Asgari ücrete 1500 lira zam nasıl yapılır?

Asgari ücrete 1500 lira zam nasıl yapılır?

Tarihler 15 Kasım 2015 ve şaşkınlıkla baktığım ekranın diğer tarafından, ‘Ali Koç’un içine Karl Marks mı kaçtı?’ sorusunu sorduracak açıklamalar geliyor kulağıma.

O zamanlar tabi G-20 üyesiyiz. Düzenlenen zirvede konuşan Türkiye’nin en zengin ailesinin veliahtı konumundaki Ali Koç, vahşi kapitalizmin yarattığı eşitsizliği ‘gerçek bir sorun’ olarak nitelendiriyor.

Kulaklarıma inanamıyorum!!!

Ancak mantıklı.

Şöyle ki;

Kapitalizm o derece büyük bir eşitsizlik ortaya çıkarmış, doğaya, topluma ve bireye dönük o denli yıkıcılaşmış ve bu durum basit ideolojik mekanizmalarla saklanamayacak kadar barizleşmiş durumda ki; ayakta durması giderek zorlaşıyor.

Kısacası kapitalizm tüm gezegenle birlikte kendi kendini tüketiyor.

Ayakta durmak isteyenler de acilen yeni bir dengenin oluşması gerektiğinin farkında.

Ve günümüze geldiğimizde benzer açıklamaları duyuyoruz TÜSİAD Başkanı Orhan Turan’dan.

Çalışanlarının neredeyse yüzde 50’si asgari ücret alan, yüzde 15’i de asgari ücretin çok az üzerinde ücretle çalışan. Yani çalışanlarının yüzde 65’i asgari ücrete bağımlı bir ülkede, henüz 5 ay önce açıklanan tarihi asgari ücret zammının mum gibi eridiğini ve daha işçinin cebine girmeden anlamını yitirdiğini söylemek mümkün.

Hatta bunun üstüne asgari ücretlinin iki aydır açlık sınırının altında çalıştığını da eklemek lazım.

Emeklilere ve memurlara enflasyon oranında maaş güncellemesi kapıdayken, asgari ücretli de yeni bir düzenleme ve maaşının alım gücünün arttırılması hayalinde haliyle.

Çok da uzun sürmeyen bir hayal. Çünkü hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu konuda bir tasarrufları olmayacağını, asgari ücretin zam döneminin yılbaşı olduğunu belirtti.

Ek zam beklentileri tam bitmişti ki, TÜSİAD devreye girdi. TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, asgari ücrete ek zam tartışmasını yeniden başlattı ve dedi ki;

“Çalışanları enflasyona ezdirmeden bu süreci birlikte geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Yüzde 60’ın üzerinde enflasyonun olduğu bir yerde yapılması gereken yapılmalı!

Bazı şirketler geçen sene Ağustos-Eylül aylarında destek anlamında bazı düzenlemeler yaptı. İş barışı açısından da bunu düşünmemiz, çalışanları enflasyona ezdirmeden bu süreci birlikte geçirmemiz gerekiyor!”

Daha geçen gün;

“Bugüne kadar büyük bir zenginlik içinde yaşadık. Zengin fakir ayırımı yapmadan her evde iki üç aracın olduğu, bir zenginlik döneminden daha tasarruflu bir döneme girdik.

Artık 50 kuruşa çay, bedava otobüs istemeyeceğiz. Bu sosyal devlet anlayışı bakın bizi nereye getirdi. Sosyal devlet güvenliğini verir, eğitimini verir, sağlığını verir. Onun dışında yeme içme bireye aittir. Sadece biz değil bütün dünya buna alışmak zorunda. Tasarruf edeceğiz” bakış açısıyla karşılaşmış ve bu yanlış yaklaşımın şokunu üzerinden atamamış bir gazeteci olarak, iş barışını önemsediği için tebrik etmek istediğim Orhan Turan‘ı ayakta alkışlıyorum.

Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum Sosyal Güvenlik Uzmanı Özgür Erdursun’un görüşleri de dikkat çekici.

Asgari ücrete kesinlikle ek zam yapılması gerektiğini belirten Özgür Erdursun;

Şu anda yaşadığımız kriz bir ücret krizidir, yani sabit gelirlilerin, gelirlerini arttıramayanların krizidir, öncelikle bu krizin adını koymamız gerekiyor. Bu kriz, emeklilerin memurların ve asgari ücretlilerin yaşadığı bir krizdir.

Çözüm sadece asgari ücrete zam değil, tüm sabit ücretle çalışanların aylıklarının arttırılmasıdır. İlk etapta bin 500 lira zam yapılması gerekmektedir ve bu zam uygulanırken bence devlet de elini taşın altına koymalıdır. Önerim, uygulanacak olan zammın 500 lirası hazine, 500 lirası işsizlik sigortası, 500 lirası da işveren tarafından karşılanmalı ve bu zam vergiden muaf tutulmalı. Böylece iş barışını sağlamak ilk etapta mümkün olabilir diye düşünüyorum” diyor.

İş barışı önemli, toplum huzuru önemli, dolayısıyla yapılması gereken neyse yapın…

 

 

DEVA’daki sıkıntının fitilini WhatsApp grubundaki tartışma ateşlemiş!

DEVA’daki sıkıntının fitilini WhatsApp grubundaki tartışma ateşlemiş!

Son günlerde Ali Babacan’ın liderliğini yaptığı Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (DEVA) Bursa teşkilatlarında yaşanan sıkıntıları kaleme aldık.

Yazdıkça bize ulaşan bilgilerden DEVA Partisi’nin Bursa İl teşkilatında büyük bir sıkıntı yaşanıyor, izlenimi edindik.

Bu sıkıntıların başlangıcı kongre süreci, ortasında ise yaşanan son tartışmalar var.

Ama öncesinde şunu net olarak yazalım:

Büyükorhan İlçe Başkanı Murat Bozkuş’un istifasından sonra il yönetiminin yaptığı “görevden biz aldık, daha doğrusu yetkiyi iptal ettik” açıklamasının ardından gelen kulis bilgisi, önce istifanın gerçekleştiği izlenimini bizde bıraktı.

Bize ulaşan bilgiler, partinin ilçe başkanlarının da bulunduğu 54 kişilik WhatsApp grubunda yapılan hakarete tepki gösteren Bozkuş’un istifa ettiği yönünde…  

İddialar uzadıkça uzuyor… Bizde netleşen durum ise şöyle:

WhatsApp grubunda yaşanan olayın içerisinde hakaret iddiası var.

Hakarete maruz kaldığını iddia eden isim hakaret edenden sadece özür bekliyor.

O isim şimdilik bizde saklı.

Şu an için duyduğumuz, olayın genel merkeze intikal ettiği.

Bakalım genel merkez yönetimi nasıl karar verecek?

Kınama cezası verilecek mi?

Yoksa DEVA’da yeni istifalar olacak mı?

Bekleyip, görelim.

BURSA’DA MUHALEFET YEREL MEDYANIN YAŞAMASI İÇİN TAŞIN ALTINA NE ZAMAN ELİNİ KOYACAK? 

Son günlerde ana muhalefet partisinden bazı isimlerin temcit pilavı gibi gündeme getirdiği konulardan biri de Bursa’daki gazete, televizyon ve internet sitelerine verilen reklamlar…

Bu harcamalara zaman zaman İYİ Parti de muhalefet ediyor.

Öncelikle detaya girmeden şunu ifade edelim:

Bugün ana muhalefet partisi ve diğer partiler medyada haberimiz çıksın diye kapı kapı dolaşıyorlar, gazeteciler basın toplantılarına katılsınlar diye davet gönderiyorlar.

Medyalara ziyarete gidiyorlar.

Basın mensupları ve kuruluşları da imkânları dahilinde onları takip ediyorlar.

Ardından ne hikmetse, medya arkamızda değil, yandaş medya diye de basıyorlar yaygarayı.

Arkanızda olmasaydı yapmış olduğunuz çalışmaları kim bilecekti?

Genel başkanlarınızın geldiğini kim duyacaktı?

***

Şimdi sormak lazım.

Bursa genelinde muhalefeti baz alacaksak, il ve ilçe yönetim kurulu üyeleri gazete alıyor mu?

Gazetelere reklam veriyor mu?

İnternet sitelerinin yaşaması için neler yapıyorsunuz?

Patronlar gazetecileri işten çıkarınca neler yapıyorsunuz?

Gazeteciler işsiz kalınca o saatten sonra kalkıp da simit satacak halleri yok. Onun işi de gazetecilik. Bunu da bazen internet sitesi ile bazen gazete, bazen dergi ile yapacak.

Bunları yaparken de devletin vergi dairesine kaydolacak.

İş yaptığı zaman faturasını da kesiyor.

Şahıs işletmesi ise parası cebine girmeden de vergisini ödüyor…

KDV çıkarsa devlete de ödeme yapıyor.

Velhasıl kayıt dışı değil, emeğinin hakkı ile en iyi bildiği işi yapıyor.

Bundan tabii ne olur!

***

Bu konuda yerel yönetimlere, yerel siyasetçilere düşen medya kuruluşlarını desteklemek.

Ama bizdeki ana muhalefet ise hem reklam vermiyor, hem gazete almıyor, hem de haberlerimiz yayınlanmıyor diye yaygarayı basıyor.

Bunun adı en basit ifade ile çifte standart.

Birileri gazete alıyoruz diyorsa onun da hesabı ortada.

Bursa’da en basit ifade ile ana muhalefet partisi CHP, yine muhalefet partisi İYİ Parti’nin toplamda Bursa genelindeki 38 teşkilatına her gün yayınlanan yerel gazetelerden en az birer adet alıyorlar mı?

Bırakın almayı bazı ilçelerdeki teşkilatları her gün düzenli açılmıyor.

İlçenin pazarı ne zamansa o zaman açılıyor.

O zaman bu yaygarayı koparmak niye?

***

Şimdi bu köşeden sormak lazım.

Ana muhalefet partisi CHP, yine İYİ Parti’nin en son seçimlerden sonra Bursa genelinde görsel, işitsel ve internet medyasında toplam kaç tane haberi çıkmış?

Medya şirketlerine seçimlerden sonra ne kadar reklam vermişler?

Bu soruları uzatmak mümkün.

Ama önümüzdeki günlerde Bursa basınında işsizler ordusuna yeni isimler katılırsa bunun sebebi acaba kim olacak?

Bir de onu düşünün…

Velhasıl;

Çok lafın özeti ana muhalefet partisi her zamanki gibi havanda su dövmeye devam ediyor.

Basının yaşaması, daha fazla basın mensubunun işsiz kalmaması için taşın altına ne zaman elinizi koyacaksınız?

Bu bağlamda ayrım gözetmeden taşın altına elini koyan, en başta Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar ve diğer başkanları ayrıca tebrik ediyorum.

 

Bir açma bir ayran 14 lira olur mu?

Bir açma bir ayran 14 lira olur mu?

Yazımın başlığı size yönelttiğim bir araştırma sorusu değil sevgili okur. Yazımın başlığı okuldan bir hışımla gelen ve haftalık harçlığının neden güneşteki kar tanesi hızıyla eridiğini sorgulayan kızımın bana sorusu aslında.

Duyunca ben de şaşırdım.

Bir açma, bir ayran 14 lira olur mu gerçekten de?

Benim çocuklar pek sevgili eğitim sistemimizin bir biçimde dışında kalana kadar okullardaki sorunlarla her daim yüzleştiğimden, yazılarımda da bu konulara değinmem kaçınılmaz oluyor elbette.

Fakat gerçekten de bir açma bir ayran 14 lira olur mu?

Kafamda sürekli dönüp duruyor bu soru.

Hani dünya bir yana bu soru bir yana gibi oldu. Çünkü yazacak, üzerinde düşünecek çok konu var da kendimi bir türlü alamıyorum bu sorudan.

Daha önce yazmıştım, aile hekimlerinin yaptıkları araştırma sonuçlarına göre çocuklarda yetersiz beslenme nedeniyle bodurluk, zayıflık, kansızlık gibi sağlık sorunları görülmesinin yanı sıra öğrenme güçlükleri de görülmeye başlanmış ve bu durum öğretmenler tarafından da tespit edilecek kadar belirginleşmişti.

Yani tespiti var meselenin.

Konu bilimsel olarak ispatlanabilir boyutta artık ülkemizde.

Ne acı…

Derin Yoksulluk Ağı, nisan ayı gündemini ‘çocuklarda yetersiz beslenme’ye ayırırken; ‘kronik yetersiz beslenmenin sonuçlarını; bodurluk, öğrenme güçlüğü, aşırı zayıflık, obezite, düşük bağışıklık, mikro besin eksiklikleri, zihinsel gelişim bozuklukları, anemi’ olarak sıralıyor.

İnsan şaşırıyor, ama bütün bunlar bizim ülkemizde oluyor.

Çünkü çocuğunuz her gün bir açma bir ayran alsa okuldan, aylık kantin harcaması 280 lira tutuyor. Ve kantinde su 3 liraya satılıyor. Fark ettiyseniz hesabın içine suyu eklemedim. Eklesem aile bütçesindeki gedik daha da büyüyecek çünkü.

Pandemi sürecinde okulların kapalı olması nedeniyle zor zamanlar geçiren ve mağduriyetlerine çare bulunmayan kantinci esnafını da anlamaya çalışıyorum, ama mesele sadece ‘ettiğimiz zararı kurtaralım’ mantığıyla hareket etmek değil.

Araştırdıkça konunun çok daha başka olduğunu anlıyorum.

Mesela, benim mağdur olduğunu düşündüğüm kantinciler hiç de mağdur değilmiş. En azından şu anda mağdur değiller…

Pandemi sürecinde kantinci esnafına destek olmak amacıyla okullarla yapılan kira sözleşmelerinin yarısını ödemeleri kararlaştırılmış.

Bu güzel adım.

İşin güzel olmayan kısmı okulların tam günlü ve tam kadrolu açık olduğu 2021-2022 eğitim öğretim yılında da kantincilerin ödemelerini bu biçimde yapıyor olmaları.

Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, “Salgın dönemindeki uygulama kantinler için halen devam etmektedir. Kantinlerde satılan ürünlerin fiyatlarında ciddi artışlar gözlemliyoruz, ama kantinlerin okullarla yaptıkları kira sözleşmeleri yenilenmedi. Bu işten hem okullar hem de çocuklar zarar ediyor!” diyor.

Konuyla ilgili daha önce de çeşitli açıklamalarda bulunan Eğitim Bir Sen Bursa 1 Nolu Şube Başkanı Ramazan Acar ise;

Okullar 6 Eylül 2021 tarihinden bu yana tam kapasite açık olmasına rağmen kantin kiraları neden hala yarım ödeniyor? Milli Eğitim Bakanlığı daha fazla gecikmemeli, yoksa durum vahim!

Okulun maddi ihtiyaçları, Okul Aile Birlikleri, bağış ve kantin kira gelirleri ile karşılanıyor. Fakat kantinler yarım kira ödeyince hesap tutmuyor. Kantinciler 18.10.2020 tarihli ve (15021892) sayılı yazı gereği kiralarının yarısını ödemeye devam ediyor. Okullar pandemi öncesinde olduğu gibi eğitim ve öğretim hayatına devam ederken, üstelik maddi olarak yükü pandemi dönemi öncesinden fazla olmasına rağmen kantin kiraları neden hala yüzde 50 olarak ödeniyor? Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) daha fazla gecikmemeli, okulların kantin kiralarının tam olarak ödenmesini bir an önce sağlamalıdır!” diyor.

Ben de kantincilerin sözleşmelerinin ivedilikle yenilenmesini ve tıpkı stokçulukla mücadele konusunda olduğu gibi fiyatların kontrol altına alınmasını öneriyorum.

Yani, bir açma bir ayran 14 lira olur mu? El insaf…

 

 

 

DEVA’daki sıkıntının asıl sebebi bazı delegelerin Kızılyel’e oy vermesi mi?

DEVA’daki sıkıntının asıl sebebi bazı delegelerin Kızılyel’e oy vermesi mi?

Özellikle son zamanlarda Ali Babacan’ın liderliğini yaptığı Demokrasi ve Atılım Partisi’nin (DEVA) Bursa teşkilatlarında yaşanan sıkıntılar dikkatlerden kaçmıyor.

Bu minvalde DEVA Partisi Mudanya İlçe Başkanı Dilek Durak ile İl Teşkilat Başkanı Sadık Kutlucan arasında yaşanan sıkıntıyı, Olay gazetesinden değerli büyüğüm Ahmet Emin Yılmaz ağabeyin köşesinde okuduk.

Malum, sonrasında DEVA Büyükorhan İlçe Başkanı Murat Bozkuş’un istifa açıklamasına Bursa İl yönetiminin “biz yetkiyi daha önce iptal ettik” açıklamaları…

Velev ki Bozkuş, kendisi değil de partinin isteği ile görevden alındı veya ayrıldı.

O zaman parti yönetimine sormazlar mı?

Bu adamı daha dün sen atadın, bugün sen görevden aldın.

Neden böyle bir hata yaptın.

Hiç araştırma yapmadın mı?

Burası yapboz tahtası demezler mi?

Sadece bu kadar mı?

Bunun yanı sıra keza son İl Başkanlığı seçiminde Özgöz’ün karşısında aday olan Erman Kızılyel’e aday olması için oy veren ya da kongrede imza atan ya da destekleyen delegelerin yaşadığı iddia edilen mobbingler de kulislerde konuşulmaya devam ediyor.

Yine DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın ile İl Başkanı Serkan Özgöz’ün, dolaylı veya direkt akraba olduğu iddiaları da partinin kulislerinde konuşuluyor.

Bunların hepsi birer iddia.

Ama gerçek olan şu:

Sadece ‘size oy vermedi, karşınızdaki rakip adayı destekledi’ diye, sizin gibi düşünmeyenlere mobbing uygulaması demokrasi ile bağdaşmıyor.

Özellikle gerçekten böyle bir durum varsa, bu hal, hareket ve tavırlar DEVA Partisi’nin kuruluş felsefesine aykırı…

Şimdi bu saatten sonra İl Başkanı Özgöz’ün kamuoyu ile paylaşması gereken birkaç nokta var.

Onlardan ilki Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın ile dolaylı veya dolaysız akrabalık ilişkisinin olup olmadığına yönelik iddialara yönelik bir açıklama yapması ve cevap vermesi.

Bu konuda yapacağı açıklama tüm soru işaretlerini gidermiş olacak.

Diğeri de il başkanlığı seçiminde rakibini destekleyen hiçbir ilçe başkanı ve il delegesine mobbing uygulanıp uygulanmadığına dair açıklamaları olacak.

Bakalım bu iddialara karşı DEVA Partisi Bursa İl Başkanı Serkan Özgöz, herhangi bir açıklamada bulunacak mı?

Bekleyip, takip edelim…

Açıklamada bulunursa bizler de bu köşeden yayınlayacağız.

DAĞDER’DE 5. ADAY ÇIKACAK MI?

Mayıs ayının son günlerinde genel kurulunu gerçekleştirecek sivil toplum kuruluşlarından biri de DAĞDER. Mevcut durumda dört isim adaylığını resmen açıkladı.

Öte yandan, kongrede oy kullanmak isteyen üyelerin oy kullanabilmesi için aidat ödeme süresi 26 Nisan 2022 tarihinde bitti.

Toplamda 12 bine yakın üyesi bulunan dernekte oy kullanacak üye sayısı çok fazla değil.

Bir tarafta bu gerçekler yaşanırken, diğer tarafta da kulağımıza gelen bilgilere göre, dernekte adaylık için 5. adayın ismi konuşulmaya başlandı.

O ismin bürokrat ve Bursa kamuoyunun yakında tanıdığı bir isim olduğu iddia ediliyor.

Kim mi?

O isim netleşirse bu köşeden duyurmuş olacağız.

ALTEPE VE VARDAR ÜSKÜP’TE

Öncelikle şunu net olarak ifade etmek gerekiyor. Başta Üsküp olmak üzere Rumeli ve Balkan coğrafyasında birçok eserin yeniden hayat bulmasında önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, yine önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter yardımcılarından Bayram Vardar’ın büyük emekleri vardır. İki isimden ‘biri icrada, diğeri de mutfakta’ ifadesini kullanmak yanlış olmaz.

Şu an iki isim aktif görevleri olmasa da köklerinin olduğu baba ocağı ile irtibatlarını devam ettiriyorlar. Bu bağlamda geçen hafta içinde her iki isim Üsküp’te Köprü, İstanbul Üsküp ve Ensar Derneği’nin geleneksel iftarına katıldılar.

Sonrasında ise Vardar ve Altepe, Üsküp Belediye Başkanı seçilen Daniela Arsovska’yı ziyaret ederek hayırlı olsun dileklerinde bulundular.

Çocukluk dönemi bağlanma stillerinin yetişkinlik döneminde ilişkilerimize yansıması

Çocukluk dönemi bağlanma stillerinin yetişkinlik döneminde ilişkilerimize yansıması

Bağlanma iki insan arasındaki yakın duygusal bağ olarak tanımlanmaktadır.

Bağlanma kuramı yakın ilişkiler içindeki duygusal ve davranışsal tutumları inceleyen psikolojik modeldir.

Doğumdan hemen sonra anne ile bebek arasındaki ilk etkileşimle birlikte bağ kurulur.

Bağlanma stilleri bebeklik döneminden başlayarak, hayatımız boyunca tüm ilişkilerimizde etkisini devam ettirir.

Peki bu bağlanma stilleri nelerdir? Bu hafta biraz bu konuyu konuşalım.

Bowlby’nin bağlanma kuramı bebekler üzerinde çalışan Ainsworth tarafından kapsamlı ele alınmıştır. Mary Ainsworth, bebek ve annesi arasındaki bağlanma kavramının daha fazla anlaşılabilmesi için “yabancı ortam” olarak bilinen bir deneysel ortamda inceleme yapmıştır.

Laboratuvar ortamında yirmi altıya yakın bebek ve onların ebeveynleri, şunlara maruz bırakılmıştır:

Bebek ve ebeveyn aynı oda içerisine alınır. Bebeğe ebeveyn odada iken oyun oynatılır, ardından yabancı bir kişi odaya gelir, ebeveyn bebeği yabancıyla birlikte bırakır ve anne sonrasında odaya döner. Deneyde annesinden ayrılan ve ardından annesi ile bir araya getirilen çocukların verdiği tepkiler incelenmiş ve bağlanma durumlarını değerlendirmiştir. Yabancı ortam deneyinde Ainsworth bir çocuğun bağlanma yaşadığı kişi ile üç değişik bağlanma tarzı olduğunu ortaya koymuştur. Bunlara güvenli bağlanma, kaçınmacı ve kaygılı-kararsız olarak isim vermiştir.

GĞVENLİ BAĞLANMA

Bebek, annesini özlemle arıyor ve anne odaya geri geldiğinde ona yakınlık gösterme ihtiyacı duyuyorsa ve ardından oyuna dönüyorsa bu güvenli bağlanma olarak isimlendirilmektedir. Bebeklerinin iletişim ve mesajlarına duyarlılık sergileyen annelerin davranışları ile bu şekilde davranan bebek, örtüştürülmüştür. Güvenli bağlanmada bakım veren güvenli bir üs gibi algılanır ve ayrıldıkları zaman bebekler bilirler ki bakım veren geri dönecektir. Geri geldiğinde ise tamamen ona yönelirler. Güvenli bağlanma oluşması için çocuğun, tutarlı ve ihtiyaç halinde yanında olan bir bakım verenin var olması gerekmektedir.

Güvenli bağlanan bireylerin kendilerine saygıları ve özgüvenleri yüksektir. Kendisini sevilmeye layık görür ve diğer insanların güvenilir, destek veren ve iyi niyetli olduğuna ilişkin olumlu düşünceler kurar. Bu sayede bireyler başkalarıyla yakınlık kurabilir ve bununla birlikte özerk kalabilirler.

KAÇINMACI BAĞLANMA

Bu bağlanma stilindeki bebeklerin çoğunlukla anneyi özlemediği ve annenin odaya dönüşünü umursamamaya yönelik davranış sergiledikleri gözlemlenmiştir. Bu davranış tarzı annenin bebeğin ihtiyaçlarına karşı duyarsızlığı ve daha çok bağlanma davranışının reddiyle örtüştürülmüştür.

Güvensiz kaçınmacı bağlanan çocuklar ayrılığa neredeyse hiç tepki vermeyen, bir araya geldiğinde temastan kaçınan çocuklardır. Annelerine karşı güven hissetmezler. Bakıldığında bakım verenin çocuğun duygusal ya da fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaması bu bağlanma şeklini geliştirir. Bu çocuklar tutarlı olarak reddedilmeye maruz kalırlar.

KAYGILI BAĞLANMA

Kaygılı bağlanan çocuklar bakım veren odadan gidince, bakım verenin geri döneceği konusunda emin olmayan ve ayrılmadan sonra zor sakinleşen davranış göstermektedirler. Bakım verenin tutarsız tepkiler vermesi ve ayrılığı bir tehdit amaçlı kullanması bu bağlanma şeklini geliştirir. En az rastlanan örüntüdür.

Tutarsız mesaj iletilen çocukların kaygı, kızgınlık ve gerilim duyguları yaşadığı gözlemlenmiştir. Bu çocukların hayata ve insanlara dair tehdit edici veya olumsuz beklentiler ile benliğine dair değersizlik duyguları gelişim göstermektedir.

YETİŞKİNLİKTE BAĞLANMA

nsanlarla nasıl bir ilişki kuracağımız, kendimizi bu ilişkide nereye koyduğumuz ve karşımızdaki kişiden beklentilerimizin neler olacağı gibi birçok kritik sorunun cevabı bebekken anneyle kurulan ilk ilişkide yatar. Anneyle kurulan ilk ilişkiden öğrendiklerimizi diğer ilişkilerimize yansıtırız. Bağlanma stilimiz sadece romantik ilişkilerimizin nasıl olacağını değil, kendimizi ve çevremizi nasıl algıladığımızı da belirler. Aynı zamanda seçimlerimizi, iş hayatımızı, sorunlarla başa çıkma yöntemlerimizi, otoriteyle ve arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizi de etkiler.

BAĞLANMA STİLLERİNİN İLİŞKİYE YANSIMASI  

Güvenli bağlanma biçimini sergileyen yetişkinler, yaşamın ilk yılından başlayarak ileri yaşların devamında psikolojik gelişimin temelini oluşturduğu bilinmektedir. İlişkilerine dair daha olumlu görüşler sergileyen ve yakınlaşma konusunda sıkıntı yaşamayan bireylerdir. Romantik ilişkilerinde ise daha başarılı oldukları görülmektedir.

Kaçınmacı bağlanma biçimi sergileyen bireyler, romantik ilişki yaşama konusunda isteksiz davranan ve partnerlerini kendilerinden uzak tutma eğilimi gösteren yetişkinlerdir. Samimiyeti çok yoğun hissettikleri zaman uzaklaşırlar.

Kaygılı bağlanma biçimi sergileyen bireyler, güven konusunda sıkıntı yaşamakta, kıskanç ve aşırı sahiplenici davranışlar sergilemektedir. Hem reddedilmekten hem de terk edilmekten korkarlar. İlişki içerisinde sevilip sevilmediğini sık sık sorgular. Fazla duygusal davranırlar; ancak yakınlaşma konusunda istekleri vardır.

Seçim ve geçim arasında!..

Seçim ve geçim arasında!..

Geçtiğimiz hafta sonunda ekonomik sıkıntıların ülkemizi sürüklediği noktayı gayet net ortaya koyan iki iddia gündeme geldi.

Bunlardan biri Ziraat Bankası Eski Genel Müdür Yardımcısı Şenol Babuşçu’nun kişisel Twitter hesabından 500 TL’lik banknot ve 5 TL’lik madeni paraların basımı için hazırlıkların yapıldığına ilişkin iddiasıydı.

Hemen hatırlatalım; 25 kuruşun metal maliyeti 1,42 TL’ye, 50 kuruşun metal maliyeti 2,42 TL’ye ve 1 liranın metal maliyeti 2,92 TL’ye yükseldi yine iddialara göre.

Hepimiz biliyoruz ki, bir ülkede madeni paralar ve banknotlar ne kadar yüksek rakamlara işaret ederse, ekonomi o kadar kötüye gidiyor demektir.

Bizimkinin maşallahı var…

Gelelim ekonomik açmazın bizi sürüklediği noktayı özetleyen ikinci iddiaya.

İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta; “Kur korumalı mevduat hesabıyla dolar kontrol altında tutuluyor. 2023 Haziran’ına kadar bunu tutmanın imkanı yok. Türkiye ciddi bir kur şoku yaşayacaktır, çünkü yapısal hiçbir tedbir alınmıyor!” diyerek içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıların buz dağının görünen yüzü olduğuna işaret etti.

Usta’nın bir iddiası daha vardı. Hükümetin bu gerçeği bildiğinden yola çıkarak her an bir baskın seçim yapılabileceğini öngörüyordu.

Bu iki önemli ekonomik varsayımın ve bu varsayımların politik yansımalarının ışığında, tencere ekonomisi bizi sandığa doğru iterken, 6’lı masa üçüncü kez toplandı.

Tam alışacağız artık bu toplantılara derken üçüncü toplantının da ayrı bir önemi oluştu.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın sosyal medya mesajının yarattığı krizin tam olarak çözülüp çözülmediğinin gözlemlenmesi açısından bu toplantının yansımaları mühimdi.

6 saat süren toplantının ev sahibi Gültekin Uysal’dı. Ortak açıklamanın ilk cümlesi de hayli manidardı.

“İktidarın yeni seçim yasası ile yapmak istediği siyaset mühendisliğine karşı iş birliğimizi derinleştirerek sürdürme yönündeki çalışmalarımızı gözden geçirdik!”

Seçim yasasında son yapılan düzenleme ile meclise girebilme barajı yüzde 10’dan yüzde 7’ye düşürülmüş ve ‘Bu durum 6’lı masanın küçük ortaklarının kopuşuna neden olur mu?’ sorusunu gündeme getirmişti.

Üstüne bir de Gültekin Uysal’ın çıkışı gelince dikkatler bu görüşmeye çevrilmişti. Anlaşılan o ki, masanın altı ayağının olması konusunda mutabık kalınmış.

“TBMM’ye yeniden itibar kazandıracak ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ konusundaki kararlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş sürecinin anayasal ve yasal çerçevesi, seçim güvenliği ve işbirliğimizin temel ilke ve hedefleri konularında oluşturmaya karar verdiğimiz çalışma gruplarının görev alanları ve çalışma yöntemlerini ele aldık” denilen açıklama bir yol haritasını önümüze koyması açısından da değerli.

Liderlerin bir araya gelip sadece yemek yemedikleri artık net olarak görünüyor.

1-Siyasi ahlak yasası,

2-Ekonomik ve Sosyal Konseye işlerlik kazandırılması ile ilgili düzenlemeler,

3-Merkez Bankası bağımsızlığının teminat altına alınması,

4-Uzun vadeli strateji ve planlamadan sorumlu bir kurumsal yapının oluşturulması, konularında yasal hazırlık yapılması çalışmalarına başlanacak.

Ekonomik sıkıntıların nasıl çözüleceğine ilişkin görüş alışverişinde de bulunmuş altı lider.

Hepsi güzel, en önemlisi de 6’lı masanın cumhurbaşkanı adayının tarifi için kurduğu cümle;

“Cumhurbaşkanı adaylığı konusunda liderler olarak birçok kez vurguladığımız gibi uzlaşmacı, özgürlükçü, demokratik değerleri içselleştirmiş, milletimizin tamamını kucaklayan, siyasi ahlak ilkelerini benimseyen, liyakat sahibi bir aday belirleyeceğiz”

Bütün bu hazırlıklar seçime doğru tam gaz gidildiğinin işaretleri gibi görünüyor.

AK Parti’nin kendi yaptırdığı anketin sonuçlarını kamuoyu ile paylaşması ve parti oylarının yüzde 38 bandında olduğu bilgisini vermesi de bir ‘gücümüz kuvvetimiz yerinde’ mesajı olarak algılanıyor zaten.

Tüm bunlar olurken, ne kadar merkez sağa kayarsam o kadar iyi diye düşünen İYİ Parti’den gelen değişim sinyalleri de dikkat çekici.

Partide 50’ye yakın il başkanının değişebileceği yönünde kulisler dolaşıyor. Doğruluğu bilinmez, ama parti böyle yoğun bir değişime ayak uydurabilir mi? Asıl soru bu…

Yenişehir Belediye Başkanı Davut Aydın’dan sahur mesaisi

Yenişehir Belediye Başkanı Davut Aydın’dan sahur mesaisi

Öncelikle şunu ifade etmek gerekiyor: Yenişehir Belediye Başkanı Davut Aydın’ın gayretlerini, ilçesi için çalışmalarını takdir edenlerdeniz.

Bu bağlamda her fırsatta her kapıyı çalıyor.

Her zaman her ortamda benim iki ilçe başkanım, iki il başkanım, 13 milletvekilim var, diyebilecek kadar da mütevazı.

Öte yandan, havayolu ile Bursa’ya gelen ya da Bursa’dan giden bakan ve bakan yardımcılarını havaalanında karşılayarak, ilçesinde misafir eden bir başkan portresi ile taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanıyor.

İlçeye kazandırmaya çalıştığı Yenişehir Organize Sanayi Bölgesi de onun bu dönemki en önemli çalışmalarından biri olacak.

Bu minvalde önceki gün de ilçesi için komşu ile sahura giden Davut Aydın, burada aslen Bilecik Gölpazarlı olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ile görüştü.

İlçesinin dört ana caddesinde yer alan enerji hatlarının yerin üstünden yerin altına alınması isteğinde bulunan, konuyla ilgili dosyasını da Bakan Dönmez’e teslim eden Aydın’a Enerji Bakanı’ndan destek sözü geldi.

Aydın, Bakan Dönmez’e ayrıca Türk Bayrağı plaket hediye etti.

Bizler de mesaisini gece ve gündüz ilçesi için harcayan Başkan Davut Aydın’ı tebrik ediyoruz.

BURULAŞ’TA ANONS SÜRPRİZİ

Yazılarımızı takip edenler bilir. 23 Nisan tarihinde yayınlanan köşe yazımızda BURULAŞ Genel Müdürü M. Kürşat Çapar’a, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda ilk ve ortaokul öğrencilerine ulaşımın ücretsiz olmasını önermiştik.

Belki bu yıla yetişmedi.

Muhtemelen önümüzdeki milli bayramlarda bu önerimiz özellikle BURULAŞ’a ait otobüslerde ve hafif raylı sistemde uygulanacaktır.

Bu arada, 23 Nisan’da BURULAŞ’ın yapmış olduğu güzel bir farkındalık çalışması vardı. O gün metro istasyonlarındaki anonsları minikler gerçekleştirdi. Uyarıları onların sesiyle dinlemiş olduk.

Bu da günün anlamına hitaben güzel bir çalışma idi.

Emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

Neticede çocuklarımız bugünün küçükleri, yarının büyükleri.

AK PARTİ’NİN İFTARI 30 NİSAN’DA, BAYRAMLAŞMASI İLK GÜNDE

Pandeminin yavaşlaması ile beraber iki yıldır gerçekleşmeyen iftarlar bu sene kaldığı yerden devam ediyor. Bu bağlamda kentimize muhalefet partilerinin genel başkanlarından yoğun bir ilgi vardı.

Hal böyle olunca AK Parti’nin iftarının ne zaman gerçekleşeceği merak konusu idi.

O tarih de belli oldu.

AK Parti’nin iftarı bu hafta sonu, 30 Nisan 2022 Cumartesi günü Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezinde fuaye alanında gerçekleşecek.

İftara Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da tele konferans sistemi ile katılacağını duyurmuş olalım.

Öte yandan, AK Parti ile ilgili bir başka gelişme ise bayramlaşma tarihi ile ilgili. AK Parti’nin bu yıl bayramlaşması bayramın birinci günü Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde öğleden sonra gerçekleşecek.

Bu ayrıntıyı da bu köşeden paylaşmış olalım.

DEVA YILDIRIM’DAN ÜYE ATAĞI

Yeni kurulan siyasi partiler kendilerini seçmene anlatıp üye kayıtlarına devam ediyor. O siyasi partilerden biri de Demokrasi ve Atılım Partisi.

Bursa’da üye kampanyası gerçekleştiren DEVA teşkilatlarından biri de Şener Temur’un ilçe başkanı olduğu Yıldırım İlçe Teşkilatı.

Önceki gün telefonla görüştüğüm Temur’a yapmış olduğu çalışmaları sordum. O da “Ramazan ayı boyunca her akşam ilçe sınırlarımızda farklı istasyonlarda 250-300 arası pide dağıtıyoruz. Bununla beraber aynı torba içerisinde vatandaşlarımıza su ve hurma ikramımız oluyor. Bu sayede her akşam en azından bin 500 civarında insanımızın evine misafir olmuş oluyoruz. Bir yandan da üye kayıt çalışmalarımız devam ediyor. Şu an üye sayımız binli rakamları geçti, bunun yanı sıra gönüllü sayımızda da ciddi oranda artış oldu.” dedi.

ÇELİK’TEN İFTAR

Bu Ramazan döneminde gerek iftar gerekse sahur programlarında en fazla gördüğümüz isimlerden biri de önceki dönem bakanlarımızdan Faruk Çelik.

Bakan Çelik, davet edildiği birçok iftar ve sahur programına katılmak için özel gayret gösterdi.

Bu minvalde Çelik, 24 Nisan Pazar akşamı Merinos Tren İstasyonunda dostlarıyla iftar davetinde buluştu.

Çelik’in davetine yoğun ilgi oldu.

Sevenleri iftar davetine katıldı.

Türkiye’de ve AB’de asgari ücretle çalışma oranı

Türkiye’de ve AB’de asgari ücretle çalışma oranı

Gerçek olan şu: Her geçen gün satın alma gücümüzün eksildiği…

Bunun en basit ifadesi ise enflasyon oluyor. AK Parti’nin senelerdir enflasyonla mücadelesini takdir ediyorduk, ta ki pandemiye kadar.

Özellikle son iki üç yıldır ekonominin başındaki isimlere duyulmayan güven, piyasaları olumsuz etkiledi.

Yine faiz konusundaki inat önce döviz fiyatlarını körükledi, ardından enflasyonu uyandırdı.

Enflasyonun 3 haneli rakamlara ulaşmasına ramak kaldı.

Bir tarafta bu veriler, diğer tarafta ise bu verilere karşı yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışan emekçi ve emekli sınıfı.

Onların yaşam mücadelesi daha farklı.

Gerçi yılbaşından itibaren asgari ücretteki maaş artış oranı yüzde 53 olunca umutlanmıştık.

O umutlarımız ocak ayı çıkmadan yok oldu.

Alınan zamlar enflasyon canavarı karşısında buharlaşıp, yok oldu gitti…

Ülkemizde her şeye zam geliyor, iki şeye enflasyonun altında zam geliyor; onlardan biri emekli maaşı ve asgari ücret, diğeri de marketlerdeki alışveriş poşeti.

Hatta alışveriş poşetine hiç zam gelmiyor.

Onun nedeni de belli, vatandaşın artık markete gidecek gücü kalmadı…

Poşete gerek kalmadığı için zam da yok.

Diğeri de emekli ve emekçinin maaşı.

Bugün birçok emekli asgari ücretin de altında maaş alıyor.

Bu daha vahim…

Bundan daha vahimi de asgari ücretin ülke genelinde kabul edilebilir tüm iş kollarına ve tüm çalışanlara uygulanan ücret türüne dönüşmesi.

Son asgari ücret zammından sonra SGK verilerine göre çalışanların yüzde 50’den fazlası asgari ücretle çalışıyor.

Bu oran 2003 yılında yüzde 9, 2017 yılında yüzde 22, 2020 yılında yüzde 40, şimdilerde ise yüzde 50’nin üzerinde

Peki, Avrupa’da durum nasıl?

Toplam çalışan sayısında asgari ücretle çalışanların oranı Belçika’da yüzde 0,4, İspanya’da yüzde 1, Hollanda’da yüzde 3, Birleşik Krallık’ta yüzde 5, Yunanistan’da yüzde 7, Fransa’da yüzde 8,4, Bulgaristan’da yüzde 8,8, Polonya’da yüzde 11,7, Romanya’da yüzde 15,7, Slovenya’da yüzde 19,1…

Bir de alınan asgari ücreti satın alma gücü paritesi ile değerlendirdiğimizde ortaya daha vahim bir durum çıkıyor.

Zaten aslolan bir ülkede asgari ücretin belirleyici bir ücret olması değil. Asgari ücretli çalışan sayısının normal çalışan sayısına oranına göre düşük oranlarda olması.

Bu oran ne kadar düşük çıkarsa o zaman halkın satın alma gücü ve refah seviyesi yükselmiş olur.

Yoksa bunun sonunda ortaya tek şey çıkar:

Fakirlik ve hayat pahalılığı karşısında ezilen halk…

AKTAŞ’A GEÇMİŞ OLSUN

Ramazan ayında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın yoğun programı dikkatlerden kaçmıyor. Gerek yurtdışında, gerekse yurtiçindeki iftar, sahur programları sonrasında vücudu yorgun düştü.

Önceki gün Bursa Şehir Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Özellikle son Yunanistan ve Bulgaristan programlarında oldukça yoruldu. O tarihte bölgenin oldukça soğuk olması, yine Türkiye sınıra girişte, gece 70 km’lik mesafede tekerleklerin patlaması sonucu da 1 saat 15 dakikada dışarıda kalması bünyesini oldukça yordu.

Bizler de kendisine geçmiş olsun dileklerini iletiyor, Cenab-ı Allah’tan şifalar diliyoruz.

BURSA KENT KONSEYİ’NDEN BÜYÜK HEMŞERİ BULUŞMASI

Bursa’daki tüm sivil toplum örgütlerinin çatı örgütü olan Bursa Kent Konseyi’nin hayata geçirmek için uğraştığı projelerden biri de Bursa’da kurulu tüm hemşeri derneklerinin katılacağı bir bayramlaşma organizasyonu idi.

Uzun süredir hazırlıkları yapılan organizasyon bu sene bayramın 2. günü saat 14.00’de Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi fuar alanında gerçekleşecek.

Organizasyonun başarılı olması durumunda bu buluşma geleneksel hale gelecek.

Bakalım bu seneki organizasyona katılım nasıl olacak?

Nasipse takip edelim…

Tok açın halinden anlayacak mı, şüpheli!..

Tok açın halinden anlayacak mı, şüpheli!..

Basın mensupları ile nadiren bir araya gelen Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Burkay’ın iftar davetine katılmak benim için önemliydi. Çünkü kendisinin içinde bulunduğumuz ekonomik konjonktürü nasıl değerlendireceğini çok merak ediyordum.

Konuşmasına BTSO’nun Bursa için yaptıklarını anlatarak başladı Burkay. Pandemi sürecinde oluşturdukları kriz masaları sayesinde fabrika sahiplerinin teslimat tarihlerinde aksama yaşamadıklarını, üretime devam ettiklerini söyledi.

Kısacası “Pandemi sürecinde sanayide çarklar durmadı!” dedi.

Çarkların durmaması meselesinin madalyonun öbür yüzü olan işçilere yansımasını Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, toplu iş sözleşmeleri görüşmelerinde bir slogan haline getirmiş ve ‘Ölümüne çalıştık’ demişti.

Üretim iki yüzlü bir süreç. Bunu unutmamak lazım. Bir yüzde sanayici, diğer yüzde ise işçi var.

Pandemi ve ardından gelen Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bir yandan krize neden olurken diğer yandan yeni fırsatları ön plana çıkardığını belirten Burkay,

“Pandemi öncesi dönemin pozitif anlamda çok daha ilerisinde bir firma sayısına ulaştık. Yani firmalarımız kapanmadı” dedi.

Burkay’ın en önemli projesi TEKNOSAB. Bu proje kentin bazı dinamiklerinde olumlu karşılanmazken, BTSO Yönetim Kurulu Başkanı, Bursa’da sanayi bölgelerinin kapladığı alanın binde 8 gibi bir orana rast geldiğini ve buna karşılık yüzde 45 gibi bir katma değer ürettiğini belirtiyor. Şehrin 62 yıldır yeni bir organize sanayi bölgesi kurmadığına da dikkat çeken Burkay,

“15 sanayi bölgesi bizim belde belediyelerinin tarım arazilerine ‘burası sanayi arsası’ diyerek sanayileşme dönüşümüne izin vermesi nedeniyle oluşmuş. 60 yıl boyunca yolun olduğu yere fabrika kurulmuş. Bu nedenle Bursa’nın her yeri sanayi gibi düşünülüyor. Planlı sanayileşme yapılmamış. Kolaycılığa kaçılmış” diyor.

TEKNOSAB’da şu anda 4 firma çalışıyor, 27 firma ise inşaat ruhsatlarını aldı ve inşaata başladı. Bu yılın sonunda bölgenin yüzde 40’ının inşaatlarına başlamış olması bekleniyor.

Bölgenin toplam istihdam öngörüsü 40-45 bin civarında. Aileleri ile birlikte 180 bin nüfusun bu bölgeye yerleşmeye çalışması anlamına geliyor verdiğim rakamlar. Çözüm olarak bölgeye mutlaka uydu kentler yapılmasını istiyor Burkay. Böylece hem şehir içi trafiğin hem hava kirliliğinin hem de çevre kirliliğinin önüne geçileceği görüşünde.

“Hedefimiz burada da Avrupa’da olduğu gibi insanlar bisikletleri ile işlerine gelsinler, öğle yemeğine bile evlerine gitsinler. Bütün Avrupa’da çalışma prensibi budur” diyor.

Avrupa’da işletmelerin öğle yemeği vermesi gibi bir kavram yok, doğru, ancak çalışanların alım gücünün de bizdeki durumla kıyas götürmeyeceği son derece açık.

Sanayileşme konusunda uzun uzun konuşan BTSO Yönetim Kurulu Başkanı;

“Önümüzdeki süreçte doğal kaynakların, gıdaya ve suya ulaşabilirliğin dünyanın yeni süper güçlerini tanımladığını çok net görüyoruz. Kendi kendine yetebilirlik yeni ekonominin tarifi.

Bizim 2013’den bu yana bir oyun planımız var. Üretime, yüksek teknolojiye ve ihracata yönelik büyüme modeli. Bursa da bu modelin en önemli merkezlerinden biri” diyerek tanımlıyor, yeni dünya düzenini.

Bunun için harika bir girişimi ve Milli Eğitimi Müdürlüğü ile yürüttüğü çok önemli çalışmaları var BTSO’nun. 2 tane yüksek teknoloji koleji kurulacak çok yakında şehrimize. Meslek liselerinin desteklenmesi ve ilgi alanı bu yönde olan çocukların üretime kazandırılması da bence önemli çalışmalar.

İşsizlikle ilgili dikkat çekici bir tespiti var Burkay’ın;

“Bugün bütün sanayi bölgelerinde fabrikaların tamamı çalışacak insan arıyor. Şu an Bursa’da 10.500 işçiye ihtiyaç var. İŞKUR’un bugün verdiği rakam bu. Maalesef insanlar artık Tik Tok videosu çekip, tıklanarak para kazanma hayalinde!” serzenişine bir ölçüde katılmak mümkün.

Ancak şunu kabul etmek lazım ki, çalışarak aldığı ücretle mutlu olmayan kişiler yeni alternatiflerin peşinden koşuyorlar sürekli. Yani sanayi bu noktada çuvaldızı biraz de kendine batırsa fena olmaz hani.

Mesela pandemi sürecinde çarkları durdurmayan işçiler kazandıkları parayla nasıl geçiniyor?

İşte bu noktada verdiği yanıtla şaşırtıyor beni BTSO Yönetim Kurulu Başkanı.

“Bugüne kadar büyük bir zenginlik içinde yaşadık. Zengin fakir ayırımı yapmadan her evde iki üç aracın olduğu bir zenginlik döneminden daha tasarruflu bir döneme girdik.

Artık 50 kuruşa çay, bedava otobüs istemeyeceğiz. Bu sosyal devlet anlayışı bakın bizi nereye getirdi. Sosyal devlet güvenliğini verir, eğitimini verir, sağlığını verir. Onun dışında yeme içme bireye aittir. Sadece biz değil bütün dünya buna alışmak zorunda. Tasarruf edeceğiz.”

Öncelikli olarak ülkemizde 1000 kişiye düşen araç sayısının 160 olduğunu belirtmek isterim. Yani her evde iki üç araç yok. Olması da mümkün değil zaten. İnsanlar ucuz ekmek almak için kuyruklarda bekliyorlar.

Elbette sosyal devlet vatandaşına bedava gıda sağlamak durumunda değildir. Ancak sosyal bir devletin ücretsiz ve eşit eğitim, sağlık, güvenlik sağlamakla mükellef olduğunu hatırlatmak isterim.

Bir de şunu merak ederim; biz çalışanlar tasarruf ederken sanayiciler ne yapacaklar? Onlar da tasarruf edecekler mi? Nasıl edecekler? Yani tok açın halinden anlayacak mı? Yoksa bu yeni düzenine bir tek işçiler mi alışacak?

Bir umuttur yaşatan insanı!

Bir umuttur yaşatan insanı!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde anılan ve sonrasında nasıl çalıştıkları, hangi ücreti aldıkları, hangi koşullarda ekmeklerinin peşinde koştukları ile pek de ilgilenilmeyen kadın çalışanların sadece bir gün değil her gün yanında olacağımı daha önce de dile getirmiştim, şimdi de tekrarlıyorum.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında göklere çıkartılıp, ertesi gün boğuştukları çamur dolu dünyanın içine bırakılıveren çocukların da hep yanında olacağım gibi.

Emeğinin karşılığında alacağı ücretle evine ekmek götürmek kadar kutsal başka bir kavram daha tanımıyorum.

Helal paranın insanın boğazından geçerken düğüm düğüm olmadığını da çoookkkk iyi biliyorum.

Şimdi gelelim bu girizgahı neden yaptığıma…

Geçtiğimiz gün bir akşam saatinde telefonum çaldı. Heyecandan kendisini tanıtmayı dahi unutan genç ve umut dolu bir kadın sesiydi karşımdaki.

Çalıştıkları tekstil firmasında sendikaya üye olduğu için işten çıkarılmıştı ve kendisiyle aynı kaderi paylaşan, sendikal mücadelelerini sürdüren arkadaşlarının sesi olmak istiyordu benimle konuşan Dilek Dündar.

“Bizler çalıştığımız süre içinde baskıya, mobbinge, hakarete, tehditlere, tacizlere ve zulme maruz kalan ve bu yüzden sendikalaşma sürecine giden kadın işçileriz. Küresel tanınırlığı olan markalara üretim yapan firma yönetimi, bu süreçten haberdar olunca bizi gereksiz sebeplerle tazminatsız olarak işimizden attı, emeğimizi hiçe saydı” diyerek sesleniyor sendikalaştıkları için işten atılan Öz iplik İş Sendikası üyesi tekstil işçileri Emel Didir, Öznur Mantarcı, Dilek Dündar, Selinay Yılmaz.

Öz İplik İş Sendikası Bursa İl Başkanlığı, Örgütlenme Daire Başkanı Serkan Açıcı, işten çıkarmalara yönelik;

“İşçilerin sendikamız Öz İplik İş’e üye olmasından haberdar olan işveren ve işveren vekilleri tarafından işçilere baskı yapılmıştır. İşçilerin anayasal, sendikal hak ve özgürlükleri engellenmiştir.

Benim ağrıma giden şey şu; biri 15 yıldır, diğeri 6 yıldır fabrikada çalışan iki kadın işçi gece vardiyasında saat 21.45’te güvenlikler eşliğinde kapının önüne konuldu.

Biri Emel Didir, diğeri Öznur Mantarcı. Olacak iş değil, insan kaynakları o saate kadar işçileri işten çıkarmak için mesai yapmış! Sendikal örgütlenme çalışmalarımızda ilk kez böyle bir işten çıkarmaya şahit olduk!”

Sendikal örgütlenme sırasındaki işten çıkarmalarda, işe iade davalarının neredeyse tamamı işçi lehine sonuçlanıyor ve işveren katlamalı bir tazminat yükümlülüğü ile karşı karşıya kalıyor…

Bunu bir bilgi notu olarak paylaşmak gerek. Ancak bu sürede 25’e 2’den işlem yapılıp fabrika içerisinde huzursuzluk, kaos yaratmak, arkadaşlarıyla iyi geçinmemek gibi nedenlerle işten çıkarılan işçiler hiçbir yasal haklarına ulaşamıyor.

Bir aydan uzun süredir işten atıldıkları fabrikanın önünde direnişlerini sürdüren bu yürekli kadınlardan birinin Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’ndeki kreşe giden çocuğunun kreşten attırılmasına kadar uzamış iş.

Bir anne için en önemli mesele çocuğunun yaşam standardını daha iyi etmek, asla daha kötü etmemektir. Bunun için çabalarız biz anneler, çaresiz kuşlar gibi çoğu zaman. Yaşadığımız sıkıntıları çocuklarımıza yansıtmama gayretimiz hep bundandır.

Oysa burada durum tam tersine dönmüş. Annesinin sendikal mücadelesine belki de çok sevdiği arkadaşlarından ve öğretmeninden ayrılmak zorunda kalarak ortak olmuş küçücük bir çocuktan bahsediyoruz. Cezalandırılmış bir çocuktan…

Veeeee… Bugün 23 Nisan…

Bugün sadece hayatları toz pembe, pamuklara sarılıp da büyütülmüş çocukların bayramı değil.

Bugün anneleri işten çıkarılmış, anneleri sendikaya üye olduğu için eğitim aldıkları kreşlerinden atılmış çocukların da bayramı…

İşveren yetkililerine diyalog çağrısında bulunan Samet Ceylan’ın işten atılan işçilerin işlerine dönmesine yönelik talebine ben de katılıyorum.

23 Nisan’da işçi kadınların çocuklarına böyle bir hediye vermek ne kadar anlamlı olurdu…

Çünkü biliyorum ki;

‘Bir umuttur yaşatan insanı…’

 

 

 

 

Orhaneli için umut ışığı: O protokol tekrar gündeme geliyor

Orhaneli için umut ışığı: O protokol tekrar gündeme geliyor

Geçen hafta içinde bu köşede Afyonkarahisar’daki termal su yataklarımızla ilgili olarak bir yazı kaleme alıp Bursa ile mukayesesini yapmıştık.

Çok lafın özetinde Afyon başarmış, Bursa neden başaramamış, demeye getirmiştik.

Bu veriler ışığında termal su kaynaklarında zengin, kullanımı noktasında oldukça fakiriz.

Fakir olan ilçelerden biri de Orhaneli.

İlçede un var, şeker var ama helva yapacak maddi güç yok.

Bu maddi gücü sağlayacak olan ise merkezi irade.

Onun desteği bir anlamda özel sektör için de itici güç olabilir…

Bu bağlamda Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’un belediye başkanı olmadan önce AK Parti ilçe başkanı olarak görev yaptığı dönemde, zamanın Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe aracılığıyla, yine zamanın Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ile imza altına alınan bir protokol vardı.

O protokolle Orhaneli Devlet Hastanesi’nin fizik tedavi hastanesine dönüştürülmesi planlanmıştı.

O zamanki planlamayla bölgenin Ağaçhisar mahallesindeki termal su kaynakları ilçedeki hastaneye getirilecek, ilçedeki hastane de 100 yataklı fizik tedavi hastanesi olarak hizmet verecekti.

O zaman sıcak su kaynaklarında ruhsatlandırma yapılmadığı için bu düşünce ve protokol icraata dönüşmedi.

Sonra 2019 yılında gerçekleşen seçimler sonucu belediye başkanlığı görevine seçilen Aykurt, buradaki kaynakları ruhsatlandırdı.

Ardından tekrar harekete geçerek, saniyedeki debisi 20 litre, sıcaklığı 43,5 derece olan sıcak su kaynağını hem ilçeye hem de hastaneye tekrar getirmek için kolları sıvadı.

Yaklaşık 11 km’lik hat, 2 derecelik ısı kaybı ile suyun ilçeye getirilmesi mümkün.

Kulağımıza gelen bilgilere göre hazırladığı dosyayı AK Parti Bursa İl Başkanı Davut Gürkan’a teslim etmiş.

Ve bu dosyanın geçen hafta Bursa’ya ziyaret gerçekleştiren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya verildiğini öğrendik.

Projenin hayata geçirilmesi durumunda bölge bir fizik tedavi hastanesine kavuşmuş olacak.

Buna paralel olarak yeni turizm yatırımları da teşvik edilmiş ve cazibe merkezi olma yolunda önemli bir mesafe kat edilmiş olacak.

Umarım 2016 yılında imzalanan protokol hayata geçer de proje dağ yöresinde termal su kaynaklarına sahip diğer bölgelere örnek olur.

Bu bağlamda senelerdir virane tesislerde hizmet veren Harmancık Ilıca Kaplıcaları, keza Keles’teki Haydar mahallesi tarafında da bazı alanlarda ekoturizme yönelik çalışmalara domino etkisi yapabilir.

Umarım bu çalışmalar düşünceden eyleme dönüşür.

Bölgenin de kalkınmasına da vesile olur.

OSMANGAZİ BELEDİYESİ KADİR GECESİNDE ŞUMNU’DA

Bursa Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere Osmangazi ve Yıldırım Belediyeleri, Ramazan ayında fırsat buldukça yurt dışında yaşayan akraba ve Türk topluluklarla beraber olmaya gayret ediyor.

Bu bağlamda özellikle Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın Türk dünyasına özel ilgi gösterdiğini biliyoruz.

Fırsat buldukça Orta Asya’dan Balkanlara kadar coğrafya içerisinde soydaşlarımızla beraber olmaya gayret gösteriyor.

Bu minvalde geçen ay içinde Doğu Türkistanlı gençlere ev sahipliği yapan Dündar, önümüzdeki günlerde idrak edeceğimiz Kadir Gecesini de Bulgaristan Şumnu’da yaşayan soydaşlarımızla geçirecek.

Özellikle bilmeyenler için hatırlatalım.

Şumnu, Osmanlı zamanında birçok âlimin yetiştiği bir kent, binlerce Osmanlıca yazılı eserin bulunduğu bir bölgedir.

Bu açıdan bakınca Kadir Gecesinin orada kutlanması daha anlamlı…

Şimdiden Allah kabul etsin.

BUGÜN 23 NİSAN 

Bugün 23 Nisan, özellikle son iki yıldır kutlanamayan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ülke genelinde ve kentimizdeki ilköğretim okullarında kutlanacak.

Belki geçmiş yıllardaki gibi olmayacak, en azından bu açıdan bakınca pandeminin etkisinin azaldığı bir bayram.

Bu vesile ile çocuklarımızın bayramını tebrik ediyoruz.

Öte yandan bugün özellikle Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BURULAŞ’ın Genel Müdürü M. Kürşat Çapar’a önerimiz şudur:

Bugün toplu ulaşım ilköğretim öğrencilerine ücretsiz olabilir.

Öneri bizden değerlendirmek yetkililerden…

 

 

 

 

Vicdan siyasete üstün gelir mi?

Vicdan siyasete üstün gelir mi?

Göz açıp kapayıncaya kadar 3 yıl geçti, yerel seçimlerin üzerinden.

Her birimiz kendi kompartımanlarımızda, penceresinden dışarıyı izler gibi izlediğimiz bir tren yolculuğundayız sanki.

Aylar yıllar o penceredeki manzaralar gibi akıp gidiyor.

Tek farkla, geri de bıraktığımız bütün manzaralar aslında yeniden karşımıza çıkıyor.

Şehirlerin rant alanı olarak görülmesi, çevre felaketine yol açan yönetmelikler, yönetimler.

İklim krizi, suların kirlenmesi, tarımsal sorunlar gündem olarak hep pencereden akan manzara misali kısacık gündem olup hızla akıyor önümüzden.

Hem de az ileride tekrar karşımız çıkmak üzere.

Pandemi, siyasi tablo ve ekonomik krizdeki belirsizlikler düşünüldüğünde bu 3 yıl belediyeler için çok da kolay geçmedi hiç kuşkusuz.

Yukarıdaki sıkıntılara Millet İttifakı’ndan belediyelerin, iktidarın bazı uygulama ve tavırlarıyla engellenme çabalarını da ekleyebilirsiniz.

Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, önceki akşam biten 3 yıllık döneme dair bir sunum yaptı.

Sunumun bana göre üst başlıkları şunlar:

– Nilüfer, ülkemizdeki 937 ilçe içinde 8. sırada yaşanılır ilçe seçilmiş. Başkan, o esnada salonda olmayan Mustafa Bozbey’e ve kendinden önceki diğer belediye başkanlarına isimlerini okuyarak teşekkür etti.

– Belediyenin eğitim, eğlence, kültür ve sosyal destek faaliyetleri toplumun her kesiminden insana yayılmış.

– Özellikle sanayide kaçak yapılaşma tarım alanlarını yok etme tehdidi haline gelmiş.

– Belediyenin gelirlerinin çeşitli kılıflar altında engellenmesi ciddi bir baskıya dönüşmüş durumda (Hazine arazilerinin satışında ödenen pay, sanayi bölgelerden sağlanan gelirler vb.).

İftardan sonra yapılan sunum, salon içine kurulan dev ekranlardan izlenirken salonda yaratılan atmosfer Nilüfer’e yakışan bir şıklık ve düzende idi.

Başkan Turgay Erdem, sorulan çeşitli soruları yanıtlarken, şüphesiz en iç acıtıcı cevabı kaçak yapılaşma konusundaydı.

Belediyelerin nasıl da elinin kolunun bağlanıp güzelim tarım alanlarının bir yandan kurulduğu alanı, öte yandan ondan çok daha fazlası ile çevre ekolojisine verdiği zararın önlenemediği yakınması idi.

Rant hırsı hukuka galip gelmiş sanki.

Zaten Başkan esasen vicdanlara seslendi.

“Ben Nilüfer halkı adına bu ülkede, vicdanın siyasete üstün gelmesini diliyorum!..”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Turgay Erdem’den kaçak yapılarla ilgili öneri: Hazineye gelir kaydedilsin!

Turgay Erdem’den kaçak yapılarla ilgili öneri: Hazineye gelir kaydedilsin!

Çarşamba akşamı Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in göreve gelişinin 3. yılı münasebeti ile icraatın içinden toplantısı vardı.

Toplantının detaylarına girmeden önce şöyle birkaç detay verelim:

Bursa’da iktidarın muhalefet olduğu ya da diğer bir ifade ile hiç iktidar olamadığı tek ilçe Nilüfer.

Türkiye’de benzer örnekler arasında Ankara’da Çankaya, İstanbul’da Şişli gibi ilçeler var.

İktidar, şimdi muhalefet olduğu ilçelerde geçmişte iktidar olmuştu.

Gemlik, Mudanya örneklerinde olduğu gibi…

2004 seçimlerinde AK Parti Tahsin Bulut ile Nilüfer’de seçimleri burun farkı ile kaybetmiş, buna rağmen mecliste çoğunluğu kazanmıştı.

Tahsin Bulut da şimdi iktidar tarafında değil, iktidara muhalefet tarafında.

Bu açıdan bakınca iktidarın içinde ukde olan ilçe…

Bir tarafta bu gerçekler yaşanırken, iktidar partisinde siyaset yapanların en büyük eleştirileri de kendi belediyelerine yapılmayan hizmetlerin birçoğunun Büyükşehir marifeti ile Nilüfer’e yapılması konusunda şikâyet var.

Bu noktada verilen örneklerden biri şöyle:

“Geçmiş dönemlerde Nilüfer’e yapılan yatırımlardan 120 milyon TL’si Yıldırım’daki yollara harcansaydı, Yıldırım’da tüm yol sorunu çözülürdü” diyenlerin sayısı hiç de az değil.

Şimdi gelelim toplantıdan detaylara:

Son yerel seçimlerde, başkan yardımcılığından başkanlığa terfi eden Turgay Erdem, basın toplantısına son 3 yılda gerek yerel, gerekse global sıkıntıları anlatarak başladı. Bir tarafta pandemi, diğer tarafta yangın, tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar akabinde bunların toplumsal yansıması.

Bu bir realite…

Böyle dönemlerde ortaya çıkan en önemli belediyecilik faaliyeti olarak sosyal belediyecilik öne çıkar.

Bu noktada Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, “Pandemi başladığından beri gerek maske üretim ve dağıtımı, gerek dezenfeksiyon hizmetleri ile sağlık alanında toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştığımız gibi, bu dönem birinci basamak sağlık hizmetlerinden mahrum olan mahallelerimize aile sağlığı merkezleri kazandırdık. Ekonomik krizin ağırlığı altında ezilen vatandaşlarımız için çeşitli yardım faaliyetleri yürüttük.” diyerek yapılanları özetledi…

Öte yandan, gerçekleşen basın toplantısında Erdem, “biz insanlara balık vermiyoruz balık tutmayı öğretiyoruz” demeye getirdi.

Onu da şu sözlerle özetledi:

“Nilüfer Mesleki Eğitim Merkezi sadece 2021 yılında 29 branşta 2 bin 574 kişiye eğitim verdi. Bu eğitim çalışmalarıyla çeşitli beceriler edinen pek çok kişi, ürettiğini ekonomik değere dönüştürdü.

İşsizlik toplumun kanayan yarası haline geldiğinde biz, yenilikçi iş fikirleri olan girişimcilere destek olmak üzere Sosyal Girişimcilik Merkezini kurduk. Bu merkez 25 sosyal girişim ile toplamda 49 sosyal girişimciye destek verdik.” 

Nilüfer’in en önemli özelliği her yıl sürekli göç alması…

Özellikle Osmangazi ve Yıldırım ilçelerinde ekonomik gelişmişlik düzeyi yükselenlerin taşındıkları mekân Nilüfer.

Ama işin garibi önceki oturdukları ilçede AK Parti’ye oy veren seçmenin Nilüfer’de CHP’ye oy vermesi…

Bu da sosyolojik olarak incelenmesi gereken bir başka olgu…

Yine bir başka ayrıntı ise belediyecilik hizmetlerinde zirveye çıkarmak kolay,  zirvede kalmak daha zordur.

Nilüfer Türkiye’nin en gelişmiş 8. ilçesi.

Bu gelişmişlik daha yukarıya doğru mu aşağıya doğru mu gidecek, bunu da Erdem’in icraatları belirleyecek.

Erdem de “Kalkınma Ajansları Genel Müdürlüğü’nün yaptığı araştırmaya göre Nilüfer, Türkiye’nin en gelişmiş 8. ilçesi durumunda. Bu duruma gelmemizde Nilüfer’e 35 yıllık geçmişinde emeği geçen herkesin payı var. O nedenle önceki dönem belediye başkanlarımıza teşekkür ediyoruz. Bizler Nilüfer’e yeni değerler katarak yolumuza devam edeceğiz, ancak bir sitemim var” dedi.

O sitem de katı atık bedelleri ve sanayi bölgelerinden alınan paylarla ilgili. Bu noktada 3 senede yaklaşık kayıp toplam 180 milyon TL.

Özellikle Bütünşehir yasası ile Nilüfer’e bağlanan köylerle ilgili olarak yapılan hizmetleri de sıralayan Erdem biz hem köyde, hem kentteyiz mesajını verdi.

Kaçak yapı ile ilgili olarak da “biz karar çıkartıyoruz tam yıkmaya gidiyoruz, mahkeme yürütmeyi durdurma kararı veriyor” diyerek dert yandı.

Ardından da “kaçak yapı yapanın arazisi Hazine’ye irad kaydedilsin” önerisinde bulunarak toplantının soru cevap kısmına geçti.

Bu arada, Erdem’in icraat toplantısında İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, Başkan Yardımcısı Nevzat Kocakurt, önceki dönem belediye başkanlarından Faruk Baykal da gördüğümüz isimlerdi.

Netice de Erdem, yaptıkları ve yapamadıkları ile ilgili çalışmalarını anlattı.

Darısı diğer belediyelere…

Turgay Erdem’in sitemleri neden önemli?

Turgay Erdem’in sitemleri neden önemli?

15 yıldır Nilüfer ilçesinde oturuyorum. Hiç terk etmek istemediğim, ‘Şehrin kalbi burada atıyor’ diyerek inatla sarıldığım Altıparmak, Çarşamba mevkiinden, çocuklarıma yeşillikler içinde, bahçelerde oynayarak büyüme imkanı sunabilmek için ayrıldım. Bu sayede iki çocuğumun da sokak oyunlarını bilerek ve güven içinde büyüdüklerini söyleyebilirim.

Sanırım yukarıda yazdığım, kendi özel hayatımı anlatan paragraf Nilüfer ilçesinde yaşayanların hayat özetini oluşturuyor.

Çarşamba akşamı basın mensuplarına geniş katılımlı bir iftar daveti vererek Nilüfer ilçesinin gelişimi konusunda yaptıkları çalışmaları, yani göreve gelişinin üçüncü yılını değerlendiren Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem de benim anlattığıma benzer bir tablo çizdi Nilüfer’deki yaşamla ilgili olarak.

Gençlerin, kadınların, doğanın korunduğu bir ilçe olmak, olanı sürdürmek, daha iyiye taşımak adına sarf ettikleri çabayı, geliştirdikleri projeleri anlattı.

Nilüfer’de yaşayanlar da yaşamayan ya da yaşayamayanlar da artık nasıl bir ilçeden bahsettiğimizi gayet iyi biliyor. Bu nedenle, yazımda icraatlardan daha çok Turgay Erdem’in “Daha önce de bahsettik, ama sesimizi duyan olmadı” diyerek sıraladığı sitemlerinden bahsetmek istiyorum.

Çünkü Turgay Erdem’in nazikçe üzerinde durduğu sitemleri önemli…

Bursa’nın sanayisinin yükünü en çok omuzlayan ilçe Nilüfer. Sınırları içerisinde tam 9 tane sanayi bölgesi mevcut. Ancak sanayi bölgelerinden gelen emlak vergisi gelirleri artık bu ilçenin gelir hanesine yazılamıyor. Sanayi bölgelerinden daha önceki yıllarda yaklaşık 50 milyon liraya yakın bir gelir elde ettiklerini belirtti Başkan Turgay Erdem.

Bu gelir artık yok!

Bursa’nın ‘en pahalı suyu kullandığı’ tartışmasına Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin katı atık bedellerini faturalardan çıkarmasıyla yepyeni bir halka eklenmişti. Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz, ilçe belediyelerinin önemli gelir hanelerinden biri olan katı atık bedellerinin su faturaları ile toplanmasının sonlandırılmasına itiraz etmiş, karşılığında da ittifak ortaklarından İYİ Parti’nin sert çıkışı ile karşılaşmıştı.

Şimdi aynı itirazı daha yumuşak perdeden, daha sitemkar bir biçimde Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’den duyduk.

“Katı atık bedellerinden de yıllık 45-50 milyon lira düzeyinde bir kaybımız var. Sanayi bölgelerinin emlak vergileri ile birlikte iki buçuk yıllık toplam kaybımız 97 milyon lira!”

Bu gelir de artık yok!

“Bölgemizdeki hazine arazilerinin satışlarından bize gelen pay da çeşitli yöntemlerle kesildi. Geçtiğimiz günlerde yapılan sadece iki satıştan Nilüfer Belediyesi’ne gelmesi gereken pay 90 milyon lira civarındaydı. Bu paralar bizim gibi belediyeler için çok büyük paralar. Bunlar aslında Nilüferlilerin paraları!”

Bu gelir de artık yok!

“Nilüfer bölgesinde doğru dürüst bir devlet yatırımı yapılmıyor. Bizim gelirlerimize de her geçen gün daha fazla budama yapıyorlar!”

Bence bu tespit de gayet net!

Şu an nüfusu 520 bin olan, yılık büyüme hızı 12-15 bin arasında değişen ilçe ilk kez bu yıl 35 bin nüfus eklemiş sınırları içerisine. “Büyüme hızı böyle devam ederse verdiğimiz hizmetlerde aksamalar olmasından endişe ederim, biz yavaş büyümeyi istiyoruz” diyor Başkan Erdem.

Daha yakın zamanda, Türkiye’nin sosyoekonomik açıdan en gelişmiş 8. ilçesi olarak ilan edilen Nilüfer’deki önemli sıkıntılardan biri de tarım alanlarındaki kaçak sanayi yapılaşması.

“Bu konuda bürokrasi elimizi kolumuzu bağlıyor. Biz yapılan yapıyı yıksak da bölgede tahribat oluştuğu için sonrasında tarım yapılması pek mümkün olmuyor” diyor Nilüfer Belediye Başkanı.

Düzenlenen toplantıda CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ı, CHP Nilüfer İlçe Başkanı Fırat Yılmaz’ı, Millet İttifakı ortaklarından İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu ve Nilüfer Belediyesi Eski Başkanı Faruk Baykal’ı gördük, ama CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca’yı ve Nilüfer Belediyesi Eski Başkanı, aynı zamanda Millet İttifakı Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’i göremedik.

NOT: Girişte bizlere hükümetin zeytin ağaçlarının olduğu bölgelerde maden arama izni veren yasal düzenlemesine nazire yaparcasına Nilüfer Bostan’ın en favori ürünlerinden olan soğuk sıkım zeytinyağı armağan edildi, Nazım Hikmet’in şu dizeleri eşliğinde;

“Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin…” 

2023 seçimlerinde iki ihtimalin dışında bir ihtimal daha var!

2023 seçimlerinde iki ihtimalin dışında bir ihtimal daha var!

Mevcut siyasi durumu değerlendirdiğimizde, Millet İttifakı’nın oyu artarken, Cumhur İttifakı’nın oyu düşüş trendinde.

Bunda belki birçok etken var.

O etkenler içerisinde vatandaşın satın alma gücündeki düşüş ve geçmiş yıllarda yaşanan bazı sıkıntılar bulunuyor, dersek abartmış olmayız.

Bir tarafta bu gerçekler varken, diğer tarafta da – bu kadar yıpranmaya rağmen – anketlerde AK Parti’nin 2002 yılında iktidara geldiği zamandaki oyunu koruduğu gerçeği var.

Anketlerde AK Parti’nin oyu hala yüzde 33-35 bandında

Bu açıdan bakınca, önceki seçim sistemi olsa TBMM’ye AK Parti, İYİ Parti ve CHP’nin girmesi kesin.

Öte yandan HDP ile MHP’nin durumu şüpheli

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gelmemiş olsa idi olası bir seçimde AK Parti yine tek başına iktidarı alabilir, demek mümkün olacaktı.

Şimdi durum biraz farklı…

Cumhur İttifakı’nın oyu yüzde 50+1 düzeyinde değil…

Seçimlere daha bir yıldan uzun süre var.

O süre zarfında çok şey değişebilir.

Hatta siyasette bir saat bile uzun zamandır.

Hatırlatmakta fayda var:

1995 yılında gerçekleşen seçimlerde DGM savcılığından emekli olan Nusret Demiral’ın bir konuşması (Türkçe ezan) MHP’yi bir gecede barajın dışına itmişti.

Keza, geçmişte yine bölücü terör örgütü elebaşının yakalanması da DSP’yi bir gecede birinci parti yapmıştı.

Bu ülkede yine bir gecede CHP’de çıkan kaset skandalı sonrası lider değişimi yaşandı.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Ama gerçek olan siyaset iddia işidir.
Kurulduğu günden beri, ilk girdiği seçimden son seçimlere kadar sandıktan birinci çıkarak iktidar olan AK Parti kurmaylarının bu yıl ve 2023’ün ilk çeyreğinde yapacağı icraatlar Cumhur İttifakı’nın ve AK Parti’nin kaderini belirleyecektir.

Bunları da açacak olursak:

-İlki vatandaşın satın alma gücünün yükselmesi,

-Diğeri EYT ile ilgili atılacak adımlar,

-Yine 3600 ek gösterge çalışması,

-Özellikle Suriyeli sığınmacılar konusunda atılacak adımlar,

-TOGG’un yollara çıkması,

-Doğalgazın Karadeniz’den çıkarılması ve buna benzer stratejik yatırımların kurdelesinin kesilmesi AK Parti ve Cumhur İttifakı’nı en azından bir dönem daha iktidarda tutar.

Bunun diğer sonucu da 2024 yılında gerçekleşecek yerel seçimlerden yüzünün akıyla çıkabilme ve kaybettiği Büyükşehirleri geri alabilme şansı yakalamasıdır.
Aksi durumda işleri çok zor…

Bunun dışında bir olasılık daha var:  

O da halk TBMM’de çoğunluğu Millet İttifakı’na, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Cumhur İttifakı’na verebilir.

Ya da tam tersi…

O zaman çık işin içinden çıkabilirsen

GELECEK PARTİSİ YILDIRIM’DA ÜYE SAYISINI 5 KAT ARTIRDI

Geçmişte AK Parti’de siyaset yapan bazı isimlerin bugünlerde farklı siyasi partilerde görev yaptığını biliyoruz. Bu minvalde Bursa özelinde Alpaslan Yıldız’ın il başkanı olduğu Gelecek Partisi’nde tanıdığımız isimler var.

Onlardan biri de Ercan Sönmez

Önceki yıllarda AK Parti’de üye olan, Yıldırım Muşlular Derneği’nde başkanlık görevini üstlenen ve yeni kurulan Bursa MUŞSİAD’ın kurucularından olan Sönmez, mart ayında Gelecek Partisi Yıldırım İlçe Başkanı olarak görevlendirildi.

Dün telefonla görüştüğümüz Sönmez, “Geldiğimde toplamda 100 üye vardı. Görevi aldıktan sonra bizler üye sayısını 500’e çıkardık. Şimdiki hedefimiz toplam üye sayısını 2 bin 500’e çıkarmak” şeklinde görüşlerini bizimle paylaştı.

Diğer bir deyiş ile Gelecek Partisi’nin Bursa’daki toplam üye sayısının bugün itibarı ile yarısından fazlası Yıldırım İlçe teşkilatının.

Bakalım bu üyelerin ilk seçimde sandığa yansıması nasıl gerçekleşecek?

Sönmez’in oluşturduğu sinerji diğer ilçelere de yansıyacak mı?

Vatandaşlar Gelecek Partisinde gelecek görecek mi?

Bekleyip, takip edelim…

MEMLEKET PARTİSİ’NDE GEMLİK TAMAM SIRADA OSMANGAZİ VAR

Ülke çapında olduğu gibi Bursa genelinde de teşkilatlanmasını tamamlamaya çalışan siyasi partilerden biri de Muharrem İnce’nin Genel Başkanı olduğu Memleket Partisi.

Memleket Partisi Bursa İl Başkanı Güner Aklan da partisinin tabelasını asamadığı ilçelerde yoğun bir arayış içerisinde.

Bu noktada önceki gün Gemlik İlçe Başkanı atamasını gerçekleştirerek Mustafa Yılmaz’ı görevlendirdi.

Osmangazi için de Erhan Sözeri’nin çalışmalara başladığını öğrendik.

Bunun yanı sıra Aklan, önceki gün gerçekleştirdiği basın toplantısında, “olası bir ittifaka nasıl bakıyorsunuz?” sorusuna “İttifaklar genel merkezin işi” diyerek yanıt verdi.

Bu arada partinin Bursa’daki üye sayısı bin civarında.

Üye olanların çoğunluğunun ilk defa siyasete ilgi duyan isimler olduğunu da Aklan, bizlerle paylaştı.

ULUDAĞ OSB’DEN OKUL

En sıkı takipçilerimizden biri olan Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın hakkında bugüne kadar onlarca yazı kaleme aldık, onlarca program yaptık.

Aydın’ın en önemli vaatlerinden biri OSB sınırlarında bir okul yapmaktı. Kendisi de öğretmen kökenli sanayici olduğundan bu konuda çok istekli olduğunu biliyoruz.

 

Bu noktada salı günü gerçekleşen müteşebbis heyeti toplantısı sonrası ilk somut adım atıldı. Geçen yıl vefat eden bölge sanayicilerinden Mehmet Muhittin Yalçın’ın adının verileceği okulun protokolü merhum Yalçın’ın yakınları Yasin, Bayhan, Ahmet, Mustafa Kaya ve Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın’ın imzaları ile atılmış oldu.

Hayırlı olsun…

BESOB’un geldiği nokta bu mudur yani?

BESOB’un geldiği nokta bu mudur yani?

Bursa’da kayıtlı 100 bin esnafın çatı kuruluşu olan Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği, 15 Mayıs tarihinde genel kurul yapmaya hazırlanıyor. Tek adaylı olmasına alıştığımız genel kurulda bu kez 3 aday yarışıyor. Adaylardan biri mevcut Başkan Arif Tak. Diğer adaylar da eski yönetimden. Başkan Vekili Fahrettin Bilgit ve Başkan Yardımcısı Ali İlhan Özkan.

Arif Tak’ı biliyorsunuz zaten. Bilmemek mümkün değil. Çünkü ben mesleğe başladığımda BESOB’un başkanı olan Arif Tak, Lokantacılar Odası Başkanlığı ile birlikte 53’üncü başkanlık yılını doldurdu sanıyorum.

Bu kadar yılın üzerine Çataltepe gibi bir sorunla boğuşmak zorunda kalınca ve konuyu bir türlü tatlıya bağlayamayınca Tak’ın çok yıprandığını söylemek mümkün. 53 yıllık BESOB mesaisi bir emekliliği hak eder mi onu bize sandık gösterecek.

104 odadan 805 delegenin oy kullanacağı seçimler, benim takip ettiğim en çekişmeli seçim olarak da tarihe geçmeye aday.

Adaylardan Fahrettin Bilgit’in adeta gövde gösterisi yaptığı iftarına davet edilmiş bir gazeteci olarak gözlemim şudur ki, Bilgit pek çok odanın desteğini arkasına almış.

Sorumuz üzerine;

“Sanırım 75 civarında oda başkanımız davetimize katıldı” diyerek bu durumu netleştirmiş oldu Bilgit.

400’ün üzerinde davetlinin oruç açtığı yemekte bir konuşma da yapan Bilgit, pandemi sürecinin bize büyük bir hızla dayattığı teknolojik yenilenmeye küçük esnafın da ayak uydurmasını sağlayacaklarının altını çizdi.

Bu önemli. Aksi halde küçük esnafın zincir marketlerle, zincir mağazalarla baş etmesi çok zor.

Konuşmasının sonunda da basın mensuplarının sorularını yanıtladı Bilgit.

‘Arif Tak döneminde bir projeye imza attınız mı?’ diye soruldu;

“Birlikte uzun süre görev yaptık, sabırla metanetle görüşlerimi paylaştım. Ancak zaman içinde işlerin iyi gitmediğini görünce aday oldum. ‘Ben en iyisini düşünürüm’ anlayışından esnaf odalarını kurtaramadık!” diye yanıtladı.

‘Yenişehir’e neden bir esnaf odası binası kazandıramadınız?’ diye soruldu;

“Şu anki belediye başkanımız bir yer gösterdi, ama bunu BESOB Başkanı olmadan ben nasıl yapabilirim?” diyerek yanıtladı.

‘Bu seçimlere siyaseti bulaştırmakla eleştiriliyorsunuz?’ diye soruldu;

“Ben BESOB’da siyasallaşmaya tamamen karşıyım. Hiçbir siyasi partinin desteğini istemedim, almadım!” diye yanıtladı.

‘Esnaf Kefalet Kooperatifleriyle esnafta baskı oluşturduğunuz ve kredi vermeyiz diyerek esnafla konuştuğunuz iddia ediliyor’ diye soruldu;

Kredi başvurusunda bulunup bu biçimde alamamak asla söz konusu değildir. Esnaf Kefalet Kooperatiflerindeki arkadaşlarımdan bana destekler olunca böyle asılsız bir iddia gündeme geldi. Bu iddiada bulunan başkan adayımızın da yanında kooperatifçi arkadaşlarımız var. Hoş iddialar değil” diye yanıt verdi.

‘Çataltepe sorununu nasıl çözeceksiniz?’ diye soruldu. Hem süreci özetledi hem de Çataltepe’nin küçük esnaf için bir ihtiyaç haline geldiğini belirterek;

“Gökdere’deki esnafa ‘boşaltın’ diyorlar, Yalova Yolu’ndaki esnafın ön cephedekilerine ‘boşaltın’ diyorlar. Nereye gidecek bu esnaf arkadaşlarımız? Sorumluluğu olan her insanla istişare yaparak Çataltepe’yi Bursa’ya kazandıracağıma inanıyorum. 7 yılda bin 100 dükkan Tavşanlı’da bitirildi. O zaman Bursa’da bir eksiklik var. Bunu çözeceğiz.” diyerek yanıtladı.

Hasılı kelam düzeysiz bir tartışmanın içine çekilmek istenen Bilgit, şeffaf yanıtları ile hiç o toplara girmeyeceğini gösterdi.

Hele toplantının sonunda kimin cep telefonu faturasının BESOB kasasından ödendiğini irdelemek baya bir abes kaçtı bence.

Merak edenler için yazalım; Bilgit hiçbir zaman telefonunu oda kaynaklarından ödemediğini söyledi. Arif Tak da sanırım bundan sonra kendisi ödeyecekmiş faturasını.

Tek kelimeyle ‘komik!’

BESOB’un geldiği nokta bu mudur yani?

Altılı masadan çatırtı sesleri!

Altılı masadan çatırtı sesleri!

Güçlü bir muhalefet yürütülmesine ve dolayısıyla ülkede işlerin daha kontrollü ve iyi seyretmesine yönelik ciddi umutlar bağladığım altılı masadan çatırtı sesleri yükseliyor sanki…

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın altılı masanın cumhurbaşkanı adayına yönelik “20 yıllık AK Parti iktidarında sorumluluğa ortak olmamış olmak” koşulunu içeren tweet’i sadece bende değil gündemi takip eden herkeste böyle bir his uyandırdı.

Masanın iki kolunu oluşturan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na telefon ederek, ‘Bu konuyu bir araya gelip konuşalım’ uzlaşmacı tavrını koruyan kesim ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu oldu.

Geçtiğimiz hafta şehrimizde olan ve düzenledikleri iftar programı çok sönük geçtiği için üyelerinin halen birbirini suçladığı Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal bir pot mu kırmıştır, yoksa bile isteye mi yazılmıştır o tweet bilemeyiz. Bildiğimiz şey Uysal’ın büyük bir hızla altılı masa liderlerine gönül alma ziyaretleri gerçekleştirdiği.

Ancak, dün sabah katıldığı bir televizyon programında izlediğim Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun gönlü öyle kolay alınacak gibi değil.

Davutoğlu’ndan satır başları:

1-Altı lider birbirimizle açık yüreklilikle konuşmazsak masaya zarar veririz.

2-Mesele biz isek her türlü hesabı vermeye hazırım.

3-Ülkenin iyiliğini düşünüyorsanız dürüst insanlara rövanşist yaklaşmayın.

4-Altılı masada biz bir karar vermiştik ve seçime kadar cumhurbaşkanı adaylığını konuşmayacaktık. Ben bu karara uyuyorum.

5-Önemli olan en fazla sayıda milletvekilinin girişini sağlamak. Meclis’teki çoğunluğu almak cumhurbaşkanlığını almak kadar önemli.

BURSA ÇEVRE DÜZENİ PLANI KALBUR GİBİ

Bursa Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Recep Altepe’nin ‘hayalim’ diyerek projelendirdiği ‘Helitaksi’ şehrimizde pek uzun ömürlü olmadı malumunuz.

Rafa kaldırılan ve maliyeti de Bursa halkının sırtına yüklenen pek çok proje gibi puuff diye uçtu gitti helitaksimiz.

Önce ödenmeyen borçlar nedeniyle seferler durduruldu, sonrasında, satın alınmaktan vazgeçilen deniz uçakları için ödenen 200 bin dolarlık kaparo geri alınamadı. Var olan uçaklardan sadece biri çalıştırıldı derken; Burulaş’ın uçaklardan aylık zararı 170 bin lirayı buldu 2015 yılında.

Aslında öyle puufff diye de uçup gitmemiş helitaksi, acısı bizde kalmış yani…

Ancak bugünkü gündemimiz helitaksiden sonrası…

Konu helitaksinin helikopter pisti olarak belirlenen alanına otel inşa edilmesi.

TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreterliği’nin 19 Şubat 2022 tarihinde dava açma sürecini başlattığı plan değişikliğine ilişkin bir açıklama yapan TMMOB Bursa İKK Sekreteri Feridun Tetik, şunları söyledi:

“Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin talebimiz doğrultusunda bize gönderdiği dosyada gördük ki, bölgenin emsali 1.75’e çıkarılmış ve bina yüksekliği olarak 60 metre belirlenmiştir. Helikopter pisti ‘depreme karşı riskli bina’ olarak değerlendirilerek komik bir karara imza atılmıştır!”

Trafik sorununu bir türlü çözemeyen Bursa’da toplu ulaşıma ağırlık verilmesi ve dolayısıyla Burulaş’ın genişleme bölgesi olarak kullanılan noktanın gözden çıkarılmaması gerektiğini belirten Tetik,

“Bulduğumuz her boşluğu doldurmak zorunda değiliz, deprem bölgesinde yaşıyoruz. Bu boşluklara toplanma alanları olarak ve yeşil alanlar olarak çok ihtiyacımız var” dedi.

İKK Sekreteri Feridun Tetik’in dikkat çektiği bir diğer husus da 2020 Çevre Düzeni Planına yönelikti.

“Kentlerin anayasası olan çevre düzeni planları vardır. Bursa’da 2020 Çevre Düzeni Planı uygulamada. Henüz kamuoyuna açıklanan yeni bir plan yok bu planın dışında. 2020 Çevre Düzeni Planı iki senelik süreçte 248 defa delinmiş durumda. Bu 249’uncusu olacak. Bu gidişe artık bir dur demek lazım!”

Benim anlamadığım ise şu; uygulamayacaksak neden plan yaparız, sürdüremeyeceksek neden proje üretiriz?

6’LI MASADAN ÇATIRTI SESLERİ

Güçlü bir muhalefet yürütülmesine ve dolayısıyla ülkede işlerin daha kontrollü ve iyi seyretmesine yönelik ciddi umutlar bağladığım altılı masadan çatırtı sesleri yükseliyor sanki…

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın altılı masanın cumhurbaşkanı adayına yönelik “20 yıllık AK Parti iktidarında sorumluluğa ortak olmamış olmak” koşulunu içeren tweet’i sadece bende değil gündemi takip eden herkeste böyle bir his uyandırdı.

Masanın iki kolunu oluşturan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na telefon ederek, ‘Bu konuyu bir araya gelip konuşalım’ uzlaşmacı tavrını koruyan kesim ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu oldu.

Geçtiğimiz hafta şehrimizde olan ve düzenledikleri iftar programı çok sönük geçtiği için üyelerinin halen birbirini suçladığı Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal bir pot mu kırmıştır, yoksa bile isteye mi yazılmıştır o tweet bilemeyiz. Bildiğimiz şey Uysal’ın büyük bir hızla altılı masa liderlerine gönül alma ziyaretleri gerçekleştirdiği.

Ancak, dün sabah katıldığı bir televizyon programında izlediğim Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun gönlü öyle kolay alınacak gibi değil.

Davutoğlu’ndan satır başları:

1-Altı lider birbirimizle açık yüreklilikle konuşmazsak masaya zarar veririz.

2-Mesele biz isek her türlü hesabı vermeye hazırım.

3-Ülkenin iyiliğini düşünüyorsanız dürüst insanlara rövanşist yaklaşmayın.

4-Altılı masada biz bir karar vermiştik ve seçime kadar cumhurbaşkanı adaylığını konuşmayacaktık. Ben bu karara uyuyorum.

5-Önemli olan en fazla sayıda milletvekilinin girişini sağlamak. Meclis’teki çoğunluğu almak cumhurbaşkanlığını almak kadar önemli.

İsmet Karaca’dan turizm için teşvik önerisi

İsmet Karaca’dan turizm için teşvik önerisi

Önceki gün Norm Haber’de konuğumuz olan isimlerden biri de CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca idi.

Karaca, önce Furkan Kahraman’ın Normal Sorular programına canlı yayın konuğu oldu, ardından da haber merkezinde sohbet ettik.

Sohbetimizde Bursa’da bin 700 denekle yapılan anketin sonuçlarından bahseden Karaca, parti olarak AK Parti’yi yakaladıklarını ifade etti.

Ardından bir konuda öneride bulundu.

O konu da özellikle kendi iş alanı turizm ile ilgili idi.

“Bakanlık acentalara yurtdışından ülkemize gelen turist başına belirli rakamlarda teşvik verse ülkemizin turizm gelirlerinde patlama olur.” dedi.

Ardından “böyle bir teşvik sağlanırsa bizim insanımız dünyanın bir ucundan insanları toplar, ülkemize getirir” diyerek düşüncelerini paylaştı.

Makul ve mantıklı bir öneri.

Buna katkı koyma adına şunu da ilave edebiliriz:

Burada kademeli bir teşvik olabilir.

Daha önce Türkiye’ye az ya da hiç turist gelmeyen ülkelerden gelene döviz başına daha yüksek, çok sık gelenlere daha düşük bir teşvik sağlanabilir.

Bir de buna, gelen turistlerin gelişmişlik düzeyi düşük olan bölgelere götürülmesi durumunda ilave destekler eklenebilir.

Bence üzerinde çalışılması gereken bir konu.

MEMLEKET PARTİSİ’NDEN MEMLEKET GENELİNDE EŞ ZAMANLI TOPLANTI  

Son bir yıl içerisinde kurulan siyasi partilerden biri de Muharrem İnce’nin genel başkanlığını yaptığı Memleket Partisi.

Parti, ülke çapında örgütlenmesini tamamlamak üzere. Eksik olan il ve ilçelere rağmen seçimlere girme yeterliliğini kazandı.

Önemli bir gelişme…

Gelelim dünkü toplantıya…

Memleket Partisi, ülke genelinde il başkanlıklarında düzenlediği basın toplantısı ile gıda krizi ve güvenliğine dikkat çekti.

Bursa’da bu dikkati çeken isim İl Başkanı Güner Aklan idi.

Ama öncesinde konunun önemi açısından bir hatırlatma yapalım.

Malum, önce pandemi ardından yaşanan Rusya-Ukrayna Savaşı gıda fiyatlarını uçuşa geçirdi.

Bir anda unun fiyatı 3 TL’den 10 TL’ye, şekerin fiyatı ise 4 TL’den 20 TL’ye dayandı.

Pazardaki meyve ve sebzenin fiyatını sormayın gitsin.

Bir tarafta bunlar yaşanırken, diğer tarafta da ülke genelinde ekilmeyen ve biçilmeyen yüzbinlerce dekar alan bulunuyor.

İşte Memleket Partisi Genel Merkezi bu konu ile ilgili olarak tüm siyasi partilere şöyle seslendi:

“Bitkisel ve hayvansal üretim sektörü, stratejik bir sektördür. Bu sektörde önceliğimiz kendi kendimize yetebilir olmak zorundadır. Memleket Partisi olarak bitkisel ve hayvansal üretimde yaşadığımız sorunların çözümüne yönelik stratejimiz hazır. Bu sorunun siyaset dışı bir anlayışla ele alınması ve desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle, sorunların çözümüne dair çalışmalarımızı, önerilerimizi tüm siyasi partilerle paylaşmaya, ülkemizin geleceği için ortak aklı birlikte oluşturmaya hazırız.”

Açıklamanın sonunda, cevap veren tüm partileri ziyaret edeceklerini ifade ediyor Memleket Partisi’nin kurmayları.

Şimdi önümüzdeki yıllarda da stratejik öneme sahip bitkisel ve hayvansal üretim sektörü için ülkenin kafa yorması şart.

Uygulanabilir çözüm önerilerinin değerlendirilmesi de şart.

Bakalım İnce’nin mektubunu merak eden kaç siyasi parti çıkacak?

Bekleyip takip edelim.

İSMET KARACA’DAN TURİZM İÇİN TEŞVİK ÖNERİSİ

Önceki gün Norm Haber’de konuğumuz olan isimlerden biri de CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca idi.

Karaca, önce Furkan Kahraman’ın Normal Sorular programına canlı yayın konuğu oldu, ardından da haber merkezinde sohbet ettik.

Sohbetimizde Bursa’da bin 700 denekle yapılan anketin sonuçlarından bahseden Karaca, parti olarak AK Parti’yi yakaladıklarını ifade etti.

Ardından bir konuda öneride bulundu.

O konu da özellikle kendi iş alanı turizm ile ilgili idi.

“Bakanlık acentalara yurtdışından ülkemize gelen turist başına belirli rakamlarda teşvik verse ülkemizin turizm gelirlerinde patlama olur.” dedi.

Ardından “böyle bir teşvik sağlanırsa bizim insanımız dünyanın bir ucundan insanları toplar, ülkemize getirir” diyerek düşüncelerini paylaştı.

Makul ve mantıklı bir öneri.

Buna katkı koyma adına şunu da ilave edebiliriz:

Burada kademeli bir teşvik olabilir.

Daha önce Türkiye’ye az ya da hiç turist gelmeyen ülkelerden gelene döviz başına daha yüksek, çok sık gelenlere daha düşük bir teşvik sağlanabilir.

Bir de buna, gelen turistlerin gelişmişlik düzeyi düşük olan bölgelere götürülmesi durumunda ilave destekler eklenebilir.

Bence üzerinde çalışılması gereken bir konu.

GENÇ YAŞTAKİ KALP KRİZLERİ İLE COVİD 19 VE AŞILARI ARASINDA İLİŞKİ VAR MI?

Rakamlara baktığımızda iki yıldır hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelen pandeminin sona ermesinin yakın olduğunu söylemek mümkün.

Belki bugün açıklanacak Bilim Kurulu kararları sonrası hayatımıza aksesuar olarak giren, modacıların da üzerinde çalıştığı maske hayatımızdan çıkacak.

Ama pandeminin acısı belki yıllar boyu devam edecek. Bu dönemde kaybettiklerimizi rahmet ile anıyorum.

Özellikle pandeminin pik yaptığı dönemlerde bizler de maske, mesafe, hijyen ve buna paralel olarak aşılama konusunda tavsiyelerde bulunduk.

Ben aşılama konusunda inaktif aşıyı tercih edenlerdenim (TURKOVAC-SİNOVAC). Özellikle yeni teknoloji ile üretilen MRNA aşıları konusunda tereddütlü idim. Tereddütümün gerekçesi, bu tür yeni teknolojilerde yeteri kadar bilimsel veri olmaması, ilerleyen yıllarda olası yan etkiler konusunda bilimsel dayanakların olmaması idi.

Bir tarafta bu bilgiler varken, diğer tarafta da son günlerde genç yaşlarda kalp krizi geçirenlerin sayısında önemli bir artış var.

Hatta bunların büyük çoğunluğu hayatını kaybediyor.

Şimdi burada, Sağlık Bakanlığı yetkililerine ve bilim adamlarına önemli bir görev düşüyor. O görev de “aşılar ile kalp krizleri arasında bir ilişki var mı?” sorusuna yanıt bulmak.

Misal, bu konuda televizyonlarda her akşam gördüğümüz pandemi reytingcileri de bir çalışma yapabilir.

Bunun sonuçlarını halkla paylaşırlarsa kafalardaki soru işaretleri de kalkmış olur.

Öneri bizden, değerlendirmek yetkililerden…

 

Ekmeğini kelime kelime kazanmak!

Ekmeğini kelime kelime kazanmak!

Uykusuz bir gece yarısı kitaplığa uzanan elimde buluverdim, Egemen Berköz’ün “Yalnız ve Birlikte”sini.

Hayat oyun değil. / Hayat alnının ortasından zımbalar insanı /punduna getirdi mi.” diyordu, “Şu Boğucu 1971” adlı şiirinde.

Hayat bizi nasıl da punduna getiriyor değil mi! Alnımızın ortasından nasıl da zımbalıyor! Hele hele şu son yıllarda, hele hele şu son günlerde… Yoksul varsıl demeden, işsiz güçsüz bakmadan, kadın erkek ayırt etmeden, yaşlı genç umursamadan vurdukça vuruyor.

Büyük kaygılarımız, bir o kadar da büyük umutlarımız var. Zamanın verdiği umursamaz bir bezginlik, ezberlenen bir sefalet ve bir lanet belirsizlik içindeyiz. O belirsizlikten bir sürpriz çıkmayacağını öğreneli de çok oldu. Karamsarlığın haram sayıldığı şu hayatta tek sığınağımız Tanrı ve Tanrının kuşkusuz bir muhasebesi vardır, deyip devam ediyoruz yel değirmenleriyle savaşa! Azığımız bir parmak tarhana. Oysa yine Egemen Berköz’den biliyoruz ki “Şiiri yarıda bırakıp tarhana çorbasını / karıştırmak. / Oyun değil.”

Tarhana artık moda haline gelen “organikçi” raflarının en çok satan ürünü olsa da biz onun yoksulluk alameti olduğunu bilecek kadar yaşadık. Ancak size hikâyesini anlatacağım Refik Çavuş için tarhana yoksulluktan öte bir sefalet alametidir. Çünkü yoksulluk ile sefalet aynı şeyler değildir; birinde paranız yoktur, ikincisinde acınacak durumdasınızdır. Refik Çavuş için de şiiri yarıda bırakıp tarhana çorbasını karıştırmak oyun değil bir mahkumiyettir.

Gökhan Yavuz Demir’in “Kesin Döneceksiniz”de (*) seksen yılını ve bir gününü anlattığı Refik Çavuş, zamanın içinde kazık gibi dikilip kalmıştır. Şöyle şiddetlice silkinip kendimize baktığımızda gördüğümüz gibi! Oysa hayat akmaya, kendisi dışında kalan her şey, mesela bütün dünya olması gerektiği gibi olmaya devam etmektedir. Refik Çavuş, zamanı ve sıkıntıyı tüketemeyen yalnız çocuklar gibidir. Konuşurken dağa çıkaran, yazarken dağdan indiren bir söz ve kalem erbabıdır. Ne var ki anlatamamanın lanetine çarpılıp kalmıştır. Düşünsenize, üretmek için nötr ruh haline gereksinim duyan bir adamın sabrı nasıl erimez böyle bir zamanda!

Hem kader karşısında yeteneğin ne hükmü olabilir ki!

Zaman tam da cehalet festivali zamanıdır! Tanrının ve hukukun, elini eteğini çekip toplumları kendi kendinin insafına terk ettiği dönemlerden biridir. Bir felaketi ancak çok daha büyük bir felaket sonlandırabilmektedir. Utanma duygusu yoktur. Mizah duygusu zaten çoktan yok olmuştur. Aslında bu iki büyük eksiklik de büyük bir kavrayış problemine delalettir. Refik Çavuş, dehşet dolu bunca seneyi tek bir günmüş gibi yaşamaya devam ederken, oy, para ve sorumsuzluk üçlüsünün güç tutkusuyla yanıp tutuşan iktidarlara açtıramayacağı bir kapı tahayyül edemez!

Farkında mısınız ne çok Refik Çavuş tanıyoruz:

Yukarıdakilerden lütuf değil, gasp edilen haklarını isteyen. Tek bir saniye bile işsiz kalmaması gerekirken, hem işsiz hem güçsüz bırakılan. Yirmili yaşlarda ayrı, kırklı yaşlarda ayrı gadre uğrayan. Alın terinin karşılığı teri kurumadan ödenmesi gerekirken, hep alacaklı kalan. İşçiler, emekçiler, emekliler. Yaşa takılanlar, kanuna takılanlar, kanun hükmüne takılanlar. Çıraklığını borçlanmak için yalvar yakar olanlar. Yazılıda 90-100 çekip sözlüde çakanlar. Hayata ne çok hikâye sığdıranlar…

Kısacası altındaki ateşi sürekli harlanan ama düdüğü olmayan bir düdüklü tencere (**) tasavvur edin. İşte Refik Çavuş da biz de o düdüklü tencerenin içindeyiz!

Gökhan Yavuz Demir de öyle!

Kendisi dahil herkesin artık kallavi bir roman beklediği Gökhan Hoca, okurun karşısına kısa bir anlatıyla çıktı. Hayatın bir hikâyeye sığdırılamayacağını ama o hayata ne çok hikâye sığdırılabileceğini anlattı. Hem de konuşur gibi…

Adeta koşarak okudum. Ne var ki arada bir çelme attı satırların arasından. Alnımı dizimi ovalaya ovalaya kalkıp koşmaya devam ettim. Mecburen, hayat gibi…

Oyun değildi hayat!

Ne diyordu Egemen Berköz o şiirinde:

Ekmeğini kelime kelime kazanmak oyun değil. / İlkyazı özlemle bekleyebilmek bunca ilkyazdan sonra oyun / değil.”

___

*Gökhan Yavuz Demir imzalı Kesin Döneceksiniz, Yeni İnsan Yayınevi’nden Ocak 2022’de çıktı.

**Kalın yazılan cümleler kitaptan alıntıdır.