Turgut Özkan aradan sıyrılan isim olur mu?

Turgut Özkan aradan sıyrılan isim olur mu?

Şimdilerde Bursa siyasi gündeminin en önemli meselesi İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e danışmanlık görevi de görmüş olan İbrahim Alagöz’ün CHP’ye geçişi sırasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmeler sırasında menüde neler olduğu…

Bir iddia Nilüfer Belediye Başkanlığı diyor, hemen ardından yalanlama geliyor, ‘Böyle bir pazarlık söz konusu olamaz’ diye…

Bir diğer iddia Mudanya Belediye Başkanlığı diyor, henüz bu iddiaya ilişkin bir yalanlama gelmedi sanırım, ancak Mudanya Belediye Başkan adayının bu kez farklı bir isim olacağına ilişkin duyumlar giderek kuvvetleniyor…

Hatta resmi açıklamalarda Kılıçdaroğlu ile Alagöz arasındaki görüşmeler ve görüşmelerin sürelerinin doğruluk içerdiği, ancak görüşme içeriğinin yerel seçimler olmadığı söyleniyor…

Bursa küçük İstanbul olma yolunda hızla ilerlerken, güçlü bir şehir portresi çizerken, elbette üzerinde pazarlıkların yapılacağı belediye başkan adaylıkları olacak. Tüm bu görüşmelere ve pazarlık iddialarına hiç şaşırmıyorum…

Oysa CHP’nin yerel seçim pazarlığından önce tamamlaması gereken bir kurultay süreci var. En azından kongrelerin yerel seçimlerden önce tamamlanması ve yerel seçimler için partinin çalışmalarını organize edecek yönetimlerin koltuklarına oturması şart.

İlçe kongreleri tamamlandıktan sonra il kongresine odaklanan CHP kulisleri bu açıdan da oldukça hareketli.

İşin garip olan tarafı ‘Bir oy alacağımı dahi bilsem İl Başkanlığına aday olacağım’ diyerek yola çıkan CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan, yarışın güçlü isimleri arasında sayılmazken, dengeler değişmeye başladı.

Yıldırım İlçe Kongresi sırasında yaptığı konuşmada CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’e ‘Geçen seçimde size oy kaybettiren ekiple mi yol yürüyeceksiniz?’ diye seslenen Özkan’ın enteresan bir matematiğin içinde aradan sıyrılan aday olabileceğini düşünenlerin sayısı giderek artıyor.

Eğri oturup doğru konuşmak lazım, CHP Bursa İl Başkanlığının en kuvvetli adayı Nihat Yeşiltaş, fakat Osmangazi’de ve Nilüfer’de yaşanan gibi bir sürprizle karşılaşabilir miyiz?

Bu soruyu sormak için doğrudan Turgut Özkan’ın yanına uğradım geçtiğimiz günlerde. Doğrudan da sordum sorumu; ‘İl Başkanlığı için şansınızı nasıl görüyorsunuz?’ diye…

Ben İl Başkanlığı için yapılan matematik hesapların geçerliliğine pek inanmıyorum. Bu bir kere partinin il delegelerine yönelik bir saygısızlıktır. İnsanlar bakarlar, kim neler yapmış, nereden nereye getirmiş partiyi, nasıl bir yol yürümüş, kimleri kırmış, kimleri sarıp sarmalamış, buna göre tercihini yapar…” yanıtını aldım.

Öncelikle şunu söylüyor Özkan, ‘Ben atanmış değil yönetim kurulunun seçimi ile göreve gelmiş bir başkanım’ burası önemli. Çünkü atanmış tüm isimlere parti içinde haklı olarak bir tepki var. Yönetim kurulunun seçimi ne denli ön seçim gibi tüm üyelerin katıldığı bir seçimin havasını verir, orasını tartışmak gerekir elbette.

Sadece bu argümanla yola çıkmıyor tabii ki, bir diğer iddiası partiyi asla terk etmemiş olmasına yönelik.

Ben göreve geldikten sonra ve il başkanlığı adaylık çalışmalarımı yürüttüğüm sırada, bizden çok büyük partililerimizden işittiğim; ‘Başkan biz seni takip ediyoruz. Sen ne olursa olsun, partiyi bırakmadın, küsmedin, hep sana verilen görevleri yapmak için çabaladın’ sözleri dahi benim için büyük gurur. Bu partiye emek vermenin en büyük ödülü bu benim için” diyor Başkan Özkan.

Oysa küseni, bırakanı, bırakıp yıllar sonra geleni, partiden istifa edeni, yeniden üye olanı, başka partiye gideni boldur CHP’nin…

Bana gösterdiği bir fotoğrafla ‘Ben bu partiye 60 yıldır hizmet eden bir ailenin çocuğuyum’ diyen Turgut Özkan’ın tüm bu konuşma boyunca gözlerinin dolu dolu olması beni söylediklerinden daha çok şaşırtıyor.

Son bir önemli argümanı da şöyle özetleyebilirim; genel seçimler sırasında CHP Bursa İl Başkanı olarak görev aldığından, il başkanının değişmesinin seçimlere hazırlanmak konusunda partiye zaman kaybettireceği düşüncesinde Turgut Özkan.

Yeni başkanın tebrikleri kabulü bir ay sürecek. Oysa ben bugün seçilsem ertesi gün sahalara inmek için hazırım” diyor.

Tüm bu argümanlar elbette il delegeleri ile yapılan konuşmaların konuları. Oysa işler bu kadar masumane dönmüyor ne yazık ki…

Bir saati geçen konuşmamız boyunca değişimden hiç bahsedilmediğini de söylemekte yarar var. Burası iyi tarafı mı meselenin, yoksa kötü tarafı mı artık ayırmakta zorlanıyorum. Çünkü herkes değişim istiyor, herkesin istediği değişim bambaşka. Bir de ‘her şey değişsin sadece ben değişmemeyim’ anlayışı herkeste baki…

Özkan’ın en büyük avantajının yazımın başında da belirttiğim gibi aradan sıyrılan olma ihtimali olduğunu düşünüyorum.

Nihat Yeşiltaş ve Gürhan Akdoğan’ın partinin iki kutbunu temsil ettiği bir gerçek. Bir de bu kutuplaşmadan sıkılmış olanlar mevcut. Kutuplaşma karşıtlarının tercih edeceği isim Özkan olabilir bu noktada.

Daha önce özellikle Nilüfer İlçe Kongresinde Mustafa Bozbey isminin son derece etkin olduğunu hepimiz biliyoruz. İl Başkanlığı seçimlerinde de yerel seçimler için kendisiyle uyumla çalışacak bir yönetimin olması tercihi olacaktır Bozbey’in. Adayları şimdiden yoklamaya başladığını ve kendisiyle en uyumlu çalışacağını düşündüğü adayı destekleyeceğini kulislerde duyuyoruz. Bu isimler arasında Özkan’ın olma ihtimali de kuvvetli…

Bir de işin Genel Merkez boyutu var tabi…

Aldığım bir duyuma göre Mustafa Sarıgül’ün ekibi Turgut Özkan’ın il başkanı olmasının doğru karar olacağını düşündüklerini belirtmişler ve bu konuda birlikte çalışmak için Özkan’la temasa geçmek üzereymişler…

Gürhan Akdoğan’ın ‘ADD’den istifa ettim diyor ama etmedi, ADD’yi basamak olarak kullandı…’ iddialarıyla boğuştuğu şu sıralarda, seçime de 10 gün kalmışken, Turgut Başkan ihtimali tam da aradan sıyrılmak gibi olabilir…

Ruhaniyetli şehir Bursa’ya ruh katan yeni eser

Ruhaniyetli şehir Bursa’ya ruh katan yeni eser

Yaklaşan yerel seçim olunca belediye başkanları son düzlüğe girmeden heybelerinde taşıdıkları icraatları da birer birer gün yüzüne çıkarmaya başladılar.

İşte bu noktada gerçekleşen bazı icraatlar var ki onlara ayrı bir parantez açmak gerekiyor.

Onlardan biri de Bursa Mevlevihanesi.

Kökleri 17. yüzyılın başına kadar dayanan, 20. yüzyılın başına kadar açık olan Bursa Mevlevihanesi’nde, önce semalar durdu, ardından Mevlevihane yok oldu.

Ne külü kaldı…

Ne de izi….

Sadece kalan sandukalardı…

default

Bizim de doğduğumuz büyüdüğümüz mahalle olan Pınarbaşı Mezarlığı’nın ve Üftade Hazretleri’nin kesiştiği noktada bulunan Mevlevihane, önce merhum gönül insanı Cahit Çollak’ın gayretleri ile yeniden gündeme gelmiş, ardından bu sese dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe ses vermişti. Buranın, tabiri caizi ise insanoğlunun kıyamette tekrar can bulacağı acbü-z can kemiğinden tekrar can bulması için harekete geçti.

2017 yılında Altepe döneminde başlayan hareket, ardından Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine Alinur Aktaş’ın da gelmesi ile daha da ivme kazandı.

Burası tekrar hayat buldu diyebiliriz.

İşte bu noktada salı akşamı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın da katılımı ile burada ilk sema ve sema mukabelesi gerçekleşti.

Aktaş, burayı anlatarak nereden nereye geldiğini hatırlattı.

Resmi açılış da gün sayıyor.

7 Ekim 2023 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katılımı ile gerçekleşecek.

Ama gerçek olan şu:

Ruhaniyetli şehir Bursa bu eserle de ruh bulmuş durumda.

Bu eser hem ulemanın evliyanın yattığı Pınarbaşı Mezarlığı’nın bulunduğu, Üftada Hazretleri’nin ve yüzlerce evliyaullahın bulunduğu bölgeye değer kattı.

Hem de burayı yapanların vesile olanların amel defterinin belki de kıyamete kadar açık olmasına vesile olacak.

Hayırlı olsun bereketli olsun…

ORHANELİ’DE BİR ŞEYLER OLMUŞ!  

Dağ yöresi ata ocağı olunca, yapılan veya yapılacak her şeye kulak kesiliyoruz.

Belki de bizler de ecdadımıza borcumuzu böyle ödüyoruz.

İşte bu noktada çarşamba günü Orhaneli Belediye Başkanı Ali Aykurt’un davetlisi olarak soluğu Orhaneli’de aldık.

İlk durağımız Sadağı Kanyonu oldu…

Burada hem kahvaltı yaptık hem de Aykurt’un göreve geldiği andan beri yaptıklarını dinledik…

Aykurt, “bu süreçte çok gittik, çokça gitmeye çalıştık, Orhaneli’yi hizmetle tanıştırma adına baya efor sarfettik” dedi, dersek abartmış olmayız.

Bu dönemde ekoturizm de can bulmuş, çiftçiye para kazandıran tarım da hayat bulmuş.

Çocuklar sporla tanışmış, gençler başta olmak üzere herkes raftingle tanışmış.

Kısaca Orhaneli’yi duymayan kalmamış.

Kısaca Orhaneli’de bir şeyler olmuş…

Sonrasındaki durağımız ise Orhaneli Karagöz piknik alanı oldu. Burası için 5 yılda nereden nereye geldi desek abartmış olmayız.

İlçeye artı bir değer katmış…

Bungolowlar hayat bulmuş.

Ali Aykurt’un dört yıl önce attığı tohumlar filizlenip ürün vermeye başlamış velhasıl…

Bundan sonra da bu tohumlar ürün vermeye devam edecek.

Bizler de emeği geçenleri tebrik ediyoruz…

RTÜK’e bir önerim var

RTÜK’e bir önerim var

Benim yaşamımda bazı kitapların değişik bir yeri vardır…

Ya çok okumak isterim elime geçmez, ya da elime geçince okumaya fırsatım olmaz.

Bu kitaplardan biri de Metin Kaçan’ın Ağır Roman’ıdır.

Geçen sene Yazı İşleri Müdürümüz Furkan Kahraman hediye ettiğinde bile açıp okumak içimden gelmedi. Filmi o kadar sevmiştim ki, belki de o büyü bozulacak diye korktum.

Metin Kaçan’ın yazdığı bu hikayenin en sevdiğim karakterlerden biridir, Zafer Algöz’ün oynadığı Gaftici Fethi. Biraz çapkın biraz üç kağıtçı, her zaman parayı bulmak için türlü dümenler çeviren kurnaz bir adamdır.

Her türlü pisliğin cirit attığı Kolera Sokağı‘nda parasız kalınca kafasında bir ampul yanar ve bir broşür çizdirerek bunu bastırıp satınca parayı yeniden bulur.

Kolera sakinleri bu öğretici ve aydınlatıcı kitabı satın almak için adeta birbirlerini ezerler. Bu kitabın adı ‘Oğlunuzu i… olmaktan nasıl kurtarırsınız’dır.

Hala bu sahneyi seyredince gülmekten kendimi alamam.

Geçtiğimiz günlerde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından oy çokluğuyla İstanbul Aile Vakfı’nın düzenleyeceği ‘LGBT propagandasına dur de‘ etkinliğiyle ilgili kamu spotuna onay verildi.

Açıklamada, “RTÜK, İstanbul Aile Vakfı’nın Saraçhane’de düzenleyeceği ‘LGBT propagandasına dur’ toplantı duyurusunun kamu spotu olarak TV’lerde yayınlanmasına oy çokluğuyla karar verdi. Vakfın gerekçesi ‘Bu gidişe dur denmezse 23 Nisan ve 19 Mayıs’ı kutlayacak çocuk ve gençlerimiz olmayacak!” cümleleri dikkat çekti.

23 Nisan’dan ve 19 Mayıs’tan kimlerin kıl kaptığı ortada. Yani bu ulusal bayramları kutlamayan, hatta “Yunan galip gelseydi” diyenler LGBT’li mi oluyor?

Ayrıca bu kamu spotları her derde deva ise; kaçak yapıdan kadına şiddete kadar her gün her konuda bu videolar televizyonlarda boy dönüyor. Bizim toplumumuz bunları seyrederek bir İsveç mi oldu? Olduysa bizim neden haberimiz yok?

Bu kamu spotu gençleri LGBT’li olmaktan kurtaracaksa RTÜK’e bir tavsiyem var:

Hemen LGBT karşıtı kamu spotları çeksinler. Bu filmlerde Zafer Algöz, Gaftici Fethi karakterini oynasın. Kamu spotunun başlığı ‘Oğlunuz LGBT’li olmaktan nasıl kurtulur’ olsun.

Kamu spotlarından milyonlar vuran, imar affı kamu spotunda oynayarak affın ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatan, ancak 60 bin insanımızı kaybettiğimiz deprem sonrası ortalıkta görünmeyen Ağır Roman kitabının yazarı Metin Kaçan’ın ağabeyi Hasan Kaçan da filmi çekip cukkayı cebine koyarsa bütün Türkiye LGBT’li olmaktan kurtulur belki.

Madem bu vakıf 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı kutlayacak genç kalmayacağını iddia ediyor, RTÜK de buna hak veriyorsa sormak gerek. LGBT’nin yanı sıra tarikat ve cemaat yurtlarında parmak kadar çocuklara tecavüz taciz gırla gidiyor. Çocuklarınızı oralardan uzak tutun diye bir kamu spotu yayınlansa fena olmaz mı?

RTÜK’e, cemaat ve tarikatların çocuklara karşı faziletlerini anlatan bir kamu spotu çekmesini; ‘Küçüğün rızası var’ diyen eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ı ve ‘Bir kereden bir şey olmaz’ diyen eski Aile Bakanı Selma Aliye Kavaf’ı oynatmasını şiddetle tavsiye ediyorum.

 

Bursa’nın trafiğine selam olsun!

Bursa’nın trafiğine selam olsun!

Bursa’nın sorunlarını büyük bir titizlikle dile getiren, benim de dikkat çektiği sorunlar hususunda özenle takip ettiğim kıymetli bir isim İnşaat Mühendisi Cengiz Duman, okulların oryantasyon sürecinin başladığı bu ilk haftada Bursa trafiğinde dikkat edilmesi gereken hususları sıralamış tek tek…

Paylaşım şöyle;

“Bursa’da 2022-2023 eğitim öğretim döneminin başlamasıyla 612 bin 340 öğrenci ve 41 bin 638 öğretmen 1944 okulda ders başı yapmış, yarım milyondan fazla öğrenci ve öğretmen!!!

Muhtemelen bundan daha fazlası 11 Eylül 2023 günü yine ders başı yapacak! Hatta bu rakama veliler de dahil olduğunda rakam büyüyecek de büyüyecek…

Peki, bir hafta zamanımız kaldığı düşünülecek olursa, yerel yöneticiler ve idareciler bu durum için nasıl önlemler aldı acaba?

Toplu ulaşım, okul saati ayarlaması, trafik polisi planlaması, sinyalizasyon, yaya geçiş ve güzergahlarının kontrolü gibi çalışmalar umarım yapılmış ya da yapılacaktır!

Şimdiden uyaralım, şimdiden önlemleri alalım, billboardlarda bahsedildiği kadar akıllı kavşaklarımız yok maalesef. Söz verildiği gibi iki yılda gündemden çıkan bir trafik sorunumuz da! Her eğitim dönemi yaşadığımız kronik sorunları umarım bu dönemde yaşamayız!”

Cengiz Duman’a yetkililerin vermesi gereken yanıttan önce ben bir yanıt vermek isterim…

Geçen yıl yaşadığımız sorunların daha da katmerlisini 11 Eylül Pazartesi sabahı itibariyle yaşamaya başlayacağımızdan adımdan emin olduğum kadar eminim…

Eğitim sistemimiz öyle bir hale geldi ki, herkes çocuğunu servislere koyup oradan oraya sürükleyerek iyi bir okulda okutmanın derdinde. Mahallesindeki, kapısının önündeki okula giden çocuk yok. Bu nedenle ne kadar pahalı olursa olsun servisler yine trafiğin göz bebeği olacaktır. Elbette servise gücü yetmeyen, dolayısıyla çocuğunun okula toplu ulaşımla gitmesini isteyenlerin sayında da bir artış gözlemlenecek. Hal böyle olunca bir okulun önünde durduktan hemen sonraki durakta bir kişi dahi alamadan yoluna devam etmek zorunda kalan otobüsleri, dolayısıyla yollarda perişan olan vatandaşları da çokça göreceğiz yine bu yıl…

Üstelik geçen yıldan bu yıla sürekli göç alan Bursa’nın göbeği, yaşadıkları deprem felaketi sonrasında mecburen şehrimize gelen depremzede vatandaşlarımızla da epey bir şişti. Onlar başımızın tacıdır, orası ayrı, ancak bu şehirde rahat bir yaşam sürmeleri için yapılması gerekenler yapılmadığından, onlar da bizim yaşadığımız sıkıntıları yaşayacaklar maalesef…

Gelelim tüm bu keşmekeşin ortasındaki trafik hengamesine…

Geçen yıldan bu yıla trafiği rahatlatacak bir gelişme yaşandığını ben hatırlamıyorum…

Siz de hatırlamadığınıza göre, aynı manzaralara, hatta daha da tumturaklısına hazırlıklı olmakta yarar var…

Özellikle Nilüfer’deki benim ‘Özel okullar adası’ olarak adlandırdığım bölgenin girişine ‘Giriş var, çıkış yok!’ yazıp bıraksalar bence daha iyi olacak…

Depreme yönelik hazırlık yapalım diye bunca kalkışma yaşayan Bursa’nın halen tek bir ana arter üzerinde ilerleyen trafiğine ve bu ana artere alternatif yol üretme gayretine girmeyen, yerel yöneticilerine de selam olsun…

TAKSAV ÖDÜLLERİ BURSA’DA VERİLECEK  

İsmini kaçınız duydu bilmiyorum, ama eleştirel gazeteciliğin önemli temsilcilerindendi Erbil Tuşalp. Anısına her yıl düzenlenen ödül töreninin bu yıl Bursa’da yapılacak olması bence bizim için büyük şans.

Tören organizasyonunu kısa adı TAKSAV olan, uzun uzun anlatmak gerekirse; Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf Genel Merkezi diyeceğimiz kurum üstleniyor. Üç yıldır yapılan bir etkinlik ‘Erbil Tuşalp Gazetecilik Günleri

Etkinlik içerisinde daha ziyade genç gazetecilerin dahil olmasının çekici olacağına inandığım panel ve ardından ödül töreni yer alıyor.

Kurucuları arasında Can Yücel, Korkut Boratav, Emil Galip Sandalcı, Haluk Gerger, Oğuzhan Müftüoğlu, Hayri Kozanoğlu gibi isimlerin yer aldığı TAKSAV Bursa Temsilcisi Şermin Pank ve genç meslektaşım Sibel Kahraman ile ödül törenine davet için ziyaretime geldikleri sırada yaptığımız mini sohbette dahi mesleğimizin sorunlarını tek tek masaya yatırmamızdan yola çıkarak, panelin ne kadar verimli geçeğini tahmin edebilirsiniz aslında.

Bu yılki ödülün sahibi Gazeteci-Yazar Hale Gönültaş. Panelde bir konuşma yapacak olan Gönültaş, ödülünü de Bursa’da alacak…

Haktan, adaletten, güçsüzden yana duran gazetecileri takdir eden ödüllerin sayısı o kadar az ki, tam da bu nedenle çok kıymetli etkinlikler bunlar…

 

 

Bugün 6 yarın 7 Eylül

Bugün 6 yarın 7 Eylül

Bu yazıyı yazmayı erteleme kararı almıştım.

Bir de baktım ki takvimler 6 Eylül gününü gösteriyor. Rakı masalarında yıllardır verdiğim örnek ve gözlemi bugün yazıya dökmemim sebebi aslında bugünün 6 Eylül olmasıdır.

Bundan tam 68 yıl önce ‘Atamızın evi bomba ile hasara uğradı’ kışkırtma manşeti ile çıkan gazeteler ve sonrasında o dönemki derin devletin örgütlemesi ile bu topraklarda yüzyıllarca süren hoşgörü, bir sonbahar fırtınası ile yok olup gitmiştir.

Gayrimüslimlere ait kilise, sinagog, ev ve iş yerleri yağmalanmış; kimi kayıtlara göre 15, kimisine göre 30 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan özellikle Rum, daha sonra Ermenilerin bu topraklardan kopuşu hoşgörünün ve yaşam tarzına saygının ağır bir darbe aldığının göstergesidir.

Çünkü bugün gelinen noktada Kadın Milli Voleybol Takımımızın zaferine gölge düşürmek için oyuncuların cinsel tercihinden, giydiği şorta kadar tahammülsüzlükle dolu açıklamalar yapmak için sosyal medya trollerinin yarıştığını görmekteyiz.

Bu troller finalde Sırbistan Milli Takımı’nın fotoğraflarını paylaşarak başarılar dilerken, 68 yıl önce evi taşlanan, akrabalarının iş yerleri yağmalanan Lefter, Türk milli formasını giyiyordu.

Bugünlerde bu topraklarda “senin dinin sana, benim dinim bana” felsefesinin uygulandığı, başka inanış ve düşüncenin, yaşam tarzının komşu olduğu günlerin çok uzakta kaldığını hepimiz biliyoruz ve gözlemliyoruz.

Ülkemiz gözü dönmüş bir tahammülsüzlüğe ve hoşgörüsüzlüğe pupa yelken giderken, şimdi anlıyoruz, bu gayrimüslim vatandaşlarımızın bizim mozaiğimiz için ne kadar önemli olduğunu.

Şimdi diyeceksiniz ki nasıl böyle iddialı konuşuyorsın!

Hemen açıklayayım…

Yıllar önce bir belgesel seyrediyordum. Belgesel, dünyanın en büyük milli parkı olan Yellowstone’un nasıl yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geldiği ve nasıl kurtarıldığı hakkındaydı.

1800’lerin sonunda büyük sürü sahipleri, Yellowstone bölgesinde büyük ve küçükbaş hayvanlarına saldıran kurtlardan bıkmışlar. Bir kampanya başlatarak kurtları avlamış, hatta başlarına büyük ödüller koyarak o bölgede nüfuslarını sıfırlamışlar. Yüz yıl sonra Yellowstone’da bitki örtüsü ölmeye başlamış.

Araştırmacılar konuyu incelediklerinde yerel bir geyik türünün hızla artış gösterdiğini ve bu geyiklerin bütün fidan, filiz ve yeşermekte olan her şeyi yediğini tespit etmişler. Bunun üzerine bilim adamları Amerika’nın farklı bölgelerinden iki kurt sürüsünü parka transfer etmişler. Aradan geçen zaman içerisinde bu kurtların bütün yeşilliği yiyen geyiklerin nüfusunu kontrol altında tuttuğu ve Yellowstone’un yeşillenerek bitki örtüsünün canlandığı gözlemlenmiş.

Bizim toplumumuzda da hoşgörü ve tahammülü yok sayan, birbirinin hayat görüşüne, ne yiyip ne içtiğine karışan, toplumu ayrıştıran ve kemiren geyikler mevcut.

Bunlar son zamanlarda kadın voleybol takımımızın zaferinden tutun da parklarda bahçelerde 4. Murad yasakları uygulayanlardan, el yükselterek “alkol satışı yasaklansın” diyen siyasi partiye varana kadar hoşgörüsüzlüğün yaşam tarzı dayatmasının ete kemiğe bürünmüş hali.

Yani aslında 6-7 Eylül olaylarından sonra ülkelerini terk eden bu insanlar bizim ülkemizin hoşgörü filizlerini kemiren kafa yapısının kurtlarıymış.

 

Muhalefetin Bursa adayları…

Muhalefetin Bursa adayları…

Norm Haber’de hazırlayıp sunduğum Ortak Akıl programında bu hafta İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’nu ağırladım.

Tam da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Bursa ziyareti sonrasına gelen programda elbette siyasetin matematik kısmına denk düşen ittifaklar konusu da tartışıldı.

‘Yerel seçimlerde CHP ile yeniden ittifak yapacak mısınız?’ sorusunun net bir yanıtı yok aslında. Çünkü bir yandan İYİ Parti tabanı milletin gözünde kendi ederini görmek için bu seçimlere ortaklık kurmadan girmek konusunda parti yönetimini zorluyor, diğer yandan ise şöyle bir hesap kitap yapıldığında iktidar partisinden bir önceki seçimde devralınmış büyükşehirlerde seçimi kaybetme ihtimalini açıklamanın derdi parti merkezini düşündürüyor…

Akşener’in açıklamalarında da gördüğümüz, ‘Kendi adaylarımızla seçime gireceğiz!’ açıklamasının hemen ardından gelen, ‘Bazı büyükşehirler için aday mutabakatı yapılabilir’ minvalindeki konuşmaların birbirini takip etmesinin nedeni tam da bu.

Çok önemli olan İstanbul, Ankara ve İzmir adayları konusunda böyle bir mutabakat olma ihtimali yüksek, ancak Bursa bu konuda bilinmezliğini korumaya devam ediyor.

Geçtiğimiz seçimlerde Millet İttifakı’nın adayı olarak sahalarda olan ve seçimleri kıl payı kaçıran Mustafa Bozbey bir kez daha aday büyükşehire…

İYİ Parti’nin geçmiş dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlarından Recep Altepe’yi aday çıkarma ihtimali hem Genel Başkan Akşener tarafından hem de Selçuk Türkoğlu tarafından şiddetle reddedildi. Altepe cephesi ise yakın bir zamanda adaylık açıklaması beklentisi içerisinde…

İşler o noktada da bir türlü aydınlığa kavuşmuş değil…

AK Parti cephesinde de aday isimleri yüksek sesle dillendirilmeye başlandı, ancak AK Parti kulislerini bu konuda hem burnu çok iyi koku alan hem de son derece isabetli tahliller yapan, köşe komşum İlhami Yıldız’ı okumanızı önermekle yetineceğim.

Gelelim CHP’nin günlük kulis koşturmacasına…

Partinin Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı, eğer kurultay yerel seçimlerden önce yapılır da genel başkan değişirse değişir herhalde artık. O da bir ihtimal…

İsim üzerinde uzlaşılmış gibi görünüyor…

İlçe seçimleri sonuçlandıktan kısa bir süre sonra CHP İl Delegelerinin bir bölümünün sosyal medyalarından ‘Ben Mustafa Bozbey ile uyumlu biçimde çalışacak il başkanı için oyumu kullanacağım’ şeklinde paylaşımlar yaptığını, kısacası partiyi uyuma götürecek ismi seçmek istediklerini deklare ettiğini bir kez daha hatırlayalım…

Bu tablodan sonra bugün yarın adaylığını resmi olarak da açıklayacak olan Şükrü Er ile birlikte dört adaylı bir il kongresine giden CHP’de işler giderek karışıyor aslında.

Yıldırım ilçe kongresinden sonra eli iyice güçlenen, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarında Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten ve Yıldırım İlçe Başkanı İlhami Gün ile sürekli yan yana fotoğraf veren, dolayısıyla ‘iki büyük ilçenin gücü arkamda’ mesajı ile rakiplerine bir hatırlatma yapan, CHP İl Başkan Adayı Nihat Yeşiltaş, henüz basın ziyaretlerine başlamadı, basına bir açıklama göndererek önden meramını anlatma yolunu izlemeyi tercih etti…

Açıklamanın özellikle şu kısmı bence çok önemli;

“Siyasetimizin merkezine sol anlayışı almadığımız taktirde, düşlediğimiz halkçı iktidara ulaşamayacağımız açıktır. Bizler, bir emek kenti olan Bursa’da, partimizin rotasını emekçilerden yana belirleyip bu anlayışla yola çıkıyoruz. Siyaseti elitlerin elinden alıp, halkın nasırlı elleri ve öfkeli yüreği ile buluşturmak zorundayız. Parası olanların, yoksullar hakkında konuştuğu, yoksul olanın payına ise susmanın düştüğü adaletsiz bir siyaset ortamının, Bursamız ve ülkemiz için hiçbir sağlıklı sonuç doğurmayacağı açıktır!”

CHP’nin Bursa’da en son 46 sene önce yerel seçimleri kazanmış olduğunu da hatırlatan Yeşiltaş, yine her zaman olduğu gibi birlik ve beraberlik mesajları vererek sonlandırıyor açıklamasını.

Sözler güzel…

Birlik ve beraberlik şart…

Elbette ki, temennim yapılanlarla söylenenlerin örtüşüyor olması. İşte bu noktada Yıldırım İlçe Kongresinde CHP İl Başkanı ve İl Başkan Adayı Turgut Özkan’ın Yeşiltaş’a yönelik konuşmasını hatırlıyorum…

Bu arada Özkan’ın da iddiasını beklenmedik bir biçimde yükselttiği söyleniyor.

Bu da burada dursun…

İşin bundan sonraki kısmı bir başka yazının konusu…

MHP olası bir ittifakta AK Parti’den hangi belediyeleri istiyor?

MHP olası bir ittifakta AK Parti’den hangi belediyeleri istiyor?

Siyasi partiler bir yandan kongrelerini gerçekleştirirken, diğer yandan da yerel seçimlere hazırlık sürecine devam ediyor.

Bu minvalde çalışan siyasi partilerden biri de MHP.

Bursa özelinde kongre sürecine başlayan ve aralıksız devam eden MHP’nin ilçe kongrelerini çok kısa bir sürede tamamlaması bekleniyor.

Ardından il kongresi, tarihi belli olmasa da muhtemelen ekim ayı içerisinde büyük kongresi olacak.

Malum sonrası da yerel seçim süreci.

İşte bu noktada;

Pazar günü MHP’nin Nilüfer İlçe Kongresinde ayak üstü sohbet ettiğimiz MHP Genel Sekreteri ve aynı zamanda Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’a yerel seçimle ilgili düşüncelerini sorduk.

O da önce “belediye sayımızı artıracağız” dedi, ardından da yanıtını verdi.

O yanıtın içinde de yine ayrı bir yanıt var.

İlk yanıtın özeti “biz seçimlere kendi başına gireceğiz, ona göre çalışmalarımızı devam ettiriyoruz.”

Diğer bir yanıt ise ittifak durumunda ne yapacaklarına dairdi.

Bu da mevcut belediyelerin üzerine yeni belediyelerin talep edileceğine dair örtülü açıklama idi.

Böyle bir durumda “MHP, Yenişehir dışında hangi belediyeleri ister?” sorusuna yanıt aramaya çalışalım.

Bu konuda kulislerde birçok bilgi dolaşıyor.

Yenişehir Belediyesi sabit kalmak şartı ile,

O bilgilerden ilki MHP’nin önümüzdeki seçimlerde Gemlik ve Mustafakemalpaşa belediyelerini isteyeceği, diğer bir bilgi ise Gemlik ve Orhaneli belediyelerini talep edeceği…

Siyaseti yorumlayanlar ise Nilüfer Belediyesi’nin de MHP’ye verilmesi durumumda mevcut durumdan daha fazla oy alınabileceğini düşünüyorlar.

Yine bunun dışında olası ittifakta meclis üye sayısının artırılması ve başkan yardımcılıkları da gündeme gelebilir.

Bu belediyelerin yanı sıra MHP’nin geçmişte başkanlık kazandığı Gürsu’yu da unutmamak gerekir.

Tabii şu an yazdıklarımız kulis bilgisi, fakat bunların konuşulması ve sonuca bağlanması bir süreç.

Neticede siyasette bir dakika bile uzun zaman…

Bize düşen süreci takip etmek…

Bakalım son noktada neler olacak?

Bekleyip, görelim…

‘Biz krizsavar değiliz!’

‘Biz krizsavar değiliz!’

Bir ülkenin kalkınmasının temelinde üretimin olması gerektiği bu köşeden sürekli olarak vurgulanan en önemli mesajdır her daim.

Üretimi gözle görülür, elle tutulur, insanların ihtiyaç duydukları bir üretim olarak algılayalım rica ederim. Aksi halde hizmet sektörüyle büyüme sağlamaya çabalamak, ülkenin büyük bölümünü oluşturan emekçi kesimin hiçbir işine yaramayacağı gibi, zenginle fakirin arasındaki uçurumu da giderek aşılamaz hale getirmektedir.

Bir türlü kimliğini bulamamış; tarih, turizm, tarım ve aynı zamanda sanayi şehri de ilan edilen Bursa’nın en önemli işkollarından biri metal sektörüdür hiç kuşkusuz…

Emek ve üretim dediğimiz yerde, işçinin hakkını alabilmesi için elbette örgütlü bir yapı, yani sendika da olmazsa olmazlardan…

Üretime, emekçiye sendika lazım ki, örgütlü mücadele ile hak edilen pay alınsın…

Metal sektörü için bahsettiğim payın alınması ile ilgili yol kat etme çabası gösteren, sektördeki örgütlü en büyük sendika TÜRK-İŞ’e bağlı Türk Metal Sendikası.

Türk Metal ile MESS (ilginçtir, işverenin de sendikası oluyor günümüzde) arasında iki yılda bir imzalanan sözleşme ise Türkiye’nin özel sektördeki en büyük toplu iş sözleşmesi olduğundan, pek çok noktada hem referans oluyor hem de önemle takip ediliyor.

Hatırlarsınız, geçtiğimiz sözleşme döneminde 60 günlük yasal süre içinde anlaşma sağlanamadığından önce arabulucu görüşmeleri yapılmış, ardından da Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak, Gemlik’te grev kararını açıklamıştı.

Görüşmelerin başına Pevrul Kavlak’ın geçtiği 7 saatlik sürecin ardından imzalanan sözleşme saatlik ücret ortalamasında yıllık yüzde 65,67 artış sağladı. Aynı zamanda ikinci 6 ay için tüm işçilerin saat ücreti yüzde 30 oranında artırıldı. Enflasyon oranı yüzde 30’un üzerinde gerçekleşirse ikinci 6 aylık süreç için enflasyon oranın baz alınması karara bağlandı.

Ancak bu artışlar, yaşanan olumsuz ekonomik koşullar göz önünde bulundurulduğunda bir süre sonra insanca bir yaşam için yetersiz kaldı ve sözleşme yürürlükteyken tarihte ilk kez ocak ayında sözleşme yenilendi, ek zam alındı.

Bundan iki yıl önceki toplu sözleşme görüşmelerinde ‘Ölümüne çalıştık!’ sloganıyla oturmuştu masaya işçiler…

Aradan geçen iki yılda ülkemizde ekonomik olarak çok şey değişti aslında. Bir türlü dile getirilmeyen, ancak varlığını iliklerimize kadar hissettiğimiz devalüasyon sürecinden bahsedebiliriz. Yaşanan barınma krizinin özellikle büyük şehirlerde emekçinin belini nasıl büktüğünü dile getirebiliriz ve daha pek çok şeyi sıralayabiliriz bu değişiklikler arasında.

Şimdi bu sıkıntıların dile getirilmesinin ve yeni kazanımların emekçinin hanesine yazılmasının zamanı…

Türk Metal Sendikası Başkanı Pevrul Kavlak2023-25 dönemi MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi sürecinin başladığını sosyal medya hesaplarında duyurdu.

Bursa’daki şubelerde geçtiğimiz nisan ayında yapılan genel kurulda Türk Metal Sendikası Genel Başkan Yardımcısı olarak seçilen Mesut Erdem’in de katıldığı çalıştay sonrasında bir açıklama yapan Pevrul Kavlak;

“Her zaman olduğu gibi bu sefer de krizin faturasını bize ödetmek istiyorlar. Bizi bir ‘krizsavar’ gibi, ülke ekonomisinde kötü giden her şeyin merhemi sanıyorlar. Sıktıkça sıkıyorlar… Sıktıkça sıkıyorlar…” diyerek özetledi işçinin içinde bulunduğu durumu.

Anlaşılan o ki, bu toplu sözleşme görüşmelerinin mottosu ‘Biz krizsavar değiliz!’ olacak…

MESS Grup Toplu iş sözleşmesi, 196 işyerinde 145 bin 33 Türk Metal üyesini kapsıyor. Üyelerin 60 bini ise Bursa’daki otomobil fabrikalarında ve bu fabrikaların yan sanayisi olan firmalarda görev alıyor.

SEVİNMEMİZE BAKSANIZA YAHU…  

Ülke olarak uzun zamandır kadın sporcularımızın başarıları ile gündeme geliyoruz, ancak bu başarıları genellikle küçücük haberler olarak duyup cılız sevinçler gösteriyoruz. Kadınlarımız, tüm dünyanın gündemine oturuyor da bir türlü bizim ülkemizde gündem olamıyorlar ne yazık ki…

Bizde kadının gündem olduğu tek yer, eskiden ‘üçüncü sayfa haberleri’ olarak bildiğimiz polis adliye haberleri maalesef…

Tam da son yıllarda bu esaret halkasını ‘Filenin Sultanları’ kırmaya başlamışken, Milletler Ligi şampiyonluğunun ardından Avrupa Şampiyonluk kupasını da kucakladıkları sırada tüm Türkiye’yi ekranlara kilitleyebilmişken, ülkece bir kez daha kucaklaşmamıza, az da olsa yüzümüzün gülmesine vesile olmuşken, bir kadın sporcumuzun cinsel tercihi üzerinden siyaset gütmek ve insanları yine kutuplaştırmaya çalışmak ne işe yarar bilemiyorum…

Aslında biliyorum da bilmek istemiyorum sizin bu kirli ayak oyunlarınızı…

Bu ülkenin gencecik sporcu kızları Avrupa Kupasını kaldırıyorken sizin bu sevinemeyişiniz, sizin bu ayrıştırıcı tutumunuz, sizin bu insanların en özel hayatlarına kadar karışma ve bu konularda karar verici olma merakınız bizi saçma sapan yerlere götürüyor…

Daha bugün, bir belediye otobüsünde bir kadın, nedeni bilinmeyen bir biçimde sinir krizi geçirerek; ‘Benim ülkemi lezbiyen yapamayacaksınız’ diye bağırıyor…

Şimdi çıkıp bu kadına bahsi olunan cinsel tercihin bir başkası ol dedi diye tercih edilen bir şey olmadığını mı anlatalım, yoksa ülkenin yarısının erkek olmasından mütevellit bütün ülkenin lezbiyen olamayacağını mı hatırlatalım…

İşin bir başka boyutu da, ilginçtir bu bağırış çağırışları kadın cinayetleri sonrasında, çocuk tacizleri sonrasında, ‘bir kereden bişey olmaz, küçüğün rızası varmış, çocuk etkilenmemiş…’ şekilli bakan savunmaları sonrasında ya da ne bileyim daha bebeklikten yeni çıkmış kız çocuklarıyla evlenilebileceğine ilişkin fetvaların ardından duymuyoruz nedense…

Nedense?

Karışmayın insanların özel hayatlarına, nasıl yaşadıklarına…

Sevinmenize baksanıza yahu…

Çoğumuzun boğazına kadar borcun harcın içinde debelendiği şu üç kuruşluk dünyada…

Karakoç’tan Bozbey’e sorular

Karakoç’tan Bozbey’e sorular

Pazar günü MHP Nilüfer İlçe teşkilatının 14. olağan kongresi vardı. Bizler de kongreyi yerinde izledik.

Tek adaylı kongre olduğu için kulis anlamında yazacağımız en önemli detay heyecan ve coşku idi.

Bu coşku içerisinde güven tazeleyen MHP Nilüfer İlçe Başkanı Levent Karakoç’un önceki dönem Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e Emir Koop ile ilgili sorduğu sorular var ki akılları karıştırmadı desek yalan olur.

İşte o sorular:

– Kamuoyunda tartışmalara konu alan kooperatif arsalarının satışı hangi yılda gerçekleşmiştir?

– Elde edilen arsaların imar ve plan uygulama süreçleri nelerdir?

– Emir Koop’tan 4 ayrı kooperatif kurularak alındığı iddia edilen arsa ne kadar tutarla alındı ve satış bedelinin ödemesi nasıl yapıldı?

– Arsanın Emir Koop’tan satın alınması için kurulan kooperatiflerde akrabalarınız var mı?

– Satılan arsa ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapan Perçem İnşaat AŞ’nin ortakları kimlerdir? Bu şirket ile sizin de ortaklığınız var mıdır? Ve anlaşma oranı nedir? (Karakoç’un iddiası bu oran yüzde17)

– Emir Koop’un kuruluş amacının orta halli vatandaşlarımıza konut üretmek olduğunu biliyoruz. Siz ve yakınlarınız orta halli vatandaş kategorisine mi giriyorsunuz?

Karakoç soruları Millet İttifakı’nın son yerel seçimlerde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Mustafa Bozbey’e sordu, bakalım Bozbey nasıl yanıt verecek?

Bekleyip, takip edelim…

ANADOLU GÜVENLİK KORUCULARI VE ŞEHİT AİLELERİ KONFEDERASYONUNDAN KERKÜK ÇIKIŞI

Özellikle son zamanlarda dikkat çeken konulardan biri de Kerkük’te yaşanan sorunlar.

Hedef belli, buradaki Türk nüfusuna mobbing ve her türlü baskı uygulayarak Türkleri başka yerlere göçe zorlamak.

Gönül coğrafyamız içerisinde yer alan Musul ve Kerkük’le ilgili olarak Bursa özelinde sivil toplum kuruluşları da harekete geçiyor.

Bu minvalde önceki gün Anadolu Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu Bursa İl Temsilcisi Mehmet Akar da bir açıklama yapmış.

İşte o açıklama:

“Tarihin en şerefli ve dünyaya adaletle hükmeden Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı olmakla beraber ecdadımızın geniş coğrafyasında onun himayesinde ve tebaasında olmuş tüm milletler bizim soydaşımız, kandaşımız ve kardeşimizdir.

Bu nedenle Türk adı geçmiş ecdadımıza her alanda bağlılığını haykıran soydaşlarımızın gönlümüzde yerleri her zaman ayrıdır.

Asırlardır coğrafyamızda devam edegelen fitne tohumu ekici şer odaklarının son günlerde Kerkük’te soydaşlarımıza oynamaya çalıştıkları oyunun farkındayız.

En yüksek sesimizle haykırıyoruz. Kerkük Türk’tür, ebediyen Türk olarak kalacaktır. Şer odakların ektikleri fitne tohumları beyhudedir, Türkmen kardeşlerimizin ve Kerkük’ün her zaman yanında olduğumuzu belirtmek isteriz.”

Gerçekten de öyle, Musul ve Kerkük her zaman Türk olarak kalmalı

 

Ebrar

Ebrar

Ne zamandır milli maçları seyretmez olmuştum.

Çünkü…

Her kuruma siyaseti soktuğumuz gibi sporda da bunu 10 numara becerdiğimiz için başarı gelmeyince insan ister istemez soğuyor.

Dün gece de ne olur ne olmaz diye bakayım dedim, Filenin Sultanları’na…

Maçın sonuna kadar tüm Türkiye gibi yüreğim ağzımda seyrettim. Bu olağanüstü gayretin ardından Türkiye, Avrupa Şampiyonu olunca da rahatladık, içimizi bir sevinç kapladı.

Ama sabah olup da sosyal medyayı açınca yeni Türkiye yüzyılına uyandığımız gerçeği bir kez daha başımıza dank etti.

Cinsel tercihinden dolayı günlerce linç edilen bir oyuncu üzerinden, ay yıldızlı formayı taşıyan ve Avrupa şampiyonu olan bir takıma ağza alınmayacak hakaretler ediyorlardı.

Kardeşim, insanların özel hayatından sana ne?

Ne kadar tarikat, cemaat, trol ve eski boş damacana gibi kapıya konulan siyasetçi varsa koro halinde saldırıyorlar.

Peki, bu işten bu kadar rahatsızsanız tarikat yurtlarında cinsel istismara uğrayan çocuklar için konuşsanıza.

Ya da LGBT Onur Yürüyüşüne 2003 yılında ilk kez izin veren AK Parti ve onun Genel Başkanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirip döşensenize o beylik lafları, hadi.

Ebrar Karakurt’un fotoğraflarını paylaşıp altına ağza alınmayacak küfürler yazan troller, cemaatler, tarikatçılar ve parsel parselci boş damacanalar, size bir tavsiyem var.

Cumhurbaşkanı’nın sanatçılarla düzenlediği iftar programında Bülent Ersoy ile fotoğrafını paylaşıp altına bırak sövgüyü ‘Ramazan gibi mübarek bir ayda iftar sofrasında ne işi var bu kişinin’ yazsanıza göreyim.

Günün sonunda olacakları size söyleyeyim mi?

Sayın Cumhurbaşkanı kadın voleybol takımını Külliye’de ağırlayacak. Ardından fotoğraflar basına servis edilecek; bu tarikat, cemaat, troller ve boş damacana siyasetçiler dut yemiş bülbüle dönecekler.

AVRUPA ŞAMPİYONU FİLENİN SULTANLARI, TÜRKİYE’YE DÖNDÜ (SAMET YALÇIN/İSTANBUL-İHA)
2023 CEV Kadınlar Avrupa Şampiyonası finalinde Sırbistan’ı 3-2’lik skorla yenerek şampiyon olan A Milli Kadın Voleybol Takımı, Türkiye’ye döndü.

Buradan çağrım şampiyonluk kutlamasında Ebrar’ın fotoğraflarını kesen ve basmayan gazetelere…

Yüreğiniz varsa Külliye’den gelecek o fotoğrafları yayınlamayın da görelim.

O fotoğraflar servis edilince hemen üç maymun oynanacak, yine atılan tweet’ler silinecek, herkes kulağının üzerine yatacak.

Nereden mi biliyoruz?

Karşılarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı görünce korkudan tükürdüklerini yalamak için birbirleri ile yıllardır yarışıyorlar ya, oradan biliyoruz…

AK Parti’de rotasyon olur mu?

AK Parti’de rotasyon olur mu?

AK Parti’de gözler bir yandan önümüzdeki yerel seçimlerde adaylık için yola çıkacak isimlere çevrilirken kulaklar da Ankara’dan gelecek hayırlı olsun açıklamasında.

AK Parti’de yerel seçimlerde anahtar sözcük “hayırlı olsun.” Bir de ona çok benzeyen fakat fonksiyonu tam zıttı olan bir sözcük var o da “hayırlısı olsun…”

İki cümle arasında dağlar kadar fark var…

Biraz daha açacak olursak;

Hayırlı olsun sözcüğü ile yola çıkanlar hedefledikleri yere daha rahat ulaşıyor. Bu madalyonun ön yüzü…

Şimdi merak edilen önceki hafta salı günü AK Parti’den istifa eden başkanlardan kaçına hayırlı olsun dendiği…

Onu zamanla öğreneceğiz.

Öte yandan kulislerden kulağımıza gelen bir başka bilgi ise istifa eden aday olmayacağını düşündüğümüz  AK Parti Karacabey İlçe Başkanı Ertem İşcan’ın son dakikaya kadar bekleyip aday adayı olabileceği ifade olunuyor…

Bunu da bir köşeye yazdık…

***

Şimdi gelelim bir başka konuya…

AK Parti’de bu dönem en çok merak edilen konulardan biri de kaç belediye başkanının yoluna devam edeceği. Kulağımıza gelen bilgilere göre beş veya altı başkanın tekrar aday gösterilmeyeceği yönünde…

O isimleri de ilerleyen süreçte kaleme alacağız.

Yine bu dönem benim merak ettiğim konulardan biri de belediye başkanları içerisinde rotasyona tabi olacak isimler olacak mı?

Ya da mevcut bazı başkanları görev yaptıkları belediye yerine bir başka belediyeden aday gösterilebilir mi?

***

AK Parti’de gözlerin çevrildiği bir başka ayrıntı ise önümüzdeki 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleşecek büyük kongre.

Bu kongrede Bursa’dan MKYK’ya kimler girecek, ya da girebilecek mi?

Eğer girerse yürütme de görev alabilecekler mi?

İşte o isimlerin yürütmede görev almaları durumunda, o zaman Bursa kadrosu şekillenebilir. Bir bakarsınız mevcut ilçe başkanlarından biri il başkanı olabilir. İl başkanı da başka bir göreve getirilir ya da belli, bir süre dinlenmeye alınabilir. Bunların hepsi mümkün…

Velhasılı böyle bir durum gerçekleşirse de sürpriz olmaz…

Dedik ya siyaset kazanı iyice kaynamaya başladı. Bu süreçte birçok kulis bilgisini paylaşacağız.

Bekleyip, görelim takip edelim.

***

Yeni eğitim ve öğretim yılı başlıyor…

Bugün yeni eğitim ve öğretim yılının ilk ayağı olarak ifade edeceğimiz  ana okulu ve ilkokul birinci sınıflar alıştırma ya da orijinal ismi ile oryantasyon eğitimine başlayacaklar. Önümüzdeki haftadan itibaren tüm ilk ve orta öğretim öğrencileri ders başı yapacak.

Bugünden itibaren yollarda biraz daha dikkatli olmamız gerektiğini de hatırlatarak yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlara vesile olmasını diler tüm öğrencilerimize ve öğretmenlerimiz başta olması olmak üzere eğitim camiasına başarılar dilerim.

Osmangazi’nin Hisar Projesi Bursa turizmini uçurur

Osmangazi’nin Hisar Projesi Bursa turizmini uçurur

Osmangazi Belediyesi’nin yapmış olduğu çalışmaların anlatıldığı toplantıyı izinde olmamıza rağmen takip etme olanağı bulduk.

Hisar’da gerçekleştirilen toplantı oldukça önemliydi…

Çocukluğumuzun geçtiği mahallede hem anılarımız film şeridi gibi gözümüzün önünden geçti, hem de Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın gayretleri.

Göreve seçildiği ilk günden itibaren Dündar, bu bölge için özel gayret gösteriyor.

Malum, tarihi bölgede iş yapmak deveye hendek atlatmak gibidir.

Bir tarafta Anıtlar Kurulu, diğer tarafta istimlak çalışmaları, ardından proje çalışması, nihayetinde iş yapacak müteahhidi bulmak.

Bir de tarihi eser müteahhidi bulmak samanlıkta iğne bulmak gibi bir şey.

İşte bunların hepsini başaran Mustafa Dündar, bu bölgede nereden nereye geldiklerini anlattı.

Bölge yakın bir tarihte kabuk değiştirecek.

Kabuk değiştirirken de birkaç konuya değindi.

Onlar içerisinde, bu değişim gerçekleşirken “nereleri ticaret alanı olacak, nereleri ticaret alanı dışında kalacak” sözleri oldukça önemli idi.

Asıl bunun üzerinde durulması gerekiyor.

Aslında üzerinde durulması gereken konulardan biri de bizim küçüklüğümüzde bayram yeri olarak geçen bölgede geçmişte kurulan bayram yerinin sembolik olarak yılda birkaç kez kurulmasına Osmangazi Belediyesi ön ayak olursa nasıl olur.

Bu yapılamıyorsa o bölgenin sokaklarına, başta geçmişteki bayram yerleri olmak üzere o mahallelerde yaşamı anlatan fotoğrafları uygun yerlere koyulması durumunda yaşayan müze tanımı ile örtüşür diye düşünüyorum…

Yine Başkan Dündar’ın projeye Çakır Hamam’ı ilave etmesi de büyük cesaret. Buradaki kamulaştırma bedelini düşündünüz mü, pandemi dönemini de hesaba kattınız mı, Başkan Dündar ve ekibi alkışı fazlası ile hak ediyor…

KELES BELEDİYESİ TEARÇE BELEDİYESİ’NE TARIMI ÖĞRETECEK

Bursa’nın dağ ilçelerinden biri olan Keles Belediyesi’nde Başkan Mehmet Keskin’in çalışmalarını yakinen takip ediyoruz.

Kıt bütçelerle Keles’te önemli işler başarıyor.

Özellikle Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş ile koordineli çalışması sonunda ilçenin birçok önemli sorunları hallolmuş durumda.

İşte bu noktada son altyapı yatırımları da bunun örneği.

Keza Kocayayla’da Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin destekleri ile yapılan bungolov tipi evler ile ekoturizm harekete geçmiş durumunda.  Ekoturizmin faydaları da yavaş yavaş görülmeye başlanmış durumda.

Bundan dolayı da bu sezon evlerde rezervasyonlar yaklaşık 6 ay önceden yapılıyor. Doluluk oranı yüzde yüz.

Darısı diğer ilçelerimize…

Bir de Kocayayla’ya yapılan göletle de sulama durumu hallolmuş durumda.

Bunların yanı sıra bir de bu dönem kardeş belediye noktasında önemli adımlar atıldı. Kuzey Makedonya’nın Tearçe Belediyesi ile başlayan dostluklar iş birliğine dönüşmek üzere.

Ekim ayı içerisinde Keles Belediyesi’nden gidecek bir heyet Tearçe Belediyesi’ne tarımsal ürün yetiştiriciliği noktasında tecrübelerini paylaşacak.

Ya da biraz daha geniş kapsamda ifade edecek olursak; tarım, hayvancılık, çiftlik alanlarında özellikle eğitim ve üretim faaliyetlerinde özel önem taşıyan birçok konuda destek verecek de diyebiliriz.

Bizler de Mehmet Keskin ve ekibini bu çalışmalarından dolayı ayrıca tebrik ediyoruz.

MHP NİLÜFER’DE KONGRE ZAMANI

Bursa özelinde kongre sürecine devam eden siyasi partilerden biri de MHP. Bu minvalde MHP’de bugün iki ilçenin kongresi gerçekleşecek.

Yıldırım ve Nilüfer ilçe kongrelerini gerçekleştirecek MHP bir anlamda da yerel seçimler öncesi hazırlıklarını tamamlamış olacak.

Tek adaylı gidilecek kongrelerde mevcut başkanlarının güven tazeleyeceğini söyleyebiliriz.

Bu arad,a Nilüfer İlçe Kongresi’nde İsmet Büyükataman’ın Yıldırım İlçe Kongresi’nde Fevzi Zırhlıoğlu’nun divan başkanı olması bekleniyorum.

Bizler de şimdiden hayırlı olsun dileklerimizi iletiyoruz.

 

 

 

Göç sürüyor; doktorlar gidiyor, Afganlar geliyor

Göç sürüyor; doktorlar gidiyor, Afganlar geliyor

Kontrolsüz göç, ülke olarak yaşadığımız en büyük sıkıntılardan biri. Yaşadığımız diğer sıkıntıların da bir ucu kontrolsüz göç dalgasına bağlanıyor. Kiralardaki artıştan, yurt kapasitelerinin yetersizliğinden tutun da özel sektördeki maaşların düşüklüğüne kadar pek çok şeyi bu kapsama sokabiliriz…

Konunun bu noktasının doğruluğu yanlışlığı tartışılır…

Bence her şeyin başında ülkedeki huzurun bozulmasında önemli bir etken mevcut durum…

Adı üstünde kontrolsüz göç!

Sağlık kontrolü yok, adli kontrolü yok, adaptasyon süreci yok, dil bilgisi yok…

Yok oğlu yok…

TEKNOFEST’de yaptığı konuşmada; “Hiç merak etmeyin, bu ülke ne yolgeçen hanıdır, ne bedavacı yatağıdır, ne de kimsenin istilaya cüret edebileceği sahipsiz bir memlekettir” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha sözünü bitirmeden, sınırlarımızdan akın akın gelen göçmenlerin yeni görüntüleri paylaşılmaya başlandı sosyal medyada.

Gördükleri karşısında dehşete düşen vatandaşın çektiği görüntüler de var bunların içinde, “Türkiye’ye vardık” diye sevinen göçmenlerin kendi çektikleri görüntüler de.

Kelimenin tam anlamıyla güle oynaya geliyorlar. Üstelik koskoca bir ülkeyi, yani İran’ı geçip geliyorlar…

Taliban’ın yönetimi ele geçirmesinin ardından Amerika Birleşik Devletleri’nin bölgedeki adamlarını ülke dışına çıkarttığı, daha doğrusu Türkiye’ye getirdiği, yapılan gizli kapaklı anlaşmalar nedeniyle sınırlardan elini kolunu sallayarak geçen çoğunluğu Afgan göçmenlerin geçiş rahatlığının bu anlaşmalara dayandığı iddiaları sıklıkla konuşuluyor.

Çünkü İran geçiliyor, ama İran’da kalınma durumu yok!

Türkiye’ye bir biçimde girişi yapılan Afganların sonrasında nasıl bir amaç için kullanılacakları ise belirsiz. Çünkü ülkeye giriş mevcut, çıkış yok!

Bizim için işi daha da tehlikeli hale getiren gerçeklik de bu zaten…

Ülke olarak ciddi bir tehdit ve endişe altında yaşıyoruz bu kontrolsüz göç nedeniyle bir süredir.

Bir yandan ülkemizde ne zamana kadar kalacaklarını, kaldıkları süre boyunca ne yapıp nelere sebep olacaklarını, ülkemizden ne biçimde çıkacaklarını ya da çıkmaları gerektiğinde nasıl sorunlar çıkaracaklarını bilmediğimiz göçmenlere kapılarımızı sonuna kadar açmış beklerken, her geçen gün göç verdiğimiz gerçekliğini de unutmamak gerekiyor.

Bu köşeden sıklıkla değindiğim bir konuya, yetişmiş beyin göçüne atıfta bulunmadan kapatmayacağım elbette göç konusunu…

Türk Tabipleri Birliği’ne yurt dışına çıkmak üzere iyi hal belgesi almak için yapılan başvuru sayısı 315’le bugüne kadarki en yüksek ağustos değerine ulaştı.

Bu rekorla gurur duyabiliriz artık…

Başvurular 2023’ün ilk sekizinci ayında 1964’e vardı bile. Bu sayı diğer yılların ilk sekiz ayıyla karşılaştırıldığında bir rekor anlamına geliyor.

2012’de sadece 59 hekimin iyi hal belgesi almak için başvurduğu güzel ülkemde konunun 2017 yılından itibaren adeta çığırından çıktığını söylemek mümkün.

2017’de 482, 2018’de 802, 2019’da 1057, 2020’de 931, 2021’deyse 1405 hekim söz konusu belgeyi talep etmiş. 2022 yılında ise iyi hal belgesi için başvuranların 1341’i pratisyen, 1344’üyse uzman hekimden oluşan kalabalık bir kadro.

Avrupa ülkeleri, Kanada, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ya da Katar’da gelecek gören doktorlar tek tek elimizden kaçırdığımız değerlerimiz aslında.

Sanki dünyanın bir ucundan birileri diş macununu sıkmış, alttan gelen katman üsttekini bir ileri ülkeye itiyor gibi…

Doktorlarımız gidiyor, yerlerine Afganlı mülteciler geliyor…

Tüm bu yaşananlara karşılık ülkenin en üst düzey güvenlik sorunlarının görüşüldüğü Milli Güvenlik Kurulu’nda göçlerle ilgili konuşulan konu ise şöyle özetlenebilir;

‘Küresel bir kriz halini almaya başlayan iklim değişikliğinin, düzensiz göçlerden sosyal buhranlara, iç karışıklıklardan devletlerarası çatışmalara kadar pek çok sorunu tetikleyebilecek etkileri…’

Uluslararası Göç Örgütü’nün, ‘Resmi olarak iklim göçü çağına girdik’ başlıklı açıklamasının ülkemiz açısından bir sorun oluşturmasını ve bu konuya çözüm aranıyor olmasını ben de yürekten dilerdim. Ancak bizde mesele çok başka…

Bizde ciddi bir beyin göçü verme, yani yetişmiş beyinlerin mutsuz olduğu bir ülke olma halinin yanında başka ülkelerin canlı silah olarak kullandıkları guruplara sığınaklık etme durumu da var…

Öyle bir keşmekeş ki, içinden nasıl çıkılır bilemiyorum…

 

Akdoğan’dan daha laik, daha sol bir CHP iddiası…

Akdoğan’dan daha laik, daha sol bir CHP iddiası…

Cumhuriyet Halk Partisi’nin kıran kırana geçen delege seçimlerini ve ilçe kongrelerini ‘Daha bu partide çok iş var. CHP olmadan Türkiye olmaz’ ve ‘Küçük olsun benim olsuncular iş başında’ şeklinde iki biçimde de okuyabiliriz. Gönlümün ilk düşünceden yana olduğunu belirtmekte fayda görüyorum ve diyorum ki, Yıldırım İlçe Kongresinde ilk meşalesi ateşlenen İl Kongresi yarışı fena halde hızlı başladı.

Hemen hatırlatalım, Yıldırım İlçe Kongresinde Nihat Yeşiltaş ‘Yıldırım’da yarattığımız kardeşlik ortamını il başkanlığına taşımayı hedefliyoruz’ demiş ve il başkan adayı olduğunu ilan etmişti kürsüden.

Hemen ardından söz alan CHP Bursa İl Başkanı Turgut Özkan ise Yeşiltaş’a yönelik olarak ‘Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün’ şeklinde özetlenebilecek örneklemeler yapmış ve CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’e ‘Geçtiğimiz seçimleri size kaybettiren ekiple mi yol yürüyorsunuz?’ diye sormuştu.

O günden bu yana resmi olarak bir adaylık açıklaması beklediğim ve yakın çevresine ‘Bir oy dahi alacağımı bilsem yine de aday olacağım’ diyen Turgut Özkan yazımı yazmak için masamın başına geçtiğim sırada yaptığı bir sosyal medya paylaşımı ile nihayet ‘Adayım’ dedi.

Fakat bugünün en önemli meselesi 30 Ağustos Zafer Bayramında ADD Başkanlığından ayrılarak CHP İl Başkanlığına adaylığını sosyal medya üzerinden duyuran Gürhan Akdoğan’ın medya ziyaretleri sırasında Norm Haber’e de gelmesi oldu.

Sorulacak çok soru, konuşulacak çok konu vardı. Mahalle yanarken kongre sürecinin derdinden gözü hiçbir şey görmeyen muhalefetin bıraktığı eksiklik nedeniyle kendi kendine muhalefet etmeyi alışkanlık edinen iktidara kim nasıl ‘Dur, muhalefet etmek bizim görevimiz. Sizin yanlışlarınızı, vatandaşın derdini dile getirmek bizim işimiz’ diyecek diye hayli süredir merak içindeydim…

Böyle bir ziyaret gerçekleşince elbette fırsatı kaçırmadım, herkesin dilinde anonim bir türkü gibi dolaşan ‘değişim’ kavramının içini Akdoğan ve ekibinin nasıl doldurmayı amaçladığını sordum ilk olarak.

CHP’nin sol parti olma kimliğine daha sıkı bağlarla bağlanan, halkçı ve kamucu anlayışları benimseyerek, 20 yılı aşkın süredir var olan iktidarın dayattığı özelleştirmeden yana yaklaşımlara karşı tavır alan, parti içinde ve ülke genelinde laiklik anlayışından zerre sapmadan, demokrasiyi en üst düzeyde işleterek, ilerlemenin yanında duran bir değişim anlayışından bahsedildi tüm konuşma boyunca.

Bir süre önce partinin eski ağır toplarından Kemal Anadol’un yaptığı açıklamalara dayanarak bir CHP analizi yapmıştım kendimce. Gürhan Akdoğan’ın konuşmaları bende o yazıyı bir kez daha okuyormuşum hissi yarattı.

Elbette bir yanında merkez sağ, diğer yanında güçlü milliyetçi bir parti (milliyetçi bir parti çatısı altında ittifak da bu çerçevede sayılabilir) diğer yanında ise güçlü bir sol parti olması, ülkenin siyasal dengeleri açısından bence en gerekli saç ayakları.

CHP bunu yakalayabilir mi bilemiyorum, ama “Biz bu yola kimsenin adamı olarak çıkmadık. Beni şu destekliyor, yanımda bu var, şu belediye başkan adayları ile birlikte yürüyorum gibi şeyler söyleyemem. Biz daha çok örgütün talepleri ile başkan adayı olduk. Uzun süredir bu konuda bana yapılan ısrarlarla bir yola çıktım” diyen Akdoğan’ın işinin hiç de kolay olmadığı net ve bunu kendisi de biliyor.

Önümüzdeki süreç bıçak sırtında bir il başkanlığı yarışına götürüyor hepimizi…

Dün itibariyle CHP İl Delegeleri arasında sosyal medyada başlayan bir paylaşım yarışından da söz ettik görüşmede. ‘Ben oyumu Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız Mustafa Bozbey ile uyumlu çalışacak İl Başkanından yana kullanacağım’ diyor özetle bu paylaşım…

Hiç haksız değil il delegesi…

Malum bundan önceki seçimlerde yaşanan kayıpların bir bölümü, örgütün adayla küskünlüğü, il ya da ilçe başkanlarının aday ya da adaylarla küskünlüğü gibi sebeplerle yeterli performansta çalışılmamasına bağlandı. Bu bağlamanın doğruluk payı da çok yüksek!

Şimdi ben diyeyim il delegesi, siz anlayın Mustafa Bozbey, gireceği son derece önemli yarışta kendisiyle uyumla çalışacak ilçe başkanları ve il başkanı istiyor. Çünkü yakın bir süreçte Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı Adaylığı bir kez daha CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından açıklanacak muhtemelen.

Şimdi burada en önemli sorulardan biri de Gürhan Akdoğan’ın İl Başkanı olması durumunda Bozbey ile uyumlu bir biçimde çalışıp çalışmayacağı…

Mustafa Bozbey’in Bursa kentinde CHP için en önemli aktörlerden biri olduğunun altını çizen Akdoğan;

Biz seçilmemiz durumunda partimiz kimi aday olarak göstermişse onunla birlikte partimizin ve adayımızın kazanması için sonuna kadar savaşacağız. Ben zamanında Turhan Tayan’ın adaylığına çok karşı çıkmış bir isim olarak kendisiyle milletvekili seçildikten sonra her zaman uyum içinde çalışan biriyim. Çünkü örgüt terbiyesi almış olmak bunu gerektirir” dedi.

Bu cümleyi kurarken de; “…hiç olmaması gereken şeyler de olabilir, yani adaylar tarafından seçilmemesi için birlik olanlarla birlikte de olunabilir…” kıvraklığında tamamladı konuşmasını…

Siyaset bu; eski dostu düşman, eski düşmanı dost yapar, hem de nasıl yapar şaşar kalırsınız…

Elbette seçilmek için delege dengesi çok mühim ve 30 Ağustos Zafer Bayramı sırasında gördüğüm tabloyu daha önce size özetlemiştim. Hatırlarsınız…

İl Başkan Adayı Nihat Yeşiltaş o günün neredeyse tamamında bir yanında CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten diğer yanında CHP Yıldırım İlçe Başkanı İlhami Gün ile dolaşmış ve adeta gövde gösterisi yapmıştı…

Delegenin oyu ipotek altında değildir. Biz ilçe seçimlerine özellikle müdahil olmadık. Ben CHP il delegelerinin partilerinde istedikleri değişimin benim yapmak istediğim değişimle örtüştüğünü düşünüyorum. Bu bir yarıştır, ama fotoğraflar her zaman gerçeği yansıtmayabilir” dedi konuyla ilgili hatırlatmalarıma Akdoğan…

Partinin yeni yapısında mezhepçi bir kadrolaşma olduğundan, bu kadrolaşma nedeniyle yıllardır emek verdikleri partilerinden uzak kaldıklarından şikayetçi olan CHP’lilerin Gürhan Akdoğan’ın adaylığını desteklediğini ve daha demokratik bir yapı oluşturmayı amaçladıklarını biliyorum.

Siyaset uzun soluklu bir yarış, Bursa’da yarışın dengelerini belirleyecek isim ise Bozbey kuşkusuz… Karşımda uzun zamandır bu yarışın içinde yol alan bir siyasetçi var, dengelerin nasıl kurulacağını benden daha iyi bildiğine hiç şüphe yok…

Seçimin tüm taraflarına başarılar…

AK Parti’de başkanlar gerçekten adaylık için mi istifa etti?

AK Parti’de başkanlar gerçekten adaylık için mi istifa etti?

Yıllık iznimizin bir bölümünü kullanmak için yaklaşık 10 gündür bu köşeden uzağız. Köşeden uzağız ama kulislerden değil.

Bu süreçte gerek CHP gerekse AK Parti başta olmak üzere yaşanan gelişmeleri uzaktan takip ettik.

Öncelikli olarak AK Parti’den başlayalım.

AK Parti’de hafta içi yaşanılan bir toplantı sonrası 5 ilçe başkanı görevinden ayrıldı…

Bu toplantının salı günü gerçekleştiğini duyuralım…

AK Parti geleneğinde pazartesi günü il yönetiminin salı günü de ilçelerin yönetim kurulu toplantısı yapılır. Bu bir gelenek haline gelmiştir.

Bu toplantının salı günü gerçekleşmesi böyle bir gelişmenin habercisi olacağının en büyük işareti idi.

Gelelim toplantının sonuçlarına; Şimdi beş ilçe başkanı gerçekten aday adayı olmak için mi istifa etti, işte orası soru işareti.

Bu köşeyi takip edenler için daha önce şu ifadeleri kullanmıştım.

Bazı ilçe başkanları kendi isteği ile bazı ilçe başkanları il yönetiminin isteği ile görevlerinden ayrılacaklar demiştim.

Bu minvalde;

Mustafakemalpaşa İlçe Başkanı Murat Hallaçoğlu kendi isteği ile ayrıldı. Hiçbir yere aday olacağını düşünmüyorum.

Biraz yaşadığı sağlık sorunları biraz da ailesine zaman ayırmak için bu kararı aldığını düşünüyorum.

Yine uzun bir süredir AK Parti Karacabey İlçe Başkanı Ertem İşcan’ın da adaylık düşüncesinin yok olduğunu biliyorum. Normal şartlarda aday adayı olmaz, diye tahmin ediyorum.

İznik İlçe Başkanı Halil İbrahim Gökbulut ile Gemlik İlçe Başkanı Osman Alemdar da pek aday adayı olacak gibi gözükmüyor. Yıldırım İlçe Başkanı Ali Erbay’ın da istifa edeceğini Norm Haber’de Gündem Turu’nda diğer isimlerle beraber aylar önce yazdık.

Yine önümüzdeki günlerde asıl bir başka sürpriz ise bir belediye başkanının görev süresi dolmadan sağlık problemlerini mazeret göstererek istifa etmesi sürpriz sayılmaz.

Bunun dışında daha neler yaşanacak?

Onu da süreçle beraber öğrenmiş olacağız.

Ama sürprizlere hazır olun…

***

CHP’DE KİM KİMİNLE VE BOZBEY’İN DURUMU

CHP’de heyecan tavan yapmış durumda. İşte bu noktada bir yandan ilçe kongrelerini gerçekleştiren CHP diğer yandan da il kongresine hazırlanıyor.

Özellikle bu minvalde kongrelerde belirgin bir şekilde hareket tarzı var.

Misal bu minvalde son kongrede herkes Mustafa Bozbey’in Nilüfer’de Özgür Şahin’i desteklediğini ifade ediyor.

Bu Bozbey açısından doğru olabilir. Amma velakin Özgür Şahin Mustafa Bozbey’i destekler mi orası soru işareti.

Hatırlatmakta fayda var:

Şahin’in ilçe başkanlığı yaptığı dönemde yerel seçimler listesi hazırlanırken Ali Karamuk’u listede göremeyince Bozbey’in yapmış olduğu tavrı hatırlıyoruz.

O süreçte merkez sağdan CHP’ye gelen Çalı’da belediye başkanlığı yapan Karamuk’a listelerde yer vermemişti Şahin.

Bunu yazın bir kenara…

Sonrası malum zaten…

Sadece bu kadar mı?

Görünen başka bir şey de yine aylar önce kimilerine göre ortada fol da yumurta da yokken bizler Norm Haber’de Gündem Turu’nda Bozbey tekrar Nilüfer’den aday olursa şaşırmamak gerekir demiştim.

Zaten şu an Bozbey ne kadar Büyükşehir adayıyım dese de ittifak olmazsa kazanma olanağının ne olduğunu siz hesaplayın.

Böyle bir durumda Bozbey kaybetmeyi ya da kazanmayı mı düşünür.

Kazanmayı düşünürse nereden aday olmak isteyecektir.

Tabii ki Nilüfer…

Zaten bizim de gördüğümüz tecrübeli siyasetçi Bozbey bunu her halükârda resmen olmasa da fiilen belli ediyor…

Etik olarak doğru mu?

O da kişiden kişiye göre değişir…

Yine de biz süreci bekleyip görelim.

Ekonomi büyümüş de bakın nereye doğru!

Ekonomi büyümüş de bakın nereye doğru!

Ekonomiyle ilgili pek çok verinin açıklandığı bu kutlu günde benim de sade vatandaş olarak açıklanan verileri kendi cüzdanıma göre değerlendirmem farz oldu.

Efendim ilk olarak şu şahane müjde ile başlamak isterim; TÜİK büyüme verilerini açıkladı…

İşin müjdeli tarafına gelince, Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde yüzde 3,8 büyüdü

Bu büyümeden en büyük payı yüzde 32.1’lik oranla konaklama ve yiyecek hizmeti faaliyetleri aldı. Ardından finans ve sigorta faaliyetleri, sonrasında da hane halklarının işverenler olarak faaliyetleri geliyor…

Fark ettiyseniz büyüyen sektörlerin hiçbirinde, bence bir ülkenin güçlü ekonomisinin temel taşını oluşturacak ‘üretim’ kelimesi geçmiyor.

Çünkü üretmiyoruz, biz tüketmeyi seviyoruz, bir de bize hizmet edilmesini…

Yıllardır her türlü kanaldan beynimize işlenen bu kodlardan acilen kurtulmamız lazım da; her birimiz plazalarda, süslü elbiseler içinde, bir tarafın fakir diğer tarafın acayip zengin olduğu, hiç çalışılmayan, ama paranın oluk oluk aktığı ve tüm sorunların bir telefon görüşmesi ile çözüldüğü pamuk şekerden prenses hayatı hayalleri kurduğumuzdan, oturduğumuz yerden kalkamıyoruz…

Çok meşgulüz…

Ya bize bunları empoze eden diziler izliyoruz ya da bu hayalleri yaşadığını sandığımız kişilerin sosyal medyalarına bakıyoruz hülyalı hülyalı…

Gerçeklere hızlı bir manevrayla dönecek olursak, hane halkı harcamalarının en büyük kalemi gıda olurken, ikinciliği ulaşım, üçüncülüğü ise konaklama harcaması kaptı…

Zaten içinde bulunduğumuz durumda hane halkı daha fazla bir kaleme harcayacak kadar kazanamaz oldu. Hele hele büyük şehirlerde yaşıyorsanız ve konaklama harcamasının ikinciliğe yerleşmiş olması ihtimali de yüksek bana göre…

Bilgilerin içinde en enteresan olanı ise iş gücü ödemelerinin, 2022’de bir önceki yıla göre yüzde 81,7 artışının karşısına denk gelen, iş gücüne yapılan ödemelerin cari gayrisafi katma değer içindeki payının 2021’de yüzde 30 iken bu oranın 2022’de yüzde 26,3 olarak kayıtlara geçmesi…

Bu denklemi görünce,  zaman zaman ‘Ekonomi büyüdü de bana mı büyüdü? Yine zengine, parası olana büyüdü…’ serzenişimin haklılığı matematiksel olarak da ortaya çıkmış oluyor diyerek bir iç rahatlaması yaşamadım değil…

Ekonomi gerçekten de bize doğru büyümemiş, hatta bize doğru küçülmüş…

Eskiden markete girdiğimizde ‘Hangisini alsam?’ sorusunu sorarken kafamızın içinde, bu meselinin şimdilerde ‘Hangisini almasam?’ sorusu ile yer değiştirmiş olmasının nedeni buymuş demek…

Zaten her açıklandığında beni benden alan bu verilerin neden sürekli bam telime bam bam diye dokunduğu da çıkmış oldu ortaya…

Bir veri daha var yine ülkemin en güvenilir kurumlarından biri olan TÜİK’ten…

Gıda ve konaklamada üretici enflasyonu yüzde 100’ü aşmış

Hani şikayet ediyoruz ya ‘Dışarıda yemek yiyemiyorum artık, tatile gitmek hayal oldu, oteller, restoranlar çok pahalı!’ diye…

Artık içimiz rahat olabilir, bu konudaki serzenişlerimiz bir hayal ürünü değilmiş. Gayri Safi Milli Hasıladan aldığımız pay düşerken, konaklama ve yiyecek hizmetlerinde yüzde 100.71 artış yaşanmış

Bizde durum bu! Ülkenin gelirlerinden aldığımız pay azalırken ve harcama yapacağımız tüm kalemler adeta birbiriyle yarışırcasına hızla artış ivmesinin içinde tepişirken başkalarında durumun ne olduğunu da merak ediyor insan…

Öyle ya hepimiz aynı gemideyiz değil mi?

Değil…

Geçtiğimiz günlerde CHP Yıldırım İlçe Kongresine Divan Başkanlığı yapmak için Bursa’ya gelen CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır’ın yaptığı açıklamaya ve Cumhurbaşkanlığı Bütçesine göre;

Saray saatte 110 bin, günde 28 milyon, ayda 845 milyon lira harcıyor!”

Cumhurbaşkanlığı bütçesi bizim temel harcama kalemlerimizdeki artış hızını yakalamış ve ek ödeneklerle birlikte yaklaşık yüzde 100 oranında artırılmış.

10 milyar 877 milyon liraya ulaşan bütçenin saatlere, günlere ve aylara göre dağılımı da yukarıda belirtildiği gibi.

Başarır’ın belirttiğine göre veriler Hazine ve Maliye Bakanlığı internet sitesinde yayınlandıktan 24 saat sonra kaldırılmış.

Demek ki, hepimiz aynı gemide değiliz…

Demek ki, bazılarımız yük gemisinde kürek çekerken bazılarımız aynı yolu yatla gelmeyi tercih ediyor…

Hala halinizden memnun musunuz?

O zaman bize iyi yolculuklar…

30 Ağustos yürüyüşü ve CHP manzaraları

30 Ağustos yürüyüşü ve CHP manzaraları

19 Mayıs kutlamaları ile 24 Temmuz Lozan anmasında Atatürk Anıtına çelenk koymak, basın açıklaması yapmak isteyen sendika ve sivil toplum kuruluşları bir kez daha aynı engellemelerle karşı karşıya kalmamak adına birlikte hareket etme kararı almışlardı.

Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, Atatürkçü Düşünce Derneği Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan ve Birleşik Kamu İş Bursa Şube Başkanı Özkan Rona’nın yaptığı görüşmeler sonucunda hayli geniş bir cephe yaratıldı.

29 Ekim Kadınları Derneği, Cumhuriyet Halk Partisi Bursa İl Başkanlığı, Alevi Kültür Dernekleri Bursa Şubesi, Nilüfer Kent Konseyi, Çağdaş Eğitim Kooperatifi, Memleket Sevdalıları Derneği ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği bu geniş cephenin içinde yer aldı. Önce Tophane Şehitliğinden başlayan bir yürüyüş gerçekleştirildi ardından Atatürk Anıtına çelenk sunuldu.

Birleşik Kamu İş Bursa İl Başkanı Özkan Rona çağrıcı kurumlar adına yaptığı konuşmada;

“Cumhuriyet’imiz, son 21 yılda her anlamda geriletilmiş durumdadır. Bütün gelişmiş ülkelere parmak ısırtacak bir vizyon ve ilkeler birliğiyle kurulan Cumhuriyet’in, bugün ne yazık ki eğitimden adalete, demokrasiden hak ve özgürlüklere kadar birçok taşıyıcı kolonu, siyasal İslam tarafından tahrip edilmiş haldedir. Daha açık bir ifadeyle; Cumhuriyet, onu hazmedemeyenlerin elinde paha biçilmez kazanımlarını bir bir kaybetmektedir” diyerek özetledi ülkenin içinde olduğu durumu.

Konuşmanın önü, arkası, daha sert cümleleri de var elbette, ama özetle denilmek istenen budur.  Bahsettiğim kurumlar ile Atatürk Anıtının arasına sürekli girilmesi çalışmasına bir tepki olarak gerçekleşen yürüyüş ve 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlaması hiçbir müdahaleyle karşılaşılmadan sonlandırıldı.

Buraya kadar her şey olması gerektiği gibiydi zaten…

Tüm vatandaşların, ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e saygısını göstermeye hakkı, hatta ihtiyacı olduğu düşüncesindeyim.

Son derece sıcak bir havada, vatandaşların da coşkulu bakışları arasında gerçekleşen yürüyüş ve anma programının ana kısmını böyle özetleyebilirim.

Ben biraz da bundan kısa bir süre önce gerçekleşen süreci ve bundan sonrasını anlatmak istiyorum…

ADD Bursa Şube Başkanı Gürhan Akdoğan, tam da bugün, bir sosyal medya mesajı paylaşarak CHP Bursa İl Başkanlığı’na aday olduğunu ilan etti. Artık sosyal medya mesajlarını resmi mesaj olarak kabul ettiğimiz bir dönemde olduğumuzdan, sonrasında gelen bilgilerle birlikte Akdoğan’ın kısa süre içinde medya turlarına başlamayı planladığını da bildiğimizden bu adaylığın netleştiğini söyleyebilirim.

Kendisine başkanlık yarışına katılması konusunda özellikle mezhepçi kadrolaşma iddiaları sonrasına partiden uzaklaşan ya da uzaklaştırılan, yeni kadroların ‘ulusalcı kanat’ olarak tarif ettiği cepheden büyük baskı geldiğini, son baskı girişimleri ile birlikte ikna turlarının dün akşam itibariyle sona erdiğini işitiyorum sağdan soldan…

Ben yine de ADD Başkanı olarak yaptığı basın ziyaretleri sırasında kurumumuza geldiğinde ‘Buradan CHP İl Başkanlığına mı göz kırpıyorsunuz?’ dediğimi hatırlatmakta fayda görüyorum…

Arada bir benim de siyasi tahminlerim tutuyor galiba…

Gelelim törenin başka ayrıntılarına…

CHP Bursa İl Başkanlığı için aday olduğunu CHP Yıldırım İlçe Kongresinde kürsüden yaptığı konuşma ile açıklayan CHP Yıldırım Eski İlçe Başkanı Nihat Yeşiltaş, bir yanına CHP Osmangazi İlçe Başkanı Cengiz Çelikten’i diğer yanına ise CHP Yıldırım İlçe Başkanı İlhami Gün’ü alarak, iki büyük ilçenin kendisini desteklediğini adeta ilan etmiş oldu.

İçinde sıkça ‘CHP’ geçirerek bahsettiğim üçlü tüm yürüyüş ve tören boyunca birbirinden ayrılmadı…

Bozulması zor bir güç birliğinden bahsedebilirim gördüklerim karşısında…

Buradan bakıldığında, önümüzde daha 18 gün olan il başkanlığı yarışının çok çetin geçeceğini söylemek büyük bir öngörü olmaz elbette…

Özellikle kongre sürecinde kendi içinde büyük kavgalar yaşamasıyla meşhur CHP’nin yeni küskünlerinin kongre seçimleri ile birlikte kendini iyice belli ettiğini de belirtelim. İki büyük merkez ilçenin başkanları törende hazır bulunurken, Nilüfer’in çiçeği burnunda başkanı Özgür Şahin’i aradı gözlerim.

Göremedim ne yazık ki…

Bir ara ‘Nilüfer’de düzenlenen törenle saat konusunda bir çakışma mı var acaba?’ diye düşündüm, ama Nilüfer’de düzenlenen törene Atatürk Anıtı önünde hazır bulunan bütün milletvekilleri katıldığına göre böyle bir sorun da yoktu…

Törende olmayanlar listesinin tek ismi Özgür Şahin değildi tabi ki…

Şimdiki ilçe başkanları ile yarışan ve yarışı kazanamayan Yıldırım ve Nilüfer Eski ilçe başkanlarını da göremedim Heykel’de…

Burada Baran Güneş’in hakkını teslim etmem lazım. En başından itibaren organizasyonun içindeydi. ‘Partime küsmeyeceğim, ertesi gün bana verilen görev ne ise yine çalışmaya devam edeceğim…’ sözünde samimiymiş Güneş…

Bundan sonraki süreçte il başkanlığı için başka kimler aday olacak, kim kimin yanında yer alacak, hangi aday hangi delegelerle yol yürüyecek göreceğiz…

Bir de Atatürk Anıtına saygı sunma konusunda kendimizi daha rahatlamış hissedeceğiz. Kısa günü karı da bu bizim için…

Artık bırakalım gerçekleri çarpıtmayı!

Artık bırakalım gerçekleri çarpıtmayı!

Çanakkale çok büyük bir kahramanlıktı. Kahramanları yüceltmek yerine zaferi hurafelerle gölgelemeyi tercih ettiler.

Askerlerimiz metrelerce yüksekten düşüyor, kıllarına zarar gelmiyordu!

Düşman Mehmetçik’le değil, iri yarı, cübbeli sarıklı, olağanüstü varlıklarla savaşıyordu.

Gelibolu’nun cümle börtü böceği silahlanmış; İngiliz’e, Fransız’a, Anzak’a kan kusturuyordu.

19 Mayıs 1919 için de sahneye çıktılar, kalem oynattılar.

Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderen Padişah’tı zaten!

Vahdettin ne demek istemişti, Mustafa Kemal’e, “Paşa Paşa, devleti kurtarabilirsin!” derken…

Vatanı kurtar mı demek istemişti, yoksa sözünü ettiği devlet payitahttan mı ibaretti?

Osmanlı’nın basiretsiz padişahına göre, kurtuluşun tek çaresi, ağabeyinden miras İngiliz-Fransız siyaseti değil miydi?

O yüzden asmamış mıydı Mustafa Kemal’in boynuna idam fermanını?

Peki, toplum gözünde önemi azalsın, ikinci planda kalsın diye kutlu doğum haftaları uydurulan 23 Nisan’la alıp veremedikleri neydi?

23 Nisan, o çok önemsedikleri milli iradenin somutlaştığı Meclis’in kuruluş yıldönümü değil miydi?

Yoksa sıkıntı, o Meclis’in önce Cumhuriyet’in, ardından demokrasinin simgesi haline gelmesi miydi?

Sıkıntı, Meclis’in Türkiye’ye sözde huzur vermeyen çok partili sistemin yatağı olması mıydı?

Kimilerine göre İnönü Zaferi yoktu!..

Kimilerine göre, olan küçük bir çatışmaydı ve biz yenilmiştik!

Yunan, İnönü’de, karşısında ilk kez düzenli bir ordu görmemişti!

Fransızlar ve İtalyanlar, İnönü’den sonra Anadolu’yu terk etmeye başlamamıştı!

Albay İsmet, İnönü’de “düşmanı da milletin makus talihini de” yenmemişti!

İnönü Savaşları, Albay İsmet’e nam olsun diye uydurulmuştu!

Zaten İsmet Paşa da asker kaçağıydı!

Ya Sakarya, Sakarya!

Sakarya’nın çamuru Mehmetçik’in kanına boyanmıyor muydu?

Milletin “haremiismeti”ne düşman postalı girerken, acaba kim haremde merasim yapıyordu?

60 yaşındaki Padişah, beşinci evliliğini 18 yaşındaki Nimed Nevzad Hanım’la yapmadı mı, tam da Sakarya’da kan gövdeyi götürürken!

Adam Avusturya’dan ithal “fes”i kafasına taktı, yıllarca gözümüzün içine baka baka tarih düşmanlığı yaptı.

Yetmedi, Bursa’yı işgal edip Osman Gazi’nin sandukasını tekmeleyen adamlar için “keşke galip gelselerdi” dedi.

İzzet gördü, itibar gördü.

O bile 30 Ağustos Zaferi’nin ve ardından kurulan Cumhuriyet’in kaymağını yedi.

Tabutuna Türk bayrağı örttüler! Cenazesini Mehmed Nasuhi Tekkesi haziresine gömdüler.

Yunan galip gelseydi ne o bayrak olacaktı ne o tekke kalacaktı!

Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk Milleti’ne nasip oldu.” diyordu İngiltere Başbakanı Lloyd George, Atatürk için.

O büyük dahi ise “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” diyordu.

Sanki bugünleri görürcesine…

Başkomutanlık Meydan Savaşı, büyük riskler içeren bir kurmay plandı. O plan tek çaresi kurtuluş olan Mehmetçik’in direnci ve artık verecek sadece canı kalan milletin inancı sayesinde zafere dönüştü.

Artık bırakalım gerçekleri çarpıtmayı da büyük zaferin tadını çıkaralım, o zafere başka alanlarda yenilerini ekleyelim.

Ve bu zaferi bize armağan eden kahramanları minnetle analım.

En başta da Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ü…

Her işin başı eğitimmiş gerçekten…

Her işin başı eğitimmiş gerçekten…

Birbirini yemeye doymayan muhalefet partileri henüz sofradan kalkamadılar, ama bir süredir sadece cılız çıkışlarla dile getirilen ekonomik darboğaz vatandaşı çoktan sofradan kaldırdı, hem de aç biilaç…

Ağustos ayının son günlerini yaşıyoruz malum, bu tarihler biz veliler için tehlike çanlarının çalmaya başladığı tarihler…

Bir yandan çocuğunu okula yerleştirme telaşı bir diğer yandan çocuğunu yerleştirdiği okulun masraflarını öğrenip şok yaşama süreci, ardından borçla haçla da olsa bir yerlerden bulup derametleyip okul hazırlıklarını tamamlama devresi…

Uzun yıllardır süreci böyle yaşıyoruz zaten, son yıllarda bu sürece berbat bir ekonomik dengesizlik de eşlik edince, işin içinden çıkılmaz bir hal alıyor, asla ve asla yoluna girmeyen eğitimin eğitimsizliği kaosumuz…

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun araştırmasına göre; ağustos ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırı 12 bin 198, yoksulluk sınırı 39 bin 733 lira.

Asgari ücret ne kadar?

11 bin 500 lira…

Asgari memur maaşı ne kadar?

22 bin lira…

Çocuğunu emekli maaşıyla okutmaya çalışmak gibi beyhude bir hevese kapılan, hadi böyle bir hevese kapıldı diyelim, bu konuda başarılı olmayı uman yoktur herhalde…

Asgari emekli maaşı 7 bin 500 lira…

Gelelim değirmende un öğütür gibi Milli Eğitim Müdürü öğüten, ‘dokunan yanar’ sözünü benimsemiş olsalar gerek ki, gelen müdürlerin de ‘dosyalara dokunmadan gitsem de kurtulsam’ dediği, içindeki karmaşa bir türlü çözülemeyen güzide şehrimin Milli Eğitim sorunlarına…

İki yıldır Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, şehrin 5 bin derslik açığı olduğunu söylüyor, ayıp olmasın, daha da işin rezilliği çıkmasın diye olsa gerek, iki yıldır bu rakamı artırmıyor.

Ama durum göründüğünden daha da vahim…

İki yıldır sürekli göç almaya devam eden Bursa’da geçtiğimiz yıl yaşanan deprem felaketinin ardından şehrimize gelen depremzede öğrenciler için de ek kontenjanlar açıldı sınıflarda ve elbette açılması da gerekiyordu, ama bu ek kontenjanları karşılayacak dersliklerin de eklenmesi gerekiyordu okullara…

Eklendi mi?

Tabi ki hayır…

Biz depremzede çocuklarımızı başımızın üzerinde taşır yine okuturuz da, iş o değil. Önemli olan onların daha rahat eğitim almaları için gerekenin yapılması noktasında devletin daha atik olmasıydı. Olmadı…

Burada da sınıfta kaldılar…

Gelelim yaşanan ekonomik sıkıntılar sonrası bir zamanlar özel okulları janjanlı ambalajlarla ve akıl almaz teşviklerle pazarladığımız velilerin çocuklarının durumuna…

Şöyle orta karar bir özel okulun yıllık ödemesi 120 bin lira civarında. Bu rakama yemek ve servis dahil değil… Hele hele kitap ve kırtasiye masrafları adı altında alınan paralar gerçekten de korkunç…

Yazımın başında değindim çalışanların aldıkları en düşük maaşlara…

Ülkemizde en düşük maaş adı altındaki parayı en vasıfsız çalışanların aldığını, emekçilerin büyük bölümünün normal yaşam standartlarında hayat sürdürmeye yetecek paralar kazandığını düşünmüyorsunuzdur herhalde…

Hepimiz aynı ülkede yaşadığımıza göre çalışanlarımızın yüzde 50’ye yakının asgari ücret ya da komşu ücretlerle çalıştıklarının farkındasınızdır, muhtemelen sizler de onlardan birisinizdir, ama işte maksat dertleşmek olsun…

Eee… Bu maaşlarla çocuklar özel okula gidebiliyor mu?

Elbette hayır…

Peki, ne olacak bu çocuklar? Çünkü yine başa dönersek, zaten var olan 5 bin derslik açığını kapatmak için hiçbir çalışma harcanmadığı gibi, yeni derslik açıklarına sebebiyet verecek göçler de var ortada…

Hele hele Özlüce taraflarında oturuyorsanız ve çocuğunuzu bir devlet okuluna göndermeyi düşünüyorsanız hiç heveslenmeyin, çünkü bölgede devlet okulu neredeyse hiç yok!

Durum LGS sınavı sonrası bir liseye kayıt olmaya çabalayan öğrenciler için de aynı. Çocuklar artık tüm okul tiplerinden tercih yapmak zorundalar malum. Şehrimizde zaten 6 tane fen lisesi var. 3 milyon nüfusa 6 tane fen lisesi. 500 bin kişiye bir fen lisesi gibi bir matematik duruyor karşımızda. Nitelikli Anadolu liselerinin durumu da çok farklı değil, sayıları az, nitelikleri ise eğitimcilerin fedakarlıkları ile artırılmaya çalışılıyor…

Çocukların elinde kala kala meslek liseleri, İmam Hatip Anadolu liseleri ve niteliksiz okullar denklemi kalıyor…

Öyle bir özendiriliyor ki ofis çalışanı olmalı, cicili bicili giyinmeli, elini, üstünü, saçını kirletmeden para kazanmalı hayat, tüm çocuklar bu hayatın peşinde koşarken, elbette meslek liselerine dönüp bakmak dahi istenmiyor. Zaten meslek liselerinin nitelik kısmı da ciddi tartışma konusu, ama bu konuyu şimdilik pas geçelim.

İmam Hatip Anadolu liseleri de toplum ne kadar baskılarınsa baskılansın tercih edilmiyor. Giden öğrencilerin çoğu mecburiyetten gidip geliyor, adres belli olsun misali…

Geriye ne kaldı?

Niteliksiz okullar…

Bir okulu böyle nitelendirmek ne denli doğru, tartışılır. Biz aile arasında bu okullara ‘okul puanı ile öğrenci alan okullar’ diye hitap ediyoruz. Burayı açıklığa kavuşturduğumuza göre gelelim bu okullara kayıt olma çabalarına…

Bu okullara kayıt olmak için de kontenjan açıklarını kovalamanız gerekiyor, elbette rast gelirse…

Bir eğitimcinin tabiri ile sınıflar kapıya kadar sıra dolu, çocuklar okumanın derdinde, ama sonuç kocaman bir sıfır bana göre…

Sadece biz sade vatandaşlar çekmiyoruz bu çileyi, emin olun eğitimciler de çocuklarını okutmak için aynı yolları tepmek zorunda ve aynı ekonomik sıkıntıları yaşıyorlar çaresiz…

Hele hele çocuğunuz üniversite düzeyine geldiyse, şehir dışında bir üniversite kazandıysa, sevinmekle üzülmek arasında bir yumru oturuyor boğazınıza…

Asgari ücret 11 bin 500 lira, bugün İstanbul’da bir oda tutacağım deseniz 6-7 bin liradan başlıyor…

Bugün yaptığım mini kırtasiye alışverişinden şunu çıkardım; üç harfli marketlerden iki poşetlik alışverişimin en pahalı kalemi renkli tükenmez kalemler oldu.

Fiyatın maşallahı var…

Bu sadece kalem kısmı…

Defterler, kitaplar, çanta, ayakkabı, okul forması, şehir dışında yurdu, evi…

Yemediniz, içmediniz okuttunuz çocuğunuzu, tıpkı benim gibi, aynı kaderi paylaşan bizler gibi…

Sonuç?

Piyasada konuşulan rakamlar öylesine düşük ki, yazımın başında belirttim bu rakamları…

Çocuk şöyle diyor; ‘Bu parayı alsam da açım, çalışmayıp para kazanmasam da. Bari başım ağrımasın…’

Orta ve küçük işletmelerin en büyük sorunu işçi bulamamak, gençlerin en büyük sorunu işsizlik karşınızda…

Çok çalıştınız, çok çabaladınız, 20 yıldan uzun sürdü gerçekten de, ama sonunda başardınız…

Bir umudun peşinde koşturduğunuz ailelere eşek yüküyle para ödeterek çocuk okutturup sonra da karşınızdaki işsizler ordusunu Avrupa’ya pazarlamaya çalışıyorsunuz şimdilerde…

Bir ülkenin içi ancak böyle güzel boşaltılır, demografik yapısı ancak böyle tereyağından kıl çeker gibi değiştirilebilirdi.

Hayaldi, gerçek oldu…

Vallahi helal olsun…