıda fiyatlarındaki önlenemez yükseliş ve saçma bir biçimde tarımın bitirilmeye çalışılması değilmiş meğer.

Mesele, ‘Güvenli Gıda’ meselesiymiş aynı zamanda!

Hadi bir komplo teorisi üzerinde duralım ve bu gıda krizinin sentetik gıdaya geçiş için bilinçli olarak çıkarılıp çıkarılmadığı üzerinde minik bir an olsun düşünelim…

Bu düşünce insanın aklının bir kenarını kemiriyor, çünkü Prof. Dr. Mustafa Tayar ve Dr. Ertuğrul Yakışık tarafından yapılan “Gıda Güvenliği ve Bursa’da Hayvancılık” konulu sunum en önemli meselelerimizden birinin ‘Güvenli Gıda’ olduğunu açık açık ortaya koyan bilgilendirmeler içeriyor.

Prof. Dr. Mustafa Tayar;

Türkiye’nin en bereketli toprakları olan Bursa’da tarımı kendi elimizle neredeyse yok ettik! Ekilebilir dikilebilir alanların yaklaşık 1/4’ü her yıl nadasta! Devlet Kurumları, Belediyeler, STK’lar tarımı tekrar ayağa kaldırmak için 5 yıllık bir plana ortak imza atmalı. Gıda tüketimi hayat pahalılığı nedeni ile güvenliğini de yitirmiş durumda. Yediğiniz içtiğiniz ürünlere dikkat edin, yakında o ürünlerin canlısını değil sentetiğini tüketeceksiniz!” diyor konuşmasında.

Tayar’ın şehrimizle ilgili sorguladıklarının yanıtını ben de çok merak ediyorum. Bir yetkili, bir muhatap bulamayacağımızın da bilinciyle, en azından tarihe not düşmek adına tekrarlıyorum aynı soruları.

Tarım yaparak yetiştirebileceğimiz doğal ürünlerin yetiştirilmesinin bir biçimde bilinçli olarak önüne geçiliyor olduğu iddiasını da içeren bu açıklama bu işin sonunun sentetik gıdalara dayanacağının sinyallerini veriyor adeta.

Özellikle sahteciliğin tavan yaptığı kırmızı ette, sentetikleştirmenin başladığına yönelik sinyalleri tüm dünyadan alırken, bunun ülkemizde olmadığını düşünmek sadece hayalperestlik olur.

Bursa İş Dünyası Platformu’nun başkanlığını yürüten iş insanı Haluk Hısımcıl’ın;

“Üst düzey bir devlet görevlisinin; ‘Bursa niye merkezi hükümetler tarafından ihmal ediliyor?’ sorusuna verdiği cevap çok hazindir. Dedi ki; ‘Bursalılar istemeyi bilmiyor ve hatta istemekten çekiniyorlar.’ Doğru değil mi? Anadolu’nun bağrında gezen hızlı tren Bursa’ya çoktan gelmiş olurdu. Yüz bin kişilik şehirlere denizin üstüne havaalanı yapan irade Bursa’nın havaalanını çalıştırabilir, üretim üssü olan bu şehrin en azından lojistiğini kolaylaştırırdı. Bursa ovası yok olmazdı. Biricik akarsuyumuz olan Nilüfer deresi kapkara akmazdı. Binlerce argüman sıralayabilirim. Ama Bursaspor ile bitireyim. İstanbul kulüplerinin, Trabzonspor’un devletten elde ettiği menfaatler sağır sultan tarafından duyulmuştur. Bırakın desteği 200 milyonluk vergi cezası kesilmiştir Bursaspor’a. Bursa’nın bir değeri daha yok olmaktadır. Sıranın hangi değerde olduğunu merakla bekliyorum. Sözün özü Bursa’lı olarak artık isteyeceğiz, en azından yüzyıllardır merkeze verdiklerimizin bir kısmını bize aktarmaları için elimizden geleni yapacağız. Başka bir Bursa yok!” diyerek sonlandırdığı konuşması da son derece kıymetli. Şehrimizin ne denli yok sayıldığının altını kalın kalemle çizen bu konuşmaya katılmamak mümkün değil.

Umarım bu kez Bursa ve Bursalılar hak ettiklerini istemeyi başarabilirler…

NOT: Geçtiğimiz günlerde yazdığım ve ‘Susuz boyahaneler mümkün mü?’ sorusunu sorduğum yazıma Deva Partisi Teşkilatlardan Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Sadık Kutlucan’dan değerli bir katkı geldi.

 

Tekstil iş koluyla ilgilenen ve kendisi de Tekstil Mühendisi olan Kutlucan;

“Susuz boyahaneler mümkün mü yazınızı okudum. Bu konuda dünyada çalışmalar var, ancak sentetik ipliklerde susuz (eriyik halde) boyama mümkün. Biz bu şekilde renkli iplik üretimi yapıyoruz. Dünyada üretilen toplam tekstil miktarı 110 milyon ton /yıl bunun 80 milyon tonunun sentetik bazlı olduğunu biliyoruz. Sentetiklere su ile boyama yasaklanırsa sorun büyük oranda çözülür” diyor.

Bence bu konuyu böyle kıymetli katkılarla ve konunun tüm dinamikleri ile bir yere taşıyıp şehrin yararına dönüştürmemiz mümkün. Hepimizin aynı gemide olduğunu unutmamak gerekiyor. Sadık Kutlucan’a bu gerçeğin bilincinde olduğu için teşekkür ediyorum.

 

Önümüzdeki seçimlerde ön seçime giden siyasi parti olacak mı?

Önümüzdeki seçimlerde ön seçime giden siyasi parti olacak mı?

Bizim siyasilerimizin ağzında sihirli sözcük demokrasi.

Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin hayatımıza girmesinin ardından muhalefet partileri demokrasi elden gidiyor, naraları atmaya başladı.

Ne hikmetse buna paralel olarak da,

Özellikle son zamanlarda etrafımda gözlemlediğim bir ayrıntı var.

Bazı kesimler önümüzdeki seçimleri ölüm kalım meselesine haline getirmiş durumda.

Sadece bir seçim diyemiyorlar.

Bir seçimden ötesi diyorlar.

Acaba sandıktan istedikleri sonuç çıkmazsa bu sözcüğün altında yatan ne olacak?

Malum;

Önümüzdeki 2023 seçimlerine, zamanında yapılırsa, 12 ay 20 gün bir zaman var.

Bu seçimlerde herkes gardını almış durumda.

Bir tarafta Cumhur İttifakı, diğer tarafta Millet İttifakı. Ve ittifaka girmeyecek siyasi partiler.

Ya da 3. ittifak olur mu, diye düşünen partiler.

Hem TBMM yenilenecek, hem Cumhurbaşkanlığı seçimleri…

İşte bu açıdan değerlendirince birden çok denklemin olduğu, ancak çözümün de basit olduğu bir seçim olacak.

Bu seçimde Millet İttifakı var gücü ile çalışırken, Cumhur İttifakı da oldukça yoğun bir gayret içerisinde.

Aslında bu seçimlerde en çok merak ettiğim, her fırsatta demokrasiyi ağzından düşürmeyen siyasi partilerin tavrı olacak.

Acaba bu siyasi partiler parti içi demokrasiyi işletecekler mi, mesela ön seçim yapacaklar mı?

Genel merkez hayır dese bile bu siyasi partilerin Bursa’daki il ve ilçe başkanları ön seçim için bastıracak mı?

Tabanın gücünü tavana yansıtabilecekler mi?

Ya da onlar en çok eleştirdikleri AK Parti gibi genel merkez yoklaması ile mi adaylarını belirleyecekler.

Misal, bu noktada, geçmişte İYİ Parti kurmayları daha önce çalıştığımız medya grubundaki bir televizyon programında ön seçim konusunda ısrarcı olacaklarını açıklamışlardı.

Keza CHP, demokrasiyi kimseye bırakmıyor.

Acaba onlar ön seçime gidecek mi?

Ya yeni kurulan siyasi partiler?..

Yoksa dudak demokrasisi ile ben yaptım oldu mantığı ile mi hareket edecekler?

Yoksa onlar için parti içi demokrasi kavramı basit bir sözcükten mi ibaret olacak?

Ya da lidere dayalı siyaset anlayışı mı hâkim olacak?

Bunların hepsini önümüzdeki yıl itibarı ile hep beraber yaşayıp göreceğiz.

UZAN TÜRKİYE’YE DÖNER Mİ?

Hatırlatmakta fayda var: 2002 seçimlerinde TBMM’ye AK Parti ve CHP girmişti. O seçimlerin gözdesi ise Cem Uzan’ın Genç Partisi idi. Hasan Celal Güzel’in Yeniden Doğuş Partisi ile Genç Parti’yi birleştirip seçimlere girme hakkını elde etmişti.

2002 seçimlerinde Uzan’ın Genç Partisi farklı bir seçim propagandası yürütmüş, yüzde 7 civarında oy alarak önemli bir başarı elde etmişti.

Bu başarı sonucu o zamanın DYP ve MHP’si barajın altında kalarak, TBMM’ye girememişti.

Gerçi Genç Parti kendisi de TBMM’ye girememiş, ama bir dönemin başlangıcına imza atmıştı.

Sonrası malum, Cem Uzan yurt dışına kaçtı.

Benim asıl merak ettiğim ise 2023 seçimleri öncesi seçimlere girme yeterliliğini elde eden Genç Parti’nin başına Cem Uzan tekrar geçer mi?

Ya da diğer bir deyiş ile yurt dışından gelip siyasete kaldığı yerden devam eder mi?

Eski cazibesini kazanır mı?

Eğer böyle bir durum gerçekleşirse seçimlerin sonucunu etkiler mi?

Bunları da seçim sathına girdiğimizde hep beraber göreceğiz.

GÖZLER DAĞDER SEÇİMLERİNDE 

Bu pazar gerçekleşecek olan etkinliklerden biri de DAĞDER’in seçimleri.

Bursa’nın en büyük sivil toplum kuruluşlarından biri olan DAĞDER seçimlerinde Fazlı Seyis, Erdal Kadir ve Yaşar Türk yarışacak.

Yaklaşık 2 bin 600 üyenin oy kullanacağı seçimlerde kimin başkan olacağını akşam saatlerinde hep beraber öğrenmiş olacağız.

Bakalım kazanan kim olacak?

Bekleyip görelim…

Erbakan’ın basın toplantısı ve aklımda kalanlar

Erbakan’ın basın toplantısı ve aklımda kalanlar

Bursa, her geçen gün siyasilerin gözdesi haline geliyor. Bursa’da kazanılan seçim, Türkiye’de kazanılacak seçimin habercisi olacak.

Hatta geçmişte şöyle denirdi: MHP Bursa’dan milletvekili çıkarırsa ya iktidar olur ya da iktidarın bir ucundan tutar!

Doğru mu doğru…

Şimdi iktidar olmak için Bursa’yı ziyaret eden siyasi parti liderlerini inceden inceden takip eden Bursalı seçmenlerin tercihi, gerçekleşecek ilk seçimde sandıklar açıldığında belli olacak. Bursalı seçmenin oylarına talip olan bir başka siyasi parti lideri Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan.

Erbakan, perşembe günü Bursa’ya geldi.

İnegöl’de başlayan program ardından Yenişehir’de devam etti, akşam saatlerinde ise Gürsu’da son buldu. Cuma programında basın mensupları ile başlayan gün, öğleden sonra Çarşı ziyareti ile son buldu.

Erbakan, “dost acı söyler” mantığı ile AK Parti’yi eleştirdi. Son 20 yılda gelinen noktayı rakamlarla açıkladı. Ardından kendilerinin iktidara gelmesi durumunda neler yapacaklarını anlattı.

Anlattıkça anlattı.

Bir ara uykum bile geldi.

Anlattıkları içinde çarpıcı rakamlar vardı.

Ben o rakamlara takılmayacağım.

Erbakan, altılı masayı birbirine benzemezler olarak yorumladı.

Aslında birbirine benzeyenler kim diye kafa yorsak;

O zaman ortaya AK Parti, Saadet Partisi, Yeniden Refah Partisi geliyor. Bu üç siyasi partinin kökleri aynı, Milli Görüş. Bunlar da birbirine benzerse ne olacak ki?

İşte asıl mesele bu.

Olay birbirine benzemek ya da benzememek değil.

Asgari müştereklerde buluşabilmek. 

Erbakan’ın önünde iki önemli sorun çözüm bekliyor.

O sorunlardan ilki seçimlere tek başına mı girecekleri yoksa ittifakla mı?

Diğer bir sorun ise Cumhurbaşkanlığı seçimleri 2. tura kalırsa kimi destekleyecekler?

Erbakan’ın gönlünden belki Erdoğan geçiyor ama teşkilatı Erdoğan’a hayır diyor.

Bakalım bu sorunları Erbakan nasıl çözecek?

Benim Yeniden Refah Partisi ile ilgili gördüğüm diğer bir ayrıntı ise kendilerine oy verebilecek seçmenlerin büyük bir çoğunluğunu partiye üye yapmışlar.

Bu da önemli bir ayrıntı…

Benim kişisel kanaatim Gelecek Partisi, DEVA ve Yeniden Refah Partisi’nin umudu AK Parti’nin çöküş süreci gerçekleşirse bir şeyler olur.

Bu sürecin olup olmayacağına da AK Parti’nin kurmay kadrosu karar verecek.

Öte yandan, Fatih Erbakan’ın basın toplantısında değindiği iki önemli detay daha var.

Onlardan biri Bursa’ya gelmesi epey geciken hızlı tren, diğeri de Yenişehir Havaalanının çalışmaması ile ilgili yaptığı değerlendirmeler.

Bir de trafik sorunu…

Bu açıdan bakınca Bursa’nın beklediği iki icraat ve bir soruna değinmesi de toplantının güzel tarafıydı.

Bize kendisine siyasi hayatında başarılar dilemek düşüyor.