Hayaller Kadıköy, hayatlar Nilüfer…

Hayaller Kadıköy, hayatlar Nilüfer…

2023 herkes için milat kabul edilebilecek öneme sahip bir yıl. Elbette her şeyden önce Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri yapılacağından ve pek çok görüşe göre bu seçimin neticesinde Türkiye’nin dümeninin ne yöne kırılacağı kesinlik kazanacağından önemli bir tarih.

Bilindiği üzere belediyeler de bazı temaları daha yoğun işleyebilmek adına özel anlamlar yüklüyorlar yıllara. Nilüfer Belediyesi 2023 yılını “İkinci Yüzyıl İçin Tasarım” yılı ilan etti.

Henüz tasarımın kıymetini anlayamamış, bu nedenle de montaj sanayiciliğini ve Avrupa’nın üretiminden çoktan çekildiği ürünleri üretmeyi aşamamış bir şehirde hayli iddialı bir tema olarak değerlendiriyorum ‘Tasarım’ı!

Ancak Nilüfer Belediyesi’nin ortaya koyduğu tasarım kavramını biraz daha farklı algılamak gerekiyor sanırım. Zira, tasarım derken daha ziyade, süreç ve sistem tasarımını öngördüklerini ifade eden Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem, “2023’te doğa ile kentsel sistemleri bütünleştiren, süreci tasarlarken yeni nesil ekonomiler ve beklentileri dikkate alan stratejiler geliştirip, çözümler tasarlamak için çalışacağız” diyerek bu kez işin daha çok nasıl yürüyeceğine dair fikirler üreteceklerini anlattı bizlere.

Halkevi binasının bir bölümünü Nilüfer Tasarım Atölyesi olarak düzenleyerek işe başlamış bile Nilüfer Belediyesi.

Çalışmaların şehir plancısı Faruk Göksu danışmanlığında yürütüleceğini de eklemek lazım.

İşin içine ‘şehir plancılığı’ lafı girince, düzenlenen toplantı bir basın toplantısı, toplantının düzenlendiği yer de Bursa’nın en hızlı gelişen ilçesi Nilüfer olunca, sorular haliyle şehir plancılığı yönünde ardı ardına gelmeye başladı.

Öncelikli olarak Nilüfer’in hali hazırda yüzde 30 yapılaşma yüzde 70 yeşil alan ile halen iyi konumdaki ilçelerden biri olduğunu söyleyerek başlayalım. Ardından gelecek konu biraz daha üzücü çünkü.

Bu köşeden sürekli olarak bundan sonra yapılacak olan sanayi bölgelerinin çok dikkatli adımlar atılarak ve gerçekten ihtiyaç varsa yola çıkılacak projeler kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini yazıyoruz.

Belki de benim bir eksikliğim, kaçak fabrika inşaatlarına yeteri kadar değinmemiş olmak. Şimdi sırası gelmişken, bu vesile ile yazalım konuyu.

Nilüfer özellikle de seçim yatırımı kaygısı ile ortaya atılan imar barışı söylentilerinin ardından kaçak sanayileşmede öyle büyük bir hızla yol alıyor ki, adeta freni patlamış bir kamyon gibi. Daha geçtiğimiz günlerde bitişikteki tarlaların fabrika olmasından şikayetçi Yaylacık köylülerinin isyanı vardı gündemde. Çalı’dan tutun da Akçalar’a kadar boş bulunan her nokta, (aslında bu noktalar verimli tarım arazileridir. Birinci sınıf tarım alanlarıdır) en kolay elde edilen ruhsat olan sera ruhsatı alıp inşa edilen fabrikalarla dolu.

Konunun Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’e sorulması üzerine aldığımız yanıt ise daha bir manidar;

“En büyük sorunlardan bir tanesi bu! Valimiz de bütün belediye başkanlarıyla toplantı yaptı. Tekrar bir farkındalık oluşturmak, tedbir almak konusunda talimat da verdi. Bana göre geç kalınan bir karar. Sadece ilçe belediyelerinden beklememek lazım. Orada yapılan binalar çok hızlı gerçekleşiyor!” diyor başkan.

Bu konuşmanın meali Nilüfer Belediyesi yetkilerini kullanmak için gerekli prosedürü işletirken yapılar neredeyse bitme noktasına geliyor, üstelik yıkmaya gittiğimizde verilen yürütmeyi durdurma kararları nedeniyle pek çok yıkımı gerçekleştiremiyoruz. Bu konuda devletin başka biçimde çözümlerle yanımızda olması lazımdır şeklindedir.

“Ben itiraf ediyorum, ben bununla mücadele etmeye yetişemiyorum! Bir tane kaçak yapı olsun istemiyorum. Valimiz, Büyükşehir Belediye Başkanımız, Tarım İl Müdürlüğümüz, Çevre Şehircilik Müdürlüğümüz hep birlikte topyekün mücadele gerekiyor. Tarımsal depolama izni alıp farklı amaçlarla kullanılıyor. Ama bu durum bile çok az. Nilüfer’in kaçak bina sorunu var. Kaçak fabrika sorunu var!” sözleri tüyler ürpertici.

Vakti zamanında kentsel dönüşüm adı altında bir rantsal dönüşüm geçirmenin faturasını da ödeyen Nilüfer’deki kirlilik kendisi de bir mimar olan Turgay Erdem’i elbette rahatsız ediyor.

“Binaların bir kısmı 6 kat olurken, diğerleri 12 kat olarak çirkinlikle devam ediyor. Nilüfer yapısal ve planlama olarak gelişen bir ilçe. Türkiye’de konut satışında dördüncü sırada yer alıyor. Rantı yüksek olan bir bölge” diyor Başkan Erdem.

Çözüm olarak; planlı ve yavaş büyümenin öngörülmesi gerektiği dile getirilmiş çeşitli platformlarda. “Bunu ne kadar sağlayacağız… Rantın bu kadar büyük olduğu bir yerde bunu sağlamak bizler açısından zor!” cümleleri her ne kadar kulağa ‘Elden ne gelir’ tınısında çarpsa da bir açıdan cesaret işi bunları söylemek. Çünkü ‘Ben hallederim, hatta hallettim, artık böyle bir sorun yok…’ içerikli konuşmaları dinlemeye daha alışık bu kulaklar.

Sözün özü, sanatsal ve sosyal belediyecilik içeriği yoğun, Kadıköy tadında bir belediye olmayı hayal ediyor ve Nilüfer halkına da böyle bir ilçe sunmayı istiyor anladığım kadarıyla Turgay Erdem. Gelin görün ki; hayaller Kadıköy, hayatlar kaçak yapılaşmanın her türlüsü ile boğuşan Nilüfer…

Ama bir Kadıköy olsak fena mı olurdu…

Erdem, tasarım yılını ilan etti kaçak sanayiden dert yandı…

Erdem, tasarım yılını ilan etti kaçak sanayiden dert yandı…

Özellikle 2019 Yerel Seçimleri ile başkanlık koltuğuna oturan bir çok ismin ortak özelliklerinden biri de her yıl için farklı bir konsept belirleyip o konsepte uygun çalışmalara ağırlık vermek.

Bu çalışmaların ortak özelliği de sürdürülebilir olması.

Ya da diğer bir ifade ile sadece o yılda değil ondan sonraki yıllarda da hükmünü koruması.

Bu minvalde Turgay Erdem’in Başkanlığını yaptığı Nilüfer Belediyesi de sırasıyla önce tarım ardından gıda ve iklim farkındalığının ardından 2023 yılının konseptini de İkinci Yüzyıl için Tasarım” olarak belirledi…

Konseptle ilgili detaylara girmeden önce küçük bir ayrıntıdan bahsedelim. Konseptin ana fikrinin Nilüfer Kent Konseyi Emekliler Çalışma Grubu’ndan çıktığını öğrendik.

Emekliler bozulan ve atılan eşyalar için hem meşgale hem de yeteneklerini ortaya çıkarma adına “Tamirhane” konseptinde çalışmalar yapmaya hazırlanırken bu konsept daha geniş kitlelere hitap etsin mantığı ile “Tasarım” adına dönüşüyor.

Son tahlilde ise “İkinci Yüzyıl için Tasarım” olarak tanıtılmaya karar veriliyor.

Bu bağlamda bizler de Turgay Erdem tarafından yapılan lansmanı Nilüfer Belediyesi’nde takip ettik.

Başkan Erdem konuyu şu sözlerle özetledi:

“Mimari, planlama, ürün tasarımı ya da sanatsal bir üretim biçimini değil, süreç ve sistem tasarımını öngörüyoruz. Yeni yüzyılda yeni fikirleri ortaya atma zamanı olduğunu düşünüyoruz” dedi.

Yani diğer deyiş ile insan hayatına dokunacak her şey bu tasarımın içinde. Nilüferiler bu yılda hayatı kolaylaştıracak, insani değerleri ortaya çıkaracak hangi fikirleri varsa uygulamaya koyabilir…

Aslında bu tema cumhuriyeti kuran Atatürk’ün şu vecizini de akla getiriyor. “Cumhuriyeti biz kurduk, onu yüceltecek ve yaşatacak sizlersiniz”…

Mühim olan bu sürece halkın ne kadar katılacağı.

Aslında konsepte tasarım noktasında ilk katkıyı ben koyayım. Şeyh Edebali’nin o meşhur öğüdü “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözünü biraz değiştirerek yerelleştirmek gerekiyor: “İnsanı yaşat ki yerel yönetimler yaşasın…”

Konsept bu şekilde algılanırsa Nilüferlilerin bu tasarım yılına daha çok katılacağını düşünüyorum.

Umuyoruz ve temenni ediyoruz ki güzel fikirler ve tasarımlar çıkar, hayat bulur…

Bu arada soru cevap kısmında ise Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem kaçak yapılaşmaya verdiği cevap oldukça ilginçti.

Erdem, Türkiye’nin en gelişmiş ilçelerinde yer alan Nilüfer’de kaçak bina meselesi olduğunu belirterek, “İtiraf ediyorum, kaçak yapıyla mücadele etmeye yetişemiyorum. İmar Barışı çok sekte vuruyor. Bunun yanında yıkım kararı alıp yıkmaya gittiğimiz 10 binadan 5 tanesi aynı gün yürütmeyi durdurma kararı alıyor” dedi.

Görünen o ki Nilüfer’de kaçak yapı denince akla kaçak fabrika geliyor.

Buna yetkililerin bir an önce çözüm bulması şart. Bu kafayla gidersek yarın öbür gün bugün yaşadığımız su sıkıntısının daha büyüğünü meyve, sebze ve tahıl ürünlerinde yaşarız.

Bizden hatırlatması…

Genç iş insanları rahatsız…

Genç iş insanları rahatsız…

Genç Sanayici ve İş İnsanları Derneği (GESİAD) bir basın toplantısı düzenledi.

Yedi farklı Meslek Komitesi ile Yönetim Kurulu “2022 yılı değerlendirmesi ve 2023 yılından beklentileri” başlığı altında bir toplantıda beklentiler dile getirildi.

GESİAD Başkanı Murat Kaya genel bir değerlendirme konuşmasından sonra meslek komitelerinin temsilcileri kendi alanlarına ilişkin bazı değerlendirmelerde bulundular.

Bu konuşmalarda dikkat çeken başlıkları şöyle sıralayabiliriz:

– Döviz kurları çok düşük. 25-30 TL bandında olmalı.

-Enflasyon bir an önce kontrol altına alınmalı

-Kredi bulmakta zorlanıyoruz

-Sürekli hale gelen, vergi, prim vb. aflarına karşılık, ödemesini düzenli yapan firmalara da avantajlar sağlanmalı.

-Alan başkanlığı sistemi Uludağ’ın tümden yapılaşmasına yol açmamalı.

-2022 zor bir yıldı idi ve yalnız bırakıldık

-Kârlılıklarımız çok düştü

-Vergi oranlarımız çok yüksek

-Kalifiye eleman sıkıntısı önemli bir sorun. Meslek liseleri sorunu çözülmeli

İşte bu başlıklar altında GESİAD ( Bursa Genç Sanayici İş İnsanları ve Yöneticileri Derneği) yönetimi rahatsızlıklarını dile getirdi.

Beni şaşırtan ise şuydu; Ekonomi de küresel riskler ortada iken, ülkemizde alenen uygulanan seçim ekonomisinin orta ve uzun vadede mevcut sorunların iyice içinden çıkamaz hale gelmesi riskini taşıyor. Bu durumu işaret eden herhangi bir serzenişte dahi bulunmadı GESİAD yönetimi.

Buna rağmen rahatsızlıkların dile getirildiği konularda bir ilerleme sağlanması ekonomi yönetiminin mevcut bakış açısı ile zor görünüyor ki bunun kendileri de farkında sanırım. Çünkü GESİAD Başkanı Ramazan Kaya bunu üstü kapalı olarak “GESİAD olarak her zaman siyaset dışı kalmayı kendimize düstur edindik, seçim sürecindeyiz bu süreçte yanlış anlaşılacak değerlendirmelerde bulunmak istemiyoruz “ diyerek de bunu ifade de etmiş oldu kişisel kanaatimce.

Öte yandan Bursalı genç iş insanlarının sektör komite temsilcilerinin değerlendirmeleri ise bir dokun bin ah işit cinsinden.

Otomotiv Komitesi Başkanı Mustafa Samancı, “Avrupa’da resesyon beklentisi, seçim, kur baskısı gibi sebeplerle zor bir yıl olacak. Kurların düşük seviyede kalması bir sorun, ihracat için fiyat tutturmak güç, bu sebeple ihracat da düşüşü olabilir” dedi. Tekstil Komitesi Başkanı Orhan Aksakal, “Enerji maliyetinin stabil, döviz kurunun olması gereken yere gelmesi ve satışlarının yüzdelik diliminde ihracata ağırlık verme gerekliliği yönündedir” şeklinde konuştu. , İnşaat Komitesi Başkanı Fatih Kutlucan ise, “Kalifiye eleman bulamamak ve artan maliyetler üstümüzdeki baskıyı arttırıyor.  Açıklanan yeni destek paketlerinin olumlu sonuçlanmasını umuyoruz şeklinde beklentisini ifade etti. Makine ve Robot Teknolojileri Komitesi Başkanı Berkant Arseven, “İhracat yapan ithalatı azaltıcı orta-yüksek teknoloji üreten firmalara uygun maliyetli, uzun vade kiralama, ucuz elektrik, SGK desteği gibi teşvikler verilmelidir” şeklinde konuştu. Turizm Komitesi Başkanı Fırat Yıldız, “Ekonominin düzelmesi ve bunun dışında Bursa ilimizin görünmeyen değerleri turizme kazandırılmalıdır, diyor.. Eğitim ve Hukuk Komitesi Başkan Vekili Cem Ağ, “2023 yılından ulusal manada beklentimiz elbette ki enflasyonun düşürülmesidir.  Fiyat istikrarının sağlanması, alım gücümüzün artması ve ekonomik anlamda güven ortamı bir an önce tesis edilmelidir”  dedi.

Öte yandan hizmet Komitesi Başkan Vekili Recep Dönmez de, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün E-ticaret hacmi ve önemi artıyor. Devletin bu anlamdaki destekleri sektör için her zamankinden daha fazla önem arz etmektedir” diyerek, ekonominin iyileşmesi için beklentilerinin ne denli geniş bir yelpazeye yayıldığını ifade etmiş oldu.

Bursalı ihracatçıyı nasıl bir yıl bekliyor?

Bursalı ihracatçıyı nasıl bir yıl bekliyor?

Aslında soru Türkiye genelindeki ihracatçılar için de geçerli.

Ama yıllar yılı Türkiye’nin 2. büyük ihracat kalesi olan Bursa’nın 3. konuma düşmesi, bu kritik kente daha fazla odaklanılması gerektiğini gösteriyor.

Öncelikle Bursa’yı 2022’nin 2. yarısında hırpalayan parite konusunda değinelim.

Euro/dolar paritesinin birin altına indiğini de gördük geçen yıl.

Paritenin aylarca 0,90 ile 1,07 aralığında dolaştığını da şahit olduk!

Dolayısıyla özellikle ağırlıklı olarak Avrupa pazarına ihracatı öne çıkan Bursa bu anlamda gelir kaybına uğradı.

Yani Euro ile yaptığı satışlar dolar cinsine çevrildiğinde daha düşük seviyede gelirler kayıtlara geçti.

Bu tabloda kentin ihracat gelirinin sınırlı görünmesine yol açtı!

Ama Bursalı ihracatçıların fiili kayıpları da oldu parite yüzünden.

Çünkü maliyetlerin ağırlıklı olarak dolar bazlı olmasına karşın satış gelirlerinin Euro cinsi olması kar erozyonu yarattı.

Diğer yandan Euro’nun TL karşısında da yeterli olarak değerlenmemesi nedeniyle bir kar kaybına yaşandığı da açıkça görülmekte.

Dolardaki zayıf seyir de genel olarak rekabetçi kur imajını ikinci yarıyılda sildi.

Kısacası Bursalı ihracatçının Euro’dan ciddi bir dayak yediğini gördük. TL’deki değerlenme de hem dolar bazlı gelirleri olumsuz etkiledi hem de fiyat avantajını zayıflattı!

Peki ya bundan sonra?

Amerikan Merkez Bankası Fed’in para politikasında hafif de olsa duruş değişikliğine gitmesi yanında Avrupa Merkez Bankası’nı da şahin bir tavır sergilemeye başladı. Bu nedenle pariteyi yukarı iten bir görüntü oluştu!

Dolayısıyla parite tarafında yüzlerin az da olsa gülmeye başladığı bir dönemden geçiyoruz yılın ilk aylarında.

Ama son açıklamalar dikkate alındığında paritenin çok da yukarılara gitme şansı olduğunu söylemek zor!

Yine de geçen yılın belli bir bölümüne hakim olan dip seviyelerin görülmesi kısa vadede mümkün görünmemekte.

Bu anlamda yılın ilk yarısı itibariyle paritenin 1,04 – 1,14 aralığında hareketi teknik olarak olasılık dahilinde.

Ancak geçen yılın eş döneminde de paritenin bu seviyelere yakın seyrettiğini unutmamak gerekli. Yılın ilk yarısında ciddi bir avantaj sağlayacağını söylemek zor.

2022’nin sonuna göre daha pozitif bir ivmenin yakalanıyor olması bilançolara ve morallere olumlu yansıyacaktır!

Diğer yandan geçen sene sahne alan yüksek maliyet baskısının nispeten de olsa bu yıl yavaşladığına şahit oluyoruz.

Özellikle seçimlerin verdiği finansal avantajların maliyet tarafında bir müddet avantaj sağlamsı mümkün. Keza küresel enflasyonun nispeten durulduğunu gözlemliyoruz.

Hammadde ve arama mal temininde daha uygun fiyatlar görünmekte. Navlunda da gelişme var pozitif yönde.

Ancak büyük bir oyuncu olarak Çin’in pandemi nedeniyle uyguladığı kapatmaları kaldırıyor olması üretim ve talep tarafında farklı bir manzara oluşturmaya aday!

Nasıl mı?

Çin nispeten zayıflattığı üretimini yukarıya çekecek bir açılma politikasına girdiği için küresel hammadde talebini de yukarıya çekmesi yani fiyatları yukarı itmesi muhtemel.

Ayrıca artacak olan üretimin son mamül ürünleri ucuzlatarak Türkiye’nin dış pazarlardaki rekabet gücünü de olumsuz etkileyebilir Çin’deki ekonomik trendler.

Diğer taraftan Bursa için kritik önemli olan Avrupa pazarının nispeten durgunluk içinde olması… Ve faiz artışlarının da belli bir müddet gündemde kalacak olması nedeniyle talep tarafında sıkıntılı aylarla yüzleşmek kaçınılmaz görünüyor!

Yani pazar çeşitliliğini arttırmak çok ayrı bir önem kazanmış durumda. İnovatif yeni ürünlerle daha yüksek verimde ihracat potansiyeli yaratmak da öyle.

Bir de devletin rekabetçi bir kur avantajı yaratması şart artık.

Karacabey TOKİ’de işin iç yüzü

Karacabey TOKİ’de işin iç yüzü

Bugün Karacabey’de yapılacak olan TOKİ konutlarının kuraları çekildi. Bu imkan kapsamında ev sahibi olma hakkı kazanan herkesin büyük bir heyecan içinde olduğuna eminim. Fakat, bende yine bu güzel ve muştulu havaya gölge düşürecek bilgiler var.

Şimdi öncelikli olarak istatistiki verilere bakalım ve TOKİ’nin gerçekte kimler için konut ürettiği hususuna dikkat çekelim…

TOKİ’nin planında yoksullar yok

TOKİ’nin üretim verileri, idarenin kuruluş amacından uzaklaştığını gösteriyor. 2003 yılının başından 2021 yılının sonuna kadar toplam 1 milyon 49 bin 197 adet konut üreten kurumun ürettiği konutların içinde alt gelir grubuna yönelik olanların oranı sadece yüzde 14,8! Konut dışı üretimlerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. TOKİ, 2003 ve 2021 yıllarını da kapsayan 19 yılda toplam 871 cami, 19 stadyum ve 124 millet bahçesi inşa etmiş…

İdarenin kâr elde etmek amacıyla “kaynak geliştirme” adı altında inşa ettiği lüks konutların, inşa edilen tüm konutlara oranı ise kayıtlara, 13,08 olarak geçti.

Buradan bakıldığında TOKİ’nin bir tür müteahhit firma gibi çalıştığını, amacından giderek uzaklaştığını söylesek yanlış olmaz sanırım.

Şimdi gelelim Karacabey’de yapılacak olan TOKİ konutlarıyla ilgili dikkat çeken hususlara…

Önce RAMSAR bölgesi seçildi!

Malumunuz, dar gelirli vatandaşların da ev sahibi olabilmeleri vaadiyle başlayan TOKİ konutları projesinin detayları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. Erdoğan açıklamasında, 500 bin konutun 8 bin 650’sinin Bursa’da yapılacağını söylemişti, bunlardan 3 bin 216 adetinin de TEKNOSAB’ın hemen yanında yer alan Yenikaraağaç Köyü’ne yapılacağı duyurulmuştu.

TEKNOSAB’ın hemen yakınlarına organize konut projesi yapmaktan bahseden BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’ın tarif ettiği gibi bir proje, bölge aktif hale geçtiğinde zaten ihtiyaç haline gelecekti. Fabrikalarda çalışanların büyük bölünün de dar gelirliler olacağı düşünüldüğünde, tam on ikiden vurulmuş bir lokasyonu işaret ediyor.

Ancak burada küçücük bir sorun oluştu!

Konutların yapılması için işaret edilen arazi Uluabat Gölü’ne çok yakın bir yerde ve RAMSAR kapsamında bulunuyordu.

Nedir RAMSAR?

Sulak alanların korunmasına yönelik uluslararası bir sözleşmeden bahsediyoruz. Bu sözleşme gereğince tarımsal sulama için çok önemli olan, gelecekte Bursa’nın içme suyu kaynağı olarak rezerv kabul edilen ve balıkçılık da yapılan Uluabat Gölü’nün korunması amacıyla, 3 kilometrelik bant içinde yapılaşma yasağı var.

Tam da bu nedenle itirazlar yükseldi bölge halkından. İlginç bir biçimde itirazlara pek anlam veremediğini gözlemlediğim Karacabey Belediye Başkanı Ali Özkan ve Yenikaraağaç Köyü Muhtarı Adem Şen konutların RAMSAR alanına yapılmasına taraftar olsa da, yer değişikliği yapılacağı haberleri ile gönlümüz rahatladı.

Şimdi de mera alanı!

Tepkilerin artması nedeniyle Bursa Büyükşehir Belediyesi TOKİ’ye başka bir hazine arazisi gösterdi Karacabey’den.

Bu kez gösterilen yer de RAMSAR alanından daha masum bir yer değil, mera alanı!

Büyük ihtimalle de mera alanına yapılacak Karacabey’in TEKNOSAB’a yakın TOKİ konutları. Çünkü daha önce de Samanlı’daki lojistik alan inşaatı ile ilgili bölgenin mera alanı olduğuna yönelik itirazlar yapıldı. Henüz yargı konuyla ilgili kararını vermemiş olsa da yapıların hızla yükseldiğini gözlemliyoruz.

Elde başka yer kalmadı!

‘Neden yapılaşmaya daha uygun yerler önerilmiyor TOKİ’ye?’ sorusunun yanıtı ise çok hazin. Aldığım duyumlara göre gelir elde etmek amacıyla gerek kamu kuruluşları gerekse belediyeler ellerindeki imara açılabilecek, yani alıcısı olacak arazileri hızla satışa çıkarıyor, hatta büyük bölümünü sattılar bile. Dolayısıyla ‘hazine arazilerinden TOKİ’ye yer verin’ emri geldiğinde Cumhurbaşkanlığından, verilebilecek araziler ya RAMSAR bölgeleri ya da mera alanları oluyor. Elde bunlar var!

Aslında sosyal konut gibi ulvi bir amaca büründürülerek konut bölgesine açılıyor bu alanlar!

Mera alanlarının konutlaştırılmasına itiraz edildiğinde karşı argüman olarak koyulan ‘Bu bölgede 10 yıllardır kimse hayvancılık yapmıyor’ sözünün ise hiçbir geçerliliği yok gerçeklikte. Zira ister aktif olarak hayvancılık yapılsın ister hayvancılık yapılması halinde potansiyel mera alanı olsun buraların korunması şart!

Bir yandan 2022 yılı Aralık ayında biteceği söylenen, ancak halen ortada görücüye çıkacak bir yapısı olmayan 2040 Çevre Düzeni Eylem Planı yapılmaya çalışılıyor, diğer yandan Bursa parça parça yapılaşmaya açılıyor ve bu yapılaşma bir plan çerçevesine oturtulamıyor.

Kısacası, TOKİ dar gelirliye konut yapacağım diye çıktığı yolda, dar gelirlinin daha pahalı tarım ve hayvancılık ürünleri tüketmesi pahasına tarım alanlarını ve meraları konuta çevirerek enteresan bir strateji izliyor.

Biz de kuraları çekilirken heyecanlanan vatandaşın gözüne bakarak hüzünleniyoruz, hem onlara hem de canım Bursa’ya…

 

BUSKİ’nin çalışmaları Beştepe Külliye’de Ulusal Su Seferberliği’nde örnek gösterilecek…

BUSKİ’nin çalışmaları Beştepe Külliye’de Ulusal Su Seferberliği’nde örnek gösterilecek…

Bugünden hissettiğimiz odur ki beklenilen yağışlar belirli bir süre daha gelmez ise bu yaz oldukça sıkıntılı geçecek.

Barajlardaki su seviyesi kritik seviyelerde.

Yeraltı su kaynakları hoyratça kullanıldı.

Öyle olursa;

Bir yanda meyve ve sebze için kuraklık beklenirken, diğer yanda içme suyu bulmak bile zor olacak.

Hal böyle olunca geriye tek bir şey kalıyor.

Mevcut kaynakların rantabl bir şekilde kullanılması.

Ya da diğer bir ifade ile suda israfa karşı el birliği ile toplumun tüm katmanları ile mücadele…

Burada bireyden başlayarak, önce yerel, ardından merkezi idareye çok fazla iş düşüyor.

Topyekûn olarak suyu daha bilinçli kullanmalıyız.

Yerel yönetimlere düşen ise kaçak kayıp su miktarının azaltılması…

Konu ile ilgili olarak daha önce bu köşede Güngör Gülenç’in Genel Müdürü olduğu BUSKİ’nin çalışmalarından bahsetmiştik. kayıp kaçak suda yüzde 20 gibi rakama inerek Türkiye birincisi olmuşlardı.

İşte bu noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayeleri ile bir çalışma başlatılacak.

O çalışma 31 Ocak 2023 Salı Günü Emine Erdoğan’ın da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilecek.

Çalışmanın adı Ulusal Su Seferberliği.

Başta içme, kullanma, tarım ve sanayi başta olmak üzere yüksek su tüketimine sahip sektörlerde ve bireysel kullanımlarda suyun verimli ve sürdürülebilir şekilde kullanılmasına çalışmalar bu seferberlik başlığı altında ele alınacak.

Büyük bir katılımın gerçekleşeceği lansman toplantısında BUSKİ’nin kaçak suyu önlemedeki başarısı video olarak tüm katılımcılara izlettirilecek.

Bir anlamda yerel yönetimlerin de bu mücadeleye nasıl katkı koyacağı da örnekleriyle sunulmuş olacak.

Ama gerçek olan şu: Suyu gerçekten tasarruflu kullanmalıyız.

Yoksa yarın öbür gün hepimiz susuzluktan kırılacağız.

Paramız bile olsa belki de suya ulaşamayacağız.

Yarın olmadan hemen şimdi su tasarrufu…

ÖRDEKLİ’DE IŞIK SAÇAN SERGİ…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bursa ziyareti öncesi arkadaşlarla buluşma noktası olarak Ördekli Kültür Merkezi’nde sözleşmiştik.

O gün oraya gittiğimizde ise bir sergi açılışına tanık olduk.

Geçmişten itibaren tanıdığımı bir süre de MHP’de siyaset yapan belediye meclis üyesi olan İsmet Işık’ın resim sergisi.

Kendisine sorduğumda resim yapmaya yaklaşık 5 yıl önce başladığını ifade etti.

Işık, uzun yıllar insan kaynaklarında çalıştığı için bu yeteneğini sonradan keşfetmiş.

Akrilik ve yağlı boya çalışmalarından gerçekleşen toplam 38 tablo gerçekten her biri birbiri ile yarışacak güzellikte.

Serginin açılışı önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ve Başkanvekili Abdülkadir Karlık tarafından yapıldı.

Meraklıları hafta sonuna kadar sergiyi gezebilir.

Seçim yatırımları işe yarıyor mu?

Seçim yatırımları işe yarıyor mu?

14 Mayıs resmen ilan edildi.

Yaklaşık 3,5 ay seçimle yatıp kalkmak durumunda artık Türkiye.

Yoğun bir propaganda dönemi bizi bekliyor. Oy kapma yarışı başkan adayları ve milletvekili adayları arasında geçecek!

Bolca seçim vaadi de dinlemek zorunda Türkiye. Genelde çok da gerçekçi olmayan vaatlerin kağıt üstünden savrulduğuna şahit olmamız kaçınılmaz her seçim olduğu gibi!

Şu an için gerçek niteliği ile karşımızda olan yegane unsur iktidarın birkaç aydır sahaya sürdüğü seçim yatırımları.

Bolca paket ismine aşina oluyoruz böylece.

Sonuncu seçim yatırımı da vergi, prim ve ceza türündeki kamu alacaklarına dönük yapılandırma paketi ile dün ilke resmen dile geldi.

Muhakkak ki anketlerin verdiği sinyallere göre daha fazla paket ve düzenleme ile karşılaşmamız da mümkün seçime kadar!

Muhalefet tarafında ise az çok netliği ortaya çıkan tek unsur parlamenter sisteme dönüş vaadi.

Henüz bir aday çıkmadığı için vaatler de ortada yok.

Ama muhalefetin çok da vaade ihtiyacı yok gibi!

Neden mi?

Enflasyon canavarı tek başına muhalefet ediyor zaten!

Yani seçimin ana argümanı hayat pahalılığı. Dolayısıyla alım günün artışını sağlayacak tüm vaatlerin bir karşılığı olacak.

Ancak gerçekçi bulunmaları şartı ile.

Çünkü vatandaşın boş laflara karnı tok.

Bir başka ifade ile araya sürpriz bir gelişme girmezse tüketiciler seçimin kaderini belirlemiş olacak!

Peki tüketici ne düşünüyor ekonomik gidişat hakkında?

Yanıt için bakabileceğimiz bir gösterge var.

TÜİK ve Merkez Bankası’nın ortaklaşa ürünü olan Tüketici Güven Endeksi gidişat hakkında kaba bir fikir verebilir.

Vatandaşın çeşitli anket sorularına verdiği yanıtlardan oluşturulan güven endeksi mevcut durum ve gelecek beklentilerine dair bir görüntü oluşturmakta.

2023’ün ilk güven endeksi dün açıklandı.

Endeks ocak ayında Eylül 2021’den bu yana kaydedilen en yüksek seviyeye çıkarak sürpriz yaptı!

Tüketici Güven Endeksi, Ocak ayında bir önceki aya göre yüzde 4,6 oranında artarak 75,6 seviyesinden 79,1 düzeyine çıktı.

Kayda değer bir değişim söz konusu.

Peki neden?

İstatistik detaylarına bakalım kısaca.

Gelecek 12 aylık dönemde hanenin maddi durum beklentisi 75,4’ten 79,9’a, 12 aylık genel ekonomik durum beklentisi 77,3’ten 82,7’ye çıkmış ocak ayında.

Maddi durum beklentisinin yüzde 6 artışa sahne olması dikkat çekici! Çünkü bu endeks geçen ay yüzde 0,6 azalarak 75,4’e inmişti.

Yani son ücret artışlarının belli bir tatmin sağladığı şeklinde yorumlanabilir bu alt istatistik. Ancak, ne kadar süre ile bu algı korunabilir? Orası şüpheli.

Çünkü yılbaşı ile birlikte doludizgin her şeye zam geldi. Zam serisi de bir süre dah güçlü etkilerle gündemde kalabilir! Dolayısıyla alım gücünün erime riski var.

Diğer yandan gelecek 12 aylık dönemde genel ekonomik durum beklentisi de kaydedilen yüzde 7 artış da açıklanan destek paketlerinin yarattığı büyüme beklentisini teyit ediyor!

Bu tabloya dolardaki nispi istikrarın korunmasını da ekleyelim. Çünkü tüketicinin güvenin dolar kuru ile ters orantılı olarak değişmekte.

Kısacası şu andaki manzara vatandaşın seçim yatırımlarını şimdilik kaydı ile de olsa satın aldığını gösteriyor.

Akbıyık direniyor; teknoloji yeterli değil!

Akbıyık direniyor; teknoloji yeterli değil!

Yenişehir’in Akbıyık Köyü sakinleri köylerine yapılması planlanan biyokütle enerji santralini istemiyor!

Talep çok net!

Eğer konuyla ilgili, ‘zaten köylüler bu aralar her şeye karşılar, hiçbir şeyi istemiyorlar…’ cümlelerini kuracaksanız hiç düşünmeyin bile, durumu aydınlatmaya yetmiyor bilesiniz.

Öyle durduk yere, kendi kendine ‘istemezük’ zihniyetinden kaynaklanan bir çıkış değil benimkisi. Geçtiğimiz haftanın önemli bir bölümünü konuyla ilgili araştırmaya ayırdım.

Öncelikli olarak belirtelim, tesis ÇED raporuna ihtiyaç olmayan tesisler sınıfında. Bu nedenle tesisin ÇED raporu istenmiyor. Ancak burada küçücük bir iyi niyetten sapma seziyorum. Zira günlük 95 ton atık bertaraf etme kapasitesi olan tesis 100 ton kapasiteli olsaydı ÇED raporu hazırlaması gerekecekti prosedüre göre.

Görünen o ki, ÇED raporu gibi çevreye zarar verilip verilmediğinin anlaşılmasına yönelik önemli bir raporun hazırlanması kısmı 5 toncuk bir farkla kaçırılmış!

Bunun dışında tesisle ilgili görüşüne başvurduğum bütün odalardan ortaklaşa şu yanıtı aldım; ‘Konuyla ilgili prosesi yakından takip edeceğiz. Bizim için bu konu çok önemli!’

Açalım şimdi bu yanıtı; akademik odalar, tesisin konumundan ziyade nasıl işletileceğine, nasıl bir teknoloji ile kurulacağına bakacağız diyor.

Eğri oturup doğru konuşmak lazım, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın da belirttiği gibi Avrupa’da böylesi tesisler şehirlerin merkezinde bile bulunabiliyor. Gelin görün ki; ‘O tesislerdeki teknolojik yatırımı mı kullanıyoruz?  O tesislere giren atıklarla bizim tesislerimizde bertaraf edilmeye çalışılan atıklar aynı özelliklere mi sahip? O tesislerde muhtemelen daha kaynaktan ayrıştırılan atıklar bizim tesislerimizde yeteri kadar ayrıştırılabiliyor mu?’ gibi sorular ciddiyetle ve dürüstlükle cevaplanmaya muhtaç.

Çünkü özellikle Kimya Mühendisleri Odası Bursa Şubesi İkinci Başkanı Vedat Sezer ve Çevre Mühendisleri Odası Bursa Şubesi Başkanı Sevim Yürüten’den aldığım bilgiler, atıkların enerji üretimi için değerlendirilmesinden sonra yine de ortaya çıkacak olan katı ve sıvı atıkların nasıl bertaraf edileceği konusunun çok daha önemli olduğunu gösteriyor.

Şöyle ki; Vedat Sezer ile yaptığımız sohbetin özetinden çıkan en önemli sonuçlardan birinde, muhtemelen yeterli ayrıştırma olmadığından, katı atıkların beklenen gibi katı vaziyette değil, çamur halinde çıkacağı öngörüsü hakim. Çamur bertaraf etmek ise bu işin en zor kısmı.

Hem Vedat Sezer’in hem de Sevim Yürüten’in akıllarındaki en önemli sorulardan biri ise sıvı atığın bertaraf edilmesi sorunu.

Vedat Sezer; “Proje için yeterli yatırım mevcut değil ve içeride oluşturularak reaksiyonlar yeteri kadar gaz elde edemeyeceği için oluşacak olan kükürt dioksit ve H2S gibi gazların sıyrılması ve ayıklanması zor olacaktır. Ortaya çıkacak katı, gaz ve sıvı atıkların bertaraf edilmesinde de problemler mevcut!” diyerek yapıyor uyarısını.

Zaten tesisin yapılması konusunda bir süredir seslerini duyurmaya çalışan köylülerin ve İYİ Parti, CHP Yenişehir İlçe Başkanlarının endişeleri de burada yoğunlaşıyor.

‘Gaza gelme temiz havaya gel’ diyen Akbıyıklılara sadece İYİ Parti ve CHP’lilerin değil Doğader, Kimya Mühendisleri Odası, Bursa Barosu’nun da destek olduğunu belirtelim.

YILDIRIM’DA İNTERNET YOK!

Teknoloji çağının şiddetini derinden yaşadığımız, şöyle ekmekle teknoloji kabının dibini sıyırdığımız bir dönemden geçiyoruz malum.

Bundan pek hoşlanmıyor olsam da, elimde telefon, internet bağlantım sayesinde pek çok kişi ve kurumla iletişim halindeyim sürekli. İşim bu…

Fakat gelin görün ki, Bursa’nın Yıldırım Bölgesinde Türk Telekom altyapısından internet hizmeti 2 haftadır alınamıyor.

Artık her işimizin internet üzerinden görüldüğünü düşünürsek büyük bir mağduriyet.

Bir iddiaya göre, kablolar çalınmış. Mümkün, olabilir, pek çok biçimde rastlıyoruz kablo hırsızlıklarına. Normalleştirmiyorum da, içinde bulunduğumuz durumda normal kabul edelim. Fakat 2 haftadır bu kabloların yerine koyulması, bu bölgede işiyle gücüyle, okuluyla meşgul olan insanların mağduriyetlerinin önlenmesi gerekmez miydi?

Benden söylemesi, sorunun bir an önce çözülmesi şarttır!

Hatta vatandaşa güzel bir jest de yapsanız ne hoş olur…

Dolar ve altında yeni rekor gelir mi?

Dolar ve altında yeni rekor gelir mi?

Geçen hafta yükseliş haftasıydı.

Hisseler, dolar, altın…

Temel yatırım araçlarının tümü yükselişteydi.

Hatta dolar ve altında tarihi zirveler de görüldü

Peki yeni hafta ne getirecek?

Yükseliş trendi gündemde kalacak mı?

Ya şubat ayında ne bekleniyor?

Yanıt için önce geçen haftanın özetle verdiği sinyallere bakalım.

Önceki hafta sert satışlar yaşayan BİST 100 endeksi, geçen haftayı yüzde 10’a yakın yükselişle tamamladı. Ve yılın ilk dönemindeki kayıplarını telafi etti.

Endeks yeni haftaya 5 bin 490 puan seviyesinden başlangıç yapacak. Yani rekora 215 puan kalmış vaziyette!

Ancak oynaklığın moda olduğu günlerdeyiz.

Yine de rekor olasılığı hala yüksek.

Borsa İstanbul’daki belirsizliklere karşın daha net bir görüntü veren dolar ve altın yatırımcısına umut vaat ediyor!

2023’e 18,70 TL seviyesinden başlayan dolar kurunda önce 18,78 seviyesi civarında bir odaklanma oldu. Dar bantta hareket öne çıktı. Geçen hafta ise anlık olarak 18,85 TL’deki tarihi seviyeye çıktı dolar!

Yeni haftaya da 18,80 düzeyi civarında bir başlangıç gerçekleşecek.

Ve doların rekor tazelemeye devam etmesi kuvvetle muhtemel.

Neden peki?

Öncelikle genel seçimin ayak sesleri kuvvetleniyor. Haliyle piyasalar adına risk priminin yükselmesi demek. Dolayısıyla da kurun kademeli de olsa yukarı hareketi büyük olasılık dahilinde!

İktidarın doların hızlı çıkışına izin vermesi de pek mümkün değil o nedenle istikrarlı ama yukarı yönlü bir kur hareketi beklenmeli.

Geçen hafta Merkez Bankası’nın politika faizini sabit tuttuğu kararının ardından gelen açıklamalar, şubatta bir faiz indirime işaret ettiği için de doların yukarı opsiyonu daha belirgin hale gelmekte!

Diğer taraftan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin dün verdiği mesajlar da dolara prim yapması için izin verileceğinin işareti olarak sayılabilir.

İç üretimi ve ihracatı destekleme adına kurun daha uygun bir yerde olması gerektiğine dair dolaylı ifadeler geldi çünkü!

Ancak, TL’nin çok da değersiz hale gelmesini istemediklerini de ifade ediyor Bakan Nebati. Çünkü bu sefer de enflasyon belası ile baş etmek zorlaşıyor.

Dolayısıyla ekonomi yönetimi elindeki tüm araçlarla seçime kadar doların fazlaca yükselmesini engellemeye çalışacaktır.

Ama diğer yandan, seçim yaklaştıkça kur üzerindeki baskının artması da kaçınılmaz. Hatta “dış güçler” eğer seçime müdahil olmak isterlerse de en somut adımları piyasalar üzerinden gelebilir. Yani dolar tarafında hareketli günler uzakta değil.

Bu durumda doların ilk aşamada 18,76 – 18,88 TL bandında dalgalanması teknik beklentiler arasında öne çıkmakta. Şubat ayı içinde ise kurun 18,90’ın üzerine kendini atarak 19 lira seviyesini denemesi kuvvetle muhtemel!

Öte yandan ons altının bin 936 dolara yükselmesi yanında doların 18,80 TL’nin üzerine çıkmasıyla gram altın bin 171 TL ile rekor tazeledi.

Yeni haftada doların ve onsun hareketine bağlı olarak bin 180 liraya kadar çıkış yaşanabilir.        Ancak geri çekilme opsiyonu da mevcut. Gram fiyat bin 152 TL’lik desteği görme potansiyeli taşıyor.

Oynaklık ihtimaline karşın yine de uzun vadede trend ağırlıklı olarak yukarı yönlü bulunuyor altın için.

İsveç’in NATO hayali sona erdi…

İsveç’in NATO hayali sona erdi…

Özellikle son zamanlarda AB ülkeleri başta olmak üzere sözde gelişmiş ülkelerde İslam karşıtlığında ciddi sayıda artış var.

Kimi zaman Müslümanların yaşadığı bölgelere, kimi zaman ibadethanelerini kimi zamanda kutsal kitabımıza saldırıyorlar.

Zaman zaman farklı ülkelerde İslam karşıtlarının bu türden yaptıkları eylemler yutulur cinsten değil. Bir Müslümanın kırmızıçizgisi inandığı kutsal kitabı, Kuran-ı Kerim ve Peygamberi Hz Muhammed (SAV) dir.

Türk Milleti için bayrak, peygamber ve Kuran deyince akan sular durur.

Hal böyle olunca:

Kutsal kitabımıza, peygamberimize yapılan her türlü çirkin saldırı infial uyandırabilir.

Bu saldırıları geçmişte çok gördük.

Ama birileri insanlıktan nasibini almadığı gibi temel hak ve hürriyetlerin ne olduğunu unutunca bu saldırılar bir yenisi daha eklendi.

Ekleyen de NATO’ya girmesi Türkiye’nin dudak uçlarında bağlı olan İsveç…

İsveç’in, aşırı sağcı görüşleriyle bilinen, Danimarka merkezli ırkçı Sıkı Yön Partisi (Stram Kurs) lideri Rasmus Paludan’ın Stockholm’deki Türkiye Büyükelçiliği yakınlarında kutsal kitabımız Kuran’ı Kerim’e saygısızlık yaptı.

Yakmaya çalıştı.

Yapılan saygısızlığa İslam coğrafyası içinde en sert tepkiyi yine Türkiye verdi.

Kimimiz meydanlara çıktık, kimimiz beddualar ettik.

İnançlara saygı anlamında ülkemizde yaşayan farklı dinlerin mensuplarına da gül dağıtarak onların neler yapması gerektiğini de hatırlattık.

Diplomatik alanda da gereğini yaptık.

Çok lafın özeti kısaca en önemlisi suskun kalmadık.

Diplomasi konuşmaya başlayınca bedelleri de ilerleyen günlerde ortaya çıkacaktır.

Bizim krizin çıkması ile gördüklerimiz sırasıyla; İsveç’in Türkiye Büyükelçisi Staffan Herrström’un Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmasının ardından İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson’un Türkiye ziyareti de iptal edildi.

Ardından, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Almanya’daki Ukrayna Savunma Temas Grup Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Geldiğimiz noktada İsveç Savunma Bakanı Pal Jonson’un Türkiye’ye 27 Ocak’ta yapacağı ziyaretin önemi de anlamı da kalmadı. Bu nedenle ziyareti iptal ettik” dedi.

Halk lanetledi.

Üzerine düşeni yaptı.

Şimdi söz mecliste.. Onlara düşen de İsveç’in NATO üyeliği İSFELÇ şekline dönmesi…

NATO hayali olan İsveç’in bu hayalinin sona ermesi için gazi meclisimiz yakında gereğini yapacaktır…

MİTİNG YAPACAK SİYASİ PARTİLERE ÖNERİM…

Cumartesi günü AK Parti Bursa Mitingini sahadan takip ettik. Öncelikle AK Parti’nin Bursa kurmay kadrosu mitinge çok iyi hazırlandığını kaleme aldık. Ama sıkıntının büyüğünü biz basın mensupları yaşadık.

Daracık alanda görevimizi yapmaya gayret ettik.

Bazen sıkıştık, bazen yorulduk, ilk girdiğimiz alandan çıkarıldık.

Bundan sonra miting yapacak siyasi partilere önerim odur ki eğer bizleri davet ediyorsanız bizleri çalışma olanağı sağlayacağınız bir alan oluşturun.

Yoksa biz de oturur televizyondan bakar yazımızı kaleme alırız…

Üç harfli siyasal iletişim ve Bursa mitingi

Üç harfli siyasal iletişim ve Bursa mitingi

Modern anlamda bildiğimiz ‘siyasal iletişim’ kavramının ülkemizde kullanılması Turgut Özal ile birlikte seksenli yıllarda başlamıştı. ‘Siyasal İletişim’ kavramının, seçim dönemlerinde yapılan propaganda çalışmalarından ayrıldığı en bariz nokta bunun bir süreç olarak ele alınması ve seçim dönemleri ile sınırlı kalmaması olsa gerek.

Nitekim AK Parti kurulduğu ve seçimlere girdiği ilk yıllardan başlayarak, bu konuda önemli başarılara imza attı. Bir çok seçimde elde edilen zaferler, ancak çift yönlü bir iletişim modeli ele alınarak başarılabilirdi; öyle de oldu…

Bir yandan muhalefetin manipüle edilmesi, öte yandan kendi seçmen kitlesinin sürekli konsolidasyonunu sağlamaya dönük aktif bir siyasal iletişim.

Şimdi gelin AK Parti’nin Bursa mitingini bu açıdan ele alarak bazı sonuçlara gitmeye çalışalım. Çünkü bana kalırsa mitingin katılımcı sayılarını tartışmak çok da nitelikli bir veri sağlamıyor. Onun yerine mitingdeki bazı tutumları ele alarak neden sonuç ilişkisi kuralım.

Bu tutumların en önemlileri;

-Mitingde AK Parti Bursa Milletvekillerinin görünür olmaması

-Miting alanının parti bayrak ve flamalarından ziyade Türk bayrağı ile donatılması idi.

Böylesi mitinglerde genellikle Bursa milletvekillerinin isimlerinin okunması, hatta konuşmalar esasında sahnede boy göstermeleri alışılagelen şeylerdendi. Ancak bu açıkhava toplantısında yer almamaları yaklaşan seçimlerin muhtemelen başlayan aday adayları çalışmasının arka planına işaret ediyor. AK Parti içinde de özelikle Bursa’da oldukça hassas dengeler ve üstü örtülü çatışmalar mevcutken, miting alanında galebe çalma şovuna dönüşecek bir milletvekilliği geçidine yer verilmemiş. Muhtemelen anons edilen ismin alacağı alkış miktarından, ya da anons sıralamasından, belki de böylesi ritüellerde dikkat çekecek başkaca tutumların yol açacağı polemiklerden kaçınılmış. Çünkü bu milletvekillerinin eskisi var yenisi var gözdesi var gözden düşmüşü var…

Tam da seçim üstü bu polemiklerin yeniden canlandırılmasından böylelikle kaçınılmış. Üç harfli siyasal iletişimin parti içine dönük, altın vuruşlarından ilki buydu.

Bunun yerine, özelikle yerel seçimlerde kritik bir seçimle ancak kazanılabilmiş tek Büyükşehir olan Bursa’ca icraatçı bürokrasinin tepe yöneticilerine daha güçlü bir rol verildi. Başta Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ve Bakanlar vaatkar tutumlarla Bursa’nın tamamına hitap etmiş oldular.

Öte yandan alan Türk bayrağının hakimiyetinde tek renk tek ses bir bir görüntü verdi. Bu da bana kalırsa son dönemlerinde tam destek, hep destek politikaları ile kimlik bunalımı yaşayan küçük ortaklara yapılan bir jest olarak görünüyor. Böylelikle Cumhur İttifakı’nın AK Parti dışındaki ortaklarının kendi tabanlarına tam olarak hakim olamamaktan dolayı giderek etkisizleşmesi alanda görünmemiş oldu.

Alanda binlerce AK Parti bayrağı ile iyice görünmez olmaları ve güçlerinin bir kez daha bu vesileyle sorgulanması önlenmiş oldu. Siyasal iletişim açısından bir altın vuruş da buydu bence.

Seçim meydanları ve Bursa ekonomisi

Seçim meydanları ve Bursa ekonomisi

Siyaset sahnesi hareketleniyor.

Hareketin simgesel başlangıç merkezi ise Bursa oldu!

Günler öncesinden Bursa’ya dair sinyal veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şehrimizdeki mitingle seçim startını vermiş durumda.

Miting meydanlarının yaklaşmakta olan soğuk hava koşullarına rağmen bundan sonra hareketleneceğinin de sinyali niteliğinde oldu Bursa Gökdere’deki miting.

Mitinglerin artık ne kadar ilgi çektiği veya siyaseten sandıklara yansıyacak oyu ne kadar ifade ettiği ayrı bir tartışma konusu. Ve 21. yüzyılın iletişim dünyasında hele de milyonlarca gencin ilk kez oy kullanacağı bir seçimde meydanların çok da fazla etkili olacağını düşünmüyorum.

Ancak orta yaş kuşağın geleneksel bakış açısına belli oranda hitap eden meydanların bir gövde gösterisi aracı olması kaçınılmaz elbette!

Dolayısıyla her parti kendi potansiyeli çerçevesinde etkili olduğu veya olmak istediği şehirlerde mitingler yolu ile “gövdesini” gösterecektir.

Ama muhtemelen yoğun biçimde özellikle sosyal medyanın çok ciddi şekilde sahne alacağı bir seçim atmosferine girmiş durumdayız!

Seçimin meydan muharebeleri ile sosyal medya savaşları olarak sahneleneceği aşikar.

Ama ana malzeme ekonomideki gidişat olacak.

Bu çerçevede Bursa’daki mitinge baktığımızda yereldeki kamu yatırımları ile bazı özel sektör yatırımlarının açılışını izledik.

Aslında hepsi aşağı yukarı tamamlanmış olan ve ekonomik değeri belli oranda hayata geçmiş olan projelerdi bunlar.

Dolayısıyla önemli olan geleceğe dair mesajlardı.

Seçim vaatleriydi.

Ama açıkçası Bursa ekonomisini yeniden hareketlendirecek yatırımlara dönük ciddi bir işaret de gelmedi!

Yeni bir müjde de paylaşılmadı.

Son iki aydır ardı ardına açıklanan EYT düzenlemesi, destek paketleri ve maaş zamlarının bu vazifeyi görmüş olabileceği tezi ile hareket edildi sanırım.

Gökdere meydanının ardından mesajların beklendiği Merinos’taki BTSO ödül töreninde ise yenilik anlamında pek bir cümleye rastlayamadık.

Bursa’ya dair övücü sözlerin elbetteki yeri oldu.

Ama kentin geleceğine dair vizyoner bir bakış açısı görülmedi.

Daha ziyade artık siyaseti hissettiğimiz konuşma öne çıktı!

Özellikle de son dönemlerde savunma sanayi firmalarına dönük muhalafetin açıklamalarını hedef alan Cumhurbaşkanı Erdoğan sert konuştu:

“Savunma sanayi alanında kopartılan fırtınayı görüyorsunuz. İHA ve SİHA konusu 6’lı masanın yatırımlara yönelik hazımsızlığı ilk değil son örneğidir. Üreten, ihraç eden, yatırım yapan firmalarımızı açıkça tehdit etti. Yurtdışındaki yatırımcılara ‘Gelmeyin’ diyecek kadar ileri gitti. Pek çok ihanet derecesinde tehditlerle iftiralarda bulundu.”

Eleştiri oklarından tabloya sessiz kaldığı iddiasıyla iş dünyası temsilcileri de nasibini aldı:

“Zatın tehditleriyle ilgili serbest piyasa ekonomisi savunucularından bir tek kelime duymadık. Çete yaftası karşısında en sert eleştirinin iş dünyasından gelmesi beklenirdi. Sermaye ırkçılığı karşılığında odalar tavır koymalıydı. Yıkım masasının ekonomiden güvenliğe kadar tehdit dozunu artırmasında sessizliğin payı olduğunu düşünüyorum. Seçimler dönüm noktası olacaktır. Türk ekonomisini tehdit edenlere cevabı sandıkta vereceğiz. Ülkemizin yatırımlarını engellemeyi hayal edenlerin heveslerini kursaklarında bırakacağız”.

Kısacası sandık yaklaşırken iş dünyası da siyasetin rüzgarlarından nasibini almış görünüyor!

Ayrıca dış dünyadan da Türkiye’ye dönük hem siyasetten hem ekonomik bazı saldırıların olduğu aşikar.

Bunlara dönük net mesajların verilmesi önemliydi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu anlamda hem muhalefeti hem iş dünyasını hem de Batı dünyasını hedef alan sert ifadelerle tepki gösterdi!

Kısacası artık gündem pratik anlamda yeni projeler yatırımlar değil. Ekonomik gidişat da değil. Artık siyasi kapışma dönemine girilmiş durumda.

Net biçimde beklenen o ki tüm kesimler iş dünyası da olmak üzere safını belli etmek zorunda kalacak!

 

Duyanlara duymayanlara! Cumhurbaşkanı Bursa’daydı

Duyanlara duymayanlara! Cumhurbaşkanı Bursa’daydı

Ülkenin seçim sathı mailine girmiş olduğu şu günlerde en çok merak edilen soru, hangi partinin hangi şehirdeki mitinginde kaç kişi toplandığı, coşkunun nasıl olduğu sorusu.

Bugün aynı soruyu Bursa için sormak mümkün. Zira Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir dizi açılış ile mini mitingin yanı sıra gençlerle buluşma ve iş dünyasıyla bir araya gelme programları için şehrimizdeydi.

Kendi deyimiyle “Doya doya hasret gidermek için” geldi.

Hemen ilk merak edilen sorunun yanıtını verelim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kürsüden emniyet mensuplarına sorarak öğrendiği rakama göre miting alanında 120 bin kişi vardı.

Kalabalığın varlığı aşikardı, ancak bizim bulunduğumuz alandan rakam verecek kadar iyi gözlem yapmak mümkün değildi. Bu noktada Bursa Valiliğinin kamu kurumlarında çalışanları miting alanında görevli ilan ettiği meşhur yazıyı hatırlatmak boynumuzun borcudur.

CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan da bu konuyu hatırlatan muzip bir sosyal medya paylaşımı yaparak, ‘Zorunlu memur mitingi’ diye nitelendirmiş durumu. Özkan’ın verdiği bilgiye göre sayıları 80 bini aşan kamu personeline yapılan çağrıya kimler uymuştur acaba?

Elbette AK Parti’nin en güçlü olduğu illerden biri olan Bursa’da belediyeler de miting alanına vatandaşların taşınması, personellerinin alanlarda görevlendirilmesi konusunda boş durmadılar. Tabii ki, tüm ittifaklarda olduğu gibi Cumhur İttifakında da ittifak tarafları büyük destek verdi katılıma.

Kalabalığı değerlendirirken bu gerçekleri göz önüne almak gerek.

Alanda Gazapizm ve Melike Şahin’in birlikte seslendirdikleri, benim de pek sevdiğim bir şarkı sözünün pankart olarak kullanıldığını gördüm. Miting şarkıları arasında rap tarzı yeni denemeler de yok değildi. Tüm bunlar genç seçmeni etkilemeye yönelik hareketler, ancak doğruyu söylemek gerekirse Erdoğan’ı görmeye gelenlerin büyük bölümü yaşlılar ve orta yaşlılardan oluşuyordu.

Kadınların fanatik katılımcılığı her zamanki gibiydi. Konuyla ilgili çeşitli fotoğraflar ve videolar bulacağınıza eminim.

Miting esnasında, tüm ülkede derin üzüntü yaratan Sinan Ateş cinayetine ve katilin halen yakalanamamış olmasına dikkat çekmek amacıyla pankart açılacağını günler öncesinden duymuştum. Gözlemlediğim kadarıyla Ateş’in ailesi ve yakın çevresi, özellikle de kadın yakınları tarafından açılmaya çalışılan pankartlar engellendi.

Doğru muydu?

Ben, yakın çevresine; ‘konuyu sonuna kadar araştırın’ talimatı verdiği iddia edilen Cumhurbaşkanının Ateş’in Bursa’daki baba ocağına bir ziyaret gerçekleştirmesini ve ‘sonuna kadar bu işin takipçisi olacağız’ demesini beklerdim. En azından yürekler soğurdu biraz, insanlar arkalarında devleti hissederdi.

Bu satırlar yazılırken böyle bir gelişme yaşanmamıştı.

Cumhurbaşkanı’ndan önce konuşan bakanların hepsine söyleyecek öyle çok şey var ki, bu yazının ucunu bucağını bulamayız diyerek şimdilik susmayı tercih ediyorum.

Ancak Bursa Milletvekillerinden kimsenin konuşturulmaması ilginçti doğrusu. Vekiller konuşturulmadı, isimleri anons dahi edilmedi, ama AK Parti’nin eskileri, ağır topları, kurucu başkanları, eski belediye başkanları Cumhurbaşkanı’nın yakınlarında görüntülenmeyi başaran isimlerdi.

Bu mitingde yeniden çok eskiye rağbet vardı sanki…

Konuşmasında Türkiye Yüzyılı vurgusuna ağırlık veren Cumhurbaşkanı’nın Bursa’ya yeterli önemi vermediğini düşünüyorum. Zamanında önemli mesajların iletildiği şehirlerden biri olan Bursa, şimdilerde 25 dakikalık havadan sudan kürsü konuşmaları ile geçiştirilen bir hale bürünmüş.

Çantada keklik olmanın dayanılmaz hafifliği bu olsa gerek.

Şehre 20 yılda 80 milyar liralık kamu yatırımı yaptıklarını açıkladı Erdoğan. Açılışını yaptığı projelere övgüler yağdırdı, ama Hanlar Bölgesi’ndeki PVC yapıdan haberi yoktu sanırım. “Bölgeyi tamamen boşalttık” dedi çünkü.

Eğitimde 127 farklı yatırımı açtığını söyledi Erdoğan konuşmasında. Daha dün yazdım Bursa’nın 5 bin derslik eksiği olduğunu ve yıkılan okulların büyük bölümünün ihalelere katılacak müteahhit firma bulunamadığından ihaleleri iptal edilen inşaatlar arasında yapılmayı beklediğini.

Uludağ Alan Başkanlığı da bu müjdeler konuşmasının parçası oldu. Bursalılara hitaben; “Uludağ da Alan Başkanlığı sayesinde bundan sonra hak ettiği gibi yönetilecek” dendi. Konuyla ilgili muhalif çıkışlardan, bundan sonra Uludağ’ı turizm şirketi sahiplerinin yöneteceğinden Cumhurbaşkanının haberi var mıydı bilmiyorum.

Veeee… Bizlere ayrılan sürenin sonuna geldik. Son anda protokolle aynı alanı paylaşmamamız gerektiğine karar verildiğinden kürsünün hemen önünde vatandaşla koruma duvarları arasındaki dar koridorda sıkışıp kalarak emek verdiğimiz çalışma Cumhurbaşkanının diğer programlarına basın mensupları alınmadığı için sona erdi.

Cengiz Kurtoğlu’nun ‘Duyanlara duymayanlara…’ diye başlayan meşhur şarkısı ile veda pozlarını veren, omzuna başını yaslayarak ağlayan hanımefendiyi teselli eden Cumhurbaşkanı, gençlerle buluşmak üzere alandan ayrıldı.

NOT: Cumhurbaşkanının hafızasının çok kuvvetli olduğunu biliyorum. Bu durum Süleyman Demirel’den beri sağ cenahta başkanlık etmenin olmazsa olmaz kurallarından biri gibi adeta. İşte tam da buna güvenerek ‘beni bir kere görsün bir daha unutmaz’ inancıyla kendisini göstermek için adeta parçalanan vatandaşı anlamak mümkün değil.

Cumhurbaşkanı da bir insan! Fotojenik hafızaya ihtiyaç duymadan hatırlanabilecek bu gerçeği unutmazsanız, bir siyasi liderin sizi görmesi için kendinizi parçalamazsınız belki.

 

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bursa mitingi ve ayrıntılar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bursa mitingi ve ayrıntılar

Uzun zamandır bu köşeden AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bursa’da gerçekleştireceği mitingle ilgili yazılar kaleme aldık.

Ve o miting gerçekleşti…

Şunu net ifade etmek gerekiyor; son yılların en kalabalık mitingiydi, desek yalan olmaz…

Resmi rakamlara göre 120 binin üzerinde katılım.

Birileri katılım için şunu diyebilir: “Efendim, taşıma bu.”

Kimse kimseyi zorla bir yere götüremez.

Ne olursa olsun bu kalabalığı her parti toplayamaz.

Toplasa toplasa AK Parti toplar…

Öte yandan, bu miting ile ilgili bir tespitimiz daha vardı:

AK Parti’de gönlü kırılanların gönüllerinin alınması gereken bir miting olacağını yazmıştık.

O konuda da yanılmadık.

Bu minvalden bakınca “kurucu ruh” da miting alanındaydı.

AK Parti Kurucu Bursa İl Başkanı Şevket Orhan ve birçok kurucu ilçe başkanının yanı sıra Eskişehir Kurucu İl Başkanı Osman Yüksel de miting alanındaydı.

Bursa siyasetinin yüz akı Faruk Çelik, Bursa Büyükşehir Belediyesi önceki dönem başkanı Recep Altepe de miting alanındaydı.

Her iki ismin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sohbetini de uzaktan gözlemledik.

Bu sohbetten bir şeyler çıkar mı diye soranlara bizim yanıtımız “bekleyin görün” olacaktır.

Sahada önceki dönem belediye başkanları, ilçe başkanları, belediye meclis üyelerinden de çok sayıda isim gördük dersek abartmayız.

Yine BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Alfatlı ve BBP Bursa İl Başkanı Haldun Filizli de mitinge destek veren isimlerdendi.

Şimdi gelelim konuşmalara…

Mitingin normalde saat 13.00 gibi başlayacağı duyurulmasına rağmen yarım saat gecikmeyle başladı.

13.30 gibi mitinge katılan bakanların konuşması başladı.

Kimler mi konuştu?

Önce Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş konuştu, ardından bakanlar…

Konuşmayan tek bakan Mustafa Varank idi.

Onun dışındaki bakanların hepsi konuştu…

Bursa Milletvekilleri adına bir milletvekili konuşsaydı güzel olurdu…

Gelelim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasına…

“Hasret giderelim” sözleriyle saat 14.32’de başladığı konuşma toplam 25 dakika sürdü.

Konuşmanın içeriğinde ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na göndermelerde bulunurken, yerele ilişkin kısımda ise AK Parti İktidarında Bursa’ya yapılan yatırımları sıraladı.

20 yılda yapılan toplam yatırım tutarı 80 milyar TL…

Açılışlar ve temel atma kısmında fiili açılış yapılan yerlerin resmi açılışı yapıldı.

Temel atma kısmında ise Görükle’de yer altından metro vardı.

Son bölümde ise kürsüde Cengiz Kurtoğlu’nun müziği eşlinde hatıra fotoğrafı çektirildi.

O fotoğrafa sunucu  tarafından MHP Bursa İl Başkanı davet edilirken, Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı BBP’nin İl Başkanı Haldun Filizli’nin çağrılmaması da dikkatimizden kaçmadı…

Neticede miting kısmı başarılı bir şekilde sona erdi…

Bakalım Erdoğan, Bursa’ya bir daha ne zaman gelecek?

Bekleyip, görelim.

Bursa’nın şirket performansı nasıl?

Bursa’nın şirket performansı nasıl?

Ekonominin gidişatı nasıl?

2022 geride nasıl bir miras bıraktı?

Bu moda sorulara muhtemelen herkes öncelikle hayat pahalılığı penceresinden bakıp bir değerlendirme yapmakta!

Yani yüksek enflasyon belası geçen yıla damgasını tam anlamıyla vurdu.

Ve vurmaya da devam ediyor. Haliyle tüm dikkatler fiyat gelişmelerine odaklanmış durumda.

Ancak ekonominin pek çok başka göstergesi de var, gidişat hakkında fikir veren.

Mesela son çeyreğe kadar ekonomik büyüme verilerinin nispeten yüksek seyrettiği aşikar.

Ama bir yavaşlama trendi de artık gündemde.

Bir başka gösterge ise şirket istatistikleri ile karşımızda. Çok detaylı çeşitli faktörlere bakmak lazım bu anlamda.

Ancak sınırlı veri akışı genel anlamda firmaların açılış ve kapanış istatistiklerini öne çıkarıyor.

Bu açıdan bakıldığında oransal olarak kapanan firmaların sayıca artış oranının açılan şirketlerin artış hızını açık ara solladığını görüyoruz!

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından açıklanan verilere göre 2022’de 2021 yılına göre kurulan şirket sayısı yüzde 27,8 artarak 109 bin 695’ten 140 bin 229’a çıktı.

Bu dönemde kapanan şirket sayısı ise yüzde 42,8 yükselişle 16 bin 222’den 23 bin 170’e yükseldi.

Yani yüzdelere bakacak olursak firmaların kapanış hızı ciddi bir fark atmış durumda!

Ancak adetsel bazda açılan ve kapanan şirket sayılarını karşılaştırdığımızda toplamda daha firmanın ticari hayata başladığı ortaya çıkmakta.

Nasıl mı?

Geçen yıl kurulan şirket sayısında 30 bin 534 adetlik artış olmuş. Buna karşın kapanan şirket sayısında 6 bin 948 adetlik yükseliş gerçekleşmiş. Bu durumda 2022’de Türkiye’nin ekonomik hayatında faaliyet gösteren firma sayısında 23 bin 586’lık bir artış kaydedilmiş demektir!

Yani ekonomik büyümenin bir işareti var. Ancak kapanışların hız kazanması da düşündürücü.

Bursa’daki durum da paralel bir özellik gösteriyor. Ama değişim hızı ülke genelinin biraz altında kalmış vaziyette.

Şöyle ki;

Hem açılan hem de kapanan firmaların sayısında artış var 2021’e göre.

Geçen yıl Bursa’da 4 bin 989 şirket kurulmuş! Buna karşın 764 şirket ise kapanış yaparak ekonomik faaliyetlerine son vermiş.

2021’de ise 3 bin 947 şirket kurulmuş, 548 şirket ise kapanmıştı.

Neticede 2022’de Bursa’da açılan şirket sayısında 2021’e oranla yüzde 26,4’lük bir artış gerçekleşmiş demektir. Kapanan firma sayısı ise yüzde 39,4 artış göstermiş oldu!

Açılan şirket sayısının artış hızı Türkiye genelinin 1,4 puan altında. Kapanan şirket sayısının artış hızı ise 3,2 puan altın bulunuyor Bursa adına.

Bu gösterge bize Bursa için ülke ortalamasının altında bir ekonomik aktiviteye işaret ediyor!

Kentimiz adına pozitif gelişme ise şirket kapanışlarının daha yavaş bir hızda artmış olması.

Özelde fahiş fiyatlar, devlette derslik eksikliği hakim!

Özelde fahiş fiyatlar, devlette derslik eksikliği hakim!

2022-2023 eğitim öğretim yılının ilk dönemi bugün itibariyle tamamlandı. Çocuklarımız karnelerini aldılar, bir süre dinlenmek üzere evlerine döndüler. Çocukların kafalarında tatil planları var muhtemelen, fakat özel okul velilerinin aklı fikri okul fiyatlarında.

Bir süredir var bu sorun, özellikle okulların erken kayıt dönemlerinin başlamasını ve talep edilen rakamların neler olacağını görmeyi bekledim.

Tablo gerçekten de içler acısı…

Bu konudaki acıyı dindirmek için hükümetimiz derhal konuya el attı ve daha önce soğan patates teröristlerini etkisiz hale getirdiği gibi, marketlerin fiyatlarına sınırlama getirdiği gibi, özel okul fiyatlarına yapılacak zam için de bir oran belirledi sağ olsun.

Yüzde 65!

Nasıl ki, soğan patates fiyatları düşmediyse, nasıl ki marketlerde ürünlerin fiyatı her gün artmaya devam ettiyse, özel okul fiyatlarında da hükümetin belirlediği zam oranına uyulmuyor.

Beğenmezseniz başka okula gidebilirsiniz!’ tehdidi ile burun buruna gelen veliler, eğitim ücretlerinin yanı sıra ‘hizmet bedeli’, ‘yemek bedeli’, ‘servis bedeli’, ‘kitap ve kırtasiye bedeli’ gibi rakamlardaki fahiş artışla da boğuşuyor. Tüm bunlar bir araya geldiğinde, çocuklarını bir önceki yıla göre yüzde 200 ila 300 arasında değişen fahiş artışlarla ancak gönderebilecekler okullarına.

Bir ayrıntı daha, bahsedilen rakamlar erken kayıt dönemi için geçerli. Erken kayıt dönemi olmasa mevzu çok daha başka yerlere gidiyor.

Şimdi burada kendimi de işin içine katarak, öncelikli olarak biz sayın velileri eleştiriyorum. Benim de düştüğüm bir gafletle, devletin özel okulları özendirmesine tepki göstermek yerine çocuklarımızı en azından belli bir dönem dershane yerine özel okula göndermeyi tercih ettik.

Oysa bize vakti zamanında verilen ve bazı özel okulların yıllık ödemelerinin neredeyse yarısına varan teşvikler Milli Eğitim Bütçesi olarak kullanılsa, çocuklarımız için daha iyi imkanlarla devlet eğitimi sunulsa, yani biz devletten bunu talep etsek ve talebimize karşılık bulmuş olsak, şimdi kimse bu sorunu yaşamayacaktı.

Paşa paşa okuyacaktı çocuklarımız devletin okullarında.

Böylelikle öğretmenler kadro beklemeyecekti, özel okul öğretmenlerinin düşük ücretlerle çalıştırılması sorunu oluşmayacaktı, hatta belki sözleşmeli öğretmen sorunu diye bir sorunumuz dahi olmayacaktı.

Milli Eğitim kendine bir çeki düzen verecekti.

Oldu mu?

Olmadı tabi. Bizdeki ‘gemisini yürüten kaptan’ anlayışı baki oldukça da olmayacak gibi görünüyor.

Özel okul velilerinin sosyal medya üzerinden çeşitli platformların çatısı altında örgütlenmeye ve kendilerine sunulan bazı masrafları ödemeleri gereken tutardan düşmek için yollar aramaya çalıştıklarını biliyorum.

Umarım bu konuda başarılı olurlar…

Yine biliyorum ki, pek çok özel okul velisi önümüzdeki yıl çocuğunu devlet okuluna göndermek konusunda çoktan karar verdi bile.

İyi güzel de özel okul öğrencilerinin bir bölümünün devlet okullarına kayması durumunda devlet okullarının imkanları ne derece yeterli olacak?

Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy konuyu şu cümlelerle net olarak özetliyor; “Daha şimdiden Bursa’nın 5 bin derslik ihtiyacı mevcut. Bahsettiğiniz gibi bir tablonun oluşması halinde çok daha fazla dersliğe ihtiyaç duyacağımız kesin!”

Uzun süredir yeni okul açılışlarının yapıldığına şahit olmadığımız Bursa’da pek çok özel okulun açıldığına, hatta Nilüfer İlçesi’nin özel okulların başkenti olarak adlandırılabilecek noktaya geldiğine şahit olduk geçtiğimiz 10-15 yıl içinde.

Yeliz Toy ve ekibinin yaptıkları çalışmalarla hazırladıkları bir rapor var önümde.

“2022-2023 eğitim-öğretim yılının ilk döneminin hasar kaydı şu şekildedir:

– İhtiyaç duyulan sayıda derslik ve okul (yine) inşa edilmedi. İlimizde acil 5 bin dersliğe ihtiyaç olduğu halde yeni derslikler yapılmadığı gibi güçlendirme amacıyla yıkılan okulların da yerine yenisi yapılmadı. Hatta Çelebi Mehmet Anadolu Lisesi gibi bazın okulların inşaatına dahi başlanmadı. Ülke genelinde MEB’in ihaleye çıktığı 183 okul inşaatı, şirketler karlı bulup tenezzül etmediği için iptal edildi. Yüzlerce okula birkaç okulu dolduracak sayıda öğrenci sıkıştırıldı. Eğitim vardiyalı ve daha niteliksiz hale getirildi.

– Okul içinden okul çıkarma sihirbazlığıyla ikili ve taşımalı eğitim garabetleri, kalabalık sınıflarda eğitim sorunu devam etti. Çocuklarımız sabah ışıklar açılacak kadar karanlık, birçok yerde 50-60 kişilik kalabalık sınıflarda, uykusuz ders dinlemeye, akşamın geç saatlerinde evlerine dönmeye mahkum edildi.” deniyor.

Bahsettiğim özel okullardan geçişler söz konusu olursa yaranın çok daha derinleşeceği muhakkak!

Şimdi sosyal devletin gereklerini bir vatandaş olarak devletten talep etmediğimiz için kafamızı taştan taşa vurma zamanı galiba.

Raporun diğer maddeleri de en az bahsettiğim bu iki madde kadar önemli, bu nedenle onları başka bir yazı konusunda işlemek üzere ayırıyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bursa programı ve beklentilerim

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bursa programı ve beklentilerim

Geçen yıl planlanan ve son dakikada ertelenen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Bursa mitingi gecikmeli olsa da yapılacak.

Bu minvalden bakınca, bir de önümüzdeki genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de hesap edersek, Bursa birçok siyasinin uğrak yeri olacak.

Bu bağlamda gecikmeli de olsa Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Bursa’ya gelecek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önce mitingde Bursalılara hitap edecek, bununla beraber açılışlar ve temel atmalar da gerçekleştirecek, sonrasında gençlerle buluşacak.

Finalinde ise BTSO üyeleri ile fuaye alanında gerçekleşecek programda konuşma yapacak.

Baktığımızda oldukça yoğun, dolu dolu bir program…

Programın kusursuz olması için AK Parti’de üyesinden milletvekiline kadar herkes çalışıyor. Bu minvalde AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç ve partililer Heykel’de tek tek vatandaşları mitinge davet edip, broşür dağıtıyorlardı.

Velhasılı AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın diğer siyasi partileri bu mitingin kusursuz geçmesi için yoğun bir çalışma içerisinde…

Öte yandan, Gökdere miting alanında en çok dikkat edeceğim ayrıntılar arasında önceki dönem bakanlarının, önceki dönem belediye başkanlarının ve önceki dönem milletvekillerinin olup olmayacağı.

Yine miting alanından kimler selfie yapıp sosyal medyalarından paylaşıp, bir yerlere göz kırpacaklar.

Bir başka açıdan bakınca;

Bu miting bir anlamda gönülleri kazanma, kırılan kalpleri onarma adına da büyük önem taşıyor.

Partinin emektarları arasında olup gönülleri kırılıp da köşede olanların Başkan Erdoğan tarafından onore edileceğinden şüphem yok.

Bunun yanı sıra;

Bu mitingde keşke şu açılışlar olsaydı…

Misal Doğancı’dan başlayan Orhaneli’ye uzanan tünelin ilk bölümünün açılışı olsaydı çok mutlu olurdum.

Keza hızlı trenin açılışı da yapılsaydı, hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hızlı trenle Bursa’ya gelseydi mutluluğum tavan yapardı.

Bunun yanı sıra Yenişehir Havalimanı’ndan birçok ülkeye uçuş olacağının müjdesini verselerdi.

O zaman yine mutluluğum artardı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la sohbet etme fırsatım olsaydı, yerelde ve AK Parti’de yaşananları anlatır, önümüzdeki seçimlerde Bursalıların nasıl bir milletvekili aday profili beklentisi olduğu tek tek açıklardım.

Halkın beklentilerinin yanında fırsatçıları da teker teker ifşa ederdim.

Bir gün yine birileri arayıp sorarsa raporum hazır.

Ama gerçek olan şu:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu yıl içerisinde en az bir kere daha Bursa’ya geleceği…

Bu da muhtemelen nisan ya da mayıs ayında olacak…

Miting ile ilgili detayları gün içerisinde Norm Haber’den ve sosyal medya hesaplarımızdan canlı yayınla siz değerli okurlarla paylaşacağız.

Bizi takip etmeye devam edin…

BİLDEF’ten 500 öğrenciye kıyafet desteği

BİLDEF’ten 500 öğrenciye kıyafet desteği

Zaman zaman bu köşede Ramazan Alp’in başkanı olduğu Bursa İl Dernekler Federasyonu’nun yapmış olduğu çalışmaları kaleme alıyoruz.

Doğduğu topraklar ile doyduğu topraklar arasında köprü vazifesi üstlenen BİLDEF çalışmalarına her geçen gün yenisini ekliyor.

Özellikle kamu yararına çalışan dernek statüsünü kazanan BİLDEF’in sorumlulukları daha da artmış durumda.

Son olarak da Malatya Darendeliler Dernek Başkanı ve aynı zamanda BİLDEF Başkan Vekili Ali Bozkurt’un girişimleri ile LC Waikiki firmasının destekleri ile BİLDEF kanalı ile Bursa genelinde 500 ihtiyaç sahibi öğrenciye kıyafet, ayakkabı yardımı gerçekleştirildi.

Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz; BİLDEF Başkanı Ramazan Alp “Toplumsal mutabakatın sağlanmasında önemli kilometre taşlarından biri olan BİLDEF yapmış olduğu kültürel etkinliklerin yanı sıra zaman zaman sosyal projelere de imza atıyor. Bu projelere ilerleyen günlerde yenilerini ekleyeceğiz” dedi.

Gerçekten de olması gereken sivil toplum kuruluşlarının toplumun yararına dokunacak çalışmalarda bulunması.

Ama seçim zamanları gördüğümüz, birçok derneklerin kurulduğu, kurulan bu derneklerde göstermelik faaliyetlerin yapıldığı.

Ardından bazı isimlerin siyasete geçiş için dernekleri basamak olarak kullandığı.

Yoksa sadece tabela dernekçiliği yapılacaksa bu derneklerin pek izahı yok…

Dernekçilik yapılacaksa BİLDEF gibi çalışmaların yapılması.

Biz bu süreçte emeği geçenleri hayra vesile olanları tebrik ediyoruz.

DEVA MUDANYA’DAN ÜYE ATAĞI

Bursa özelinde en hareketli siyasi partilerden biri DEVA. Tam 17 ilçede teşkilatlandım diyecekken Serkan Özgöz, Yıldırım ve Nilüfer İlçe Başkanlıklarının istifası sonrası muhtemelen iki ilçede yeniden başkan arayışlarına girdi…

Geçen sene ve daha önceki çalıştığımız kurumlarda bu köşeden DEVA Mudanya ile ilgili yazılar kaleme almıştık. Bunda da kurucu il başkanı Dilek Durak’ın basınla kurduğu sıcak ilişki önemli bir etken.

Durak’ın istifasının ardından yerine atanan ve seçilen isim Tuncay Özdemir ile tanışma fırsatı buldum.

Kendisine hem yaptığı çalışmaları hem de hedeflerini sordum.

Asıl mesleği avukatlık olan Özdemir aslen Muşlu…

Bursa’da oturuyor.

Bağlarbaşı’nda büyümüş.

Hürriyet Anadolu Lisesi’nin ardından Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş.

Özdemir, günün büyük bir kısmını ise Mudanya’da partide geçiriyor.

Göreve geldiğinde Dilek Durak’la beraber yaklaşık 130 üyenin istifa ettiğini üye sayısının 150’li rakamlara kadar düştüğünü ifade ediyor. Kendilerinin yönetim olarak üye çalışmalarına ağırlık verdiklerini şu an sayının 400’ü geçtiğini ifade ediyor.

Nezaketen de olsa kendisinden önce başkanlık görevinde bulunan Dilek Durak ve eski yöneticilere teşekkür ettiğini belirten Özdemir, hedefini kısa zamanda 1000 üyeye ulaşmak istediklerini sohbetimizde bizimle paylaştı.

Ulaşacak mı?

Ulaşmayacak mı?

Onu zaman gösterecek.

Bize düşen çalışmaları takip etmek…

Biz Bursalıyız, Uludağ’ı uzaktan da severiz: Daha bitmedi yeni başlıyoruz…

Biz Bursalıyız, Uludağ’ı uzaktan da severiz: Daha bitmedi yeni başlıyoruz…

Gazeteciliğin doğası gereği muhalefet anlayışımı sürdürdüğüm gibi, bazı konular üzerinde çok daha hassasım. Özellikle konu doğaysa ve çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek bırakmaksa bu konudaki her türlü mücadelenin parçası olmaktan memnuniyet duyarım.

Uludağ Alan Başkanlığı konusu da benim için yukarıda belirttiğim kategoriye giriyor.

Örneklerini biliyor ve acıyla izliyoruz…

Çok yazı yazdık, toplantılara katıldık, içinde bulunduğumuz cemiyetlerde görüşlerimizi dile getirdik ve dedik ki; ‘Uludağ şimdiye kadar yapılaşmadan bu kadar korunabildiyse Milli Park statüsünde olduğu içindir. Bundan sonrasında Alan Başkanlığı oluşturulması halinde bakir alanların yapılaşmaya açılmasının önüne kimse geçemez!’

Buna karşılık geliştirilen argüman Uludağ’ın çok pahalı ve konfordan uzak olması oldu.

Olsun…

Bursalıların büyük bölümünün Uludağ’da bir gece geçirmeye bütçeleri yetmez, doğru. Ama biz biliriz ki, Uludağ demek oteller bölgesinde dışarıdaki karı izlerken şömine başında yenilen yemek, karlar üzerinde yakılan ateşin etrafında kayak kıyafetleri ile endam göstermek demek değildir.

Yani sadece bundan ibaret değildir…

Uludağ bizim için temiz hava, nitelikli su, bakir doğa, kısaca yaşam kaynağı demektir…

Varsın biz yamaçlarında yamalı örtümüzü serip piknik yapmaya devam edelim… Yeter ki, elimizdeki bu kıymetli değeri kaybetmeyelim. Havayı kokladığımızda ‘Dağa kar yağmış’ demenin keyfini, başımızdaki kavak yelleri gibi esip gürleyen lodosunun üzerimizdeki kara bulutları dağıtışını bir lütuf kabul edelim dedik…

Olmadı…

Bursa’nın Ankara’dan yönetilmeye devam edilmesine karar verildi son kertede. Uludağ’ın Bursa için ne kadar önemli olduğunun Ankara’dan anlaşılması elbette mümkün değil.

Çünkü onlar Heykel’e çıkmayı da bilemez, babadan dönmeyi de bilemez, tahinli pideyi de bilemez, cantığı da bilemez, Uludağ’ın ne demek olduğunu da bilemez…

Romantizmin dibine vuran methiyeler düzdüğüm Uludağ’da bir gece geçiremeyenlerden olduğumu da belirtmek isterim. Sonra yanlış anlaşılmasın.

Konuyu yakından takip ettiğim için Alan Başkanlığı ile mücadelenin yakın geçmişte değil çok daha önceki süreçlerde başladığını söylemek isterim. Bir süre unutturma, sonradan yeni atakla istediğini alma taktiği Uludağ için de geçerli oldu sanırım.

Yaklaşık 4 yıldır Uludağ’da Alan Başkanlığı oluşturmanın altyapısı hazırlanıyordu.

Eee… Garibanın hesabı ayın sonunu getirmeye yönelik, zenginin hesabı önümüzdeki 10-20-30 yıla yönelik. 4 yıl nedir ki, göz açıp kapatıncaya kadar gelip geçti işte…

Neden böyle diyorum ve neden bu işin bu kadar karşısında duruyorum bir kez daha açıklamakta fayda var.

Bundan tam iki hafta önce yazdığım yazıda aynen şöyle demişim;

‘Alan Başkanlığı ile ilgili önemli iki çekince var bana göre;

Bunlardan biri planlama yetkisinin tamamen Alan Başkanlığına devredilmesi, diğeri de Alan Başkanlığı kurullarının hiçbir yerinde akademik oda temsilcilerinin, sivil toplum kuruluşlarının, doğa savunucularının temsil edilmiyor oluşu. Kısacası Uludağ’da çıkarı olmayanların söz hakkının bu Başkanlıkta yerinin olmaması.

İki gün süren meclis görüşmelerinin ardından çıkan karardan sonra konuyla ilgili mücadele edenlerin sesleri sosyal medyadan yükseldi.

DOĞADER Yönetim Kurulu Başkanı Murat Demir;

“Yasanın çıkmasını isteyen birkaç turizm sermayedarı ve yerel yöneticisini memnun etmek için sesimizi duymazdan geldiler!” derken,

TMOBB İKK Sekreteri ve Bursa Mimarlar Odası Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek;

“Bursa’dan ve hatta Türkiye’den gelen onca çekince ve tepki yok sayıldı. Gözümüz aydın, Bursa susuzluktan kurtulur, yağmayan o karlar yağar artık!” diyerek paylaştı üzüntüsünü.

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bizim sevdamız satın alabilme üzerine değil, güzelliğini seyredebilme üzerinedir. Biz montumuzun içine iki kazak giyip eteklerinde dolanırken de severiz Uludağ’ı. Üstelik satın alabilenlerin sevdiğinden daha fazla…

Çünkü satın alabilenler süreleri dolduğunda çekip giderler, Bursalılar olarak biz kalırız Uludağ ile baş başa…

O nedenle bu sevda burada bitmez. Bunun kanunu var, kitabı var, mücadelesi var, Cumhurbaşkanına konunun iletilmesi var…

Var oğlu var…

Daha yeni başlıyoruz…

Nitekim, Şirin Rodoplu Şimşek; “Bundan sonra hukuki yola başvurmak kalıyor bize. Diyalogla çözemedik, hukuki bir süreç başlatılacak. Yasanın tüm uygulamalarıyla ilgili parça parça davalar açacağız” sözleri ile beni doğruladı bu konuda.

Bundan sonra süreç hukuki boyutta ilerleyecek gibi görünüyor…