Bugün konuğumuz Turgay Erdem

Bugün konuğumuz Turgay Erdem

Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’i ağırladık Norm Haber ekibi olarak bugün…

Aslında gecikmiş bir ‘hayırlı olsun’ ziyaretiydi, başkan da gezmeyi pek sevmediğinden dem vurarak, Bursa basınına köklerini salmaya başlamış bir kuruma ‘hayırlı olsun’ demekten memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Ama takdir edersiniz ki, biz gazeteci takımı ve bir belediye başkanı karşı karşıya kalırsa iş sadece hayırlı olsun ziyareti kavramıyla sınırlı olmaktan çıkar.

Siyaset de konuşulur, yerel seçimler de…

Hele hele son günlere damgasını vuran CHP’nin belediye başkanları toplantısını, toplantıda konuşulanları ilk ağızdan dinlemek paha biçilemez…

Öncelikle şunun bilgisini vermek isterim; geçtiğimiz günlerde ‘grup kararına uymama’ gerekçe gösterilerek, kesin ihraç talebi ile disipline sevk edilen Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Osman Ayradilli’nin ihraç kararı CHP Genel Merkezinden geri döndü.

Ayradilli görevini bir CHP’li olarak sürdürmeye devam edecek.

Aslında beni bu son gelişmeden daha ziyade, Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in CHP içindeki karışıklığın neresinde durduğunu anlamak ilgilendiriyor.

Elbette sorduk, meşhur belediye başkanları toplantısına katılıp katılmadığını…

Erdem toplantıya katılmış, ancak benim kendisinde yakaladığım izlenim, toplantıya destek vermek amacıyla katılmaktan daha ziyade havayı koklamak, geneldeki izlenimleri almak için orada bulunduğu yönünde oldu.

Dışarıya aksettirilen kadar sert bir tutum, kavgaya dönük bir hava olmadığını söyledi Erdem. Bu yaklaşım siyaset gereği midir, yoksa gerçeğin tam yansıması mıdır bilemiyorum, ancak dünkü yazımda da belirttiğim gibi CHP’nin ağızlarda sakız olmasının önüne geçecek tutumdur diye düşünüyorum.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konuşmalarını şöyle aktardı Başkan:

“Bir değişime hepimizin ihtiyacı var. Bu değişime sizin ön ayak olmanızı isterim. Eğer izniniz olursa bu değişimin koordinatörlüğünü ben de yürütebilirim. Ancak böyle giderse, değişim olmazsa yerel seçimlerde bir başarı hikayesi beklemek doğru olmaz. Ben ikinci olacağım bir seçime aday olmayı istemiyorum.”

Makul, mantıklı sözler bunlar…

Fakat neresinden bakarsanız bakın, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun o koltuktan kalkmak gibi bir niyeti yok.

CHP’yi bilen ve bagajı olmayan birini getirin, hemen istifa ederim” sözlerinden de anlıyoruz ki, kendisini çok ayrı bir yere koymuş Genel Başkan…

Gelelim Nilüfer’e…

Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem potansiyel belediye başkan adayı. Bunu bir kenara yazalım…

Karşısına çıkacak adaylar olacağının ve bu seçimlerin diğer seçimlere nazaran Nilüfer ilçesinde dahi hayli sert çekişmelere gebe olduğunun farkında…

Pek çok yazımda dile getirdim, yine de yazmaya devam edeceğim. Rekabetin en önemli kısmı CHP’nin kendi içinde olacak. Mustafa Bozbey büyükşehirde şansının ne kadar düşük olduğunu ölçebilecek kadar tecrübeli bir siyasetçi ve eski, güvenli tahtına oturmayı istiyor.

Bu talebini Genel Merkeze kabul ettirebilir mi?

Bilemiyorum…

Şimdiden Genel Merkezi ikna turlarına başladığını söylemekte yarar var…

CHP’nin kendi içindeki rekabeti bir kenara bırakırsak bu kez Millet İttifakı’nın dağılmış olması kriteri geliyor gündeme… CHP ve İYİ Parti’nin seçimlere ayrı adaylar çıkararak girmesinin karşılığında Cumhur İttifakı’nın tek adayla yerel seçimlerde boy göstermesi Nilüfer’in yıllardır CHP’de olan başkanlık koltuğunu sallayabilir.

Bütün bunlar Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in de önündeki hesaplar…

Başkan olabilmek için önce kendi partisi içindeki çatışmalı durumu, ardından yerel seçimlerdeki zorlayıcı sınavı vermesi gereken Turgay Erdem’in işi bu kez daha da zor…

Yani anlayacağınız, CHP açısından kaybedilmesi en önemli nokta İstanbul olmayabilir. Partinin yıllardır hüküm sürdüğü, kalesi olarak kabul ettiği yerlerde bir kez daha galip gelmek için hızlıca toparlanarak yerel seçimler için harekete geçilmesi şart görünüyor.

Şiddetli bir çılgınlık hali var üzerimizde…

Şiddetli bir çılgınlık hali var üzerimizde…

Sabahtan itibaren telefonuma ve sosyal medyama gelen basın bayramı kutlamalarının haddi hesabı yok ve biliyorum ki, benim dışımdaki tüm meslektaşlarımın da iletişim kanalları aynı mesajlarla dolu…

Oysa ki; bugün aslında bir basın bayramı değil.

Basında sansürün kaldırılışının yıldönümü…

Tam da bu noktada Anadolu Gazeteciler ve Spor Yazarları Derneği ile Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesinin ortaklaşa yaptıkları açıklamaya yer vermek lazım. Özetle şöyle diyor mesleğimizin büyükleri;

Böyle giderse ve herhangi bir önlem alınmazsa, çok yakın bir gelecekte, hiç abartısız, ortada sansürlenecek bir basın dahi kalmayacak!”

Tam yerinde, dosdoğru, kitabın ortasından bir cümle…

Bugün bizlere bayram kutlaması için mesaj atan, kurumlara çiçekler ve hediyeler yollayan tüm kişi, kurum, siyasi parti, dernek ve sivil toplum kuruluşları, kendileri aleyhine yazılan yazılarla ilgili gerçekçi cevap haklarını kullanmak yerine, kişisel ilişkilerini işin içine sokarak gazetecileri susturmaya kalkmadıkları gün gerçekten sansürün kaldırılışından bahsedebiliriz.

Hatta belki sansürün kaldırılışından bahsettiğimiz o gün, güçlü bir basından ve basın çalışanı olmaktan mutlu emekçilerden de bahsedebiliriz…

Sıcaklar hepimizi mahvetti…

Ülkece çıldırdık…

Sansürü kendi lehlerine isteyip başkalarının lehine çalışmasın isteyenlerin çılgınlığını bir yana bırakacak olursak, bugünün en büyük çılgınlığı 24 Temmuz Lozan Barış Antlaşmasının 100. Yılında Atatürk Anıtına çelenk bırakmak isteyen Atatürkçü Düşünce Derneği’nin şiddetle engellenmesi…

‘Şiddetle’ kelimesini ‘ısrarla’ anlamıyla almamanızı ‘şiddetin’ gerçek bir şiddet olduğunu vurgulamak isterim.

Uzun süredir bahsettiğimiz muhalefet boşluğunu doldurmaya çalışan tüm sivil toplum kuruluşlarına yapılan gibi bir karşı duruş Atatürkçü Düşünce Derneğine de yapıldı bugün itibariyle.

Oysa 24 Temmuz itibariyle Atatürk Anıtına Çelenk bırakılacağına dair bilgi, Bursa Valiliğine günler öncesinden verilmiş. Böyle bir bilgilendirme yapılması zorunlu olmadığı halde.

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), 29 Ekim Kadınları Derneği ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği çelenk bırakmak için Atatürk Anıtı önünde toplandığında ADD Başkanı Gürhan Akdoğan kendilerine izin verilmediğini açıkladı toplanan kalabalığa.

Ardından yaşanan gerginlik basın açıklamasını okumaya çalışan 29 Ekim Kadınları Derneği Bursa Şube Başkanı Ece Aktan’ın elinden mikrofonun alınmasıyla tırmandı.

ADD Başkanı Gürhan Akdoğan’ın;

“Emniyet güçleriyle bizi karşı karşıya getirdiler bu kabul edilemez. Atatürkçüler, Kemalist devrimciler bunu hiçbir zaman kabul etmeyecek. Bu ülkede zamlar açıklanırken bizim tarihi açıklama yapmamıza izin verilmiyor. Bugün hepimizin emniyet güçlerinin de orada oturan valinin de varlık nedeni Mustafa Kemal Atatürk’tür, Atatürk Milliyetçileridir. Türkiye Cumhuriyeti devleti asla şeyhler, müritler ve mensuplar ülkesi olamaz ve olmamalı!” cümlelerinin altını çizmek lazım.

Ülke şirazesinden çıktı, çıkıyor…

Bir hizaya gelmek, bu ülkenin kurucu değerinin ülkeyi hangi önemli ilkeler üzerine inşa ettiğini hatırlamak ve bu ilkeler doğrultusunda yaşamak gerektiğini unutmamak lazım.

NOT: Bir çılgınlık furyası da CHP’de yaşanıyor malum. Son günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemlerine, CHP Genel Merkezinde düzenlenen toplantıların sızan kulislerine baktığımda aklıma bir benzetme geliyor.

Biz bir zamanlar, uzun uzun, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in ne kadar hasta olduğunu sürekli gözümüze sokan haberlerle muhatap olmuş ve hasta bir adam tarafından yönetilmeyi haklı olarak istememiştik.

Görevini bıraktıktan sonra bir anda sağlığına kavuşmuştu Ecevit…

O dönem Ecevit’in hasta olduğunu gözümüze sokanların içinde bulunduğumuz dönemde Kılıçdaroğlu’nun koltuğuna yapışmış ısrarcı tavrını gözümüze sokmaya çalıştığını ve kulislerin böylesine hızlı yayılmasının nedenlerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum zaman zaman…

Çünkü nedense sadece CHP’den sızıyor bu kulisler…

Olanlar, konuşulanlar doğru mu?

Asla…

Değişim gerekli mi?

Kesinlikle…

Fakat, gelinen nokta CHP’nin toptan karalanmasına varınca orada işler değişiyor. İnsan bir garez arıyor…

Bulmak da hiç zor değil…

Bursa Büyükşehir kentsel dönüşümde iddialı

Bursa Büyükşehir kentsel dönüşümde iddialı

Gerçek olan şu:

11 ili etkileyen 6 Şubat depreminin ardından tabiri caiz ise kış uykusundan uyandık. Deprem gerçeği ile yüzleşmeye başladık.

Deprem bu ülkenin gerçeği.

Depremden korunmanın tek yolu da sağlam binalardan geçiyor.

Bursa özelinde sağlam binaların stok durumunu öğrenmenin basit bir yolu var: Kentte deprem yönetmeliği sonrası yapılan binaların sayılarını mevcut binalardan çıkardık mı, üç aşağı beş yukarı durum ortaya çıkar.

İşte bu noktada gerek Bursa Büyükşehir, gerek Yıldırım ve Osmangazi Belediyeleri tarafından yapılan hummalı bir çalışma var.

Bu noktada Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan veya yaptırılan kentsel dönüşüm çalışmalarını yerinde izleme ve görme adına Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın davetlisiydik.

Şunu net ifade etmek gerekiyor:

Depremi unuttuğumuz an deprem kendisini hatırlatmayı biliyor.

Önceki yıllarda kat karşılığı yapılan kentsel dönüşüm ve müteahhitlik hizmetleri zaman içinde farklı bir noktaya geldi.

Nasıl mı?

Şimdiki sistemde yeni yapılan daireye de bedel çıkarılıyor, sizin malınıza da…

Ona göre daire veriliyor.

Ya üste para alınıyor ya da ödüyorsunuz.

Ama 80 model Murat verip de 2023 model Mercedes istiyorsanız o zaman kentsel dönüşüm zora giriyor.

Bursa’da orta nokta bulunup başlanan çalışmalar olduğu gibi belediyenin mülkiyetinde olan yerler de var…

Gelelim gezdiğimiz birkaç yeri anlatmaya…

Bu minvalde kentsel dönüşüm çalışmaları başlayan Gaziakdemir kentsel dönüşüm alanında başlayan ilk ziyaretimizden bahsedelim.

Buraya yaklaşık 700 konut yapılıyor.

Yapılan konutların tek kullanım amacı var, yeni kentsel dönüşümlerde takasta kullanılması.

Şu ana kadar inşaatın yüzde 7’lık kısmı bitirilmiş.

Toplam 650 günde bitirilmesi bekleniyor.

Bittiğinde domino etkisi ile aşağı mahallelerde dönüşüm hızlanır kanaatindeyim.

Bu arada merak edenler vardır; toplam 5 binin üzerinde fore kazık temelde kullanılmış.

İkinci durağımız ise Beşyol’da özel sektör tarafından yapılan kentsel dönüşüm alanı.

Burası bitme noktasında, kentin kuzey girişi bu anlamda değer kazanacak…

Gezdiğimiz bir başka bölge ise Yiğitler ve Karapınar’daki çalışmalardı.

Ama öncesinde yapılan bir köprü var. O köprü sayesinde Haşimişcan’dan Kestel’e kadar gidebileceksiniz.

Bu iki bölgedeki çalışmalar bitmiş.

Yakın bir tarihte hayat başlar.

Başkan Alinur Aktaş’ın bir sözü var:

Ben bu çalışmaları fuar fuar dolaşıp satmak için yapmıyorum.”

Bu önemli bir söz.

O hedef olarak “kentsel dönüşüm kendini finanse etsin” anlayışında.

Arabayatağı ise temel atmak için gün sayıyor…

Günün son durağı Tarihi Hanlar Bölgesi idi.

Burada 350 araçlık otopark yapılıyor. Düzenlemesi bitmek üzere.

Otoparkta hedef yılsonu…

Bunun dışında bu çalışmaların ardından uzun süre gündemi meşgul eden 1050 Konutlarla ilgili ilk yıkım müjdesini Başkan Aktaş paylaştı.

İlk kazma 26 Temmuz Salı (bugün) günü vurulacak…

Büyükşehir marifeti ile 1050 Konutlar hariç 3 bine yakın konut bitmiş ya da bitmek üzereymiş.

Aktaş, bu konuda duyarlı…

Sonraki hedefi ise Altıparmak ve Çarşamba bölgesi…

Burası da dönüşüme hazırlanıyor.

Çalışmalar yapılıyormuş.

Umarım hedefe ulaşılır.

Bizim gördüğümüz Aktaş’ın kentsel dönüşüm noktasında duyarlılığı…

Bize de başarılar dilemek düşüyor.

Keles Kocayayla’da etkinlik içinde etkinlik…

Keles Kocayayla’da etkinlik içinde etkinlik…

Özellikle yaz aylarında hafta sonları festivaller, etkinlikler birbirini kovalıyor. Bu minvalde de hafta sonu Bursa’da farklı bir etkinlik vardı.

Etkinliğin merkezi Marmara Bölgesi’nin en büyük yaylası Keles Kocayayla idi.

Etkinlik içinde etkinlik vardı dersek daha doğru olacak.

Hem 6.Türk Dünyası Ata Sporları Şenliği hem de 55. Keles Kocayayla Şenliği…

Dile kolay yarım asırdan fazla bir süredir devam eden bir gelenek…

Neredeyse Bursa Festivali ile aynı yaşta. Diğer tarafta 6. Türk Dünyası Ata Sporları Şenliği, Türk dünyasına dair her şey…

Türk Cumhuriyetlerinde geleneksel olan ata sporlarımızı ayrıntılı olarak burada izledik. Yağlı güreşlerde birbirinden değerli pehlivanlarımız Keles’te idi.

Sadece pehlivanlarımız değil, Bursa’dan, Tavşanlı’dan, İnegöl’den, Domaniç’ten, Keles’in köylerinden, Orhaneli, Büyükorhan ve Harmancık’tan 50 bine yaklaşan insanımız hem güneşin etkisinden kaçmak için soluğu yaylada aldı.  Hem de farklı bir gün geçirdi.

Hem ata sporlarını seyrettiler hem de konser de eğlendiler…

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ücretsiz taşıması da gerçekten büyük bir hizmet…

Yine Keles Belediye Başkanı Mehmet Keskin’in, öte yandan Keles Destek Hizmetleri Müdürü Emre Kahraman’ın misafirlerle ilgilenmesi de önemli bir detay, konukseverlikleri için teşekkürler.

Bu arada şunu da ifade etmek gerekiyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi destekleri ile yapılan Keles Belediyesi tarafından işletilen bungalov tipi evler de Kocayayla’ya ayrı bir anlam katmış. Bölgenin ekonomik anlamda kalkınması için bu tür yatırımların desteklenmesi şart.

Bizler emeği geçenleri tebrik ediyoruz.

***

HARMANCIK’IN İLK ULUSLARARASI ETKİNLİĞİ İÇİN GERİ SAYIM BAŞLADI…

Dağ ilçelerinden kente en uzak olan Harmancık’tır. Bu ilçenin en önemli özelliği krom madeninin burada çıkarılması olsa da bu konuda maden firmaları tarafından yeterli desteği görmemiştir.

Firmalar ticari olarak iyi bir yere gelmesine rağmen Harmancık geride kalmıştır.

Öte yandan farklı bir yol olarak önceki dönem belediye başkanı Mustafa Çetinkaya zamanında başlayan ekoturizm çalışmaları ilçeye bir hareket getirdi.

Aynı zamanda bu çalışmalar diğer dağ ilçelerine de örnek oldu. Çetinkaya’dan sonra göreve gelen Yılmaz Ataş da ilçenin bir başka yönünü ortaya çıkarmak için gayret gösterdi. Ve hedefine ulaştı.

O da okçuluğun babası, atası diyeceğimiz Şüca ile ilgili…

Osmanlı Devleti’nde 2. Bayezid döneminde, lodos menzilinde 839 metrelik atışıyla rekor kıran okçu Şüca aslen Harmancık’lı… Bu yönünü bilen Ataş, geleneksel okçulukta Harmancık’la ilgili önemli bir etkinliğe imza atacak. İmza atacağı etkinlik için sosyal medyasından da davet yayınladı.

İşte o davet:

“Uluslararası Okçu Şüca’yı Anma Geleneksel Okçuluk Turnuvası”nı 26-31 Temmuz 2023 tarihlerinde 16 farklı ülkeden yarışmacıların katılımı ile Bursa’lı Şüca’nın memleketi Harmancık’ımızda gerçekleştiriyoruz.”

16 farklı ülkeden sporcular gelecek. 18 yaş altı ve 18 yaş üstü olmak üzere… Harmancık’ta yarışmalar 28 Temmuz ile 30 Temmuz arasında gerçekleşecek.

Vakti olanlar ve geleneksel Türk okçuluğuna ilgisi olanlar bu etkinliği kaçırmasın…

Lojistikçiler dert küpü

Lojistikçiler dert küpü

Önceki gün Norm Haber ekranlarında yayınlanan Yerel Bakış programında konuğumuz olan isim, BTSO Meclis Üyesi, aynı zamanda ARC Lojistik Genel Müdürü Fahrettin Arabacı idi.

Yüzlerce TIR’ı, bine yakın direkt ve dolaylı çalışanı ile lojistik sektörünün önemli isimlerinden biri olan Arabacı, sektörün yaşadığı sıkıntıları gözler önüne serdi.

O minvalde sıkıntılardan ilki, kelli felli firmaların fiyat politikaları.

Bu anlamda Türkiye’de imal edilip yurt dışına satılan TIR fiyatının yurt dışı fiyatı 115 bin dolar, aynı TIR’ın Türkiye fiyatı ise 165 bin dolar…

Ürün Türkiye’de üretiliyor ama fiyatı oldukça yüksek üretildiği yerde…

Arabacı’nın önerisi bu konunun araştırılması…

Yine diğer bir sorun ise MTV

Diyor ki “bizim iş yerimiz TIR’lar için ikinci kez istenen vergiler, sanayideki bir fabrikanın makinaları için isteniyor mu?”

Gerçekten de öyle, mesleğini lojistik sektöründen kazananlar için bu noktada istisna sağlanabilirdi.

Yine bir başka sıkıntıda olduğu konulardan biri de kendilerini Eximbank’ın ihracatçı görmemesi.

Bizler resmen araftayız. Biz bu sektörde olmasak yerimizi almaya çalışan Balkan coğrafyası birçok ülkedeki lojistik firmaları hazır bekliyor. O açıdan bakınca biz olduğumuz sürece para yurt içinde kalıyor” diyor.

Bu konuda ihracatçı kredileri kendilerine de verilmeli.

Bizim her aldığımız TIR aynı zamanda 2,5 kişiye iş olanağı” diyen Arabacı, “sektörde bir kişiye istihdam açmanın bedeli ortalama 4 milyon TL” diyor.

Bu arada, Kapıkule ve Hamzabeyli’den her gün çıkış yapan TIR’ların yüzde 40’ının Türk firmalarına ait olduğunu öğrendik. Bu oran iki yıl önce yüzde 60 civarındaymış.

Bu da sektörün yaşadığı sıkıntıyı gözler önüne seriyor.

Türkiye’nin AB’nin üretim üssü olduğunu ve karasal taşımanın pazardaki payının yüzde 50’nin üzerinde olduğunu Arabacı programımızda paylaştı.

Sektörde yetişmiş eleman sıkıntısı yaşandığını ve yeni alınan elemanın en erken bir yılda hazır hale geldiğini paylaşan Arabacı, yetkililerden sektör olarak destek bekliyor.

Bursa’nın hem doğusuna hem batısına bir an önce lojistik merkezi kurulması gerektiğini de düşünüyor.

Biz de elçiye zeval olmaz deyip bu köşeden aktarmış olalım…

DEVA’DA 2 ATAMA 2 İSTİFA

Ali Babacan’ın Genel Başkanı olduğu DEVA Partisi’nin boş olan Bursa İl Başkanlığı’na hafta içinde Zeki Kahraman’ın ataması gerçekleşti.

Kahraman’ın atanma yazısının mürekkebi kurumadan Osmangazi İlçe Başkanı Yasin Gök’ün görevi bıraktığını, ardından Orhaneli İlçe Başkanı Taner Ay’ın da ayrıldığını biliyoruz.

Yine bir tarafta bu ayrılmalar yaşanırken, diğer tarafta ise atamalar gerçekleşti.

Boş olan Yıldırım ve İnegöl İlçe Başkanlıklarına yeni atamalar yaptı.

Yıldırım İlçe Başkanı olarak Ferhat Yıldırım, İnegöl İlçe Başkanı olarak Onur Metinbaş görevlendirildi.

İki ismin görevlendirilmesi önceki gün gerçekleşti.

Kahraman’ın önünde zorlu bir süreç var.

Boş olan birçok ilçe başkanlığının yanı sıra il yönetimini oluşturma görevi var.

Bir tarafta görünen bu gerçeklerin yanında bir de görünmeyen gönül kırgınlıkları var.

Bakalım Kahraman bu sıkıntıları aşabilecek mi?

Bekleyip takip edelim…

Eee… Ne olacak bu CHP’nin hali…

Eee… Ne olacak bu CHP’nin hali…

Cumhuriyet Halk Partisi’nde kutupların giderek keskinleştiğini ve artık tarafların daha net cümlelerle ‘ben buradayım’ demeye başladığını görmemek mümkün değil.

Taraflar hem yerelde hem de genelde keskinleşirken bugün CHP açısından son derece önemli bir toplantı vardı takibe alınan. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu belediye başkanları ile bir araya geldiği toplantıda ittifak yolunun kapandığını da ilk kez dile getirmiş oldu.

Biz zaten Millet İttifakının çoktan sonlandığını defaatle dinlemiştik İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den.

Ama işte gerçekten ümitleri tükenmek bilmeyen bir ruha sahip olan Kılıçdaroğlu tüm olan bitenin ardından yine ittifak ile yol yürüneceğini düşünüyor olsa gerek ki, belediye başkanlarına yerel seçim çalışmalarında ittifak yokmuş gibi yol yürüyeceklerine ilişkin cümleleri yeni yeni etmeye başladı.

Kılıçdaroğlu’nun tükenmeyen ümitleri kendisinin genel başkanlık koltuğuna olan aşkını da pekiştiriyor malum…

Bu konuyla ilgili giderek daha çok dibe batsa ve hızla destekçi kaybediyor olsa da ümidini koruyor genel başkan.

Daha önceki yazılarımda bu toplantıya katılan ve katılmayan isimlerin kimler olacağına dikkat etmek gerektiğini vurgulamıştım. Tamı tamına 36 belediye başkanı mazeret bildirerek toplantıya katılmamış görünüyor.

Elbette bazılarının geçerli mazeretleri vardır mutlaka, ancak hepsinin mazereti gerekçesi ile katılım sağlamadığını, açıkça tarafını göstermek isteyen belediye başkanlarının da katılımcı olmama kararını verdiğini düşünüyorum.

Toplantıda konuşan ve düzenlediği Zoom toplantısı basına sızdırıldığı için ihanetle suçlanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun toplantının etik dışı olmadığına yönelik söylemine de canı yürekten katıldığımı belirtmek isterim.

Bu partide bir genel başkana rakip olmak isteyen ilk isim Ekrem İmamoğlu’ymuş gibi davranılması ya da değişim isteyen ilk partili gurubun İmamoğlu etrafında toplanan gurup olduğu varsayımı ile hareket ediliyor olması beni şaşkına çeviriyor.

Nerde kaldı demokratlık, nerde kaldı özgürlük, nerde kaldı vatandaşa inmek…

Türkiye’de çok partili demokrasi, hukuk devleti ve laik rejim bakımından bir ağırlığı olan CHP gerçeğini nereye koyalım peki…

Sürecin ivedilikle bir değişimle sonlandırılması gerektiği son derece açık…

CHP’nin ‘piro’su zamanı sündürmek yerine çekilmeyi bilme büyüklüğünü göstermeli bir an önce…

Çünkü giderek gerçeklikten uzaklaşan açıklamaları, koltuk sevdalısı hareketleri ve muhalefetin de eleştirdikleri iktidardan sadece bir adım ötede durduğunu gören seçmen, hatta örgüt, soğuyor partisinden…

Bunu yerelde şimdilerde yaşanan delege seçimleri sürecinde gözlemlemek mümkün…

Bundan önceki seçimlerde ciddi bir örgüt katılımı ile gerçekleşen delege seçimlerine katılım arttırmak için adeta parti üyelerinin peşinde koşulduğunu, rica ile seçimlere katılımın sağlanmaya çalışıldığını biliyoruz.

Elbette bu durumun bir kısmını içinde bulunduğumuz yaz aylarına ve tatil sezonunun başlamış olmasına bağlayabiliriz. Ancak şu da bir gerçek ki, seçimlere katılmayı gerekli görmeyen, ‘Seçimlere katılsam da bir şey değişmeyecek… Partinin içinde bulunduğu durum ortada… Koltuğa oturan kalkmıyor zaten… Bir benim oyumla mı olacak her şey…’ gibi söylemleri benimseyen de azımsanmayacak bir kitle var…

İşin daha da kötüsü, tüm seçimler bittikten sonra da, aynı örgüt üyeleri ve aynı seçmen kitlesinin aynı söylemleri benimseyerek sandığa gitmeme ihtimali var…

Tam da bu bahsettiğim umutsuzluk halinden, bu sıkılmışlıktan, bu değişimi istemekten yorulmuşluktan kurtulmak lazım…

Yani ben de bugünün en önemli toplantısı öncesinde gazetecilerin sorusu üzerine; “Bütün sorunları parti aşar, Türkiye de aşar, ama bunun öncüsü CHP olur. Türkiye’de olumsuzun aşılmasının öncüsü de CHP olur, her zaman olduğu gibi” diyen Adana Belediye Başkanı Zeydan Karalar’a katılmak istiyorum da gördüğüm tablo buna pek müsaade etmiyor…

 

CHP Nilüfer’de üçüncü aday yolda

CHP Nilüfer’de üçüncü aday yolda

Bir seçim bir partinin sonu olur mu?

Neden olmasın!

Ha oldu ha olacak…

İş böyle giderse daha önce de yazdığım gibi iki parti olarak bölünme yoluna giriyor…

Koskoca Cumhuriyet Halk Partisi, sadece kişilerin konuşulduğu bir kısır döngü siyasetine mahkum edildi.

Önce sızdırılan görüntüler, ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ‘yerel seçimlerde aldığımız tüm belediyeleri nasıl kaybederiz’ konu başlıklı açıklamaları, safların iyice netleşmesine neden oldu.

Partinin Kurultay’a tek parça halinde gitme şansı artık sıfır.

Önümüzdeki günlerde bir açıklama yaparak, ya genel başkanlığa adaylığını ya da destekleyeceği genel başkan adayını açıklayacağını düşündüğüm İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu değişimin adresi olarak görünüyor.

Genelde durum böyleyken, yerelde de delege seçimlerinden başlamak kaydıyla il ve ilçe kongrelerinde rekabetli bir süreç göreceğimiz ortada.

Delege seçimlerinin sonuna yaklaşıyoruz, yani delegenin ağırlığının kimden yana olacağı giderek netleşiyor. Hal böyle olunca ilçe kongreleri için adaylar da yavaş yavaş kendini belli ediyor.

Gerçi eski kongre süreçlerinden yola çıkarak delege oylarının bir anda büyük kitleler halinde yer değiştirebileceğini de hatırlatmak lazım.

Ama CHP içinde siyaset yapanların bu gerçekliği zaten çoktan kabul ettiğini tahmin ediyorum.

Şimdi gelelim, seçimin en hararetli geçtiği, hatta yakın bir zamanda iki mahallesinde yapılan itirazlar nedeniyle delege seçiminin iptal edildiği Nilüfer ilçesine.

Şimdilik iki ilçe başkan adayı olan Nilüfer’in nur topu gibi bir ilçe başkan adayı daha oldu, oluyor, yani niyet var, daha resmi bir açıklama yok

Efendim, durum şudur; 2015-2019 yılları arasında ilçe gençlik kolları başkanı olan ve sonrasında Nilüfer Belediye meclis üyeliği görevini üstlenen Onur Uslu ilçe başkanlığı için nabız yokluyor.

Bu nabız yoklamayı öyle küçük basit hesapların peşinde koşan bir girişim olarak algılamak yerine gençliği daha doğru okumak gerektiğini düşünüyorum.

Partinin tüm hücrelerine sinen değişim rüzgarı bir kez de Nilüfer’den essin, üstelik de partiye kendini adamış gençlerle birlikte essin istiyor Uslu’nun destekçileri…

Aslında uzun süredir iki grup arasında gidip gelen Nilüfer İlçesi’ne hakim olma durumu bir üçüncü alternatifin varlığının hatırlatılmasıyla biraz daha şenlenecek gibi.

Bir kez daha hatırlatayım, henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Yine de gençlerin partide daha etkin görevler alması adına, yepyeni bir alternatif yol açmaları adına, partinin ve örgütlerin üzerindeki metal yorgunluğunu silkeleyip atmak adına şık bir hareket.

Bu seçimlerde yol alınır mı?

Belki bu seçimler için biraz geç kaldılar ve gençler için bu seçim biraz erken bir hareket zamanı, ama önümüzde daha çok seçim olduğunu unutmamak lazım…

Gençlik ve kadın yapılanması güçlü parti her daim kazançlıdır…

***

MUDANYA ÜNİVERSİTESİ BÜYÜYOR

Bugün Bursa basını olarak Mudanya Üniversitesi’nin misafiriydik. Şehrimizin ilk ve şimdilik tek vakıf üniversitesinin hızla büyüyor olduğunu görmek bir Bursalı olarak beni mutlu ediyor.

Konuşmalar arasında geçen iki husus benim açımdan çok önemli.

Bunlardan birincisi; Mudanya Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Gıyasettin Bingöl’ün,

Bütün Milli Eğitim Bakanlarına ve şehrimizde görevlendirilen bütün İl Milli Eğitim Müdürlerine eğitim sistemi ile ilgili sorunları, çözüm önerilerimiz hiç üşenmeden adeta bir brifing verir gibi anlatırım” sözüdür.

Bence şehrimizde eğitim adına elini taşın altına koyan herkesin kendisine görev edinmesi gereken bir mesele bu.

Diğer bir husus ise Mudanya Üniversitesi Rektörü Prof. Hasan Tosun’un konuşmasında dile getirdiği;

“Elbette öğrenci yetiştirecek elbette bilimsel çalışma yapacağız. Elbette bir üniversitede olması gereken temel değerleri sağlayacağız. Elbette sosyal bir doku olarak insanı hayata hazırlayacağız. Buna hiç şüphe yok. Ama asıl 4. nesil üniversite olarak Mudanya Üniversitesi bilgi üretecek. Bu bilginin transferini sağlayacak ve dolayısıyla en çok da önemsediğimiz şeylerden bir tanesi de toplumsal katkı sağlayacak” sözü.

Tüm eğitim kurumlarının toplumsal katkı sağlayacak öğrenciler yetiştirme misyonunu üstlenmesi gerektiği kanaatindeyim. İçinde bulunduğumuz durumu aşmanın yollarından biri geleceğimizi iyi yetişmiş nesillere emanet etmek.

Bingöl’ün hayallerini gerçekleştirdiği yer Mudanya Üniversitesi

Bingöl’ün hayallerini gerçekleştirdiği yer Mudanya Üniversitesi

Bursa’da bulunduğu konuma bata çıka, tırnakları ile kazıyarak gelen isimlerden biri de Gıyasettin Bingöl’dür.

Yaklaşık 35 yıldır tanıdığım Bingöl, Kitapçılar Çarşısındaki küçük kitabevi ile başladığı iş hayatına her gün yeni bir halka ilave etti.

Önce Şafak Dersaneleri, sonrasında Final ve Sınav’la doruğa ulaşan bir süreç…

Bugün Bursa’da sahibi olduğu özel okullarda 10 binin üzerinde öğrenci eğitim hayatına devam ediyor.

Bugüne kadar yanında 50 bin öğretmen çalışmış, yarım milyona yakın öğrenci de ya dersanesine ya okuluna gitmiş.

Dershanecilikten özel okula geçiş sonrasında taçlandırdığı son nokta Mudanya Üniversitesi oldu.

Bina maliyeti bugünün rakamları ile 1 trilyon.

Geçen yılki ciro ise 12 milyon TL…

Yine çok ciddi anlamda burs verilmiş.

Böyle bakınca akıl işi değil.

Bunun adı olsa olsa sevdadır.

Ama bu sevdaya Bingöl’den önce kentin daha zenginleri kapılmalıydı.

Madem önce olmadı, en azından sonra olsun.

Koskoca Bursa’da sadece bir vakıf üniversitesi var

Bunun sorgulanması gerekir.

Malum en yeni butik üniversite Mudanya Üniversitesi…

Geçen yıl eğitime başlayan üniversiteye bu yıl yeni açılan bölümler ilave olmuş durumda.

İşte bu noktada üniversitenin yeni bölümlerini tanıtma adına gerçekleşen basın toplantısı için soluğu Çağrışan’da aldık…

Hem Bingöl’ü hem de Rektör Prof. Dr. Hasan Tosun’u dinledik.

Bingöl’ün başarı hikayesini ilerleyen günlerde ayrıca kaleme alırız.

Bu sene açılacak hemşirelik bölümüne kaydolacak öğrencilerin tamamı bursla okuyacak.

Bu detaydan sonra gelelim öğrenci alacak yeni bölümlere;

Mühendislik Mimarlık ve Tasarım Fakültesi

Bilgisayar Mühendisliği Bölümü
Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü
Endüstri Mühendisliği Bölümü
Endüstri Mühendisliği Bölümü (İngilizce)

Sağlık Bilimleri Fakültesi

Çocuk Gelişimi Bölümü
Hemşirelik Bölümü
Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü

Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi

Psikoloji Bölümü
Psikoloji Bölümü (İngilizce)

Meslek Yüksek Okulu

Anestezi Programı
Fizyoterapi Programı
İlk ve Acil Yardım Programı
Tıbbi Görüntüleme Teknikleri Programı

Üniversite’de farklı indirim olanakları bulunuyor.

Bursa’da ikamet etmeniz bile indirim sebebi

***

CHP NİLÜFER’DE USLU DA ADAY

Delege seçimlerinde sona yaklaşan CHP’de gözler ilçe kongrelerine çevrilmiş durumda.

CHP’nin yerelde iktidar olduğu üç ilçeden biri de Nilüfer

CHP’nin Nilüfer kongreleri her zaman hareketli geçiyor.

Bu minvalde kongreler bazen iki ve üç adaylı olabiliyor.

Önümüzdeki günlerde kongresini yapacak ilçede mevut başkan Fırat Yılmaz’ın karşısına çıkan ilk aday, önceki dönem ilçe başkanlarından Özgür Şahin. Şahin, aday olacağını daha önce duyurmuştu.

Şimdi üçüncü aday olarak önceki dönem CHP Nilüfer Gençlik Kolları Başkanı olarak görev yapan, şimdi de aynı zamanda Nilüfer Belediye Meclisi Üyesi olarak görev yapan Onur Uslu da aday olacağını da önceki gün görüşmemizde öğrendim.

CHP ve SHP’nin Bursa’daki önemli isimlerinden biri olan merhum Hasan Yılmaz’ın torunu olan,

Değişim tabandan başlayacak” sloganı ile yola çıkan Uslu’nun nasıl bir sonuç alacağını bizler de merak ediyoruz.

Şunu da net ifade etmek gerekir:

Uslu yabana atılacak bir isim değil…

Bizler de şimdiden hayırlı olsun diyoruz.

 

 

Uludağ Alan Başkanlığında kim kime karşı?

Uludağ Alan Başkanlığında kim kime karşı?

Uzun süredir Bursa’nın önemli gündem maddelerinden biri olan Uludağ Alan Başkanlığının önce yasası çıktı, ardından da milli park sınırlarını daraltan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi geldi.

Haliyle, uzun süredir Alan Başkanlığının karşısında olan ve çeşitli toplantılarla, açıklamalarla, neden karşı duruş sergilediklerini duyurmaya çalışan, taaa Ankaralara kadar giderek milletvekilleri ile görüşüp durumu izah eden, sivil toplum kuruluşları yine bir basın açıklaması düzenledi.

Yine Uludağ Alan Başkanlığına neden karşı olduğuna ilişkin metin okundu. Bu kez CHP’li milletvekilleri tam kadro oradaydı. (CHP’nin kendi listelerine katıp meclise gönderdiği muhalefet partisi vekilleri maalesef yoktu. Bundan sonra da CHP’nin yanında yer alacaklarını pek sanmıyorum!) İYİ Parti vekilleri ise görevli olduklarından açıklamada hazır bulunamadılar. Parti İl Başkan Yardımcılığı düzeyinde temsil edildi.

Gelelim Alan Başkanlığına neden karşı durulduğuna…

Konuyu dört ana argüman içinde inceleyebiliriz:

İlk olarak; Uludağ Milli Parkı’nın Alan Başkanlığına ayrılan kısmının, yani 2 bin hektarlık bir alanın Milli Park statüsünün kaldırıldığı bugünden itibaren, Milli Park’ın kaynak değerlerini oluşturulan endemik bitki ve hayvan çeşitliliği ve Bursa’nın yaklaşık yüzde 90 oranında içme suyunu karşılayan su kaynakları yeteri kadar korunamayacaktır. Hatta Bursa tarımının ve yerleşim alanlarının Uludağ’dan gelebilecek sellere maruz kalabilecektir, öngörüleri hakim sivil toplum kuruluşlarında.

İkinci önemli konu; Uludağ Milli Parkı sınırları içerisinde verilen turizm izinleri ve yapılan turizm kiralamalarına konu tesis gelirleri tabiat ve biyolojik çeşitliğinin korunması ile ziyaretçilerin temel ihtiyacına yönelik korunan alanların alt ve üst yapı tesislerinin finansmanında kullanılmaktayken ve kamu yararı gözetilirken, yeni politikalarla sermayenin tesisleşmesine ve bu tesislerden de parası olanın faydalanacağı bir düzene geçilmesine sebep olacak Alan Başkanlığı.

Üçüncü itiraz konusu; Alan Başkanlığı statüsüyle koruma işlemlerinin kimler vasıtasıyla yapılacağına dair bir yasal düzenleme olmamasından, Alanın korunma işlemlerinin gerekli kamusal hafıza oluşana kadar sekteye uğrayabileceğine ilişkin.

Dördüncü ve en önemli konu ise; Uludağ Alan Başkanlığı kurumunun bahsedilen 2 bin hektarlık bölgede yeni yapılaşmaya müsaade edecek yetkilerle donatılmış olması. Bir de kanun gerekçe gösterilerek, alan sınırlarının Milli Park statüsünden çıkarılması, diğer alanların da Alan Başkanlığına devri ve ardından Milli Park alanının daha da daraltılmasına ve hatta sonlandırılmasına neden olacağı kaygısını, örnekleri olduğundan taşıyoruz hep birlikte.

Misal, Kapadokya Alan Başkanlığı kurulduğunda ilk olarak Göreme Milli Parkından sadece bir bölüm Alan Başkanlığına dahil edilmişti. 5 ay sonra ise Göreme’nin tamamında Milli Park statüsü kaldırıldı. Gelinen durum ortada…

Yani şimdiler de yapılan; ‘Uludağ 13 bin hektar, Alan Başkanlığına 2 bin hektar veriliyor’ söylemleri günü kurtarmak için yapılan konuşmalardan öteye geçmiyor.

Alan Başkanlığı’nın hemen önünde yapılan bu açıklamanın ardından jet hızında yepyeni bir açıklama organize edildiği duyumunu aldık. Bu kez Uludağ Kayak Merkezi Turizm Sanayi ve Ticaret AŞ. ortakları bir toplantı düzenleyerek, Alan Başkanlığına karşı olanlara neden karşı olduklarını anlattılar bize…

Açılış konuşmasını yapan Başkan Haluk Beceren, özellikle üstene basarak ve özetle şunları söyledi;

Herhangi bir yapılaşma söz konusu olmayacak… Peşkeş çekilme gibi bir konu yok… Olay çok abartılıyor… Konu sadece yönetim biçiminin değişmesinden ibaret… Endemik türlerin korunmasını en çok biz isteriz… Sorunların yerinde çözümü için Alan Başkanlığını istiyoruz… Körfeze verilecek tahsisi biz de istemeyiz…”

Aslında bu duyduklarım kulağa mantıksız da gelmiyor.

Kim kendisine daha fazla rakip ister ki?

Öyle değil mi?

Yapılan açıklamadan anladığım kadarıyla, bölgedeki otel işletmecileri de yeni oteller için tahsis yaratılmasını istemiyor. Doğal yaşamın ve endemik türlerin korunmasını da en çok onlar istiyor. Hatta şöyle diyorlar; ‘Biz doğal güzellikleri, özel tür hayvan ve bitkileri satacağız turistlere…

Tüm bunlar mantığımın en anlamlı yerine gelip oturuyor. Sonuçta otel işletmecileri için konu tamamen duygusal…

Fakat burada şunu anlayamıyorum; ‘Alan Başkanlığı ile birlikte Uludağ Arap yatırımcılara da açılacak, bölgeye has bitki ve hayvan faunası ciddi zarar görecek’ diyen sivil toplum kuruluşları ile otel işletmecileri aynı müşterekte buluştukları halde neden karşı karşıya duruyorlar.

Aklımdaki bu sorunun yanıtını da aldım toplantıda…

Efendim; otel işletmecileri bundan önceki imar planları iptal edildiğinden kendilerine otel yeri tahsisi yapılan, ancak planlar iptal olduğundan otelini yapamayan üç işletmecinin otel tahsis hakkının iadesini istiyorlar. Bu da birinci bölgede bir, ikinci bölgede iki otelin daha hayata geçirilmesi demek.

Toplantıda soramadım, ama sonradan yaptığım araştırmalara göre bu otellerden birinin Turizm Bakanımız Mehmet Nuri Ersoy’a ait olabileceği söylentisi geldi kulağıma. Doğru mudur bilemem…

Bir de Uludağ’da 12 ay turizm hayalini hayata geçirmek adına spor tesisleri için yer tahsisi durumu var talep edilen.

Konuyla ilgili bundan önce yazdığım yazıda, bahsedilen bölgenin yüksekte kaldığı ve bu nedenle daha yoğun kar yağışı aldığı, kar pistlerinin oluşması için de daha uygun bir alan olarak düşünüldüğü bilgisini aktardığımı hatırlıyorum.

Bursa’nın sırtını yasladığı Uludağ yılın 12 ayı turistlere açık bir bölge olabilir mi? Bu yoğunluğu taşıyabilir mi? Bilemiyorum…

Konunun uzmanlarının görüşleri bu noktada benim için kıymetli olacaktır…

Her iki toplantıya katılıp konuyla ilgili pek çok araştırma ve görüşme yaptıktan sonra vatandaşı da bir ayırmak lazım; Uludağ’ın müdavimi olanlar ve ancak günübirlikçisi olabilenler diye…

CHP Milletvekili Hasan Öztürk’e OSMEK’ten sertifika

CHP Milletvekili Hasan Öztürk’e OSMEK’ten sertifika

Gerçek olan şu: Bursa’da farklı coğrafyalardan gelen birçok Türk kökenli göçmen yurttaşımız yaşıyor. Onların içinde en ağırlıklı kesimlerin başında Bulgaristan’dan göç eden Türkler bulunuyor.

Bizim bildiğimiz 1989 yılında zorunlu göçle Türkiye’ye gelenler. Ama öncesinde, 70’li yıllarda, daha öncesinde 50’li yıllarda Bulgaristan’dan anavatana göç eden birçok yurttaşımız bulunuyor.

Hürriyet, Soğukkuyu, Davutkadı, Yeşilyayla, Görükle semtleri Bulgaristan’dan göç eden Türklerin oluşturduğu mahalleler…

Buraya yerleşenler 1989 öncesi göçle gelenler…

89 ve daha sonrası göç edenlerin yerleştikleri semtlerin başında Kestel Göçmen Konutları, Görükle Göçmen Konutları ve Üçevler Mahalleleri geliyor…

Bulgaristan Türklerinin ortak özelliği, çalışkan olmaları, en az lise mezunu olmaları…

Zaman içerisinde Jivkov yönetiminin sona ermesi ile Bulgaristan ile Türkiye arasında ikili ilişkilerin düzelmesi ile beraber anavatana göç eden yurttaşlarımız doğdukları toprakları ziyaret etmeye başladılar.

Sonrasında çifte vatandaş olarak iki ülke arasında gidip geliyorlar.

Gelen ebeveynler Bulgarca’yı bilmesine rağmen onlarla beraber Türkiye’ye gelen evlatları ve Türkiye’de doğan çocukları, tabiri caiz ise ya bildiklerini unuttular ya da bir cümle dahi Bulgarca bilmiyorlar.

Bu noktada Bulgaristan Hükümeti’nin vatandaşlık için Bulgarca’da A2 seviyesini istemesinin ardından Bursa’da yaşayan birçok Bulgaristan göçmeni yurttaşımız yeniden Bulgarca öğrenmek için harekete geçtiler.

İşte bu noktada Koşukavaklılar Derneğinden Nazmi Güldemet, Bulgarca Öğretmeni Emine Şen ile sohbet ederken, kurs noktasında neler yapabileceğimizi konuştuk. Ardından soluğu Osmangazi Halk Eğitim Müdürü Mehmet Köse’nin yanında aldık.

O zaman bu talebimizi ilettiğimizde “hemen başım üstüne” diyen Köse ile yola koyulduk.

Osmangazi Belediyesi’nin destekleri ile OSMEK bünyesinde Soğanlı Kültür Merkezi’nde kurs açıldı.

Yaklaşık 100 kursiyerle başlayan kurs hafta başında sona erdi.

Kursiyerler içerisinde o zaman Mestanlılar Dernek Başkanı olarak görev yapan CHP Bursa Milletvekili Hasan Öztürk ve eşi de vardı…

İşte bizler de hafta başında bu kursun sertifika törenine katıldık. Törene aynı zamanda kursiyer olan Hasan Öztürk başta olmak üzere kursiyerlerin tamamına yakını katıldı.

Kimileri öğrendiklerini ve kendini Bulgarca anlatırken, kimileri yarı Bulgarca yarı Türkçe anlatmaya çalıştılar.

Ama hepsi mutlu idi.

En mutlu olan isim de Osmangazi Halk Eğitim Müdürü Mehmet Köse idi.

O kursun önümüzdeki sene de devam edeceğinin müjdesini verdi.

Bizim de az da olsa bu çorbada bir tuzumuz oldu.

En azından doğdukları topraklara gittikleri zaman Bulgaristan’dan gelen yurttaşlarımız sıkıntı çekmeyecek…

Hayırlı olsun…

YEREL BAKIŞ’IN KONUĞU ARABACI

Farklı sorunları ve konuları Norm Haber ekranlarında yayınlanan Yerel Bakış programında ekrana getiriyoruz.

Bu hafta programımızda bir değişiklik yapıyoruz, cuma günü (bugün) yayınlıyoruz.

Bugün saat 15.00’te Norm Haber’de yayınlanacak programımızın konuğu Bursa’nın lojistik sektöründe dünyaya açılan kapısı, aynı zamanda BTSO Meclis Üyesi Fahrettin Arabacı olacak.

Arabacı ile sektörün sorunlarını konuşacağımız program bugün saat 15.00’te Norm Haber ekranlarında.

Vakti olanlar kaçırmasın.

Şimdiden iyi seyirler…

CHP’de hararet yüksek, mesaj: Başlıyoruz!

CHP’de hararet yüksek, mesaj: Başlıyoruz!

Dünya yansa hasırı tütmezgillerden herkes CHP çatısı altında toplanmış da çatının altına sığışmak konusunda ciddi bir kavgaya tutuşmuş gibi…

Yereli ayrı dert, geneli ayrı…

Ama şunu bir kez daha ısrarla vurgulamak lazım, bu kez yaşanan tartışmalar daha önceki kurultay süreci tartışmalarının yanından yakınından geçecek düzeyde değil. Hatta daha önceki bir yazımda belirttiğim; ‘CHP’nin içindeki değişim her kesimi tatmin eder düzeyde olmazsa yeni bir parti mi kurulur?’ sorusunu bana bir kez daha sordurtuyor dün gece yarısından itibaren yaşanan gelişmeler.

Biraz siyasetle ilgilenen herkesin vakıf olduğu üzere sosyal medya üzerinden partiye ihanet görüntüleri olarak lanse edilen bir ZOOM toplantısı mevzu bahis.

15 dakikası yayınlanan toplantıya CHP’de üst düzeyde görev yapan isimlerden Engin Altay, Özgür Özel, Onursal Adıgüzel, Bülent Tezcan, Tekin Bingöl, Muharrem Erkek ve Gökhan Günaydın’ın katıldığını rahatlıkla görüyoruz.

Gençlerin deyimi ile bir ifşa görüntüsü bahsedilen…

15 dakikalık bölümün ana konusu ise Parti Meclisi’ni toplantıya çağırmak için bir metin imzalanması…

Elbette toplantı aşikare edildikten sonra bu toplantıların daha önce de yapıldığı, daha sonra da yapılacağı, gizliliğin söz konusu olmadığı ve toplantıya katılanların daha önce de çeşitli açıklamalarla değişim istediklerini beyan ettiklerine yönelik pek çok yayın izledik bugün…

Söylenenlerin hepsinin doğruluk payı var. Sorun şu ki, CHP içindeki kavga hiç bu kadar gün yüzüne çıkmamıştı daha önce…

Kavganın İmamoğlu cephesinin değişimden yana ses verdiğini ve bunu yaparken Kılıçdaroğlu’nun kurmaylarından önemli bir bölümünün de desteğini aldığını görüyoruz. Aynı kurmayların seçim yenilgisinden sorumlu tutulduğunu; istifalarının istenmesi ve parti yönetiminde yeniden görev alamamaları nedeniyle böyle bir tavır içine girdikleri iddiasını da unutmamak lazım tabi.

Yani biri çıkıp; ‘Değişim istiyorsan önce kendinden başla!’ dese koca ekip bir anda tarumar olacak…

Bir de kaset skandallarına giderek alışmak konusu var tabi…

‘Kasetle geldi’ denilen Kılıçdaroğlu’na yakın isimlerin servis ettikleri ‘yeni skandal kaset bir kez daha Kılaçdaroğlu’nu kurtaracak mı?’ deneyi yapılıyor adeta. Görüntülerin sızmasının ardından bazı il başkanlarının Kılıçdaroğlu’ndan yana tavır aldığı söylentisi hakim Ankara kulislerinde.

Kaset etkisini bir kez daha gösteriyor mu?

Kim bu il başkanları?

Cumartesi günkü toplantıya katılıma göre bir fikir yürütebileceğiz diye düşünüyorum.

Sızıntı iki şeye daha sebep olabilir; partinin kongreleri tamamlandıktan sonra genel başkanın seçileceği kurultayın yerel seçimlerden sonrasına bırakılması planı yapılıyordu. Bu plan yatabilir, kurultay yerel seçimler öncesinde yapılabilir. Bir de sıklıkla dillendirildiği için söylemekte fayda var, Özgür Özel ve Gökhan Günaydın’ın istifası istenebilir.

Bu görüntülerin de sızması ile birlikte Ekrem İmamoğlu’nu ya da malum oluşumun adayı her kimse onu, artık net bir şekilde CHP Genel Başkan Adayı olarak görmek daha centilmen bir mücadelenin başlamasını sağlayacaktır.

Gelelim, CHP’lilerin dünya yansa hasırımız tütmez halinin önümüzdeki sürece yönelik etkilerine. Çünkü önümüzde bir yerel seçim var, çünkü partinin hiç kaybetmek istemediği İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıkları var, hatta gözünü diktiği başka belediyeler de var…

Doğrusu AK Parti için yerel seçimlere hazırlanmak hiç bu kadar kolay olmamıştır herhalde. Çünkü karşılarında öyle bir ana muhalefet partisi var ki, en kritik seçim dedikleri genel seçimler için dahi böyle bir efor sarf etmemişlerken, parti içinde hakim olmak adına adeta birbirlerini yiyorlar.

Aynı kavganın yerelde de devam ettiğini söylemiştim yazımın başında.

Çok çekişmeli geçiyor delege seçimleri…

Dün akşam saatlerinden itibaren kulislere yayılan en önemli bilgi ise Nilüfer İlçesinde bulunan Kurtuluş ve Balkan Mahallelerinin delege seçimlerinin CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan tarafından iptal edilmesi oldu.

İptalin gerekçesi olarak açık oy kullanılması gösteriliyor.

Özellikle Balkan Mahallesi seçmenleri üzerinde açık oy kullanmaları yönünde bir baskı oluştuğu partililerin iddiası. Haliyle bu duruma seçimin hemen ardından itiraz edilmiş. Gözlemler, Kurtuluş Mahallesi delege seçimlerinde bir sorun yaşanmadığı yönünde, ancak belki de her iki seçimin aynı salonda ve aynı anda yapılmış olmasından kaynaklı itiraz ihtiyacı duyulmuş burada da.

Seçimlerde sıkıntıların olabilir elbette, itiraz süreci de bunun için var. Önemli olan bu sürecin usulüne uygun işlemesi…

Yani, Parti tüzüğünün 44. Maddesine uygun olarak konuyla ilgili yazılı itiraz yapılması gerekiyor. İlçe yönetim kurulu itirazları iki gün içinde inceliyor ve karara bağlıyor. Karar il yönetim kuruluna gönderiliyor. İki gün de burada inceleme süresi var. Sonrasında itiraza yönelik karar kesin olarak veriliyor.

Sürecin böyle işlemediğine yönelik iddialar varsa da ben bir hukuk insanı olan Turgut Özkan’ın kurallara aykırı davrandığına ihtimal dahi vermiyorum…

Nilüfer’de savaşı kızıştıran bir başka olay da geçmiş dönem CHP Nilüfer İlçe Başkanı Özgür Şahin’in sosyal medyasından ‘Başlıyoruz’ mesajını paylaşarak Nilüfer İlçe Başkanlığına yeniden aday olacağını duyurması…

Nilüfer CHP’nin en güçlü olduğu ilçelerden malum…

Bursa’nın da en gözde bölgelerinden…

Hali hazırda Nilüfer İlçe Başkanı olan Fırat Yılmaz da bir kez daha başkanlık koltuğuna aday…

Öyleyse gerçekten ‘Başlıyoruz!’

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yılmaz’ın yeni icraatı Cumalıkızık Orman Parkı

Yılmaz’ın yeni icraatı Cumalıkızık Orman Parkı

Salı akşamı Yıldırım Belediye Başkanı Oktay Yılmaz’ın davetlisi olarak soluğu yeni açılan Cumalıkızık Orman Parkı’nda aldık.

Başkan Yılmaz’la hem sohbet ettik hem de bir değişiklik oldu…

Ama öncesinde şunu net ifade etmek gerekir:

Kentin nefes almaya ihtiyacı olduğu gibi kentte yaşayanların da nefes almaya ihtiyacı var.

Belki herkes Uludağ’a çıkamayabilir.

Çıksa da uygun bir yer bulamayabilir.

Ama işte bu noktada Yıldırım Cumalıkızık Orman Parkı çok ideal bir yer.

Toplam 180 dönümlük alanın 100 dönümünde yapılan düzenleme ile gerçekten olağanüstü bir yer olmuş.

Açılışı geçen hafta cuma günü gerçekleşmişti.

Buna rağmen ilgi oldukça fazla idi. Akşam saatleri olmasına rağmen her yer dolu idi…

Halkın da buranın kıymetini bilmesi gerekiyor.

Netice de;

Kütüphanesi, oyun alanları, piknik masaları, çardakları, mescitleri, tuvaletleri ve mangal yapılacak alanları ile mükemmel yer.

Malum, dağda orman alanlarında piknik yapmak serbest ama mangal yapmak yasak.

Ama burada o olanak da var.

Toplam maliyeti 75 milyon TL’ye mal olmuş.

Yıldırım Belediyesi marifeti ile gerçekleştirilmiş.

Burası kentin içerisinde önemli bir alan. Yılmaz’ı bir kez daha tebrik ediyoruz.

Gelelim diğer bir ayrıntıya;

Yılmaz’ın kişi başına yeşil alanı 1 metrekare artırma vaadini hepimiz hatırlıyoruz.

Yapılan çalışmalarla bu söz fazlası ile yerine getirilmiş. Göreve geldiği andan itibaren kişi başına yeşil alan Yıldırım’da 2,5 metrekare artmış…

Öte yandan, yapılacak birkaç çalışma daha var, onlardan da bahsetmek gerekiyor.

Onlardan ilki Temenyeri ile ilgili, orası eski haline dönecek, Hünkâr Koruluğu olacak.

Diğer bir gelişme ise Talimhane ile ilgili, oraya da çocuk oyun sahası ve yürüyüş parkları yapılıyor.

Bu güzel haberi de yazmış olalım.

Yılmaz’ın konuşmalarında bir detay vardı.

O detaya girmeden önce şunu ifade edelim.

Malum yerel seçimlerin yıl dönümü mart ayında her sene belediye başkanları icraat toplantısı gerçekleştiriyordu.

Bu sene o tarihte icraat toplantısı yerine seçim yapılacak. Yılmaz ve ekibi o değerlendirme toplantısını ekim ayında gerçekleştirecek.

Bu detayı da buradan yazmış olalım.

Bize düşen hayırlı olsun demek…

***

DEVA’DA BİR ATAMA BİR İSTİFA

Serkan Özgöz’ün istifasının ardından bir süredir vekaletle yürütülen DEVA Partisi Bursa İl Başkanlığı için kimin atanacağı merak ediliyordu.

Önceki haftalar içinde genel merkeze Osmangazi İlçe Başkanı Yasin Gök, İl Yöneticileri Şakir Çalışkan ve Zeki Kahraman Ankara’da görüşmeye gitmişlerdi.

Sonuçta Genel Merkez kararı verdi, Zeki Kahraman başkanlık görevine atandı. İsmi Başkan adayları arasında geçen Osmangazi İlçe Başkanı Yasin Gök de Zeki Kahraman’ı arayarak hem tebrik etti, hem de “Ankara’ya çağrılan isimlerden biriydim. Sizi zora sokmama adına görevimden istifa ediyorum” dedi.

Ardından da “partimin emrindeyim” dedi.

İstifanın yazılı olarak bugün yarın Kahraman’a ulaşması bekleniyor.

Kabul edilir mi edilmez mi?

Onu zaman gösterecek.

Ama bizim bildiğimiz Gök, Bursa’da DEVA adına kafa yoran, en fazla çalışan isimdi…

Kaynak bulmak demek, zam yapmak ilave vergi koymak değil!

Kaynak bulmak demek, zam yapmak ilave vergi koymak değil!

Özellikle son 15 gündür Ekonomi ve Maliye’den sorumlu Bakanımız Mehmet Şimşek ve ekibinin zam ya da vergi haberleri ile uyanmaya başladık.

Özellikle pandemi döneminde ayarı bozulan ekonomiyi düzeltme adına ekonominin başına getirilen Bakan Şimşek, kaynak bulma adına her geçen gün zam haberlerinin kararını onaylıyor.

En son ÖTV’deki artışlar sonrası yaşananlar ve yaşanacakları ilerleyen süreçte hep beraber öğreneceğiz.

Muhtemelen akaryakıta bağlı tüm ürünlere ilave zam gelecek…

Bizler ekonomi Şimşek’e teslim edildiği zaman birkaç öneri sunmuştuk.

O öneriler inanın bundan daha az toplumun canını acıtır…

O önerileri tekrar hatırlatalım.

Özellikle SGK’nın özel hastanelerle yapmış olduğu anlaşmaları gözden geçirin, oraya SGK bütçesinden ödenen rakamı bakın.

Onun yerine yapmanız gereken; SGK özel hastanelerin reçetelerini kabul etsin, acil dışında teşhis ve tedavi masrafları hasta ve hasta yakınlarından karşılanır.

Zaten hiçbir hastane bakanlığın belirlediği fiyat tarifesinden işlem yapmıyor.

Kat kat üstünden yaptığı için bundan dolayı pek bir sıkıntı çıkmaz.

***

Gelelim diğer önerimize;

Sizin de geçmişte yaşadığınız İngiltere’de pub, cafe, kahvehane gibi işletmelerde sigara içilen özel bölümler bulunmakta.

Bu bölümler ülkemizde resmi olarak bulunmasa da gayri resmi olarak  bulunuyor.

O zaman yapmanız gereken bu tür işletmelere müşterilerin sigara içebileceği alanları belirli bir lisanslama bedeli karşılığında serbest bırakmak.

Sadece bu kadar mı?

Yine şehirlerarası otobüs firmalarında da sigara içilen araçlar koyulup bunlardan da vergi alınabilir.

Hatta bu alım direkt bilete yansıyabilir…

Buradan da ciddi gelir elde edebilirsiniz.

***

Maalesef ülkemizde yaşanan en büyük sıkıntılardan biri de makam arabası fazlalığı.

Birçok kamu kurum kuruluşunda şefinden genel müdürüne kadar herkesin altında makam arabası var.

Buna sınırlama getirilmesi şart.

Bu sınırlamaya istinaden, ülkemizde bulunan lojmanları ve makam arabalarını satışa çıkarırsanız, inanın ciddi gelir elde edebilirsiniz.

Bunun dışında TBMM görev yapan milletvekillerinin danışman kadrosunu bire indirirseniz, toplamda bin 200 kişinin maaşı bütçeden çıkmış olur.

Bunun da basit hesapla ayda maliyet anlamda 1.700 dolarx1.200 kişiden hesap ederseniz, aylık 2 milyon 40, yıllık 24 milyon 500 dolar, 5 yılda da 125 milyon dolara yaklaşan yükten kurtulmuş olursunuz.

Zaten o danışmanların birçoğunun işi var…

***

Bir de daha önce ikinci el araba ithalatının önünü açmak gerekiyor demiştik.

Belki birileri efendim açılırsa döviz gider diyorsa zaten şimdi de araba ithalatı için ciddi döviz gidiyor.

Ülkemizde bugünlerde çip krizi bahane edilerek vatandaşa satılmayan araçlar ikinci elde çok rahat bulunuyor.

Bugün o araçlar satılsa yine yurt dışına döviz gidecek.

Bizim 50-100 bin euro verdiğimiz araçların ikinci elleri yurt dışında 8 bin euro ya da 4-6 bin sterlin arasında bir çok araba bulmak mümkün.

Hatta 1000 sterline bile araba bulabilirsiniz.

Yapmanız gereken makul vergi oranı koyarak hem vergi kaybınız olmaz hem de vatandaş daha ucuza araba alır…

Bizden hatırlatması.

Eğer bu zam sağanağı devam ederse AK Parti’yi önümüzdeki yerel seçim döneminde zorlu bir süreç bekliyor.

Bunu da bu köşeden yazmış olalım…

Krizin sorumluları bir adım öne çıksın!

Krizin sorumluları bir adım öne çıksın!

Asgari ücretlinin, memurun ve emeklinin cebine henüz girmeyen zamlı maaşlar, peş peşe gelen zamlarla ve bu zamları takip edecek diğer zamlarla birlikte çoktan eridi.

Çok ‘zam’lı bir cümle olduğunun farkındayım elbette, ama konuyu başka biçimde anlatmanın yolunu bulamadım maalesef…

Zira konumuz yapılanından yapılmayanına, yolu gözlenenine kadar ZAM…

Sokaklarda ise ‘Keşke asgari ücrete hiç zam gelmese de diğer ürünlerin de fiyatı artmasa’ duaları edilmeye çoktan başlandı bile…

Sade vatandaşın alım gücünün önemini kavramış olması karşısında duyduğum mutluluk paha biçilemez…

Son zamlarla birlikte zaten müzminleşmiş sorunları olan ve bu sorunların aşılması için büyük çaba gösteren meslek odaları da harekete geçti.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Bursa İl Koordinasyon Kurulu, özel sektörde ücretli ve serbest çalışan mimar, mühendis ve şehir plancılarının sorunlarını dile getirmek amacıyla BAOB Özgürlük Meydanı’nda bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Amaç, akademik meslek sahiplerinin en azından, geçtiğimiz yıl TMMOB tarafından brüt 17 bin 500 lira olarak belirlenen asgari maaşlarını alabilmeleri.

Anlayacağınız ülkenin memuru, işçisi, emeklisi asgari maaşlarda buluşmuşken, akademik meslek sahipleri de en azından kendi asgari maaşlarının uygulanması ile ilgili bir mücadele halinde.

TMMOB’un geçtiğimiz yıl için belirlediği akademik meslek sahiplerine uygulanacak en düşük maaşı brüt 17 bin 500 lira. Henüz bir düzenleme yapılmayan rakam üzerinden konuşuyoruz şimdilik. Mevzu bahis rakam brüt 17 bin 500 lira, fakat hepimiz biliyoruz ki; tüm iş kollarında olduğu gibi akademik meslek sahiplerinde de durum farklı değil. Özel sektörde çalışıyorsanız asgari ücrete talim etmek vazgeçilmez bir kural…

Ancak, durumun yasal bir dayanağı da vardı vakti zamanında. 2017 yılında SGK ile TMMOB arasında imzalanan ve en düşük mimar mühendis ve şehir plancısı maaşını belirleyen tarafın TMMOB olmasına izin veren protokol tek taraflı olarak feshedilince bu konuda işler sarpa sarmaya başladı.

“Protokolün esasını oluşturan yükümlülükleri tarif eden hükümler SGK tarafından önce Protokolden çıkarılmak istenmiş, Birliğimizin sistemin sağlıklı işlemesi için mevcut protokolün aynen korunması gerektiği yönündeki ısrarı üzerine Protokol hukuka aykırı bir biçimde tek taraflı olarak feshedilmiştir” diyerek özetliyor süreci TMMOB İKK Sekreteri Şirin Rodoplu Şimşek’in yaptığı açıklama.

Anlayacağınız her köşe başında bakkal dükkanı gibi açılan üniversitelerden mezun olan mimar ve mühendislerin ihtiyacın çok üzerinde bir sayıya ulaşması, bir yandan işsizliği bir diğer yandan ise asgari ücrete talim etmeyi dayattı akademik meslek sahiplerine…

TMMOB bugün konuya bir kez daha dikkat çekti. ‘Yeni mezun meslektaşlarımız en azından bizim belirlediğimiz asgari ücrette buluşsun’ dedi.

Hükümetten bu konuya bir ses gelir mi?

Pek sanmıyorum…

Ancak size yine asgari ücrette buluşan bir kesimden de bahsetmeden yazımı kapatmak istemiyorum…

Şu maaşlarımızı belirleyen yasaları oylayan, cebimize kaç para gireceğine karar veren, bizim de oylarımızla başımıza getirdiğimiz, bizi temsil etsin diye Başken Ankara’ya gönderdiğimiz milletvekilleri var ya; işte onlar da bir maaş miktarı üzerinde buluşuyor.

Aldıkları maaşı merak ediyor musunuz?

Milletvekilliğinden emekli olan ve halen milletvekilliği görevini devam ettiren, yani Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemi ile çift dikiş vekillerin ceplerine ayda 145 bin liranın üzerinde para giriyor…

Yanlış okumadınız…

Tamı tamına 145 bin lira…

Üstü de var da onu söyleyip iyice moralinizi bozmak istemiyorum…

Emekliye ayda 7 bin 500 lirayı layık gören milletvekilinin emekli maaşı 69 bin lira!

İşte tam da bu nedenle, milletin vekili dahi sadece kendisini düşündüğünden, SGK’nın 2017 yılında terk ettiği protokole geri döneceğini hiç sanmıyorum…

Bu arada ‘Giderlerse gitsinler’ deyip gittiklerinde ne kadar muhtaç olduğunuzu fark ettiğiniz doktorlar yarın bir basın açıklaması ile ‘Ekonomik krizin sorumlusu biz değiliz, hesabını da biz ödemeyeceğiz’ diyecek…

Şimdi, ya bu krizin sorumluları bir adım öne çıkıp hesabı ödesin bir zahmet ya da millet takkesini önüne koyup arkasında koştuğu hükümet edenlerin kaç lira kazandığını, ne yiyip ne içtiğini, çocuklarına sunduğu imkanları bir kez daha gözden geçirsin…

Müjgan ve Atilla İlhan üzerine

Müjgan ve Atilla İlhan üzerine

Seçime aylar kalmıştı…

30 Aralık 2022 günü biz Norm Haber’in stüdyosunu kurmaya çalışırken, telefonlarımıza bir son dakika haberi düştü.

Genel Yayın Yönetmenimiz Esat Kaplan, haberi okudu, “Siyasi cinayet. Bursalı bu çocuk” dedi.

Ben de “ağabey ne olmuş?” diye sorunca “Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı vardı. Sinan Ateş. Onu vurmuşlar. Hayatını kaybetmiş” dedi.

Ben de telefonu elime aldığımda Ankara’nın göbeğinde saldırının gerçekleştiğini, iki kız çocuk babası bir akademisyenin öldürüldüğünü görünce içim cız etti.

Ertesi gün cenazesi kalkarken evinin önünde alınan helallikte kızının “baba” diye bağırmasını duyunca gözyaşlarımı zor tuttum.

Soruşturmanın karartılan yanı var mı yok mu bilemem. Çünkü dosya Ankara’da ve yargı sürecinde…

Beni aslında o günden sonrası ilgilendiriyor. Her ne kadar siyasi görüşüne katılmasam da bu genç akademisyenin evi ve mezarı eski Milliyetçi Hareket Partisi üyeleri ile dolup taştı. Her gün mevlüt ve dualar okunuyor, katillere lanet yağdırılıyordu.

Geçmişte MHP’de siyaset yapan bugünün İYİ Partilileri, Sinan Ateş’in mezarında, evinin önünde adeta nöbet tutuyorlardı.

Bazı milletvekili adayları seçim araçlarının arka camlarına Sinan Ateş’in posterlerini yapıştırıyorlardı. Çünkü seçime aylar vardı. Siyasiler cinayetin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne uzandığı ve mutlaka hesap sorulması gerektiğini söylüyorlardı.

Sonra topa genel başkanlar girdi. Cumhur İttifakı’ndan kopacak her oya ihtiyaç vardı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, habersiz bir şekilde acılı anne ve babanın Bursa’daki evini ziyaret ediyordu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bursa mitingi öncesinde Ateş’in Emirsultan Mezarlığı’ndaki kabrini ziyaret ederken, kendisine 40 tane kamera eşlik ediyordu.

Salı günleri yapılan grup toplantılarında her nasılsa söz bu genç akademisyenin vurulmasına, çocuklarının feryat figan nasıl ağladıklarına ve nasıl hesap sorulacağına getiriliyordu.

Milletvekili ve partililer de elleri patlayana kadar alkışlıyor, gözyaşlarına boğuluyorlardı.

Seçim geldi çattı… Cumhur İttifakı hem TBMM hem Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanınca, evi ve kabri ziyaretçi akınına uğrayan o genç akademisyenin artık adı bile anılmaz oldu.

Yani ölen öldüğüyle kaldı gibi…

Tüm bu süreci düşünürken aklıma Atilla İlhan’ın İzmir’de vapurda seyahat ederken yazdığı dizeler geliyor.

Şair; Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’nın asılarak idam edildiği haberini radyodan dinlediğinde duygulanarak şu dizeleri kaleme alıyor:

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız.

O mahur beste çalar müjganla ben ağlaşırız…”

Liseye gittiğim yıllarda ‘müjgan’ kelimesinin ‘kirpikler’ anlamına geldiğini ve Atilla İlhan’ın yalnızlığı anlatmak için bu kelimeyi kullandığını öğrenince şairin yazım dili ve duygularını anlatırken böyle metaforlar kullanması beni hem şaşırtmış hem de hüzünlendirmişti.

Şimdi Sinan Ateş’ten buralara nasıl geldik diyeceksiniz…

Seçim bitti. Bu cinayeti ne hatırlayan var ne hesabını soracak olan. Yani Ateş’in annesi, babası, eşi ve kızları, ‘müjgan’ ile ağlaşıyorlar.

Ama seslerini ve gözyaşlarını kimse duymuyor.

Bundan daha fakir nasıl olunur?

Bundan daha fakir nasıl olunur?

15 Temmuz gecesi saat gece yarısını vurup da 16 Temmuz tarihine geçildiğinde, verilen selalar eşliğinde peş peşe geldi vergilere yapılan zamların haberleri…

Günlerden 17 Temmuz, hala içimizden atamadık vergiye yapılan zammın o büyük şokunu…

Uzunca bir süre de atamayacağız gibi görünüyor…

Çünkü daha zamların başındayız, hele bir hayırlısı ile akaryakıta gelen bu zamlar diğer ürünlerin fiyatlarına şöyle esaslı bir biçimde yansısın…

O zaman çıkacak işin kokusu asıl…

Misal TÜİK’in açıklayacağı enflasyon oranını çok merak ediyorum…

Bazı ekonomistler Temmuz ayı enflasyonunda yüzyılın rekorunu bekliyorlar…

İnsanın tüyleri ürperiyor…

Konuyla ilgili ENAG’ın yaptığı açıklama da hayli önemli. Erişemeyenler için hemen özetleyeyim;

Durgunluğun olduğu yüksek enflasyonla yaşamayı yıllarca tecrübe edecek bir dönemdeyiz. Önümüzdeki süreçte maaşlarda daha düşük artışlar olacak, ancak buna karşılık fiyat artışları devam edecek ve fakirlik başlayacak” diyor ENAG Kurucusu Prof. Dr. Veysel Ulusoy.

Hemen hatırlatalım, TÜİK tarafından mahkemeye verilen ENAG’ın açıkladığı oranlar şirketler tarafından yapılan yeni dönem hesaplarında kıstas olarak kabul edilmeye başlandı.

Bu açıklama esaslı ve çok önemli anlayacağınız…

Daha fakirleşmedik, siz asıl fakirliği önümüzdeki dönemde görün’ diyor ENAG…

Tüm bunlar bir yana, ben en çok zam haberlerini toplum olarak karşılama biçimimize hayret ediyorum…

Mevcut durumu açıklamak için bir benzetmeden yola çıkalım istedim…

İki ayaklı ya da dört ayaklı, kendisi doğurmuş ya da sorumluluğunu alarak bu duyguyu yaşamış tüm anneler bilirler ki, çocukları hastalandığında bir doktorun kapısı çalınır…

Sonra da tedavinin gerektirdiği reçete uygulanır…

Günün sonunda o acı şuruplar içirilirken ya da sabah akşam mecburi iğneler olurken, genellikle; ‘Bak ben o doktora nasıl kızacağım, benim kuzuma acı ilaç mı vermiş, bak ben onun kulaklarını nasıl çekeceğim…’  söylemleri dolaşır ağızlarda…

Elbette çok yanlış olan ve başına gelenin sorumluluğunu kişinin almamasını çocukluktan bilinçaltına yerleştiren bir tutumdur takınılan…

Ama olsun, ‘o bizim tatlı çocuğumuz’dur ve ‘başına gelenin sorumluluğunu bir ömür boyu almasa da hiçbir şey olmaz’dır… Zaten bu biçimde yetiştirilen toplumumuzun pek çok bireyi başına gelen hiçbir durumun sorumluluğunu üzerine almamaktadır…

Tıpkı içinde bulunduğumuz ekonomik durumda olduğu gibi…

Konuyu tam da buradan ekonomiye uyarlarsak; mali olarak hasta olan toplumun acı ilacı içerek biraz toparlanması, kendine gelmesi ve hayata yeniden devam etmesi gereklidir…

Yine bir doktorun kapısı çalınır, malum reçete alınır ve bu kez bir kişinin değil, bir toplumun bu reçeteyi uygulaması gerekir…

Meşhur acı reçete

Sonra da reçetenin ilk tertip ilacı içilirken şöyle yorumlar gelir;

EYT’liler çok erken emekli oldular, bütçeye büyük bir yük bindirdiler, o yüzden bu zamlar yapıldı…”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek İngiltere’nin bize dayattığı ekonomik politikaları uyguluyor. Tek suçlu Mehmet Şimşek’tir…”

Peki, insana demezler mi;

‘İyi de ekonomiyi bunca acı ilacı içmeye toplumu mecbur bırakacak kadar hasta edenlerin hiç mi suçu yok?’

Demezler…

Nedense demiyorlar…

Bakın sevgili kardeşim:

EYT’liler yıllardır adeta gasp edilen haklarını aldılar. Kanunun geriye doğru işletilmesi dünyanın hiçbir yerinde görülmüş değildir çünkü.

Mehmet Şimşek’i ise ekonominin başına geçirmek için ne diller döküldü perde arkasında. Ne vaatler yansıdı kulislere. Bu kadar yalvar yakar ülkeye geri getirdiğiniz ve ‘ne yaparsan sesimi çıkarmayacağım’ biçiminde bir açıklama ile yaptıklarını desteklediğiniz Şimşek, asıl görev olarak günah keçiliğini mi üstlenmişti yoksa…

Tüm bunlar bir yana bir ülkenin ekonomik olarak hastalanması için ülkece hesapsız kitapsız harcamalar yapması, yani ülkece hak etmedikleri ölçüde bir zenginlik içinde yaşamaları gerekir…

Oysa bizim ülkemizde durum hiç öyle değil. Zenginin giderek daha zengin fakirin giderek daha fakir olduğunu, orta sınıfın ortadan kalktığını defalarca yazdık. Yazmaya da devam edeceğiz.

Ama iş o değil…

Bizim ülkemizde fütursuzca para harcayanlar sadece zenginler oldu, şimdi ödenen de bu ölçüsüz zenginleşmenin ağır faturası…

Faturayı kim ödüyor?

7 bin 500 lira alan emekli, 11 bin 500 lira alacak olan işçi, 22 bin lira alacak olan memur…

Bundan daha fakir nasıl olunur, aklım almıyor…

Tüm bunları görmenin ve söylemenin ve yanlışın peşinden koşmayı bırakmanın zamanı hiç mi gelmeyecek bu ülkede…

​’Ah’larından doğan ve gelişen Samsat-1

​’Ah’larından doğan ve gelişen Samsat-1

Kim derdi ki vaktiyle Lucianos’un büyük kırgınlıklar eşliğinde terk ettiği memleketi Sümeysat’ın günü geldiğinde “‘ah’larından yeniden doğacağını…”

Aze ile Zeze’nin büyük sevdasına setler çeken Sümeysat, adaletini kaybettikçe zalimleşen, zalimleştikçe daha da adaletten uzaklaşan yöneticileriyle büyük “ahlara ve beddualara maruz kalmış vaktiyle…

Durum böyle olunca da fırtınalar, seller, depremler, felaketler diyarına dönmüş adeta bu kadim topraklar…

Çoğunuzun tahmin ettiği gibi geçtiğimiz hafta tarihi Samsat Yarımadası’ndaydık…

Adıyaman iline bağlı olan Samsat, kendine has insan profiliyle, toprağıyla, sahil şeridiyle, işleyişiyle, efsaneleriyle ve tarihiyle hiç de öyle dışarıdan bakıldığı gibi küçük ve pasif bir toprak değilmiş anladık.

Samsat Belediye Başkanı Halil Fırat’ın değerli rehberliği eşliğinde gezip dinlediğim Samsat, beni kendisine hayran bıraktı.

Adıyaman-Kahta arasında “Samsat 23 Km” tabelasını gördüğünüz an saptığınız ara yol sizi masallar diyarına ışınlıyor gibi.

Yol boyunca devam eden tütün, meyve, sebze bahçelerinden gözlerinizi alamıyorsunuz.

Bir belirip bir kaybolan küçük küçük tepelerin arasında süzülen yol bir anda bitip zaman tüneline dönüşüyor ve geçiş yapıyorsunuz; bir zamanlar hükümdarının sağladığı adaletiyle huzur bulan Sümeysatlılara, sonrasında gelen zalim Vali Cossius ile işleyişin nasıl bozulduğuna, Lucianos’un adalet isteyen haykırışlarına, Aze ve Zeze’nin kavuşamayan aşkına, burnumuzun dibinde olmasına rağmen kimselerin bilmediği-konuşmadığı-ziyaret etmediği Safvan Bin Muattal’ın kabrine…

İftiraya uğrayanlar için sabrın, iftira atanlar için azabın sembolü” olarak dinimizde önemli bir öğretiye sahip olan Safvan Bin Muattal’ın kabrinin bulunduğu alan muazzam bir külliyeye dönüştürülmüş.

Samsat Belediye Başkanı Halil Fırat’ın anlattığı Safvan Bin Muattal’ın hayatı ve uğradığı iftira olayını benim gibi o an kabri ziyaret eden tüm herkes ilgiyle dinliyordu. O elim olayı ve kabrin önemini önümüzdeki günlerde uzun uzun sizlere anlatacağım hiç merak etmeyin ve en kısa zamanda gidip ziyaret edin, derim.

Evet, Samsat (ki bana göre Sam û Sat) son birkaç yıldır asırlık “ah”larından yeniden doğuyor adeta.

Deprem sebebiyle TOKİ’nin inşa ettiği iki katlı beyaz evler diyarı Samsat’ta kısa zamanda doğal gaza, kaldırımlara, ara sokaklara kadar uzanan paket taştan yollara, sosyal-kültürel-sportif tesislere, su sporları tesisine, turizm koyuna ve altyapı hizmetlerine kavuşmuş…

Misal Samsat gibi bir yerde kızlara yönelik yüzme kursu açılıyor ve bilin bakalım ne oluyor? Belediye Başkanı Fırat’ın “beş öğrenci gelse bile kursu başlatmaya hazırdık fakat tam 35 kız çocuğumuzun başvurması bizi hem mutlu hem de gururlu kıldı, çünkü demek ki hemşerilerimize hizmetlerimizle ve duruşumuzla güven vermişiz, onlar da kıymetli evlatlarını bize emanet etmiş” derken, bu haklı mutluluğu takdir etmemek imkansızdı.

Köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak ulaşmayan hizmet yok Samsat’ta. Bu yıl yağışlar nedeniyle ülke genelinde sinek, sivrisinek, haşere problemleri yoğun bir şekilde devam ederken, Samsat’ta kaldığımız süre boyunca tek bir rahatsızlık hissetmemek beni şaşırtınca aldığım “mücadele çalışması” cevabı bunun bir tesadüf değil, doğru ve zamanında hizmet olduğunu gösterdi.

Bünyesine göre oldukça devasa sayılabilecek sportif tesisleri ve futbol sahası ile çocukların ve gençlerin verimli zaman geçirmesini hedefleyen Başkan Halil Fırat, ilçedeki tüm imkanları onlara sunmuş.

“Ücretsiz” su sporları kompleksi de bu imkanlardan biri. Alana girdiğiniz anda kendinizi başka bir boyutta hissediyorsunuz. Jet ski yapan genç kızlar, tekne gezileri, devasa salıncak, botlarda kürek keyfi, zip line da seyahat eden adrenalin tutkunları, suyun üzerinde çayını-kahvesini-meşrubatını yudumlayanlar, muhteşem manzarasıyla lavanta bahçesi, binbir lezzette yemekleriyle damaklarını tatlandıranlar…

ADIYAMAN’IN SAMSAT İLÇESİ ATATÜRK BARAJI GÖLÜ ÇEVRESİNDE YAPILAN YATIRIMLARLA YENİDEN HAYAT BULURKEN, ÖZELLİKLE LAVANTA BAHÇESİ İLGİ ODAĞI OLUYOR. (FAHRETTİN ÇELİK/ADIYAMAN-İHA)
Adıyaman’ın Samsat ilçesi Atatürk Barajı Gölü çevresinde yapılan yatırımlarla yeniden hayat bulurken, özellikle lavanta bahçesi ilgi odağı oluyor.

Tüm bunlarla birlikte belediyenin tahsis ettiği alanda yer alan işletmelerde “tek kuruş kira bedeli ödemeden” çalışıp ekmeğini kazanan mutlu Samsatlılar.

Alanda dikkatimi çeken en önemli şey, çalışanların çoğunun Samsatlı kadınlar ve genç kızlar olmasıydı.

Samsat son birkaç yılda kadın istihdamı adına önemli yolları katetmiş. Belediye Başkanı Halil Fırat’ın desteğiyle kurulan Samsat Kadın Gücü Derneği de bunlardan biri.

Samsat’a giderseniz lezzetli yöresel yiyecekleri hazırlayıp ziyaretçilerine sunan Kadın Gücü Derneğine mutlaka uğrayın ve o tatlarla karnınızı doyurun derim…

Asrın felaketleri 6 Şubat depremleri sonrasında yoğun bir göçe maruz kalan 8 bin nüfuslu Samsat, şimdi kocaman yüreğinde yaklaşık 75 bin kişiyi misafir ediyor olsa da ilçede tek bir eksiklik yok. Altyapı ve üstyapına güvenen Başkan Fırat, “her vatandaşımızın başımızın üstünde yeri var ve elimizden geldiğince onların yaralarını sarmak adına yanlarındayız” diyor…

Hevesi kursağında kalanlar…

Hevesi kursağında kalanlar…

Önceki gün 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nü kutladık. Biz gerçekten kutladık, o günü ilk günkü gibi yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz.…

Bir kutladık diyenler var…

Bir de kutlamış gibi gözükenler…

Bir de bu benim günüm değil diyenler…

Cuma günü Norm Haber’de yapmış olduğumuz programda şu ifadeyi kullanmıştık: “En kötü demokrasi en iyi darbeden binlerce kat iyidir…”

Gerçekten de öyle…

Bir tarafta bundan yedi yıl önce yaşanan kalkışma.

Sonrasında 251 vatan evladının şehit olması, 2 binin üzerinde gazimiz milyarlarca dolar maddi ve ölçülemeyen manevi zararımız…

Bugünlerde bile gözlerine ve gönüllerine perde inmiş olanlar içinden,

Birileri hala oyun diyor.

Birileri senaryo diyor.

Birileri danışıklı dövüş diyor.

Allah için kim ailesini riske atar?

Kim TBMM’de kendini riske atar?

O günlere danışıklı dövüş diyenlerinin hepsinin ortak özelliği karnından konuşmaları…

Bugünlerde karnından konuşmaya devam ediyorlar.

Ama bu konuşanlar kalkışmada FETÖ terör örgütünü besleyenlerle aynı kaynaktan beslendikleri için

zayıf bir anda ses çıkarmak için pusuda bekliyorlar.

İşte örneği;

Bu minvalde korkudan soluğu yurtdışında ağabeylerinin yanında alan hıyanet içinde bulunan birilerinin sanal medyada gıkı çıkmaya başlamıştı.

İsmi üzerinde sanal dedik ya.

Sanaldan gerçeğe dönüşür umudu ile kimi 15 Mayıs’a kimi 29 Mayıs’a dönüş bileti almışlardı ama aldıkları bilet ellerinde patladı.

Millet cevabını verdi.

Oturun oturduğunuz yerde.

Sizin gelişiniz elbet bir gün olacak ama gelişiniz sizin isteğiniz dışında olacak ama hesap vermekten kaçamayacaksınız.

O hesap er veya geç Türk adaletinin önünde olacak.

***

Bir tarafta bu gerçekler var iken diğer tarafta ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın FETÖ için “altı ibadet, ortası ticaret, üstü hıyanet” sözü aklıma geldi.

İbadet kısmı safiyane duygularla Allah rızası için bir şeyler yaptı. Orta kısmı ise kendine bir rant oluşturdu ki bu ranttan nasiplenenlerin bir kısmı soluğu yurtdışında alırken bir kısmı da gerçekten pişman olup işine devam ediyor. Bir de üst tabakası var.

Onlar hıyanet içerisinde olanlar.

Onlar da her zaman dışarıda sığındıkları ülkeden aklı sırasınca çemkiriyorlar….

Kuru gürültü çıkarıp, ortalığı bulandırmaya çalışıyorlar…

Allah onların da belasını verecektir.

Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

***

Şimdi gelelim önceki gün 15 Temmuz’daki Bursa’da kutlamalara…

Heykel’de valilik önünde başlayan yürüyüşe yaklaşık 2 bin hemşehrimiz katıldı. Yaklaşık 30 dakikalık yürüyüş sonrası meydana ulaşan vatandaşlarımız önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını dinledi. Ardından meydanda bulunan protokolün.

Katılımın daha yüksek olmasını beklerdim.

Belki sıcaktan bunaldıkları için meydandan şahsen benim beklediğim kalabalık yoktu.

Bunu yanı sıra AK Parti Osmangazi İlçe Başkanı Ufuk Cömez, Memur-Sen Bursa Temsilcisi Ramazan Acar da protokol yerine meydanda halkın içerisinde bulunup halkla beraber oldular…

15 Temmuz’u unutmamak ve unutturmamak gerekiyor.

Bu vesile ile hayatını kaybeden 251 şehidimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, gazilerimize hayırlı ömürler diliyorum. Şehit ailelerine ve büyük Türk Milletine Allah sabır versin.

 

Uludağ için bir öneri

Uludağ için bir öneri

Son günlerde tartışma konularından biri de Uludağ.

Malum uzunca bir zamandır Uludağ’ın Alan Başkanlığına devredilmesi gündemde.

Konu ile ilgili olarak Uludağ’ın Milli Park statüsünden çıkarılması ile ilgili karar Resmî Gazete’de yayımlandı.

Öncesinde de hafta içinde planların mahkeme tarafından iptali gündeme geldi.

Biraz daha öncesine gidelim.

Malum Uludağ’da iki bölge var.

İlkinin mazisi oldukça eski.

Diğerinin ki ise daha yeni.

O da ikinci oteller bölgesi.

Şimdiki korkumuz ise bu oteller bölgesinin ikiden sonra daha da çoğalması.

Bilenler bilir.

Bursa’da geçmişte yağan karlar belimize kadar gelirdi. O küresel ısınma dediğimiz çevre felaketi önce karları eritti…

Peki bugüne nasıl geldik?

Önce doğalgaz çevrim santralini kurduk, ardından Uludağ’ın çevresindeki yapılaşma sonucu karlar eridi.

Şimdi ise birkaç santim kar kaldı, o da “Alan Başkanlığı” doğru yönetilmez ise eriyip gidecek.

Sadece o mu?

Endemik yapı bitkisi de…

O zaman çok gecikmeden önlem alınmalı.

Madem alan başkanlığı kuruldu.

O zaman öncelikle şunu net olarak ifade etmeli.

Kesinlikle yapılaşma olmamalı, diyebilmeli.

Ardından yapılaşma ve yeni oteller bölgesi için benim önerim var.

O da Teleferik ve Teferrüç Bölgesi

Bu bölgede oteller kurulup, Uludağ’a gidecek yerli ve yabancı turistler teleferik kanalı ile taşınmalı.

Yok burası olmaz deniliyorsa, Uludağ’ın yamaçlarında kurulu olan köylerde pansiyonlar yapılmalı, Uludağ’ı yapılaşmadan korumak mümkün olacaktır.

Bunun örnekleri dünyada oldukça fazla.

En güzel örnekleri Norveç’te…

Biz önerimizi her zamanki gibi köşemizden yapalım, karar onların.

BURSASPOR KOCAYAYLA’DA KAMP YAPSIN

Ekonomik anlamda oldukça sıkıntılı günler yaşayan Bursaspor teknik adam sorununu Yalçın Gündüz ile çözdü.

Gündüz Bursa’nın evladı, takımı tanıyor.

Öte yandan Gündüz’ün açıklamalarından Bursaspor’un bu sezon öncesi kamp yapmayacağı…

Buna iten sebeplerin başında ekonomik sıkıntılar geliyor.

Benim de bu anlamda iki önerim var:

Bursaspor bu sene kamp yeri olarak öncelikli olarak Keles Kocayayla’ya çıkabilir, yok burası olmaz ise Uludağ’da kamp yapabilir.

Yok o da olmaz ise Büyükorhan Görecik Yaylası

Bunların maliyeti sıfıra yakın.

Öneri bizden değerlendirmek Bursaspor yönetiminden.

AK PARTİ’DE DURMAZ’A ÜÇ İLÇE SORUMLULUĞU

Geçen dönemde AK Parti Milletvekili olarak görev yapan Zafer Işık, Gemlik, Orhangazi ve İznik’ten sorumluydu.

Bu dönem AK Parti’den bu bölgeden milletvekili seçilmedi.

Ama bölgeyle ilgilenme görevinin Emel Gözükara Durmaz’a verildiğini öğrendik.

Muhtemelen benzer görevlendirmeler diğer ilçeler için de yapıldı.

Bakalım bu görevlendirmeler ilçelerin sorunlarını çözmede ne kadar etkili olacak.

Bekleyip, takip edelim…