AK Parti’de bir ilk

AK Parti’de bir ilk

Özellikle şunu net ifade etmek gerekiyor. Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı’na göre daha zahmetli.

Özellikle kurbanını kendisi kesenler veya kestirenler günün ilk saatlerinde sıraya girer, ardından kurbanının kesilmesini bekler, sonrasında ise evine gelir; etin dağıtılması ve yerleştirilmesi derken oldukça hareketli geçen günün ardından pestilimiz çıkar.

Bir de bunun üstüne siyasetle uğraşanlar için parti bayramlaşmaları vardır.

O da günün büyük bir kısmını götürür.

Siyasetçiler hal böyle iken ailesi ile bile bayramlaşma fırsatı bulamazlar…

İşte bu noktada AK Parti bir ilk yaptı.

Bayramlaşmayı arife gününe aldı.

Bu açıdan bakınca bir ilkti.

Sadece ilk olan bu değil, başka ilkler de vardı.

Efkan Ala, Genel Başkan Vekili olarak ilk defa Bursa’ya geldi, Mustafa Varank, seçimlerden sonra ilk defa geldi.

Yine seçimden sonra milletvekilleri ilk defa halkın karşısında oldular.

Olmayanlar yok muydu?

Milletvekili adayı olan Semih Peksert, önceki dönem Milletvekili Atilla Ödünç, Hac görevinde bulundukları için bayramlaşmada yoktular…

Öte yandan yine M. Müfit Aydın da hac farizasından dolayı yoktu.

Bunun yanı sıra önceki dönem milletvekillerinden, 28. Dönemde aday gösterilmeyen Vildan Yılmaz Gürel ve Mustafa Esgin’i de göremedim.

Bunun dışında arife günü olmasına rağmen katılım oldukça iyi idi.

Gelelim ayrıntılara;

İl Başkanı Davut Gürkan konuşmasında Bursa’ya yapılan yatırımlardan bahsederken, Mustafa Varank ve Efkan Ala da son genel seçimler ve önümüzdeki yıl gerçekleşecek yerel seçimlere değindi.

Diğer milletvekilleri konuşmadı. Tokalaşmanın ardından Mustafakemalpaşa Belediyi Başkanı bu yılda geleneği bozmadı.

Gelen misafirlere çam sakızı çoban armağanı hediye verdi.

Velhasılı AK Parti bir ilk yaparak arife günü bayramlaşmış oldu.

BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN

Dini bayramlarımızdan Kurban Bayramı’nı idrak ediyoruz.

Bizler de bu vesile ile başta tüm okuyucularımız olmak üzere Türk-İslam aleminin mübarek Kurban Bayramını tebrik ediyor, hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan diliyoruz…

Sağlık dolu nice bayramlara…

HEMŞERİ DERNEKLERİ 3.GÜN BAYRAMLAŞIYOR

Bursa Kent Konseyi ilk defa Bursa’da kurulu hemşeri derneklerinin bayramlaşmasına yönelik program gerçekleştirmişti.

Programa katılım oldukça iyi idi.

Bu sene de bu noktada uygulama devam ediyor.

Bursa’da kurulu olan hemşeri dernekleri bayramın 3. günü Merinos AKKM fuaye salonunda bayramlaşacak.

Biz de meraklılarına yazmış olalım.

Bu bayram da böyle olsun…

Bu bayram da böyle olsun…

Bayramdan hemen önce yazılan yazılarda genelde bayram ile ilgili güzel dilekler ve anılar yer alır. Ben bu kez farklı bir bayram yazısı konsepti denemek niyetindeyim, çünkü en kısa sürede bayram tadında kutlamaları hak eden iki önemli kesime seslenmek arzusu içimi kemiriyor.

İlk olarak gençlere seslenmek istiyorum;

Yakın zamanda sonuçları açıklanan LGS ve yine yakın zamanda iki gün size ter döktüren üniversite sınavları sonucunda iyi birer meslek, dolayısıyla iyi birer gelir ve en sonunda da kalite kokan bir hayat özlemi ile yanıp tutuştuğunuzu biliyorum.

Sonuçta biz de ağaç kovuğundan çıkmadık.

Ancak geldiğim yaşta anladım ki, iyi gelir ve kaliteli hayatın yolu sadece üniversite okumaktan geçmiyor. Zaten sadece üniversite mezunu olmanın yetersiz kaldığının farkındasınız, üstüne iyi derecede en az iki yabancı dil bilmeniz gerekiyor, ama emin olun bunlar da yetmiyor iyi bir hayat kavramını karşılamak için.

Oysa şimdilerde kimsenin beğenmediği, yapmak istemediği, tam da bu yüzden eksikliği her geçen gün daha çok hissedilen ve yine bu sebeple oldukça iyi para kazandıran işler var.

Bizim zamanımızda ustalık çıraklık yöntemi ile öğretilen, gördüğüm kadarıyla şimdilerde de öğrenimi aynı usul devam eden tesisatçılık, fayansçılık, marangozluk, boyacılık gibi işlerden bahsediyorum. Hele bir de bu işlerin yanına yabancı dil eklerseniz, Avrupa kapılarını da zorlarsınız…

Benden söylemesi…

Bu işlere girip alın terinizi akıtırken, şöyle güzel de para kazanırsanız, size bir kez daha bayram gelir belki…

Bir bayram temennisi de benim gibi hayvan severlerin yüreğini uzun süredir yaralayan ve alınan kararlar neticesinde ciddi bir katliama da sebep olan ‘yasaklı ırk’ kavramına, bu kavram kapsamına giren patili dostlarımıza yönelik.

Florida’da 1990 yılında başlayan yasaklı ırk ayrımı sona erdi. Senato tarafından onaylanan karara göre, köpekler cins, boyut ve kilosuna göre değil, davranışlarına göre sınıflandırılacak.

Buna göre saldırgan olmayan ve somut bir şiddet vakasına karışmamış pitbull ve diğer yasaklı ırk köpekler, cinsine bakılmaksızın sorumluluk sahibi kişilere sahiplendirilebilecek.

Akla mantığa da son derece uygun gelen bu kararın bir benzeri de belki bizim ülkemizde uygulanabilir. Çünkü gördük ki, pitbullar ve diğer yasaklı ırk kapsamına giren canlılar toplatıldı, ancak ulaştığımız sonuç yaklaşık iki yıl önce yaşanan kıyımdan pek de farklı olmadı.

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.

Tüm canlıları da insanlar gibi düşünmek lazım. Nasıl ki, her milletten, her inanıştan, her yöreden insanın iyisi de kötüsü de oluyorsa ve insanın iyi ya da kötü olması yöresine, inanışına, konuştuğu dile, derisinin rengine göre değişiklik göstermiyorsa, bu da benzeri bir durum olarak yorumlanmalı…

Bizim ülkemizde de benzeri bir karar verilerek, barınaklardaki bir metrekarelik hücrelerinde ölümü bekleyen pek çok canlının yeniden hayata dönmesi sağlanabilir. Onlara da bir kez daha bayram yaşatılabilir.

Herkese iyi bayramlar öyleyse…

 

Herkese selam, babaya hasret

Herkese selam, babaya hasret

Bir yaş daha büyüyor insan, en sevdiğini kaybedince…

Bayram sevincinin yerini hüzne, kedere ve hasrete bıraktığı bir günün arifesi.

Belki de mahşerin mini bir provası insanın annesini ya da babasını kaybetmesi…

İnsan kendine acır mı diyordu okuduğum bir kitapta, evet acıyormuş insan en sevdiğini kaybedince.

Her yıl elini öperek mutlu olduğun o koca çınarın bir bayram sabahı mezar taşını öpmek içini acıtıyor insanın.

Bir an kayboldun gibi yaşadım kiyameti, diyen Erdem Bayazıt aslında ne de çok haklıydı kıyameti tasvir ederken.

Ve yine Doğan Cüceloğlu, “Annen yok kimsen yok” metaforunda.

Bir yaş daha büyüyor insan sevdiğini kaybedince.

Bir asır daha büyütüyor insanı sensizlik.

Gidişin sessizliği öğretti bize. Senden geriye, senin güzelliğine, doğruluk ve iyiliğine tanıklık eden sözler kaldı.

Küçükken bir yolculuk yaptığın zaman Allah’a emanet olun, derdin.

İnsanın döneceği ve sığınacağı tek yer O’ymuş. Şimdi daha iyi anlıyorum bizi O’na emanet etme sırrını…

Dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur…

Elbet bir gün kalıcılık yurdunda buluşacağız.

Şimdilik seni “O” en güvenilir olana teslim ediyoruz…

Her gün biraz daha hasretin büyüyor içimizde.

Biliyorum melekler taşır oğulların sözünü. Bir oğul anca sevdiğini özlemekle çiçek açar. Şimdi sen yoksun, geriye seni bir daha göremeyecek olmanın kekre tadı kaldı ağzımızda. Hasretin her gün büyüyor içimizde.

Babalar oğullarını diğer dünyada da görür, derdin, bu en büyük tesellidir şimdi bize..

Bu dünyada bir daha elinini öpemeyecek olma hissi ürkütse de beni, bir gün cennet bahçesinde elini tekrar öpme ümidiyle bayramını kutluyorum…

Sen de ben de O’nun kullarıyız.

Şimdi sen kalıcılık yurdunda O’nun misafirisin.

Selam üzerine olsun. Seni de çok özledik, En sevgiliyi de çok özledik.

Hasılı insan olan kıymet bilmeli vakit varken…

Geldik gidiyoruz…

Kur şoku belirsizliği körüklüyor

Kur şoku belirsizliği körüklüyor

Piyasalar bayrama yükseliş trendi ile girdi.

Her şey yükseliyor.

Dolar, Euro, altın, borsa… Hepsi çıkışta.

Raflardaki etiketler de roket hızıyla yükselmeye devam ediyor elbette. Pek yakında emekli maaşları da yükselecek. Asgari ücret ve memur maaşları zaten yükseldi.

Yatırım araçları adına da enflasyon ve gelirler adına da sürekli yükselen trendleri Kurban Bayramı boyunca konuşmak durumunda kalacağız kısacası!

Kim dolar ve altından kazançlı çıktı? Kim doğru hisselere oynadı? Kim ters köşede kaldı? Emekli maaşları kimi ne kadar memnun edecek? Enflasyon canavarını kim ve nasıl durduracak?

Bu sorular vatandaşın da yatırımcının da ekonomi yönetiminin de kafasında olması gereken sorular.

Çünkü anlık kazançlar bir tarafa hiçbir yatırım aracı enflasyona karşı ciddi bir koruma sağlamadı son yıllarda! Ve sağlaması da kısa vadede beklenmiyor.

Madalyonun öteki yüzünde de reel ekonomiyi farklı biçimde etkileyecek kur düzeyleri görülmeye başlandı!

Ekonomi yönetiminin sadece kendi aralarında sohbetle geçen süreçler içerisinde başıboş bıraktığı piyasa kendince fiyatlamalar yapıyor. Ve dolar da 26 liranın üstünü görerek yeni çıkış kanallarını sabitlemiş oldu.

Yani bayram sonrası 26 lira üzeri fiyatlamalarla herkes ekonomik hayatını sürdürmeye çalışacak. Seçimden bu yana geçen bir aylık süre içerisinde yaşanan devalüasyonun etkisi zamanla kendini daha net biçimde gösterecektir!

Daha net bir programla daha istikrarlı bir kur yükselişine izin verilmesi akla yatkın olandı. Ancak faizi gıdım gıdım arttırmanın tercih edildiğini görüyoruz. Evet faizi çok yüksek seviyelere aniden çıkarmanın da yan etkileri muhakkak ki var!

 Ama kronik enflasyonunun yarattığı yaralara daha fazla tuz basacak olan ani kur şokunun azımsanmayacak zarar vereceği de açık. Dolayısıyla bundan sonra sana çok dikkat etmek gerekiyor.

Kısa vadede yüzde 30’u bulan TL’deki değer kaybı tüm ürün ve hizmetleri kısa sürede çok daha pahalı hale getirdi. Alım gücünü eritti!

Bir süredir nispeten istikrarlı kur ortamında hareket etmeye alışmış olan reel ekonomik aktörlerin yeni kur şoku karşısında afalladığı bir gerçek.

Neticede fiyatlandırma yapmanın kolay olmadığı maliyetleri oturtmanın daha da zor olduğu bir sürece girdik.

İhracatçılara kura avantajı ile fiyat verme olanağı sağlayan yeni seviyeler bir tarafından da acı bir gerçek olarak dikiliyor karşılarında!

Çünkü başta enerji olmak üzere ithal girdi oranı çok yüksek üretimimizde. Dolayısıyla ihracatımızda. Yani döviz kuru avantajı ile rekabetçi olunacak pozisyonumuz çok da güçlü seviyede değil.

Bu atmosferde önemli olan öngörülebilirlik. Yani istikrar. Bu ortamda da verimliliğin ve katma değerin artışı ihracatçıyı kurtaracak ana motivasyon haline gelir.

Ancak şu anda hiç kimse için bir ay sonrasındaki döviz kuru öngörebilir durumda değil. Bırakın bir ay sonrasını 10 gün sonrası bile çok muğlak bir tablo içeriyor. Faiz artış hızının da düşük olması dışında net bir hedef tablosu ortada yok! Finansman ve kur tarafındaki hava çok da net değil kısacası.

Bankacılık sektörüne dönük düzenlemelerin kaplumbağa hızı ile yapılıyor olması yanında nasıl bir evrimin sektörü beklediği de bir bilmece.

U dönüşüne kısmi olarak ihtiyaç olduğu aşikardı. Ancak U dönüşünün trafik kuralları içerisinde planlı programlı olması gerekiyordu.

Buna karşın hala o plan ve programa dair hiçbir ciddi işaret önümüzde yok. Yıpratıcı bir sürecin içindeyiz yani. Kısacası yaz ayları büyük oranda kayıp sayılabilir.

Akşener nereye koşuyor?

Akşener nereye koşuyor?

Hafta sonunun en önemli olayı İYİ Parti Kurultayıydı elbette. Norm Haber ekranlarında Furkan Kahraman moderatörlüğünde hazırlanıp sunulan ve benim de gedikli konuk olarak dahil olduğum Gündem Turu programında kurultayın iki önemli ayrıntısına dikkat çekmek gerektiğini belirtmiştim.

Yine belirtelim; milletvekili seçimlerinde demokrasinin ateşten gömlek basamaklarını kullanarak ezici çoğunluğu elde eden MHP kökenli İYİ Partililerin Akşener karşısında bir aday çıkaramayacakları netti, ancak Akşener’in blok listesini delmeye çalışıp çalışmayacakları konusu hassastı.

Beklenen oldu, partisinin genel idare kurulunun merkez sağ tandanslı kişilerden oluşması için büyük çaba sarf eden Akşener’in listesi muhalif kanattan ciddi çizikler yedi.

Konu da bolca konuşuldu, yazıldı, çizildi.

Şunu söyleyebiliriz;

Artık İYİ Parti’nin gizli muhalifleri açığa çıkmaktan korkmayacak kadar ortada. Akşener şimdilik genel başkanlık koltuğuna oturmuş olsa da genel başkanlık yapış tarzı, partiyi çekmeye çalıştığı nokta, teşkilatın çok hoşuna gitmiyor belli ki… Üstelik bu hoşuna gitmeme durumundan kaynaklı muhalefet giderek yaygınlaşacak, muhalefetin karşısında siyaset yapmak istemeyenler de yavaş yavaş partiden ayrılacak gibi bir hava var içeride…

Gelelim kürsüden yapılan zehir zemberek konuşmaya ve CHP ile kurulan barış köprülerinin alev alev yanışına…

Yine programda söylemiştim; Norm Haber Yayın Koordinatörü Bülent Civanoğlu’nun kullandığı ve benim de pek hoşuma giden bir tabirle, ‘Tanrılar kurban istiyor!’ meselesi vardı uzun süredir İYİ Parti içinde rüzgarını estiren.

Üstelik bu mesele hemen seçimin ardından gelişmiş, taze, dumanı üstünde bir mesele de değil…

Özellikle Bursa teşkilatlarından, partinin çiçeği burnunda Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’nun yürüttüğü politikalardan ve neredeyse yaptığımız tüm sohbetlerde söylemekten çekinmemesinden biliyorum ki; İYİ Partililer CHP’siz çok daha iyi yol yürüyeceklerini düşünüyorlar.

Hatta, kendi görüşüm olarak dile getireyim, İYİ Partililer, CHP’yi sırtlarında bir yük olarak görüyorlar. Görüşlerini destekleyen söylemleri ise şu;

Bizim teşkilatlarımız çalışıyor, ortağımız olduğu için CHP de bundan yararlanıyor!”

İYİ Parti teşkilatlarının çalışmalarından CHP ne kadar nemalanıyor bunu söylemek zor, ama şunu söylemek kolay, ‘İYİ Parti teşkilatları CHP’den çok daha azimle çalışıyor özellikle Bursa’da…

Eveeettt…

Gelelim ‘Tanrıların istediği kurban’ı vermek için kürsüye çıkacağını Cuma günü programda dile getirdiğimiz Akşener’in yaptığı konuşmanın yaratacağı sonuçlara…

İYİ Parti Genel Başkanının CHP’ye karşı ilk öfke dolu konuşması bu değil malum. Altılı masayı devirdiğinde yaptığı konuşmayı burada milat olarak almak gerekiyor. Kendisinin kişilik olarak da öfkesine hakim olamayan bir yapısı var ve böyle önemli zamanlarda daha da belirgin hale geliyor bu yapı.

Altılı masayı devirdiğinde geçirdiği kalp spazmı işin sağlık boyutunu da ortaya koyuyor.

Ancak bu kez böyle kontrolsüz bir konuşma yaptığını düşünmüyorum ben. Hatta üzerinde uzun uzun hazırlanılan bir konuşma yaptığı kanaatindeyim. Zira parti içindeki muhalefetin güçlenme ihtimalini Meral Hanım da görüyor benim gibi.

Doğal olarak parti içi muhalefetin de yüzünü güldürecek, ‘Bu liderle yol yürünür, sonunda özümüze dönüyoruz, milliyetçiler olarak yapmamız gerekeni yapıyoruz, yükselen milli değerlerin getirdiği rüzgarı arkamıza aldığımızda ortağımız olmadan daha hızlı yol alırız…’ cümleleri benim kulağıma gelen memnuniyet cümleleri.

Bir süredir yazılan yazılar, Akşener’in siyasi hayatında ayağına sıkarcasına yaptığı ikinci konuşma ile iyice güçten düştüğünü ve partisine büyük kötülük ettiğini vurguluyor.

Bense şöyle düşünüyorum; bu kez kurulan sert cümleler Akşener’in bir sonraki kurultaya kadar daha rahat yol yürümesi için alınmış bir önlemdi. Üstelik birleşe birleşe kazanılmayacağını, tabanının CHP birleşmesinden mutlu olmadığını Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy vermeyerek gösterdiğini iyi okudu Akşener.

Şimdi bir kez de milliyetçilik damarları daha belirgin bir partinin özüne dönerek ne kadar ivme kazanacağını görmeyi deneyecektir kanaatimce. Tıpkı CHP örgütünün partisine artık bağırarak; ‘özüne dön!’ çağrısı yapması gibi bir hal…

Sonuçları iyi mi olur, kötü mü olur orasını zaman gösterecek elbette. Tabii ki, siyasette 24 saatin çok uzun bir zaman olduğu kavramını da hiç akıldan çıkarmamak lazım. CHP ile İYİ Parti yeri geldiğinde yeniden ortaklık kurabilirler, ancak bu kez her iki partinin de çok daha tedbirli olacağına şüphe yok!

 

 

 

 

CHP’de delege seçimleri başlıyor: Osmangazi’ye Aslan aday

CHP’de delege seçimleri başlıyor: Osmangazi’ye Aslan aday

Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından parti içerisinde oldukça hareketli günler geçiren ana muhalefet partisi CHP’de kongre süreci başlıyor.

Muhtemelen bayramdan sonraki hafta önce delege seçimleri, ardından hızlı bir şekilde ilçe ve il kongrelerinin gerçekleşmesi bekleniyor.

İl Başkanı devam eder mi etmez mi?

Ya da tepede bir değişim olur mu olmaz mı?

İlerleyen süreçte göreceğiz.

Bursa, hatta Osmangazi özelinde, ilçe kongresinde oldukça çekişme olacağını tahmin ediyoruz.

Bu minvalde delege seçimlerine göre ortaya çıkacak isimler var.

O delege seçimlerini beklemeden ortay çıkan ilk isim ise Orhan Aslan.

Önce Orhaneli, ardından yaklaşık dört dönemdir İl yönetiminde yer alan, son İl yönetiminde de Sosyal İşlerden Sorumlu Başkan Yardımcılığı görevini üstlenen Aslan’ın Osmangazi’ye aday olduğunu öğrendik.

Muhtemelen önümüzdeki temmuz ayının 3. haftasında ilçe kongresini yapacak olan CHP Osmangazi’de Bursa’nın özbe öz yerlisi olan Aslan’ın aday olması, başta Dağlılar arasında olmak üzere CHP tabanında heyecan uyandırmış durumda.

Halkın milli ve manevi değerleri ile barışık dağ yöresinin evladı olan Aslan’a bizler de çıktığı yolda şimdiden başarılar diliyoruz.

TATLIOĞLU’NU GİK’E ALMAYAN AKŞENER’İN BU KARARINI NASIL YORUMLAMAK GEREKİR?

Bayram arifesinde siyasette hareketlilik devam ediyor.

Özellikle cumartesi günü gerçekleşen İYİ Parti büyük kurultayının sonucunu merak ediyorduk.

Kurultayın öznesinde ortaya çıkan tek sonuç İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in günah çıkarması idi.

Bir yandan pişmanlıklarından bahsederken, diğer yandan içinde bulunduğu Millet İttifakı’nın geleceği hakkında satır aralarında ipucu verdi.

O ipucu içinde, “madem CHP kendine bu kadar güveniyor o zaman seçime girsin, 2019 seçimlerinde aldığı büyükşehirleri alsın kendi başına” dedi, dersek abartmış olmayız.

Eğer ittifak devam edecekse dün yazdığımız yazıda ifade ettiğimiz şekilde devam edecek gibi gözüküyor.

Gelelim biz diğer konuya:

İYİ Parti’nin kuruluş aşamasından bugüne kadar geçen süre zarfında tüzüğünü yazma başta olmak üzere emeği en fazla geçen isimlerin başında Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu geliyor.

Son seçimlerde partisi tarafından aday gösterilmeyen Tatlıoğlu’nun partide ciddi emeği vardır. Bu emeğini de fazlasıyla bilen isimlerin başında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener geliyor.

Hatta Akşener milletvekili olmadığı için Tatlıoğlu’nu partisinin grup başkanı olarak göreve getirmişti.

En basit ifade ile Tatlıoğlu en güvendiği isimlerden idi.

Hatta en güvendiği isim…

Allah var ya, şu ana kadar Prof. Dr. Tatlıoğlu’nun parti içi hiyerarşiye aykırı bir konuşmasını görmedik, duymadık.

Genel seçimlerde Millet İttifakı iktidara gelirse bakan olacak diye milletvekili sıralamasına yazılmadığı ifade olundu…

Gerçi Akşener, bakan isimlerini sayarken Tatlıoğlu’nu hiç ifade etmedi…

Biz son kurultayda her şeye rağmen Tatlıoğlu’nu GİK’te görebileceğimizi zannetmiştik.

Sadece Tatlıoğlu değil GİK’te Bursa’dan hiçbir isim olmaması, her fırsatta “benim akrabalarımın olduğu ve okuduğum kent Bursa” diyen Akşener’in Bursa’yı çizdiği sonucunu çıkarmak mümkün.

Peki asıl soru şu:

Bu karar sonrası Tatlıoğlu nasıl bir yol haritası belirler?

Siyasete nokta mı koyar?

Virgül mü?

Devam mı eder?

Yerel seçimleri mi bekler?

İşte bu soruların yanıtlarını çok yakın zamanda öğrenmiş olacağız.

Ama bizim bugünden ifade edeceğimiz şu: Tatlıoğlu gibi isimler kolay yetişmiyor…

Tarım liseleri, istikrar talebi ve emanet ilaçlar

Tarım liseleri, istikrar talebi ve emanet ilaçlar

Geçtiğimiz günlerde katıldığım iki önemli toplantıyı daha detaylı olarak yazmak üzere bugüne ayırdım. Gündemin içinde kaybolup gitmesini istemediğim kadar önemli olan bu iki toplantının ilki TR Düşünce Kulübü bünyesinde gerçekleşti.

Bir yandan Bursa basını olarak yeni yönetimle tanıştığımız toplantı, diğer yandan TR Düşünce Kulübünün yeni dönemde neleri hedeflediğini öğrenmemiz açısından da kıymetliydi.

Elbette ilk hedef daha sıkı teşkilatlanma. Bunun için kollar şimdiden sıvanmış gerekli hazırlıklara hız verilmiş durumda. Kulüp 81 ilde teşkilatlanmayı amaçlıyor.

Önümüzdeki 3 aylık süreçte TR Düşünce Kulübünün üzerinde düşünce üreteceği konular da gayet özenli seçilmiş. Ana tema Bursa olacak ve Bursa’nın ulaşım, göç, turizm, kentsel dönüşüm gibi konuları üzerinde düşünülecek bol bol.

Toplantı sırasında; ‘Bursa’nın ne yazık ki, Ankara’da bir lobisi yok’ diyerek önemli bir başka noktaya parmak basan TR Düşünce Kulübü Başkanı Ercan Yakut, anlaşılan o ki, sadece Bursa lobisi için değil Bursa vizyonu için de hedef koymuş kendisine ve düşünce arkadaşlarına…

Çünkü biliyorsunuz Bursa’nın bir vizyonu da yok! Daha doğrusu Bursa’ya yıllar önce koyulan vizyon yavaşça bir kenara itildiğinden ve yeniden böyle bir zahmete girilmediğinden, hep boynu bükük bir kalacak gibi görünüyor canım şehir…

Şunu da unutmadan söylemem lazım, TR Düşünce Kulübü; geçtiğimiz dönemde tarımın önemi bir kez daha ortaya çıktığından ve bu süreçte tüm ülkeler önce kendi vatandaşlarını doyurmak adına içe kapandıklarından, yani kendi kendine yetebilen ülkelerin ayakta kaldığını sert bir tokatla bize bir kez daha hatırlattıklarından olsa gerek, tarım liselerini yeniden hayata döndürecek bir projenin hazırlığı içinde.

Bu belki ilk olmayacak, zira daha önce Eski Hamidiye Tarım Lisesi hayata geçirilen bir proje, ancak daha kapsamlı olacağı söylenebilir. Projenin işlerlik kazanması için 2025 sonu 2026 başı gibi bir zaman dilimi öngörülüyor. Mustafakemalpaşa’da kurulacak olan tarım lisesi bir vakıf üzerinden yürütülecek. Yeri, hatta bağışçıları dahi hazır olan bir projeden bahsediyoruz.

Benim gibi tarımın önemini sıklıkla hatırlatan bir yazar için heyecanla takibi yapılacak bir konu…

Gelelim aynı günün ikinci önemli toplantısına. BUSİAD bu yıl yaşanan deprem felaketinin ardından düzenlediği geleneksel tüm etkinliklerin gelirlerini deprem bölgesine yönlendirdi.

Anlaşılan o ki, bundan sonra da BUSİAD yönetiminin bir eli her daim deprem bölgesindeki vatandaşların üzerinde olacak. Çünkü bu imece sırasında çok güçlü dostluk bağları kurulmuş.

Gecede verilen en önemli mesaj ise BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Buğra Küçükkayalar’ın şu sözlerinde gizliydi;

“Bizler sanayici ve iş insanları olarak dijital yeşil ve toplumsal dönüşümü de sürdürülebilir kılmalıyız. Bu arada Cumhuriyetimizin 2. yüzyılına girerken yeni seçilmiş meclisimiz ve oluşturulan yeni hükümetimizden güven ve istikrar ortamının en kısa sürede sağlanmasını istiyoruz ve bekliyoruz. Biliyoruz ki, güven ve istikrar bize öngörülebilirliği getirir.

Unutmayalım ki; ülkemizin daha hızlı, daha dengeli, daha verimli, daha çevreci, daha katma değerli, daha sosyal ve de daha fazla kalkınması bu üçlü dönüşümü olabildiğince çabuk başarmasından geçmektedir!”

Sanayicinin sürekli kaygan bir zeminde iş yürütmeye çalışmaktan iyice bunaldığını ve artık daha sakin bir liman, daha güvenilir piyasa hareketleri istediğini anlamak için müneccim olmaya gerek yok…

NOT: Sağlık sektörümüzün yine maşallahı var. Geçtiğimiz hafta, belki de bu hafta başında raporla alınan ilaçlar için rapor süresinin uzatıldığına ilişkin bir bilgi geçildi haber sitelerinden. Elbette kaynak Sağlık Bakanlığıydı. Ancak ne hikmetse, haber merkezlerine bu bilgiyi geçen bakanlık, eczanelerin de kullandığı sisteme raporların uzatıldığına ilişkin talimatını vermemiş.

Bu nasıl bir sorun yaratıyor diye merak edenler için hemen açıklıyorum.

Pandemi sürecinde sürekli yenilenen raporlar nedeniyle raporlu ilaç kullanan tüm hastaların rapor süreleri aynı anda sona eriyor. Haziran ayı, raporlu ilacı olan tüm hastalar için raporlarının bittiği, yeni rapor almadıkları sürece ilaçlarını alamadıkları bir ay.

Bakanlık sisteme raporların süresinin uzatıldığına yönelik talimatı girmeyince, eee araya da bayram girince…

Olan şu; raporlu ilacı olan hastaların ilaçları bitiyor ve yeni ilaç da yazdıramıyorlar, çünkü raporları da bitiyor…

Gelsin emanet ilaçlar…

Şimdilerde raporlu ilaç kullanan tüm hastalar eczanelerden emanet ilaç alarak bayram tatilinde tedavileri için önemli olan bu gereksinimden mahrum kalmamaya çalışıyor.

İnsanın da diyesi geliyor tabii; ‘Yahu, haber merkezlerine bilgi verip haber yaptırırken aynı anda kendi sisteminize de ‘raporların süresini uzattık’ diye bir talimat girmeniz ne kadar zor olabilirdi ki…’

Millet İttifakı hangi şartlarda devam eder?

Millet İttifakı hangi şartlarda devam eder?

Gözler Millet İttifakı partilerine çevrilmiş durumda. Birleşe birleşe herhangi bir sonuca ulaşamadılar. Bundan sonraki yol haritaları nasıl olacak?

Merak konusu.

Madem birleşe birleşe olmadı o zaman bölünen bölüne mi yollarına devam edecekler.

Onu da zaman gösterecek.

Ama bugünden gördüğümüz Saadet Partisi, DEVA ve Gelecek Partisi Millet İttifakı’ndan koptu gidiyorlar.

Nereye gittikleri belli değil.

DP’nin varlığı ve yokluğu belli bile değil.

İYİ Parti’de ise gözler kongreye çevrilmiş durumda.

Kongrenin sonucuna göre bölünmeler ve istifalar devam edecek mi?

Yoksa CHP ile Millet İttifakı için aynı masada tekrar buluşabilecekler mi?

Sadece bu kadar mı?

Bunun dışında Yeşil Sol da Millet İttifakı ile devam etmeyeceğini açıkladı.

Biz gelelim İYİ Parti’ye.

Malum hatırlatmakta fayda var:

Son yerel seçimlerde bazı büyük şehirleri İYİ Parti’nin desteği ile CHP kazanmış durumda.

Eğer ittifak gerçekleşmeseydi o illeri kazanmak mümkün değildi.

Bu durumda İYİ Parti ne kazandı?

Sadece belediye meclis üyelikleri, herhangi bir büyükşehir kazanamadı.

Bu teşkilatların içinde ukde olarak kalmış durumda.

İYİ Parti teşkilatlarında bu dönem bize yine büyükşehir verilmeyecekse o zaman ittifaka hiç gerek yok, seslerini bugünlerde fazlası ile duymaya başladık.

Eğer verilmesi durumunda başta Bursa ve Mersin’in İYİ Parti’ye verilmesi gündeminde…

Böyle bir durumda seçimde İYİ Parti ve CHP işbirliği yapar mı?

Neden olmasın…

Velhasılı ittifak gerçekleşecekse belki bu sefer 20 kez buluşacaklar ama bu buluşmalarda bir şeyler konuşulmak durumunda…

Yoksa vatandaş sandıkta konuşuyor…

O konuşmadan da bunlar pek bir şey anlamıyor.

Diyeceğimiz odur ki Millet İttifakı devam ederse 6 artı 1 parti olarak devam eder.

Etse etse en fazla iki parti eder, o da sınırlı bir şekilde.

Bakalım bu süreçte neler olacak, yine de bekleyip takip edelim.

KURBAN BAYRAMINDA SİZ KURBAN OLMAYIN!

Allah nasip ederse çarşamba günü Kurban Bayramı. Dokuz günlük bayram tatili de cuma akşamı başladı.

Bu başlama ile beraber büyük göç de başladı.

Bayram münasebeti ile vatandaşlarımızın bir kısmı tatil beldelerine, bir kısmı da ata ocaklarına ziyarete gidiyor.

Böyle yoğun günlerde tam gün mesai yapan bir de trafik canavarı var.

O da kurbanlarını trafiğe çıkanlardan seçiyor.

Bizim dileğimiz ve temennimiz tatil için yola çıkan insanlarımızın kazasız belasız gidecekleri yere ulaşmaları, aynı şekilde evlerine dönmeleri.

Onun için biraz dikkat diyoruz.

Siz siz olun sakın trafik canavarına kurban olmayın!

Bizden hatırlatması…

 

 

Bu film hiç değişmiyor!

Bu film hiç değişmiyor!

İzlenmesi gereken savaş filmlerinin bence başında gelir:

Yönetmeliğini Fransis Ford Coppolo’nun yaptığı, başrollerini Martin Sheeen ve Marlon Brondo’nun oynadığı Kıyamet (Apocalypse Now).

Filmin konusu tanıdıktır: Vietnam Savaşı sırasında Albay Walter Kurtz (Marlon Brando), Amerikan ordusuna başkaldıran asker kaçakları ve yerlilerden oluşan bir orduyu yönetmektedir.

Yüzbaşı Willard (Martin Sheen), Kamboçya-Vietnam sınırında bağımsız bir bölge yaratan ve burayı acımasız yöntemlerle yöneten Albay Walter Kurtz’u (Marlon Brando) öldürmek için yola çıkan istihbarat subayını canlandırır.

Albay Kurtz’un savaş sırasında yaptığı her şeye göz yumulmuş, silaha ve paraya boğulmuştur. Ama gün gelip namlularını ABD’ye de çevirince hemen Pentagon tarafından kalemi kırılır.

Bugün de Rusya’da benzer şeyler yaşanıyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in özel ordusu olduğu söylenen 25 bin kişilik Wagner şirketi, Çar olarak adlandırılan Devlet Başkanlarına ve Moskova’ya başkaldırmış durumda.

Avrupa ve sivil toplum kuruluşları tarafından Ukrayna Savaşı‘nda en ön saflarda çarpışan bu paramiliter grubun savaş suçları işlediği iddia ediliyordu. Ama bu paralı askerlerin Ukrayna’da işlediği savaş günahları Putin’in bir kulağından girip diğerinden çıkıyordu.

Wagner şirketinin başında bulunan Yevgeny Pnigojin, Ukrayna Savaşı’nın başarısızlık olduğunu söyleyerek, Moskova’ya Putin’e başkaldırdı. Kimilerine göre 25 bin ila 50 bin askeri olduğu söylenen bu Oligark, Rostov kentini işgal ederek bir silahlı başkaldırı gerçekleştiriyor.

Aynı Kıyamet filminde olduğu gibi kendi ülkesini yaratmak için elinden geleni yapıyor.

Putin ise dün kankası olan Yevgeny Pnigojin’i hain ilan etti. Ulusa yaptığı konuşmalarda Wagner’e silah bırakması çağrıları yapıyor.

Bu arada Wagner’in başındaki Oligark’ın da kalemi kırılmış durumda.

Tüm bunlar olurken Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, olup bitenleri elinde patlamış mısır ile bir komedi filmi tadında seyrediyor.

Aslında biz bu filmin içerisinde yaşadık.

Filmdeki ABD gibi ya da günümüzdeki Putin gibi belli grupları senin karşındaki adamlarla çarpışıyor diye güce ve paraya boğarsan, kısacası ne istedilerse verirsen sonuçta gün geliyor o namlular sana dönüyor.

Yani bu film hiç değişmiyor.

Mustafakemalpaşa’ya 65 yataklı rehabilitasyon merkezi

Mustafakemalpaşa’ya 65 yataklı rehabilitasyon merkezi

Perşembe günü ilçe ziyaretleri kapsamında Mustafakemalpaşa’ya gittim.

Yüzölçümü olarak en büyük ilçelerimizden biri.

Bugün ise tarımsal sanayiinin en önemli merkezlerinden…

Bir tarafta bu özellikleri varken, diğer tarafta da meşhur Mustafakemalpaşa tatlısı ile tatlı yiyelim tatlı konuşalım diyen bir kent.

Ama özellikle son zamanlarda bazı büyüklerimiz yaşadıkları ve geçirdikleri rahatsızlıklardan dolayı hayatının belirli kısımlarında ne tatlı yiyebiliyorlar ne de tatlı konuşabiliyorlar.

Kent merkezinde özellikle Osmangazi Belediyesi tarafından alzheimer hastaları için yapılan gündüz rehabilitasyon merkezi bu noktada önemli bir çözüm olabiliyor.

Bu Başkan Mustafa Dündar’ın başarısı…

Belediye marifeti ile yapılan bir yatırım.

Ya ilçelerde durum?

İşte oraları iç açıcı olmuyor.

İşte bu noktada AK Parti Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Murat Hallaçoğlu, ilçeye yaşlılara ve engellilere yönelik rehabilitasyon merkezi kazandırabilmek için uğraşıyordu.

Hallaçoğlu hedefine ulaştı.

İlçede Millet Bahçesi’nin yakınında büyük bir alan bu merkez için tahsis edilmişti.

O merkeze Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan onay çıktı.

Merkez ile ilgili çalışmaların ilk aşaması olan arazinin temizlendiğini öğrendik.

Yakın bir tarihte 65 engelli ve yaşlımızın kalacağı rehabilitasyon merkezinin temeli atılacak.

Kısa bir sürede de faaliyete geçecek…

Bölgenin önemli ihtiyacı karşılanmış olacak.

Ben emeği geçen başta Hallaçoğlu olmak üzere herkesi tek tek tebrik ediyorum.

***

FESTİVALİN ERTELENMESİ ORHANELİ’YE ARTI YAZAR

Geçen haftaki köşemizde Orhaneli Festivali’nin bu hafta sonu gerçekleşeceğini kaleme almıştık.

Festival kapsamında ahududu, çilek, yaban mersini, kiraz festivali de düzenlenecekti.

Ancak son yaşanan yağışlar festivalin ertelenmesi zorunluluğunu ortaya koydu.

Başkan Ali Aykurt’un açıklamaları ile festivalin eylül ayı içerisinde yapılacağını öğrendik.

Fakat bu erteleme ile beraber festivale katılımın daha da artacağını düşünüyorum.

Hem festivalle beraber, Orhaneli’nin kurtuluşu hem de karavan festivali bunu yanı sıra rahvan at ve rafting yarışları düzenlenecek.

Bence bu erteleme Orhaneli’ye artı yazar…

Ne diyelim hayırlı olsun…

***

CASEIH MUSTAFAKEMALPAŞA SHOWROMU GÖZ KAMAŞTIRIYOR

Perşembe günü Mustafakemalpaşa ziyaretlerinde geçen dönem Bursa Kent Konseyinde beraber çalıştığımız İbrahim Özmen’in aile şirketi olan Özmenler Traktör’ün plaza açılışına katıldık.

Türk Traktör’ün en yeni markası Caseıh’in bayisi olan Özmen ailesi Mustafakemalpaşa’nın Tatkavaklı Mahallesine 5 dönüm alana kurulu showroom, servis ve yedek parçanın iç içe bulunduğu bir iş yeri açtılar.

Açılışa katılım çok fazla idi.

Asıl dikkat çeken ise…

Özmenler yılda ortalama 400 traktör satışı gerçekleştiriyor. Ya da diğer bir deyiş ile her resmi iş gününde ortalama 1.5 traktör demek.

Bunu yanı sıra yapmış oldukları satış ile Türk Traktör’ün Türkiye’deki en iyi ciro yapan 2. firması. Mustafakemalpaşa’nın en iyi ciro yapan şirketi.

30 çalışanı ile de istihdama katkı sağlayan bir şirket.

Biz de Özmen ailesinin bu başarılarından dolayı tebrik ediyor başarılar diliyoruz.

CHP, ADD, Bursa vizyonu

CHP, ADD, Bursa vizyonu

CHP’nin üzerinde dolaşan değişim rüzgarı kimin nereye isterse oraya çektiği bir hava akımı halini aldı.

Sorsan herkes değişim istiyor, ama kendisi değişmeden ya da kendi destekçileri değişmeden…

‘Döner istiyorum, ama dönmesin istiyorum’ muhteşem repliği gibi…

Değişimin önünde asla durmadığını, hatta değişimin önünü açtığını belirten CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde 81 il başkanı ile bir araya gelerek sorunları yerinde dinlemek istemiş, hatta bu toplantının ardından bir bildiri yayınlayan il başkanları Kılıçdaroğlu’na tam destek verdiklerini belirtmişti.

Sonradan ortaya çıktı ki, iş hiç de öyle değilmiş. İl başkanları malum toplantıda ciddi eleştirilerde bulunmuş, yalnız kaldıklarını, genel merkezden koptuklarını, alınan kararları tabanlarına anlatamadıklarını, partinin çizgisinden kaydığını, yaşananların kendi içlerine dahi sinmediğini, seçimin örgütler yüzünden değil genel merkez yüzünden kaybedildiğini ve daha pek çok şeyi sıralamışlar eleştiri olarak.

Kılıçdaroğlu ise yanıt olarak il başkanlarına “Partinin fikir ve hedeflerini tabana yayamadınız” derken milletvekili aday listeleri ile ilgili; “Listeyi son anda gördüm. Türkiye için çok kritik bir seçimdi. Oluşturduğum komisyon aday listelerinden sorumluydu” açıklamasını yapmış. Hatırlıyorum, bir programda daha buna benzer bir açıklama yapmıştı. O zaman da aynı şeyi düşünmüştüm, şimdi de fikrim değişmedi. Herhangi bir partide milletvekili aday listeleri eğer seçimle belirlenmiyorsa, parti genel başkanına son anda gösterilip üzerinde değişiklik yapmasına müsaade edilmeyecek biçimde bir davranış içine girilmez, girilemez…

Ben özellikle vekil listeleri konusundaki yanıtı ile ilgili Kılıçdaroğlu’nu samimi bulmuyorum

Sonuç olarak il başkanlarına söylenen ülkenin en geç iki yıl içinde yeniden seçim sürecine gireceği, partinin bir an önce sistemsel değişikliklerle sürece hazırlanması gerektiği olmuş.

Yani eleştirebilirsin, ama değiştirme, sistemde bazı değişiklikler yapalım yolumuza bakalım denmiş kısaca…

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise “CHP’yi topluma açarak örgütümüzü gençleştirmeliyiz. Parti içi demokrasi vazgeçilmez prensibimiz olmalı. Değişmek zorundayız. Değişime direndiğimiz her dakika toplumla aramızdaki mesafe açılıyor” uyarısında bulunuyor.

CHP Genel Merkezi’nden tüm örgütlere yayılan kıssadan hissenin de anlattıklarından gördüğünüz gibi değişimi herkes istiyor, ama herkesin değişimden istedikleri birbirinden çok farklı.

Bugün de Bursa’dan yine değişim kokan bambaşka bir ses yükseldi. Bu kez parti içinden değil, ancak Atatürk ortak paydası nedeniyle partiye eleştirel yaklaşma hakkı olduğunu savunan bir dernekten, Atatürkçü Düşünce Derneği’nden yapıldı açıklama…

Derneğin çiçeği burnunda başkanı Gürhan Akdoğan hem bir CHP üyesi olması sıfatı ile hem de eski bir CHP İl Başkanı olması nedeniyle kurdu cümlelerini…

Öncelikli olarak yapılan yanlışları sıralayan Akdoğan ‘koalisyonlardan bıktık, istikrar istiyoruz’ söylemlerinden yola çıkılarak ittifaklar sonucuna ulaşıldığının altını çizdi. Bu konu bana ‘zam’ demek yerine ‘fiyat ayarlaması’ denmesini hatırlatıyor hep. Sanırım bu ortak paydada Akdoğan ile buluşuyoruz.

Seçimlerde yapılan en önemli yanlışlardan biri de iktidarın, Anayasayı değiştirebilecek milletvekili çoğunluğuna ulaşmasının yolunu açmış olmaktı.

Bu konuya da değinildi, atlanmadı…

CHP’ye dostça uyarımızdır, bu ülkede bunca sorun varken nerede muhalefet partileri?” sorusu da sanki benim ağzımdan çıkmış bir soru gibi durdu toplantının tam ortasında.

Helalleşme konusuna da bir açıklık getirdi ADD Başkanı;

CHP’nin helalleşeceği hiçbir şey yok. CHP özeleştiri yapabilir, ama helalleşmek başka bir şey. Kürt halkına eziyet edenler helalleşsin! CHP’nin onurlu bir geçmişi vardır, onurlu bir geleceği olacaktır!”

Doğrusunu söyleme gerekirse son dönemlerde öylesine ezilmiş ve kendinden uzaklaşmış bir CHP görüyorum ki, parti ile ilgili böyle bir savunma bana bile iyi geldi.

Ben CHP’lilerin de günde birkaç kez özellikle; ‘CHP’nin onurlu bir geçmişi vardır, onurlu bir geleceği olacaktır!’ cümlesini ayna karşısında kendi kendilerine tekrar etmelerini öneririm.

Zira birleşeceğiz, çok olacağız, helalleşeceğiz, yanlışlardan döneceğiz derken özünden kopan CHP’nin içinde bir ideolojisi, bir geçmişi, bir doğrusu yokmuş gibi oradan oraya savrulan partililer görüyorum ben sadece.

Hal böyle olunca, demokrasiden yapılan çıkarım; ayak oyunlarından, seçim hilelerinden, pek de ahlaklı olmayan güç birliklerinden öteye gidemiyor.

Eeee… Haliyle parti de aslında bir adım bile öteye gidemiyor…

Toplantıda konuşulan bence en önemli konulardan biri de Bursa’nın vizyonu meselesiydi. Uzun zamandır Bursa’nın lobisi yok diyordum. Sonunda bu gerçek katıldığım bazı toplantılarda da kabul edilir hale geldi.

Şimdilerde ise en kıymetli sözüm Bursa’nın bir vizyonu yok cümlesi idi, meğer benim bildiğim gibi değilmiş, Bursa’nın bir vizyonu varmış aslında. Sadece birilerinin işine gelmediği için olsa gerek üstü kapatılmış. ADD Başkanı Akdoğan şöyle diyor;

“Kentin en batısından en doğusuna kadar pek çok ahlaki sorun var. Parsel rantları herkesçe biliniyor, kent suçları göz göre göre işleniyor, kimse sesini çıkarmıyor. Bursa Erdem Saker döneminde bir vizyon belirledi ve yüksek teknoloji üretimini tercih etti. Şimdi nerede o vizyon?”

Harika bir soru…

Madem belirlenen bir vizyon vardı ve bu vizyon çerçevesinde 2020 Çevre Düzeni Planı yapıldı. Şimdi nerede o vizyon, nerede o vizyona uymak için atılan adımlar, hatta nerede o vizyona uymak için atılan adımların sonuçları?

ADD bundan sonra daha çok müdahil olacak kentin sorunlarına. Benim gördüğüm kadarıyla oturduğu koltuktan CHP İl Başkanlığına göz kırpan Gürhan Akdoğan da daha çok çıkacak kameralar önüne…

İkarus

İkarus

Bu ismi ilk defa 90’ların başında tüm Türkiye’de kullanılan Macaristan malı körüklü otobüslere bindiğimde görmüştüm. O otobüslerin markası İkarus’tu. Daha sonra mitolojide çok hazin bir hikayenin kahramanı olduğunu okuyup öğrendiğim İkarus’un haline çok üzülmüştüm ama aklıma mitolojik kahraman değil, hep o dev körüklü otobüsler gelirdi.

Şimdi ise aklıma İkarus deyince Türkiye ekonomisi geliyor.

Neden mi?

İkarus’un hikayesi aslında babası Atinalı mimar mucit ve bilim adamı Daidalos ile başlar. Girit Kralı Minos, Daidalos ve İkarus’u bir kuleye kapatır. Tutsak olan Daidalos bu zindandan kaçtığında Girit adasından deniz yoluyla uzaklaşamayacağının farkına varır. Çünkü Kral Minos, bütün gemileri ve deniz taşıtlarını didik didik aratmaktadır.

Bir bilim adamı olan Daidalos, kuşları izler ve geçen zaman içerisinde kuşlardan topladığı tüyler ve bal mumu ile oğluna ve kendisine kanatlar yapar. Tam uçarak kaçacakları zaman Daidalos oğluna dönerek, “Sakın güneşe yaklaşma ve peşimden ayrılma” diye öğütler. Baba ve oğul kuleden kuşlar misali kanatlanarak kaçarlar.

İkarus uçmanın verdiği coşku ve kibirle babasının sözünü dinlemez ve güneşe yaklaştıkça kanatları erir ve denize düşerek ölür.

Şimdi diyeceksiniz ki “bu hikaye ve ekonomi ne alaka?

Benim için çok alakalı çünkü İkarus’un babası gibi ekonominin de bilim adamları, Türkiye’ye ve iktidara uyarı üzerine uyarıda bulundular.

“Dışarıdan tarım ürünleri almayalım tarımda üretimi destekleyelim” dediler. Bu uyarı baştakilerin bir kulağından girip diğerinden çıktığı gibi “Para var ki alıyoruz” dediler.  Arkasından ülkemizin fabrikalarını, limanlarını, madenlerini satmayın dedikçe “Alan varsa babalar gibi satarım” dediler.

“Türkiye’nin sınırları delik deşik oldu burnumuzun dibinde bir savaş bize zarar verir” dediklerinde “Şam’da namaz kılacağız” dediler.

“Ergenekon, Balyoz ile ordu esir alınıyor. Burnumuzun dibinde İsrail doğalgaz arıyor. Bütün donanma tutuklu” dediklerinde “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” dediler.

15 Temmuz sonrası ekonomistler “Ülke kararnameler ve OHAL ile yönetilemez, demokrasi ve hukuk askıya alınırsa yabancı yatırımcı kaçar, döviz fırlar” dediler. Ama karşılığında “dolar ile mı maaş alıyorsunuz? Dolar dolar boşalır” cevabını aldılar.

Hatta vatandaşı dolar bozdurmaya davet edip meydanlarda dövizleri yaktırdılar.

“Başkanlık sistemi ekonomiyi çökertir, güçler ayrımı ‘olmaz ise olmaz’ kuraldır” dediklerinde ‘”Siz verin bu kardeşinize yetkiyi dolar ile nasıl uğraşılır görürüsünüz” dediler.

Kerli ferli ekonomistler “faiz düşürmek intihar olur” dediğinde “Nas ortada bize ne oluyor. Faiz sebep enflasyon sonuç” dediler.

Bugün ekonomi yangın yeri… Faiz artışı da dövizi frenlemedi.

Her geçen saat biraz daha fakirleşiyoruz.

İkarus, babasının sözünü dinlemeyip güneşe yaklaştığında balmumumdan kanatları nasıl eridiyse, Türk Lirası da döviz karşısında eriyip gitti. Daidalos’un oğlu İkarus’a verdiği öğüt gibi, “iki ayyaş”tan biri diyor ki “Dünyada her şey için medeniyet için başarı için en hakiki mürşit ilimdir fendir.”

Türkçesi; “Bilimi dinlemezseniz böyle İkarus gibi çakılırsınız!”

Enflasyonu coşturan faiz kararı

Enflasyonu coşturan faiz kararı

Yatırımcılar bir süredir “bekle gör” stratejisi izliyordu.

Beklediler ve gördüler..

Neyi mi?

Dağın nasıl fare doğurduğunu!

Klasik söz yine moda.

“Dağ fare doğurdu”.

Nasıl mı?

Tahmin yarışı faiz seviyesini çok geniş bir alana yayınca sonuç hüsran oldu.

Çünkü hem yeni ekonomi yönetimi hem de yeni Merkez Bankası Başkanı cesur adım atmaya cesaret edemedi.

Neticede yüzde 15 seviyesine çıkarılan politika faizi beklentilerin epey altında kalınca piyasa tepkisi de doğal olarak gecikmedi.

Dolar ve altın rekor kırdı.

Borsa İstanbul ise yeniden canlanma sürecine girdi.

Peki pratikte faiz adımı ve arkasından gelen açıklamalar ne anlama geliyor?

27 ay sonra faizler arttı.
Yani ekonomide para politikasında duruş değişikliği başladı.

Ama atılan adımın boyutu ve Para Politikası Kurulu toplantısının ardından gelen açıklamalar net bir U dönüşünün başladığına dair sinyal vermedi.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Twitter hesabından yaptığı açıklamalar da sakin, sabırlı, adım adım bir yolculuğun başladığını gösteriyor.

Oysa ki ekonominin sabredecek pek de mecali kalmadı!

Ve yön konusunda da çok net bir tarif henüz yok.

Kilometre taşları görünürde yok.

Ekonomi yönetiminin çok çekingen ilerleyeceği fikrinden dolayı piyasalar kur tarafında ciddi bir tepki verdi!

Yani parasal cephede normalleşme beklentilerinin bir başka bahara ertelendiği izlenimi ağır basmaya başladı. Ortodoks politikalara dönüşün zaman alacağı ve çok da güçlü bir dönüşün olmayacağı fikri tedirginlik ve belirsizlik yaratmış durumda.

Neticede dolar yüzde 5 civarı artışla 24 lira 82 kuruşa kadar yükseldi.

Ve haliyle enflasyonu tetikleyici mekanizma yine hız kazandı!
Üzerinde çok konuşulan asgari ücret de daha ele geçmeden erimeye başladı. İlan edildiği anda 483 dolara denk gelen asgari ücret şu anda 460 dolara düşmüş durumda.

Dolayısıyla ithalata bir miktar fren yaptırabilecek ihracatı ise az da olsa destekleyecek bir kurs seviyesini öncelemiş durumda atılan faiz adımıyla.

Baktığımızda büyüme tarafını engelleyebilecek yüksek faiz artışını göze alamadıkları görülmekte. Yani bir seçim stratejisi olarak nitelenebilir faiz cephesi ile para politikasındaki son duruş!

Buna karşı enflasyon tarafında şu an için bir miktar negatif etkiye razı görünen bir görüntü söz konusu.

Muhtemelen yılın son çeyreğine kadar kurun bir miktar daha yukarı hareketine izin verilecek. Ve ardından seçimler için fren yaptırılacak.

Beklenti yönetimi açısından çok da başarılı bir süreç izlenmiyor ne yazık ki! Faizler artıyor gibi bir görüntü verilse de manzara hiç de net değil.
Ayrıca öncelikle bankacılık kesimi üzerindeki regülasyonların kaderi belli olmalı. KKM’nin takvimsel kaderi de. Yapısal pek çok reform da şart.
Bunlara dair hala ipucu yok kimsenin elinde.
Oysa ekonomiyi belirsizliğin kemirdiği aşikar!
Sözün özü; “ne şiş yansın ne kebap” tarzı bir yaklaşımla politika üretilerek yola devam edilme havası karşımızda.

Ekonomi mi? Boş verin gitsin…

Ekonomi mi? Boş verin gitsin…

Bugün önemli bir gün! Ülkece ‘Nas varken sana bana ne oluyor’ cümlesiyle çıktığımız yolun, ‘Hazine ve Maliye Bakanımızın adımlarını süratle, rahatlıkla Merkez Bankası’yla atmasını kabullendik’ cümlesiyle son bulduğu gündeyiz.

Mutlu muyuz?

Enteresan bir gün olduğu için, içinde bulunduğumuz durumdan mevcut faiz artırımı kararlarını alanlar dahil kimsenin mutlu olmadığını söyleyerek başlamak lazım gibi…

Benim gibi sade vatandaşın mutsuzluğu ise piyasaların hakimleri ve beklenti içinde olan iş dünyasından çok daha farklı.

Ben, yaşadığımız sürecin benim gibi emeği ile geçinenlere neler kazandırdığını ve neler kaybettirdiğini anlatmak istiyorum dilim döndüğünce…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Bunlar anlamaz… Ben ekonomistim…’ diye başlayan cümlesi ile birlikte ülkemize has, yepyeni bir ekonomik sistemi uygulamaya çalıştığını hepimiz biliyoruz artık.

Düşük faiz sistemi, üretim ve ihracatla birlikte cari dengede fazla verilmesini öngören; ‘Türkiye ekonomi modeli’ adı verilen, tıpkı kendimize has, partili ve çok geniş yetkili Cumhurbaşkanı ile yönetilme modeli gibi bize has olacağını iddia ettiğimiz bir sistem bu.

Ülkemizdeki ve hatta dünyadaki ekonomistlerin ekonomik gerçeklere uymadığını defalarca dile getirdiği sisteme göre, cari dengede fazla verilerek ülkeye giren döviz miktarındaki artış ve bunun sonucunda enflasyonun düşürülmesi hedefleniyordu.

Hikayenin en başında;

Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak nas neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim” diyen Erdoğan’ın sözleriyle birlikte gereken talimatı alan, talimatları uygulamadığı durumlarda da ‘söz dinlemiyordu, değiştirdik’ denilen Merkez Bankası başkanlarının aldığı kararlar kur krizini tetikledi, uygulanan faiz indirimi enflasyonist baskıyı artırdı.

Biz daha neyin ne olduğunu anlamadan günde iki kez değişen fiyat etiketlerinin yanında bizimle aynı endişeyi paylaşan doların da yükselişine tanıklık ettik.

Yıllık enflasyon güvenilirlik oranı yerlerde gezen TÜİK verilerine göre dahi Ekim 2022’de yüzde 85.51’e yükselerek rekor kırdı.

Merkez Bankası’nın rezervlerinin eksiye düştüğünü duyduk, ama sade vatandaş olarak bundan pek de bir şey anlamadık.

Bizim anladığımız kısım, bir yandan dövizin bir yandan da fiyat etiketlerinin sürekli arttığı bölümdü. Cebimizdeki para ile giderek daha az şey alır olduk, hayat giderek daha da zorlaştı ve biz dalgaların arasında boğulmamak için kafasını yukarıda tutmaya çalışan acemi yüzücüler gibi pek az çaba gösterdik…

Tam da bu süreçte paradan para kazanma devri de başlamış oldu. Üretimden daha çok kazandırdığı kesindi bahsi geçen yöntemin.

Şöyle ki;

Bankalar, bu enflasyon oranında aldığı parayı yüzde 27 faizle kredi olarak dağıtırken, bu oranlarla kredi alabilen yatırımcı ve ihracatçı ise, enflasyon oranı üzerinde, yüzde 60’la karlı çıktı. Böylece yeni sisteminin kazananları bankalar ve bu faizlerle kredi çekebilen şirketler oldu.

Krizin adı olmasa da tadı kaldı damağımızda…

Gelir dağılımında makas öylesine açıldı ki, emeğin büyüme içindeki payı 2016’dan bu yana yaşanan en sert düşüşe sahne oldu.

2016 yılında Gayrisafi Yurt İçi Hasılada yıllık yüzde 36,3 olan emeğin payı 2022’de yüzde 26,5’e düşerken, sermaye payı 2016’da yüzde 47,5 iken, 2022’de yüzde 54,5’e yükseldi.

Aradaki makasın açılmasının aslında pek de istenen bir durum olmadığını birlikte yaşama ve çalışma barışını ciddi anlamda etkileyeceğini vurgulamak isterim. Tüm ekonomik ve sosyolojik tahminlerin sonuçları bunu gösterir…

Ama biz bu tahlilleri falan pek umursamadığımızdan, yani öyle bir ülke olmadığımızdan, tüm sistemlerimiz de kendimize has olduğundan, meseleyi anlatmaya devam edeyim en iyisi…

Son olarak geçmiş dönem Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’den öyle bir açıklama geldi ki, evlere şenlik; “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor

Pekiii… Oldu o zaman…

Bizdeki tüm kabullenişlere rağmen, çünkü bu işe sesini çıkaran, öyle sokaklara dökülen, ‘Biz açız, sokaktan, çöpten yiyecek topluyoruz, bu ülkede açlıktan çocuklar ölüyor!’ diyen kimse olmadı benim bildiğim.

Aynı şey Avrupa’da herhangi bir ülkede olsa taş üstünde taş kalmazdı, hatta dünyanın başka herhangi bir ülkesinde yaşansa bunlar, ortalık savaş alanına dönerdi de…

Bizde olmaz öyle şeyler…

Kan kusar kızılcık şerbeti içtik deriz biz, öylede bir toplumuz işte…

Gelinen noktada faiz birazcık artırıldı, piyasalar bu artışı pek beğenmedi, yanında dolar da artış eğilimine girdi, falan filan…

Biz bunları umursayacak bir millet miyiz?

Elbette hayır…

Bundan sonra olacak olanlar da çok belli aslında. Kabaca bir değinmek isterim…

Neoliberal denilen ekonomi politikalarına geri dönülmüş oldu, yani ucuz kredi dönemi bitti. Bunun faturasını bilin bakalım kim ödeyecek?

Elbette emekçi…

Bu işin başından beri reddettiğimiz kanunlar böyle diyor…

27 ay sonra geldiğimiz noktada, ülkece refaha ulaşamadan, işçi kıyımlarının ve gelir adaletsizliğinin daha da büyüyeceği bir sürece daha merhaba dedik…

Hay maşallah…

Şimdi ekonomideki bütün göstergeleri altüst eden müthiş modelimiz, yerini yüksek faizin devreye girdiği neoliberal ekonomi politikalarına bırakacak. Ucuz krediye ulaşma dönemi biten iş dünyası ve patronların yeni dönemin faturasını, kime keseceğini ise omuzlarımızın üzerinde taşıdığımız ‘kafa’ olarak tabir edilen kütlenin bir bölümünü kaplayan organı çalıştırarak bulabileceğinizi düşünüyorum…

Ya da boş verin en iyisi ya…

Alnımıza ne yazıldıysa onu görüyoruz nasılsa…

 

Bursa’nın seçimleri

Bursa’nın seçimleri

Cennet Bursa’m… Her siyasi seçimde bir numara ancak, sonraları hep hüsran, hep mağdur…

Genel seçim sonrası Bursa’dan bakan beklentisi vardı ama yine yok! Hadi bakan yardımcısına da razıyız ama nerede?

Tarafsız bir siyasi yaklaşımla soruyorum;

Millet İttifakı Büyükşehir Belediye başkanlarını (Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş) Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak gösteriyorsa, Cumhur İttifakı’nın daha doğrusu AK Parti’nin kalesi Bursa’dan neden üst düzey bir yönetici o koltuklara layık görülmüyor?

Naif, nitelikli, nezaketli siyaseti benimsiyen İl Başkanı, Büyükşehir Belediye Başkanı neden bakan ya da bakan yardımcısı olmasın?

BURSASPOR SAHİPSİZ KALMAZ

Gelelim Bursaspor seçimine;

Kimse, “İşadamları destek olmuyor” diye kızmasın. Adamlar yıllarca değirmene buğdayı taşıdı ama değirmenin başındakiler çıkan unu ekmek yapmak yerine havaya uçurdular… Beyaz toz bulutu uçup gitti.
Bursaspor efsanesi, Eskişehir efsanesinin akibetine uğramaktan şimdilik Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş sayesınde kurtuldu, lige tutundu…

“BURSASPOR SAHİPSİZ KALMAZ, BURSASPOR’U KAYYUMA BIRAKMAYIZ” diyenler oldu!!!

Trabzonspor’a alel acele satılan futbolcuları kimse unutmadı! Onlar Bursaspor’da kalsa daha da iyi yerlerde olurdu.

Bursaspor kayyuma kalmaz üstad, merak etme. Gerçek Bursaspor sevdalıları, ne Bursaspor’u ne de Bursaspor’un hesabını yerde bırakmaz.

TFF’DE BİR DEĞİL İKİ YÖNETİCİMİZ OLMALI

Bir de Türkiye Futbol Federasyonu seçimleri kapıda… “Aman, bize ne” demeyin; TFF yönetimlerinde 1 değil 2 yöneticimiz olmalı. Yedeklerde de olmalı.

İbrahim Burkay, bu konularda tecrübeli değil ve zaman ayıramıyor. Merkez Hakem Kurulu’nda 15 yıldır Bursalı üye yok. Profosyonel, amatör disiplin kurullarında Bursalı yok. Temsilcilerde Altan Kutucu sonrası kimseler yok. Federasyon takımlarında Bursalı antrenör yok. Hep Trabzon, Kayseri, İzmir, istanbul… Çok mu zor, aslında hiç de zor değil. iktidar partisi yöneticileriyle dialoğuna bakar. Ben isim vermiyorum ama Bursalı Bursa’yı temsil edecek, biraz da futbolun içinden gelecek kişiler olsun istiyorum.

AK Parti önce büyük kongresini ardından ilçe ve il kongrelerini yapacak

AK Parti önce büyük kongresini ardından ilçe ve il kongrelerini yapacak

Bir süredir AK Parti’de kongre süreci ile ilgili gelişmeleri kaleme alıyoruz.

Daha önceki yazılarımızda önce delege, ardından ilçe ve il, son olarak da büyük kongre sürecinden bahsetmiştik.

Ancak son kulis bilgileri bu sıralamada bir değişiklik olacağı yönündeydi. Nitekim biz bu satırları kaleme almak üzere klavye başına geçtiğimizde kulis bilgileri doğrulandı.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Erkan Kandemir, “Önce büyük kongre, sonra i-ilçe kongreleri olacak. 16 ya da 30 Eylül’de MKYK’da karar almak suretiyle Cumhurbaşkanımız uygun gördüğü tarihte kongreyi yapacağız.” dedi.

Hatırlanacağı üzere büyük kongre için eylül ya da ekim ayları telaffuz ediliyordu.

Bu ilk kongre olacak. Bu sene önce büyük kongre, ardından ilçe ve il kongreleri yapılacak.

Bu da şu demek…

AK Parti’de yenilenme üstten başlayıp alta doğru devam edecek…

Böyle bir durum belki bir ilk olacak.

Olursa da farklı bir anlayışı AK Parti belki de Türk siyasetine getirmiş olacak.

Bekleyip, takip edelim…

Bu arada AK Parti’de dikkat çeken detaylardan biri de üye müracaatlarında rekor artışın olması. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından rekor sayıda başvuru olduğunu öğrendik.

Bu konuda AK Parti yöneticileri biraz daha hassas.

Özellikle Cumhur İttifakı’ndan istifa edip de partiye müracaat edenlerin üyeliklerinde başvurular alındıktan sonra inceleneceğini de bir detay olarak paylaşalım.

Bunun da sebebi ittifak hukuku…

ÖZBEKİSTAN’DA SEÇİM HEYECANI

Türk Cumhuriyetleri’nde yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmeleri yakından takip ediyorum.

Bu konuda en çok takip ettiğim ülkelerin başında Özbekistan geliyor.

Bilmeyenlere hatırlatmış olayım.

Bursa’nın Keles ilçesi ile Özbekistan arasında tarihin derinliklerinden gelen özel bir akrabalık var.

Hatta Keles’e yerleşenlerin ve kuranların büyük dedelerinin Özbekistan’dan gelen Türkler olduğu ifade olunur.

Özbekistan’da Keles adında bir yerleşim vardır.

Bizim de ata ocağımız Keles olunca Özbekistan’ı daha farklı izliyorum.

Özbekistan’da bugünlerde tatlı bir heyecan var.

Nisan ayında gerçekleşen referandum ile anayasalarında değişiklik oldu.

Değişen anayasa sonrası 9 Temmuz 2023 tarihinde Özbekistan halkı sandığa giderek cumhurbaşkanlarını seçecekler.

Seçilecek cumhurbaşkanı bu sefer 7 yıllığına seçilmiş olacak.

Mevcut cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev ile beraber toplamda dört aday var…

En güçlü aday mevcut cumhurbaşkanı Mirziyoyev.

Onun da en önemli özelliği ülkesini dışa açması ve Türkiye ile sıkı ilişkiler kurması, seçildikten sonra Özbekistan’ı Türk Devletler Topluluğuna üye yapması.

Sıkı bir Türkiye hayranı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan “kardeşim” diye bahsediyor.

Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı töreninde de hazır ve yanında olan mevcut cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in seçilmesine kesin gözü ile bakılıyor.

Bu da 21. yüzyılın Türk Dünyası Yüzyılı yolunda ilerlemesi noktasında önemli adımlardan biri.

Türk Dünyası ne zaman dilde ve fikirde birlik, aynı hedeflere odaklandı mı bu yüzyılın süper gücü olacağından şüphesi olmasın.

Şimdiden Özbekistan seçimlerinin kardeş ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

 

Emekli ne alacak?

Emekli ne alacak?

İş dünyasında hayal kırıklığı yaşanıyor.

“İşçinin hakkıdır, helali hoş olsun.” cümlesini sıkça duyar olduk.

Ama sektörlerin pek çoğunda işveren hayli mutsuz. Yeni asgari ücret mutsuzluğun temel kaynağı!

Yüzde 34’lük zammın kara kara düşündürdüğü işverenler var.

“Rekabet gücümüz elden gitti.” ifadesi sıkça duyulur oldu.

Ancak asgari ücretle geçinilemediği de ortada.

Yani çalışanın alım gücü ihmal edilemez bir hak meselesi. Ama işverenin de ayakta kalması ayrı bir hak.

Dolayısıyla işverenler ve hükümet el ele verip rekabet gücünü arttıracak çözümleri bir an önce bulmak zorunda!

Asgari ücretin çalışanı da işvereni de mutlu etmeyen zam oranı başka kesime ise büyük bir umut kaynağı oldu.

Emekliler yüzde 34’ü duyunca ciddi şekilde beklentiye girmiş durumda.

Ancak unutmayalım ki emekliler son yıllarda en fazla ihmal edilmiş kesim oldu.

Özellikle en düşük maaş seviyesi “sürünme” aylığı kıvamındaydı uzun süre.

Seçim sandığı ufukta görünce birdenbire değere binen emeklilere önce 5 bin 500 sonra da 7 bin 500 lira verildi en düşük maaş olarak.

Ama elbette ki silindir gibi ezip geçen fiyat artışları emekli zamlarını da ezdi geçti!

Üstelik en düşük maaşın bir tık üstünde alanlar sadece TÜİK’in resmi enflasyonu kadar zam görebildi. Yani ayrı bir erozyon yaşanıyor emekliler adına.

Haliyle alım gücünü hayat şartlarına uyduracak bir zam bekliyor emeklilerimiz.

Buna karşın sosyal güvenlik tarafında gittikçe açılan bir açık var dolayısıyla da hükümetin eli aslında o kadar rahat değil.

Neyse ki ufukta bir seçim var. Dolayısıyla da kesenin ağzı öyle ya da böyle açılacak gibi görünüyor.

Umut kriteri ise asgari ücretliye yapılan zam.

Ancak unutmayalım ki son yıllardaki yüksek asgari ücret zamlarından ne diğer ücret dilimlerinde çalışanların ne de emeklinin faydalandığını gördük!

Ve daha da ilginci yeni bir sistem denemesi söz konusu. En düşük emekli aylığına yapılan zamların kademeleri bozması nedeniyle oluşan dengesizlik giderilmeye çalışılacak.

Ek zam buradan doğuyor belli oranda.

Ancak tüm kademelerde hakkınca yapılacak gibi görünmüyor bu düzenleme.

Görünen tek şey uzun süre yüksek prim ödemiş olanlara hakkaniyet adı altında aslında haklarının teslim edilmemesi tarzı bir sonuç!

En düşük maaş zaten insani seviyelerden çok uzakta.

Temmuzda en iyi ihtimalle 10 bin lira civarına çıkarılacak yüzde 33,33’lük artışla.

İlk 6 aylık enflasyon yüzde 18 civarında gerçekleşecek. Refah payı emeklilere verilmiyordu.

Şimdi verilse bile büyüme oranı yüzde 4 seviyesinde. Dolayısıyla en düşük emekli maaşı siyasi

kaygı güçlüyse yüzde 30 civarı artırılacaktır!

Ancak yerel seçimler öncesi yılbaşı zammı da var düşüncesiyle bir erteleme olursa 9 bin lira üstü bir rakam verilmez. Zaten diğer maaş dilimleri ile aradaki farkı hakkaniyet ölçüsüne taşımak isteniyorsa bütçenin de sıkıntılı olduğunu düşünürsek en düşük maaşın sınırlı artması doğal bir sonuç olur.

Genel seçimlerde verilen en temel vaat da 7 bin 500 TL üstü maaaşlılara dönük bir düzenlemeydi. Dolayısıyla temmuzda 6 aylık TÜFE artı kademe intibakı ve belki de cuzi bir refah payı gelebilir!

Neticede yüzde 34’ü bulan bir artış bazı kademelerin önüne çıkabilir! Ama tüm emekliler umutlanmasın. Çünkü emeklilerin tümünün yüzünün güldüğü bir dönem pek yoktur tarihimizde.

Keles’te gözle görülen hizmetler

Keles’te gözle görülen hizmetler

Bursa’nın en önemli doğal markalarını say deseler Uludağ diye başlar, ardından Keles Kocayayla diye sıralamaya devam ederiz….

Gerçekten de öyle Keles Kocayayla…

Kentimizde ve kent dışında yaşayan birçok insana yaz aylarında ev sahipliği yapıyor Kocayayla.

İşte bizim de ata ocağımız olan Keles Kocayayla’ya zaman zaman misafir olarak gidiyoruz.

Gidince de Keles Belediye Başkanı Mehmet Keskin’e uğramadan geçmeyiz.

Biz kendisine çay içmeye uğrarız ama Başkan Keskin, belediyeye kim gelirse gelsin karnını doyurmadan göndermez…

O misafirperverliği ile gönüllerde taht kuruyor.

Keskin ile ilgili olarak birkaç bilgi vermek gerekiyor:

Kendisi uzun yıllar öğretmenlik ve idarecilik yapmış bir isim. Emeklilik dönemi ile beraber siyasete giren Keskin, önce İl Genel Meclisi Üyeliği, ardından İlçe Başkanlığı yapmış, sonrasında belediye başkanı seçilen bir siyasetçi…

***

Sadece gelen misafirlerin değil, ilçede ve köyde yaşayanların da gönlünde taht kurmuş durumda…

Nasıl mı?

İlçe bütçesinin kat kat üstünde gerçekleşen icraatlarla her haneye dokunmuş durumda.

İşte örnekleri…

Yıllardır kangren haline dönen Tavşanlı yolu bu dönem iyileştirilmiş durumda.

Yine DSİ tarafından yapımı yılan hikayesine dönen Keles Kocayayla’da gölette mutlu sona Keskin döneminde ulaşıldı.

Birçok köyde köylülerin kullanacağı muhtarlık binaları ile beraber sosyal tesis diyeceğimiz binalar yapılmış.

Yine köylerde büyük ihtiyaç duyulan ürün toplama merkezleri bazı köylerde bitmiş, bazı köylerde ise bitmek üzere…

Keles’te devam eden cami inşaatı bu dönem tamamlanmış durumda.

Bölgede yapımı biten halı saha da açılış için gün sayıyor…

Gençler spora doyacak.

Keles Kocayayla onun zamanında ekoturizm merkezi oldu desek abartmış olmayız.

Bursa Büyükşehir Belediyesi marifeti ile gerçekleştirilen bungalov tipi evler Keles Belediyesi tarafından hizmet olarak halka sunulmuş durumda…

Bu icraat bile ilçeye önemli gelir getiriyor, istihdama katkı sağlıyor.

***

Mehmet Hoca’nın hedefleri arasında Meslek Yüksek Okulu binasına ek bina kazandırma hedefi var. Bununla ilgili çalışmaları devam ediyor.

Yine diğer bir hedefi ise bölgeye yaş sebze meyve işleyecek entegre tesisi kurma ile ilgili de yoğun bir gayret içerisinde.

Hoca’nın bir kusuru var.

Yaptıklarını reklam etmiyor.

Hemşerilerim bilsin diyor.

Biz işimizi önce Allah’ın rızasını kazanmak için yapıyoruz, diyen bir siyasetçi.

Önümüzdeki dönem ile ilgili olarak da “Genel Merkezimiz, teşkilatımız bilir” diyen bir isim…

Bize hangi görevi verirlerse biz o görevi yaparız” diyecek kadar da mütevazi bir isim Keskin…

Partisinin tekrar aday göstermesi durumunda Mehmet Keskin’in gelecek dönemde çok daha önemli işlere imza atacağı kesin.

Bana sorsalar, yaptıkları yapacaklarının teminatı…

Bize de kendisine çalışmalarında başarılar dilemek düşüyor.

Kurultay öncesi İYİ Parti analizi

Kurultay öncesi İYİ Parti analizi

Seçimlerin ardından tüm muhalefet partilerinde olduğu gibi İYİ Parti’de de bir kendi iç muhasebesini yapma, istifalar etme, küskünlükler yaşama sürecine girildi.

Aslında, seçimin kazanılması halinde hiç sorun edilmeyecek konular masaya yatırıldı, ‘öyle olmasaydı da böyle olsaydı…’ cümlelerinin ardından bir parti içi muhalefet de doğdu.

Gerçi şimdilik Akşener’in karşısına çıkacak kadar güçlü bir adayları olmadığından prematüre doğum diyebileceğimiz bu muhalefet işin sadece görünen yüzü.

Gelin hafta sonu büyük kurultayını gerçekleştirecek olan İYİ Parti için küçük bir analiz yapalım birlikte…

Siyasi hayatına çok hızlı başlayan, ülkücü tabanla birlikte merkez sağdan ve siyasete yeni atılan, var olan siyasi yaklaşımlardan memnun olmayanlardan beslenen İYİ Parti, neredeyse bir gecede 81 ildeki örgütlenmesini bitirmeyi başararak ve CHP’nin unutulmaz desteği ile grup dahi kurarak koydu muhalif kanada ağırlığını.

CHP ile ittifak süreci de görünmez biçimde de olsa bu dönemde başladı. Bir yanda muhalefet olmanın verdiği dayanışma ruhu bir yanda ne yapılırsa yapılsın ödenmeyecek bir diyet…

Parti de kendi içinde kuruluşu itibariyle ikiye bölünmüştü zaten.

Bir yanda MHP kökenli, sert siyasi duruşları ile dikkat çeken ülkücüler, diğer yanda İYİ Parti’yi merkez sağda gören ve siyasetini bu biçimde yapmaya çalışan, daha yumuşak eğilimli liberaller

Parti içinde ilk raund bir önceki genel seçimlerde alındı, İYİ Parti teşkilatlanmada büyük emeği geçen MHP kökenli teşkilatçıları meclise göndermeme gibi bir karar ile yoluna devam etti.

O dönem, milletvekili listelerinin açıklandığı gün, İYİ Parti İl Başkanlığındaydım. Liste başı isimler olan İsmail Tatlıoğlu ve Ahmet Erozan’ın başkanlık binasına gelişlerini ve onlara rakip olan Selçuk Türkoğlu ile Hasan Toktaş’ın destekçilerinin tepkilerini gayet net hatırlıyorum.

O günden hatırımda kalan en net cümle; ‘Bitmedi, daha yeni başlıyor…’ cümlesiydi.

Gerçekten de öyle oldu. Partinin ülkücü kesimi aldıkları siyasi terbiyenin ve Selçuk Türkoğlu’nun sendikacılıktan da gelen örgütlenme yapısını iyi kurabilme yeteneğinin etkisi ile daha çok asıldılar meseleye.

Meşhur masadan kalkma konusu yaşanmadan hemen önce Bursa’da yüzde 15-16 düzeyinde bir oy oranını yakalıyordu İYİ Parti.

Masadan kalkıp, tekrar oturarak vakti zamanında CHP’nin kendisine verdiği 15 vekilin diyetini ödeyen Genel Başkan Meral Akşener, belki yüzde 5-6 düzeyinde oy kaybetti, ama partinin özüne dönmesinin de yolunu açtı bence bu şekilde.

Geldiğimiz noktada altılı masanın çoktan dağıldığını, birbirleriyle ittifak yapan partilerin her birinin kendi iç hesaplaşmasında bu ittifaktan duyduğu memnuniyetsizliği dile getirdiğini biliyoruz.

İttifaktan en çok ağzı yanan iki parti ise elbette CHP ve İYİ Parti üstelik onların ittifakı çok daha öncesine dayanıyordu, ama artık bitti…

Önümüzdeki kurultay sürecinde yapacağı konuşmada İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in de bunu net olarak söyleyeceğine dair yüksek bir beklenti var kulislerde.

Kurultayın bir diğer büyük beklentisi ise GİK üyelerinin seçiminin nasıl yapılacağına ilişkin.

Aldığım duyumlar Akşener’in çalışmak istediği isimlerden oluşan bir blok listeyi yedek üyeleri ile birlikte çoktan hazırladığı yönünde.

Hatta, söylenenlere bakılırsa, ‘Beni oylayacaksınız, beni!’ çıkışı dahi yapılmış.

Muhalif kanadın da kendi GİK listesi ile kurultaya katılma ihtimali var malum.

Başarı şansları var mı? Bu kadar aleni desteğin ardından sandığın başına gelindiğinde bir çark döner mi?

Ben pek sanmıyorum, ama yine de kurultay sonucunda heyecan yaratacaktır.

Beklemek lazım…

İşin özünde GİK üyelerinin oluşturulmasında aranan ana kriter yatıyor aslında. Tahminlere göre; meclisi MHP kökenli İYİ Partililere, teşkilatın hakkını teslim etmek adına bilinçli olarak teslim eden Akşener, ileriki süreçte partisini merkez sağa oturtabilmek için GİK üyelerini liberal kanattan seçecek.

Eğer böyle bir sonuç oluşursa parti dengeye gelecek, yaşanan küçülme bir toparlanma süreci olarak kabul edilip yola devam edilecek.

Yok eğer GİK de MHP kökenli isimlere kaptırılırsa, o zaman partinin küçülme eğilimi devam edecek. Zira merkez sağ siyasetten yana gönül koyanların artık İYİ Parti çatısı altında siyaset yapması için bir neden kalmıyor ortada.

Gelelim en çok merak edilen konulardan birine. Partinin sevilen isimlerinden ve Bursa’nın da en sevilen politik simalarından olan Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu malumunuz bu dönem vekil değil. Kendisinin Cumhurbaşkanlığının Millet İttifakı tarafından kazanılması durumunda farklı bir konumda değerlendirileceği uzun uzun söylendi. Ama beklenen sonuç gerçekleşmedi maalesef…

Şimdilerde ise bir yandan partisinden istifa edeceği, bir yandan da istifa edeceği partiden belediye başkan adayı olacağı söylenen Tatlıoğlu’nun durumu biraz arafta kalmıştı.

Öyle ya, bir partiden hem istifa edip hem de nasıl belediye başkan adayı olacaksınız?

Oyları yüzde 10 düzeyine gerilemiş bir siyasi partinin belediye başkan adayı olsanız kazanma ihtimaliniz ne olacak?

Sorular çok…

Aldığım son duyumlara göre, partisinden istifa noktasında değil Tatlıoğlu, hatta partiden istifa etme düşüncesi olanlara da ‘Partiyi bırakmayın’ telkininde bulunuyor, ancak kendisine teklif edilen Genel Başkan Yardımcılığını işlerini sebep göstererek kabul edemeyeceğini ifade etmiş. Ankara’dan Bursa’ya taşındığı da bana gelen bilgiler arasında.

Tüm bunları bir araya getirirsek, İsmail Tatlıoğlu’nun bundan sonraki süreçte aktif bir siyasetçiden daha çok partili kimliği ile devam ettireceğini düşünüyorum politik hayatını.

Sonrasını da kurultaydan çıkan sonucun belirleyeceğini düşünüyorum…

Kulisleri dinlediğimize göre gerisini bekleyip göreceğiz…