İşte AK Parti’nin Bursa’da liste sürprizi

İşte AK Parti’nin Bursa’da liste sürprizi

Genel seçim öncesi aday belirleme sürecine giren siyasi partilerde hareketlilik son sürat devam ediyor.

Detaylara girmeden önce Ankara’da konuşulan bir gelişmeyi kaleme alalım.

O da şu:

AK Parti Bursa’da bu dönem Ankara kontenjanından listeye girecek isim belli oldu.

O isim TBMM Başkanı Mustafa Şentop.

Batı Trakya kökenli olan Şentop’un Bursa’da birçok öğrencisi de var.

Bu detaydan sonra il yönetiminden aday olacaklara gelelim…

Bu minvalde önceki gün AK Parti İl’den aday olması beklenen yöneticilerden Mustafa Yavuz, Mustafa Yıldırım ve Fuat Alpaslan isimlerini yazdık.

Bugün bunlara ilave isimleri yazalım.

İlk olarak yürütmeden ayrılacak olanları yazalım.

Setenay Yüksel Olguner, Cemile Yiğit, Nurettin Arif Kurtulmuşlar, Kevser Öztürk, muhtemelen aday adayı olacaklar…

Burada bahsettiğimiz isimlerden Cemile Yiğit, daha önce aday gösterilen bir isim…

AK Parti Bursa’da yönetim kurulu üyesi olarak görev yapan Ali Sait Adiloğlu, Hasan Durmayaz, Ebru Ahu da milletvekili aday adaylığı için dosya verecek diğer isimler…

Kısaca daha önce yazdığımız gibi 11 isim milletvekili aday adayı olarak yoluna devam edecek.

Öte yandan, önceki yıllarda milletvekili aday adayı olmak isteyen İl Kadın Kolları ve Gençlik Başkanları’nın istifasına gerek yoktu.

Alınan karar gereği artık adaylık düşünüyorlarsa onların da istifası gerekecek…

Bu detayı da buradan yazmış olalım.

İlerleyen süreçte daha çok yazacağımız konular var.

Onları da sırası geldikçe kaleme alacağız.

GELECEK PARTİLİ İZZETTİN KÜÇÜK CHP LİSTELERİNDEN MİLLETVEKİLİ ADAYI OLACAK  

Bir dönem Bursa Valisi olarak görev yapan, ardından Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi’nde kurucu olan ve politikalar başkanlığında görev yapan İzzettin Küçük, önümüzdeki seçim sonrası muhtemelen milletvekili olacak.

Gelecek Partisi kontenjanından Bursa’da 2. Bölge 2. sıradan seçimlere girmesi beklenen Küçük, bir anlamda hedefine de ulaşmış olacak.

CHP’den söz açılmışken, beş milletvekilinden en az üçünün seçilecek sıralardan listeye gireceği tahmin ediliyor.

Bunun yanı sıra geçen dönem listelerde yer alan Prof. Dr. Kayıhan Pala’nın da listede yer bulacağını söylemek müneccimlik olmaz.

CHP’DE BELEDİYE BAŞKANLARINA İZİN YOK, MECLİS ÜYELERİNİN YOLU AÇILDI  

Seçim takvimin açıklanmasının ardından merak edilen konulardan biri de ana muhalefet partisi CHP’den kimlerin aday olacağı.

Bu minvalde ortada adaylığı bilinen önceki il başkanı İsmet Karaca’nın yanısıra Doğan Alpay ve Cevat Asa var.

Bunun yanı sıra adaylık için genel merkezin açıklamasını bekleyen belediye meclis üyeleri var.

Edindiğimiz bilgilere göre, CHP Genel Merkezi’nin belediye başkanlarına milletvekili adaylığı yolunu kapattığını, ancak belediye meclis üyelerinden aday olmak isteyenlere izin vereceğini öğrendik.

Bu minvalde Nilüfer Belediye Meclis Üyesi Mesut Şehitoğlu’nun harekete geçeceğini tahmin ediyoruz.

Cuma günü Norm Haber’de misafirimiz olan Şehitoğlu, oldukça iddialı. Genel Merkez izin verirse adaylık için yola çıkacak.

Aynı zamanda bir şehit evladı olan Şehitoğlu, nasip olur da milletvekili seçilirse Bursa’nın vekili olacağını açıkça söylüyor.

Milletvekili listelerinde değişim olacağını düşünen Şehitoğlu, partisinin Bursa’da birinci olacağını düşünüyor.

Bize de yolu açık olsun demek düşüyor.

Bunun dışında CHP’de belediye meclis üyesi ve başkan yardımcısı olarak görev yapan, Nilüfer’de Zafer Yıldız da aday adaylığı için müracat edecek…

MEMLEKET PARTİSİ’NDE İKİ İLÇEYE ATAMA 

Önümüzdeki genel seçimlerde ilk büyük sınavını verecek siyasi partilerden biri de Memleket Partisi.

Bursa özelinde İl Başkanı Mesut Şahin’in milletvekili adaylığı gündemde.

Şahin, bir taraftan genel seçimlerle ilgili son kararını vermeye çalışırken, diğer taraftan partisinin eksik olan ilçe başkanlıklarına atama işleri ile uğraşıyor.

Pazar günü de genel başkanları Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlediler.

Yine bu arada boş olan Mustafakemalpaşa İlçe Başkanlığına Erhan Acet atanırken, Mudanya İlçe Başkanlığına Belediye Meclis Üyesi Mehmet Er atandı.

Her iki ismin de önümüzdeki günlerde yönetim kurullarını oluşturup iş başı yapmaları bekleniyor.

 

AK Parti’de gözler bugünkü yönetim kurulu toplantısında…

AK Parti’de gözler bugünkü yönetim kurulu toplantısında…

AK Parti’de yönetim kurulu toplantıları her hafta düzenli olarak pazartesi günü gerçekleşiyor. Bu minvalde bu hafta gerçekleşecek toplantı oldukça önemli.

Bu hafta toplantıya katılan bazı isimler önümüzdeki toplantılarda olmayacaklar. Bugün toplantı sonrası bazı isimler helallik alarak yollarına milletvekili aday adayı olarak devam etmek isteyecekler.

Onlardan bir kaç ismi daha önce kaleme aldık.

İlave olan isimleri de yarından itibaren ayrıntılı olarak kaleme alırız.

Ama bu rakamın 11 civarında olacağını şimdiden yazalım.

İsim konusuna da yarın değinelim.

Diyeceğimiz odur ki, istifa edenler adına hayırlısı olsun…

İYİ Parti’de ilk aday Zafer Milli…

Seçim takviminin açıklanmasının ardından adaylar ortaya çıkmaya başladı. Bu minvalde önceki gün Norm Medya’da ziyaretçimiz olan isim Zafer Milli idi.

Ama öncesinde şunu merak ediyorum.

İYİ Parti Bursa özelinde milletvekili sayısını arttırabilecek mi?

Listeler hazırlanırken taşın altın-a elini koyan isimlere ahde vefa sergilenecek mi?

Gelelim Zafer Milli ile ilgili düşüncelerimize;

Geçmişte MHP’den tanıdığımız aslen Mardinli olan uzun yıllardır Bursa’da yaşayan, Milli iki kez aday adayı olmuş bunların birinde milletvekili aday listesinde yer almıştı.

Diğerinde ise yer almamıştı.

Geçmişte öte yandan MHP’de İl Başkanlığı yarışına da giren Milli, İYİ Parti’nin kurulması ile Meral Akşener’in partisine geçmişti…

İki dönem GİK Üyeliği görevinde bulunan Milli, 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerde bu kez oldukça iddialı.

Dersine iyi çalışan Milli, sorunlar ve çözüm önerileri ile ilgili olarak bir kitapçık hazırlamış.

Hem yerele hem genele ilişkin düşüncelerini bu kitapçıkta paylaşan Milli, partisinde Bursa’da yaşayan Doğu ve Güneydoğu oylarını temsil edebilecek isim.

Bu minvalde beklentisi listeler şekillenirken demografik yapıya göre aday belirlenmesi…

Bunu yanı sıra “Türkiye mozaik değil tunçlaşmış bir millettir” diyerek net mesaj veriyor.

Tunç iki ayrı madenin eritilmesi ile oluşan bir maden. Oluştuktan sonra bir daha da ayrışma imkânı yok.

Milli’nin gönlünden geçen ön seçim. Fakat yaşanılan depremden dolayı bunun olmayacağını ve takvimin yetişmeyeceğini düşünüyor.

Milli, muhtemelen en geç önümüzdeki Cuma günü partisinin il başkanlığında hem dosyasını verecek, hem de aday adaylığını resmen açıklayacak.

Aday gösterilmesi durumunda bilgi ve birikimi ile Bursa’ya katkı koyabilecek bir isim.

Biz de çıktığı yolda kendisine başarılar diliyoruz…

 

Yerel Bakış’ın konuğu Karakoç…

Her hafta birbirinden değerli konukları ağırladığımız Norm Haber Stüdyolarından yayınlanan Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz MHP Nilüfer İlçe Başkanı Levent Karakoç olacak.

Levent Karakoç ile ivme kazanan MHP’nin, Nilüfer’deki çalışmalarını Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere nasıl hazırlanacaklarını ve stratejilerini ve meclis çalışmaları ile ilgili düşüncelerini irdeleyeceğimiz program bugün saat 15.00’da.

Vakti olanlar www.normhaber.com başta olmak üzere Twitter, Youtube, Facebook üzerinden programımızı seyredebilirler.

Şimdiden iyi seyirler.

Bıktık bu algılardan, sadede gelelim!

Bıktık bu algılardan, sadede gelelim!

İcraatlarından çok yarattığı algılarla konuşulan yönetimlerin ülkesi olduk. Pek güzel allı pullu isimler, janjanlı lansmanlar, tanıtımlar, fiyakalı açılışlar…

Sonrası…

Sonrası yok!

Çünkü iş sadece algıyı oluşturana kadar.

Sonrasında işin yürüyüp yürümediğine, bahsedilen çalışmaların yapılıp yapılmadığına, verilen sözlerin tutulup tutulmadığına bakan yok, soran, sorgulayan yok nasılsa.

Yarattığı algının büyüklüğü ile övünen yönetimler yaratmayı başaran, algıya kanıp işin arkasını aramayan, hakkını sorup sorgulamayan halkın böyle yönetilmesi kadar doğal da bir durum yok aslında.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Akademik Odalar ile yaptığı ‘Mevcut Yapı Stokunun Deprem Güvenliği Yönünden Gözlemsel Değerlendirilmesi’ imza protokolünü de bir yanıyla bu algı illüzyonu içerisine girme yolunda ilerliyor.

Çünkü protokolün taraflarından biri olan Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er dün itibariyle masadan kalktı.

Parsel bazında yapılan bir çalışmada jeoloji mühendislerine gerek olmadığını, binaların gözlemsel incelenmesi sırasında ekiplerin içerisinde jeoloji mühendislerinin yer almasına ihtiyaç duyulmadığını, Bursa Büyükşehir Belediyesinin elinde şehrin zemin etütlerinin zaten mevcut olduğunu söyleyen yetkililere ‘O halde bizim de burada işimiz yok’ diyerek toplantıdan ayrılmış Engin Er.

Açıklamasında da şu sözlere yer vermiş Başkan;

“Bursa Büyükşehir Belediyesi ile Akademik Odalar Birliği arasında yapılan ‘Mevcut Yapı Stokunun Deprem Güvenliği Yönünden Gözlemsel Değerlendirmesi’ mesleki ve teknik işbirliği ön protokolü için, Jeoloji Mühendisler Odası Güney Marmaris Şubesi olarak ön görüşmelere ve imza törenine katıldık. 9 Mart 2023 tarihinde yapılan ilk istişare toplantısında tarafımıza bütün jeolojik verilerin Bursa Büyükşehir Belediyesi bünyesinde hazır olduğu bu nedenle oluşturulacak komisyonlarda jeoloji mühendislerinin yapacağı çalışmalara ihtiyaç olmadığı bildirilmiştir. Bu durum bize göstermiştir ki yaşanan depremlerden hiç ders alınmadığı ve alınmasının düşünülmediği açıkça ortaya çıkmıştır.”

Belediyenin elindeki verilerin 2001 yılına ait olduğunu biliyoruz, yani bilgiler tazelenmeli, incelenmeye muhtaç bir durum var ortada.

Hassas bir çalışma yapılmayacaksa sahaya neden iniliyor?” diyor Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı.

Ve bir kez daha altını çiziyor; “Bursa’da aktif fay hatları bilinmiyor! Bir bölü binlik planlarda yok!”

Dikkatinizi çekerim, son derece önemli iddialar bunlar.

Deprem bölgesini gezerken yaptığımız konuşma sırasında Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin dışarıdan hocalarla bir Deprem Bilim Kurulu oluşturduğu bilgisini edindiğimi size haber vermiştim daha önceki yazılarımda. Kurulun içinde bulunan geoteknik mühendislerinin önemine dikkat çekmişti Başkan Alinur Aktaş ve ‘Yol haritasını biraz da onlarla belirleyeceğiz Bursa için’ demişti.

Ben deprem bölgesindeyken gelişen ve Jeoloji Mühendislerinin protokol masasından kalkmasına kadar uzanan tartışmaların ardından konuştuğum akademik oda temsilcilerinin hiçbiri bu kuruldan haberdar değildi.

Durum akademik odalar açısından; ‘Biz sadece işin tarama kısmında mı kalacağız?’ sorusunu getirdi akıllara…

Sıklıkla bahsettiğimiz Geoteknik Mühendisliğinin tanımını da biraz açalım bence.

İnşaat mühendisliğinin bir uzmanlık dalı olan geoteknik mühendisliği; bina temeli inşaatı, zemin mekaniği ve zemin dinamiği gibi bilim alanlarını inceleyen, bu alanda ölçümler yapan, zemin özelliklerini tespit eden ve zemine uygun yapıları belirleyen kişiye verilen mesleki unvandır.’

İnceleme alanı olarak tam işimize yarayacak bir alan. Ancak detaylı bir fay analizi yapılmazsa geoteknik mühendisi zemini doğru değerlendiremiyor benim anladığım kadarıyla.

Bir kez daha söylemek lazım, bilimi ve bilimin bütünlüğünü yok saymak, geleceği yok saymakla eşdeğer Bursa için.

1999 depreminin ardından geçen 24 yılda istenseydi Bursa için önemli bir kentsel dönüşüm gerçekleşebilir miydi?

Evet…

Böyle bir çalışma içine girildi mi?

Hayır…

Neden?

Elbette tamamen siyasi kaygılarla…

Hatta kentsel dönüşümün konuşulup çoktan normal bir kalıp haline getirilmesi gerekirken, oy kaybetmemek uğruna, imar afları geldi gündeme. Adına da ‘imar barışı’ gibi süslü bir ibare kondu.

Önümüzdeki deprem gerçekliği adeta gözümüze girerken, yarattığınız algının janjanlı, parıltılı ambalajı mı koruyacak şimdi bizi?

Hasılı kelam, bıktık bu algılardan, sadede gelelim…

 

NOT1: Belediye ile yapılan protokolün önemine binaen, önümüzdeki hafta başında protokole taraf odaların bir araya gelerek konuyu bir kez daha gözden geçirmesi bekleniyor. Çalışmaların doğru biçimde sürmesi herkes için önemli.

NOT2: Başkan Aktaş deprem bölgesinde konuşurken, altında dükkan olan binaların incelenmesine yönelik protokolü eleştirmiş ve nasıl bir yaptırım uygulanacağını sormuştu haklı olarak. Zaten önemli olan da bu. Tespitin ardından ne yapılacağı. Nilüfer Belediyesi kesik kolon olduğu tespit edilen binalarda binaların güçlendirilmesi, boşaltılması ya da yıkılmasına kadar ne gerekiyorsa yapacağının sözünü vermiş protokolü imzalarken. Tüm Bursalıların bilgisine!

Seçim takvimi başladı: AK Parti’de kimler adaylık için yola çıkıyor?

Seçim takvimi başladı: AK Parti’de kimler adaylık için yola çıkıyor?

Seçim sürecine girildi.

Artık gözler istifalarda.

Kim parti yönetim kurulundan istifa edecek?

Kim ilçe başkanlığından, kim belediye meclis üyeliğinden, kim memurluktan…

Kim müracaatlar için dosya hazırlamaya başladı.

Bunların hepsini çok kısa bir süre içerisinde öğreneceğiz.

Ama gerçek olan şu:

Kıran kırana bir seçim olacağı, belki de iktidarın fotofinişle belli olacağı bir seçim.

Bir taraf sadece algı çalışması yaparken, diğer taraf yapmış olduğu hizmetleri, Türkiye’nin 20 yılda nereden nereye geldiğini anlatma derdinde.

Özellikle bu minvalde AK Parti “yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatı” derken, diğer tarafta ise ne yaptığı belli olamayan, referans veremeyecek bir oluşum, ittifak…

En doğru kararı halk verecektir.

Halkın sandığından ne çıkarsa başım üzerine.

İşte o sandığa girme çabasında olanlarla ilgili istifa süreci başladı demiştik.

                                                            ***

Bugün önce AK Parti’den başlayalım:

Kulağımıza gelen bilgilere göre, AK Parti’nin Türkiye’deki ilk belediye başkanı olma özelliğini taşıyan, uzun yıllar Yenişehir Belediye Başkanlığı görevinde bulunan ve dört yıldır da Osmangazi Belediye Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Bülent Hamdi Cingil’in aday adayı olacağını bu köşeden duyurmuş olalım.

Yolu açık olsun…

Yine AK Parti’den devam edelim:

AK Parti’de uzun yıllar hem Osmangazi hem de il yönetimlerinde başarı ile görev yapan, halen İl Başkan Vekilliği görevinde bulunan Mustafa Yavuz’un da milletvekilliği adaylığı için yola çıkacağını ifade edelim.

Yavuz’un da yolu açık olsun…

AK Parti’de milletvekilliği için yola çıkan bir başka isim…

Bursa’nın başarılı iş insanlarından, aynı zamanda sporcu kimliği ile de öne çıkan, doğu ve batı arasında köprü kurma görevini başarı ile üstlenen Furpa Marketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fuat Alpaslan da milletvekili adaylığı için yola çıkan diğer bir isim.

Onun da yolu açık olsun.

 

Milletvekili adaylığı için yola çıkmasını beklediğimiz diğer bir isim AK Parti İl Yürütme Kurulunda görev yapan, önceki dönem Gürsu İlçe Başkanı Mustafa Yıldırım. O da milletvekili aday adaylığı için müracaat edecek.

Onun da yolu açık olsun.

Yine bu arada iş dünyasından tanıdığımız, hayırsever kimliği ile öne çıkan Artvin İş İnsanları ve Bürokratları kurucusu Erdinç Altun’un da AK Parti’den milletvekili aday adaylığı için dosya vereceği bilgisi kulağımıza geldi.

Onun da yolu açık olsun…

                                                              ***

Bu köşeden bazen gün içinde de kulislerde yaşanan gelişmeleri aktarmaya çalışacağız.

Bunun dışında AK Parti’de seçim hazırlıkları aralıksız devam ediyor.

AK Parti’de seçimin en önemli taşlarından biri de koordinasyon.

Bu görevi de kısa adı SKM olan seçim koordinasyon merkezleri yürütüyor.

Bu seçim döneminde AK Parti İl’de Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanlığı görevini üstlenecek isim hukukçu kimliği ile tanıdığımız aynı zamanda İl Teşkilat Başkanı olan Kamil Bayramiç olacak.

Onu da bu köşeden yazmış olalım.

Karacabey ilçesinde ise bu göreve geçen dönem de SKM Başkanı olarak görev yapan İsmail Yozgat atandı.

Gerek AK Parti’de gerekse diğer siyasi partilerde seçim çalışmaları çok hızlı yürüyecek.

Bizler de bu köşeden bu hıza yetişmek için gayret göstereceğiz.

 

‘Kırklar Grubu’nun Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan mı olacak?

‘Kırklar Grubu’nun Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan mı olacak?

Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adaylarını belirlediler. Aday olarak ortaya çıkan bir diğer isim Doğu Perinçek… Başka aday çıkacak mı sorusunun yanıtı ise halen aranıyor.

İşte bu noktada ortaya çıkan adayları beğenmeyen, kendilerini Türk Milliyetçisi olarak nitelendiren ve geçmişte MHP saflarında siyaset yapan isimler de aday çıkarmaya çalışıyorlar.

Bundan 13 ay önce kurulan ve ‘Kırklar Grubu’ olarak nitelendirilen, içlerinde Ulvi Batu, Hakkı Şafak Ses ve Av. Özcan Pehlivanoğlu gibi isimlerin bulunduğu grup bu konudaki çalışmalarını tamamlamak üzere.

Grup, söz konusu çalışmaların özetini ise şu sözlerle paylaşıyor:

“Hepimizin arzusu, ülküsü ve ideali; birçok partilere siyasi iradesi dağılmış ve de mevcut milliyetçi partiler dışında kalan, Türk milliyetçilerinin ve “Ne Mutlu Türk’üm diyen!” vatansever herkesin oylarını tek hedefte birleştirmekti. Bunun için bizlerle birlikte benzer birçok adımlar atıldı. Ve bu talep tüm Türkiye’de bugün artık ciddi bir beklentinin potansiyelini oluşturdu.

Bu hedefe ulaşmak için en önemli husus ilk işareti verecek ve ilk adımı atacak ve Türk milliyetçileri açısından “meşruiyet ve müktesebat” yönüyle kabul görecek ve de heyecan yaratacak bir heyetin ortaya çıkması idi. Bu heyeti de “Milliyetçi İttifak” adı ile geçtiğimiz ocak ayında kurduk ve kuruluş gerekçelerimizi, ilkelerimizi ve hedeflerimizi arkadaşlarımızla bir bildiri ile paylaştık.

Bu heyetimizin yaptığı toplantı ile bir görüşme heyeti oluşturarak cumhuriyete bağlı, milliyetçi siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları ile görüşmelere başladık.

Bu çalışmalarımız ve görüşmelerimiz sonucunda geldiğimiz noktayı sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Türk milliyetçisi bir Cumhurbaşkanı adayının muhakkak çıkması ve seçimlere katılması hususunda güçlü bir istek ve kararlılık gördük.

Görüşmelerimiz sonucunda ortaya çıkan ve önümüzdeki birkaç gün içinde netleşecek olan durum şu:

Türk milliyetçisi bir adayımızın olması ve seçimlerde “çaresizlik ve seçeneksizlik” zincirini kırmak için milliyetçi partiler ile görüşmelerimizin ilkini Zafer Partisi ile yaptık.

Zafer Partisi Genel Başkanı Sn. Prof. Dr. Ümit Özdağ Bey zaten kendilerinin de hedefi olan teklifimizi heyecanla ve olumlu olarak karşıladı. Kendisinin de aday olmayı düşündüğünü söyledi.

Sonrasında, “Eğer seçimlerde Türk Milliyetçisi bir aday olmaz ise, ben milliyetçi ve cumhuriyet ilkelerine bağlı vatanseverlerin adayı olarak seçimlerde varım” diyen Sn. Dr. Sinan Oğan’ın da kabul ve birlikteliği ile Zafer Partisi’nin Türk milliyetçilerinin çatı partisi olarak seçimlere katılması halinde kendi adaylığını geri çekeceğini ve Sn. Dr. Sinan Oğan’ın adaylığını geniş bir ittifakla kabul edilebileceğini söyledi.

Daha sonra da 12 siyasi parti ile görüşmeler yapılarak Zafer Partisi Genel Başkanı Sn. Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın yaptığı teklif doğrultusunda bir birlikteliğin olması hususunda geniş bir mutabakat oluştu.

Seçimlerde Türk Milliyetçisi bir aday olarak Sinan Oğan’ın ismi hususunda ağırlıklı, güçlü bir kanaat oluştu.

Birkaç gün içinde Türk milliyetçilerinin güçlü iradesinin ve kararlılığının hem cumhurbaşkanlığı ve hem de TBMM seçimleri için kamuoyunca paylaşılması aşamasına inşallah gelmiş olacağız.

Yola çıkarken iki hedefimiz vardı. İlk hedefimiz, doğru ve galip fikrin mensupları olan Türk milliyetçilerinin yanlışlanmış, kandırılmış ve çökmüş fikirlerin öncülüğünü yaptığı mevcut ittifakların konvoyunda olmayı ve onların kuyruğundaki siyasi konumlanmasını içimize asla sindiremediğimizi ve Türk milletinin önüne Türk milliyetçilerinin önder olduğu bir üçüncü yolun muhakkak çıkması idi. Görünen o ki bu hedefimize inşallah birkaç gün sonra ulaşmış olacağız.

Ayrıca, ikinci hedefimiz Türk milliyetçilerinin TBMM’de güçlü bir şekilde temsili ve bölücü asimetrik terör örgütlerinin siyasi şemsiyesi konumunda ısrar eden HDP’nin mevcut ittifakların arasında anahtar konuma soyunarak yürütmeye, yani Türkiye yönetimine paydaş olma emellerine karşı güçlü bir ittifak oluşturmak idi.

İnşallah görüşmelerimiz bu ikinci hedefin de gerçekleşeceğinin ümitlerini güçlü bir şekilde doğurmuştur.

Önümüzdeki seçimlerde ilk turda sandıklar açıldığında inşallah Türk milliyetçilerinin başı dik olacak. Ve siyasi iradeleri dağıtılarak kendi siyasal hedeflerinin aracı ve aksesuarı olarak görerek hesap yapanların planlarını inşallah bozacağız.”

Yazıdan çıkan sonuç şu: Daha önce Mansur Yavaş ve Muharrem İnce’nin aday olmasını isteyen Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, olumlu yanıt alamayınca aday olmayı düşündüğünü açıklamış ancak Türk milliyetçilerinin temsilcisi olması durumunda Sinan Oğan’ın adaylığına da yeşil ışık yakmış.

Muhtemelen Sinan Oğan da yarış içinde olacak…

Peki, Sinan Oğan’a önce adaylık için 100 bin imza ve sonrasında MHP ve İYİ Parti’den oy gelir mi?

Onu sandıklar açıldığında göreceğiz…

Bugün yapılanlar dünü değiştirmiyor!

Bugün yapılanlar dünü değiştirmiyor!

Dünden bu yana meclis kürsüsünden acısını haykıran CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin’in konuşması kulağımda. Bir yanda deprem bölgesinde yapılanları yazarken, diğer yanda zamanında yapılmayanların yaşattığı acıya ortak olmak beni yıkılan binaların arasında dolaşmaktan daha çok yaraladı doğrusu.

Biz yaptığımız ziyarette bir drama tanıklık etmekten çok bir umuda tanıklık etmeye yönelik bölgelerde bulunduk. İnsanın pek çok duruma uyumlanarak hayata tutunuşuna şahitlik ettik.

Mesela, ‘Çadır sorunu çözülmüş gibi görünüyor’ dedik.

Evet, gerçekten de çadır bulmak artık bir sorun olmaktan çıkmış pek çok bölge için. Fakat çadırda yaşam hiç de kolay değil. Kapısından başınızı eğerek girdiğiniz ve içinde ancak birkaç kişinin yatacağı kadar yer olan bir alan çadır dediğiniz.

Ne bir dolap var eşyalarınızı koyacağınız ne de bir ocak. Ne yemek pişirebiliyorsunuz ne de altınıza kaba bir döşek serebiliyorsunuz. Kap kacak ortada, gönderilen yardımlardan seçtiğiniz kıyafetleri belki bir köşeye yığıyorsunuz. Yıkamak, kurutmak, bir şeyleri temiz tutmak mümkün değil. Çadır bölgesinde parklar salıncaklar kurulmuş, ama temiz su halen verilemiyor pek çok yerde.

Hele hele yağmur yağarsa vay halinize. Geceleri börtü böcekten, kemirgenlerden çocuklarınızı korumak da size düşüyor. Nöbetleşe bekliyorsunuz çadırda uyuyanları.

Pek çok aile çadırını başkaları ile paylaşıyor. Mahremiyet denilen kavram bir lüks halini almış ve bu durumdan en çok kadınlar rahatsız.

Çadırlarda elbette tuvalet ve duş ortak kullanılan yapılar. Hijyen konusu burada da devreye giriyor. Depremzede bir kadının şöyle bir isyanı vardı;

Benim iki genç kızım var, geceleri tuvalete gitmek büyük sorun oluyor. Tuvaleti olan bir konteyner istiyorum’ Bu sözler size ne anlatıyor bilmiyorum, ama bana çok şeyler söylüyor ‘acaba karşımdaki şimdi beni tersler mi, yoksa isteğimi kabul eder mi, ne yapsam, nereler gitsem…’ diyen bakışlar.

Güvenlik!!!

Kadınlar, genç kızlar, çocuklar için güvenlik büyük sorun belli ki…

Gece çadırdan başını uzatmak, bilmediğin insanlarla bir arada yaşadığın topluluğun içinden yürüyüp tuvalet, duş sırası beklemek, korkutucu bir kavram anlaşılan.

Seni koruyacak duvarların, kilitli bir kapın yok. Belki toplumda ‘başında bulunması gereken kişi’ olarak nitelendirilen eşin, genç bir erkek evladın, baban yok! Bir kadın olarak yalnızsın! Çocukların varsa, genç kızların varsa daha da yalnızsın.

‘Akşam olmadan evine gitmek’ diye bir kavram yok, çünkü evin yok! ‘Tanımadığın insanlarla konuşma yavrum’ diye bir kavram yok, çünkü tanıdığın yok! ‘Başkalarının verdiğini alma’ diye bir kavram yok, çünkü başkalarının verdiğinden hariç bir şeyin yok!

Hasılı kelam, çadır hayatı en çok kadınlara zor ve belki en zor tarafı da güvenliğin, kadının ve çocuklarının güvenliğinin sağlanması…

Yani çadır sorunu çözülmüş durumda, ama çadır başlı başına bir sorun zaten. Tatil yapmıyorsunuz orada. Yeniden bir hayat kurmaya çalışıyorsunuz.

Mesela ‘Enkaz kaldırma çalışmaları başlamış, bölge daha koordineli’ dedik.

Evet, şu anda bölgenin daha koordineli yönetildiği bir gerçek. Ancak bu gerçeklik depremin üzerinden bir aydan fazla zaman geçtikten sonra oluştu. Depremin hemen ardından arama kurtarma çalışmalarındaki zafiyetleri, insanların enkaz altında yardım isteyerek öldükleri gerçeğini değiştirmiyor şimdi yaşananlar.

Bölgede kalan depremzedeler için sanatsal ve sosyal tesisler dahi oluşturulmuş şimdilerde, fakat zamanında aynı depremzedelerin soğuktan tir tir titrediği gerçeği baki kalıyor.

Mesela, ‘Konteyner kentler kurulmaya başlanmış’ dedik.

Doğru, konteyner kentler kurulmaya başlanmış bölgede, fakat bu durum deprem öncesi bir evi olan vatandaşın evinin yerle bir olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Sorumluların, bu evlerin yerle bir olmaması için gereken önlemleri almadığı gerçekliği apaçık duruyor önümüzde.

AFAD’ın 2021 yılında Antep için İl Afet Risk Azaltma Planı hazırladığı, raporda, Nurdağı ve İslahiye ilçeleri için, “Kentsel dönüşüm alanları afet riski önceliğine göre belirlenmemiş” denildiği gerçeği de baki. Sizin bu gerçeklere kulaklarınızı tıkadığınız da.

Hatta ve hatta sanki hiçbir şey olmamış gibi koltuklarınızda sessizce oturup ‘belki beni tutuklamazlar, sorumlu tutmazlar’ umuduyla bekleyip istifa etme onurunu dahi barındırmadığınız gerçeğini de değiştirmiyor şimdi yapılanlar…

Asgari ücrete mutfak ayarı şart oldu

Asgari ücrete mutfak ayarı şart oldu

Mutfaklar bir türlü huzur bulamıyor.

Tencere günden güne daha pahalıya kaynıyor.

Eti, sütü, sebzesi, meyvesi, unu, yağı, şekeri… Neredeyse tüm gıda kalemleri her ay daha fazla yük getiriyor aile bütçesine.


Yani mutfak masrafı her geçen gün kabarıyor. Türk-İş’in meşhur araştırmasına yansıyan 4 kişilik ailenin sağlıklı biçimde doymasını sağlayan aylık gideri şubat itibarıyla 9 bin 425 liraya boşuna çıkmadı. Vatandaşın ifadesiyle açlık sınırı asgari ücretin de üzerinde yol almaya devam ediyor!

Oysa 2022’de TÜİK’in resmi gıda enflasyonu olan yüzde 77’nin 2023’te büyük oranda azalması bekleniyordu.

Ancak şubat sonu itibarıyla yıllık gıda enflasyonu çok kuvvetli baz etkisine rağmen yüzde 70 seviyesinde gerçekleşti.

Yani eski hızında görünmese de mutfak enflasyonu çok da azalmaya niyetli değil! Ve unutmayalım ki artı enflasyon fiyatların arttığını tescil eder.

Eksi rakam görmediğimiz sürece fiyatlar artıyor demektir. Haliyle zamlı ürünleri tarladan sofraya tüketmeye devam ediyoruz demektir aynı zamanda.

Ve üstelik yazın geleneksel olarak bir miktar ucuzlayan meyve sebze faktörü de bu yıl ufukta görünmüyor!

Çünkü…

Bir dizi beklenmedik sürpriz faktör aniden diziliverdi kaşımıza.

Öncelikle deprem felaketi çok kritik bir bölgeyi vurdu. On binlerce can yitip giderken üretim de sekteye uğradı. Tarım ve hayvancılıkta yüzde 16 gibi ciddi bir paya sahip olan 11 ilin bu yılın bir bölümünde üretimin devre dışı kalacak olması arz kaynaklı fiyat artışlarını da şimdiden gündeme taşımış durumda.

Bu bölgeye ait üretim kaybının ne zaman ve nasıl giderileceği belli değil. Dolayısıyla şimdiden tedbir almakta fayda var.

Özellikle de kırmızı et ve süt ürünleri açısından!

Ve maalesef hortlayan bir kuş gribi sendromu da beyaz et ve yumurta fiyatlarını tehdit eder hale geldi.

Milyonlarca tavuğun itlaf edildiği biliniyor. Hastalığın yayılması halinde sürecin mutfak masrafları adına çok daha sıkıntılı bir hal alması kaçınılmaz olacak!

Üstüne üstlük bir de şap salgını türeyiverdi. Ve iki ilde karantina uygulaması da başladı.

Tüm büyük baş hayvanların aşılanması gerektiğini de öğrendik bu süreçte Tarım ve Orman  Bakanı Vahit Kirişçi’nin yaptığı açıklamada.

Yani risk var. Ve azımsanmayacak boyutta.

Son yılların en kurak günlerinin de Anadolu’nun büyük bölümünde etkili olduğunu dikkate aldığımızda mutfaktaki yangının büyüme potansiyelini de açıkça görürüz!

Bir de doların ikinci yarıyılda başını yukarı kaldırması halinde vatandaşın neredeyse tüm bütçesini mutfağa ayırmak zorunda kalacağı günlerin uzakta olmadığı görülür.

Bu manzarada ikinci 6 ayda yeni bir asgari ücret ayarlamasının kaçınılmazlığı da ortaya çıkacak!

Ve imkanınız varsa stoklanabilecek gıdalardan kenara koyabildiğiniz kadarını koyun derim.

Hava bedava… Ölüm bedava!..

Hava bedava… Ölüm bedava!..

Bursa’da 2018 yılında PM2.5 kirliliğine yüklenebilir nedenler yüzünden 2.822 kişi hayatını erken kaybetmiş.

Aynı araştırmaya göre Türkiye’de yine 2018 yılında 72 ilde 44.617 kişinin PM2.5 kirliliği nedeniyle erken öldüğü tahmin ediliyor.

Eğer havası kirli bir yerde yaşıyorsanız bu akciğer kanserine yol açabiliyor. Erkeklerde mesane ve akciğer kanserinin yüksek olmasının nedeni, erkeklerin sigara içmesinin yanı sıra Türkiye’de hava kirliliğinin de büyük etkisi var. Hastanelere yatışlara ve solunum sistemi gibi pek çok rahatsızlık bu nedenle ortaya çıkıyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiye ettiği özel bir programla bu sonuçlara ulaşılmış.

Bu önlenebilir halk sağlığı sorununa ilişkin araştırma ve gözlem sonuçlarını Nilüfer Belediyesi’nin konuya ilişkin danışmanı Pro. Dr Kayıhan Pala’nın sunumundan öğrendik. Sunumuna başlamadan önce, Kahramanmaraş 7.6 bulabilecek bir deprem beklentisine ilişkin bilimsel uyarıların 21 yıl önce yapıldığına dikkat çekti ve günlerdir sorduğumuz soruyu kürsüden yineledi;

Kamu yönetimi neden gereken önlemleri almadı?

Hava ve su konusunda karşı karşıya kalmış olduğumuz risklere ilişkin verilere geçmeden önce bir uyarıda daha bulunarak şöyle devam etti;

Önümüzdeki 7 yıl içinde Marmara depreminin gerçekleşme ihtimali %60 olarak hesaplanıyor. Bursa da bu depremden ciddi anlamda etkilenecek. Kamu yönetimin alması gereken önlemlerini sıklıkla sorgulamamız gündemde tutmamız gerekiyor.

Nilüfer Belediyesi İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE SIFIR ATIK MÜDÜRLÜĞÜ tarafından yürütülen “2022 YILI HAVA VE SU KİRLİLİĞİ İZLEME ÇALIŞMALARI”nın raporu, Nilüfer Barış Meclisinde Prof. Dr. Kayıhan PALA tarafından bir sunumla açıklandı.

Sunum; su ve havanın insan sağlığına uygunluğu için yapılan çeşitli denetim ve tahlillerinin halk sağlığı üzerindeki belirlenmiş risklerin sonuçlarından oluşuyordu.

Bu risklerin en aza indirgenmesi şüphesiz sürdürülebilir iyileştirmeler ve denetim gerektiriyor. Nitekim su konusunda bu yöndeki çalışmaların olumlu sonuçlarının görüldüğü de ifade edildi.

Burada Sn. Pala özellikle su konusunda sağlık il müdürlüğü ve ilgili kurumların yaptığı kontrollerin, tahlillerin BUSKİ tarafından halkın erişimine açılmasının önemine ve kırsal mahallerdeki hayrat çeşmelerinin kirliliğine işaret etti.

Bu bilimsel uyarılarının karşısında, kamu yöneticilerinin gerçekten paniğe kapılarak alınacak önlemler konusunda hızla harekete geçmelerini diliyorum.

Herkesin elinde on binlerin kanı var!

Herkesin elinde on binlerin kanı var!

Herkesin elinde on binlerin kanı var!8 Mart tarihli yazımın sonuna iliştirmiştim emek yoğun bir gün yaşayacağımı. Tahminimden de yoğun bir programın içinde deprem bölgesinde bulunan dört önemli noktada izlenimlerde bulundum Bursalı basın emekçileri ile birlikte. Gaziantep Nurdağı, Hatay Hassa, Hatay Merkez ve son olarak da Adana.

‘Depremin üzerinden bir ay geçmişken bize bilmediğim ne anlatabilirsin ki?’ diye sorduğunuzu duyar gibiyim.

Öyle çok şey anlatabilirim ki…

Çünkü şu ana kadar ekranlardan görebildiklerimiz öylesine yetersiz, objektiflere sığdırılmaya çalışılanlar gerçeğin öylesine az bir bölümü, yıkım öylesine büyük, toparlanmak öylesine sancılı bir süreç ki…

Bir yerinden başlamak lazım…

Ulaşımı kolaylaştırmak adına merkez bölgelere girmeden yaptığımız seyahatte çevre yolların kenarlarında dahi yıkımın ne kadar büyük olduğunun belgeleri; parçalanmış duvarlar, devrilmiş kolonlar, dışarıya sarkmış eşyalar öylece duruyordu.

İlk durağımız can kaybının nüfusuna oranla en büyük olduğu Gaziantep Nurdağı oldu. 10 kişiden birinin öldüğü bir yer burası! Depremin ilk günlerinden hatırlarsınız, ülkenin dört bir yanına sesini ilk duyuran, dolayısıyla ilk müdahale edilen ve yardımların yoğun biçimde yönlendirildiği yer Gaziantep.

Şehrin Belediye Başkanı Fatma Şahin’in felaketi ilk gördüğü gün söyledikleri hala kulaklarımda; ‘Nurdağı yok olmuş!!!’

Yıkım büyük, buna rağmen devletin güçlü elinin en sistemli hissedildiği yer Nurdağı. Yaralar hızla sarılmaya çalışılıyor. Arama kurtarma çalışmalarının sonlanması ile birlikte yoğun olarak yapılan iş enkaz kaldırma elbette. Günde 17 bin metrekare enkaz kaldırıldığı olmuş.

Yetiyor mu? Elbette hayır!

Her yer yıkıntı, hasarlı yapı ile dolu.

Fakat bir şekilde, alandaki 8 bin görevlinin desteği ile hayat sürüyor…

Anaokulu, iş bulma merkezi, tiyatro, sinema, sınava hazırlık kursları, hayvanlar için rehabilitasyon merkezi dahi oluşturulmuş.

Yıkıntıların arasında yaşam kırıntılarını görebiliyorsunuz.

Koca bir ilçenin nasıl birkaç metrekareye sıkışarak yaşama tutunmaya çalıştığını da izliyorsunuz bir yandan…

Gidebilenler çoktan başka şehirlere, akrabalarının yanına, yeni evlere, yeni hayatlara yelken açmış. Kalanlar için en büyük istek yardımların kesintisiz olarak devam etmesi.

İkinci durak Hassa oldu bizim için. Yolculuğumuzun bu bölümüne doğru aracımız ilerlerken eskisiyle yenisiyle binaların nasıl yerle bir olduğunu izleyerek kendi şehrimiz adına ibret almaya çalıştık. En azından kendi adıma ben bunu yaptım.

Hassa nispeten daha az can kaybının yaşandığı bir yer. Çadır dağıtımı tamamlanmış. Konteyner kentleri kurmak için kollar sıvanmış. Şimdiye kadar 700 TIR yardım gelmiş bölgeye. En büyük şansları hastanelerin bir biçimde ayakta kalmış olması.

Hükümet Konağı yıkıldığı için bir anaokulunu merkez olarak kullanıyor Hassa. Düşünün en insani ihtiyaç olan tuvalet ihtiyacını küçük çocuklara göre tasarlanmış bir alanda gidermeye çalışıyorsunuz, ancak bundan şikayet edecek lüksünüz yok, çünkü bu bir nimet…

Hassa’da tersine göç de yaşandığı söylendi bize. Az hasar alması ve kırsal olduğundan güvenli kabul edilmesi nedeniyle başka şehirlere gitmeyi tercih etmeyenler tarafından göç edilen noktalardan olmuş.

Yine en önemli talep, yardımların kesilmemesi, hatta mümkünse bundan sonra nakdi yardımlara ağırlık verilmesi.

Hassa’dan sonraki durağımız Hatay Merkez oldu.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın depremden en çok etkilenen il olarak kabul edebileceğimiz Hatay’da görevli olduğunu artık herkes biliyor. Deprem bölgesinde, koordinasyonu sağlamak ve gerekli işleyişe yardımcı olmak adına, belirli aralıklarla, çeşitli illerden valiler, kaymakamlar, belediye başkanları görev alıyor. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da bu görevlilerden biri.

Bölgeye vardığımızda yediğimiz öğle yemeği boğazıma dizilmedi, çünkü gördüm ki, yiyecek konusunda bir sıkıntı yok. İçtiğim çaydan da utanmadım. Çünkü bir afetzedenin rızkına mani olmadığım aşikardı. Eğer bir otelde rahatça dinlenseydim, işte bundan büyük huzursuzluk duyardım, çünkü insanların en büyük ihtiyacı güvenli rahat konaklama alanları, yani konteyner ve kalıcı konutlar.

Çadır ihtiyacının ortadan kalktığını düşünüyorum. Gezdiğimiz noktalarda ve yol üzerinde çeşitli çadırlara rastladık. Yurt içinden ve yurt dışından pek çok yardım kuruluşunun bölgeye el uzattığı bir gerçek.

TOKİ tarafından yapılan binaların ayakta kaldığı gerçekliğini burada da gördük. Devletin bu kurumunu işini doğru ve eksiksiz yaptığı için tebrik etmek gerekir diye düşünüyorum. Ancak devletin diğer görevi olan tüm kurumların işlerini böyle titizlikle yapmalarını sağlama kısmında ciddi olarak sınıfta kaldık. Altını kalın kalın çizerim.

İyi bir depolama sistemine geçilmiş nihayetinde ve gıdaların saklanması, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması kolaylaştırılmış. Gıda önemli ihtiyaç kalemlerinden, çünkü yemeden yaşam olmuyor ve burada yaşam kör, topal, aksak da olsa devam ediyor, etmek zorunda…

Hayatla mücadelesinde pes etmeyen canlı türü insan, bir biçimde kendini yaşadığı ortama uyumluyor. İnsanlar ne yardımı alacaklarını bilmeden bekledikleri kuyruklardan aldıkları şeylerle sürdürüyorlar nefes alıp vermeyi.

Çadır sorunu burada da artık bir sorun olmaktan çıkmış. Konteyner kentlerin kurulması için kollar sıvanmış. Burada önemli bir sorun var dile getirilmesi gereken;

Bursa Büyükşehir Belediyesi ilk etapta 2 bin 500 konteyner kurmayı planlamış. Rakamlar şöyle dağılıyormuş; bin konteyner Bursa Ticaret ve Sanayi Odası, bin konteyner Çilek Mobilya, 500 konteyner Bursa Büyükşehir Belediyesi.

Dağılıyormuş diyorum, çünkü dağılım hiç de şık olmayan bir biçimde değişmiş. BTSO konteyner sayısını önce 600’e ardından 400’e düşürmüş ve son olarak da iptal etmiş bağışını. Farklı bir kuruma konteyner bağışı yapılacağı bildirilmiş.

Sıkıntı şu ki, Bursa Büyükşehir Belediyesi bölgeye kazandıracağını bildirdiği konteyner sayısına ulaşmakta zorlanacak bu durumda. Başkan Aktaş yine de hedefe bir biçimde ulaşmanın yollarına baktıklarını dile getirdi, ancak yaşanan durum hiç de hoş değil. BTSO gibi bir kurumun çok daha büyük işlere imza atabileceğini hepimiz biliyoruz.

Yıkımın en yoğun olduğu bölge olan Hatay’ın merkez ilçesi Antakya’ya gidemedik maalesef. Dönüş yolumuz Adana üzerinden olacak biçimde değişti. Hatay Havaalanı’nda halen sorunlar yaşanıyor ve uçuşlar büyük ölçüde iptal ediliyormuş aldığım bilgilere göre.

Antakya’da halen girilemeyen sokaklar olduğuna dair bilgiler aldık. Enkazların arasında yaralı kedi ve köpeklerden başka canlının yaşamadığı sokaklardan bahsediyorum.

Tıpkı bizim Çarşamba, Altıparmak bölgesine benzer bir yapılaşması vardı bahsedilen yerlerin.

Başkan Aktaş, özellikle bu mahallelerden kişilerin de bölgeyi ziyaret etmesini sağlayacaklarını ve böylelikle belki kentsel dönüşümün daha da hızlı biçimde gerçekleştirilmesine yönelik çaba sarf edeceklerini söyledi.

Yakın zamanda Bursa’da kentsel dönüşüm konusunda öncelikli olan 5 mahallede kentsel dönüşüm ofislerinin açılacağı haberini de aldık. Birinin Akpınar’da olacağı kesin, muhtemel diğer mahalleler de Çarşamba, Altıparmak… diye devam edecektir.

Bursa Büyükşehir Belediyesi, dışarıdan hocalarla bir Deprem Bilim Kurulu oluşturmuş. İçinde geoteknik mühendislerinin de olduğu bir kurul. Yol haritasını biraz da onlarla belirleyecekler Bursa için.

Biz böyle bazı protokollerde görsel vermekle bu işi halledemeyiz. Gerçekten kolon kesmiş birilerini ibreti alem için kamuoyuna açıklayıp ‘ya bunu yık ya da güçlendirme yapılacaksa yap’ dememiz lazım. Özellikle üç büyük ilçede bunu yapacağız” dedi Alinur Aktaş.

Gördüğüm kadarıyla deprem bölgesinde yaşamak Başkan Aktaş üzerinde ciddi bir etki yaratmış. Bölgeye geldiği ilk bir hafta makam aracının içinde uyumuş, sonrasında küçük bir karavanda iki kişi kalmanın konfor olduğunu işittik kendisinden.

Yıkımın büyüklüğünü değil neden yıkımların olduğunu sorgulama zamanındayız şimdi. Bilim insanlarına tıkanan kulakların açılması gerekiyor. En önemlisi de böylesi bir yıkımı gördükten sonra inşaatta çivi çakan işçiden, beton döken kalfaya, projeyi çizen mühendisten, yapı izni veren belediye meclis üyelerine kadar hepimiz sorumluyuz bundan.

Asla unutmayın, bu yıkımın sorumlusu biziz!

Asla unutmayın, çıkarlarını önceleyen herkesin elinde on binlerin kanı var!

Başkan Aydın’ın iddialara cevabı

Başkan Aydın’ın iddialara cevabı

Her hafta pazartesi günü Norm Haber stüdyolarında yayınlanan Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın oldu.

Hatırlatmakta fayda var: Başkan Yunus Aydın ile beraber toplam 3 yönetim kurulu üyesi 3 ay süre ile dinlendiriliyor…

Bu süre başladı.

Ya da diğer bir ifade ile Başkan Aydın ve iki arkadaşına görevden el çektirildi, diyebiliriz…

Ayrıntılara girmeden önce Aydın, farklı bir sanayici portresi çizen bir iş insanı.

Taşın altına her zaman elini sokan bir isim.

Eğer bir sorun varsa bölge dışındaysa da bu noktada Aydın, gereğini yapıyor.

Şimdi gelelim yaşananlara, el çektirmeye…

Aydın’a olayın perde arkasını sorduk:

“Ben bu olayın iki sanayicinin şikâyeti üzerine olduğunu biliyorum. Şikâyet edilen konular, yapmış olduğumuz yatırımlar. Bahsi geçen rakam 2 milyon TL. Biz haram yemedik ki karnımız ağrısın, veremeyeceğimiz hiçbir hesap yok.”

Aydın, programda asıl şikâyet sebebini ise “boyahane ruhsatı vermememiz” şeklinde açıkladı.

Sonrasında Aydın, “Uludağ OSB’nin bütçesi 12 milyar TL, benim bunun yüzde 2’sini harcama yetkim olmasına rağmen ben sanayicinin işi için Ankara’ya giderken bile kendi aracımla gidiyordum. 2022 yılının sonuna kadar da tüm masrafları kendi cebimden ödedim. Biz Uludağ OSB sınırları içinde yeni boyahane ruhsatı vermedik, bundan sonra verilmemesi için de mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

Aydın, programdaki açıklamalarına şöyle devam etti:

Bizi şikâyet ettikleri bir başka konu ise su kullanımını yüzde 90 azaltan çalışmamız, yine kentsel dönüşüm çalışmaları kapsamında onlarca proje yapmışız, bunun için de 20 bin TL ödemişiz. Biz bölgenin cazibe merkezi olması için Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birine otel yapılması için anlaşmışız. Bu otel OSB’ye kalacaktı, değeri 15 milyon TL idi.”

Başkan Aydın, gerçekten Bursa için önemli bir isim. Geçmişte İl Genel Meclisi üyesi olarak görev yaptı, belediye başkan adayı oldu, ilçe başkanlığı yaptı, hem Ankara’da hem Bursa’da siyasetin içinde bulundu…

Siyasetten gelen biri isim olarak yeniden siyaseti düşünüyor muydu?

Biz de merak ettik, Başkan Aydın’a gelecek, daha doğrusu siyaset hakkında düşüncelerini sorduk.

O da “önümüzde genel seçimler var, bu seçimlerde aday adayı olmayı düşünüyorum. OSB Başkanlığı adaylığımıza engel değil” diyerek bir anlamda yol haritasını bizimle paylaşmış oldu.

Bu arada, sorduğum bir soru daha vardı. O da son Tanzanya gezisinin masrafları ile ilgili.

O gezinin masraflarını da beraber gittiği üç arkadaş ortaklaşa karşılamışlar, bunu da buradan yazmış olalım.

Bizler de bundan sonraki süreçte Aydın’ın neler yapacağını hep beraber izleyip, takip edeceğiz.

Altında Powell etkisi kalıcı mı?

Altında Powell etkisi kalıcı mı?

Piyasaların günü gününe uymuyor…

Teknik ifade ile volatilite vatandaş diliyle oynaklık modası hakim.

İçte başka dışta başka rüzgarların esmesi rota belirleme konusunda zorluk yaratmakta.

Ancak içte biriken yoğun enerjiye karşın nispeten bir istikrardan bahsetmek mümkün dış piyasalarla karşılaştırdığımızda!

Özellikle deprem maliyeti, yüksek enflasyon ve siyasi tansiyon gibi faktörler ciddi bir etki gücüne sahip olmalarına rağmen fiyatlara yansıdıklarını söylemek şimdilik zor.

Belli bir oynaklık payı ile Borsa İstanbul dikkat çekse de alınan tedbirler neticesinde oynaklık katsayısı nispeten düşük kalmakta.

Keza doların da yukarı gitme çabası oldukça sınırlı adımlarla kendini gösteriyor!


Altındaki hareketlilikse bütünüyle dış kaynaklı. Yani ons fiyattaki dalgalanma içe de yansımakta. Hatırı sayılır bir oynaklık son iki haftaya damgasını vurmuş durumda.

Öyle ki bin 98 liraya kadar düşen gram fiyat birkaç gün içinde bin 127 liraya kadar yükselmişti. Ama yine yükseldiği hızda bu hafta yeniden bin 102 TL’ye kadar da geriledi.

Diğer değerli metaller, emtialar ve petrol de benzer bir oynaklık gösterdi kısa sürede!

Ve şimdi akıllara takılan sorular bundan sonrasına dair rotayı sorguluyor.

Bundan sonrasına dair fikir yürütebilmek için son günlerdeki aşırı oynaklığın nedenlerine bakmakta fayda var.

Öncelikle ABD’den gelen veri akışı ve Amerikan Merkez Bankası Fed’in para politikası başrolde.

2022’de Fed faizleri 8 kez yükselterek yüzde 4,5-4,75 seviyesine yükseltmişti.

Bu yıl ise daha güvercin bir duruş beklentisi öne çıkmaktaydı.. Ancak Fed yönetimi, yavaşlama ve istihdamda düşüş görmeyi öncelemiş durumda. Ve haliyle enflasyonda kalıcı bir düşüş trendine dair sinyaller gelmedikçe faizleri gevşetmeyi düşünmüyor!

Dolayısıyla veri odaklı politika belirleme stratejisi gelen her rakamda piyasaları oynaklığa itmekte.

Aslında küresel piyasalar genelde gelişmeleri olumlu fiyatlama isteğinde. Nitekim yapılan açıklamaları da bu iyimserlikle yorumladığını görüyoruz piyasa oyuncularının.

Ilıman veri akışı ve açıklamaların doları aşağıya itip altını parlatması da doğal olmakta. Veya  tam tersini de görebilmekteyiz son iki günde olduğu gibi!

Zayıf da olsa nispeten pozitif sayılacak veri akışına karşın Fed Başkanı Jerome Powell, ABD Kongresi’ndeki iki günlük sunumda kötümser manzaralar çizdi.

Ve ortalık karıştı. Dolar yükselirken ABD borsaları ve ons altın.

Peki Powell ne dedi de piyasalar karşıtı?

Powell, ilk gün yüksek enflasyonun faiz oranlarını beklediklerinden daha fazla artırmalarına yol açacağını söyledi.

İkinci günde ise Fed’in mart ayı toplantısıyla ilgili herhangi bir karar almadıklarını belirterek “Önceden belirlenmiş bir yolda değiliz. Yaklaşan veriler, yetkililerin bir sonraki toplantısında 25 baz puan mı yoksa 50 baz puan mı faiz artırımına ihtiyaç duyulacağını belirlemeye yardımcı olacak.” dedi.

Yani belirsizlik manzarası çizdi.

Netice itibarıyla şahin görünen bu mesajlar, doların zayıflama sürecini durdururken altının tadını kaçırdı. Ons fiyat bin 810 dolara kadar geriledi.

Cuma günü açıklanacak olan ABD istihdam rakamları onsu bin 800 doların da altına itebilir. Ya da bir miktar toparlanma sağlayabilir.

Ancak uzun vadede onsun bin 900 dolar üstüne çıkma ihtimali hayli güçlü. Ayrıca içte doların lira karşısında bir miktar daha prim yapma ihtimali mevcut!

Neticede altında yeniden parlama ihtimali azımsanmayacak boyutta.

Yatırım sepetini altınla çeşitlendirmek isteyenler için fırsatlar hala mevcut gibi.

AK Parti’de istifa süreci başlıyor

AK Parti’de istifa süreci başlıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün seçim sürecinin 10 Mart 2023 Cuma günü açıklanacağını ifade etmişti.

Gözler şimdi 10 Mart Cuma gününde…

Ardından sıra aday adaylıklarına gelecek.

İşte bu süreçte en çok merak edilen konulardan biri de AK Parti İlçe yönetimlerinden kimlerin aday adaylığı için yola çıkacağı.

Bu noktada kulislerde birçok isim dolaşıyor.

İlçe başkanlarından tutun il başkanlarına, belediye meclis üyelerine, birçok isim vekillik için daha doğrusu adaylık için nabız yokluyor.

Yönetimlerden kimler aday olabilir noktasında zaman zaman görüş belirtsek de bununla ilgili fazla detaya girmedik.

Bu konuda aslolan AK Parti Genel Merkezi’nin istifa etmeyi düşünen isimlerin adaylığı ile ilgili ne düşündüğü…

İzin verirse yolu açılır.

Vermez ise istifa eden istifa ettiği ile kalır.

Adaylık noktasında ise yol haritası iktidar partisinde belli; anket, temayül yoklamaları ve mülakatlarla yavaş yavaş konu netliğe kavuşacak dersek yanlış olmaz.

Edindiğimiz bilgilere göre, başta AK Parti Bursa İl yönetiminden olmak üzere ilçelerden de istifa etmek isteyenler cumartesi gününden itibaren istifalarına başlayacaklar.

İstifa için yaklaşık bir hafta süre tanınacak.

Ardından yedek listelerden takviyelerle iktidar partisinde yola devam edilecek.

Bizim bu süreçte en çok takip edeceğimiz konuların başında kaç ismin yönetimlerden istifa edeceği, bu isimlerden kaçının genel merkez tarafından listelere konulacağı.

Süreci bekleyip, takip edelim.

ŞAHİN MİLLETVEKİLİ ADAYI OLUYOR

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olacağını açıklayan ilk isim bir önceki seçimlerde yaklaşık yüzde 35 oy alan Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce.

Önceki seçimlere CHP’nin adayı olarak giren İnce’nin bu seçimlere kendi partisinin adayı olarak girmesi bekleniyor.

Bunun yanı sıra partisinin de ilk genel seçim deneyimi olacak.

Bu noktada İnce’nin partisinin Bursa İl Başkanlığı görevini üstlenen Mesut Şahin’i de yakinen takip edenlerdeniz.

Kendisinin il başkanlığına atanması ile partide bir hareketlilik yaşanmaya başladı.

Hafta başında Ankara’ya Genel Merkeze, Çarşamba günü de partisinin milletvekili Genel Başkan yardımcısı Özcan Özel’in kızının cenaze namazı için Yalova’ya giden Şahin’le ilgili bir gelişme yaşandığı bilgisi kulağımıza geldi.

Kendisi milletvekili adaylığı için yola çıkmış.

Ya da diğer bir ifade ile Memleket Partisi’nin muhtemelen iki bölgeden birindeki listenin başındaki isim Mesut Şahin olacak.

Biz de şimdiden kendisine başarılar diliyoruz.

Milli Eğitim’de tuz da kokmuş balık da!

Milli Eğitim’de tuz da kokmuş balık da!

Bir ülkenin üzerinde temellendiği ana aksları vardır; adalet gibi eğitim gibi sağlık gibi… Bu aksları bozduğunuzda ülkenin gidişatını istediğiniz yöne çevirmeniz mümkün olur.

Uzun süredir üzerimizde böylesi bir sosyal deneyin yapıldığını düşünür hale geldim. Zira adalet denilen kavram giderek kişilerin kendi adaletini sağlaması ya da güçlüye boyun eğilmesi biçimine dönüştü. Sağlık hizmetleri malumunuz; ya zengin ol ya da hasta olma düsturuyla ilerliyoruz bu yolda.

Ülkenin gelecek nesillerinin inşa edildiği eğitim sisteminde de sağlık sistemine benzer bir motto benimsendi, hatta bu motto dahi benimsenemedi, zira zengin olmanız durumunda da eğitim için hayli yüklü bir para ödüyor ve çocuğunuzun adeta bir dahi olduğunu duyarak yıllarınızı harcıyorsunuz. Sonuç, devlet okulunda alacağınız verimle özel okuldan alacağınız verim arasında çok küçük bir fark ya oluyor, ya olmuyor…

Anlayacağınız iş şirazesinden iyice kayıyor bugünlerde.

İşte tam da bu nedenle bahsettiğim her üç alanla da özel olarak ilgilenme gayretindeyim. Son günlerdeki favori konum ise Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğünde neler oluyor, Hatay ve Bursa Milli Eğitim Müdürlerinin yerleri neden değişiyor, Milli Eğitim Bakanlığı deprem sürecinde neler yapıyor

Zaman zaman aldığım bilgilerden yola çıkarak üzerinde yazılar yazdığım bu üç soruya bir toplu yanıt da Eğitim İş Sendikası Bursa Şubesi’nden geldi.

Hem de ne yanıt, tokat gibi;

“Afet sürecinde devletin tüm kurumları kamuoyuna kendi sorumluluk alanlarıyla ilgili yaptıkları çalışmaları aktarırken, Milli Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer’in de Meslek Liselerinde üretildiğini iddia ettiği, afet çadırı, uyku tulumu gibi malzemelerin üretim ve dağıtım aşamalarını anlatan filmlerini izledik. Sayın Bakan’a göre, Bursa Ömer Halisdemir Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde atölyeler kurulmuş, metal aksamlarının üretimi bu okuldaki atölyelerde, kumaş malzemesi ise Osmangazi Borsa İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin atölyelerinde dikilmiş, AFAD standartlarında üretilen çadırlar TIR’lara yüklenerek 410 adet afet çadırı 22 Şubat’ta Bursa’dan deprem bölgesine gönderilmişti…

Bursa’da üretildiği söylenen o çadırlar aslında Bursa’da üretilmemişti!

Ne Ömer Halisdemir Meslek Lisesi’nde metal aksamı üretilmiş, ne de Borsa İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde kumaşları dikilmişti. Toplum böylesine büyük acılar çekerken, yüz binlerce yurttaş ağır kış koşullarında geceyi sokakta geçirirken, hastalar, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar çadıra ihtiyaç duyarken Milli Eğitim Bakanlığı deprem bölgesinden satın aldığı çadırları Gaziantep’ten Bursa’ya göndermiş, satın alınan bu çadırlar Ömer Halisdemir Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde açılarak üzerlerine MEB logoları yapıştırılmış ve yeniden paketlenerek TIR’larla deprem bölgesine gönderilmiştir!

Başka bir ülkede olsa böyle bir skandal Milli Eğitim Bakanının koltuğuna mal olur. Öyle affını falan istemekle kalmaz doğrudan özür dileyerek istifa eder.

Bizde ne olur?

Muhtemelen hiçbir şey.

Deprem bölgesinde soğuktan titreyen eller kızarır da, namları yürüyecek diye dolaplar çevirmeye çalışanların yüzleri bile kızarmaz yaptıkları ortaya çıktığında.

Milli Eğitim Bakanlığının şimdiye kadar yaşadığı en büyük skandal bu olabilir bence ahlaki açıdan bakıldığında, ancak tek skandal değil elbette. Üstüne üstük skandalların bir bölümü de Bursa Milli Eğitim Müdürlüğü çatısı altında gelişiyor.

Kısa süre önce Bursa İl Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür’ün yeni görev yeri Hatay olarak belirlenmiş, Hatay Milli Eğitim Müdürü de Bursa’ya gönderilmişti. Tam bu esnada Serkan Gür’ün deprem bölgesindeki önemli çalışmaları nedeniyle bu göreve geldiğine dair söylentiler yaydığına ilişkin duyumlar aldığımı belirtmiştim, hemen ardından da Hatay’a tayini çıkınca istifa ettiği söylentilerinin olduğundan bahsetmiştim.

Tam da söylediğim gibi olmuş. Serkan Gür’ün istifa haberini resmi olarak da duyduk artık. Fakat görev değişikliği nedeni ilginç.

Genç gazeteci meslektaşlarımın belgeleriyle ortaya döktüğü Bursa İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ndeki 6 personelin açığa alındığı soruşturma görev değişikliğinin en önemli nedeni.

Soruşturmayla ilgili Yeliz Toy’un açıklaması şöyle;

“2020 yılından bugüne kadar yapılan okul güçlendirmesi, yıkılan okulların hurda diye tabir edilen geri dönüşüm malzemelerinin akıbeti ve bir takım okul ihalelerinin, kapsamlı bir şekilde araştırıldığı süreci biz de Eğitim-İş olarak yakından takip etmekteyiz. Ancak görünen şudur ki, Bursa İl Milli Eğitimde tuz kokmuştur.  Okullar üzerinden yürütülen yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin boyutu göründüğünden çok daha büyüktür…

Serkan Gür Milli Eğitim Bakanlığı’nın Bursa’daki çadır skandalının paydaşı ve yürütücüsü olarak görev yapmış, bu suça da ortak olmuştur!”

Anlaşılan o ki, bahsi olunan soruşturmada dönemin Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür’ü de sorumlu görmek gerekiyor. Zaten böyle de olmuş. Hatay’da görevlendirilmesi bu nedenle. Tek neden bu da değil, fakat şimdi burada bahsetmeye gerek yok diğer nedenlerden. Bizi kamu çıkarları ilgilendirir.

Kendisiyle yaptığım ilk görüşmede, Bursa’ya gelip koltuğuna oturduğu ilk ayın içinde olması lazım; ‘Ben şimdi sizinle başka bir ortamda eğitim sisteminin sorunlarını da tartışacak kadar delikanlı bir kardeşinizim…’ diyen Gür’ün sorunların nerede başladığını, boşlukların nerede doğduğunu iyi bildiği muhakkak…

Şunu biliyoruz; Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer Bursa’ya yapılan atamalarda yakın çevresinden kişiler seçmeye özen gösteriyor. Bursa atamalarının hemen hepsinin Özer ile özel hayatında bir temasları var, en azından eskiden temaslı olduğu kişiler bahsettiklerim.

Bu güzel akıllar da böyle böyle geliyor herhalde bu başlara…

Tıpkı balığın baştan kokması gibi…

NOT: Dünyanın en emekçi insanları, 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun. Biz kadınlar biliriz bir tek bizim halimizi. Beni sorarsanız emeğimin, ekmeğimin peşindeyim; her emekçi kadının olduğu gibi…

“Kim kurtaracak İsa’yı, İsa’yı öldürenlerden…”

“Kim kurtaracak İsa’yı, İsa’yı öldürenlerden…”

Yıllar önce Kudüs’ü anlatan bir şiirde denk gelmiştim bu dizelere; ey hüzün dolu olan şehir diye… Onca asır, onca yıl ve onca yoldan sonra anlıyor insan bazı şeyleri kendi fikir dünyasında…

Bir zaman Çeçenistan ve Afganistan’daki mazlumlar için gözyaşı döktük, bir zaman Arakan ve Filistin için. Kimi zaman Çin’deki zulme karşı çıktık kimi zaman da Afrika’daki dramlara..

Hepimizin kendi iç dünyasında bir kahramanı vardı. Şamiller, Ömer Muhtarlar, Dudayevler, Ahmed Yasinler ve daha niceleri…

Yıllarca mahzun beldeler için gözyaşı döken bir coğrafyada yaşamanın belki de haklı gururu bizimkisi. Yıllar sonra Ahmed Arif’in “Nerede bir can ölse, oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmazsa insan olmaz yüreğim” dizelerinde bunu daha iyi anlamıştık.

Zikredilen coğrafyaları aşan bu durum zamanla dünyanın birçok yerine yerleşti. Ülkemiz ve insanı, tüm dünya için bir umut ışığı oldu. Hani diyordu ya şair; “Umut kelimesinin karşılığı Türkiye olmalı” diye. Aynen de öyle oldu.

Ancak malesef tarihin en büyük felaketlerinden biri ülkemizi vurdu. 13 milyon insanı ve dolaylı olarak tüm ülkeyi etkileyen deprem felaketi geride birçok acı hatıra bıraktı bize… Yıkılan evler, iş yerleri, parçalanan araçlar gibi maddi hasarların yanında psikososyal bir çok travmaya da yol açtı. Bazı anneler evlatsız kaldı bazı evlatlar annesiz.

Öyle görünüyor ki geride kalanlar için daha zor olacak bundan sonrası.

İnsan insanın kurdudur demişti yıllar önce bir filozof ama Türkiye bu algıyı değiştirmişti. Bu coğrafyada insan insanın her zaman umudu çoğu zamanda yurdu oldu. Depremin ilk anından itibaren bölgeye bir çok insan akın etti. Anadolu insanının civanmertligine bizzatihi şahit oldum. Kimi aşını, kimi işini, kimi evini paylaştı.

Tabi bu felaketten bile ders alamayan nasipsizler de yok değildi. Bırak aşını ve işini paylaşmayı insanların aşıyla ve işiyle oynayan kendinden başkasını düşünmeyen tiplerde hiç az değildi. Azgın azınlık hiç bu kadar çok olmamıştı. Allah onlara fırsat vermesin…

Tabi bunları yazarken sadece olayın vatandaş kısmını kast etmediğimi bilmenizi isterim. Bürokrasinin Habil’i olduğu kadar Kabil’i de var; Harun’u olduğu kadar da Karun’u. İnsanlık dersi veren bir hayli mülki amir oldu ancak sınıfta kalanlar da az değildi. İdarecilikte kriz yönetiminin önemi ortaya çıktı. İnsanlar ne der diye bir put var içimizde ve bu süreç en çok o putu kırmamız gerektiğini gösterdi bize. Mesela bir yardım yaparken başkası bunu görsün diye yapmamalıyız veya biriyle arkadaşlık,dostluk kurarken ya da birine selam verip masasına otururken başka bir amacımız olmamalı. Öncelikle samimiyet olmalı sonra samimi niyet. Yoksa yaptıklarımızın bize de başkasına da bir faydası olmaz.

Yıllar önce bir şiir yazılmıştı Kudüs’e.

Bugün Kudüs artık Diyarbakır, Antep, Maraş, Hatay, Malatya, Adıyaman, Elazığ ve zarar gören tüm illerimizdir. İçimizdeki düşmanlığı durduracak , enkazın altında kalan yıkık duvarlardaki kanı silecek, ordaki insanımızı kurtaracak, devletine sahip çıkıp onu koruyacak ve en önemlisi de “İsa’yı İsa’yı öldürenlerden kurtaracak olan biz olacağız, sesine kulak verdiğimiz vicdanımız olacak…

Demem o ki; bir kalbimiz var içi güzelliklerle dolu olan, O’nu hatırlayınız…

İnsanlıkla kalın…

Ekonominin bir kanadı eksik

Ekonominin bir kanadı eksik

Geleneksel gün geldi çattı.

Bolca açıklama, tören ve mesaj bir güne sığacak.

Peki ya sonra?

Derdimiz bir günlük mü?

Değil elbette.

Ama takvimler bugünkü gibi 8 Mart’ı gösterdiğinde kadın haklarına odaklanıp sonraki gün de unutan bir toplumuz.

Gerçi dünyanın büyük bölümünde de aynı manzara görülüyor.

Ancak ülkemizdeki tablo kendince özgün manzaralar içermekte.

Dünyanın yarısını oluşturan kadınların sorunlarını andığımız tek bir gün bana pek de iyimser şeyler düşündürmüyor.

Öncelikle binlerce yılın birikimi sosyal, kültürel ve ekonomik problemlerin yükü altındaki kadına… Yılda bir gün ayırarak sorunlarını çözüyormuş gibi görünmek gerçekçi olmaktan uzak!

Kimisi 8 Mart’ı kendince bir şova çevirirken bazı ilerlemelere rağmen çözüm bekleyen dağ gibi sorun var ortada.

Kadın haklarının hukuki güvence altına alınmasının ötesinde uygulama aşamasındaki sorunların giderilmesi öncelik taşımalı.

Örneğin 8 Mart’a anlam kazandıran kadınların çalışma hayatındaki yeri çok çok önemli. Kanunen pek çok imkan olsa da kadınların istihdam piyasasında uğradıkları haksızlıklar diz boyu!

Mesela…

Eşit işe eşit ücret şansını bulanların azınlıkta kalması bir yana kadınlar istese de iş hayatına rahatça katılamıyor Türkiye’de.

İşgücüne katılım oranı 2022 sonu itibarıyla yüzde 71,9 seviyesindeyken kadınların işgücüne katılımı sadece yüzde 36,6’da takılıp kalmış vaziyette!

Yani çalışabilecek durumdaki her 100 kadından yalnızca 36,6’sının iş piyasasında kendine iş arama olanağı buluyor.

Fırsat eşitliğinin neredeyse anne karnından başlayarak eğitimden aile sorumluluklarına uzanan çizgide kadınlar aleyhine ıskalanması bu tablonun mimarı.

Kısaca negatif ayrımcılık yaygın bir halde kadınlar adına.

Kamunun da ne yazık ki pek destekçi olmadığını söylüyor rakamlar!

Kadınların uğradığı haksızlıklar sadece iş yaşamında değil elbet…

Ancak ekonomik güç, ayakları üstünde duran kendi kendine yeten kadının en önemli silahı durumunda!

Haliyle eşit eğitim hakkının gerçekten yaratılması yanında çalışma hayatındaki ayrımcılığın da mutlaka sonlanması şart.

Kadının çeşitli sosyal katmanlarda maruz kaldığı açık ya da gizli şiddetin çözümü ise toplumsal hayatımızın olmazsa olmazı.

Yol uzun. Olabildiğince çok insanın samimiyetle gayret sarf etmesi lazım!

Yani uzun soluklu toplumsal bir dönüşüm şart. Çünkü manzarayı değiştirmek kanunların yanında kafaları da değiştirmekle mümkün olabilir.

Toplumsal ve kültürel dezavantajların tam anlamıyla ortaya konması gerekli. Bu anlamda öncelikle sosyologlarla psikologlara büyük görev düşüyor!

Hem bireysel hem de toplumsal bazda biriken sorunlara kültürel alışkanlıklarla dayatmalara karşı çözümler üretmek gerekiyor.

Cinsiyetçiliği nesilden nesile aktarılan bir kültür unsuru olmaktan çıkarmalıyız.

Son yıllarda alınan yola karşın kültürel kodlarımız ne yazık ki hala erkeği ön planda tutmakta.

Üstelik iş hayatında kadınların dahi kadınları negatif ayrımcılığa uğrattığına dair örnekler mevcut.

Oysa ki liyakat önemli olmalı. Yeteneğe ve eğitim kalitesine göre eşit imkanlarla iş piyasasında olanaklar sunulmalı.

Ve neticede kadın ya da erkek olmanın ötesinde insan olarak kodlanmak.

Altılı Masa neden dağıldı, neden birleşti, ne değişti?

Altılı Masa neden dağıldı, neden birleşti, ne değişti?

Geçen Cuma gününden itibaren gözler Millet İttifakı’nın altılı masa toplantısına çevrildi.

Cuma günü önce toplandılar, ardından mutabakat metni imzaladılar, sonrasında ise İYİ Parti masadan ayrıldı.

Ardından tekrar toplandılar.

Tekrar mutabakat zaptı ve adayı açıkladılar.

Ne trafik be!..

Resmen baş döndürdü…

Bu olayların hiçbiri yaşanmasaydı, Perşembe günü sade vatandaşa sorsalar altılı masanın adayı kim deselerdi, muhtemelen yanıt şu olacaktı:

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu.

Cuma günü İYİ Parti’nin ayrılması ile ne oldu?

Masanın adayı değişti mi?

Hayır…

Pazartesi günü adayı açıkladılar.

Değişen bir şey var mı?

Yine hayır…

O gün de aday Kemal Kılıçdaroğlu, bugün de aday Kemal Kılıçdaroğlu…

Değişen sadece gündem oldu.

Deprem gündeminden siyaset gündemine geçiş oldu.

Ardından kim neyi eleştiriyorsa ona sahip çıktı.

İşte imzalanan mutabakat metninden birkaç detay…

Ama detaydan önce İYİ Parti ve CHP Genel Başkanları hep şundan bahsediyordu.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem…

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ben Başbakan olacağım diyordu…

Ama metne göre güçlendirilmiş parlamenter sisteminin gelebilmesi anayasa değişikliği için gerekli çoğunluk sağlansa bile en erken 2029 yılında yapılacak genel seçimlerde gündeme gelecek.

Metne göre en az beş partinin genel başkanı Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak…

Hepsi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde başkan yardımcısı konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştiriyorlardı. Erdoğan, bu yetkiyi sadece Fuat Oktay’a verdi.

Ama Millet İttifakı kendi eleştirdiği konuda yardımcı sayısını en az beş sonradan iki büyükşehir belediye başkanı da yardımcı olarak atadığında toplamda 7’ye çıkmış olacak.

İttifakın kapısı yeni partilere açık denilerek yeni partilerin katılımı olması durumunda bu rakam daha da artacak…

Peki, başka metinde ne vardı?

İttifakı oluşturan her siyasi partinin bakanlık sayısı açısından biri garanti, oy oranlarına göre bu rakam daha da artacak.

Bu ne demek?

İttifakta beş partinin en az bir bakanlığı olacak. Misal HDP de İttifaka dahil olursa bu rakam en az 5’ten daha yukarı, ismi zikredilen diğer siyasi partilerle en az 10 siyasi partinin bakanlığı olacak demektir.

Bu metinden çıkan en önemli sonuç, ittifakın HDP’ye kapılarını sonuna kadar açması…

Diğer bir sonuç ittifaktan ayrılan İYİ Parti’nin açılan bu kapıyı seçmenine nasıl anlatacağı?

Sandığa nasıl yansıyacağı.

Gördüğümüz diğer bir sonuç ise siyasi partiler ittifak yapmış olabilir fakat bu ittifak siyasi partilerin tabanlarında vücut bulup bulamayacağı.

Son sonuç ise geçmişte iki üç siyasi parti ile kurulmaya çalışılan koalisyonların bu sefer en az 10’a yakın siyasi parti ile kurulmaya çalışılacak olması.

Bu saydıklarımın olması için olması gereken tek şey var: O da halkın sandıkta Millet İttifakı’na vize vermesi durumunda.

Aksi durumda ana muhalefet partileri başta olmak üzere Millet İttifakı’nın birçok partisinin lideri jübilesini yapmış olacak.

Bir tarafta altılı masa adayını açıklarken, diğer tarafta da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanan Kabine toplantısını takip ettik.

Orada herkesin merak ettiği seçim süreci idi.

O da 10 Mart 2023 tarihinde açıklanacak.

Bunu da buradan yazmış olalım.

Son söz olarak diyeceğimiz odur ki siyasetin kazanı fokurdamaya başladı…

Bu kazanın içinden neler çıkacak?

Bekleyip, takip edeceğiz yazacağız.

Neden küsüldü? Neden barışıldı? Neler kazanıldı?

Neden küsüldü? Neden barışıldı? Neler kazanıldı?

Dün itibariyle tam altı saat otuz dakika ekranda kaldık. Norm Haber yazar kadrosu olarak siyaset arenasında Cuma gününden bu yana yaşadıklarımızı aydınlatmaya, kendi penceremizden anlatmaya çalıştık. Bu süreçte geçmişi de çekiştirdik, bugünü de özetledik, geleceği de tahmine yönelik çaba gösterdik.

Yayın boyunca ileri sürdüğüm en temel argümanı sizinle paylaşmak istiyorum;

İYİ Parti’nin Şahin kanadı partisinin uzlaşmacı üslubundan rahatsız olduğu gibi bir biçimde ittifakı HDP’nin desteklemesinden de rahatsızlık duyuyordu. Hasılı kelam partilerinin adının HDP ile anılmasını asla kabul etmiyorlardı.

Diğer taraftan HDP de İYİ Parti ile bir arada olmak konusunda çekincelere sahipti. Tabanını konsolide etmek konusunda sorun yaşıyordu. Oy kaymalarının olacağı aşikardı. Burada altını çizmek lazım ki, muhafazakar Kürt seçmenin oyları zaten AK Parti’ye gider her daim.

Sadece HDP değil ittifakın dışında kalan sol partilerin de elle tutulur nedenlere ihtiyacı vardı desteklerinin tam olduğunu söylemek için.

Son olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını CHP seçmeninin bir bölümü de uygun görmüyor, çeşitli platformlarda bu dile getiriliyordu.

Tüm bu gerekçelerin kendi içinde haklı ve tutarlı olduğunu düşünsek bile hesap var kitap var. Her işin bir matematiği var…

Hasılı kelam, Millet İttifakı’nın elini daha da güçlendirmesi gerekiyordu, ama bu konuda manevra kabiliyeti sınırlıydı ve genişleme yol alamıyordu.

CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tüm hafta sonu söylemlerinde yer alan ‘Halil İbrahim sofrası’ istenilen genişlikte kurulamıyordu.

Cuma günü bir kavga ile başlayan, herkesin yüreğini ağzına getiren olaylar silsilesi sonunda öyle bir yere bağlandı ki; bir yandan HDP dahil olmak üzere tüm siyasi partilere Millet İttifakı çatısı altında birleşme çağrısı yapıldı, diğer yandan Akşener’in isteği olan Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş isimleri Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevine aday oldu, dolayısıyla Şahin kanat bir nebze de olsa rahatladı, masanın güçsüzleşmesinden korkan herkes Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı etrafında birleşti ve itirazlar azaldı…

Şöyle bir baktığımda gerçekten de taşların yerine oturduğunu, kaybedeni olmayan bir uzlaşmanın sağlandığını görüyorum.

Kabul, herkesin her istediği, istediği biçimde gerçekleşmedi. Ancak içinde bulunulan süreç, yürütülmeye çalışılan demokratik platformun genişliği, bazı özverileri beraberinde getiriyor.

Demokrasi böyle işler, unutmuştuk, hatırlayalım…

Bugün konuştuğum tüm İYİ Partililerin de CHP’lilerin de yüzleri gülüyordu.

Bundan sonrasını izlemek daha da keyifli olacak bence…

***

BİZ ŞİMDİ NE YAPACAĞIZ?

Siyasetin hızına yetişmeye çalışırken deprem konusunu unuttuğumuz sanılmasın.

Yaşanan felaketin hemen ardından, ilçe belediyelerden başlayan, ‘altında dükkan olan binaların denetlenmesini’ amaçlayan ve sonrasında Bursa Büyükşehir Belediyesinin kapsamlı çalışmasına kadar uzanan bir ‘hızlı bina taraması’ protokolü imza altına alındı. Bu sayede de şehrimizin bina envanterinin çıkarılması amaçlandı.

Buraya kadar her şey ilk adımlar için uygun ve yerinde, hatta sevindirici gelişmeler yaşananlar. İşin bundan sonraki kısmında vatandaşın kafası biraz karışıyor.

Bana da sıkça sorulan, ‘Biz şimdi ne yapacağız?’ sorusunun yanıtını Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Bursa Şube Başkanı Esra İnhanlı verdi;

“Öncelikle hızlı taramanın detaylı bir performans analizi olmadığını bilmemiz lazım. İnşaat mühendisi ve mimar gençlerden oluşan eğitimli bir ekip, 2004 yılından önce inşa edilmiş binalardan başlayarak, sahada yapacakları gözlemlerin bir yazılımda statik derecelendirmesini yaparak, yapı sahiplerine binaları hakkındaki risk durumunu bildirecekler.

İşin ücretsiz kısmı buraya kadar! Bu kısmın ekonomik bedelini belediyeler karşılıyor.

Bundan sonraki süreçte, ‘detaylı performans analizi yapılması gerekir’ denilen yapılar için yetkili inşaat mühendisleri tarafından çalışmalar başlatılacak.

Yapılacak çalışmanın kesinlikle 2018 yılında hazırlanan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğinde belirtildiği şekliyle yapılması gerekir.

Aksi takdirde hatalı sonuçlar oluşması mümkündür.

Binada güçlendirme önerildiği takdirde güçlendirme projesi ve ruhsatı alınarak yapıların güçlendirme uygulamalarının yapılması başlayacaktır.

Güçlendirme işlemi için ruhsat alımı gerektiğinden, tüm kat maliklerinin onayı gerekmektedir!” diyor İnhanlı.

İşin kentsel dönüşüm kısmı ise biraz daha karmaşık. Çünkü bu kez işin içinde belediyelerin kentsel dönüşüm planlarının yanı sıra, müteahhitlerle yapılacak anlaşmalar da giriyor. Anlayacağınız bu bölüm daha binaya özgü olduğundan mutlak suretle belediyelerden bilgi alarak ilerlemeniz gerekecek.

Kolay olmayacak, ama dönüşeceğiz…

Masanın kazananı ve kaybedeni kim?

Masanın kazananı ve kaybedeni kim?

Başa döndük.

3 Mart sabahına.

3 Mart akşamı toz duman olan siyaset sahnesinde 6 Mart akşamı itibarıyla toz bulutları dağıldı. Ve yeniden görüş mesafesinde artış sağlandı.

Peki 4 güne damgasını vuran fırtınayı Türkiye niye iliklerine kadar hissetmek zorunda kaldı?

Eğer ki altılı masa bir araya gelecek ve CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ilan edilecekse niye bir siyasi depremle gündem değiştirildi?

Milletin başka bir derdi yok muydu?

Hele de deprem felaketini yaşayan illerdeki insanların!

Tuhaf bir koltuk kavgası fragmanı izledik neticede…

Hatta kısa bir film diye de adlandırmak mümkün.

Eski günleri fazlasıyla hatırlatan keskinlikteki sözler, pazarlıklar, manevralar, arka kapı görüşme trafiği… Liste uzun siyasi manevralarsa hızlıydı.

Peki bu kısa filmden akılda kalanlar neler?

Öncelikle rahmetli Demirel, bol bol anıldı çeşitli veciz sözleri ile!

Özellikle de 24 saatin siyasetteki uzamsal izdüşümünü anlatan sözü, adeta Einstein’in rölativite teorisine eşdeğer bir siyasi bilim kavramı olarak anıldı günlerce.

Umarız ki bu 24 saat kavramı sıkça çıkmaz milletin karşısına. Nedeni açık. Siyasilerin kendince makul ve makbul sayılacak manevraları ile sıkça değişecek bir gündeme ihtiyacımız yok.

Türkiye’nin başlı başına bir deprem gündemi var.

Ve yılların birikimi olan çözüm bekleyen çokça da sorunu var.

Vatandaşın derdine öncelik verecek uzun vadeli çözüm stratejilerini ivedilikle sahaya sürecek kadrolara ihtiyaç olduğu da ortada!

Yani siyasi çekişmelere tahammülün pek de olamayacağı zamanlardayız.

Siyasilerin oy istemeye giderken bunu kulaklarına küpe yapmasında sayısız fayda var.

Yaşamsal gündemi değiştiren 3 – 6 Mart arasında sığan siyasi fırtınanın açık galibi ise Kılıçdaroğlu oldu!

Adaylığına karşı yürütülen açık ve kapalı itiraz kampanyalarını boşa çıkardı. Seçilirse Cumhurbaşkanlığı döneminde de CHP’nin başında kalmayı sağladı.

Üstelik kendisine karşı sahaya sürülmek istenen iki belediye başkanını da özgün bir formülle  meşhur 12. madde kapsamında saha dışına iterek pasifize etti.

İmamoğlu ve Yavaş’ın isimleri dahi zikredilmeden Kılıçdaroğlu’nun seçildiği taktirde istediği bir tarihte Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak kendilerini atama ve görev tanımını yine istediği çerçevede çizme yetkisini alması açık çek niteliğinde!

Tam anlamıyla bir taşla iki kuş.

Meral Akşener’in öne çıkardığı ve masaya dönüş şartı olarak öne sürdüğü iki isim kabul görmüş gibi görünse de ön saflarda olmalarının önü kapanmış.

Yani hem Akşener, teorik olarak ikna edilmiş hem de İmamoğlu ile Yavaş’ın daha da parlamaları kontrol altına alınmış!

Ayrıca, parlamenter sisteme geçildiğinde şu anda Millet İttifakı’nın bileşenleri olan partilerin  mecburen ortaya çıkacak rekabetinde söz konusu iki ismin avantajlı konum elde etmeleri de engellenmiş olmakta.

Altılı masada bulunun ve nispeten daha düşük oy potansiyellerine sahip olan partilerden bazılarının İmamoğlu ve Yavaş’ın şimdi ve icracı cumhurbaşkanı yardımcıları olarak görev almalarına itirazları boşuna değil.

Siyaseten doğru manevra.

Mutabakata yansıyan diğer unsurların da eşliğinde siyasi tarihimizde çok sayıda anahtar partiyi aynı anda sonuca ulaşmış görüyoruz!

Ve yüzde 1’in yüzde 25’e neredeyse denk olduğu da siyasi temsil literatürümüzde yerini almış durumda.

Neticede 6 Mart akşamında taşlar yerine oturdu gibi görünüyor.

Ancak bu sürecin bir bilinmeyeni var. Mutabakata giremese de ciddi bir rol oynayacağı kesin olan HDP’nin durumu!

5’li masa seçime tek liste ile mi girecek?

5’li masa seçime tek liste ile mi girecek?

Hafta sonu Türk siyaseti açısından değerlendirdiğimizde altılı masanın bir ayağı koptu, geriye kaldı beş masa.

Tabiri caiz ise bu beraberlik en fazla bir sene sürdü.

Şimdi geriye kaldı beş siyasi parti.

Onlar da muhtemelen adaylarının CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu açıklayacaklar. Buraya kadar sorun yok.

Asıl sorun şimdi başlayacak.

Kılıçdaroğlu, altılı masanın kopan ayağının yerine birkaç alternatif arayacak. Hatta bu konuda sol partiler ile görüşmeye başladı bile.

Onlardan bir veya birden fazlası da belki Kılıçdaroğlu’na destek verecek…

Ama bu destek masanın diğer ayakları olarak tabir edeceğimiz Gelecek, DEVA, DP ve SP’lerini mutlu edecek mi?

Dünya ve uhrevi düşüncesi kendileri ile aynı olmayan 180 derece farklı siyasi partilerle aynı ittifakta bulunmak, onları meclisi taşımak tabanlarında nasıl bir karşılık bulacak…

Bu ilk soru işareti.

Diğer bir soru işareti ise Millet İttifakı’nın seçimlere ayrı listeler halinde değil tek liste olarak girmeye çalışacağı.

Bu konuda görüşmelerin hızlanacağı kulis bilgisi de kulağımıza geldi.

Bir tarafta bu gerçek var iken diğer tarafta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hatırlaması gereken ise Türk seçmen yapısının yüzde 70’inin sağ, yüzde 30’unun ise sol seçmen olduğu.

Anketlerde İmamoğlu’nun ve Yavaş’ın Kılıçdaroğlu’ndan yüksek oy çıkmasının nedeni de bu.

Birileri bu ayrıntıyı Kılıçdaroğlu’na hatırlatırsa belki de siyaseten en doğru işleri yapmış olacak.

Ama inadım inat diyerek farklı bir strateji ile seçime giren Kılıçdaroğlu bu seçimlerde de sandıktan çıkmaz ise Türk siyasi tarihine en uzun süre ana muhalefet partisi lideri olarak kalacak farklı bir rekorun sahibi olacak.

Kısaca istikrarın sembolü olmuş olacak…

 

Yerel Bakış’ın konuğu Yunus Aydın

Her hafta birbirinden değerli konukları ağırladığımız Norm Haber Stüdyolarından yayınlanan Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın olacak.

Hatırlatmakta fayda var: İlgili bakanlık tarafından Yunus Aydın ile beraber iki yönetim kurulu üyesi toplamda üç isim 3 ay süre ile görevden uzaklaştırıldılar.

Bugün Aydın’a bizler bu uzaklaştırmanın gerekçelerini bundan sonraki yol haritasını Yerel Bakış programında soracağız.

Programımız saat 12.00’da www.normhaber.com başta olmak üzer tüm sosyal medya platformlarından izleyebilirsiniz.

Vakti olanlar kaçırmasın.

Şimdiden iyi seyirler…

 

Deprem gerçeği konuşulmaya başlandı…

Son yaşanan 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin üzerinden bugün itibari ile bir ay geçmiş durumda. Bir taraftan yaralarımızı sarmaya çalışırken diğer taraftan da yaşama tutunmaya çalışıyoruz. Bunları yaparken de unutmamamız gereken gerçek ülkemizin deprem kuşağında olduğu…

Bu noktada sivil toplum kuruluşları da yavaş yavaş konu hakkında farkındalık çalışmalarına başladı.

Artvin-Ahıska-Batum Dernekleri Konfederasyonu ve Türk Dünyası Mühendis Mimarlar Bursa Şubesi’nin ortaklaşa düzenlediği “Deprem Gerçeği ve Bursa” konulu konferans 7 Mart 2023 tarihinde saat 19.30’da Merinos Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

Vakti olanlar kaçırmasın…