Bal-Göç’te yaşananların düşündürdükleri

Bal-Göç’te yaşananların düşündürdükleri

Uzun süredir Bursa kamuoyu gündemini meşgul eden bir konu var:

Bal-Göç

Bal-Göç’ün kongre yapması, daha doğrusu yap(a)maması.

Süreci kısaca özetlersek, defalarca ertelenen kongrenin arka planında ortaya çıktı ki, çok sayıda usulsüz üye kaydı ile dernek ciddi bir kriz içerisinde. Kriz, yönetim kurulu üyelerinin bilgisi dışında birçok kişinin kongrede oy kullanmak üzere usulsüz ve alelacele derneğe kayıt edilmesinin ortaya çıkmasının hukuksal yansımaları ile derinleşti.

Karar defterinin boşluklarına sıkıştırılan 640 isim ile yeniden belirli bir grubun Bal-Göç yönetimine gelmesi hedeflenmiş. Bu yolla seçim kazanacağına emin olunca da aslında aday olmayacağını açıklayan bir aday tekrar güle oynaya aday olup kongreye gidildi.

Ama evdeki pazar kongreye uymadı.

Böylesine köklü bir derneğin bu kadar basit ayak oyunları ve siyasi manevralarla kontrole kalkışılması camiada ciddi bir tepkiye neden oldu ve kongre iptal edilmek zorunda kalındı.

Ancak her şey yeni başlıyor.

Atanan kayyumun aldığı karara göre, kongre 3 Temmuz’da.

Kongre günü gelip çattığında alelacele üye yapılan 640 kişinin tartışmalı üyeliğinin genel kurul nezdinde nasıl bir karşılığı olacak, göreceğiz.

Oldum olası dernekçiliğin uygarlaşma ve toplumsal kalkınmada önemine inanmış biriyim. Özellikle mesleki ve kültürel STK’ların dünya çapındaki önemi ortadayken, ülkemizde bu konuda çok farklı bir yol izlendi.

Mesleki ve kültürel “hemşeri dernekçiliği” güç kazanırken, siyasi iktidarın manivelasına döndürülmeye çalışıldı.

Aynı kültürel, coğrafi ve sosyal hayatı paylaşan insanların dayanışması yerine siyasi amaçlar, kişisel köşe kapma hırsları meşrulaştırıldı. Özellikle yerel siyasetçilerin, seçim planlarını Bal-Göç gibi bir camianın iradesi üzerinden ince hesaplarla planlaması işi bu günlere getirdi.

STK’ların siyasallaştırılması bu kurumların içini boşalttı, en çok bu camiaların değerli üyelerine zarar verdi. Nasıl mi?

– Liyakat gitti, kayırmacılık geldi,

– Toplumsal yarar gitti, ‘bizim-benim çıkarım’ geldi,

– Ait olmak kalktı, sahip olmak hırsı başladı,

– Birlik unutuldu, bizden-sizden hesapları tutulur oldu,

– Hakkaniyet yok edilip, kurnazlık baş tacı edildi.

 

Günün sonunda o camia ne kadar büyürse, o dernek çerçevesinde çıkarlar da, sahip olma gayreti de kayırmacılık da kurnazlık da o kadar büyüdü.

Siyaset gölge etmesin yeter!

Bal-Göç hep siyasi kimliği olanlarca yönetilmiştir. Ancak devlet lafzı kullanılarak bir kimliğin tüm camiaya mal edilmesi girişimi, hiç olmamıştı bu güne kadar.

Bakalım çeşitli ayak oyunlarının yeniden biçimlendirme ve kongre iradesini ipotek altına alma gayretleri ne sonuçlar verecek!

Bursa yine Türkiye’nin gerisinde kaldı

Bursa yine Türkiye’nin gerisinde kaldı

Lokomotif sektörden ilginç rakamlar geldi.

Coşkun bir satış artışını duyurdu TÜİK, konut piyasasında.

Mayıs ayında geçen yılın aynı döneminde göre Türkiye genelinde yüzde 107,5 artış kaydedilmiş konut satışlarında.

Artış seviyesi çok çarpıcı!

Peki bu dikkat çekici veri nasıl yorumlanmalı?

Türkiye ekonomisi konut piyasasını da coşturacak bir performans mı sergiliyor?

Elbette ki ekonomi bir sihirli değnekle dokunulmuşçasına coşmadı!

Ve elbette ki konut piyasasında gerçek anlamda bir patlama yaşanmıyor.

Öncelikle vurgulanması gereken konu mayıs verilerinin ciddi bir pozitif baz etki barındırdığı.

Nasıl mı?

Mayıs 2021’de pandemi tedbirleri kapsamında tam kapanma günleri yaşandı. Genel ekonomik faaliyetler düşük seviyedeydi!

Neticede o dönemde aylık olarak sadece 59 bin 166 konutun satışı kayıtlara geçmişti.

Bu rakam 2020 yılı mayıs ayından bu yana kaydedilen en düşük aylık satış rakamını temsil ediyor.

2022’nin mayıs ayına geldiğimizde ise 122 bin 768 konutun el değiştirdiğini görüyoruz.

Yani son 2 yılın en düşük rakamı ile 2022’nin 3. en yüksek rakamını karşılaştırdığımızda ikiye katlanan bir pazar görüntüsü oluşmakta!

Oysa uzun vadeli perspektifte Türkiye’de konut piyasası aylık ortalama 120 – 150 bin adetlik bir büyüklük potansiyeline sahip.

Dolayısıyla konut satışlarında çok da dikkate alınacak bir canlanma olduğunu söylemek zor. Nitekim mayıs verisi mart ve nisan aylarının altında bir performans sergiliyor.

İnşaat sektörü temsilcilerinin astronomik maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtma konusunda çektikleri sıkıntılar arzı olumsuz etkilemekte! Fiyat artışları da telebin önünü tıkayan bir manzara çizmeye başlamış durumda. Özellikle de düşen alım gücünü dikkate aldığımızda.

Nitekim, ilk el satışlardan ziyade ikinci el konuta olan ilgi daha fazla. İkinci el satışlarında yüzde 119,5’lik artış olması doğal yani.

Oysa ki hem reel ekonomi hem de inşaat sektörünün daha olumlu performans sergilemesi için ilk el satışlar yani sıfır projeler öne çıkmalı!


Gelelim Bursa konut piyasasındaki gidişata…

TÜİK’e göre Bursa’da mayıs ayında 4 bin 323 adet konut satışı gerçekleşmiş.

Yani Türkiye’de satılan konutların yüzde 3,5’i Bursa’da el değiştirmiş. Oysa Bursa’nın ekonomik gücü yüzde 4 – 5 aralığında bir pazar payını olanaklı kılmakta.

Bir de nisana göre yüzde 11’lik daralma var Bursa konut pazarında.

Elbette ki baz etkisiyle 2021’in Mayıs’ına oranla yüzde 97’lik dikkat çekici bir artış var kentimizdeki konut satışlarında!

Ama bu oran bile ülke ortalamasının 10 puan altında.

Yani Bursa hala olması gereken düzeyin gerisinde bir seyir izliyor konut pazarında.

Kısaca bir de ilimizdeki yabancı satışlarına göz atalım.

İlk 5 ayda 742 konut yabancılara satılmış! Ülkemizdeki toplam yabancı satışının yüzde 2,8’i Bursa’da gerçekleşmiş.

Pek de övünülecek bir performans değil. Yani efsane haline gelen Araplara dönük yoğun satıştan ziyade pazarı yerli yatırımcı sürüklüyor!

Süper marketler, kahraman müşteriler

Süper marketler, kahraman müşteriler

Süregelen zamlarla birlikte.

Marketler süper olmaya devam ediyor.

Tüketiciler ise “market kahramanlığına” geçiş yaptı.

Ekonomistlerin özellikle de ekonomi bürokrasisinin çok sevdiği bir tanımlama vardır;

Enflasyon öyle birdenbire indirilmez. Aksi taktirde 120 ile giden arabada yapılacak ani bir fren, nasıl arabaya takla attırırsa ekonomide öyle tepetaklak olur, derler. Vatandaşın enflasyonu kademeli olarak sindirmesi ona alışılması böylelikle kolaylaştırılır.

Gel gelelim arabalarda 0 saniyeden 120’ye çıkma süresi ne kadar kısa ise o kadar makbuldür. Bizde olan o oldu. Daha dün yüzde 10 civarındaki enflasyondan reelde yüzde 170’lere çıktık.

Bu durum özellikle perakende alışverişte tüm dengelerimizi sarsmış durumda.

Alışveriş alışkanlığı denen şeye ise zaten hiç inanmam.

Çünkü bu alışkanlıklar sürekli manipüledir. Çoğunlukla da biz farkında olmadan bize öğretileni kendi alışkanlığımız sanırız.

Reklamların etkisi, pazarlama etkisi, kampanya etkisi ve tabii raf dizilimi market labirentlerinin satın alma kararlarımızdaki etkileri bu “alışkanlıklarımızı” belirler

Öte yandan, eve eli kolu dolu gitme dönemi de bitti.

“Esas alacaklarımı almamışım” diye yakınıp, marketten birçok ıvır zıvırı alma dönemleri de bitti.

Tane tane seçmeler, “acaba evde var mı”lar, etiketler, indirimler, kampanya günleri sırf ucuz diye arabasını dolduran o tüketici gitti.

Artık “Kahraman müşteri süper markete karşı” devrindeyiz.

Bunun için yeni ve bir kısmı bilinen bazı önlemleri hatırlayıp, kahramanlığımızı pekiştirmenin çeşitli yolları var.

MEYVE SEBZE SEÇİMİNE DİKKAT!


Sebze meyveleri tek tek seçip 1-2 günlük ihtiyacı almak en iyisi. Mutlaka bir alışveriş listesi olmalı ki az ama öz alışveriş yapılabilsin. Açken markete gitmeyin, diyor uzmanlar. İndirim günlerini değil saatlerini takip bile önemli. Marketlerin sosyal medya hesaplarını takip edip, mail listelerine üye olunmalı. Ucuzunu bulunca bitmesini beklemeden almak, çok da uzun olmayan vadede daha kârlı görünüyor. Gramajına bakmadan bir ürünün ucuzluğundan emin olmayın. Bazı markalar olduğundan fazla görünmesi için üründen çok daha büyük paketler yaparlar.

Fiyat kıyaslaması etiket gramaj paritesine göre yapılmalı.

Genellikle yeni markalar daha ekonomik fiyatlarla çıkarlar, market raflarında onları es geçmemek gerek. Genellikle de promosyonlu olurlar.

POS CİHASINI KONTROL EDİN


Şifrenizi girmeden önce pos cihazında yazan miktarla kasiyerin size söylediği miktar aynı mı bakmak lazım. Kasiyerlerin dalgınlık ve hatası ile 1 sıfır çok şey değiştirebilir.

FİŞ KONTROLÜ 

Fişi aldıktan hemen sonra marketten ayrılmadan fiyatları kontrol edin. Bazen reyon fiyatı ile kasadaki fiyat farkı sizi yanıltıp zarara uğratabilir.

Bunca detaya bağlı olarak her gün onca reklam pazarlama taktiği, ambalaj gramaj fiyat sarmalından sıyrılıp ihtiyaçlarımızı alabilmek süper markete karşı kahramanlık değil de nedir?

Özgöz’den iddialara yanıt var…

Özgöz’den iddialara yanıt var…

Bursa özelinde geçen haftadan itibaren Ali Babacan’ın Genel Başkanı olduğu DEVA Partisi’nde yaşanan istifalar gündemde sıcaklığını koruyor.

Bu minvalde önce Ahmet Kaya’nın Harmancık İlçe Başkanlığından istifası sonrasında ise Mudanya İlçe Başkanı Dilek Durak’ın istifası…

İki istifanın üzerine çok şey konuşuldu.

İstifa edenler İl Başkanı Serkan Özgöz’ü hedef gösterdiler.

Kurucu İl Başkanlığından seçilmiş il başkanlığına terfi eden Özgöz’ü önceki gün ziyaret ettim.

Kendisi ile son yaşananlar hakkında konuşma fırsatını yakaladık.

Öncelikle Ahmet Kaya’nın iddialarını sordum.

O da net yanıt verdi.

7 Mayıs 2021 tarihinde istifa ettiğini ifade eden Kaya, 28 Mayıs 2022 tarihinde gerçekleşen il toplantısına katılmış.

Biz de istifa eden Kaya’ya sormuş olalım.

Bu doğru mu?

Yine üye kayıt defterleri ile ilgili sıkıntı oldu mu diye diğer bir soruyu sormuş olalım.

Yine bir başka iddia ise, Mudanya İlçe Başkanı Dilek Durak ile ilgili kongre öncesi ve sonrası dâhil olmak üzere Özgöz, kimseye baskı yapmadığını ifade ediyor.

Ardından da ekliyor…

Türkiye’de hangi siyasi parti Pazar günü yönetim kurulu toplantısı gerçekleştirdi.

Bazı isimler zoraki istifa etmiş.

Yine Mudanya’da atama birkaç güne kadar gerçekleşecek.

Atanacak isim Dilek Durak’ın yönetiminden birisi olursa şaşırmamak gerekir…

Yine Durak’ın yönetiminden bazı isimlerin atanacak yeni ilçe başkanının yönetiminde olacağını ifade edelim.

Bu arada Özgöz, Harmancık İlçe Başkanlığı görevinden istifa eden Kaya’nın göreve geldiği andan itibaren hangi faaliyetler yaptı sorusuna da ilginç yanıt verdi.

Ona sorun…

Gerçekten de Kaya’nın sosyal medyasında bir şey göremedik.

Bu arada yaklaşık bir ay önce görevine atanan Mustafakemalpaşa İlçe Başkanının da 350 üye yaptığını DEVA’nın ülke genelinde yüzde 17 Bursa’da ise yüzde 40 büyüdüğünü Özgöz, ifade etti.

Bizler de cevap hakkının kutsallığına inanarak Özgöz’ün açıklamalarını bu köşeden paylaşmış olalım.

KILIÇ’A YENİ GÖREV


AK Parti Bursa Milletvekili aynı zamanda Plan ve Bütçe Komisyon Üyesi Ahmet Kılıç siyasette basamakları birer birer çıkan genç yaşta Bursa’da siyasi deneyimi oldukça fazla.

İl Gençlik Kolları Yönetimi, Genel Merkez İl Gençlik Kolları Başkanlığı ve MKYK üyeliği gibi aktif görevlerde bulunan Kılıç, Genel Sekreterlik Birim Başkan Yardımcılığı görevini Plan ve Bütçe Komisyon Üyesi seçildiği an bırakmıştı.

Parti Genel sekreteri Fatih Şahin’in isteği AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da uygun görmesi ile Genel Sekreter Birim Başkanlığı Yardımcılığı görevine atandı.

Kılıç, kısaca iki görev birden üstlenmiş oldu.

Bizler de kendisine görevinde başarılar diliyoruz.

AK PARTİ’NİN ACI KAYBI


Her ölüm acıdır ve erkendir. Bazen bu ölümler genç olunca yüreğimiz yanıyor. Bu minvalde AK Parti Osmangazi İlçe Gençlik Kollarında Ali Sait Adiloğlu ve Semih Peksert yönetimlerinde görev yapan Harun Gezgin Almanya’da iş seyahatinde geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybetti.

Genç yaşta kaybettiğimiz Gezgin’e rahmet, ailesine sabır evlatlarına da uzun ömür diliyorum.

Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.

Kızılay’ın bağışları azalıyor mu?

Kızılay’ın bağışları azalıyor mu?

Uzun süredir üzerindeki Ensar gölgesini kaldırmak için imaj düzeltme çalışmaları yapan Kızılay ne yazık ki, halen kendisini toparlayabilmiş değil.

Geçtiğimiz aylarda yapılan bir görev değişimi ile Kızılay Bursa Şubesi’nin başına geçen Prof. Dr. Murat Tutanç, her ne kadar sorumluluğunun kendi şubesi ile sınırlı kaldığına vurgu yapsa da, düzenlediği basın toplantısı, ‘kurban bağışları’ konseptinden hızla ‘Kızılay’a yapılan bağışlar azalıyor mu?’ sorusunun yörüngesine girdi.

Ve evet, hemen Kızılay Bursa Şube Başkanı Prof. Dr. Murat Tutanç’ın sözleri ile bu konuya açıklık getirelim;

İhtiyaç sahibi aile sayısı her yıl yüzde 10 ila 15 oranında bir artış gösteriyor. Kızılay’a yapılan bağışlarda da bir düşüş gözlüyoruz, ancak bu düşüşleri ekonomik krizle bağdaştırmak ne kadar doğrudur bilemiyorum!

Doğrusu bu soru benim kafamı da kurcalıyor fazlasıyla.

Aklıma takılan bir başka nokta da şu; Kızılay’ın bir aileye yardımda bulunması için kişi başına düşen aylık gelirin 800 liranın altında olması gerekiyor. Yani, eğer emekli iseniz ve emekli maaşınızla geçindirmek zorunda olduğunuz 4 kişilik bir aileniz var ise Kızılay’ın yardım alabilecekler listesine girme ihtimaliniz var.

O halde ülkenin önemli bir yüzdelik kısmı Kızılay’dan destek almaya hak mı kazanmaktadır? Emekli maaşlarındaki yetersizliği ve emeklinin çaresizliğini devlet eliyle onaylamış olmuyor musunuz böylece?

Elbette tek kriter kişi başına düşen aylık gelirin 800 lira olması değil. Yardıma ihtiyaç duyan vatandaşları 4 grupta değerlendiren kurum, gıda yardımından nakdi yardıma kadar çeşitli alanlarda ihtiyaç sahiplerine destek olmaya çalışıyor.

Ama Kızılay’ın 15 Mayıs tarihinde yapılan genel kurulunda konuşan ve yönetim kurulu üyeliği görevi sona eren Naci Yorulmaz’ın “Kızılay’ın hastanelerinin, gayrimenkullerinin şirketlere satılmasını doğru bulmamış ve şerh koymuştum. Seçilecek genel başkana yardımcı olmak adına onun her kararlarına boyun eğmeyin diyorum…” sözleri kulaklardan gitmedikçe Kızılay’ın zedelenen imajını düzeltmesi zor gibi görünüyor.

Malum, güven zor oluşturulan, kolay kaybedilen bir kartvizittir.

Kızılay vekalet bedellerini yurtiçinde 2 bin 475 TL, yurtdışında bin 475 TL olarak belirledi. Kurbanını Kızılay’a bağışlamak isteyenlere şimdiden Allah kabul etsin diyelim…

HEKİMLER İNSANCA YAŞAMIN PEŞİNDE

Hekimlerimiz bugün yine bir günlük Beyaz G(ö)REV eylemi ile gündeme geldiler. Zaten dertleri hiç gündemden düşmeyerek haklarını talep etmek ve sonunda da mücadelelerini kazanıp emeklerinin karşılığını almak.

Bir vatandaşın sosyal medyada bilgilendirme amaçlı yapılan G(ö)REV duyurusuna şöyle bir yorumda bulunduğunu okudum;

Böyle davranarak ne elde etmeye çalışıyorsunuz?

Çok açık değil mi? İnsanca yaşam hakkı elde etmeye çalışıyorlar. Böyle bir talebi olan herkesin yapması gerekeni yapıyorlar.

Evet, randevular aksıyor olabilir, hastanelerde yığılmalar oluyor olabilir. O halde siz de hastalar olarak doktorların yanında durup bir an önce insanca yaşam hakkına kavuşmalarına destek olabilirsiniz.

Çünkü verilen mücadele sizin sağlığınız için de veriliyor, çünkü bu mücadele verilmezse çok yakında bambaşka bir sağlık sistemi çıkmazından bahsetmeye başlayacağız.

Bakın bakalım ne istiyor doktorlar;

Yaşatmak için yaşamak istiyoruz! Yoksulluk sınırı altı ödemelere, bizleri ölümüne çalıştıranlara, sağlıkta şiddeti üretenlere karşı sözümüz var diyoruz.

Bugünkü G(ö)REV eylemimiz son değil. Bu bir itirazdır! Meclis’te yürütülen senaryoyu reddediştir! Hakkımız olanı alana kadar hep birlikte, sağlıksız politikalarınızın ve emek gaspınızın karşısında olmaya tüm gücümüzle devam edeceğiz. Tüm Türkiye’de hakları için, mesleğinin onuru için bir araya gelen milyonlar olarak biliyoruz ki emeğimizin hakkını aldığımız, sağlıklı bir geleceği birlikte inşa edeceğiz!”

Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF), Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası (AHESEN), Birlik ve Dayanışma Sendikası, Genel Sağlık-İş, Hekim Birliği Sendikası, Hekimsen, Kamu Diş Hekimleri Derneği (KADHED), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası, Tabip-SEN, Türk Diş Hekimleri Birliği ve Bursa Tabip Odası üyelerinin bulunduğu eylemi yürekten destekliyorum.

Hekimlerimiz, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözüyle kendilerine atfedilen değeri hak etmektedir!

Hekimlerimiz “Giderlerse gitsinler!” değildir!

Piyasalardaki fırtına ve Türkiye’nin riskleri

Piyasalardaki fırtına ve Türkiye’nin riskleri

Gözler Amerika’da.

Yine bir kritik karar aşaması piyasaları keskin virajlara yöneltiyor.

ABD Merkez Bankası Fed, faiz kararını bugün açıklayacak. Yani yine kritik bir çarşamba sendromu piyasalara yön veriyor.

Enflasyona parasal daralma ve faiz artışı ile müdahale konusunda geç kalan Fed yönetimi, şimdi ‘zararın neresinden dönülse kardır’ prensibiyle durumu toparlamaya çalışıyor.

İşi zor aslında! Çünkü çok hızlı faiz artışına gitmesi halinde yavaşlama sinyalleri veren büyüme rakamları bu kez alarm vermeye aday.

Gıda ve enerji temelli arz enflasyonuna karşı faiz silahı da bir yere kadar işe yarama potansiyeli taşımakta. Şimdiye kadar açıklanan küresel raporlar fiyatların durulacağına dair işaret barındırmaktan uzak bir görüntü veriyor!

Üretim sıkıntıları, Ukrayna-Rusya savaşı, başta gıda olmak üzere emtialara dönük artan milliyetçi ve korumacı yaklaşımlar uzun soluklu enflasyon baskısını kaçınılmaz hale getirmekte.

Özellikle ABD ve Avrupa’da durgunluk sinyallerinin güçlü seyretmesi de bu tabloya eklendiği için stagflasyon endişeleri durulmak bilmiyor!

Hal böyle olunca da piyasaların reaksiyon vermesi doğal olmakta.

Amerikan borsalarının bir haftalık soluksuz düşüşünde ortalama yüzde 10 erimesi kayda değer bir gelişme. Özellikle Fed’in olası agresif adım atma olasılığı gerginliğin aktif halde kalmasına katkı sunuyor.

Sermayenin Amerikan tahvillerine yönelmesi ve doları yukarı itmesi sadece borsaları vurmuyor. Bitcoin, altın ve petrol dahil birçok enstrüman bu haftanın “çakılanları” arasında kendilerine seçkin yer buldu!

Türkiye de hem Borsa İstanbul hem faiz hem de kur cephesinde bu küresel baskıyı kendince hissetti. Örneğin açıklanan makroihtiyati tedbirlerin en önemlisi olan GES bile arada kaynadı gitti bu toz duman arasında.

Aslında GES’in içsel cazibesinin de mevcut durumda yetersiz kalması, TL’nin değer kazanmasını engelleyen önemli bir faktördü. Ama piyasalardaki küresel satış baskısı çok daha egemen bir konumda kendini hissettiriyor!

Kısacası Fed’in bugünkü toplantı ve sonrasında 50 ya da 75 baz puanlık artışlara gitme olasılığı çoktan fiyatlara yansıdı bile. Yani küresel borsalarda satış rüzgarı estiren ve ayı piyasasına gidiş endişelerini artıran tablo şimdilik durulmaya aday.

Nitekim ABD’de açıklanan son ÜFE rakamları beklentilerin hafif altında kalarak yatırımcıyı bir miktar soluklandırdı!

Ancak…

Başta ABD olmak üzere küresel çapta ekonomileri hırpalayan sendrom kısa vadede devre dışı kalmaya niyetli değil.

Dolayısıyla yatırım iştahının canlanması da zaman alacak bir süreç.

Türkiye’nin yüksek enflasyon ve cari açık baskısı da bu nedenle gündemde kalarak herkesi yıpratmaya devam edecek. Risk primimizin (CDS) 800 puanın altına bir türlü düşmemesi sermaye akımlarını da bizden uzak tutmakta.

Neticede yoğun döviz ihtiyacını giderecek ve enflasyonu baskılayacak stratejiler sahaya sürülmediği sürece GES benzeri paketlerin yetersizliği de ortaya çıkmakta.

Piyasalar bir yana hayati meselelere odaklanma zorunluluğunu son yıllar bize acı acı gösteriyor aslında. Ama ders alınmıyor.

Gıda ve enerjinin hayati önemi ortada. Ve doğal olarak dışa bağımlılığı minimize edecek çözümlere olan ihtiyaç her zamankinden fazla!

Yoksa düzenli olarak enflasyon ve cari açık ataklarını yer dururuz.

Köye dönüş evle olmaz!

Köye dönüş evle olmaz!

Köylerin kalkınması konusunu kapatmış değiliz, demiştim bir önceki yazımda. Sadece sulama konusunda gerekli tedbirlerin alınmasıyla dahi önemli ölçüde artacak olan verimlilik yıllara dayanan boşalmışlığı ortadan kaldırmaya yetmez elbette.

Bu konuda geçtiğimiz günlerde belki iyi niyetli, ancak üzerinde hayli tartışma gerektiren bir fikir atıldı ortaya. Bu fikri köşesine taşıyan Olay gazetesi yazarlarından gazeteci büyüğümüz Ahmet Emin Yılmaz’ın yazısında, öncelikli olarak köylerdeki nüfusun giderek yaşlandığına dikkat çekilirken, Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’un köye dönüş projesine yer verildi.

Aykurt’un açıklamalarına göre; kırsal mahallelerde ev yapacak olan vatandaşlarımız, hazırlanan tip projelerle proje masrafından kurtulacaklar. 117 metrekarelik özel tip projeleri 4 dağ ilçesi belediyesi de verecek. Bu sayede dağ yöresine özel yapılaşma ortaya çıkarmayı amaçlayan belediyelerin asıl hedefi ise köye dönüşü sağlamak.

Ancak görünen o ki, mesele bu kadar da basit değil.

İnşaat Mühendisleri Odası Bursa Şubesinin önceki dönem başkanı Mehmet Albayrak, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Yılmaz’ın yazısına yer vererek şöyle diyor;

Vatandaşımızın köye dönüşü için her şey tamam da bir eksik proje mi?  Köylerin boşalmasının en önemli sebeplerinden birisi okullarının kapatılmasıdır diye düşünüyorum. Proje mi? Vatandaş o işi çözmüş zaten yıllardır…

Teşvik istiyorsanız köy okullarını açarak işe başlamak lazım. Unutmamak lazım ki ‘Köy okulları sadece öğrenciler için değildi!’”

Çok yerinde bir tespit.

Köy okulları sadece öğrenciler için değildi. Köy okulları bütün köy halkının öğrenmesine açılan bir kapıydı. Bu kapının yıllardır kapalı tutuluyor olması acı bir gerçek.

Üstelik benim bildiğim kadarıyla sadece mimari bir proje ile ev yapımının kolaylaştırılması mümkün değil. Her proje her arsaya uygun olmadığı gibi her hayali de karşılamayabilir. Aynı zamanda statik proje çizimi, zemin etüdü, elektrik projesi, tesisat projesi, harita aplikasyonu daha ev için kazma dahi vurmadan katlanılması gereken harcamalar.

Bunun üstüne inşaat maliyetlerinin geleceğini söylememe gerek yok sanırım.

Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fevzi Çakmak da tersine göçün gerçekleşmesini arzu eden isimlerden. Ancak bir insanı bulunduğu yerden başka bir yere taşımanın, çok zor olduğunun da bilincinde Çakmak.

Konunun sadece ekonomik değil sosyal boyutu da var. Köylerde durmayan genç kesim yeterli sağlık hizmetlerine ulaşamıyor, çocuklarına iyi eğitim olanakları sunamıyor, sosyal yaşam koşullarına erişimi yok. Biz köylerimizi Avrupa’daki gibi modernize etmedikçe gençlerin köye dönmesi kolay olmayacak!” diyor.

Köylerde yeterli geliri olmadığı için ektiği toprağı boş bırakan, yetiştirdiği hayvanları bir bir mezbahaya gönderen çiftçilere ilave olarak başka nüfusların da eklenmesini beklemek, hele de bunu promosyon niteliğinde bir ev projesi vererek başarmaya çalışmak, ancak iyi niyetli bir hayal olabilir bana göre.

Kısacası şimdilerde köylüler kümes dahi yapamazlarken yeni evler yaparak köye taşınmayı düşünmekten hayli uzaklar.

BİLGİT: İZ BIRAKMAK İSTİYORUM

Ortak Akıl’da bu hafta BESOB’un çiçeği burnunda başkanı Fahrettin Bilgit’i konuk ettik. Şimdiden çalışmalara başlamış Bilgit. Esnafın sorunlarını ele almak için komisyonlar oluşturuluyor. BESOB’un daha modern ve dijital ortamda ulaşılabilir bir yapı olması için gerekli hizmetler alınıyor.

Çataltepe konusunun da konuşulacağı bir çalıştay ile esnafın kanayan yarasına nasıl derman olunacağına ilişkin yanıtlar bulunmaya uğraşılıyor.

Verdiği mesaj son derece kıymetli bana göre;

Uzun süreli yöneticiler verimli olamıyor, büyük ihtimalle metal yorgunluk başlıyor. Çok uzun süreli yönetici olmayı düşünmüyoruz.  Uzun süre kaldığınızda esnaf hizmetinden ziyade bu koltukta oturma burada kalma düşüncesi ortaya çıkıyor. Biz burada ortak akılla 103 oda başkanı ile toplantılar yaparak, bilmediklerimizi sorup öğreneceğiz, esnafımızı bir yerlere taşımamız gerekiyor. Geride iz bırakan işler yapmak istiyoruz ben ve ekibim.”

 

 

 

Bursa’nın logosu değişti

Bursa’nın logosu değişti

Bursa’nın “Turizm Tanıtım ve Marka Stratejisi” lansmanı yapıldı.

İlgili ve yetkililerin üst düzey katılım gösterdiği lansman bu güne dek bu konuda izlediğimiz en detaylı lansmandı, diyebilirim.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Bursa Büyükşehir Belediyesi, BEBKA ve Bursa Kültür Tanıtma Birliği işbirliği ile yaklaşık 5 yıldır sürdürülen bir çalışmanın çıktıları paylaşıldı bu lansmanda.

Bu beş yıl süre size uzun gelmesin. Bu sürenin neredeyse 2,5-3 yılının pandemi ile kesintiye uğradığı ifade edildi.

Öncelikle hemen belirtmeliyim ki benim anladığım turizm tanıtım başka şey, marka stratejisi başka şey.

Aynı zamanda bile olsa farklı başlıklar altında ele alınıp sunulması gereken süreçlerdi, diye düşünüyorum.

Çünkü her ikisinde de sonuca gitmek bakımından kullanılan yol ve yöntemler olarak PR, sosyal medya, sosyal pazarlama, diplomasi vb. etkinliklerin nitelikleri bu süreçlerin her birinde farklı işlevlere sahiptir.

Bu süreçlerde en olmayacak şey ise sapla samanın birbirine karışmasıdır.

Nitekim sunumda PR nerede başlıyor, marka kimliği ne, hedef kitle kim, logo ve marka ilişkisi, kent markalaşması, turistik destinasyon olarak şehir konsepti gibi konular genellemeler içinde ele alındı.

Bunu şehir ve sektör bürokrasinin dikkatine bırakıp devam edelim.

Kısaca ifade etmek gerekirse ben logoyu beğendim.

Logonun anlamı üzerine tartışmalar olacaktır.

Ama unutulmamalı ki logo markaya anlam değil, algı yükler.

Bir süre sonra o logo dediğimiz şekil, içinde taşıdığı renk ve çizgilerin ötesinde bütünsel bir algı yaratabilirse o logo olmuş demektir. Örneğin lale logosu bu yüzden olmamıştı.

Çok yönlü farklı kimliği ile kafalarda yer etmiş lale figürü Bursa’ya ilişkin bir algı oluşturmakta çok yetersiz kalmıştı hatırlayacağınız gibi.

Öte yandan, beğendiğimi ifade ettiğim logonun bu kentin kimliğinden beslenerek güçlü bir algıya dönüşmesi logonun nasıl besleneceği ile de ilgili.

Öyle önüne gelen her yere o logoyu basmakla marka falan olunamayacağına ilişkin yeterince deneyimi oldu Bursa’nın.

Keşke logonun Bursa’nın yeşil rengi ile ilişkisi kurulmuş olsaydı. Logonun üst sağ tarafındaki koyu renk yeşil olsaydı, Bursa’nın kimliği ile örtüşen estetik bir dokunuş olabilirdi.

Yine de özellikle Uludağ’ı ve Bursa’nın geleneksel kimliğine damga vuran kubbelerini andıran logo hatları ile deniz ve Bursa sularına gönderme yapan mavi yalınlığı bir logonun ihtiyaçları bakımından tamamlayıcı özelliklerde.

Gelgelelim lansmanda hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım, o da şu:

Bursa’nın tematik turizm değerleri, sağlık, doğa, tarih, kış sporları, gastronomi gibi temaları ayrı başlıklar altında ve aynı logonun çeşitli versiyonları ile öne çıkarılmış.

Uzun yıllardır Bursa turizmine ilişkin esas tartışma, yani Bursa’nın kent kimliği konusu yine havada kalmış anlayacağınız.

Bu konuda ilk cesur adımı attığında Bursa turizmden alacağı payı alır. Çünkü her şey hiçbirşeydir.

Ayrıca “turizm tanıtım ve marka stratejisi özet kitapçığı”nda ifade edilen 2026 strateji planı çerçevesi, “Yeşil Hisset (Feel Green), Yeşil Yaşa (Live Green), Yeşil Büyü (Growgreen) gibi oldukça soyut kavramlarla tanımlanmış.

Bunun marka ya da turizm tanıtım etkinliklerine yansıması sağlanamazsa, cicili bicili sunumların afili sözleri olarak kalır ki bir stratejik planın en riskli yanı da budur.

Gelenekten Geleceğe Akan Şehir” sloganı biraz sündürülmüş gibi.

“Gelenekten Geleceğe Bursa” çok yerinde ve çok daha etkili bir slogan olurdu.

Özellikle sosyal medya platformları ve dijital alanda Bursa markası için çok daha geniş bir veri alt yapısı ve yenilikler sağlanmış.

Bunun bilinilirlik açısından önemli katkıları olacaktır.

Detaylarını merak edenler https://bursamarkalasiyor.com/ dan inceleyebilirler.

Bursa’nın altınları

Bursa’nın altınları

Tüm zamanların vazgeçilmezi…

En güvenilir liman hizmetini tarih boyunca sürdüren altın yine revaçta.

Özellikle iç piyasada coşkulu fiyat artışları yaşanıyor dolardaki yükseliş sayesinde.

Altın yatırımcısı haliyle mutlu gram fiyat bin liranın üstünde kaldıkça…

Ama madalyonunun öteki yüzünde kıvranıp duranlar var! Kimler mi? Altınla borçlananlar ve düğün davetiyesi alanların moralleri hiç de iyi değildir bugünlerde.

Tamı yarımı çoktan unuttuk. Bin 700 lira civarındaki çeyreği bile kim alacak kime takacak!

Düğün dermek mevsiminin tadı tuzu kaçmış durumda.

Analizlerim daha makul fiyatlı altın için yakın vadede pek fazla şansımız olmadığını gösteriyor.

Haliyle güvenli liman arayanlar altına sığınmaya devam edecek demektir!

Yani eline üç kuruş geçen vatandaşın kenara para koyabilen şanslı azınlığı altından nasiplenmeyi tercih edecek.

Konuştuğumuz kuyumcu dostlarımız yüksek fiyatların alım iştahını törpülemesine rağmen vatandaşın altından vazgeçmediğini söylüyor. Yastık altına yönelim hala güçlü.

Ama altın bazlı enstrümanlara olan ilgi de artıyor. Bilinçli yatırımcı güvenlik ve hızlı işlem olanağı nedeniyle bankacılık sisteminden daha fazla yararlanmaya başlamış durumda.

Peki Bursalıların ilgisi ne durumda?

BDDK’nın üçer aylık veri setleri bir fikir veriyor.

Yani elimizde Mart 2022 sonu itibarıyla üçer aylık gelişimi gösteren rakamlar mevcut.

Detaylara bakalım…

Bir yıl önceki banka kayıtlarına göre Bursalıların kullandıkları altın kredisi 62,8 milyon TL düzeyindeydi.

Gerçek kişilere ait altın mevduatı toplamı ise 8,6 milyar liralık düzeydeymiş o tarihte! Tüzel kişilerse 632 milyon liralık altın mevduatına sahipmiş bir yıl önce.

Neticede Bursalıların bankalardaki toplam altın mevduatı 9,232 milyar TL olarak kayıtlara geçmiş 2021’in mart ayı itibarıyla.

Bir yıl sonraki manzara ise çok daha parlak!

Altın kredileri 105,2 milyon liraya yükselmiş.

Gerçek kişilerin yani vatandaşın bankalardaki altın mevduatı ise 14,37 milyar liraya çıkmış bir yılda. Yani Bursalılar altına yönelmiş değer kazandıkça!

Tüzel kişilerde ise çok sınırlı bir artış söz konusu. Bir yılda kurumlara ait bankalardaki altın 768 milyon TL’ye ulaşmış.

Ve toplamda 15,14 milyar liralık bir altın mevduatına sahip görünüyor Bursalılar.

Aslında mevduattaki artışın belli oranda altının değer artışına bağlı olduğu unutulmamalı!

Miktar olarak mevduatın pek de arttığı yok neticede. Altın değerlendikçe bankalardaki enstrümanları kar realizayonu için tercih edenlerin azınlıkta olmadığını söylüyor veriler.

Ancak miktar artışı sınırlı kalsa da altının son bir yıldaki fiyat performansı otomatik olarak Bursalıların altın varlığını büyütmekte!

 

Bu yaz Bursa kıyılarından denize girilecek mi?

Bu yaz Bursa kıyılarından denize girilecek mi?

Uzun zamandır ilgili kurum ve kuruluşların, en önemli gündem maddelerinden biri Marmara Denizi’nin kirliliği. Belediyeler, üniversiteler, çevre örgütleri, meslek odaları, STK’lar konunun muhatapları.

Kimi yaptırım, kimi sitem, kimi protesto, kimi karar alıcı olarak sürecin içinde.

Bu kirliliğin nedenlerine ilişkin bir hayli mesafe alındı, ama olumlu sonuçlara ilişkin beklentiler sürüyor.

Marmara Belediyeler Birliği (MBB) var. Doksandan fazla belediye üye bu birliğe ve merkezi İstanbul’da. Marmara Belediyeler Birliği’nin üyeleri  6’sı Büyükşehir olmak üzere 11 ilde (Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ ve Yalova) faaliyet gösteriyor.

MBB web sitesinde, Marmara Denizi’nin hayati derecedeki kirlilik nedenleri sayılırken, Güney Do­ğu Avrupa’yı geçip Karadeniz’e dökülen Tuna Nehri’nin yüzey akıntısı ile Marmara Denizi üzerinde kirliliğe yol açtığından bile söz ediliyor.

Müsilaj su üstüne çıkıp yoğun bir gündem yaratmıştı geçen yıl. O dönemde MBB tarafından Marmara Denizi’ne kıyısı olan belediyeler başta olmak üzere ilgili resmi kuruluşların katılımı ile 22 maddelik, “Marmara Denizi Eylem Planı” yapılmış ve çalışmalara hız verildiği açıklanmıştı.

Bugünlerde Marmara Denizi kıyılarındaki belediyelerin plajları makyajlaması bültenlerine sık sık rastlıyoruz. Sağlıklı bir deniz suyu vaadi ile sürdürülen (!) çalışmalara ilişkin net bir haber yok.

Derken başka bir haber düştü bültenlerimiz arasına.

Marmara’da 15 plajın mavi bayrağı iptal edildi.

Denize 515 km. sahili olan İstanbul’da da sadece Şile kıyısında iki mavi bayraklı plaj kalmış.

Sezonda 15 gün ara ile deniz suyu analizleri yapılması, plajı kullananların güvenliği için cankurtaran bulunulması, sahillerde su sporları ile yüzme alanı ayrılarak, acil durum planı, çevre yönetimi ve engellilere modern hareket olanakları sağlayan mavi bayrak unvanını plajların alabilmesi için 33 kriteri hayata geçirmesi gerekiyor. Mavi bayrak almak kadar alınan unvanın korunması da büyük önem taşıyor.

İstanbul’un Şile ilçesinde 2 mavi bayraklı plajı kalması ve Marmara Denizi’nin bu unvanı yitirmesi çok önemli bir kayıp. Ülke nüfusunun yüzde 30’unun yaşadığı kıyılarda denize uzaktan bakıp balığa hasret kalmaktan başka bir şey yapamıyoruz.

Marmara Denizi’nin unvanını kaybetmesi 2021 yazında yaşanan çevre felaketi müsilaj yüzünden oldu. TÜRÇEV, tamamen gönüllü başvurularla yapılan değerlendirmeler sonucu mavi bayrak ödüllerinin verildiğini belirtiyor. Müsilaj öncesinde mavi bayrak sahibi olan Balıkesir-Erdek’te 7, Tekirdağ-Şarköy’de 6, Kocaeli- Karamürsel ve Çanakkale Karabiga bile 2022’de bu unvanı yeniden elde edememiş.

Kısacası Bursa kıyılarının hiç birinde mavi bayraklı plaj yok.

DEVA’da çözülme başladı mı?

DEVA’da çözülme başladı mı?

Siyasette saman alevi gibi parlayan siyasi partilerin başında, Bursa özelinde Serkan Özgöz’ün İl Başkanı olduğu DEVA Partisi geliyor.

DEVA’da yaşananlara bakınca yola beraber çıkılan birçok isim şimdi partide yok.

Bunun nedeni nedir?

Onu DEVA’nın kurmay kadrosu biliyor.

Bizim bildiğimiz istifalar…

Görevden almalar.

Bu minvalde;

Önceki gün kaleme aldığımız yazıda Demokrasi ve Atılım Partisi Harmancık İlçe Başkanı Ahmet Kaya’nın istifasının ardından DEVA Bursa teşkilatlarında çözülmenin devam edeceğini ima etmiştik.

Ardından bir ilçe başkanının FETÖ’den dolayı yargılandığını, ihraç edildiğini de kaleme aldık.

Yazdığımız yazının mürekkebi kurumadan DEVA Mudanya İlçe Başkanı Dilek Durak ve yönetim kurulunun istifası gerçekleşti.

Durak, zehir zemberek açıklama ile istifa etti.

Hatırlatmakta fayda var:

AK Parti’de uzun yıllar siyaset yapan, Nilüfer İlçe Kadın Kolları Başkanlığı görevinde bulunan Durak, partisinden istifa ederek, DEVA’nın Mudanya’nın kurucu ilçe başkanı oldu.

Ardından kongresini yaptı.

Sonrasında ise yeni partisinde çalışmaları ile dikkat çekti.

Ne zamana kadar?

İl kongresine kadar.

Mudanya DEVA’nın bazı delegeleri rakip adayı dinleyince ipler koptu.

Sonrasında parti içi yazışmalarda kendisine karşı kullanılan “edepsizlik yapma” gibi bir ifade sonrası kopan ipler düğüm atılmamak üzere tamamen yok edildi.

Durak, partisi tarafından genel merkezden gelen yöneticilerin programlarına davet edilmezken, esen soğuk rüzgârlar önce fırtınaya sonra hortuma döndü.

Önce Büyükorhan, ardından Harmancık ve şimdi de Mudanya’ya ulaşan hortum bakalım bundan sonra nereyi yutacak?

Onu ilerleyen süreçte göreceğiz.

Kulağımıza gelen bilgilere göre bu hortum şehrin doğu yakasına, Kestel’e ulaşabilir.

DEVA Kestel İlçe Başkanı Turgay Erdoğmuş da ya istifa edebilir.

Ya da görevden alınabilir…

Bunu da yakın bir tarihte göreceğiz.

Göreceğimiz diğer bir konu ise ayrılan isimler kendilerine “iyilik” yapıp siyasete devam mı edecekler?

Yoksa köşelerine çekilip, siyaseti uzaktan mı seyredecekler?

Bekleyip, takip edelim…

Merak ettiğimiz diğer bir konu ise DEVA Partisi Genel Merkezi’nin bu istifalar sonrası nasıl bir yol izleyeceği.

İl yönetiminden istifa olup olmayacağı…

BBP’DE KONGRELER BAŞLADI

Önümüzdeki genel seçimlere kendi logosu ile girme kararı alan Cumhur İttifakı içindeki partilerden biri de BBP.

Bursa özelinde de tarihinin en yüksek oyunu almak üzere çalışmalarına devam ediyor. Bu minvalde Bursa’da ilçe kongrelerine başlayan BBP, Gürsu ve Gemlik kongrelerini gerçekleştirdi.

İl Başkanı Haldun Filizli’nin de katıldığı kongreler sonrası Gemlik’te başkanlığa Oğuz Han seçilirken, Gürsu’da ise Rıdvan Akbulut güven tazeledi.

Nereden çıktı Venezuela’da buğday üretmek?

Nereden çıktı Venezuela’da buğday üretmek?

Ülkenin içinde bulunduğu çıkmazlar gıda ve enerji krizleri üzerinde yoğunlaşırken, şunu söylemek mümkün;

Enerjinin çözümünü kısa dönemde bulamayız belki, ama gıdanın çözümü ellerimizde…’

Çözüm ellerimizde, ancak önce üstüne basa basa söylemek istediğim başka bir konu daha var;

İçinde bulunduğumuz çözümsüzlüğü kimler yarattı? 20 yıldır ya da daha önceden bu yana köylerdeki üretimin iyileştirilmesi, arttırılması, kaynakların efektif kullanımı, verimliliğin katlanması mümkünken, tüm bunları elinin tersi ile itip köylüyü şehirde ucuz iş gücü haline kimler getirdi?’

Bundan önceki yazımda da bahsetmiştim; içi boş başlıklardan, üretilen projelerin yüzüne bakılmadan raflara kaldırılışından, bir aklın ülke faydasına işler yapmaya çalışırken, nedense en olmadık uygulamalarla her şeyin alaşağı edilmesinden.

Yine bahsedeceğim…

Allah aşkına biri bana söylesin, nedir bu Venezuela’da toprak kiralayıp buğday üretme işi?’ dedim ve beni aydınlatacak bir ismi, Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fevzi Çakmak’ı aradım.

Bu konu daha önce de farklı ülkeler için gündeme gelmişti” diye başladı sözlerine Çakmak ve ardından;

Ülkemizde her yıl tarım yapılabilecek 3 milyon hektar araziyi boş bırakıyoruz. 1.8 milyar hektar araziyi sulayamıyoruz. Kalanını da yarım kapasite ile suluyoruz. Kendi tarımımıza destek vermiyoruz. Topraklarımızın büyük bölümü doğa koşullarının insafına terk edilmiş durumda. Dolayısıyla verimliliğimiz düşük. Bu noktada dışarıda yatırım yapmak konusunun ne kadar doğru olduğunu düşünüyorum. Yanıt bulamıyorum. Yatırımı kendi topraklarımıza ve insanımıza yaparsak kendi kendine rahatça yeten bir ülke oluruz. Yeter ki; atıl toprakları işleyelim, sulamaları yeterli noktaya getirelim” diyerek bu konunu mantıklı bir açıklaması olmadığını ortaya koydu.

Konuşmamızın ara cümlesi de en az saçma tarım politikasının açıklanamaması kadar önemliydi. ‘Arazilerimizin önemli bir bölümünü sulayamıyoruz ya da yarım kapasite ile suluyoruz!’ daha geçen gün ‘Bursa’nın su krizi’nden bahsedilince sulama konusunu da biraz açmak istedim.

“Biz hep çeşmeden akan suyu konuşuyoruz su tasarrufu konusunda. Oysa mevcut suyun yüzde 77’sini kullandığımız tarım sektöründe suyun nasıl daha verimli kullanılacağını konuşmalıyız, esas tasarrufu tarımda yapmalıyız!” diyor Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Fevzi Çakmak.

Bu konuyu sürekli gündemde tutmanın çok önemli olduğu kanaatindeyim. Zira ülkemizde büyük ölçüde vahşi sulama yapılıyor, açık kanallardan su yönlendirmesi gerçekleştiriliyor. Haliyle kayıp kaçaklar çok olduğu gibi suyun anlamsızca, hoyrat kullanımı da söz konusu.

Peki, yapılması gereken ne?

Kapalı sistem sulama, kayıp kaçak oranını düşürmek, tarlada çiftçinin tasarruflu sulama yapmasını sağlamak, tarımda kullanılan suyu yüzde 50 tasarruf ettirir!” diyor Çakmak.

Şehrimizde bu konuda hazin bir tablo var ne yazık ki! Başkan Fevzi Çakmak şöyle açıklıyor;

Şu anda Bursa’nın 370 bin hektar tarım arazisi var. 290 bin alan sulanabilecek durumda, 155 bin hektarına sulama sistemi götürülmüş. Bursa’da bu yatırım yapılmamışken diğer yandan başka ülkelerde tarla kiralıyoruz. Önce kendi ülkemize yatırım yapmalıyız. İlk yatırım masraflarında çiftçiye destekler ve eğitimler vermemiz gerekiyor. Eğer bunu yapmazsak taşıma su ile değirmen döndürmeye devam ederiz!”

Doğrusu rakamlara baktığımda ülke topraklarının ne kadar atıl kaldığını görüyorum ve bu beni dehşete düşürüyor.

Bizleri yönetsinler, yönlendirsinler, doğruyu yapmamıza vesile olsunlar istediğimiz yöneticilerin böylesine günü kurtarma peşinde olmasını, olanı da tersine çevirmeye hevesli olmasını anlamak zor hakikaten.

Köylünün milletin efendisi olduğunu bundan neredeyse yüz yıl önce gören ve gıda savaşlarında galip gelmemizin buna bağlı olduğunun altını çizercesine bu sözü kafamıza kazıyan Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği hedeften öylesine sapmışız ki, şimdi yolumuzu bulmak zaten zorken; içi doldurulamayan, altı boş başlıklarla bu konunun önüne geçmemiz hiç mümkün görünmüyor.

Altı boş bir başlık olarak karşımızda duran bir diğer konu da köye dönüş için bedava ev projesi verilmesi…

Bir diğer yazı konusu olsun…

Siyasi parti başkanları, geçmiş partileri ve okullara profesyonel siyaset bölümü…

Siyasi parti başkanları, geçmiş partileri ve okullara profesyonel siyaset bölümü…

Yargıtay’daki resmi rakamlara göre Türkiye’de kurulu siyasi parti sayısı 100’den fazla. Siyasi partilerden 5’i TBMM’de grup olarak temsil ediliyor. Onlar da AK Parti, MHP, CHP, İYİ Parti ve HDP.

Saadet Partisi, BBP, Memleket Partisi, DP, Zafer Partisi ve birkaç parti de milletvekili olarak temsil ediliyor.

İşin ilginç yanı ise birçok liderin ortak özelliği, başında bulundukları partinin ilk partileri olmaması. İstisnası Devlet Bahçeli. O siyasete MHP’de başlamış, MHP’de devam ediyor. (MHP’nin daha önceki isimleri Muhafazakar Parti ve MÇP buna dahil).

Şimdi sırasıyla bakalım.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MSP ve Refah Partisi’nde siyaset yaptı. Sonrasında AK Parti’yi kurdu. Keza ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçmişte Ecevitlerin genel başkanı olduğu DSP’den milletvekili aday adaylığı için başvuruda bulunduğunu biliyoruz.

İYİ Parti’nin lideri Meral Akşener, DYP’de bakanlık, AK Parti’de kurucular kurulu içinde olduğunu sonrasında, MHP’de TBBM Başkan Vekili olarak görev yaptığını ardından İYİ Parti serüvenin başladığını hep beraber biliyoruz.

O serüven şimdilik devam ediyor…

Muharrem İnce’nin uzun yıllar CHP’de siyaset yaptıktan sonra Memleket Partisi’ni kurduğunu, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan’ın yine AK Parti’de birinin başbakan, diğerinin de başbakan yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra şimdiki siyasi partilerini kurduğunu biliyoruz.

Keza Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın önce MHP sonra İYİ Parti’de siyaset yaptığını ve nihayetin de Zafer Partisi’ni kurduğunu biliyoruz.

Sadece bu kadar mı?

Uzun yıllar Refah Partisi’nde siyaset yapan Mehmet Bekaroğlu’nun şimdi CHP’de siyaset yaptığını yine AK Parti kurucular kurulunda yer alan, bakanlık yapan Abdüllatif Şener’in şimdi CHP’nin milletvekili olduğunu da hatırlatalım.

Bursa özelinde daha ilginç.

Misal İYİ Parti Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu DYP’den Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu, ardından AK Parti tüzüğünü hazırladılar, sonrasında MHP’den 2007 seçimlerinde milletvekili adayı oldu şimdi İYİ Parti’de…

CHP’de Erkan Aydın ise daha önce İlker Özarslan yönetiminde DYP’de görev yaptı. Ardından CHP, ara dönemde İYİ Parti’de zorunlu görev yeniden CHP.

Keza AK Parti’de siyaset yapan Osman Mesten, önce SP sonra Has Parti en sonunda ise AK Parti’ye girdi…

Zafer Partisi İl Başkanı Halil İbrahim Aydın’in da daha önce AK Parti’den Balıkesir de bir belde veya ilçede belediye başkan adayı olduğunu biliyoruz.

Yine İYİ Parti Yenişehir İlçe Başkanı Ercan Özel önce AK Parti’den aday adayı oldu ardından MHP’den belediye meclis üyeliğine razı olmuştu. Sonrasında İYİ Parti’ye geçti.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Bu örnekleri görünce aklıma gelen tek şey.

Bazı isimler siyaseti meslek haline getirmişler…

Bundan dolayı da;

Acaba okullara profesyonel siyaset bölümü açılırsa nasıl olur sorusu aklıma gelmedi desem yalan olmaz.

‘YEREL BAKIŞ’IN KONUĞU ALİ AYKURT 

Her hafta pazartesi günleri Norm Haber stüdyolarında yayınlanan Yerel Bakış programında birbirinden değerli konukları ağırlamaya devam ediyoruz. Bu hafta yayınlanacak Yerel Bakış programında konuğumuz olacak isim göreve seçildiği andan itibaren yapmış olduğu başarılı çalışmalarla dikkatleri çeken ilçesi Orhaneli’yi önce kent sonra ulusal ve nihayetinde dünya gündemine sokmayı başaran isim Ali Aykurt olacak.

Kendisi ile Orhaneli’de gerçekleşen çalışmaları konuşacağımız program bugün saat 14.00’da www.normhaber.com üzerinden ve sosyal medya linklerimizden seyredebilirsiniz.

Vakti olanlar kaçırmasın.

Şimdiden iyi seyirler.

DEVA’da istifalar arka arkaya gelir mi?

DEVA’da istifalar arka arkaya gelir mi?

Ali Babacan’ın liderliğini yaptığı Demokrasi ve Atılım Partisi’nde Bursa özelinde yaşananlara bakınca ne yazacağımızı şaşırıyoruz.

Özellikle yaşanılan istifalarda hedef gösterilen isim ise DEVA Bursa İl Başkanı Serkan Özgöz. Bu minvalde son yaşanan istifa ise DEVA Harmancık İlçe Başkanı Ahmet Kaya oldu.

İlçe başkanlığına 30 Ekim 2020 tarihinde görevlendirilen Kaya, geçen yıl kongre kararı almasına rağmen ne hikmetse İl Başkanı Serkan Özgöz izin vermemişti.

Hatırlatmakta fayda var:

SP’nin son yerel seçimlerde Harmancık’tan belediye başkanı adayı olan Kaya, daha sonra DEVA’ya geçmişti.

O geçişten sonra yönetimini oluşturan yukarıda yazdığımız gibi kongreye müsaade edilmedi.

Bu izin vermemenin ardında, yapılacak il kongresinde seçilecek delegelerin kendisine (Serkan Özgöz’e) oy vermeyeceğini düşündüğü için kongreye izin verilmedi diyenler var.

Sonrasında ne hikmetse bir türlü kongre yapılmıyor.

İlçe Başkanı Kaya’nın iddiasına göre toplam üye sayısı 48 yine Yargıtay’a bildirilemeyen üyelerle toplam üye sayısı 180 olmuş.

Acaba neden bildirilmedi?

Orası da soru işareti.

Büyükorhan’da yaşanan istifa ya da görevden almanın ardından Harmancık’ta da böyle bir durum olabileceğini kaleme almıştık.

O durum önceki ay içinde gerçekleşmiş…

DEVA Harmancık İlçe Teşkilatı 7 Mayıs Tarihinde istifa etmiş…

Ama bu istifa kabul edilmemiş.

Sonrasında bu istifa sonrası Serkan Özgöz, kabul edilmeyen ilçe yönetimin istifasına karşı bir hamle yaparak yetki belgesini 07 Haziran 2022’de iptal etmiş.

Sormazlar mı?

İstifa tek taraflı müessesedir.

İstifa eden yönetimi de görevden almak neyin nesi…

Bu da onların dediği olmadı benim dediğim olmuş demektir.

Öte yandan Özgöz’e sormak gerekir.

Yakın bir tarihte partinize atadığınız ilçe başkanlarından biri daha önce FETÖ’den dolayı açığa alındı mı?

Ya da işinden atıldı mı?

Bunun dışında yine yakın bir tarihte atadığınız Keles İlçe Başkanı’nın yetki belgesi de iptal edilecek mi?

Yine kongrede sizle beraber hareket etmedi diye görevden almayı düşündüğünüz ilçe başkanları var mı?

Buna kısmen ben yanıt vereyim.

Kulağımıza gelen bilgilere, Kestel ve Mudanya İlçe Başkanları da görevden alınırsa ben pek şaşırmayacağım.

Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Ama gördüğümüz o ki ilki Özgöz’ün dağ yöresini gözden çıkardığı diğeri de bazı ilçe teşkilatları ile ciddi sıkıntısı olduğu.

Belki de bu sıkıntının sebebi başkanlık seçiminde rakibinin oy alması. Bazı ilçe başkanlarının ve delegelerinin karşı tarafa oy vermesi

Gerçekten böyle ise Demokrasi ve Atılım Partisinin Bursa İl Başkanlığında parti içi demokrasi pek kalmamış.

SGK’da bir yıl neden 360 gün

Bir tarafta EYT diğer tarafta emeklilk ve gün tartışmaları devam ediyor. Birileri yılını doldursa gününü dolduramadığı için emekli olamıyor.

Ama işin ilginç tarafı teknoloji o kadar gelişti ki bizim SGK’da ayların hepsi hala 30 çekiyor.

Sormazlar mı?

Geçmişte zor oluyordu.

Artık bilgi çağındayız.

SGK o kadar teknolojiye geçti.

Bir yılı neden 365 gün kabul etmezsiniz.

Yapmanız gereken tek şey dört yılda bir yılı 366 gün çekmek.

Bu o kadar zor mu demeden geçemeyeceğim.

Bakalım SGK ayları ne zaman yılı normal olduğu gibi görecek?

Bekleyip, takip edelim.

 

Bir ülke böyle yönetilemez!

Bir ülke böyle yönetilemez!

Geçtiğimiz günlerde bir dost meclisinde çaylarımızı yudumlarken anlatılan bir anıyı size aktarmak isterim.

Şimdiki Milli Eğitim Bakanı’ndan birkaç bakan evvel, etkin ve yetkin kişilerden oluşan bir heyet teşkil edilip yurt dışındaki eğitim modellerini incelemekle görevlendirilmiş.

Çeşitli ülkelerde eğitim sistemlerini inceleyen, araştırmalarını yapan, aylarca bu işe kafa yoran, o ülke senin bu ülke benim seyahat eden heyet, üç ciltlik kalınca bir rapor hazırlayıp ülkemize uygun eğitim formüllerini Milli Eğitim Bakanlığı’na sunduğunda aldıkları yanıt şu olmuş; ‘Rafta çok güzel durur bu kitaplar!

Uzun süredir sesi soluğu çıkmayan, benim için özellikle hayvancılık konusunda üreticinin sesi olan, TÜSEDAD Yönetim Kurulu Başkanı Sencer Solakoğlu, birkaç gün önce MÜSİAD tarafından düzenlenen Tarım Zirvesi’nde yaptığı konuşmayı paylaşınca heyecanla izledim ve benzeri bir anı ile karşılaştım.

Şöyle anlatıyor Solakoğlu;

Faruk Çelik’in Tarım Bakanı olduğu dönemde. Bizzat bakanın kendisi tarafından birkaç aylığına kendilerine yardımcı olmak üzere bakanlıkta çalıştım. Bana bakanlıkta bir oda verildi. Sayın Bakan ‘Bize bir yol haritası çizmekte destek olun’ dedikten sonra benden üç şey istemişti.

1-İthalatçı konumdan ihracatçı konuma geçmek istiyoruz,

2-Köyden kente göçün artık tersi akım biçiminde ilerlemesini, kentten köye göçün gerçekleşmesini istiyoruz,

3-Ekonomik ölçekte üretim yapmayı başarmak istiyoruz.”

Senceroğlu, istenen çalışmayı yapar. Ancak istenen sonuç alınamaz. Üzerinde aylarca çalışılan konuların kısa sürede hayata geçirilmesi öyle kolay değildir. Sorunlar gelir, uygulama noktasında tıkanır.

Meşhur ‘maarif’ örneğinde olduğu gibi nasıl okulları kapatırsanız eğitimde sorun kalmayacağı gibi parayı ister faize, dolara ya da bugünkü haliyle kur korumalı mevduata yatırın tarıma yatırım yapacağınızdan daha çok kazanırsınız.

Öyle net görülüyor ki; bizim araştırma yaptırma, raporlar hazırlatma, politikalar üretme konusunda hiçbir eksiğimiz yok. Bunu Bursa özelinde de görüyoruz. Hazırlanan planlardan, yapılan toplantılarda sivil toplum kuruluşları ve üniversite temsilcilerinin hazır bulunmasından katılıma ve fikirlere önem verdiğimiz çok belli.

Bizim eksiğimiz ne peki?

Uygulama!

Dostlar alışta verişte görsün minvalden başlatılan çalışmalardan çok iyi sonuçlar çıkıyor muhtemelen ve belki de bu politikalardan herhangi biriyle tavizler verilmeden ilerlense bugün sürekli şikayetçi olduğumuz, eğitim, sağlık, tarım, ekonomi gibi alanlarda çok da iyi konumlarda olacağız.

Ama anlayamadığım, hatta muhtemelen sizin de anlayamadığınız bir biçimde böyle olmuyor!

Yapılan araştırmalar bir kenara kaldırılıp, rafları süsleyen kitaplar olarak bakanlık koridorlarında beklerken, gelişine topa vurduğumuz, geçici çözümlerle günü kurtarmaya çabaladığımız işlerin peşinden koşuyoruz.

Yine tarımdan, Sencer Solakoğlu’nun konuşmasından bir örnek sunayım size;

Bir yıl şeker ekmeye karar verdim. Fiyat bölümü boş bir alım sözleşmesine imza attım bütün çiftçiler gibi. Şekeri ektik, yetiştirdik, fabrikaya teslim ettik, posasını hayvanlara yedirdik, şeker yapıldı, ama ben hala şekerin benden kaç liraya alındığını bilmiyordum. Çiftçilik bu şekilde açık hava kumarhanesi gibi yönetilemez.

Tarımda bir yerlere varabilmemiz için yaptığımız işin öngörülebilir ve karlı olması lazım. Ben de tüketiciyim, ben de istemiyorum gıda enflasyonunu, ama özellikle son 3 yıldır sürekli zarar ederek büyümemiz ve üretmemiz isteniyor!” diyor Solakoğlu.

Tarım bu biçimde yönetilemez!

Eğitim, arada bir yatırım ve atama vaatlerinde bulunup sonra bunları gerçekleştirmeyerek, kulak üzerine yatarak yönetilemez!

Sağlık ‘hakkınızı ödeyemeyiz’ dediğiniz sektör çalışanlarına ‘giderlerse gitsinler’ diyerek yönetilemez.

Ekonomi attığınız başlığın altını dolduramadığınız ‘güya tedbirler’ ile yönetilemez.

Bir ülke böyle yönetilemez!

Plansızlık, projesizlik ve siyasete kurban giden tüm ülke yönetimi için samimiyetle üzgünüm…

Doğru biçimde yönetilmek mi istiyorsunuz, yoksa sabah kuşağı programlarına dönen siyasetçi kavgalarını izlemek mi?

Bir karar verin!

 

 

Dağ yöresinden kimler hangi partiden aday olur?

Dağ yöresinden kimler hangi partiden aday olur?

Erken seçim olmasa bile siyasi partilerde seçim hareketliliği başladı bile. Bu bağlamda önümüzdeki seçimlerde siyasi partilerden milletvekilliği için nabız yoklayanlar bugünlerde fazlalaştı.

Özellikle bir önceki seçime kadar partilerde yeteri kadar yer verilmeyen bölgelerin başında dört dağ ve Osmangazi İlçesi’ne bağlı dağ köyleri idi.

Bu durum son seçimlerde değişti…

Bundan dolayı her ilçenin kendi içerisinde değerlendirdiğimizde önümüzdeki dönem Bursa ve dört dağ ilçelerinde yaşayan dağlılar arasından kimler aday olacak sorusu gündemdeki sıcaklığını koruyor.

Bu minvalde bu dönem TBMM’de 3 milletvekili ile temsil edilen dağ yöresi önümüzdeki dönem bu sayıyı koruyabilecek mi, arttırabilecek mi ya da eksilecek mi?

Bu sorular kamuoyunda soruluyor yanıtları aranmaya çalışılıyor.

Mevcut milletvekillerini kapsam dışında bırakarak bu dönem dağ yöresinden milletvekili adayı adayı olarak çıkması beklenen isimlerin başında AK Parti İl Başkanvekili Mustafa Yavuz geliyor, yine Kamil Bayramiç’in de ismi aday adayı olarak dillendiriliyor.

Bunu yanı sıra bazı bürokratların da AK Parti’den aday adayı olması bekleniyor.

Asıl merak ettiğimiz ise önceki dönem Orhaneli Belediye Başkanı İrfan Tatlıoğlu’nun aday adaylığı için başvuruda bulunup bulunmayacağı.

Böyle bir durum olursa kardeşler arası bir yarış olur mu?

Bunları yanısıra önceki dönemlerde aday adayı olan Osmangazi Belediye Meclis Üyesi Mustafa Bektaş, AK Parti Osmangazi İlçe Başkanı Ali Yılmaz da her zaman potansiyel aday adaylarından.

Her iki isim de kamuoyunda sevilen sayılan isimlerden.

Bunlar şimdilik ilk akla gelen isimler

Bunu yanı sıra ana muhalefet partisi CHP’de aslen Keles’li olan Yerel Yönetimlerden Sorumlu İl Başkan Yardımcısı Erman Aydıngün de potansiyel milletvekili aday adaylarından.

Kendisi bu bilgi ve birikime sahip, üstüne üstelik CHP seçmeni dışında başka siyasi partilerden oy alabilecek isim. Yine CHP’de dağda çok farklı isimler bu dönem aday adayı olmak için nabız yokladığını da ifade edelim.

Yine bir başka parti İYİ Parti’de Fazlı Seyis ile Müberrra Çakır’ın da aday adayı olabileceğini yazalım.

Bir de bu siyasi partiler dışında kalan DEVA ve Gelecek Partisi’nin dağ yöresinden adayı olup olmayacağını da fazlası ile merak ediyoruz.

Bir de merak ettiğimiz konulardan biri de dağ kökenli ilçe başkanlarından aday adayı olacak mı?

Onu da hep beraber görmüş olacağız.

PANDAMİDEKİ PARALAR TAHSİL EDİLDİ Mİ?

Özellikle iki seneye yakın bir süre pandemi ile mücadele ettik. Kimi zaman maske, mesafe, hijyen ve aşılamadan bahsettik. Bunu yanı sıra kurallara uyulması anlamında yazılar yazdık. Bu kurallara uymayan ve sokağa çıkma yasağını ihlal edenler için o zaman uygulanan para cezaları vardı.

Şimdi asıl merak ettiğim bu kesilen cezaların tahsilatı.

Acaba kesilen cezaların ne kadarı tahsil edildi.

Tahsilat oranı ne kadar?

Ya da hiç tahsil edilmedi mi?

Tahsilatı ile ilgili neler yapılacak?

Ya da çıkanların ihlalleri yanına kar mı kaldı?

Birileri açıklama yazarsa biz de yazmış oluruz.

Okullardaki ‘dansöz’ meselesi

Okullardaki ‘dansöz’ meselesi

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in Bursa ziyareti pek çok müjdeyi de beraberinde getirdi. Ancak bu müjdelerin satır aralarında kullanılan ayırıcı dil benim açımdan kabul edilir gibi değil.

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta Çalı İlk, orta ve imam hatip okullarının ortak kullandıkları binada düzenlenen okul aile birliği etkinliğinde dansöz oynatılması meselesi garip çıkışlarla savunulmuştu.

İlk savunma okul müdürünün konudan haberdar olmadığı yönündeydi ki; okul müdürleri doğal olarak okul aile birliğinin üyesi olduklarından bu mümkün değil. Mümkünse de kabul edilebilir bir hata değil!

İkinci savunma oryantal yapan kişinin dansöz değil de şantöz olduğu yönünde bir savunmaydı ki; hayli eğlendim doğrusu bu savunmayı okuduğumda. Sayelerinde bu konuda bilgilendik. Teşekkür ederim.

Son savunma da bugün Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’den geldi;

Önce imam hatip okulunda yapıldığına dair bir bilgi geldi. Daha sonra doğru olmadığı ortaya çıktı!” dedi Sayın Bakan.

Bu savunma üzerine, olayı ortaya çıkaran Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy’u aradım.

Çalı ilk orta ve imam hatip orta okulu üçü ortak binayı kullanıyor. Açıklamamda bunu özellikle belirttim ve kesinlikle imam hatip orta okulunu öne çıkaracak bir söylemde bulunmadım. Basın bunu öne çıkardığında da benimle yapılan görüşmelerde üç okulun aynı binayı kullandığını vurguladım.

Fakat geldiğimiz noktada Milli Eğitim Bakanı’nın ‘önce imam hatip dendi, sonra öyle olmadığı ortaya çıktı’ biçimindeki açıklaması diğer okullar açısından çok ayrımcı bir dil içermektedir. İmam hatip okullarında okuyan öğrencilerin velileri dansöz oynatmaz, diğer okulların velileri oynatabilir mi demektir bu?” diyerek özetledi konuyu.

Öte yandan yapılan yeni düzenleme ile okul aile birliklerinin düzenleyecekleri sosyal etkinliklerde okul idaresinden izin alınması ve denetimin de yine okul idaresi tarafından yapılması zorunluluğu getirildi.

Tüm bunlar son derece güzelken okulların neden böyle etkinlikler düzenleyerek 5-6 bin lira gibi bir okul bütçesine göre küçük sayılacak paralar toplamaya çalıştıklarına dönüp bakmak gerekmiyor mu?

Yeterli bütçesi olmayan, hatta hiç bütçesi olmayan, tüm ihtiyaçlarını velilerinin desteği, kantin işletmesinden gelen paralar ve böyle etkinliklerin kazançları ile karşılamaya çalışan okulların idaresinde bulunan yöneticilerin, para bulmanın yollarını düşünmeyi ana gündem maddesi yapmasında, bir türlü oturtulamayan eğitim politikalarının hiç mi suçu yok!

Sanırım yok, çünkü bu politikaların başında duranlar hala halkı ayrıştıran söylemler içinde bulunmayı sürdürecek kadar cesurlar. Bu kez ayrıştırmanın adresi; ‘çocuğunu imam hatiplere gönderenler’ ve ‘çocuğunu imam hatiplere göndermeyenler.

Bakan Özer’in yeni yatırım müjdelerini de bir değerlendirmek isterim.

Bursa’da devam eden yatırım miktarı 510 milyon lira civarında. Yeni okul yapımı, güçlendirme, büyük onarımlar olmak üzere. Bugün bu yatırıma 1,7 milyar liralık yeni ilave koyarak Bursa’nın eğitim yatırımını 2.2 milyara çıkartmış bulunuyoruz. Burada en büyük öncelik yatırımı 64 tane bağımsız ana okulu ile okul öncesi eğitime veriyoruz. Oranları arttırmak için büyük çaba sarf ediyoruz. Bugün Bursa’ya 10 ilkokul 15 ortaokul ve liseyi kazandıracağız” dedi Sayın Bakan.

Yatırım haberleri çok güzel, ancak bildiğim kadarıyla anaokulu öğretmenlerinin atamaları bir süredir yapılmıyor. Bu konuda açık varken, yapılacak olan anaokullarında kimler eğitim verecek merak ediyorum.

Özellikle yeni çıkartılan düzenlemeyle köylerde 5 okul öncesi eğitime uygun öğrenci bulunması durumunda anaokulu açılması zorunluluğu getirildi.

Aslında harika bir haber. Zira Avrupa’da eğitim yaşı giderek düşerken bizim çocuklarımızın bu gelişmelerden geri kalması hiç arzu etmediğim bir şey. Fakat bu noktada merak ettiğim şudur. Bizim köy okullarımız kapalı! Anaokullarında kim eğitim verecek peki?

Şehrimize uzun süredir eğitim yatırımı yapılmadığından derslik konusunda ciddi bir sıkıntımız var malum. Haliyle ben de sevinçle karşıladım derslik sayısının arttırılmasına yönelik yatırım planlarını. Ancak bu konuda da çekincelerim var ne yazık ki.

Malum daha önce de bir yatırım seferberliği başlatılmıştı Milli Eğitim Bünyesinde ve pek çok okulun yapımı ya da onarımı için ihalelere çıkılmıştı.

Sonra ne oldu?

Ahlat Konuk Evleri projesinde 9 bakan için de kışlık konut inşa edilmesinin aciliyeti fark edildiğinden olsa gerek pek çok projenin ihalesi durduruldu ya da yüklenici firmalar ödemelerini alamadıkları için işten çekildiler.

Yani okulların bütçesi kışlık bakan konutlarına gitti!

Bu kez okul yapım paraları nereye gider diye düşünmeden edemiyorum haliyle…

NOT: 7 Haziran tarihinden itibaren okullarımızda temizlik personeli yok. Çünkü İŞKUR’la sözleşmeler bu tarih itibariyle bitti. Okullar kapanana kadar bu okulları kim temizleyecek?

Geliri belirsiz senet ister misiniz?

Geliri belirsiz senet ister misiniz?

Sonunda geldi.

Haftalardır bir türlü gelemeyen…

Nedir gelen? Müdahale…

Aslında gelen müdahalenin kendisinden ziyade müjdesiydi öncelikle!

Yani piyasalara müdahale edileceğinin önce resmi olarak duyurusu yapıldı. Davul ve zurna eşliğinde olmasa da Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uzun bir mektubu eşliğinde geldi müdahale haberi.

Duyuruda, “Başta enflasyon ve dolar kuru olmak üzere gündemimizde yer alan bazı ekonomi başlıklarında, ekonomi yönetimimiz Türkiye Ekonomi Modeli çerçevesinde, hızlı ve çözüm odaklı adımlar atmaya devam edecek olup; atacağımız yeni adımlar silsilesi bu akşamdan itibaren Bakanlığımız ve ilgili kurumlarca kamuoyu ile paylaşılacaktır.” mesajı öne çıktı.

Demek ki;

Ekonomideki gidişata dur diyecek adımlar geliyormuş çok şükür!

Ama tek seferde değil. Taksit taksit gelecek bizi kurtaracak adımlar.

Hiç acelemiz yok ya zaten! Aheste aheste de olsa bekliyoruz. Yeter ki gelsin müdahale adımları.

Ne yazık ki somut adımlardan ziyade sözlü müdahalenin öncü nimetlerini toplama gayreti öne çıkmış gibi görünüyor!

Bakanlık’tan gelen uzun ve duygusal mektupta yapılacaklara dair tek satı olmasa da aslında ekonominin ne kadar güçlü olduğuna vurgu yapılmış. Ve ince ince uyarı mesajları da serpiştirilmişti!

“Yakın bir süre önce kısa vadeli çıkarlarının peşinde koşanların oluşturduğu tedirginlik ortamı sonrasında, 20 Aralık 2021’de spekülasyonla şişirilmiş döviz kurunun bir günde ne kadar düştüğünü tüm dünya tecrübe etmiş durumdadır.

Bu bağlamda tüm vatandaşların bu tecrübeyi unutmayarak bazı kesimlerin manipülatif çıkarlarını gerçekleştirmelerine imkan vermeden sağduyulu olmasında büyük fayda vardır”.

Şişirilmiş kur ve 20 Aralık uyarısı, aslında sözlü müdahalenin özünü oluşturdu. Amaç herhangi bir müdahale olmadan dahi piyasaları kontrol altına almaktı.

Geçici ve kısmen olsa da bu hedefe ulaşıldığını söylemek mümkün!

Neden mi?

Çünkü müdahale adımlarına dair hiçbir net ipucu yokken dahi doların 17 liranın altına inmesi sağlandı.

Açıklamadan önce 17,37 TL’yi gören dolar açıklamanın ardından 16,76 seviyesine kadar düştü.

Ama akşam saatlerinde beklenen daha somut duyurular bir türlü yapılmayınca kur 16,92 liranın üzerine attı kendini. Yine de müdahalenin adı bile belli bir fonksiyon icra etti diyebiliriz!

Neyse ki gece yarısına bir saat kala Hazine Müsteşarlığı’ndan açıklamalar gelmeye başladı.

Karşımıza ne mi çıktı?

GES!

Güneş Enerjisi Santrali değil tabi ki… Gelir Endeksli Senet, TL’yi teşvik için yeni enstrüman yani yeni silah olarak sahaya sürülüyor. Yani Hazine ve Maliye Bakanlığı gelire endeksli devlet iç borçlanma senedi ihraç edecek.

Talep toplama işlemleri 15 Haziran tarihinde gerçekleştirilecek.

Sadece gerçek kişilere sunulacak olan bu enstrüman ülke genelinde duyuru ve talep toplama işlemleri yoluyla ihraç edilecek.

Senede ilişkin talep toplama işlemleri ile senedin ihracı, kupon ve anapara ödemeleri Bakanlığın sitesinde yayınlanacak ve duyuruda belirtilecek bankalar aracılığı ile gerçekleştirilecek.

Söz konusu senetler üç ayda bir yatırımcısına kupon getirisi sağlayacak ve kupon ödemelerinde asgari getiri garantisi olacak.

Man in suit holding hundred and two hundred Turkish Lira banknotes.

Peki hangi gelirin getirisine kavuşacak vatandaş?

Senedin kupon ödemesine esas teşkil edecek getiri oranı ve vade yapısı ihraç duyurusunda ilan edilecek.

Senedin yatırımcıya sağlayacağı nihai getiri oranı, ihraç aşamasında Bakanlık tarafından belirlenen getiri oranının, hasılat gerçekleşmeleri çerçevesinde hesaplanacak endeks değeri ile çarpılması yoluyla belirlenecek.

Yani bütün bu yuvarlak ifadelerden anladığımız ortada henüz kesin bir şey yok!

Haliyle kimin ne kazanacağı belli değil. Sonuçta da doların yeniden kendini 17 liranın üstüne attığını gördük bu açıklamaların ardından.

Bir nevi “dağ fare doğurdu” algısı miras kaldı müdahale macerasından geriye!

BESAŞ ürünleri yeni eğitim ve öğretim yılında okul kantinlerinde yer almalı…

BESAŞ ürünleri yeni eğitim ve öğretim yılında okul kantinlerinde yer almalı…

Nasip olursa önümüzdeki hafta sonu 2021-2022 eğitim ve öğretim yılının sonuna geleceğiz.

Pandemi sonrası şükürler olsun kazasız, belasız bir yılı geçirmiş olacağız. Dileğimiz, temennimiz, bundan sonraki dönemde okulların bir daha kapanmaması.

Benim değinmek istediğim konulardan biri de okul kantinleri ile ilgili. Özellikle okul kantinlerinde dikkat çeken düzenlemelerden biri asitli içeceklerin ve cips türü ürünlerin kantinlerde satışının yasaklanması.

Bu önemli bir gelişme.

Bir tarafta bu gerçekler yaşanırken diğer tarafta ise artan fiyatlar, yükselen enflasyon var. Birçok öğrenci belki okullarda bir şey alamıyor.

Ya da alacak şekilde ailesi harçlık veremiyor.

Hazır bugün Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer Bursa’ya gelmiş iken konunun tarafları olan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a ve Milli Eğitim Müdürü Serkan Gür’e önemli bir görev düşüyor.

Öğrencilerin sağlıklı gıdaya, güvenilir firmalardan ucuz fiyatlarla ulaşması gerekiyor.

Bu konuda Bursa’da Büyükşehir Belediyesi’nin önemli iştiraki BESAŞ önemli bir misyon üstlenebilir.

Özellikle öğrencilere yönelik BESAŞ’ın ürettiği iki ürün var, bu ürünlerin çeşitlendirilerek yeni eğitim ve öğretim yılına kadar yetiştirilmesi durumunda bu proje hayata geçebilir.

Ardından Milli Eğitim Müdürlüğü’nün de bir protokol düzenleyerek okul kantinlerinde bu ürünlerin satışını zorunlu tutması gerekiyor.

BESAŞ’ın da sosyal sorumluluk projesi kapsamında kar amacı gütmeden bunları okul kantinlerine ulaştırarak geleceğimiz olan çocuklarımıza satılması ile önemli bir çalışmaya önderlik etmiş olabilir.

Hem de çocuklarımızı glikoz ve früktoz tehlikesinden uzak tutarak şeker hastalığı riskinden de uzak tutmuş oluruz.

Öneri bizden, değerlendirmek yetkililerden.

AK PARTİ’DE İSTİŞARE TOPLANTISI VE MASAYA YATAN KONU…

AK Parti kurmayları ne kadar erken seçim yok dese de kulaktan kulağa erken seçim dedikoduları fısıldanmaya başladı bile. Bu minvalde yine bir başka beklenti ise imar affı…

Bir tarafta bu beklenti yaşanırken diğer tarafta da gündemde olan konu köy yerleşim alanlarına 300 metre mesafede inşat yapılıp yapılmayacağı.

Bu konu gündemde sıcaklığını koruyor.

Yapılacak mı?

Yapılmayacak mı?

Yapılırsa nasıl yapılacak?

İşte bu bağlamda dün AK Parti Bursa İl Başkanlığı’nda belediye başkanları ve ilçe başkanlarını katıldığı toplantıda bu konu masaya yatırıldı.

Yönetmelikler ışığında tartışıldı.

Yine il başkanlığında konuşulan bir başka konu ise belediye faaliyetleri ve son durum idi.

Toplantıya yurtdışında bulunan Kestel Belediye Başkanı Önder Tanır dışında AK Parti’nin tüm belediye başkanları tam kadro katıldı.

Bakalım konuşulanların sahaya yansıması nasıl olacak?

Bekleyip, takip edelim…

GÜLENÇ’E GEÇMİŞ OLSUN…

Bursa’da muhtarların en çok sevdiği bürokratların başında kim geliyor diye anket yapsalar ilk isimlerden biri de BUSKİ Genel Müdürü Güngör Gülenç olacaktır.

Güler yüzlü, mütevazı yapısı ile herkesi kucaklayan, sorunlara çözüm odaklı bakan Gülenç, geçtiğimiz günlerde evinin bahçesinde küçük bir kaza geçirdi.

Tabiri caiz ise Allah korudu.

Operasyon geçiren Gülenç bir süredir evinde istirahatte.

Bizler de kendisine geçmiş olsun dileklerini iletiyor, acil şifalar diliyoruz.