Daha demokratik CHP

Daha demokratik CHP

21 Mayıs tarihinde yapılacak Milletin Sesi Mitingi’nin yeri İstanbul olarak değişmeden önce, Norm Haber’e gerçekleştirdiği ziyarette, CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca’ya, ön seçim isteyen partililerin bir çalışma içinde olduklarını hatırlatmış ve sormuştum; ‘Bu çalışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye.

Çalışmalarını biliyorum. Hatta partili dostlarıma gelip burada çalışmaları önerisinde bulundum. Ben de aslında partide ön seçim yapılmasından yanayım. Bu noktada tabanın taleplerine uyarım. Genel merkezimiz enerjimizin seçimlere yoğunlaşması adına ön seçimi erteledi” yanıtını almıştım.

Elbette kendi tabirleri ile ‘Daha demokratik CHP’ isteyen CHP Bursa Çalışma Grubunun toplantısına katılmasam olmazdı elimde bu bilgiler varken.

İstasyon Kafe’de gerçekleştirilen toplantının hazırlıkları 800 kişi için yapılmıştı. Tüm sandalyeler dolu değildi, ama en az 600 kişinin davete katıldığını rahatlıkla söyleyebilirim. Resmiyette de üye sayıları 770 kişiyi aşmış durumda zaten.

İmece usulü yapılan basın açıklamasında ayrıştırıcı olarak algılanmamak için çok hassas bir terazi kullandıkları belli oluyordu.

Hani nasıl desem; ortada bir sorun var, ama bu sorunu hepimiz üstlenirsek kimse kırılmaz nevinden bir ince hava…

Grubun amacının, zayıflayan aidiyet duygularına yeniden can vermek olduğu dile getirildi.

Onların dili varmadı belki, ama burada benim devreye girmem sorun olmaz sanırım. Pek çok CHP’li bir süredir yapılmayan ön seçimler ve önlerine gelen çarşaf listelerden rahatsız. Partinin bu biçimde tasfiye edildiği, belirli görüşteki üyelerin pasifleştirildiği, partiye belirli bir kitlenin partisi muamelesi yapılmaya başlandığı iddiaları havada uçuşuyor.

Şunu çok net söylemek lazım, ister merkezde ister uç kesimlerde olsun, sağ tandanslı partileri yönetmek görece daha kolaydır. Zira ‘kol kırılır yen içinde kalır ve lider ne derse odur’ anlayışları hakimiyetini hep korur bu yapılarda.

Cumhuriyet Halk Partisi gibi tartışma, oylama, demokrasi üçgeni üzerine kurulmuş bir partinin hem yönetimi çok zordur, çünkü herkes fikrinin önemsenmesi konusunda ısrarcıdır hem de yapısının değiştirilmesi çok zordur, çünkü CHP Bursa Çalışma Grubundan yükseldiği gibi örgütlü itiraz sesleri yükselmeye başlar.  

Ne yazık ki, son zamanlarda örgütleri ve parti üyelerini yok sayan bir siyasal anlayışla karşı karşıyayız!” denilen açıklama;

Bu yanlış siyaset yapma anlayışımız, çok sayıda partilimizi kırdı ve küstürdü. Bunun sonucunda yaptığımız siyaset kapalı kapılar ardına düştü ve çok az sayıda partilimizin arasında dönüp dolaşır oldu! Kapalı kapılar ardında belirlenen ve önümüze konulan adayları, seçmek zorunda değiliz!” denilerek tamamlandı.

Soru cevap kısmında ise ön seçim yapılmaması için gösterilen; ‘Ön seçimin yapıldığı süreçlerde partinin oy oranlarının birkaç puan düşmesi ve ön seçime harcanacak enerjinin seçim çalışmaları için harcanması gerekliliği’ iddia ve fikirlerinin Çalışma Grubu’ndaki karşılığını sordum.

Grubun sözcülüğünü üstlenen Ekrem Demiröz;

“Demokrasinin partimize zarar vereceği iddiasını reddediyoruz, ön seçimin oy kaybına yol açtığı konusundaki bilgi de doğru değil. Örgüt seçimlerinde kırılmalar yaşandığı doğrudur. Eskiden Cumhuriyet Halk Partisi kongrelerden güçlenerek çıkardı şimdi zayıflıyoruz çünkü şeffaf olmayan, adamcılık siyasetinin hüküm sürdüğü, parti içi iktidar olmaktan başka kaygı taşımayan, partimizi ve ülkemizi gözetmeyen yanlış siyaset anlayışları var. Sağ bloktan oy almanın yolu sağa benzemekten geçmiyor! Bugüne kadar yaptığımız yanlış bu!” diyerek yanıtladı sorumu.

Coşkulu olmayan, ancak kararlı duran bir kalabalık gördüm karşımda. Mesajları il yönetimine değil genel merkezeydi.

Ön seçim demokrasinin gereğidir ve CHP gibi bir partide mutlaka işletilmesi gereken bir sistemdir. Ancak ön seçimler sırasında partinin uğradığı yıpranmayı da hesaba katmak lazım. Küstürülen üyeleri de hesaba katmak lazım. Daha doğrusu önümüzdeki konjonktürde sineğin kanadındaki yeli dahi hesaba katmak lazım…

Müzik yasağı olan ülkede Eurovision!

Müzik yasağı olan ülkede Eurovision!

Şaka maka 2013 yılından beri Eurovision’a katılmıyoruz.

Her sene Bülend Özveren’in anlatımı ile ekran başında müzik otoritesi haline geldiğimiz, puanlama aşamasında ‘komşu yardımına’ isyan ettiğimiz, 12 puanı dönemin siyasi konjonktürü neye izin veriyorsa ona göre kullandığımız, hepsinden önemlisi ‘eğlendiğimiz’ bir televizyon aktivitesine neredeyse 10 senedir katılmıyoruz, katılmadığımız için de izleyemiyoruz.

Bir zamanların milli meselesi olan Eurovision, şimdilerde ‘elin Avrupalısının şarkı söylediği’ bir organizasyon hüviyetinde.

Geri dönüşümüz için güya çabalanıyordu ama, sanırım bir müddet daha uzak kalacağız.

Gerçi, büyük bir lütuf dahilinde müzik yasağının 01.00’e esnetildiği ülkemizde ne Eurovision’u değil mi?

Hem de müzik gibi korona virüsün işbirlikçisi için serbestiyet istemek ne haddimize?

Eğlenmeye de gerek yok zaten.

Üniversitelerde bahar şenlikleri düzenlenmesin mesela, düzenlenecekse de konserler olmasın. Her gün televizyonlarda gördüğümüz bey abiler çıksın orada da konuşsun.

Fırsat eşitsizliğinden, iş imkanlarının darlığından, geçim derdinden, gelecek kaygısından mustarip olan gençler hiçbir şartta eğlenemesin, yüzü gülmesin.

Sergilerde vükelanın uygun görmediği eserler yayınlanmasın, billboardlarda iktidara yakın durmayan kişilerin albüm ve kitap tanıtımları yapılmasın, film afişleri reklam edilmesin.

Kendileri ne istiyorsa o dinlensin, ne işaret ediyorsa o izlensin.

Gerçi bu fikir beyan etme hastalığının siyasi görüşü yok. Kendini iktidara yakın gören de muhalif takılan da gözünün gördüğü her şeye bir ‘hiza’ verme derdinde. Adeta toplumun kodlarına işlenen bir hastalık halini aldı.

Koca ülkede herkes kendini apartman yöneticisi zannetmeye başladı.

Bilimde, sanatta, sporda, kültürde ‘kendi nesillerini’ oluşturmak üzere yola çıkan iktidar, tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi ‘kültürel iktidarı’ sağlayamadı.

2002’de başlayan ve malum gömleğin çıkarıldığı zamana denk gelen o ‘pür liberal’ dönemde yaşanan serbestlik ve özgürlük ortamı kısa sürede kayboldu. Baskının dayanılmaz tadına karşı koyamayan iktidar için her gün yeni bir tasarlama denemesi baş gösterdi.

Türkiye, fikirlerin ‘Silivri soğuktur’ mottosu ile otosansüre uğradığı, karşılıklı tartışma kültürünün yerle yeksan edildiği, ekonomik kaygıların yaşam kalitesinin önüne geçtiği bir ülke konumunda.

O yüzden bugün bir zahmet çıkıp da kimse ‘Gençlerimiz neden yurtdışına gidiyor?’ diye sormasın.

Çünkü böyle bir ortamda bilimde başarı ancak ‘Soyunma değil giyinme kabini’ adlı proje ile,

Müzikte başarı yasaklanan konserlerle,

Sanatta başarı ise mimari alanda yapılan birbirinden muhteşem restorasyonlarla ölçülür.

Biz de elimizden alınan 3 kuruşluk keyfimizin ardından boş boş bakarız.

BESOB seçimlerine siyaset müdahale etti mi?

BESOB seçimlerine siyaset müdahale etti mi?

Hafta sonu, pazar günü Bursa’da sonucu merakla beklenen ne var diye sorsalar, muhtemelen herkesin ortak yanıtı BESOB seçimleri olacaktı.

Dile kolay, bir tarafta 29 yıldır koltukta oturan Arif Tak, diğer tarafta ise onun başkan vekili Fahrettin Bilgit. Bir de perde arkasında olan isimler vardı.

Onların tavrı da merak konusu idi. Bunlardan biri MESO Başkanı Ali Özkan İlhan, diğeri de Sebzeciler ve Meyveciler Odası Başkanı Mehmet Çakman’ın durumları. Gerçi İlhan, birkaç gün önce Bilgit’ten yana çekildiğini ifade etse de salonda İlhan’a yakın isimlerden durumun pek de böyle olduğunu söylemek mümkün değildi.

Yine son güne kadar Tak’la beraber hareket eden Mehmet Çakman da listeye giremeyince Tak’a muhalefet bayrağını kaldıran isimlerden biriydi.

Bunların yanı sıra Çakman için söylenilen diğer bir iddia: Bir yerlerden ışık alsaydı kendisi de aday olacaktı, diyenlere rastladım.

Seçimin diğer enteresan kısmı, geçen ve ondan önceki dönemlerde Arif Tak’a karşı aday olan Muhammet Nuri Örs ve onunla beraber hareket eden A. Refik Aksu’nun bu dönem Tak’ın listesinde olmalarıydı.

Yine seçime kadar Tak’ın sağ ve sol kolu olarak nitelendireceğimiz Bilgit ve İlhan da bu dönem Tak’la beraber hareket etmedi.

Öte yandan olaya siyaseten bakacak olursak;

İYİ Parti Orhaneli İlçe Başkanı Mümtaz Aslan, Bilgit’in listesinde yer alırken, AK Parti Keles İlçe Başkanı Özcan Yeni de Tak’ın yedek listesinde yer aldı.

Yine önceki yıllarda MHP İl Yönetiminde bulunan Ferhat Daysal, Tak’ın listesinde yer alırken, yine MHP’de aktif görev yapan Necip Daş da Bilgit’i destekliyordu.

Yine önceki yıllarda başkan adayı olan Yavuz Özkarayurt, bu dönem Bilgit’in listesinde yer alan bir başka isimdi.

Şöyle bir soru sorsalar: Bu seçimlere AK Parti müdahil oldu mu deseler, bu soruya kesinlikle “hayır” derim. Ama başka partilerin listelerde izi yok diyemem.

Yine yaklaşık 800 civarında oy kullanacak delegasyon için zarflara konulan 400 TL ve çanta da seçimden kalan diğer bir ayrıntıydı.

Şimdi gelelim adayların konuşmalarına;

Bu noktada kürsüye çıkan ilk isim Yeşil liste ile seçime giren Fahrettin Bilgit idi. O da “değişime ayak uydurma yerine değişimi yönlendiren olmalıyız” dedi.

Ardından genel konulara değindi.

Sonrasında konuşma sırası Arif Tak’ta idi.

O da konuşmasına başlarken vekili ve rakibi Fahrettin Bilgit’i kürsüye davet ederek birlik görüntüsü verdi, ardından başarılar diledi. Bu da günün en önemli mesajıydı.

Ardından kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt verdi. Önce maaşını söyledi, ardından uzun zamandır maaş alamadığından bahsetti.

Sonrasında ise ekonomik sıkıntı yaşayan odaların sorunlarını çözeceğiz mesajı verdi.

Ardından seçimlere geçildi.

DÜNYA GÖÇEBE OYUNLARI GÜN SAYIYOR

Pandeminin en çok vurduğu alanlardan biri de sosyal etkinlikler. Bu noktada yapılması gereken birçok etkinlik ya ertelendi ya da iptal edildi. İptal edilen etkinliklerden en çok nasibini alan illerden biri de Bursa.

Bursa bu iptallerin acısını çıkarabilme ve bu yazı dolu dolu geçirebilme adına gün sayıyor dersek abartmış olmayız.

Önce Türk Dünyası Kültür Başkenti unvanını alan Bursa, bu noktada başladığı etkinliklere önümüzdeki günlerde başlayacak Uluslararası Bursa Festivali ile devam edecek.

Sonrasında Uluslararası Altın Karagöz Halk Dansları Yarışması başlayacak. Onun bitimi ile yaz boyunca köylerde, ilçelerde hasat etkinlikleri devam edecek. Finalinde ise İznik’te gerçekleşecek olan, 2 yıldır pandemiden kaynaklanan olumsuzluklar sebebiyle ertelenmek durumunda kalınan Dördüncü Dünya Göçebe Oyunları ile yaz tatilini bitireceğiz.

Geçen hafta perşembe günü Ankara’da gerçekleşen bir toplantıda AK Parti Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç da Bursa’dan toplantıya katılan tek milletvekili idi.

78 ayrı ülkeden 3 bin sporcunun katılacağı organizasyonla ilgili olarak konuşan Kılıç’ın şu sözleri oldukça önemli:

Dünya Göçebe Oyunları yalnızca bir spor organizasyonu değil, bizi biz yapan kültürel birikimimizin sergilendiği büyük bir kültür organizasyonudur ve bu yönüyle çok değerlidir.

Göçebe oyunlarındaki branşlara bakacak olursak aslında birçok branşın aynı anda teknik ve koordineli kullanımını gerektiren dolayısıyla çok yönlü sporcuların mücadelesine sahne olacağını biliyoruz. Birçok özelliğinin yanında Bursa bir spor ve sporcu şehridir. Birçok branşta amatör ve profesyonel sporcu Bursa’yı ve ülkemizi ulusal ve uluslararası alanlarda temsil etmektedir. Geleneksel sporlar, okçuluk ve binicilik alanlarında faaliyet gösteren kulüp ve dernek sayısı Bursa’mızda kısa zamanda 20’yi geçmiştir. Dünya Göçebe Oyunları vesilesiyle inşa edilecek tesislerin ve alanların şehrimizde geleneksel sporların yaygınlaşmasında ve daha da gelişmesinde son derece önemli bir rol oynayacağı aşikardır. İznik Çakırca’ da 600 dönüm arazi üzerinde çalışmalar devam ediyor. Önümüzdeki ay zeminle ilgili işlemler ve alt yapı çalışmaları bitirilerek üst yapı kurulumlarına başlanacak. Böylelikle Bursa’mız bu büyük organizasyonun gerçekleştirileceği tarihte değerli bir spor yatırımına da kavuşmuş olacak.”  

Kılıç, konuşmasını şu sözlerle bitirdi:

“ Bu vesile ile 4. Dünya Göçebe Oyunları’nın şehrimizde gerçekleşmesini sağlayan başta Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Gençlik ve Spor Bakanımız Sn. Muharrem Kasapoğlu’na, Dünya Etnospor Konfederasyonu Başkanı Sayın Bilal Erdoğan’a, Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreteri Sayın Baghdad Amreyev’e, Dünya Göçebe Oyunları Organizasyon Komitesi Başkanı Sayın Hakan Kazancı’ya, organizasyonun başarıyla gerçekleşmesi için tüm gücüyle çalışan bütün paydaş kurumlara teşekkür ediyor, hepinizi Bursa’lı hemşerilerim adına selamlıyorum.

BESOB’da Bilgit devri

BESOB’da Bilgit devri

BESOB BESOB olalı böyle seçim görmedi…

Benimle birlikte Bursa Esnaf ve Sanatkarları Odaları Birliği’nin seçimlerini takip etmeye çalışıyorsanız, yazımın açılış sözünün hiç de yabana atılmayacak bir söz olduğunu biliyorsunuz demektir.

Seçimlere kadar adaylar arasında kıran kırana bir mücadele oldu. Arif Tak cephesinden rakiplerine yoğun suçlamalar gelirken, Fahrettin Bilgit kendisine yöneltilen eleştirileri usta manevralarla savuşturup karşı hamleler yaptı hep.

Bilgit’in son hamlesi, Arif Tak’ın diğer rakibi olan Ali Özkan İlhan ile bir muhalefet yaptıklarını, düzenledikleri basın toplantısıyla duyurması oldu.

BURSA ESNAF VE SANATKARLAR ODALAR BİRLİĞİNDE (BESOB), SEÇİME HEYECANI SONA ERDİ. 470 OY ALAN FAHRETTİN BİLGİT, 170 OY FARKLA YENİ BAŞKAN SEÇİLDİ. (İHA/BURSA-İHA)
Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliğinde (BESOB), seçim heyecanı sona erdi. 470 oy alan Fahrettin Bilgit yeni başkan seçilirken, Arif Tak, 29 senedir sürdürdüğü başkanlığı 170 oyla kaybetti.

Hatırlayacaksınız, İlhan da bu toplantıda yaptığı konuşmada kendisine birleşme talebinin ziyaret ettiği oda başkanlarından geldiğinin altını çizmişti.

Anlaşılan o ki, pazarlıklar biraz çetin geçmiş. Listede 3 kişilik yer isteyen İlhan isteği kabul edilmeyince önce rest çekip; ‘hiçbirimizi yazmayın o zaman’ demiş, ardından listeye yeniden dahil olmak istemiş, ama listeler çoktan hazırlanıp baskıya yollandığı için bu mümkün olmamış.

Anlayacağınız listeler açıklandığında Arif Tak’ın listesinde de Fahrettin Bilgit’in listesinde de yoktu Ali Özkan İlhan!

Seçimlerin bir diğer önemli konu başlığı ise BESOB Başkan Adayı Arif Tak’ın tüm delegelere bir bavul ve bavulun içinde de 400 TL. dağıtması oldu.

Seçimin yapıldığı salon ellerinde bavullarla gezen delegelerle doldu taştı haliyle. Bursa Terminalinde otobüsünü arayan yolcular gibi dolaşan delegelere dağıtılan bu hediyeler benim kafamda bir espri malzemesinden daha çok ‘delegenin oyu satılık mı?’ sorusunu uyandırdı!

Divan heyetinin yönetim kurulu üyelerinin alacakları maaş miktarına ilişkin sunduğu maddeye Bursa Sebzeciler Meyveciler ve Benzerleri Odası Başkanı Mehmet Çakman itiraz etti. Brüt asgari ücretin altı katı maaş alan yönetim kurulu başkanının maaşının 42 bin liraya vardığına dikkat çeken Çakman, maaşın brüt asgari ücretin iki katı olması konusunda bir teklif sundu. Arif Tak’ın konuya itirazları olurken, çok kısa sürede kanunun maaş konusunda değiştirilemeyeceği ortaya çıktı.

Mehmet Çakman’ın son ana kadar hazırladığı liste ile seçimlere katılma ihtimalini de bir kenara koymak lazım.

BURSA ESNAF VE SANATKARLAR ODALAR BİRLİĞİNDE (BESOB), SEÇİME HEYECANI SONA ERDİ. 470 OY ALAN FAHRETTİN BİLGİT, 170 OY FARKLA YENİ BAŞKAN SEÇİLDİ. (İHA/BURSA-İHA)
Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliğinde (BESOB), seçim heyecanı sona erdi. 470 oy alan Fahrettin Bilgit yeni başkan seçilirken, Arif Tak, 29 senedir sürdürdüğü başkanlığı 170 oyla kaybetti.

Listelerde kendisine yer bulamayan Ali Özkan İlhan seçim salonunda bulunmaya devam ederken, Mehmet Çakman oy kullanmayacağını belirterek salondan ayrıldı ve kendisini destekleyen delegeleri de seçimleri konusunda serbest bıraktı.

Dilek ve temenniler kısmında bir konuşma yapmak isteyen BESOB Başkan Adayı Fahrettin Bilgit, naif üslubunu koruyarak sorunların üstesinden geleceğine yönelik bilgiler vermeyi tercih etti ve büyük de bir alkış aldı salondan.

Arif Tak ise kürsüye çıktığında Fahrettin Bilgit’i yanına çağırdı. İşte yüreklerin ağızlara geldiği anlardan biri oldu bu. Arif Tak’ın adaylıktan çekileceği düşünüldü kısa bir an, ancak mesele adaylıktan çekilmek değil rakibine psikolojik üstünlük sağlamakmış. “Benden epey bir şey öğrenmiş Fahrettin Bey!” diyen Tak, rakibini tebrik etti.

Aldığı maaşın 21 bin lira olduğunu belirten BESOB Başkan Adayı, “Ocak ayından bu yana da bu maaşı almıyorum!” dedi.

Bir fedakarlık gibi gösterilen bu durum esnaf için ne kadar anlamlı tam bilemiyorum, zira durum şunu gösteriyor ki, esnaf kepenkleri kapalı evinde otururken Arif Başkan maaşını eksiksiz almış!

BURSA ESNAF VE SANATKARLAR ODALAR BİRLİĞİNDE (BESOB), SEÇİME HEYECANI SONA ERDİ. 470 OY ALAN FAHRETTİN BİLGİT, 170 OY FARKLA YENİ BAŞKAN SEÇİLDİ. (İHA/BURSA-İHA)
Bursa Esnaf ve Sanatkarlar Odalar Birliğinde (BESOB), seçim heyecanı sona erdi. 470 oy alan Fahrettin Bilgit yeni başkan seçilirken, Arif Tak, 29 senedir sürdürdüğü başkanlığı 170 oyla kaybetti.

Asgari ücrete gelen zammın yansıması Arif Başkan’ın maaşına yansımamış, çünkü o tarihten bu yana maaş almamış. İşin içinde küçük kurnazlıklar ve seçim yatırımları var gibi. Gösterilen ve gerçekte olan hep göz ardı ediliyor bizim ülkemizde.

Veeeee… Sonuç olarak, bir devrin sonuna geldik. Lokantacılar Odası Başkanlığı ile birlikte tam 53 yıldır başkan olan Arif Tak 29 yıldır oturduğu BESOB koltuğunu rakibi Fahrettin Bilgit’e devretti.

470 oya karşılık 300 oy ile başkanlığı kaybetti Arif Tak. 6 oy da geçersiz sayıldı.

BESOB’un yeni başkanı Fahrettin Bilgit’i tebrik ediyorum ve bundan sonra daha çok sesi çıkan bir BESOB dileğimi iletiyorum.

 

 

EYT’liler bir miting daha yapmak zorunda kalacak mı?

EYT’liler bir miting daha yapmak zorunda kalacak mı?

Bir gazeteci olarak izlediğim her mitingde nicelikten çok niteliğe bakarım.

Kalabalık önemlidir belki ama o kalabalık kuru kalabalık mıdır? O kalabalık nasıl oluşmuştur? O meydana nasıl toplanmışlardır? Zorla mı getirilmişlerdir yoksa gönüllü mü gelmişlerdir? Orada olmak için bir fedakarlık yapmışlar mıdır?

İşte bu soruların yanıtları sayıdan çok daha önemlidir. Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) Federasyonu’nun bugün İstanbul Maltepe’de düzenlediği mitingi de bu açıdan değerlendirmek gerekir.

Türkiye’nin dört bir yanından yüz binlerce EYT’li sabah saatlerinden itibaren Maltepe’de toplandı. Biliyorum ki hepsi sofrasına koyacağı ekmeği azalttı bu mitinge katılmak için. Hepsi çoluğunun çocuğunun nafakasından kesip geldi. Çünkü tek dertleri çocuklarının geleceğiydi.

Ellerinde sadece Türk bayrakları ile EYT Federasyonu’nun flamaları vardı. Bir de dertlerini anlattıkları, kendi el yazılarıyla özene bezene hazırladıkları pankartlar:

Düğün de iptal nişan da” diyordu birinde. “Bezduk daa!..” diyordu Karadeniz uşakları. “Artık bundan sonra EYT-ABO-Staj-AGİ-Yeterrrrr” diye isyan ediyordu biri.

Emeğin pazarlığı olmaz!” demişti biri ve “Kazanılmış hakkımızı istiyoruz” diyordu diğeri. Kütahyalı bir ek yapıyordu bu slogana: “Sadaka değil hakkımızı istiyoruz.”

Ve “İki torun sahibiyim” diye durumu özetliyordu bir başka pankart.

İnsanlar torun severken emekli olmaz mı bu memlekette?

Sağcısı da meydandaydı bugün solcusu da. Cumhur’a oy verenle Millet’e oy veren yan yanaydı. Sakaryaspor taraftarıyla Kocaeli taraftarı omuz omuzaydı. İşçi de vardı memur da, esnaf da vardı Z kuşağı da. Karadenizli de “verin hakkımı” diyordu Egeli de. Adanalı da haykırıyordu Maltepe’de Muğlalı da.

Bin bir çiçekli Anadolu gibiydi bugün EYT meydanı!

Her siyasetçiyi davet etmişlerdi. Devletin zirvesinden en küçük partisine kadar… İtiraf ediyorum, adını ilk kez duyduğum partilerden gelenler oldu. Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Türkiye Değişim Partisi Genel Başkanı Mustafa Sarıgül, davete icabet eden isimlerdendi. CHP milletvekilleri Ayhan Barut ve Kani Beko’yu gördüm. EYT’liler İYİ Parti Grup Başkan Vekili Erhan Usta’yı bir kez daha bağırlarına bastı. Adeta “Sen bizim yüzümüzden, bizden daha fazla mağdur oldun” dercesine. Türkiye İşçi Partisi milletvekilleri Serra Kadıgil ve Ahmet Şık, emekçilerin yanındaydı. İktidar ittifakından kimse yoktu belki ama onların da seçmeni meydandaydı ve hep bir ağızdan “EYT sandıkta hesap soracak!” diyorlardı.

Peki sendikalar, sendikacılar? DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu‘nun adı meydanı sevindirdi. Doğrusu protokolde de ilginç bir manzara oluştu. Eski yeni üç DİSK Başkanı, Süleyman Çelebi, Arzu Çerkezoğlu ve Kani Beko yan yana oturdu. Oysa bu memleketin en büyük sendikası Türk-İş, ondan sonra Hak-İş. Neredelerdi acaba başkanları, yardımcıları, yöneticileri? Neden yalnız bırakmışlardı Maltepe’yi?

İki önemli konuşma dinledik.

Sosyal Güvenlik Uzmanı Özgür Erdursun, iktidar cephesinden ardı ardına gelen çelişkili açıklamaları “papatya falı”na benzeterek, EYT’nin sadece bir emeklilik meselesi olmadığını, büyük bir haksızlığa karşı verilen mücadele olduğunu dile getirdi.

Erdursun, çok tartışma konusu olan “maliyet” savunmasını da iki rakamla yerle bir etti: “SGK’nın bir aylık geliri 68.5 milyar lira. Bir ayda emekliye ödenen 45 milyar. Yani para var!”

EYT’lilerin büyük bir sabırsızlıkla kürsüye çıkmasını beklediği EYT Federasyonu Başkanı Gönül Boran Özüpak, önce EYT sorununa ilişkin temel bir tespit yaptı:

EYT problemi bize, Türkiye’ye has bir problemdir. Nedenleri ile nasılları ile tamamen yerli ve milli bir toplumsal problemdir.”

EMEKLILIKTE YASA TAKILANLAR (EYT) SESLERINI DUYURMAK ICIN BUGUN MALTEPE MITING ALANINDA TOPLANDI. EYT FEDERASYONU BASKANI GONUL BORAN OZUPAK ACIKLAMALARDA BULUNDU. ISTANBUL, (DHA)

İktidarından muhalefetine EYT’ye bugüne kadar verilen sözleri de tek tek hatırlattı Özüpak ve sordu: “Bize muhalif diyorlar, acaba kim kime muhalif?”

Başkan Özüpak, sözü “kaynak” sorununa getirip de “sığınmacı politikası” nedeniyle harcanan milyarları hatırlattığında miting alanında yaşanan dalgalanmayı her siyasetçinin mutlaka görmesi gerekirdi. Çünkü gerçekten de “kendi milletinizden EYT’liler işsizlik çıkmazında ve ülkenin içinde bulunduğu hayat pahalılığında yaşam mücadelesi verirken, 137 farklı millete sosyal yardım yapılıyor açıklamalarının mantıklı bir açıklaması” yoktu!

Maltepe’de miting sona ererken, EYT’lilerin aklında tek bir soru vardı:

Acaba seçimden önce bir miting daha yapmak zorunda kalacak mıyız?

 

 

Bursalı gençlerin ‘havalı’ başarısı

Bursalı gençlerin ‘havalı’ başarısı

Stratejik bir konu…

Savunma ve havacılık.

Coğrafyanın kader olduğu bir ortamda fazlasıyla önemli savunma ve havacılık sektörü.

Özellikle de gökleri ve uzayı fethetmeyi şart koşan “İstikbal Göklerdedir” vecizesi Atatürk’ün bir mirası olarak hepimize kalan en değerli mesajlarından biridir.

Bursa’nın bu mirasa sahip çakma gayreti ise pek çok yönüyle dikkate alınması gereken bir mesele!

Neden mi?

Yüksek teknolojinin kalbi konumunda olan savunma ve havacılık sektörüne dört elle sarılmamız hem kentin ekonomik geleceği için yeni bir lokomotif yaratma anlamını taşıyor. Hem de ülke savunması için ciddi bir katkı.

Kentteki iş dünyası temsilcilerinin bu sektöre dönük kümelenme çalışmaları bir altyapı oluşturmaya başladı.

Ama asıl altyapı, konunun geniş kitlelere yayılarak fikri zeminde bir farkındalığın ve kültürün oluşmasıyla mümkün olabilir. Özellikle de havacılık alanında!

Bu anlamda Bursa’daki gençlerin bu kritik sektöre daha öğrencilik hayatlarında sahip çıkmaları gelecek adına büyük bir umut işareti. Bu hafta içinde gerçekleşen bir etkinlik; Bursa’yı savunma ve havacılık üssü haline getirme düşüncesinin haklılığını ortaya koyan bir zemin oluşturdu.  

Bursa Teknik Üniversitesi, “BTÜ Havacılık ve Savunma Günleri’22” etkinliği ile sektörle gençleri bir araya getirdi.

Aslında 11-13 Mayıs tarihleri arasında 3 gün boyunca devam eden bu etkinlik üniversite yönetimi ve akademisyenlerinden ziyade öğrencilerin azminin bir sonucu olarak sahne aldı.

BTÜ Yıldırım Bayezid Yerleşkesi’nde Türkiye’nin savunma ve havacılık alanındaki gözde firmalarını bir araya getirmeyi başaranlar öğrenciler.

Katılımcı listesine bir göz atmak bile başarının boyutunu anlamaya yeter!

Savunma Sanayii Başkanlığı, ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN, TEI, HAVELSAN, TÜBİTAK SAGE, CEZERİ, FNSS, METEKSAN, ASİSGUARD, TÜRKSAT ve ANSYS…

Fuar alanındaki standlarda firma ve kurum yetkilileri ile görüşme ve CV bırakma imkanını yaratan öğrenciler, başta alanında uzman isimlerin yanı sıra başta BTSO ve GUHEM olmak üzere Bursa’da bu sektörde kafa yoran kurumların temsilcilerini konferanslarda dinleme fırsatı da yarattılar.

Çeşitli düzeneklerle simülatörlerin de savunma ve havacılık meraklılarının kullanımına sunulduğu sertifikalı etkinliğin servis hizmetinden eşantiyon teminine kadar tüm kademelerinin mimarı BTÜ Uzay Havacılık ve Savunma Sanayii Öğrenci Topluluğu örnek alınacak bir organizasyona imza atmış oldu.

Topluluk, hep konuştuğumuz ama genelde yavaş yol alınan üniversite-sanayi işbirliği kavramını somutlaştıran bir örneği de hayata geçirilmiş oldu bu katma değerli etkinlikle!

BTÜ Rektörü Prof. Dr. Arif Karademir’in bu anlamdaki vurgusu ve teşvik edici sözleri de kayda değer bir içerikteydi.

“Öğrenci topluluklarımızın kendi iç dinamikleriyle bir araya gelerek organize olması ve amatör ruhla bir misyonu sahiplenip bunu eyleme dönüştürmesi çok değerli. Bu ve benzeri faaliyetler siz öğrencilerimize çok daha kalıcı yetkinlik ve tecrübeler sağlamaktadır. Türk Savunma Sanayi’nin öncü firmalarının üniversitemize gelmesini sağlayan öğrencilerimizi de ayrıca tebrik ediyorum.”

İyi yetişmiş, kendine güvenen, idealist ve nitelikli insan kaynağını, yani beyin gücümüzü geliştirmek için üniversiteli gençlerin gayretleri gelecek adına umutlanmamı sağladı.

Aslında Türkiye markası haline gelen TEKNOFEST’te şimdiye kadar çok sayıda üst düzey başarıya imza atmış olan BTÜ Uzay Havacılık ve Savunma Sanayii Öğrenci Topluluğu’nun bu örnek organizasyonu, gençlerin geleceklerine sahip çıkabildiklerinin de yeni bir kanıtını oluşturuyor!

 

Yunuseli’nin akibeti belli oldu!

Yunuseli’nin akibeti belli oldu!

Uluslararası Bursa Festivali başlıyor…

Pandeminin başlaması ile en fazla feragat ettiğimiz etkinliklerin başında kültür ve sanat etkinlikleri geliyor.

Bursa özelinden değerlendirdiğimizde ise;

Askeri muhtıralar, yine ihtilallerde bile aralıksız devam eden Bursa Festivali pandeminin ilk yılında yapılmadı.

İkinci yılında ise kısmen yapılmıştı.

Şimdi ise pandeminin etkilerinin azaldığı bir yıl. Bu yıl dört dörtlük olmasa da buna yakın şekilde yapılmaya çalışılacak.

İşte bu açıdan bakınca Uluslararası Bursa Festivali, 1962 yılından itibaren yapılan Türkiye’nin en uzun soluklu, hatta Bursa’da yaşayanların nüfus ortalamasından bile daha yaşlı bir festival.

Ya da diğer bir deyiş ile dedelerimden, annem ve babamdan bize kalan kültürel miras.

Bu kültürel mirasın hamiliğini ise Bursa Büyükşehir Belediyesi üstlenmiş durumda. Onunla beraber sorumluluk Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı’nda (BKSTV).

Vakıfta geçen ay içinde bir kan değişimi yaşandı.

Özer Matlı yeniden aday olmamış, yerine genç jenerasyondan ikinci nesil iş adamı Sadi Etkeser seçilmişti.

Etkeser’in koltuğa oturmasının ardından hemen ilk koyulduğu etkinlik Uluslararası Bursa Festivali idi.

İşte bu bağlamda önümüzdeki günlerde başlayacak festivalin lansmanı yapıldı.

Toplantıya Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Alinur Aktaş, BKSTV Başkanı Sadi Etkeser, yönetim kurulu üyeleri ve ana sponsorlar katıldı.

Festivalde dikkat çeken önemli ayrıntılardan biri bu yıl “Işık Doğudan Yükselir” misali Dağıstan ve Özbekistan kökenli sanatçılara yer verilmesi. Bu durum Doğu müziğini ve kültürünü tanıma adına önemli bir şans.

Yine diğer bir ayrıntı “geçerken uğradım” mantığı ile turne içinde Bursa’da konser veren sanatçı yok.

Gelen yabancı konuklar sadece Bursa için özel geliyor.

Bu çok önemli bir detay.

Geçmiş yıllarda İstanbul ve İzmir’de konser veren yabancı sanatçılar geçerken Bursa’ya uğruyordu ve konser verip gidiyordu.

Yine ülkemizin birçok değerli ismi de bu yıl etkinlikler içinde Bursalılarla buluşacak.

Bursa’nın Türk Dünyası Kültür Başkenti olması vesilesi ile Uluslararası Altın Karagöz Halk Dansları yarışmasında 17 ilçede etkinlikler gerçekleşecek.

Bu sene misafir gelen ülke sayısı 22.

Bu da festivalin uluslararası arenada sahiplenilmesi adına önemli.

Festival 12 Haziran’da başlayacak, 30 Haziran’da sona erecek.

Ardından halk oyunları yarışması, onun tarihi de 2-7 Temmuz 2022 tarihleri arasında…

Festivalin maliyeti merak ediliyorsa, ki ben de merak ettimç

Maliyetin büyük çoğunluğu Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanacak.

Bunu yanı sıra 13 firma da taşın altına elini sokmuş, sponsor olmuş.

Bu arada kimler geliyor diye soranlara, onu da sitemizde biraz gezinirseniz öğrenmiş olursunuz.

Festivalin gerçekleşmesi için katkı koyan herkesin emeğine sağlık…

YUNUSELİ’NİN AKIBETİ 

Bu kentte gündemi meşgul eden konulardan biri de Yunuseli Havaalanı’nın ne olacağı idi.

Birileri buraya inşaatlar yapılacak, diyordu.

Başkan Alinur Aktaş ise “burayı kesinlikle kentin menfaatleri için kullanacağım” dedi.

Festival toplantısında Aktaş, Kültürpark Açık Hava Tiyatrosu’nun bakıma alınacağını, büyütüleceği müjdesini verdi.

Yaz ayında yapılacak etkinlikler için de adres olarak Yunuseli Havaalanını gösterdi.

Bence gerçekten güzel bir yaklaşım…

AKOSMAN’A RAHMET, TANIŞ’A ACİL ŞİFA

Gün geçmesin ki üzücü haberler almayalım.

Bu bağlamda AK Parti Bursa Kurucu İl Başkan Yardımcısı ve Yıldırım İlçe eski Başkanı Necmi Akosman’ın vefat haberin aldık.

Yine aynı saatlerde Bursa siyasetinin yakından tanıdığı bir başka isim Hilmi Tanış’ın da Bursa Şehir Hastanesi’nde beyin ameliyatı geçirdiğin öğrendik.

Bu vesile ile Necmi Akosman’a Cenab-ı Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine sabır; Hilmi Tanış’a da acil şifalar diliyorum.

 

 

Süt parası Maarif Vakfına!

Süt parası Maarif Vakfına!

Ben ekonomi konusunda uzman bir isim değilim, ancak anladığım kadarıyla ifade etmem gerekirse, ki gerekiyor; kapitalist toplumlarda ekonomiyi ayakta tutan güç bir üst ekonomik dilime sıçrayabilme umududur. İnsanların ellerinden bu umudu alırsanız, ekonomik dengeleri alt üst edersiniz ve bir süre sonra o çok sevdiğiniz kapitalist düzenin sürdürülebilirliği ortadan kalkar!

Buraya kadar tamamsak, şimdi meselenin diğer bir boyutuna geçelim:

Daha dün çeşitli boyutları ile dile getirdiğim çocukların gelişimleri için ihtiyaç duydukları gıdalara ulaşamaması konusunun sağlık açısından yansımalarını anımsayacağınızı umuyorum.

Detayları merak edenler “Çocuklarımızı doyurmak için Avrupa Birliği Fonu alalım!” isimli yazımı okuyabilirler. Ancak, kaba hatları ile özetlemek gerekirse, bedensel ve zihinsel gelişimini tamamlamak için yeterli gıdaya ulaşamayan çocuklarda bodurluk, öğrenme geriliği, raşitizm, trioid hastalıkları gibi pek çok sorun gözlemlenebilir, hatta gözlemlenmeye başladı bile.

Eğitim İş Sendikası’nın hem ulusal hem de yerel gündemimizde bir haftadır haklı yerini koruyan araştırmasında da bu sonuçlara ulaşmıştık.

Hemen ardından Avrupa Birliği’nden alınan fonla meslek liselerinde okuyan Suriyeli öğrencilerin beş yıldızlı otelde bir kampa götürüleceğini de eklemiştim ve yazımın sonunda;

İnsan düşünüyor; acaba kendi çocuklarımızı doyurabilmek için de Avrupa Birliği’nden fon mu istemeliyiz?” demiştim.

İşte bu konudaki fütursuz sorumu cahilliğime verin…

Çünkü hiç gerek yokmuş öyle Avrupa Birliği Fonlarına falan. Meğer biz bize yetermişiz de aradaki çatlaklar, sızıntılar engelmiş kavuşmaya…

Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy;

“Kamuoyuna açıklanan MEB 2021 Yılı İdari Faaliyet Raporu’na göre 2021 yılında MEB bütçesinden Maarif Vakfı’na 1 milyar 77 milyon TL kaynak aktarıldığı bildirilmiştir. MEB teşkilatı bünyesinde Yurt Dışı Eğitim Genel Müdürlüğü adında bir birim varken, bu genel müdürlüğün çalışma ve sorumluluk alanında paralel bir çalışma yürüten Maarif Vakfı’na aktarılan 1 milyar 77 milyon TL tutarı ile Türkiye’de sayıları 5 milyonu aşan ilkokul öğrencisine 1 yıl boyunca ücretsiz okul sütü dağıtımı yapılması mümkündü. Çocukları sağlıklı beslenme olanağına sahip olmayan, temel besin maddelerine bile ulaşamayan bir ülkede böylesine büyük bir kaynağın “yurt dışı eğitim faaliyetleri” adı altında faaliyet gösteren paralel Maarif Vakfı’na aktarılmasının açıklanabilir tek bir yanı yoktur!” diyor son yaptığı açıklamada.

Bizim ülkemizde toplumsal eşitlik ilkelerine gönülden bağlı olmayan erkeklerin en çok korkması gereken kadınlar, çalışkan kadınlardır. Eğitim İş Sendikası’nın çalışkan şube başkanı Yeliz Toy da yaptığı her açıklamada bu iddiamı bir kez daha doğruluyor adeta.

Suriyeli öğrenciler için Avrupa Birliği’nden fon alınıyor, ‘Yurt Dışı Eğitimi Faaliyetleri’ için çılgınca bütçeler ayrılıyor, iyi güzel de sormak istiyorum; Milli Eğitim Bakanlığı bu ülkenin çocukları için öğretmen maaşlarını ödemek dışında ne yapıyor?

Okullara verilen ödeneklerin komikliğini biliyoruz, temizlik personeli sayısını biliyoruz, yeni yatırımların özde değil sözde olduğunu görüyoruz, kandırmacalı kütüphane yapma çabalarını takip ediyoruz, pandemi sürecinde okulların sabun dahi bulamadığını biliyoruz, devletin verdiği kitapların yetersizliği nedeniyle velilerin çocuklarına sürekli kitap almak zorunda olduğunu biliyoruz…

Samimiyetle soruyorum; Milli Eğitim Bakanlığı bu ülkenin okuyan evlatları için ne yapıyor?

Başka bir açıdan bakarsak, Yeliz Toy’un dediği gibi; “Toplumun sağlıksız geleceği mi inşa edilmeye çalışılıyor?”

Bilinçli olarak mı yapılıyor bütün bunlar?

Yoksa taaaa 2016 yılı Mart ayında dönemin Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bülent Arı’nın “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır” sözleri gerçeği mi yansıtıyordu?

İşte burada kapitalizmin umutlarını yıkışınız devreye giriyor. Sağlıksız beslenme ile sağlıksızlaştırılmış, öğrenme geriliği yaşayan, okumamış ve cahilleştirilmiş insanların bir üst gelir basamağına çıkma umudu olmaz.

Bu insanlar belki umutlarının tükendiğinin farkına biraz geç varır, ama inanın ki, varır! Çünkü aradaki uçurumun büyüklüğü bir süre sonra can acıtır. Sistem sürdürülemez olur!

Şu anda o noktada mıyız?

Kendimize sormamız gereken sorulardan biri de bu olmalı bence…

NOT: Çokça yazıldığı için bir not düşmeyi uygun gördüğüm bir diğer konu; CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen karar ve adaletin bir gün herkese lazım olacağına duyduğum inançtır.

Ne demiş büyüklerimiz; “Ayarını bozduğun kantar, gün gelir seni de tartar!”

Bence bu ülkenin cesur ve çalışkan kadınlarından korkmaya devam edebilirsiniz…

Acı vatan Alamanya, beyin göçü, doktor istifaları ve gün sayan yeni uygulama

Acı vatan Alamanya, beyin göçü, doktor istifaları ve gün sayan yeni uygulama

Bundan 50-60 yıl önce İstanbul’dan, tarihi Sirkeci İstasyonu’ndan ellerinde tahta bavullarıyla, onların ifadesi ile Alamanya’nın yolunu tutmuşlardı.

Birkaç yıl kalıp döneceklerdi.

Sonra o dönüşler ertelendikçe ertelendi.

Önce çocuklar doğdu, ardından çocuklar okula başladı, sonrasında okul bitsin derken, bugün Almanya’da 3. nesil yaşamaya başladı.

Ebeveynler yazın burada, kışın orada yaşar oldu.

Geçmişte işsiz olarak acı vatanın yolunu tutanlar şimdi bal eylemiş durumda.

Birçoğu iş güç sahibi.

Alman ekonomisinin can damarı haline geldiler.

Geçmişte işgücü olarak fethettiğimiz Almanya’yı şimdilerde beyin göçüyle fethediyoruz.

Ülkemizde uzman olmuş birçok doktor, şartları yeterli görmediği için yavaş yavaş Almanya’nın yolunu tutuyor.

Üzülmek mi lazım?

Yoksa sevinmek mi?

O burun kıvırdıkları Türkiye, dünya standartlarında vermiş olduğu tıp eğitimi ile Almanya’nın doktor ihtiyacını karşılıyor.

Bu açıdan bakınca sevinelim.

Diğer açıdan da gidenlerin yeri hemen doldurulamayacağı için üzülmek gerekiyor.

Bu gidişlerin birçoğunun sebebi ekonomik.

Bu doktorların kendi bileceği iş.

Öte yandan yine son zamanlarda kamu ve üniversite hastanelerinden özel sektöre geçen doktor sayısındaki artış dikkatlerden kaçmıyor.

Bursa özelinde gerek şehir, gerek devlet hastanelerinden ciddi sayıda doktor ya istifa etmiş ya da özel muayenehane açmışlar.

Yine bir başka ayrıntı ise özel hastanelerden birçok doktorun ayrılıp kendi muayenehanelerini açtıklarını da gördük.

Acaba neden diye sorguladık?

Burada iki detay öne çıkıyor.

Kulağımıza gelen bilgilere göre, Sağlık Bakanlığı muayenehane açmaya bir sınırlama getirecekmiş. Aynı eczaneler gibi. Belirli sayıda vatandaşa göre uzman sayısı belirlenip ona göre muayenehane açılacakmış.

Gerek kamu gerekse özel hastanelerden ayrılan doktorların muayenehane açtıkları bölge olarak dikkat çeken yer Nilüfer bölgesi…

Yine istifaların bu kadar artmasının ardındaki sebeplerden biri de yakın tarihte SGK’nın muayenehane açan doktorlarla, hastanelerle yapılan benzeri anlaşmaların yapılacağı bilgisi kulislerde konuşuluyor.

Bu da istifaları tetiklemiş olabilir.

Böyle bir şey olursa yerinde olur.

Genel olarak değerlendirdiğimizde hastaneye başvuran hastaların yüzde 3’ü yatarak, yüzde 97’si ayakta tedavi görüyor.

Yatanların da 3’te 1’ine cerrahi müdahale yapılıyor.

Bu açıdan değerlendirince doğru bir uygulama.

Ama denetimin de yapılması şartı ile.

Eğer bu uygulama gerçekleşirse hem doktorların yurt dışına gitmesi azalır, hem de toplam kalite ve rekabet artar.

Vatandaş da daha ucuza daha kaliteli sağlık hizmetine ulaşmış olur.

GÜRSU DIŞKAYA’YA ÜNİVERSİTE YAKIŞIR

Gerek devlet gerekse vakıf üniversiteleri açısından değerlendirdiğimizde Bursa üniversite fakiri. Bu noktada BTÜ kampusunun üsünün Kestel’e yapılması planlandı.

Ama o plan uygulanmadı…

Keza vakıf üniversitesi noktasında şehrin batı yakasına özel vakıf üniversitesi olarak Mudanya Üniversitesi kuruldu…

Ama doğu yakasında üniversite ihtiyacı hala devam ediyor.

Em kentin yükünü azaltır, hem de kente değer katar.

İşte bu bağlamd; Benim buradan bir başka yer önerim olacak.

Eğer şehrin doğu yakasına üniversite yapılacaksa alternatifler arasında Gürsu Dışkaya bölgesi olacak. Malum burada TOKİ tarafından yapılan konutlar bulunuyor.

Keza yine etrafında birçok arazi toplu konut alanı ilan edilmiş durumda. Bunun dışında Hazine’ye ait binlerce dönüm arazi var.

O zaman yapılması gereken, bu bölgeye Bursa’ya yakışır, şehrin doğu yakasına da değer katacak bir butik üniversiteyi hayata geçirmek için çalışmalara başlamak.

Bu konuda görev önce bölgenin seçilmiş milletvekillerine, belediye başkanına ve OSB başkanına düşüyor.

Onların konuyu gündeme getirip, kamuoyu oluşturması şart.

Öneri bizden, değerlendirmek hükümetten,  düğmeye basmak YÖK’ten, takip etmek Bursa’nın ve Gürsu’nun erklerinden.

Bekleyip, takip edelim…

Altın nereye gidiyor?

Altın nereye gidiyor?

Yastığın altı ya da üstü fark etmez… Altın her yerde revaçta.

Vatandaşın vazgeçilmezi bugünlerde kararsız bir havada.

Düşüş sinyalleri veren gram fiyatın çok da fazla düşmek istemediğine de şahit oluyoruz. Haliyle vatandaşın kafası da karışmış vaziyette!

Peki altın fiyatları nasıl bir seyir izler?

Ukrayna’da savaş, Çin’de pandemi ve küresel çapta enflasyon gibi konular altını etkilese de… Ons altının gözü asıl Amerikan Merkez Bankası’nda yani Fed’in atacağı adımlarda.

Haliyle ABD verileri çok önemli.

Ve Amerika’dan esen rüzgarlar son haftalarda ons altını zirveden aşağıya itivermiş durumda.

Dolar endeksinin 20 yılın zirvesine çıkmasının ardından inişe geçen altın, 18 Nisan’daki 2 bin dolarlık düzeyden itibaren sürekli değer kaybetti!

Doğal olarak 8 Mart’taki 2 bin 79 dolarlık rekor çok gerilerde kaldı, ons fiyat bin 830 dolar seviyesine kadar çekilince…

Özellikle Fed yönetiminin 15 Haziran’da 75 baz puanlık bir faiz artış ihtimalini gündeme alması altını daha da baskılamış durumda.

Dün açıklanan nisan ayı enflasyonu da belli bir müddet baskı yarattı! Ancak açıklanan TÜFE rakamı beklentilerin hafif üstünde gelse de zirveden inişin başlamış olması bir parça moral yarattı. Böylece onstaki düşüş trendi kısa bir mola vermiş oldu.

Peki artık dipten dönüş başladı diyebilir miyiz?

Evet demek şu an için zor!

Neden mi?

Fed’in haziran  toplantısını görmeden net bir öngörü yapmak zor.

Son iki gündür bin 818 dolarla bin 857 dolar arasına sıkışmış bir ons fiyat izliyoruz. Enlasyon net bir sinyal vermediği gibi Fed’in haziranda 75 baz puanlık artış yapıp yapmayacağı da netlik kazanmış değil…

Eğer 75 baz puan gerçeğe dönüşürse 1994’ten bu yana en yüksek artış adımı karşımıza çıkmış olacak! Bu durumda yatırımcının yeniden bin 900 dolar üzerini görme hevesi kursağında kalabilir.

Ama eğer daha düşük bir artış gerçekleşirse ons fiyat bir miktar yükseliş şansı bulacaktır haziranda.

Kısacası 75 baz puanlık artış meselesi netliğe kavuşmadığı sürece dar bantta oynak bir piyasa görmemiz kaçınılmaz.

Elbette ki başta Ukrayna olmak üzere altını etkileyebilecek diğer konuları da yakından takip etmek şart. Bu çerçevede teknik analizde bin 870 dolar altı seviyelerde aşağı yönlü baskının kendini devam ettirmesi kaçınılmaz.

Ancak, bin 810 dolardaki desteğin gücünü koruması ihtimali mevcut. Netice ise yukarıda vurguladığım üzere dar bantta yüksek oynaklık!

Ama elbette ki bu sıkışıklık gelişmelerin seyrine göre aşılacaktır.

İki yöndeki hareket olasılıkları ise aşağıda önce bin 750 desteğini, ardından da bin 670 dolardaki kritik desteği ifade ederken yukarı yönde ise bin 890 dolarlık dirençle bin 920 direnci seviyesini görmekteyiz.


Peki bu tablo içerideki gram altın fiyatını nasıl etkiler?

Dolar/TL’nin son günlerdeki güçlü seyri, gram fiyatın 900 liranın altında kalmasını önledi. Yani dolar güçlü kaldığı sürece gram fiyatın düşüş süreçleri sınırlı olur.

Eğer dolar gevşerse onsun dengeleyici yükselişi söz konusu olabilir.

GRAM ALTINDA KRİTİK SEVİYELER

Dolayısıyla 890 – 910 TL bandı bir alım fırsatı olarak yorumlanabilir mevcut trendler doğrultusunda!

Destek ve dirençlere bakacak olursak 912 seviyesi üzeri kapanışlar gelmediği sürece yön aşağıya görünüyor.

Yükselişin kalıcı göstergesi ise 920 TL’deki direncin aşılması. Sonrasında ise iyimser tahminle 950 seviyesi hedef haline gelir. Ancak bu senaryo uzun vadeli bir perspektifte mümkün! Ya da aşırı sürpriz gelişmelerde.

Geri çekilme senaryolarında ise kritik seviyeler öncelikle 900 TL ve 885 TL. Sonrasındaysa 840’a kadar iniş teknik olarak mümkün görünüyor.

Çocuklarımızı doyurmak için Avrupa Birliği Fonu alalım!

Çocuklarımızı doyurmak için Avrupa Birliği Fonu alalım!

Kızımın harçlığından şikayet etmesi ile başlayan kantin fiyatları ve yetmeyen harçlıklar meselesine şöyle bir bakış atmış, sürekli artan kantin fiyatları nedeniyle hem okulların hem de öğrencilerin mağduriyetini ortaya koymuştuk.

Bu konuyla ilgili olarak konuşurken, Eğitim İş Sendikası Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy, “Çok yakın bir zamanda sonuçlarını açıklayacağımız bir araştırma ile çocuklarımızın sağlıklı gıdaya ulaşıp ulaşamadığını ortaya koyacağız” demişti.

Eğitim İş Sendikası Bursa Şubesi’nin kamu kurumlarında görev yapan 2 bin 167 öğretmen ile öğrencilerin beslenme düzeyini belirlemek üzere yürüttüğü araştırmanın vahim sonuçları bir haftadır gündemimizde.

17 ilçede okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyindeki kamu okullarında görev yapan öğretmenlerce yürütülen araştırma yaklaşık 20 bin öğrenciyi kapsıyor.

Sonuçlara göre;

1-Öğrencilerin yüzde 31’i evde; yüzde 44’ü okulda beslenme çantası ya da kantin yoluyla kahvaltı yaparken; yüzde 25’i ise evde, okulda ya da başka bir yerde kahvaltı yapmıyor!

2-Öğrencilerin sadece yüzde 9,95’i düzenli olarak süt içiyor!

3-Öğrencilerin yüzde 12,5’i her gün düzenli olarak yumurta yiyor!

4-Öğrencilerin beslenme çantası ya da kantin yoluyla aldıkları gıdaların yüzde 6,7’si süt, meyve, sebze gibi besleyici gıdalar iken, yüzde 93,3’ü ise simit, poğaça, tost gibi unlu mamuller…

5-Araştırmaya katılan öğretmenlerden yüzde 97,5’i öğrencilerin dengeli ve düzenli beslendiklerini düşünmezken, sadece yüzde 2,5’u öğrencilerin sağlıklı ve dengeli beslendiğini düşünüyor…

6-Araştırmaya katılan öğretmenlerden yüzde 88,3’ü öğrencilerin yeterli fiziksel ve zihinsel gelişim düzeyinde olmadığını, yüzde 11,7’si ise öğrencilerin yeterli fiziksel ve zihinsel gelişim düzeyinde olduğunu belirtiyor.

7-Araştırmaya göre; 4 öğrenciden 1’i okula aç gelip, aç gidiyor!

Bu araştırma sonucunun özeti; çocuklarımız besin değeri yüksek gıdalara erişemiyor, erişebilenler karınlarını unlu mamullerle doldururken, çocuklarımızın dörtte biri okula aç gelip gidiyor ve sonrasında da karınlarını doyurabiliyorlar mı, şüpheli…

Durum ekonomik tablo açısından vahim, duygusal boyutu ile de bir o kadar acıklı. Ancak işin bilimsel kısmına bakmak lazım.

Sonuçların tıbbi açıdan ne anlama geldiğini Bursa Tabip Odası Başkanı Dr. Tufan Kumaş’a sordum. Özel bir zaman ayırıp kendisine gönderdiğim araştırma sonuçlarını inceleyen ve görüşlerini belirten Kumaş, sonuçlar karşısında şaşkındı.

Öğretmenlerin görüşleri çok çarpıcı. Bu tablo bir ülke için korkunç bir şey!

Yetersiz beslenme, bedensel, zihinsel duygusal ve sosyal gelişimi doğrudan ilgilendiriyor çocuklarda. Bütün dokular ihtiyacı olan maddeleri almalı ki, doğru gelişsin. Örneğin; sinir dokuları doğru gelişmezse öğrenme güçlüğü yaşarız. Doğrudan hastalıklara, bedensel bozukluklara, kansızlıklara maruz kalırız.

İçinde bulunduğumuz salgın koşullarında çok önemli olan bağışıklık sistemi doğru çalışmaz ve çocuklar doğrudan hastalığa açık hale gelir!” dedi Kumaş.

Yine bu köşeden sizlerle paylaştığım bir araştırma sonucu vardı. Aile hekimlerinin yaptığı ve ‘Aile Hekimleri Dergisi’nde de yayınlanan araştırmanın sonucu, çocuklarda bodurluk ve öğrenme geriliği gibi sorunların çoktan başladığını gösteriyordu.

Hatırladınız mı?

Doktor Tufan Kumaş;

“Şu anki fotoğraf aslında bizim geleceğimizin fotoğrafı. Çocuklar bizim geleceğimiz. Bir toplumdaki gelir dağılımındaki bozukluk, sağlık üzerindeki en etkin parametrelerden birisi. Gelir dağılımı bozukluğu sağlıkta da bir eşitsizlik yaratıyor! Tablo bu şekilde karşımıza çıkıyorsa bu sorun bir süredir var demektir, çocuklarımızı etkiliyor demektir, bu çok acı” diyor.

Konu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de taşındı. CHP Bursa Milletvekili Erkan Aydın kürsüden vekillere;

Ekonomik kriz en ağır şekilde çocukları vuruyor. Anayasal olarak bu çocuklara düzenli beslenme hakkı sağlamak zorunda olan hükümet ise adeta seyirci gibi izliyor.” diye seslendi.

Sonuçta ne mi oldu?

Eğitim-İş Bursa Şubesi Başkanı Yeliz Toy’un çocukların sağlıklı gıdalara ulaşması ve doğru beslenmesi yönündeki taleplerinin değerlendirilmeye alınması yerine Milli Eğitim Bakanlığı, meslek liselerinde okuyan Suriyeli 600 gencin katılacağı bir festival düzenleme planı ile karşımıza çıktı. 5 günlük gençlik festivali, Antalya’da 5 yıldızlı bir otelde yapılacak ve 4 milyon 653 bin 750 TL’ye mâl olacak.

Bunu da konuştuk Yeliz Toy ile ‘Milli Eğitim Bakanlığı’nın Suriyeli öğrencilerin eğitimi ile ilgili olarak Avrupa Birliği’nden aldığı fonlarla bu çalışmaların yapıldığını’ dile getirdi.

İnsan düşünüyor; acaba kendi çocuklarımızı doyurabilmek için de Avrupa Birliği’nden fon mu istemeliyiz?

Rumelili kanaat önderlerinden çok sert bildiri

Rumelili kanaat önderlerinden çok sert bildiri

Kamuoyunda sıcaklığını koruyan konuların başında Suriyeli sığınmacılar yer alıyor.

Özellikle Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın açıklamalarının ardından konu iyice ısındı.

Ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları…

Bu açıdan bakınca önümüzdeki yerel ve genel seçimlerin en önemli seçim malzemelerinden biri Suriyeli sığınmacılar olacak.

Bir tarafta bu yaşanadursun, diğer tarafta bazı kesimler Balkan ve Rumeli coğrafyasından anavatana göç edenleri de aynı kategoride değerlendirmeye çalışıyor.

İşte bu konuda şunu net ifade edebiliriz:

Rumeli ve Balkan coğrafyasından göç edenler bu ülkenin aslı unsurlarıdır.

İşte bu konunun bu şekilde gündeme gelmesinin ardından içlerinde Bursalı hemşerilerimiz Recep Altepe, Önder Matlı, Bayram Vardar, Metin Edirneli gibi isimlerin yer aldığı, yine Türkiye kamuoyunun da yakından tanıdığı Mehmet Müezzinoğlu, Lütfullah Kayalar, Alaattin Büyükkaya, Atilla Baykal, Melek Aras, Bihlun Tamaylıgil, Burhanettin Hakgüder, Prof. Dr. Ahmet Fazlıoğlu, Prof. Dr. Ahmet Dodurka, Selman Yenigün, Akkan Suver, Süheyl Çobanoğlu, Bahri Sipahi, Mükremin Duygun, İsa Kayım Salih Akgül’ün oluşturduğu grup olan Rumeli kanaat önderleri sert bir açıklama yayınladılar.

O açıklamadan bazı satır başlıkları şöyle:

“Türkler ve Türkiye tarihten bugüne mazlumun yanında, haksızlığa karşı çıkan bir duruş sergilemiştir. 1991 yılında Irak Eski Devlet Başkanı Saddam HÜSEYİN saldırısıyla yüzbinlerce Kuzey Iraklı ülkemize sığındı ve geri döndü. 2011 yılında başlayıp hala devam eden iç savaş sürecinde ise milyonlarca (hukukî doğru tanımla) Suriyeli “geçici koruma altında sığınmacı” statüsüyle ülkemizde 10 yıldan fazla süredir misafir edilmektedir. Devletimiz bu büyük sorunla uzun yıllardır başa çıkmaya çalışıyor. Öncelikle adı üstünde “geçici koruma” lafzı ve hükmî karşılığında her şey açıktır. Bu mazlum insanlar hukuken “mülteci” değildir. Yine uluslararası hukuk ve tarihî bağlamda “muhacir” hiç değildir.” diyerek bir saptama yapmışlar”

Sonrasında Balkan ve Rumeli coğrafyasından göç eden yurttaşlarımızın durumunu şu sözlerle özetleyerek, mevcut duruma bir kez daha açıklık getirmişler:

“ Emperyalizm ve sömürgecilik çağında 560 yıllık vatanımız Balkanlar’ın 1877-78 ve 1912-13 savaşlarıyla elimizden koparılması ve sonrasında yaşanan sürgün sürecinde dedelerimiz, babalarımız ve bizler, esasen atalarımızın Rumeli’ye yönelik hareket noktası olan Anadolu’da “muhacir” olmak durumunda kaldık. Yaşadığımız süreç hukukî bir kavram olarak “muhaceret” ve aslında sürgün edilen bizler de hukuken “muhacir” idik. Devletin arşiv belgelerinde ve imzaladığımız milletlerarası antlaşmalarda uluslararası hukuka uygun olarak bu haliyle kayıtlıdır. Bizler, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Tebaaları ve gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin aslî vatandaşları olarak hiçbir zaman sığınmacı olmadık. Sadece sınırlar değiştiğinden bayrağımızın dalgalandığı topraklara geri dönmek zorunda bırakıldık.”

Asıl sert eleştiriyi ise “Gerek Osmanlı ve gerekse cumhuriyet döneminde yapılan antlaşmalarla Rumeli-Balkan Muhacirlerinin hukuku hep gözetildi ve belli şartlara bağlandı. Son günlerde ülkemizin bazı siyasetçileri, fikir adamları, basın ve medya mensupları; “Suriyeli Sığınmacı” ve “yasadışı düzensiz göçmen Afgan Vatandaşlarıyla” tarihten bugüne aynı tarihi ve kaderi paylaşan Anadolu ve Rumeli’nin asli vatandaşlarını aynı kefeye koyup, mukayese etme gafletinde bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde ve tüm dünyada yaşayan biz Rumeli-Balkan Kökenliler,  iç tüketime yönelik siyasetin bir figürü haline getirilerek incitilmek, misafir kardeşlerimizle mukayese edilme yanlışında misal olmak istemiyoruz. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: ‘Muhacir diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar, yani düşmanla sonuna kadar dövüşenler, çekilen ordunun ricat hatlarını sağlamak için kendini feda edenler ve düşman karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir. Muhacirler kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatıralarıdır.’”

Bu eleştiriden hangi parti ya da siyasetçiler nasibini alacak ya da alınacak, onu zamanla göreceğiz.

Ama açıklamayı yapanları değerlendirdiğimizde, önceki yıllarda AK Parti’de siyaset yapan bakanlık, belediye başkanlığı, il başkanlığı ve milletvekili düzeyinde görevde bulunmuş isimler olmasının yanı sıra akademisyenler, CHP’de siyaset yapmış politikacılar, MHP ile adı özdeşleşmiş gazeteciler ve sivil toplum kuruluşlarının başkanlarının olması dikkat çekiyor.

Yine açıklamanın şu sözlerle bittiğini de yazalım:

“Ne tarihî, ne uluslararası hukuk, ne sosyolojik, ne de reel-politik olarak Suriyeli veya diğer bölgelerden gelen misafirlerimiz Rumeli-Balkan Muhacirleri (veya dildeki değişim ile göçmenleri) ile bir değildir, mukayese edilemez. Bizler Rumeli’ye zaten Osmanlı İmparatorluğu tebaası olarak gittik ve dönemin stratejik tercihleri doğrultusunda gönderildiğimiz Rumeli’den tekrar aynı kimliklerimize döndük, bizim hicretimiz bir ülke içi göçten ibarettir. Mağdur olan Suriyeli kardeşlerimiz ise burada misafir ve bir gün geri dönecekler ümidindeyiz. Bu zorunlu açıklama, son günlerde tarih ve uluslararası hukuk bilgisinden yoksun, kötü niyetli açıklamalara genel bir cevap niteliğinde olup bir gündelik siyasi açıklama değil, insan hak ve hürriyetleri çerçevesinde bir duruşun ifadesidir.”

Bakalım bu açıklamadan sonra kimler üzerine alınacak, kimler yanıt verecek?

Bekleyip takip edelim.

Konut edinmek kolaylaştı mı?

Konut edinmek kolaylaştı mı?

Bilindik bir formül yine sahada.

Yıllardır yüksek teknoloji odaklı kalkınma nutukları dinlesek de ekonomi sıkıştığında inşaat sektöründen medet bekleniyor.

Yine aynı sürece girdik. Ekonomiyi tetiklemek üzere durgunluk içindeki inşaat sektörüne yardım eli uzandı. Böylece yüzlerce alt kalemin tetiklenmesiyle bir ivme yakalanması hedefleniyor!

Sektöre ve konut piyasasına dönük açıklanan destek paketi elbette bir hareket getirecek… Ama öyle aman aman bir etki yaratması mevcut koşullar altında çok zor.

Özellikle de eriyen alım gücünün kendini fazlasıyla hissettirdiği bugünlerde faizleri düşürerek ciddi talep yaratmak pek de kolay değil çünkü!

Maliyetler çok yüksek. Belirsizlik var. Haliyle yeni proje üretimi çok zayıf bir seyir izliyor.

Arsa pahalı, malzeme pahalı, talepse hayli oynak. Bu atmosferde inşaatçıların yeni yatırım yeni proje iştahı da doğal olarak pek yüksek olmuyor.

Netice ise yükselen fiyat olarak karşımıza çıkmakta. Ve ne yazık ki ikinci eli de özellikle hızla tetikleyen faiz indirim süreçlerine daha önce şahit olduk.

Maalesef yine aynı filmi izlemeye başladık.

Ev sahipleri faiz indirimini içeren yeni destek paketi duyulur duyulmaz satılık ilanlarında ani fiyat artışlarını yaşattı yine!

Mevcut üretim maliyeti, fiyat fırsatçılığı ve finansman olanaklarını yan yana getirip tabloya baktığımızda tüketiciye pozitif yansıması olan bir görüntü ile karşılaşmıyoruz.

Kısacası faizler düşsün diye bekleyenler aslında kaybetti. Pratik hesapla bir yıl önce bir milyon lira olan konutu şimdi 2 milyona almak bile zor artık!

Peki destek paketi kime yarayacak?

Bu iş zaten kenarda birikimi olanların daha rahat kredi desteği almalarını sağlayacak. Yoksa uzun vadeli kredileri, dar ve orta gelirli vatandaşın enflasyona karşı erimiş olan gelirine güvenerek kullanması pek de akıl karı değil!

Hesap çok net.

Bursa şartlarında son fiyat artışlarını dikkate alırsak iyimser bir rakamla 1,5 milyon TL’ye 3+1 daire bulduğunuzu kabul edelim.

Yüzde 20 peşin yani 300 bin lira ödeme koşulu yerine geldikten sonra….

Yüzde 0,99 aylık faiz oranı ile borçlandığınızı dikkate alan hesapta 10 vade için bir milyon 200 bin TL kredi kullandığınızda… Aylık geri ödeme tutarınız 17 bin lirayı aşan bir rakama denk geliyor.

Zaten uçmuş gitmiş olan beslenme, barınma, ulaşım, enerji, okul ve sağlık gibi faturalarını karşılamak zorunda olan hangi aile bu rakamı 10 yıl boyunca ödeyebilecek ki!

Neticede son düzenlemeyle iyimser bir tahminle elinde konut fiyatının yüzde 70-80 tutarında peşinatı olanların kredi kullanım kabiliyetini rahatlatma fırsatı doğru diyebiliriz.

Çünkü 300-400 bin TL kredi kullanan için ayda 4-5 bin bandında geri ödeme imkanı makul sayılabilir.

Ama “Daha yüksek taksitleri yükselen enflasyon ortamında kim nasıl karşılar?” sorusunun ne yazık ki pozitif bir yanıtı yok!

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden az zamanda çok tasarruf, çok iş…

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nden az zamanda çok tasarruf, çok iş…

Dün sabah Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin yalın belediyecilik uygulamalarının anlatıldığı toplantıyı takip etmek üzere, Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde soluğu aldık.

Ama öncesinde Alinur Aktaş’ı tebrik etmek gerekiyor.

Bir gün önce Ankara’da olup gecenin geç saatlerinde yola çıkıp saat gece dörtte Bursa’ya geldikten sonra sabahın ilk ışıkları ile mesaiye başlayıp, önce küçük toplantılar, ardından Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki toplantı.

Sonrasında açılış ve kongre, ardından Bursaspor Basketbol takımını şampiyonluk maçında yalnız bırakmama adına Bologna’ya uçuş.

Buna vücut mu dayanır?

Eleştirirken bazen el insaf demek lazım.

Gözleri kör, kulakları sağır olmak yerine yapılanları gözünün ucu ile bile görmek yeterli…

Şimdi gelelim dünkü toplantıya…

Toplantı detayına girmeden şunu net ifade etmek gerekiyor: Atalarımızdan öğrendiğimiz vecizelerinden biri de “tutumlu olun” vecizidir.

Bu tutumlu olmaya özellikle şu an ekonomik sıkıntıyı yaşadığımız bugünlerde daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.

O ihtiyacı duyan kurumlardan biri de yerel yönetimler.

Dünkü toplantının konusu olan yalın belediyecilik nedir, toplantıdan ne anladın diye sorsalar, hem vakitten, hem de nakitten tasarruf etmek, derim.

Biraz daha aç deseler,

Çok işi az zamanda az personelle, az maliyetle yapabilmektir.

Ya da diğer bir deyişle işe göre doğru adamı seçebilme sanatıdır, derim.

İşte dünkü toplantının özeti her geçen gün artan nüfus, artan iş yükünü, artan maliyetleri, artmayan personel ve artmayan gelirle aynı hizmetleri daha az zamanda başarabilmiş Bursa Büyükşehir Belediyesi.

Bu eğitimleri Yalın Enstitüsü Kurucusu, Bursa’nın tozu toprağını yutmuş, kentimizde uzun yıllar yaşamış Yalçın İpbüken ve kadrosu vermiş.

Eğitimleri çaycısı da temizlikçisi de itfaiyecisi de depocusu da mühendisi de müdürü de almış.

Dile kolay, kısaca onlarca eğitimi binlerce personel almış.

Sonuçta belediye 200 milyon TL’ye yakın gelir elde etmiş.

Hem çalışan, hem vatandaş memnun.

Üstüne üstlük yaşadığı deneyimleri paylaşan personellerin sunumları da gerçekten güzeldi.

Keza her birinin kendine duyduğu özgüven ve başarı hikâyelerini de ayrıca alkışlamak gerekiyor…

Darısı diğer kurumlara…

MESUT ŞAHİN MEMLEKET’TEN UMUTLU 

Önceki gün Memleket Partisi Yıldırım İlçe Başkanı Mesut Şahin’in iş yerinde ziyaret ettim. Önceki yıllarda CHP Yıldırım İlçe yönetiminde görev yapan, ardından rotasını Muharrem İnce’nin kurduğu Memleket Partisi’ne kıran Şahin’e partisinin durumunu sordum.

O da “Muharrem İnce, hele bir meydanlara çıksın, asıl ondan sonra bizi görün” dedi.

Özellikle seçim sathına girilmesinin ardından partisine gerek CHP’den gerekse İYİ Parti’den oy akışı olacağını düşünüyor.

Ardından “biz birçok seçmenin ikinci partisi durumundayız” diyerek durumu özetliyor.

Şu an ilçede 700 üyeye ulaştıklarını ifade eden Şahin, hedeflerinin en kısa zamanda üye sayısını 5 bine çıkarmak olduğunu açıkladı.

Özellikle CHP’nin politikalarından rahatsız olanlar için Memleket Partisi alternatif olabilir. Benim de kişisel kanaatim bir akışkanlık olacaksa CHP’de beklentilerine yanıt alamayanların geleceği yer Memleket Partisi.

BESOB’da adaylar birleşti: Seçimin galibi biziz!

BESOB’da adaylar birleşti: Seçimin galibi biziz!

Bir süredir adeta kış uykusunun tadını çıkaran, hatta bana göre, bu uykulu halin tadını kaçıran BESOB’da seçimin son düzlüğüne girildi.

Yarım asırdır esnafa başkanlık eden, fakat bir yandan Çataltepe projesi nedeniyle, diğer yandan da pandemi süreci ile başlayan, ekonomik krizle devam eden süreçte kayda değer tek bir adım atmaması nedeniyle, hızla ivme kaybeden Arif Tak’ın koltuğu bu kez fena sallanıyor.

BESOB seçimleri bugüne kadar üç adaylı olarak süren bir yarıştı. Arif Tak’ın karşısında iki rakibin bulunuyor olması elinin hala güçlü olduğunu gösteriyordu. Bugünden sonra kartların bir kez daha karılmasının vakti geldi. Çünkü adaylardan Ali Özkan İlhan, yarıştan Arif Tak’ın karşısındaki en güçlü aday konumunda bulunan Fahrettin Bilgit lehine çekildi.

Bundan sonra Ali Özkan İlhan ve Fahrettin Bilgit adaylık yolunda birlikte yürüyecekler.

Bu yarışta omuz omuza mücadele edeceklerini açıklayan iki başkan adayından Bilgit, yumuşak üslubu ve kucaklayıcı yaklaşımı ile yapmak istediklerini sıralarken, toplantıya damgasını vuran sözler Ali Özkan İlhan’dan geldi.

Benim görüşüme göre bugün itibariyle seçimler bitmiştir. Kazanacağımıza inanıyorum. Pazar günü yapılacak seçimlerin lehimize sonuçlanacağından ben çok eminim!

Bilgit ile güçlerini birleştirme kararını kolay almadığının altını çizen İlhan;

Bu kararı almak zorlu bir süreçti. 17 ilçede yaptığımız gezilerde oda başkanlarımızın taleplerinin birleşmemiz yönünde olduğu gözlemledik. 3 adaylı kongrenin sorun olacağı bize söylendi.

Başkanlık hırsı ile değil çalışkanlık hırsı ile hareket ettik. Özellikle son iki yıldır esnafın yanında olamamak bizi çok üzdü. Arif bey ile baba oğul ilişkisi diyebileceğim bir ilişkilerimiz vardı. Kendisi bu seçimlerde aday olmayacağını söylemişti, ama sözünü tutmadı. Bu nedenle kendisine kırgınım!” dedi.

Bir iddia ortaya koyduktan sonra çekilme kararı vermek elbette kolay değil. Ancak bu seçimlerde yapılabilecek en güzel hamle buydu bence.

Fahrettin Bilgit’in düzenlediği iftar yemeğinde de fısıltılar arasında konuşulan, iki adayın güçlerini birleştirmesi meselesi böylece gerçekleşmiş oldu.

İftar demişken; Bilgit’in düzenlediği iftarın maliyetinin ne olduğu ve kimin tarafından karşılandığı soruları da yanıt buldu toplantıda.

Ramada Otel’de verdiğim iftarın sponsoru Nilüfer Belediyesi değildir. 60 bin 250 TL. tutarı vardır. Bu konuda bana soru soran tüm arkadaşlarıma da hesabımdan dekontları gönderdim” diyor Bilgit.

Mali bütçesi bir yıldan bu yana sıkıntıda olan Esnaf Odalarında böylesine şeffaf yürütülen bir kampanya görmek mutluluk verici.

Açık ve net olmak en sevdiğim iletişim modelidir.

Bu arada, mali sıkıntılar nedeniyle yönetim ve denetim kurulu giderleri ancak geçtiğimiz ay ödenebilmiş BESOB tarafından, birliğin yedinci katının yarısının satılmış olması da cabası. Beşevler Sanayi Sitesi’nde bulunan eğitim merkezi de satılmak için hazırlanmış ancak henüz bir müşteri bulunamamış. Sıkıntıdan kurtulmak için ilçelerdeki mülklerin satış koşulları da araştırılmış, fakat satışın mümkün olmadığı görülmüş.

Anlayacağınız bundan sonra seçilecek ekibin işi hayli zor. Bir de Çataltepe meselesi var kocaman bir sorunlar yumağı olarak karşılarında.

Çataltepe’yi biz Bursa’ya mutlak surette kazandıracağız. Bursa’da küçük ölçekli sanayici için çok acil ihtiyaç vardır” diyerek bu konudaki iddiasını sürdürüyor Fahrettin Bilgit.

Sorunların çözümü için adım atmadan önce yapılması gereken ilk iş elbette seçimi kazanmak, diyelim ki kazandılar, bu kez de bir yönetim kurulu listesi yapmak lazım. Ben de bunu sordum iki başkan adayına.

Bugüne kadar ekibimden kimse benden görev talep etmedi. Seçimlerime saygı göstereceklerini belirttiler. Bundan sonraki seçimlerimizde de 8-9 yıldır birlikte çalıştığımız Ali başkan ile beraber esnafımıza nasıl daha iyi hizmet edebiliriz sorusunu sorarak bir liste hazırlarız. Bu konuda liyakati esas alacağız.” dedi Fahrettin Bilgit.

Ben tüm arkadaşlarıma sordum hedefiniz listelerde yer almak mı kongreyi kazanmak mı diye. Hepsi de Fahrettin başkanın yanında yer almak istediklerini ve listelerde de yazılan isimlere saygı duyacaklarını belirttiler” sözleri de Ali Özkan İlhan’ın ağzından döküldü.

Görünen o ki, Fahrettin Bilgit’in de Ali Özkan İlhan’ın da liste hazırlanırken uzlaşmacı bir tavır sergilemek, en önemlisi de liyakate önem vermek gibi bir kararı var.

Bu noktadan sonra adayların sorunu Arif Tak cephesinden kendilerine yöneltilen ithamlarla odaların siyasete çekilmek istenmesi. Bu konudan özellikle kaçınıyorlar ve çok da doğru yapıyorlar.

Toplantının açılışında heyecanla ‘seçimi şimdiden kazandıklarını’ ilan eden Ali Özkan İlhan’ın sözlerine toplantının sonlarına doğru katılan Fahrettin Bilgit;

Ali Özkan beyin heyecanına katılıyorum, favori aday biziz ama yine de sandığın açılmasını beklemek istiyorum.” diyerek sonlandırdı konuşmasını.

Bu önemli hamlenin karşısında Arif Tak’ın nasıl bir karşı hamle yapacağını doğrusu çok merak ediyorum. Çünkü ‘Arif başkan artık koltuğa veda eder mi?’ diye sorduğum tecrübeli isimlerden ‘Arif başkanın ne yapacağını bekleyip görmek lazım’ biçiminde geri dönüşler aldım.

Pazar gününü iple çekiyorum…

Karaca’nın yaptırdığı ankete göre AK Parti’nin Bursa’daki oy kaybı…

Karaca’nın yaptırdığı ankete göre AK Parti’nin Bursa’daki oy kaybı…

Ramazan ayında Bursa’da liderler ve bakanlar geçidi seyrettik desek abartmış olmayız. Tabiri caizse bu geçişler tam iftarlıktı.

İftarda geldiler, sahurda başka yere gittiler.

Şimdi sırada mitinglerde.

Bu bağlamda önümüzdeki günlerde Bursa’da ilk misafir edeceğimiz isim Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu olacak.

Uzun yıllardır genel başkanlık koltuğunda oturan Kılıçdaroğlu Bursa’ya her gelişinde bir umutla geliyor, umutları sandıkta sönüyordu.

Son yerel seçimlerde “içimde ukde” dediği illerin başında Bursa geliyor.

Bursa’da yerel seçimlerde Mustafa Bozbey için bayağı umutlanmıştı, ama sandıktan Alinur Aktaş çıktı.

Şimdi hedef 2023…

Cumhuriyetin 100. yıldönümünde an muhalefet partisinin hedefi tekrar parlamenter sistemi getirmek.

Bu noktada hedef önce genel seçimlerde çoğunluğu elde etmek ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı’nın adayını Cumhurbaşkanı seçtirmek.

***

İşte onların bu hedefe gitmesinde Bursa’da kaptanlık görevini yürüten isim ise CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca…

Bayramdan önce de Norm Haber’de konuğumuz olan Karaca yine misafirimiz oldu.

Bizi hem mitinge davet etti hem de bilgilendirdi.

Öncelikle hedefleri meydanda 70 bin kişiyi toplamak. Bu toplama için özel organize olmaları yok. Daha doğrusu #taşıma insanla miting yapmayacağız” diyor.

Bu noktada 15.00-19.00 arası BURULAŞ’tan hafif raylı sistemi kiralamışlar.

Onlar umutlu.

Karaca’ya göre AK Parti iktidarının son günleri.

Yakında “onlar gidecek” diyor.

Yine Karaca “AK Parti’nin Bursa’da oy kaybı yüzde 12, bunların yüzde 6’sı kesinlikle AK Parti karşıtı olmuş” diyor.

Ya da diğer bir deyiş ile 250 bin oy AK Parti’den bir başka partiye kaymış ya da kararsız olmuş.

Bunlar Karaca’nın iddiası.

***

Karaca, bayramlaşma töreninde Bozbey’in gündeme getirdiği ev kadınlarına ulaşamıyoruz oy alamıyoruz eleştirisi için de harekete geçmiş. Bugünden itibaren kadın kolları ev ziyaretlerine başlamış.

Her ay 2000 hane gezilecekmiş.

Öte yandan Karaca’ya sorduğum diğer bir soru ön seçim konusunda ne düşünüyorsunuz oldu. “Ben önseçimden yanayım ama genel merkez ne derse başımızın üstünde” diyor.

Anlaşılan o ki;

CHP’de bu seçim döneminde önseçim yok…

Diğer bir sorum ise önümüzdeki genel seçimlere il başkanı olarak mı milletvekili adayı olarak mı gireceksiniz sorusuydu.

Onda da yanıt yoktu.

Karaca’nın bir başka iddiası ise CHP’ye AK Parti’den çok fazla oy kaydığı ifadesi idi. Ben de bu durum olası bir seçimde milletvekili aday listelerine nasıl yansır diye sordum.

Onda da yanıt alamadım diyebilirim.

***

Ama gördüğümüz şu:

CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca bu seçimlerde bir önceki seçimlere göre daha umutlu…

Umudu seçimlerden Millet İttifakı ile kendi partisinin iktidar çıkacağı ya da en azından iktidarın bir kulpundan tutacağı.

Bu umut gerçekleşecek mi?

Yoksa gerçekleşmeyecek mi?

Gerçekleşmesi için de bu dönem her okula bir hukukçu sorumlu belirleyeceklermiş.

Bunlardan ziyade en önemli unsur seçmenin tercihi…

Neticede seçmen ne derse o oluyor?

Seçmenin dedikleri CHP’nin dedikleri ile örtüşecek mi?

Onu da hep beraber ilerleyen süreçte göreceğiz.

Bizim bugünden gördüğümüz Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilerleyen süreçte Bursa’yı komşu kapısı yapacağı, daha çok geleceği…

CHP’li kadınlardan atılım bekliyorum!

CHP’li kadınlardan atılım bekliyorum!

Dünden bu yana Bursa gündemini alabildiğine meşgul eden bir konu var. Her şey bir yana, bu konu bir yana diyerek, can hıraş, meselenin herkese eksik gedik duyurulması telaşı almış yürümüş.

Neymiş efendim; CHP İl Başkanlığı, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’tan, 21 Mayıs 2022 günü Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da katılacağı “Milletin Sesi Bursa Mitingi” saatlerinde BursaRay ulaşımının ücretsiz olmasını talep etmişmiş…

Sanki tek derdimiz bu kalmış gibi ver yansın edilen konunun aslı da faslı da pek öyle değil. Hatta Bursa siyaseti açısından son derece sevindirici bir samimiyette geçmiş görüşme.

Norm Haber’e konuk olan CHP Bursa İl Başkanı İsmet Karaca’ya meselenin ne olduğunu sorduk;

CHP bedava ulaşım istedi gibi lanse edildi, ama mesele öyle değil. AK Parti’nin düzenlediği mitinglerde ulaşımın ücretsiz olma nedeni olarak o saatlerin binişlerini bir iş adamının satın aldığını söylediler o yüzden biz de dedik ki, o saat aralıklarını satın alalım. Prosedürü aldı arkadaşlar saat 15.00 ile 19.00 arası bütün ulaşımlar ücretsiz olacak. O saatler arasındaki binişleri CHP olarak Büyükşehir Belediyesi’nden satın alacağız.

Şakalaşmalı, esprili geçen görüşmede Alinur Aktaş’ı mitinge davet etmiş Karaca. Başkan da “Gelirim, ama bana da bir mikrofon verirseniz” demiş, gülüşülmüş…

Siyaset arenasında görmek istediğimiz hareketler.

Sonuçta insanlar konuşa konuşa anlaşır değil mi?

Ancak İsmet Karaca’yı bulmuşken aklımdaki soruyu sormasam olmazdı.

“Bayramlaşma sırasında Millet İttifakı Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey’in ‘Ev kadınlarına ulaşamıyoruz!’ çıkışı ile ilgili ne yaptınız?”

Bu konuda sıklıkla eleştirdiğim CHP, sonunda eksiklerini kabul eden bir yapıya bürünmüş. Bunu görmek çok güzel. Zira gelişmenin başlaması eksikliğini kabul etmekle olur.

Ev kadınlarına erişme sorunumuz her zaman vardı. Bozbey bayram konuşmasında çok haklı bir noktaya dikkat çekti. Şu an en büyük sorun mutfakta yaşanan sorun ve bu sorunu en yakından kadınlar hissettiği halde bizim kadınlara ulaşamamamız gibi bir mesele olmamalı.

Bugün itibariyle bütün partili kadınlarımıza start vereceğiz. Bu ay 2 bin aile ziyaret edilecek ve her ay 2 bin ailenin ziyaret edileceği bir program başlatıyoruz. Gürsu’daki kırsal mahallelerden başlayacağız. Gidip kapıdan dönmeyeceğiz. Oturup sohbet edeceğiz kadınlarla” dedi Karaca.

CHP Kadın Kolları Başkanının çağrısına uyarak partili erkeklerin eşlerinden de bu konuda destek alınmış. Çalışmalar ne kadar başarılı olacak onu da zaman içinde değerlendireceğiz elbette.

Aklımdaki konulardan biri de CHP çalışma grubunun ‘ön seçim’ talebiyle düzenlediği toplantılar konusunda İl Başkanının ne düşündüğüydü.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde yine bu parti için çalışan bir yapının gidip bir kafede toplantı yapması bence görüntü olarak hoş değil. Ön seçim için çalışan arkadaşlarımız partimizin saygın isimleridir. Kocaman bir parti binamız var, hepimize yeter. Kendilerine çalışmalarını gelip burada yapmalarını teklif ettim, çünkü bu toplantılar beni rahatsız etmiyor. Ben her zaman ön seçimden yana oldum. Yine parti örgütümüz hangi yöntemden yana olursa ben o yöntemle yürümeyi yeğlerim. Ama doğrusu bu arkadaşlarımızın enerjilerini gelip parti içinde harcamalarıdır. Yine de kendi bildikleri şeyi savunmak en demokratik haklarıdır. Bu parti için çalışıldığı sürece benim için sorun yok” yanıtını aldım.

Tüm bu konuştuklarımızdan CHP’de çok daha rahat, demokratik, iletişime açık ve çözüm odaklı bir hava olduğunu söyleyebilirim. Ancak unutmamak lazım ki, önemli olan bu havanın önce millete, sonra da sandığa doğru yansıması. Bunun için de CHP’li kadınlardan önemli bir atılım bekliyorum.

Hadi bakalım hayırlısı…

Dolarda hangi seviyelere dikkat edilmeli?

Dolarda hangi seviyelere dikkat edilmeli?

Kısa bir molanın ardından dolar yine hareketlendi.

Ve 20 Aralık 2021’den bu yana kaybedilen en yüksek seviyeyi dünkü işlemlerde gördü.

Dolar/TL’nın kritik 15 sınırını kolayca aşması haliyle soruları da beraberinde getirdi.

Evet, “Dolar nereye gidiyor?” sorusuna yanıt aramanın tam zamanı! Acaba yükseliş kalıcı mı, yoksa geri çekilme beklenmeli mi?

Alım zamanı mı, satım zamanı mı?

Her kesimi farklı açılardan ilgilendiren bu sorulara yanıt vermeye çalışmadan önce endişesi olanlar için “kur korumalı mevduat hesabının” varlığını hatırlatmakta fayda var.

Çıkış senaryosuna karşı tedbir almanın ülke ekonomisi açısından en faydalı yolu bu çünkü.

Panik hareketleri engelleyerek dövizdeki yükselişin kontrollü olmasına imkan sunan bir mekanizma kur korumalı mevduat. Bütçeye yarattığı yük, tartışmalı bir mesele olsa da kontrolsüz kur yükselişinin yaratacağı tahribatın boyutu tartışmasız çok daha ağır olabilir!

Bu dip notu erkenden düştükten sonra kısa vadeli bir dolar analizi yapalım. Kısa vadenin mayıs ayını kapsadığının altını çizmekte fayda var. Çünkü küresel piyasalar çok hareketli gündem de çok yoğun… Haliyle bırakın uzun vadeyi orta vadeyi öngörmek bile hayli zor bu atmosferde!

Doların lira karşısındaki seyrinde etkili olan iç içe geçmiş pek çok faktör var…

Ama en temel bazda mayıs ayının öncelikleri olarak 3 maddeyi sayabiliriz.

            1- ABD ekonomisinin seyri ve Amerikan Merkez Bankası Fed’in kararları.

            2- Küresel enflasyonla birlikte Türkiye’nin aşırı yüksek enflasyonu ve cari açık baskısı.

            3- Ukrayna savaşının evrildiği süreçlerin artçıl etkileri.

Bu ana maddelerin yanına Çin’deki pandemi baskısının küresel arzı baskılayıp enflasyonu körüklemesi senaryosunu da eklemek mümkün.

Ancak, kur üzerinde bugünlerde doğrudan etki yapan yukarıda saydığımız 3 temel faktör. Onlara baktığımızda ise sondan başlarsak Ukrayna’daki atmosferin şimdilik etkisini az da olsa hafiflettiğini söylemek mümkün. Bunun da ana nedeni; dün yani 9 Mayıs Zafer Günü’nde Rus Lider Putin’in savaşa dair beklendiğinden daha yumuşak mesalar vermesiydi.

Putin’in NATO’ya karşı gerilimi daha fazla tırmandırmaya özen göstererek yaptığı açıklamalar enerji ve hammadde fiyatlarının fırlamasını önledi! Böylece Türkiye adına enflasyon ve cari açık baskısı anlamında Ukrayna faktörü şimdilik nominal etkisini değiştirmemiş oldu.

Ancak, dünyadaki genel enflasyon baskısı Türkiye adına hala ciddi bir sorun.

Keza son haftalarda hareketlenen döviz kurunun enflasyon üzerindeki dolaylı etkisi de dikkate alınmalı! Nitekim Ramazan Bayramı’nın hemen sonrasında açıklanan nisan ayı enflasyon rakamları yükseliş baskısını teyit etmekte gecikmedi.

Doların 15 liraya doğru hareketlenmesi de doğal hale geldi. Fed’in mayıs toplantısında 50 baz puanlık artışı ve sonrasında verdiği mesajların oluşturduğu zemin üzerine ülkemizdeki enflasyonun beklentileri aşması kuru kaçınılmaz olarak yükselişe geçirdi.

RİSKTEN KAÇIŞ BASKISI ARTIYOR  

ABD’nin kendi yüksek TÜFE rakamıyla baş etmek için hem faizleri güçlü bir tırmanış trendine sokması hem de Fed’in bilanço daraltması yatırım iştahını kaçıran bir trendi karşımıza çıkarmış durumda. Riskli varlıklardan kaçış süreci Amerikan borsalarında dün sert bir satışa yol açmakla kalmadı altın ve bitcoin dahil pek çok enstrümanı da aşağıya itti!

Ve dolar endeksi de son 20 yılın zirvesine çıktı.

Bu atmosferde risk primimizi gösteren CDS’teki yükselişle beraber TL de değer kaybetmeye başladı.

Yani gelişmekte olan piyasalar da riskli varlık olarak algılanıp satılmaya başlandı. Kurun 15,20 TL’yi hızla bulmasında bu sürecin rolü büyük.

Kısacası kuru yukarı itecek pekçok faktör mevcuttu. Haliyle risk iştahındaki bozulma tetikleyici görev gördü! Bundan sonraki gidişatı da öncelikle ve özellikle Amerika’dan gelen haber ve veri akışı belirleyecek.

Bu anlamda bu çarşamba yani yarın gelecek olan ABD enflasyon rakamları, öncü bir gösterge olacak gidişata dair. Beklentileri aşan bir veri seti kuru yukarı itecektir.

Düşük bir enflasyon rakamı ise doların yükselişine ara vermesi anlamına gelebilir!

Ama ABD ekonomisinden gelen yavaşlama sinyallerinin yaptırdığı fren de var. Haliyle dolardaki yükseliş senaryoları yine de kontrollü bir manzara içeriyor.

KRİTİK SEVİYELER 

Bu çerçevede ilk aşamada kurun 15,25 TL seviyesine doğru bir hareket izlemesi teknik olarak mümkün görünüyor. Ardından da 15,40 seviyesinde olmalı gözler.

Kötümser veri akışı ve müdahalenin gelmediği bir manzarada ise 15,65 TL’lik bir kur ihtimali mevcut.

Tersi bir senaryoda 14,95’e doğru bir geri çekilme de olasılıklar içinde mevcut! MB’nin olası bir müdahalesini de dikkate almakta fayda var.

Neticede önümüzdeki 1 – 2haftalık dönemde doları geniş bir beklenti aralığında yani 14,95 – 15,40 TL bandına dalgalanırken görmemiz hayli mümkün.

Sözün özü; finansal kararlarınızda lütfen oynaklığa dikkat edin!

Boyner binası yıkılıyor, kesin bilgi…

Boyner binası yıkılıyor, kesin bilgi…

Turizm alanında da isminden söz ettirmek konusunda bir iddia ortaya koymaya çabalayan Bursa için olmazsa olmazlardan biri, tarihi dokusunu içinde yaşanabilir biçimde sunabilmeyi başarmaktı.

Bu yolda çeşitli adımlar atıldı şimdiye kadar. Yanlışını doğrusuna katık edip hepsini bağrıma bastım. Tarihin içinde dolaşabilme fırsatı bulduğum, yeniden hayata döndürülmüş tüm hanlar, hamamlar ve çarşılar için bu alanda çaba gösteren herkese teşekkür etmek lazım diye düşünüyorum.

Bu noktada Tarihi Hanlar Bölgesinin önündeki dükkanların yıkılması ile hanlar bölgesinin Tophane ile bağlı bir ada haline getirilmesi de bence çok kıymetli bir çalışma.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan aldığı desteklerle yürüttüğü proje, geçtiğimiz yıl ağustos ayında Kızılay binasının yıkılmasıyla başlamıştı. Heykel’e çıktığımda Kızılay binasını göremeyince önce büyük bir eksiklik duymuş, ardından molozların arasından yüzünü göstermeye başlayan hanları fark ettiğimde şehre farklı bir kimlik kazandırılmaya çalışıldığını daha iyi hissetmiştim.

Çalışmalar kapsamında ilk etapta normal kamulaştırmalarla 15 parseldeki binalarda yıkım yapılırken, kamulaştırma süreçlerinin uzaması üzerine, geçen yıl nisan ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla bölge için ‘acele kamulaştırma kararı’ alınmıştı. Bu kararın ardından da hem kamulaştırma hem de yıkım çalışmaları hız kazanmıştı.

Dolayısıyla yıllardır bu bölgede bulunan esnafın tepkilerini de zaman zaman dillendirdik köşemizden. Böylesi çalışmalar özellikle kamulaştırma maliyetleri nedeniyle hayli pahalıya patlıyor.

Çok doğru.

Ancak devletin verdiği tapu ile bölgede mal sahibi olan esnafın hakkının da ödenmesi lazım ki, bir biçimde kendisi için yeni bir çalışma alanı oluşturulabilsin insanlar.

Sonuçta adalet lazım. Bugün bize, yarın size ve herkese…

Proje kapsamında 15’i normal, 33’ü ise acele kamulaştırma kararıyla toplam 48 parselde 37 binanın yıkımı tamamlanmıştı. Proje alanında kalan, ‘yıkılacak mı, yıkılmayacak mı, hadi bakalım yıksın da görelim’ tartışmalarına sebep olan Boyner binasının yıkımı için başlatılan süreç de nihayet tamamlandı.

Binayı yıkacağını mart ayında astığı kocaman bir afişle duyuran Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş;

“Aslında biz mart ayı itibariyle içeride başladık çalışmaya. Altta bir bina olması, binanın bodrum katlarının kullanılmaya devam edilecek olması nedeniyle. Diğer binaları yıktığımız gibi kepçeyi greyderi içeriye sokup yıkabileceğimiz bir bina değildi. Gerekli işlemler tamamlandı. Şimdi de yıkım işlemleri başlamış oldu” dedi.

Bölgede son yapılan kamulaştırmalarla birlikte 5 bin 500 metrekarelik alan açığı çıkmış bulunuyor. Tophane ile birlikte düşünüldüğünde 10 bin metrekare sert zemin ve 9 bin metrekare yeşil alan, peyzaj bölgesi, toplamda 19 bin metrekarelik bir alan şehrin kalbinde bir turizm cenneti oluşturmaya aday.

Projenin önümüzdeki yılın sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.

Bu süreçte hanların kendi içlerinde yaşadıkları sorunları da ele alacaklarını, hatta konuları irdelemeye başladıklarını, bölgede turizme daha uygun kalitede ürünlerin satışının olmasını sağlamaya çalışacaklarını vurguladı Alinur Aktaş. Cumhuriyet Caddesi’nin gecenin geç saatlerine kadar işleyen cıvıl cıvıl bir yapıya kavuşabileceğini belirtti.

Buraya kadar her şey çok güzel. Fark ettiyseniz ben de meseleden övgüyle bahsettim zaten. Dünyanın hiçbir yerinde tarihi binalarının üzerine betonarme kat çıkan, yüzlerce yıllık duvarlara pencere açmaya çabalayan bir anlayış yok!

Konunun bundan sonraki kısmı ise bence azami dikkat istiyor.

Anormal uçuk rakamlar çıktı kamulaştırmayla alakalı, ama bildiğimizden geri durmadık açıkçası” dedi Başkan Aktaş konuşması sırasında.

Çıkacak elbette. Zira bu bölge şehrin en merkezi, en kıymetli noktası. Her bir metrekaresi altın değerinde.

Evet, böyle bir yapılaşmanın yanlış olduğunu kabul ediyorum, ama bu yanlışın sorumlusunun vatandaş olduğunu kabul etmiyorum.

Devlet dediğiniz organ bir şehir politikası belirler ve bu politika çerçevesinde ilerler işler. Eş dost yardımı ile verilen tapuların da böyle bir maliyeti olur işte vakti zamanı geldiğinde. Bunu da yine aslında bu işlerden habersiz, kendi ekmeğinin peşinde koşan vatandaşın belediyelere ödediği vergilerle karşılamak zorunda kalır belediyeler.

Ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın belediye başkanı seçilmeden önceki vaatlerinden biri olan ‘Doğanbey TOKİ’yi yıkma projesi de yine böyle bir engele takılı kalır.

“Bursa’da yıkma kültürünü bu kadar dillendiren Alinur Aktaş’tır. Siz bir insanın evini yıkıyorsanız bunun karşılığında ona hakkını, değerini vermek lazım. Ona da sıra gelecek kimsenin şüphesi olmasın. Kimsenin rahatını huzurunu kaçırmaya gerek yok, tribünlere oynamaya gerek yok. Yıkarak Bursa’yı güzelleştirme lafını söyleyen insanlardan biriyim. İnsanların karşısına bir proje ile çıkarak ondan sonra ortaya koymamız lazım, o hayalimizden de vazgeçmiş değiliz” diyor Aktaş.

Çok haklı.

Hakkını vermeden yıkamazsınız bir insanın evini ya da dükkanını…