Karacabey’de Özkan ustalık dönemine hazırlanıyor

Karacabey’de Özkan ustalık dönemine hazırlanıyor

Yerel seçimler için geriye sayım devam ediyor.

Artık son 10’dan itibaren geriye doğru saymaya başladık.

Önümüzdeki hafta kimin ne kadar halkta karşılığı olduğunu hep beraber öğreneceğiz.

Bizim bugünden itibaren öğrendiğimiz ise bazı isimlerin yaptıklarının karşılığını daha rahat alacağı yönünde.

O isimlerden biri de Karacabey Belediye Başkanı Ali Özkan

Başkan Özkan’ın bu dönem adaylıkta dördünücü, seçilirse başkanlıkta 3. dönemi olacak…

Öte yandan Karacabey’de Özkan’ın karşısında kadın adayların bolluğu dikkati çekiyor.

Bunun yanı sıra İYİ Parti ve YRP’nin de adayları mevcut.

***

Ancak Özkan’ın iki dönemde ilçede yaptıkları var ki gerçekten takdire şayan.

O, tarih, turizmve tarım mottosu ile çıktığı başkanlık yolculuğuna bir de sporu ilave etti.

İlçenin sporda gelişimi belirgin bir şekilde belli oluyor.

Keza ilçede gerçekleştirilen tarım fuarı ülkenin değişik bölgelerinden, hatta uluslararası arenadan bile ziyaretçileri ilçeye çekiyor.

Tarım fuarı referans fuarlardan…

Bununla beraber ilçeye yap işlet devret modeliyle kazandırılan dört yıldızlı otel, sahil bandındaki düzenlemeler, longoz ormanlarının cazibesi, hatta Yaren Leylek‘le Karacabey’i tanımayan kalmadı.

Keza yine yap işlet yöntemi ile belediyenin kasasına ciddi kaynaklar girmiş durumda.

***

Öte yandan Cumhur İttifakı’nın diğer iki siyasi partisi MHP ve BBP’nin de gönül rahatlığı ile oy verdiği isim Ali Özkan.

Çıraklık ve kalfalık dönemini üstün başarı ile tamamlayan Özkan, ustalık dönemi için de oldukça farklı projeler hazırlamış durumda.

31  Mart 2024 akşamı halkın kendisine vize vermesi durumunda hem Karacabey’i hem de yapacağı icraatlarla 2029 yılından itibaren Özkan’ı başka yerlerde görmek mümkün olacak gibi gözüküyor.

Bize düşen her zamanki gibi seçimlerde kendisine başarılar dilemek olacak…

Özel hastanelerden gelen şikayetler

Özellikle son günlerde elektronik postamıza özel hastanelerden gün geçmesin ki şikayet düşmesin.

Malum, devletin belirlemiş olduğu tarifeye göre özel hastaneler Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki tarifeye, fiyatlara göre hastalardan en fazla yüzde 200 fark alabiliyor.

Hatta şehit, gazi ve yakınlarından o farkı da alamazlar.

Ama gelin görün ki alınan bu fark bırakın yüzde 200’ü, yüzde 5000’e ulaşan rakamlar mevcut.

Belki rakamların güncellenmesi gerekiyor.

Bu rakamları bakanlık yetkilileri güncelleyecek, vatandaş değil…

Ama ne yazık ki ceremesini hep vatandaş çekiyor…

Kulağımıza gelen bilgilere göre;

Misal, bu anlamda SGK ile anlaşmalı özel hastanelerin hastadan 2 bin TL muayene ücreti aldığı, yine yatak ücreti olarak 7 bin 500 TL gibi rakamlar istendiği iddia ediliyor.

Yine safrakesesi gibi ameliyatları için istenen rakamlar 100 bin TL’ye ulaşmış, hatta geçen durumlar var.

Fark alınmaması gereken kalp ameliyatı ve kanser tedavilerinde ciddi rakamlar istendiği iddia ediliyor.

Bunu araştırmak SGK ve Sağlık Bakanlığı yetkililerine düşüyor.

Nasıl mı araştırılacak?

Onun yöntemi de…

Geçmişte fiş denetimi yapmak için alışverişe çıkan maliye memurları vardı.

Şimdi de hastaneye muayene olmak için memurları gönderin, iddialar doğru mu değil hep beraber öğrenmiş oluruz.

Doğruysa da cezaları caydırıcı şekilde keserseniz, üstüne bir de SGK anlaşmasını feshederseniz hem vatandaşın hem de devletin bütçesi rahatlar.

 

‘Üçlü olsun güçlü olsun’, tamam da…

‘Üçlü olsun güçlü olsun’, tamam da…

Türkiye’de son çeyrek yüzyılda idari statüko bir hayli değişmiş gibi görünse de merkeziyetçi anlayışın hala hüküm sürdüğü yadsınamaz bir gerçek.

Hemen her yerel seçim döneminde özellikle iktidarın seçmene salladığı “belediye bizden olmazsa hizmet gelmez” sopası da biraz bu gerçeğin göstergesi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, henüz seçim sürecinin başında Hatay’da yaptığı açıklamada, “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez.” dedi.

Gerçi Erdoğan, “dayanışma”dan söz ediyordu ama herkes anlaması gerekeni anladı.

İktidarın kasdını 2009 yerel seçimleri öncesi dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, seçim bölgesi Antalya’da daha net ifade etmişti:

Hükümetimizle kavga eden, zıtlaşan yerel yönetimler her projelerini Ankara’dan geçiremiyor.”

Bursa’da da AK Parti’nin önde gelen isimleri “üçlü olsun güçlü olsun” diyerek, aynı noktaya vurgu yapıyor.

Özellikle Nilüfer, Mudanya ve Gemlik’te “hükümet biziz, Büyükşehir’i bir kez daha, ilçeyi de bu kez bize verin, hizmeti görün” demeye getiriyorlar.

Bu dayatmacı söylemden etkilenen seçmen var mı bilmiyorum ama son 21 yıla ilişkin rakamlar merkezi yönetimle yerel yönetim aynı partiden olduğunda o şehre yatırım yağdığı anlamına gelmiyor.

Bunun en bariz örneği de Bursa…

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yerel seçim öncesi yayınladığı il icraatları kitapçıklarından derlediğim bilgilere göre, merkezi yönetim son 21 yılda Bursa’ya 326 milyar 773 milyon liralık yatırım yapmış

30 büyükşehiri de inceledim ama aralarında Bursa’nın da olduğu ilk 8 ili sıralayayım:

  1. İstanbul 1 trilyon 649 milyar lira.
  2. Ankara 1 trilyon 91 milyar lira.
  3. İzmir 448 milyar 967 milyon lira.
  4. Konya 372 milyar 286 milyon lira.
  5. Şanlıurfa 329 milyar 819 milyon lira.
  6. Bursa 326 milyar 773 milyon lira.
  7. Kocaeli 304 milyar 800 milyon lira.
  8. Antalya 304 milyar 22 milyon lira.

Görüldüğü gibi 30 büyükşehir içinde aslan payı İstanbul ve Ankara’nın…

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tarihi boyunca hiç büyükşehir belediyesini alamadığı İzmir, “3. büyük” unvanını burada da koruyor.

Listenin asıl tartışılması gereken bölümü ise Bursa’nın Konya ve hatta Şanlıurfa’nın bile gerisinde kalmış olması.

Şanlıurfa denince hemen herkesin aklına Faruk Çelik gelecek ama mesele o değil.

Bursa, Ankara’da her zaman güçlü isimlerle temsil edildi.

Faruk Çelik yoksa Bülent Arınç vardı, o yoksa Mehmet Müezzinoğlu vardı, o yoksa Efkan Ala var, Mustafa Varank var.

Mesele Ankara’dan bakıldığında esaminizin okunup okunmadığında, siyasetçisiyle iş adamıyla, sivil toplum yapısıyla Ankara’ya karşı bir olup olamadığınızda…

Bursa vermeye gelince cömert, istemeye gelince mahcup olduğu sürece belediyelerin hangi partide olduğunun hiçbir önemi yok!

‘Carla’nın Şarkısı’

‘Carla’nın Şarkısı’

Sabah sabah aklıma seyrettiğim en hüzünlü filmlerden biri olan “Carla’nın Şarkısı” geldi.

Yönetmen Ken Loach‘ın unutulmaz filminde Glasgow’da otobüs şoförlüğü yapan George ile Nikaragua göçmeni Carla‘nın hikayesi anlatılır.

Otobüste tanışıp hoşlandığı kızı arayan George, Carla’nın intihara teşebbüs ettiğini öğrenir.

Daha sonra ona yardım etmek isterken, Carla ile duygusal bir ilişkiye girer. Carla ile birlikte ona memleketinden gelen mektupların izini sürmek için Güney Amerika’ya doğru bir yolculuğa çıkarlar.

Bu yolculukta Carla’nın, iç savaşta solculara karşı Amerikan destekli kontragerillalar tarafından kendisine yaşatılan işkence ve tecavüzün acıları da ortaya çıkamaya başlar.

Şimdi “Carla da nereden aklına geldi?” diyeceksiniz.

Hemen anlatıyorum…

Sabah uyandım ve her Türk’ün yaptığı gibi elime cep telefonunu alıp başladım o haber sitesi benim bu haber sitesi senin gezmeye.

Tabii ki akşam televizyonlarda iktidarı aklamaya yarayan çamaşır makinesi görevini canhıraş üstlenmiş yandaş kalemleri gördüm.

İlk olarak Ankara ve İstanbul seçimlerinin anketlerini görünce adeta ağlayacak hale gelen, bir tarafına inme inen Pensilvanya tesbihçisi Abdulkadir Selvi’nin haberlerini gördüm.

Arkasından gördüğüm iktidarı aklamakta çağ atlayarak başka bir seviyeye ulaşan Cem Küçük’tü. Küçük’ün sosyal medya gündemine girmesinin nedeni, Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’ın İsrail’e satılan dikenli tellerin Mescidi Aksa’ya Filistinlilerin girmemesi için kullanıldığını kamuoyuna taşımasıydı.

Tabii ki bu ticareti aklamak da Cem Küçük’e düşmüştü ekranlarda. Şöyle diyordu Cem Küçük, Türkiye’yi kast ederek.

Büyük şirketler tel satıyor. Telleri dikenli tel kendi yapıyor. Bakın bir şey diyeyim; ABD, İran ile kavgalıyken, İran’a el altından silah satmadı mı?”

Evet, çok doğru, sattı. ABD, oradan kazandığı para ile solculara karşı savaşan, insanlıktan nasibini almayan kontragerillaları destekledi.

İran’dan kazanılan o paralar Carla’nın şarkısında anlatıldığı gibi Nikaragua’da ve diğer Güney Amerika ülkelerindeki halka ölüm, işkence, tecavüz ve katliam olarak geri döndü.

Bugün ise İsrail’e kalkan her gemi Gazze’ye de aynı Güney Amerika’da olduğu gibi ölüm, kan, barut ve işkence olarak geri dönüyor.

Cem Küçük’e tavsiyem, ABD’den örnek vererek bu işlerin çamaşır makineliğini yapacağına, aç Kore’den Vietnam’a, Ortadoğu ve Güney Amerika’ya kadar Amerikan tarihini oku.

Bak bakalım orada kaç Carla göreceksin?

Yeni projeler, yeni rantlar!

Yeni projeler, yeni rantlar!

Siyasilerin peşinde koşarken, kulisleri yazarken, bir yandan da şehrin gerçeklerinden uzaklaştığımız sanılmasın. Sadece yazmaya sıra gelmedi deyip hemen başlamak istiyorum, bence bundan sonraki süreçte şehir için kentsel dönüşüm kadar dönemli bir diğer konunun girişini yapmaya…

Efendim meselemiz KOBİ OSB’ler ve Soğuksu bölgesinde yapılması planlanan Doğu TEKNOSAB projesi…

Bu haftanın başında imzalanan bir protokolün bilgisi geldi tüm basın mensuplarına.

Protokolün ana fikrini BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay’ın sözleri ile aktarayım;

“Bizim hareket noktamız, firmalarımızın başarılarını sürdürülebilir kılarken, yerel yönetimlerimizle birlikte Bursa’mızın geleceğe güvenle bakan ve daha da yaşanılabilir bir kent olmasını sağlamak. KOBİ OSB projesi, firmalarımızın talepleri ve Bursa’mızın ihtiyaçları doğrultusunda ortaya çıktı. BTSO KOBİ konseyimizin çalışmalarıyla şekillenen projemiz, bugün Büyükşehir Belediyesi işbirliğinde, Bursa’mızın geleceği için dönüm noktası olarak gördüğüm stratejik bir hamleye dönüştü.

Ben de şöyle süslemeden bir özetleyeyim meseleyi; ‘Bir yandan depremi bir yandan trafik sorununu bir yandan hava kirliliğini konuşan Bursa’nın sorunlarını çözmenin adımlarından biri de hızla büyüyen kentin içinde kalan küçük üretim yerlerini şehir dışındaki alanlarda oluşturulacak KOBİ OSB’lere taşımak olacak.’

Buraya kadar aktarılanlarda ben kendi adıma bir sorun göremiyorum, hatta zaman zaman akademik odalarda yapılan toplantılarda dile getirilen, şehir içindeki küçük işletmeleri şehir dışında, hava ve su filtresi olan, yangın ve sızıntıya karşı korunaklı, müdahalesi kolay alanlara taşımak fikrinin mantıksız hiçbir tarafı yok.

Fakat turbun büyüğü heybede!

Nasıl taşınacak bu insanlar yeni kurulacak KOBİ OSB alanlarına ve bu yeni kurulacak KOBİ OSB alanları vakti zamanında köylüden üç otuz paraya toplanan, aslında tarıma uygun araziler üzerine mi kurulacak? Haaa… İş böyle ise bu şahane fikirden kim ya da kimler daha önceden defalarca döndükleri köşeyi bir kez daha dönecek?

Protokolün imzalandığı günün ertesinde, basın mensupları ile geç bir saatte bir araya gelen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a konuyu ekonomim. com köşe yazarlarından Ömer Faruk Çiftçi sordu.

Yanıt şöyle;

“Arkadaşlar KOBİ OSB ile alakalı sırtımda küfe falan yok, acayip rahatım. Şehri tanıdım, anladım, tamamen şehre hakim oldum, şehrin bundan sonraki yükleri belli, rahatlatmak için yapılması gereken hamleler belli. Bu şehrin ana konularından bir tanesidir!

Hurdacı plastikçi falan, bunların bir bölümü çöküntü alanı olmuş, bazıları ciddi üretim yapıyor. Bunların şehir dışına taşınması lazım. Seçimlerden sonra bunlara zaten her halükarda patır patır başlayacağız da, önce yerlerle alakalı kararlar alıp, kamulaştırdıkları kendilerine göre alanlar da var, doğuda batıda her neyse. Bu dönüşüm süreçlerini yapmamız lazım…”

Ortada bir ihtiyaç var, bu doğru, fakat gariptir ki, ‘…kamulaştırdıkları kendilerine göre alanlar da var. Doğuda, batıda, her neyse…’ cümlesi işin içinde iş olduğunun işareti…

Kamulaştırma devletin yapacağı bir eylemdir malum, kişiler kendi kendilerine kamulaştırma yapamazlar. Kişiler yatırım amaçlı gayrimenkul alabilirler elbette, fakat belirli bir alandaki gayrimenkulleri bir ya da birkaç el toplar da, sonrasında bu yerin değerlenmesi için gereken çalışmaları plansız Bursa’nın Ankara’dan yönetilmesini fırsat bilerek bakanlıklar düzeyinde yaparsa ve sonra da; ‘Aaaa… buraya OSB kuruluyormuş, yerim de sanayi imarlı hale geldi, vay be ne şanslıyım derse, o yerde de dönüm dönüm arazileri mevcutsa… işte işin bu kısmına rant derler, hatta rantı tek başına çatır çatır yemek derler…’

Gelelim açıklamanın devamına…

“Daha önce bununla ilgili bir çalışma yapmış BTSO, 8 bin küsur talip çıkmış, daha sonra realize ediyor sanayi odası rakamı 4 bin 500-5 bin’lere düşüyor. Ben bunların da incelenmesini, tek tek araştırılmasını istedim. Mesela, 300 metrekarede üretim yapan biri 15 bin metrekare yer istemiş. Bu bir rant! Onların istediği bir tane KOBİ OSB’ydi. Ben dedim ki, benim bir şartım var, bunları ben yapacağım belediye olarak, kimsenin rantına vermeyeceğim buraları. Bir tane değil iki tane KOBİ OSB olacak. Şehrin batısında ve doğusunda…”

KOBİ OSB için şehrin iki yönünde 4 bin dönümlük ve 2 bin 500 dönümlük iki alan planlanacak. Kim nerede yer alacak bunun tamamını Ticaret ve Sanayi Odası’nın KOBİ Konseyi belirleyecek. Buraya kadar tamamsak gelelim Soğuksu bölgesinde yapılması için azami gayret gösterilen Doğu TEKNOSAB’ı çalışmalarına…

Daha önceleri defalarca yazıp çizdim bu köşeden, ‘Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş yeni bir organize sanayi bölgesine şehrin ihtiyaç duymadığı kanaatinde’ diye. Kendisinin organize sanayi bölgesi doluluk oranları ile ilgili yaptığı açıklamalarda da bir ihtiyacın hasıl olmadığı görünüyordu zaten.

KOBİ OSB’ler konusunun sonuna Soğuksu meselesini de bağlayan Aktaş,

“Soğuksu’nun hikayesini araştırdım. Ben gelmeden kısa bir süre önce TOKİ burayı almış ve satışa açmış, belirli kişiler bunu satın almış. Bir kooperatif kurmuşlar burayla alakalı. Sürecin başlangıcında bir anormallik yok, bir mutabakat falan da yok. Ben bu tip mevzuların tamamını ihtiyaç var mıdır yok mudur ve bu işten şehrin menfaati nedir ona bakarak değerlendiririm.

Haaa… Bir de şey var; bu dönüşümden kaynaklanan birilerinin menfaatleri varsa, bilemem ki, okul mu yapacak, kültür merkezi mi yapacak ne yapacak, yapacak bir şeyler… Bunun sonucuna da katlanmak zorunda…” dedi.

Şimdi şunu söylemek lazım, her hukuka kitaba uydurulan durum haklı ve adaletli olmuyor maalesef. TOKİ’nin bu bölgeyi kamulaştırması haklı olabilir, sonradan buradaki parselleri birilerine satması da hukuka uygun olabilir, fakat tüm bunlar, kamulaştırma yolu ile köylüden üç otuz paraya alınan tarlaların bir kooperatifin üyelerine ucuza satıldıktan sonra buraya sanayi imarı çıkarılmasının ve paranın para kazanmasının üzerini örtemez kanaatimce. Hani 300 metrekare yerde çalışırken 15 bin metrekare yer isteyen uyanık ne kadar rant peşinde koşuyorsa, bu durum da o kadar ranta açık. Üstelik bu kez bahsedilen yerler tarım arazileri!

Başkan Aktaş da birilerinin buradan fayda sağladığının farkında, anlaşılan o ki, önüne geçilemeyen bir durum cereyan ediyor. Bari halkın faydasına kullanılacak kamusal alanlar yaparak bunun bedelini ödesinler diyor Başkan Aktaş.

Uzun yıllardır ülkemizde böyle trampa usulü ilerliyor faydalar.

Hatırlatayım hemen; eskiden hayırseverlerin yaptırdıkları okulların kat kat üstünde paraların gider olarak gösterildiğini ve bu paraların tamamının bu hayırseverlerin vergilerinden olduğu gibi düşüldüğünü konuşurduk bol bol. Bir okul yaptırıp üç okul parası tutarındaki vergiyi ödemezdi bazı hayırsever işinsanları.

Neden diye sorgulamaz, hayırlarla yapılan okulların kırmızı kurdelelerini alkışlarla keserdik.

Şimdi faydalar daha karmaşıklaşınca işler de böyle kamu yararına yapılacak mekanların bedelini ödemeye dönmüş gibi görünüyor.

Tabii bir de şu anlaşılıyor durumdan, Bursa’nın tarım arazileri bağıra bağıra gidiyor…

 

 

Bursa’nın ne kadar borcu var?

Bursa’nın ne kadar borcu var?

Yerel seçimlere kısa süre kala Bursa’da tartışmalara yol açan konulardan biri de Büyükşehir Belediyesi’nin borç durumu.

CHP Adayı Mustafa Bozbey, birçok kez “Şu anda borcu açıklayamıyorlar” diyerek, Büyükşehir yönetimi eleştirdi.

Bozbey’e göre, Büyükşehir bir hayli borçlu, borcun büyük bölümü de stadyumdan kaynaklanıyor.

Bu ortaya çıkacak” diyecek kadar da iddialı Bozbey.

Şeffaflık, denetlenebilirlik, hesap verebilirlik çok önemli kuşkusuz.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’tan da borç konusunda net açıklamalar geldi.

Yaklaşık 7 yıl önce göreve başladığında belediyeyi 3P (para, proje, personel) prensipleri doğrultusunda yöneteceğini söyleyen Aktaş, 19 Mart Salı akşamı gazetecilerle buluştuğu “atış serbest” toplantısında Büyükşehir Belediyesi’nin mali durumunu özetledi.

Sözlerine “Çok net ve iddialı konuşuyorum” başlayan Aktaş, önce diğer büyükşehirlerle Bursa’yı kıyasladı:

Müteahhitleri her ay yüzde 5’le yüzde 10’la geçiştirdiklerini biliyorum. Bizim yüzde 70, yüzde 75 ödediğimiz aylar var.”

Ödemelerde sıkıntı yaşamadıklarının altını çizerek, mali yapının güçlü olduğunu kaydetti Başkan Aktaş:

Ödemelerle alakalı hiçbir sıkıntı yok. 2.5 yıldır hiç borç ertelemedim. Ne bankalarda ne dış kredilerde ne Hazine garantilide. Hiç borç ertelemedim. Çatır çatır para ödüyorum.”

Peki, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin borcu ne kadar?

Ne kadardı, ne kadar oldu?

Aktaş, “Görevi devraldığımda (2 Kasım 2017) 1.35’ti, bütçenin 1.35 katıydı, şimdi 0.34. Bütçenin üçte biri kadar borç var.” dedi.

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 2024 yılı bütçesi 20 milyara bağlandı. Buna göre, benim kıt matematiğimle 6.6 milyar borç çıkıyor.

Ama asıl sıkıntı borcun 6.6 milyar olması değil.

Borcun TL değil Euro cinsinden olması…

Benim borçlarımın alayı Euro ile” dedi Başkan Aktaş ve kaba bir hesap çıkardı:

Euro 4.69’du ben görevi devraldığımda, şimdi 35 lira. 5 lira desek 7 katı olmuş, 7 katına çıkmış. 3.2 milyar borcumuz vardı, 1.5 milyarı Euro borcuydu. Bu hesapla bakarsan zaten benim borcumun 1.5 milyardan 11-12 milyara çıkmış olması lazım. İşin BUSKİ ayağı ayrı tabii. O yüzden Büyükşehir’le alakalı kimse bir şey söyleyemez.”

Başkan Aktaş, para yönetimi konusunda “Korkunç iddialıyız” ifadelerini kullanırken, son sözü rakiplerine yönelikti:

Kendi zaafları üzerinden karşı tarafı vurmaya çalışıyorlar!..”

Aktaş’ın atış serbest toplantısı ve akılda kalanlar

Aktaş’ın atış serbest toplantısı ve akılda kalanlar

Kulakları çınlasın, önceki dönem bakanlarımızdan AK Parti Artvin Milletvekili Faruk Çelik‘in Bursa siyaset kültürüne geçmişte kazandırdığı “atış serbest” toplantıları vardı.

Bakan Çelik, zaman zaman gazetecilerle bir araya gelir, kendini en sert eleştiren gazetecilere bile soru sorma olanağı tanırdı.

Sabırla dinlerdi.

Kızmadan yanıt verirdi.

Herkes eteğindeki taşı dökerdi.

Ne varsa o masada konuşulurdu.

Öncesinde de ülkemizde siyasi parti liderleri seçim öncesi ekrana çıkar, açık oturumlarda boy gösterirdi.

Bu kültür kalmadı…

Nerede o eski açık oturumlar…

***

Bursa özelinde de belediye başkan adayları açık oturum toplantısı yapmayacağına göre…

Neyse biz şimdilik atış serbest toplantıları ile idare edelim…

İşte bu noktada Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, iki akşam önce, iftardan sonra sahurdan önce zaman diliminde köşe yazarı meslektaşlarımızla buluştu…

Önce o anlattı, ardından gazeteciler sordu.

Bazı soruların yanıtlarında tatmin olduk, bazılarında ise istediğimiz tatmin edici cevapları alamadık.

Aktaş, zaman zaman da rakiplerine göndermeler yaptı.

O göndermelerin içeriğinin özünde “benim yapmış olduklarımı taklit ediyorlar, kopyalayıp yapıştırıyorlar” dedi.

Bunu da örneklerle zenginleştirdi.

Haklı olduğu konular var…

Aynı düşünceyi kendisi ile paylaşmayan meslektaşlarımız var…

Bu tür toplantılar için şunu da ifade edebiliriz.

Siyasetin özünde eleştiri ve özeleştiri olursa daha doğru sonuçlara ulaşmak mümkün olacaktır.

***

Misal bu anlamda ana muhalefet partisi CHP için de şu eleştiriyi yapmak mümkün.

Alinur Aktaş’ın öğrencilere verdiği burslar daha önce belediyeler kanalı ile veriliyordu.

Bunu ana muhalefet partisi CHP iptal ettirmişti…

Bu konuda Alinur Aktaş’ın bulduğu yöntem alkışı hak ediyor…

Hatta tüm belediyelere örnek olmalı…

CHP kurmaylarının bu konuda özeleştiri yapması gerekiyor.

***

Öte yandan Aktaş’ın Yunuseli ile ilgili soruya şu cevabı vermesini gönülden isterdim.

“Yunuseli Bursa’nın ikinci Mihraplı Parkı olacak” diyebilirdi, “Bunun için de sonuna kadar mücadele edeceğim…”

Doğanbey TOKİ Konutları için seçim taahhütlerine almasa da Aktaş’ın, buranın yıkılması ve yeniden düzenlenmesi için planlarının olduğunu öğrenmek şahsen beni mutlu etti.

“Bunun dışında konuşulan konulardan en önemlisi ne?” derseniz, Aktaş’ın “Altıparmak için harekete geçeceğim demesi…”

***

Başkan Aktaş, kendisinin yaptırdığı anketlerde önde olduğunu söylüyor.

Ama en büyük handikapı ne derseniz bana göre emekliler.

Bursa’da emeklilerin toplam 709 bin oyu var…

Eşlerini de hesaba katarsak en az 1 milyon oy…

Bana göre seçimin sonucunu belirleyecek en önemli seçmen kitlesi.

Bu düğümü çözecek de genel politikalar.

Genel politikaları da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan belirlediğine göre bu yerel seçim sonuçlarını da Bursa özelinde genel politikalar belirler.

Bize düşen Alinur Aktaş ve ekibine başarılar dilemek…

Uygarlık hakkı ve seçimler

Uygarlık hakkı ve seçimler

Belediye başkan adayları kendilerini ifade etmek için tempoyu yükseltmeye devam ediyor.

Önümüzdeki 10 günü son düzlük diye tanımlayabiliriz.

21 Mart günü seçim yasakları başlıyor.

Geçtiğimiz akşam Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, gazete ve internet sitelerinin temsilcileri ve yazarları ile bir araya geldi.

Gecikmeli başlayan toplantının ilk dakikalarında, günün gerginliğini üzerinde taşıdığını hissettiren Alinur Aktaş, sonradan daha rahat ve ayrıntılı ifadelerle soruları yanıtladı.

Gece boyu süren sohbet toplantısında Bursa’nın en önemli gündemlerinden biri olan yeni OSB’ler de konuşulan konular arasındaydı.

Mahalle aralarından tam olarak temizlenememiş irili ufaklı imalathanelerin şehirde yarattığı kirlilik, trafik ve güvenlik sorunlarını düşünürseniz önemli bir gündem maddesi.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Aktaş, BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay ile KOBİ OSB ile ilgili imzaladığı “İyi niyet ve işbirliği çerçeveli” protokole ilişkin bilgi verdi.

Talep toplama sürecinde halen 300 metrekare alanda üretim yapan bir işletmenin 15 bin metrekare yer talep ettiğini tespit ettiklerini söyledi. Bunun haksız bir talep olduğunu ve bu ranta izin vermeyeceklerini ifade etti.

Peki ama nasıl?

Kendisinin ifadesi ile BTSO’da “Siz bir KOBİ OSB istiyorsunuz biz iki tane yapılmasına onay vereceğiz, ama tek bir şartla, bu iş belediyenin moderatörlüğünde olacak” diyerek, “iyi niyet ve işbirliği” protokolünü imzaladıklarını ifade etti.

Bu pilav daha çok su kaldırır!

Sanayi ya da konut amaçlı yeni planlamalarda doğan rant gelirleri, kamuya aktarılmak üzere tüm dünyada örnekleri mevcut şeffaf yasal düzenlemeler yapılmadan bu kavgalar bitmez.

Bu işbirliği protokolü bana, ileride BTSO ve Büyükşehir Belediyesi arasındaki tartışmaların olası seslerini şimdilik susturmak üzere serilen bir örtü gibi geldi.

Rantı kimin yöneteceği belli olsun diyerek, bir değil iki OSB sözü vermek bu kente ne kazandıracak?

BTSO yönetimi ihracatta 4 ile 5. sıra arasında gidip gelen Bursa’nın köklü sektörlerine rağmen kaybettiği irtifaya odaklanacağına, yeni OSB rantına odaklanmış durumda.

Bakalım kentin kamuoyu ve akademik odaları bu işin neresinde duracak göreceğiz.

Açıkçası bu toplantıda kendimi bir kentin değil bir holdingin yakın dönem yol haritası tartışılıyor havasında hissettim.

Her şeyin kar zarar hesabıyla yönetiliyor olması bunun sebebi sanırım.

Örneğin, Sıcaksu bölgesinin turizmcilerin de ısrarla üstünde durduğu ve kentin geleceğine yatırım anlamı taşıyacak turistik bir merkeze dönüştürülememesinin nedeni soruldu.Arsa payında sağlanacak gelirin önemine işaret ederek yanıtlandı bu soru. Orada yine de turizm amaçlı 25 bin metrekareyi aşkın bir yatırım alanı ayrıldığını ifade ettiğini de söyleyeyim. Ancak ‘yatırımcı yok’ diye sözlerine ekledi.

Korkarım oranın da akıbeti kat karşılığı daire olacak!

Bir diğer kar-zarar değerlendirmesi, Doğanbey TOKİ’lerin yıkılması konusunda karşı karşıya oldukları maliyetten dolayı projeleri arasına alamadıkları ifadesiydi.

Ancak bana göre en çarpıcı olanı genç bir kadın gazeteci arkadaşımızın serzenişli sorusu idi.

O sırada saat 01:00’i gösteriyordu. Kadın gazeteci bu saatten sonra BursaRay’ın çalışmadığı ve  gece yarısı güvenli bir şekilde evine ulaşma imkanının elinden alındığını, bu konuda bir atıp atmayacaklarını sordu.

Sayın Başkan, gece metrosunun, gece metro işletmenin fizibıl olmadığını “Zaten otobüsler” var diye yanıtladı.

Çeşitli gerekçeler sundu.

Ancak bu kadın gazetecinin o saatten sonra evine ulaştırılması konusunda arkadaşlarına talimat vermeyi de ihmal etmedi.

Çünkü bu ülkede, gece yarısı ıssız bir caddenin otobüs durağında beklemenin bir kadın için korkutucu olduğu kadar güvenli olmadığını hepimiz biliyoruz.

Oysa bir kentin uygarlığı o kentte yaşayanların her şart altında gece ya da gündüz güvenli ve özgürce yaşama koşullarının tamlığı ile doğru orantılıdır.

Özellikle kadınların.

Ana tema; siyasi nezaket…

Ana tema; siyasi nezaket…

Hayat öğrenmek isteyen insana her daim bir öğretmen. ‘Uzun zamandır böyle yoğun bir tempo yaşamamıştım’ dediğim, sabah erken saatlerde başlayan koşuşturmamı evimin kapısından içeriye girdiğim saat olan 02.30’da sonlandırdığım, dolayısıyla eve kendimi değil de pestilimi attığım bir günü geride bıraktım.

Yorgunluk insanın düşünce kapılarını da aralıyor, düşünürken de anlıyorsunuz ki, pek çoğu iki üç aydır bu tempoda çalışan siyasilerin böyle insan üstü bir gücü harcamalarının ucunda elbet benim gibi bir faninin hayal edemeyeceği sonuçlara ulaşmak sevdası yatıyor…

Mahalleler, sokaklar, ilçeler, şehirler küçükken insana dokunmak daha kolay. Tüm bu bahsettiğim ölçekler büyüdükçe ve siz yine tüm insanlara dokunmaya çabaladıkça mesele hem bir yapaylık kazanıyor hem de böyle acayip enerji harcamanıza neden oluyor.

İşin bu kısmını anlamak beni aşsa da bunca emeğin karşılıksız olmasına tahammül edilemeyeceğini bilecek kadar yaş yaşadım…

Bir de bu çabayı harcadıktan sonra oturduğunuz makamdan ayrılma meselesi var işin ucunda ki, hayat kadar acı…

Dün pek çok konu ve konukla yaptığım görüşmelerden, katıldığım programlardan biri de Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’in veda yemeğine dönüşen 5 yılını değerlendirmek için bizleri bir araya topladığı iftar programıydı.

Bundan önceki yazılarımda sıklıkla CHP içinde Nilüfer Belediye Başkan Adayının belirlenmesi ile ilgili ciddi bir yarış yaşandığına değinmiştim. Şimdi görüyoruz ki, bu yarışın pek çok izi silinmiş. CHP Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir’in Norm Haber’i ziyaretinde söylediği ‘İlçe başkanımız, Nilüfer Belediye Başkanımız ve beni çok yakında aynı kare içinde mutlulukla gülümserken göreceksiniz’ sözü gerçek olmuş. Siyasi nezaket ve centilmenlik ön plana çıkmış.

Bir masanın etrafında Şadi Özdemir’i, CHP Nilüfer Eski İlçe Başkanı Fırat Yılmaz’ı, CHP Nilüfer İlçe Başkanı Özgür Şahin’i ve Nilüfer Belediye Başkanı Turgay Erdem’i görmek önemliydi…

Turgay Erdem kürsü konuşmasına; “Bugün bir Belediye Başkanı olarak sizlerle son kez bir araya gelişim olabilir. 2019-2024 yılını alnımızın akıyla tamamladık. Nilüfer’e 20 yıl hizmet etmekten çok gururluyum. Bunun son 5 yılının çok zor geçtiğini hepiniz biliyorsunuz. Her şeye rağmen söz verdiğimiz projelerin yüzde 90’ınını tamamladık” diyerek başladı.

“Biz 2019 yılında göreve geldiğimizde belediyemizin borcu bütçemizin yüzde 82.3’ü kadardı, şimdi ise borcumuz bütçemizin yüzde 16’sı civarında. Borç dengemizi düzene sokarak yatırım bütçemizi de artırmış olduk” diyerek devam etti…

1997 yılında muhabirlikle başlayan meslek hayatımda bir yandan yatırım yapan diğer taraftan borçlarını küçülten çok az yönetici tanıtım. Turgay Erdem bu ayrıcalıklı kesimden biri.

Hatırlarsanız CHP Nilüfer Belediye Başkan Adayını belirlemeden önce ilçede memnuniyet anketleri yaptırmış, bu anketlerin hepsi Nilüferlilerin içinde bulundukları yaşam koşullarından memnun olduklarını söylemişti.

“Vatandaşların yüzde 82’si Nilüfer’de yaşamaktan mutlu olduğunu söylüyor” sözleri ile bu duruma vurgu yapan Erdem;

“Biliyorsunuz bu seçim döneminde Nilüfer Belediyesi adına karne dağıtan siyasi cambazlar da oldu. Kim olduklarını bilmekle beraber biz siyasi nezaketimizi bozmamak adına bu konuyu kapattık. Bu seçim dönemi bizim için derslerle dolu bir dönem oldu. Güç ve iktidar hırsının insana neler yaptırabileceğini gördük. Bu süreçten de öğrenerek çıktık aslında” diyerek aday adaylığı sürecindeki sıkıntılara da değindi.

Konuyla ilgili daha sonra basın mensuplarının sordukları sorulara da;

“Seçim sath-ı mailinde aday adaylığım sürecinde yaşananlarla ilgili bir şey söylemeyeceğim elbette. O mesajlardan herkes alması gereken payı almıştır. Ben siyaseti çok seven bir insan değilim. Daha çok mutfakta olmayı, üretmeyi seven biriyim. Daha duygusalım da diyebiliriz. Bazı şeyler insanları elbette kırıyor, üzüyor, ama önemli değil, aday arkadaşlarımıza desteğimiz tam şekilde olacaktır

O dönemde bazı şeyler yaşandı, ama şu anda bir kırgınlığım, küskünlüğüm yok. Arkadaşlarım bana zaman zaman ‘siyasete bir nezaket getirdiniz’ diyorlar. Belki de siyasetin ana teması bu olmalı…

Siyaset uzun soluklu bir yol, nokta koymuyorum elbette, fırsatlar olursa önümüzde yine hizmet vermeye devam edeceğiz. Ben benden faydalanmak isteyen arkadaşlarla her zaman yan yana geleceğim, gerisini de zaman gösterecek…”

gibi cümlelerle yanıtladı.

Yanıtları olduğu gibi alıp yorum katmamaya özen gösterdim, çünkü gerçekten de önümüzde son derece kritik bir seçim var ve bu seçimde söylenen her söz, kurulan her cümle belirli bir kesimin etkilenmesi açısından son derece önemli.

Burada Turgay Erdem’in söylediği ‘siyasi nezaket’ kısmına çokça katıldığımı vurgulamak isterim sadece. Eski siyasi figürleri ve eskilerin siyaset yapma biçimlerini sıklıkla özlem içinde anışımızın tek nedeni bu. Hangi siyasi partiyi desteklersek destekleyelim, bu partilerin liderlerindeki siyasi nezaketin topluma bulaşması sayesinde uzun süre düşmanlaşmadan, kutuplaşmadan geldi Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

Şimdilerde halimiz malum…

Sürekli kutuplara bölünen, belediye otobüslerinde, yollarda, kuyruklarda, karşıdan karşıya geçerken birbirinin üstüne atlayacak gerginlikte insanlar üretiyor günümüz siyaseti.

Acilen değişmesi gereken tutumlardan birinin siyasi nezakete geri dönmek olduğunu düşünüyorum…

Nilüfer Belediyesi’nin 5 yıllık icraatlarını anlatan harika bir film izledik bu konuşmaların sonunda. Fikir, senaryo, çekimler, Turgay Erdem’in rol yeteneği tartışmasız içinde bulunduğumuz seçim döneminin en kaliteli işini serdi gözlerimizin önüne.

Emeği geçen herkesi tebrik ederim…

Hasılı kelam, hayat öğrenmek isteyen insana her daim öğretmen. Sanırım bu akşam iki öğrenci olarak çok şey öğrendik hayattan…

1-Kan, ter ve gözyaşı ile yürünen siyaset yolunun sonunda sadece hizmet aşkı olamaz!

2-Siyasi nezaketin altında siyasetin kıvrak yolları gizlenir!

Alinur Aktaş’ın anketlerinden ne sonuç çıktı?

Alinur Aktaş’ın anketlerinden ne sonuç çıktı?

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhur İttifakı AK Parti Adayı Alinur Aktaş, yerel seçimlere 10 gün kala bir grup gazeteci ile bir araya geldi dün akşam.

Norm Haber’den Yasemin Güler, İlhami Yıldız ve Nail Özer ile birlikte ben de toplantıya katıldım. Almira Otel’deki toplantı saat 23.30 sıralarında başladı ve yaklaşık 2.5 saat sürdü.

Gazetecilerin sorularıyla adeta bir “atış serbest” toplantısına dönüşen buluşmada Başkan Aktaş’ın yaptığı değerlendirmeleri ve izlenimlerimi aktarmaya çalışayım.

Enteresan bir seçim süreci geçiriyoruz.” diye başladı sözlerine Başkan Aktaş ve “Seçim havasına girilemedi, eski seçim heyecanı yok.” dedi.

Demek ki gazeteci olarak bizim ta sürecin başından beri “vatandaşın derdi seçim değil geçim” diye özetleyebileceğimiz durumu siyasetçiler de gözlemliyordu.

Tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da da seçimin kilidini açacak anahtarın emeklilerin elinde olduğu gerçeğini Başkan Aktaş da dile getirdi.

Emekliler ne istiyor siyaset ne veriyor?” başlıklı yazımda “Bursa’da emekli sayısının 700 bin dolayında olduğunu tahmin ediyorum” demiştim.

Başkan Aktaş, rakamı net olarak ortaya koydu:

Bursa’da 709 bin emekli var.

Bursa’nın seçmen sayısı 2.3 milyon, emekli sayısı 709 bin… Başka deyişle Bursa’da seçmenin yüzde 31’i emekli… Bırakın tamamını, bırakın yarısını, yarısının yarısı bile sonucu değiştirir!

İktidar adayları da muhalefet adayları da belediye olarak emekliye verebilecekleri destekleri açıkladı. Örneğin Aktaş, Bursa’da 50 bin emekliye yılda iki kez bin 500 TL değerinde destek açıkladı. Bayramlarda verilecek desteğin mali büyüklüğü 150 milyon lira… CHP Adayı Mustafa Bozbey ise ihtiyacı olan emeklilere 2 bin TL aylık vadediyor ki işte bu noktada Aktaş, eleştirilerine başladı.

Rakibini hesap kitap bilmemekle eleştiren Aktaş, “Geçen ay belediyeye 930 milyon para geldi” diyerek, bir anlamda kaynakların kıt, ihtiyaçların sonsuz olduğunu söyledi.

Elbette Aktaş’ın rakiplerine eleştirileri bu kadarla sınırlı değildi:

Kafayı benimle bozmuş bir İYİ Parti adayı var. CHP’ye bir şey söylediği yok. Kurtla yiyiyorlar, kuzuyla ağlıyorlar!

CHP ise komple benimle kafayı bozmuş. CHP Genel Başkanı’nın açıklamaları bana çok tuhaf geldi. Seçimi kazanmak mega projen olabilir ama Alinur Aktaş’ı göndermek diye bir mega proje olabilir mi?”

Aktaş’a göre muhalefet 31 Mart’ta yerel seçim yapılacağını unutmuş durumda.

Proje konuşan yok, varsa yoksa Aktaş!

Proje deyince geçen 5 yılı, hatta 7 yılı da değerlendirdi Başkan Aktaş.

Daha önceki yazılarımdan birinde “İleride adı Alinur Aktaş ile anılacaktır” değerlendirmesini yaptığım Hanlar Bölgesi projesi için özel bir parantez açtı:

Hanlar bölgesi ziyaretgaha dönüşecek. Gecesi başka gündüzü başka olacak. Yeni dönemde Hanlar Bölgesinde daha içerilere gireceğiz. Yine Hisar, Yeşil-Emirsultan projelerinden büyük heyecan duyuyorum.”

Elbette karşılarında Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı’nı bulan gazeteciler bir kez daha Doğanbey’i sormadan edemedi.

Başkan Aktaş ve ekibi Doğanbey konusunu yeni dönem projeleri arasına alıp almamayı uzun süre tartışmış. Anlaşıldığı kadarıyla topyekün bir yıkım değil ama 23 katlı binalarda traşlama uzun süre konuşulmuş. Hesap kitap yapılmış.

Bölgede 3 katlı 300 konut, 23 katlı 2 bin konut olduğunu söyleyen Aktaş, 2 bin konut için kabaca bir hesap yaptı. Daire başına 4 milyon versen sadece hak sahiplerine ödenmesi gereken para 8 milyar. Yıkım masrafıydı, yapım masrafıydı, projeydi ihaleydi derken iş başka bir bahara kalmış durumda.

Ancak dönüşüm, belki daha doğru bir ifadeyle yenileme yeni dönemin başlıca işi olacak. Başkan Aktaş, 31 Mart’ta yeniden seçilerse “İşimizin yarısı dönüşüm olacak, kalan yarısını diğer işler oluşturacak” dedi ve hayli iddialı cümleler kullandı:

Yeni dönem kentsel dönüşüm dönemi olacak. Japonların dama taşı gibi yıkılacak. Çarşamba-Altıparmak bizim için onur meselesi. Dalacağım oraya. Savaş alanına dönecek. 100 bin konut projesinde de Orhangazi, Gemlik ve Mudanya öncelikli olacak.”

default

Çarşamba-Altıparmak projesi için akademik odaların çalıştığını ve “yeni dönemde planların konuşacağını” söyleyen Aktaş, sık sık 1 Nisan’dan sonrasına vurgu yapıyordu ama sonuçtan emin miydi?

Anketler de soruldu elbette.

2019’da seçimi 46 bin 932 farkla kazandığını hatırlatan Aktaş, farkı açacağı iddiasında:

Adaylığımın ilan edildiği günden bu yana 9 anket yaptırdık. Bu seçimde fark daha da açılacak. Muhalefet de bunun farkında.”

Aktaş, tüm ısrarlara rağmen anketlerden çıkan sonuçları açıklamadı. Sadece “Japon borsası gibi değil” dedi ve ekledi:

“Vatandaş iyi bir barometre. Kuyumcu terazisi gibi tartıyorlar.”

Terazinin ne yana basacağını 31 Mart’ta göreceğiz ama seçime 10 gün kala görünen şu bana kalırsa…

Terazi şu sıralar dengede gibi görünüyor. Son düzlükte tarafların atacağı adımlar kritik önemde.

Aktaş, “Hangi tuşa ne zaman basacağımı bilirim” derken, her gün bir bakanın Bursa’da olması, Cumhurbaşkanı’nın muhtemelen 28 Mart’ta geleceği kentte yapacağı açıklamaların merakla beklenmesi yarışın ne kadar bıçak sırtında devam ettiğini gösteriyor.

Evliya Çelebi’den Osmangazi’ye nasıl dönüldü?

Evliya Çelebi’den Osmangazi’ye nasıl dönüldü?

Norm Haber‘de salı günü yayınlanan Yerel Bakış programında konuğumuz olan isim AK Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı ve aynı zamanda önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe idi.

Bursa siyasetinin son 40 yılını bilen bir isim Altepe.

Önce meclis üyeliği, ardından Osmangazi ve nihayetinde Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı.

Bursa’da tarihin yeniden ayağa kalkması ve canlanması başta olmak üzere bir çok konuda Altepe’nin emeği var.

Bunu sadece iktidar değil, muhalefet de kabul ediyor.

Altepe’nin diğer bir özelliği ise ortak akla değer vermesi.

Bunun örneklerini kendisi programda anlattı.

Misal, bugünkü Sukaypark tesislerinin fikir babası zamanın DYP Bursa İl Başkanı İlker Özaslan olmuş.

AW428631

Özaslan, yurt dışında sukaypark örneği bir tesisi örnek gösterince Altepe de hemen icraata başlamış.

Ve ortaya güzel bir tesis çıkmış.

Öte yandan, Bursa Fotofest‘in fikir babası da Ceyhun İrgil

İrgil Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi iken bu festivalin fikrini açtığında Altepe de hemen evet demiş.

Bugün dünyaya mal olan tanınan bir festival.

Keza Sağlık Müzesi‘ni de İrgil önermiş, Altepe de hemen harekete geçerek müzenin startını vermiş…

Müze ilk önce Muradiye’de açılıyor, yakın bir tarihte Nilüfer’e taşındı, bunu da hatırlatmış olalım.

Bu açıdan bakınca Bursa’nın menfaatleri noktasında Altepe kimden öneri geldiyse hayır dememiş, her zaman destek olmuş.

Bu arada Altepe’nin programda değindiği diğer konu ise Osmangazi Köprüsü

Bu köprünün 3. tabyası yerine konulacağı zaman adının Evliya Çelebi olacağı konusunda duyum alan Altepe, o zaman başta Cumhurbaşkanı ve zamanın Başbakanı ile ilgili bakanlara mesaj atarak adının Osmangazi Köprüsü olmasını istemiş.

Ve o istek de kabul görmüş.

Kısaca Evliya Çelebi’den Osmangazi’ye dönüşte Altepe önemli bir rol üstlenmiş.

O şimdi partisinin başarısı için bir çok ilde, sahada çalışıyor.

Sıkışan isimler hemen Altepe’yi arıyor.

Son söz olarak diyeceğimiz odur ki, Altepe, daha önce görevlendirilseydi ve sahaya çıksaydı Bursa özelinde bugün AK Parti çok rahattı diyebilirdik.

Gerçek olan şu: Bursa özelinde Recep Altepe gibi siyaseti ve Bursa’nın tüm sokaklarını bilen siyasetçilere ihtiyaç var…

AK Parti Mudanya’yı kafaya koymuş!

AK Parti Mudanya’yı kafaya koymuş!

Bursa’da seçimin kafa kafaya gittiği yerlerden biri de Mudanya. Bu kez Mudanya’yı almayı ve iki dönemdir CHP yönetiminde olan ilçeyi yeniden AK Parti yönetimine geçirmeyi kafaya koyan merkezi hükümet destek kuvvetlerini birer ikişer yolluyor Mudanya’ya.

Gençliği, dinamikliği ile dikkat çeken ve yorulmak nedir bilmeden aylardır Mudanyalıların kapılarını çalarak dertlerini dinleyip oylarına talip olan Gökhan Dinçer’in proje tanıtım toplantısına Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın katılımı da benzeri bir durumdu.

Böyle bir güç gösterisine yerel seçimler sürecinde ihtiyaç var mıydı?

Bence yoktu.

Gökhan Dinçer, hem belediyecilikte genç yaşından itibaren edindiği tecrübeler ışığında hem de Mudanyalılara yaydığı enerjiyle zaten oldukça iyi götürüyordu süreci. Hatta öyle iyi bir süreç yönetmiş olacak ki, AK Parti Mudanya’da seçimi almaya hayli yaklaşmış, biraz daha bastırıp işi şansa bırakmayalım düşüncesi hakim olmuş.

Yerel seçimler öncesinde bakanların akınına uğrayan Bursa’nın pek çok ismi ağırladığı ve her gün yepyeni programlarla kuşandığı düşünülürse Dışişleri Bakanı Hakan Fidan için özel bir ihtimam gösterildiği, Hakan Fidan’ın da Gökhan Dinçer için ayrıcalık yaparak buralara kadar geldiği tartışma götürmez gerçeklerden.

Gökhan Dinçer’in projelerini anlatmak üzere kürsüye çağırılması sırasında söylenen bir cümle aslında bütün yarışın kaderini ortaya seriyor gibi.

Kin değil, söz tutan başkan adayı.

Bu kin tutma işlerinden çok çekti Mudanya, sıkıntılar defalarca dile getirildi, uzun süre idare etme yoluna gidildi, baktılar ki, olacak gibi değil, değiştirme kararı verdi CHP Mudanya Belediye Başkan Adayını. Şimdilerde hala ‘kin tutma’ işleri devam ediyor. Uzun zamandır da tüm basın camiası mevcut durumu biliyor.

Tabii bir de seçim süreci yönetiliyor.

Gökhan Dinçer’in ‘Ayakları yere basan vaatlerde bulunacağım’ diye başlayan konuşmasında ilk vaadi yeni bir belediye binası oldu. 2 yılda yeni belediye binası yapacak olan Dinçer, “Belediyenin ruhsat vermemesi nedeniyle bir hükümet konağı da yapılamıyordu. Bu sorunu halledeceğiz ve iki yılda hükümet konağı da kazandıracağız Mudanya’ya” dedi. Bundan sonraki tüm vaatleri için de hep zaman sınırı vererek ilerleyen Dinçer, çok heyecanlı başladığı konuşmasını yine çok heyecanlı ve çok saygılı bir biçimde tamamladı.

AK Parti Mudanya Belediye Başkan Adayı Gökhan Dinçer’in ardından kürsüye gelen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, mevcut belediye başkanı ile ortaklaşa çalışamadıklarının altını çizdiği konuşmasının sonunda ‘Üçlü olsun güçlü olsun’ minvalinde bir içeriği olan ilçe belediyesi, büyükşehir belediyesi ve merkezi hükümetin aynı partiden olması gerektiğini dikte eden söylemlerle ayrıldı salondan.

Seçim çalışmalarının ayrılmaz bir parçası olan AK Parti Bursa Milletvekili Mustafa Varank da bir konuşma yaptı. Gökhan Dinçer’in başarılı geçmişine ve pek çok etkili, yetkili ismi tanımasına vurgu yaptıktan sonra; “Burada yapılan işlerde AK Partili bir belediye başkanı olduğunda bakanlar, milletvekilleri yapılan işlerin takipçisi olacak. Burada AK Parti’yi seçiyorsan Büyükşehirde de AK Parti’yi seçeceksin! İlçe, büyükşehir, merkezi hükümet bu saç ayağı bir araya gelince çok güzel yol alacağız” dedi.

İnsan şöyle bir durup düşününce, Bursa’nın 14 ilçesinin ve büyükşehir yönetiminin aynı zamanda merkezi hükümetin uzun zamandır aynı siyasi partinin elinde olduğu gerçeği ile karşılaşıyor. Hal böyleyken, çantada keklik olan Bursa’ya neden bir türlü hak ettiğinin onda biri kadar bile hizmet gelmediğini sorguluyor.

Sorguluyor sorgulamasına da yanıt bulamıyor. Çünkü beklenen, özlenen o meşhur sac ayağı uzun süredir bizim şehrimizde mevcut, fakat faydası görülemiyor

Gelelim Dinçer’e destek vermek üzere Mudanya’ya gelen, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a.

Hakan Fidan malum uluslararası ilişkilerden dem vurmak üzere kurgulamış konuşmasını. Bulunduğu makam, mevki de bunu gerektirir zaten. Mudanya’nın tarihinden bahsettikten sonra Türkiye’nin yeri geldiğinde oyun kuran, yeri geldiğinde oyun bozan bir duruş sergilediğine değindi Fidan.

Yaklaşık 20 dakika ülkenin uluslararası politikalarından bahseden aynı tonda bir konuşma dinledik kendisinden. Konuşmanın sonunda, anladık ki, hükümet dış politikada üzerine düşen tüm görevleri yerine getiriyor. Çünkü şöyle dedi Fidan;

“Şimdi sıra sizde. İlçe belediyesinin de büyükşehir belediyesinin de merkezi hükümetin de aynı siyasi parti tarafından idare edilmesini sağlamak elinizde. Ben ilçede Gökhan Dinçer’e Büyükşehirde de Alinur Aktaş’a oy vererek doğruyu yapacağınızı biliyorum.”

Şimdi buraya kadarki izlenimlerim bana şunu gösteriyor; hükümetin elinde bu seçim kullanabileceği tek argüman bu yazıda defalarca altını çizdiğim üçlü sac ayağı meselesi.

Ekonominin kötü olduğu, emeklilerin kan ağladığı, EYT gibi bir kozun elden kaçtığı bu süreçte, beka sorunu da artık işleyen bir söylem olmaktan çıkınca, başka söz kalmamış anlaşılan.

Tutar mı?

Yine bu yazıda açıkladığım biçimde düşünürse vatandaş, zaten var olan şeyi yeniden var etmek kimseye bir artı sağlamaz malum…

Bir göstergeden daha bahsetmek lazım; yıllardır merkez sağ ve merkez sol partilerin başkanları tarafından yönetilen Mudanya’da ilk kez muhafazakar bir partinin adayı, bir iddia ortaya koyuyor.

Anketleri bilemiyorum, ancak seçim başa baş, bu çok net. Hele hele Hakan Fidan gibi bir ismin saha çalışması için Mudanya’ya gelmesi demek, AK Parti Mudanya’yı bu kez kesinlikle almak istiyor demek.

Alabilir mi?

Gökhan Dinçer samimi ve güler yüzlü bir başkan adayı olduğunu çoktan ispatladı, vatandaşa karşı tutumu da son derece sıcak, tüm bunlara karşın, o iş ancak sandıkta belli olur…

Cumhur İttifakı Mudanya’da Dinçer’le başkanlığı alacak mı?

Cumhur İttifakı Mudanya’da Dinçer’le başkanlığı alacak mı?

Yerel seçime sayılı günler kala adayların proje açıklamaları aralıksız devam ediyor.

Pazar günü de bu minvalde Cumhur İttifakı AK Parti Belediye Başkan Adayı Gökhan Dinçer‘in proje açıklamaları vardı.

İktidarın muhalefette olduğu ilçede bu makus talihi yenme adına, Dinçer, yaklaşık olarak bir yıl önce çıktığı bu yolda önce parti içindeki rakiplerini geçti…

Şimdi sıra diğer rakiplerinde…

Dinçer’in açıklamasını anlamlı kılan diğer bir unsur Dışişleri Bakanı Hakan Fidan‘ın da bu toplantıya katılması idi.

Bu arada, Fidan’ın bakan sıfatı ile kentimize ilk resmi ziyareti…

Bu ziyaret kapsamında Dinçer’e destek vermesi de oldukça anlamlı…

***

Yaklaşık 12 yıldır tanıdığım Dinçer’in emek verdiği siyasi partiden aday gösterilmesi de gerçek anlamda emeğe saygı…

Tırnakları ile geldiği bu noktanın tarihçesine baktığımızda; Dinçer’in gençlik kollarında başlayan siyasi hayatı, ardından meclis üyeliği, başkan vekilliği, TBF yönetim kurulu üyeliği, BBSK Başkanlığı ve nihayetinde Mudanya Belediye Başkanlığı adaylığı ile devam ediyor.

Rakipleri…

Deniz Dalgıç aday adayı olmadan bir hafta önce CHP’ye üye olan bir isim, diğer aday Erol Demirhisar da her dönemin adayı…

Bu minvalden bakınca diğer iki siyasi partinin adaylarına parti içinden ciddi bir tepki var.

***

Gelelim Dinçer’in seçim vaatlerine…

Dinçer kürsüye çıktığında belediye ve kaymakamlık hizmet binalarının sözünü verdi.

Bunların sözünü verirken ne zaman biteceğini de açıkladı: 2 yılda…

Sadece bu kadar mı?

Spor sahalarının sözünü verdi…

Onlar için de “bugün değil yarın bitecek dedi”, desek abartmış olmayız.

Siyasette yarın dediğimiz süre göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre.

Benim çok önemsediğim bir projesi var ki bölgeye Denizcilik Meslek Lisesi kazandırılması…

Bunun olması durumunda birçok kaptan adayı bu bölgeden yetişir. İstihdama da ciddi katkı sağlar.

Bunun dışında farklı projeler içerisinde Girit Kültür Evi de mübadelenin ruhuna yakışacak bir proje…

***

Benim naçizane önerim, özellikle 45 km’lik sahil bandında yer alan kumsallar için ciddi bir proje yapılabilir.

Sahil bandında yer alan yapılaşmayı kaldırıp köy içine imar açılırsa bu bölge turizmde Sarımsaklı’ya alternatif olur.

Seçilmesi durumunda vaat ettiği yol çalışması da sona ererse sadece Mudanyalıların değil, yolu Mudanya’dan geçen herkesin duasını almış olur…

Neticede Dinçer genç ama tecrübeli, iktidarın arkasında ciddi desteği var. Halkta da karşılığı var.

Bu karşılık oya dönüşürse Dinçer sandıktan başkan olarak çıkar, Mudanya’nın makus talihi değişir.

Bize düşen kendisine başarılar dilemek…

Nedir bu Portakal Çiçeği Vadisi projesi?

Nedir bu Portakal Çiçeği Vadisi projesi?

Malum, şu sıralar ardı ardına belediye başkan adaylarının proje tanıtım toplantılarını izliyoruz.

İstisnasız bütün adayların önceliği deprem, deprem denince dirençli kent, dirençli kent denince kentsel dönüşüm

CHP adayları kentsel dönüşümden söz ederken mutlaka Murat Karayalçın’ı anıyor, Karayalçın’ın Ankara’da 90’lı yılların başında hayata geçirdiği Dikmen Vadisi ve Portakal Çiçeği Vadisi projelerini anlatıyor.

Portakal Çiçeği Vadisi projesini ilk kez üniversite sıralarında duymuştum. İdealist bir şehir plancısı olan hocam Prof. Dr. Rana Aslanoğlu – rahmetle anıyorum – Kentbilim ve Kent Sosyolojisi derslerinde yeri geldikçe söz ederdi, hem Portakal Çiçeği’nden hem Dikmen Vadisi projesinden.

CHP Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir de hafta sonu yaptığı toplantıda “kentli projeleri”ni anlatırken, siyasi yaşamı boyunca teşriki mesai yaptığı Karayalçın’ı anmadan geçmedi:

Aslında bu kentsel dönüşüm işini sosyal demokratlar çok önce yaptılar. Kanunu yokken, ismi yokken, cismi yokken Murat Karayalçın, Portakal Çiçeği Vadisi ve Dikmen Vadisi projelerini hayata geçirdi. Kanunu yok, kitabı yok, altyapısı yok ve oybirliği şartı var o günlerde.”

Özdemir, Türkiye’de kentsel dönüşümün başlangıcı sayılan projelerin temel işleyişini de anlattı:

Taraflar birlikte bir kooperatif oluşturuyor, ortasında belediye var, bir tarafında yükleniciler, bir tarafında hak sahipleri… Ortak kararlar alıyorlar, süreci birlikte yürütüyorlar, belediye finansman desteği buluyor.”

Daha detaylı bakılırsa Ankara’da yapılan şu:

– Çöküntü bölgesi haline dönüşmüş olan bölgedeki mahalleler ayrı ayrı örgütlenip kooperatif kuruyor. Beş mahalle, 10 bin nüfus, 2 bin gecekondu…

– Beş kooperatiften birer temsilci belediye bünyesinde kurulan proje karar kurulunda yer alıyor. Tüm kararlar, planlar, planların uygulanması, ihaleleri… idari, mali, hukuki bütün süreç kurulun ortak kararlarıyla yönetiliyor. Özel sektör de yüklenici olarak süreçte yer alıyor.

– Finansman tümüyle belediye tahvilleri ile karşılanıyor. Özel olarak Japonya’da 400 milyon dolarlık tahvil satılıyor. Devrede sadece belediye var, halkın muhatabı belediye.

***

Bursa’da kentsel dönüşüm denince akla Ataevler geliyor. Nilüfer’in 1980’lerin sonunda “planlı kurulan” Ataevler Mahallesindeki siteleri oluşturan binalar 2015’ten başlayarak yıkıldı, yerlerini emsal artışıyla inşa edilen yapılar aldı. Amaç özel sektörü devreye alarak depreme dayanıklı binalar üretmekti.

Bir tarafında yükleniciler, bir tarafında hak sahipleri; site yönetimleri. Belediye emsal artışı verdi, yükleniciler kat ve ticari alan karşılığı bina yaptı, hak sahipleri yeni dairelere sahip oldu.

Yeni yönetmeliklerle inşa edilen yeni yapıların depreme dayanıklı olduğunu varsayıyoruz ancak dünün çözümü bugünün sorunu olarak karşımızda duruyor. Zira dirençli kent kurmayı sadece sağlam bina inşa etmeye indirgediğinizde otoparktan trafik yoğunluğuna kadar bir dizi sorun ortaya çıkıyor.

Böyle bir tabloda zaten dönüşümden değil olsa olsa değişimden söz edilebilir. Değişim ileriyi işaret edebileceği gibi geriye doğru da olabilir. Oysa dönüşümden kasıt yapısal bir değişiklik olmalıdır ve kentsel dönüşüm, kentte oluşan fiziksel, çevresel, ekonomik ve sosyal bozulmalara verilen bir yanıttır.

Parsel bazlı kentsel dönüşüm işi felakete doğru gidiyor.” diyen Şadi Özdemir de bir anlamda bu duruma işaret etti:

“(Kentsel dönüşümü) Bölgesel yapmayıp bina bazlı yapınca binaları daha sağlıklı yapılar hale getirdiğimizi düşünüyoruz ama bunun getirdiği başka sorunlar var. Otopark, trafik, azalan yeşil alanlar ve azalan sosyal donatı alanları. Bir süre sonra burada yaşamak neredeyse imkansız hale gelecek!”

Yine Ataevler’den örnek veren Özdemir, “20 bin nüfusa göre planlanmış bir bölgenin nüfusu 60 bine çıkarsa…” diye devam etti, ama istatistikler nüfus yoğunluğunun o kadar olmadığını ortaya koyuyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) istatistiklerine göre, Ataevler’in nüfusu 2015 yılında 15 bin 845’ti.

Bina yenilemelerinin başlamasıyla birlikte nüfus;

– 2016’da 14 bin 802’ye,

– 2017’de 9 bin 643’e,

– 2018’de 8 bin 762’ye kadar düştü.

İnşaatların tamamlanmasıyla birlikte gidenler geri döndü ve Ataevler’in nüfusu artmaya başladı.

– 2019’da 12 bin 341’e,

– 2020’de 14 bin 118’e,

– 2021’de 14 bin 685’e,

– 2022’de 15 bin 563’e ve

– 2023’te 16 bin 245’e çıktı.

Bu rakamların sadece ADNKS istatistikleri olduğunu, bölgede 25-30 yıl önce olmayan ticaret ve sanayi etkileşimiyle nüfusun en az iki kat hissedildiğini, bu durumun özellikle sabah ve akşam saatlerinde bölge trafiğinde açıkça görüldüğünü gözden kaçırmayalım.

İhsaniye ve Ataevler’de çok proje yapıldı, köklü çözüm bulmak mümkün değil, iyileştirmeler yapılabilir” diyen Şadi Özdemir, yine de ortaya koyacağı bölgesel ve bütüncül bir kentsel dönüşüm modeli ile Bursa’ya örnek olmak istiyor. Bunu yaparken gerekirse yükleniciler için başka imar alanlarından karlılık getirerek ya da hak sahipleri için sağlanacak imar hakkı transferleriyle kamucu modelden taviz vermemek istiyor.

Portakal Çiçeği Vadisi benzeri bir proje bugün Bursa’da uygulanabilir mi, Nilüfer’de üç-beş mahalleyi kapsayan böyle bir bölge var mı bilmem!

Bildiğim şu…

Eğer ideal bir kentsel dönüşüm planlaması yapılabilseydi Bursa bugün başka şeyler konuşuyor olurdu.

O planlama Bursa’nın göbeğinde yapılır; şehrin niteliği azalmaz, yaşam kalitesi düşmez, dahası yeni bir ruha kavuşurdu.

Doğanbey, Tayakadın, Kiremitçi ve Kırcaali mahallelerinden bir ucube değil, Erguvan Çiçeği Vadisi ortaya çıkardı.

Özdemir’in en dikkat çeken projesi…

Özdemir’in en dikkat çeken projesi…

Adayların lansman toplantıları Ramazan ayında da aralıksız devam ediyor.

Cumartesi akşamı bu bağlamda sırası gelen isim CHP Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir idi.

Özdemir, uzun yıllar gerek ikinci SHP gerek CHP’de il başkanlığı görevinde bulunmuş, siyasette tecrübeli bir isim…

Kendisinin bugün başta Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan Mustafa Bozbey olmak üzere bir çok aday ismin de il başkanı olarak görev yaptığını ifade edelim…

Nilüfer bugün itibarı ile halen ruhu olan bir kent değil. Hatıraları ise oldukça sınırlı….

En önemli özelliği ise inşaat sektörünün merkezi olması, bir de ilçe sınırlarında bulunan sanayi bölgeleri…

İşte o ruhu bu dönem üflenecek mi?

Onu zaman gösterecek.

Zamanın bugün bize gösterdiği CHP  Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir’in bilişime ilgisi ve bu sektörde faaliyette bulunması.

Hal böyle olunca lansmanda bilişim öne çıkacak mı diye merak edenlerdendik. Yine merakımız olan diğer bir detay ise Cumhur İttifakı Adayı Celil Çolak ile örtüşen benzer projeleri idi…

O merakımızı daha lansmana başlar başlamaz giderdik.

Onun ilk projesi dijital köy…

Daha doğrusu belki freelance belki evden çalışanlar için ideal bir proje. Özellikle bu noktada hedefi yeni Bill Gates’ler ortaya çıkarmak…

Bu proje beni ister istemez yıllar öncesine götürdü.

Yıllar önce bir proje için Norveç’in Trondheim kentine gitmiştim. Nüfusu 100 bin civarında olmasına rağmen bir çok yazılımcı burada yaşıyordu.

Yahoo’nun yazılımcıları olarak çalışan bir çok ismin gelir kaynağı idi. Keza benzer bir uygulama Hindistan’da…

Bugün Hindistan’da bir çok çocuk yazılım noktasında oldukça  ileri bir durumdadır. Gerek yazılım ihracatı gerek beyin göçü  ile ülkesine ciddi anlamda döviz girdisi sağlamaktadır.

Bu projeyi kim kazanırsa kazansın uygulanması gereken bir proje olarak görüyorum.

Kim bilir geleceğin Bill Gates’i buradan çıkar…

Öte yandan Özdemir’in mesleği ile örtüşen projeler kapsamında girişimcilik start up eğitimi, ileri dönüşüm tasarım ve beceri atölyeleri, çevrimiçi alışveriş platformu, dijital meslek ve sanat eğitimleri dikkati çekti.

Bunun dışında daha birçok proje vardı. Bu projelerin bazıları Celil Çolak’ın projeleri ile örtüşüyor, bazıları ise Turgay Erdem’den miras kalmış durumda.

Bir kaçı için de Büyükşehir Belediyesi’nin desteğine ihtiyacı var.

Bu projelerin hayat bulabilmesi için ilk önce sandıkta Nilüfer halkının kendine vize vermesi gerekiyor.

O vize de 31 Mart 2024 akşamı belli olacak…

Bize düşen başarılar dilemek…

Şadi Özdemir kendinden emin

Şadi Özdemir kendinden emin

Bursa’nın merkez ve merkeze en yakın ilçelerine şöyle bir bakınca görüyoruz ki, koltuğu garantilemiş isimlerden biri CHP Nilüfer Belediye Başkan Adayı Şadi Özdemir. Nilüfer’in CHP’nin kalesi olduğunu, dolayısıyla bu ilçe ile ilgili hükmü geçsin isteyenlerin ciddi çekişmeler yaşadıklarını biliyoruz.

Hikayenin bu kısmını da düşündüğümüzde Şadi Özdemir’in proje tanıtım toplantısı daha büyük önem kazanıyor, çünkü bu kez AK Parti de CHP de sadece belediye başkanlıklarını almak için çaba sarf etmiyor, başkanlığı alamayacakları ilçelerde de büyükşehir için en çok oyu devşirme derdinde herkes.

Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım da bu yarışın içinde elbette…

Toplantının ufak tefek ayrıntıları pek çok anlam içerdiğinden mühim. Öncelikle Şadi Özdemir ile Turgay Erdem’in aynı masada eşleri ile birlikte oturduklarını söylemekle başlayalım işe. Yanlarında bu adaylığın mimarı iki isim olan CHP Bursa Milletvekilleri Kayıhan Pala ve Nurhayat Altaca Kayışoğlu da bulunuyordu elbette.

Turgay Erdem konuşmasında her zamanki gibi nazikti, ‘Bugüne kadar Nilüfer’i gülümseten herkese teşekkürler’ diyerek kapsayıcı bir konuşma yaptı. Bu kapsamın içine elbette 20 yıllık mesai arkadaşı Mustafa Bozbey de giriyordu.

Benzeri bir kapsayıcılığı Şadi Özdemir’in konuşmasında da gördüm, ‘Nilüfer gerçekten mutlu bir kent. Mustafa Bozbey ve Turgay Erdem bu sürecin kahramanlarıdır’ sözleri ile…

Şadi Özdemir ve Turgay Erdem’in bulunduğu masaya değil de basın camiasının önde gelen isimlerinin bulunduğu masaya oturmayı tercih eden Bozbey’in keyfinin de yerinde olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Bozbey’deki bu neşeyi CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Bursa için son açıklaması da destekliyor;

Bursa’da AK Parti, seçmeniyle inatlaştı. Siyasette ağır maliyeti olur. Alinur Aktaş’tan çok ciddi rahatsızlık var. Ben Aktaş’ın devam ettiğini görünce çok şaşırdım. O yüzden Bursa’yı sürpriz görmem” diyor Özel…

Bursa Büyükşehir Belediyesi için yarışın kafa kafaya olduğunu söylemekte yarar var. Bozbey ve Aktaş arasında geçen yarışta kim kazanırsa şaşırmayacağım…

Gelelim Şadi Özdemir’in ‘100 Güldüren Projeler’ isimli proje tanıtım toplantısına.

Projeleri birkaç ana başlıkta toplayabiliriz.

Dijitalleşme bu başlıklardan biri. Yazılımcı başkanın dijital dünyayı ön plana koyması da şaşırtıcı değil. Anlaşılan Nilüfer yakında sadece gülümseyen şehir olmayacak, teknolojik atılımları ile de lider pozisyona oturacak.

Dirençli kent ana başlığı da olmazsa olmazlardan. Zira yanlış kentsel dönüşüm çalışmalarının yanı sıra alüvyon toprak yapısı ile riskli bölgelerini artıran Nilüfer açısından depreme hazırlanmak çok önemli. Bütüncül kentsel dönüşüm planlarının yanı sıra deprem lojistik merkezleri ve deprem parkları ile desteklenecek ivedilikle de çözüme kavuşturulması gereken projelerden bahsedildi.

Sosyal yardımlar, kadına yönelik projeler, öğrenci yurtları, kent lokantaları, sokak hayvanları için özel çalışmalar, çocuklar için gündüz bakım evleri, kadınların çalışma hayatına dahil olmasını kolaylaştırıcı pek çok iş de sayıldı sırasıyla.

Tüm bunlar Nilüfer’de yapılır mı?

1987 yılında merkez ilçe belediyesi olan ve ilk belediye başkanını 1989 yılında seçen bir kentin bugün geldiği noktada; tüm özel okulları, tüm özel hastaneleri, tüm eğlence mekanlarını, bünyesinde barındırdığı, her yaştan sakinlerine sanattan spora çeşitli imkanlar sunduğu, her şeyden önemlisi medeni bir yaşamın markası olduğu düşünüldüğünde gayet mümkün bence…

Şimdi işin önemli kısmına geliyoruz…

Ne demiştik, ‘Şadi Özdemir büyük bir sürpriz olmazsa koltuğu en garanti isimler arasında’ demiştik. Sonra da şunu söylemiştik, ‘Büyükşehirde seçim kafa kafaya, Bozbey de seçilse Aktaş da seçilse sürpriz olmayacak bundan sonra…’

Proje tanıtım toplantısında Şadi Özdemir ile Mustafa Bozbey arasında geçen diyaloglar da tam bunu yansıtıyordu. Kendinden çok emin, özgüveni yüksek, konulara hakim olma gayreti takdire şayan bir aday izledim ben.

“Sahada geçmiş dönemlere göre bambaşka bir enerji var. Bu tablo hem Nilüfer’de hem de diğer ilçelerimizde böyle. Bursa’da herkesi şaşırtacak büyük, güzel sonuçların çıkacağını umuyorum. Sadece büyükşehir açısından değil, ilçeler açısından da önemli sonuçlar alacağımızı düşünüyorum” diyen Özdemir, Nilüfer’de yapmak istedikleri projeler ile ilgili Mustafa Bozbey’den büyükşehir belediye başkanı olarak destek istedi.

Destek önemli malum…

Elbette Bozbey, Nilüfer’in her daim yanında olacaklarını belirtti.

Şadi Özdemir’in söylediği çok doğru bir cümle var. ‘Sahada bambaşka bir enerji var’ tüm belediye başkan adayları bu ‘bambaşka’ durumunu kendilerine yönelik bir oy patlaması yaşanacağı, partilerinin büyük farkla seçimden galip çıkacağı biçiminde yorumluyor. Fakat durum pek de öyle olmayabilir. Bu ‘bambaşkalık’, küskün seçmenin ciddi biçimde sandığa gitmeme tepkisi koymasının işareti de olabilir.

Seçim havası öyle sıcak falan değil, gerçekten de buz gibi. Buzun üzerinde yürüyen adayların hataya tahammülünün olmadığı son 13 günlük sürece girdik. Sonucu ben de çok merak ediyorum. Bakalım bu bambaşka olma hali bize nasıl yansıyacak…

İYİ Parti’de keyifler kaçık!

İYİ Parti’de keyifler kaçık!

Ankara siyaset muhabirliğinin, İstanbul tüm medyanın kalbidir, her ne kadar ‘küçük bab-ı ali’ olarak anılsa da, Bursa’da öyle her daim partilerin genel başkanlarını ya da önemli sivil toplum kuruluşlarının genel merkez temsilcilerini görmek mümkün olmaz. Dolayısıyla, bir genel başkan şehrimize teşrif ettiğinde bence takip etmek önemlidir, kıymetlidir.

Geçtiğimiz genel seçimler öncesinde İYİ Parti tam da toplumdaki karşılığını bulmuşken, hepimizin ‘Bu seçimleri de alnının akıyla atlatırsa, bundan sonrasında merkez sağa oturacak partilerden biridir, dolayısıyla AK Parti’nin seçmenine talip olur’ dediğimiz bir süreçte ilerliyorken, Bursa’ya gelen Meral Akşener’i izlemek için tüm bir günümü köy yollarında geçirmeyi göze almıştım.

Dönemin İYİ Parti Bursa İl Başkanı Selçuk Türkoğlu, köylere bir çıkarma projesi tasarlamıştı. Önce ilçe merkezinde esnaf ziyareti düzenleniyor, ardından görevli ekipler ellerinde broşürler ve üyelik belgeleriyle köylere dağılıyor, köy kahvelerinde sohbetin ardından tek tek evler dolaşılıyordu. Sabahın erken saatlerinde başlayan program akşamın geç saatlerine kadar sürüyor, tüm ekibin pestili çıkıyor, ancak pek çok kişiye ulaşılıyor, gidilmedik yer bırakılmıyordu.

İYİ Parti bu çalışma sayesinde hayli üye kazandırmıştı Bursa teşkilatına…

Vatandaşa anlık ‘Selamün aleyküm’ demenin pek karşılığı olmadığını CHP’nin meşhur broşür dağıtma çalışmalarından biliyoruz. İnsanların görüşlerini etkilemek için ciddi mesai harcanması gerektiğini de AK Parti’nin çalışmalarından takip ediyoruz. İki eylemin tam ortasındaki bu projenin vatandaşta etkisi tam olarak neydi bilemiyorum, ama o gün projenin ilk gününe katılan ve önce gidilen ilçenin merkezinde, ardından da köy kahvesinde çok heyecanlı konuşmalar yapan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in gördüğü ilgiyi gayet net hatırlıyorum.

Esnaf ziyareti diye yola çıkıp nokta mitingi yapan, kahve konuşması diye yola çıkıp çevre köylerin de toplandığı bir etkinliğe imza atan ve vatandaşın bağrındaki yerini alan Akşener’in altılı masanın dağılması, özü başına seçime girme kararının verilmesi, partisindeki dağılma sürecinin ciddi kan kaybına neden olması gibi etkenlerin ardından nasıl bir seçim ivmesi ile çalıştığını merak ederek gittim dün akşamki iftar programına.

Basının ilgisinin düşük olmasından yola çıkarak Akşener’in eski büyüsünü kaybettiğini söyleyebilirim ilk olarak. Uzun süredir bildiğimiz bir durumun gözle görülmesi çabasıydı benimki.

Neredeyse bir tam gününü Bursa ve ilçelerindeki programlara ayıran ve esnaf ziyaretlerinin haricinde bir noktada konuşma yapan Akşener, iftar için geldiği Bursa’da da aynı konuşmayı yaptı. Dedi ki;

“Biz Türkiye’ye kazandırmak için kendimizden vazgeçtik. Ülkeye nefes aldırmak için kendimizden vazgeçtik. Kazanmamayı tercih ettik, kazandırdık. Bu ucube sistemden kurtulur zannettik, meğer bu kavgadan herkes memnunmuş. Böyle bir durumda seçmenin konuşulmadığı, Bursa’nın derdinin konuşulmadığı seçimler olur ve sonuçta bu millet çırak çıkar!”

Haksız mı?

Kesinlikle değil…

Mesele Akşener’in haklı ya da haksız olması da değil.

Kimse bu haklılığa bakmıyor. Çünkü bizim ülkemizde ‘söylediğin gibi yaşamak, söylediğin gibi davranmak, söylediğinin aksi noktada yer almamak’ kavramlarına pek uyulmuyor. Onun yerine ‘kürsüde söylediklerini daha kürsüden indiğin merdivenlere gelmeden unutmak var bizde, gizli kapılar ardındaki hesaplar var, arkadan dönen dolaplar var, herkesin bir gizil ajandası var, yüzlere gülmek arkadan iş çevirmek var…’

Şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım…

Ülkenin az buçuk okumuş yazmış, biraz düşünebilen, düşüncelerini önüne alıp akıl fikir süzgecinden geçirebilen vatandaşı da biliyor neyin ne olduğunu. Burada konu herkesin aynı dümenin içinde yer aldığının açık seçik görülüyor olmasında.

Hal böyle olunca, güven zedelenince, su bulanınca yavaş yavaş el ayak çekilmeye başlanıyor…

Benim gördüğüm de tam olarak buydu…

Akşener de tıpkı CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in söylemlerindeki gibi emeklilerin oyuna talip oldu. Hatta;

“Cumhurbaşkanı olarak her şey elinizde. 16 gün var seçime. Emeklilere bayramda 7 bin lira ikramiye vereceksin. 11 bin lira seyyanen zam yapacak, en düşük emekli maaşını asgari ücret seviyesine getireceksin. Seçimlerde mülakatı kaldıracağım dedin, kaldırmadın! Mülakatı kaldır, gençlerin oyu senin olsun. 100 bin öğretmen tayin edeceksin. Ben atanamayan öğretmenlerin de, emeklilerin de oyuna talibim” diye seslendi salona…

Salonda sadece İYİ Partililer vardı haliyle. Oyları da doğal olarak partilerinin belediye başkan adayı Selçuk Türkoğlu’naydı.

Türkoğlu konuşmasında her ne kadar; “Yürekten inanıyoruz, tüm Türkiye’de ve Bursa’da yaratılan algıyı paramparça yapacak, anket sonuçlarını da alt üst edeceğiz. Tozu dumana katarak gelen bu dip dalga, büyük değişim ve dönüşümün habercisidir” dese de ben böyle bir izlenim edinmedim.

Söylemeye çalıştığım, bu konuşma kullanacağı oyda kararsız seçmene ya da başka partiyi destekleyen seçmene ulaşmadı…

Evet bir iftar programı düzenlendi, Akşener bir tam günü Bursa merkez ve ilçelerdeki programlara ayırdı, esnaf ziyareti, nokta mitingi ve iftar salonunda konuşma yaptı, fakat tüm bunların vatandaşta pek de bir karşılığı olmadı.

NOT: Sürekli ertelenen öğretmen atamaları ve mülakatın kaldırılması konusu son derece önemli meseleler. İtibardan tasarruf etmeyen hükümetimiz öğretmenden tasarruf etme devrinde nirvanaya ulaşmış. Hemen açıklık getirelim anlatmak istediğimiz mevzuya; bir süredir rehber öğretmenler iki gün bir okulda, üç gün başka okulda görevlendirilmek suretiyle aslında iki okulun işleriyle ilgileniyorlarmış. Yani 27 Mayıs 2023 tarihinde yapılan açıklamada ‘100 öğrencisi olan her okulda bir rehber öğretmen olması zorunlu olacak’ müjdesi pek de müjde değil. Hatta bu bir rehber öğretmene iki okul kampanyasından sonra dahi rehber öğretmeni olmayan okullar mevcut, hem de Bursa’da bile mevcut.

 

Gönüllerde hoş sada bırakanlar ve Dündar’ın buluşma noktaları

Gönüllerde hoş sada bırakanlar ve Dündar’ın buluşma noktaları

Yaklaşan yerel seçimler öncesi aday gösterilen mevcut belediye başkan adaylarının bugünlerde yapmış oldukları icraatlarının açılışları dikkatlerden kaçmıyor.

Ama öncelikle partileri tarafından aday gösterilmeyen Turgay Erdem, Mehmet Kanar, Mehmet Keskin, Ali Aykurt bu dönem hem mütevazilikleri ile hem de yapmış oldukları icraatlarla gönüllerde hoş seda bıraktılar.

Yapmış oldukları hizmetlerle uzun yıllar gönüllerde yaşayacaklar.

Misal Pancar Deposu denince akla Turgay Erdem gelecek, rafting denince Ali Aykurt, yine ekoturizm denince de Mehmet Keskin aklımızda yer tutacak…

Keza Mehmet Kanar‘ın ilçesinde siyanürle altın aranmasına karşı yaptığı mücadele ve asbestli boruları değiştirmesi hafızalarımızda ciddi bir yer edindi.

***

Öte yandan, partisi tarafından aday gösterilmeyen, başka siyasi partilere transfer olan ve aday gösterilen isimler seçilirse sorun yok…

Seçilmezse ise haklarında ne konuşulacağını zamanla öğreneceğiz.

Yine bu dönem bazı isimler de farklı şekilde gündemde yer aldı.

Onları da unutmayacağız…

Yine gelelim bu dönemin son günlerine…

Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar‘ın açılış maratonuna yetişmek oldukça zor.

Keza Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş için de aynı şeyleri söylemek mümkün.

Bugün biz Mustafa Dündar’dan bahsedelim.

Bugün yapmış olduğu icraatlarla şehri ilmek ilmek dokudu.

Attığı temellerle, yaptığı açılışlarla günü değil değil geleceği kurtardı.

Fetih Müzesi, Kent Meydanı, şehrin yeni buluşma noktası olurken Hamitler, Panayır, Yunuseli’nde planlı yerleşim merkezleri ve Soğanlı Kentsel Dönüşümü ile alkışı fazlası ile hak ediyor.

Keza dikilen 1 milyon fidan, toplumun her kesimi ile rahat irtibat kurabilme özelliği de alkışa değer…

***

Bu dönem için şunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Dündar, başka siyasi partilerden de oy alacak. Dündar’ın oyu meclis ve Büyükşehir Belediye Başkanlığından, partisinden daha yüksek olacak, diye düşünüyorum.

Tabii ki yine de en doğru sonuçları sandıklar açıldığında öğreneceğiz.

Ama bize düşen;

Bu kent için taş üstüne taş koyan herkese teşekkür etmek boynumuzun borcu.

Sağ olsunlar, var olsunlar…

Altepe her yere yetişmeye çalışıyor

Önceki dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve AK Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı Recep Altepe uzun yıllar sonra aktif siyasete geri döndü.

Altepe bir döndü, pir döndü…

Bursa’dan tutun Edirne’ye kadar sahada…

Hatta Bursa özelinde bir çok açılışta adaylara destek sürecinde Altepe’nin performansı sahaya ve sandığa olumlu yansıyacaktır.

Ama benim gözümden kaçmayan nokta düne kadar Altepe’nin isminden rahatsız olanların bugün Altepe ile fotoğraf karesine girmek istemeleri.

Bize göre dün de bugün de bir Bursalı olarak Altepe bu kentte önemli işler yaptı…

 

 

 

Emekliler ne istiyor siyaset ne veriyor?

Emekliler ne istiyor siyaset ne veriyor?

Resmi enflasyonun yüzde 67 olduğu; Dolar’ın 32, Euro’nun 35 lirayı aştığı; açlık sınırının 16 bin, yoksulluk sınırının 52 bin lirayı geçtiği bir ortamda ortalama 10-12 bin lira maaşla geçim sağlamaya çalışan emekli seçimin kilidi haline gelmiş durumda.

31 Mart yerel seçimlerinde oy kullanma hakkına sahip seçmen sayısı 61.5 milyon civarında.

Türkiye’de ortalama 16 milyon emekli var.

Bursa’nın seçmen sayısı 2.3 milyonu geçti.

Bursa’da emekli sayısı 2022’de 586 bindi. 2023 yılında emekli olanlarla (EYT dahil) bu rakamın 700 bin dolayında olduğunu tahmin ediyorum.

Başka deyişle Türkiye genelinde seçmenin yaklaşık yüzde 26’sı, Bursa’da ise ortalama yüzde 30’u emekli.

Kuşkusuz çok önemli ve sonuca doğrudan etki edecek bir oran.

Adaylar da elbette durumun farkında. O nedenle 2024 seçimlerinde “sosyal belediyecilik” denince akla ilk olarak emekliler geliyor.

***

Peki, Bursa Büyükşehir Belediye Başkan adayları emeklilere ne vadediyor?

İşte adayların seçim broşürlerinde yer alan vaatleri:

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve Cumhur İttifakı AK Parti Adayı Alinur Aktaş:

– Ulaşım, su ve sosyal tesislerde yüzde 25 indirim,

– Emekliler için her yıl farklı lokasyonlarda kültür gezileri,

– Yılda iki kez bin 500 TL değerinde destek.

Başkan Aktaş, maddi desteğin ayrıntılarını 28 Şubat 2024 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın da katıldığı toplantıda açıklamıştı:

Emekli vatandaşlarımıza destek olmak amacıyla 50 bin emeklimize bin 500’er TL’lik olmak kaydıyla bayram destek çeklerini kendilerine ulaştırmış olacağız.”

CHP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mustafa Bozbey:

– İhtiyacı olan emeklilere 2 bin TL aylık,

– 65 yaş ve üzeri vatandaşlara sınırsız ve ücretsiz toplu taşıma.

İYİ Parti Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Selçuk Türkoğlu:

Evi olmayan, başka bir geliri de bulunmayan, hanesine ikinci bir maaş girmeyen emeklilerin maaşının asgari ücrete tamamlanması.

YRP Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Sedat Yalçın:

– Kirada oturan yaşlılara emekli maaşları ile orantılı kira yardımı,

– Dar gelirli emeklilerin riskli yapı inşaat maliyetinin yüzde 25’inin belediye tarafından karşılanması,

– Kira öder gibi faizsiz ev sahibi olma uygulamasında öncelik,

– Belediye sosyal konutlarında yaşlı ve emeklilere öncelik,

– Termal sağlık köylerinde indirimli ve öncelikli kullanım hakkı,

– Ulaşımda indirimli kart uygulamalarının iyileştirilmesi.

***

Kuşkusuz sadece büyükşehir adayları değil ilçe belediye başkan adayları da emekliler için vaatlerde bulunuyor.

Kısacası seçime iki hafta kala vaat yağmuru altında kalan emekliler kara kara günü nasıl kurtaracaklarını düşünüyor.

Belediye başkan adaylarının “sosyal belediyecilik” kapsamında sadece emekliler değil dezavantajlı tüm gruplar için farklı projeler üretmesi çok doğal, hatta zorunluluk. Nitekim YRP adayı Sedat Yalçın’ın dediği gibi “Ekonomi sadece merkezi hükümetin ilgilendiği bir alan değildir. Özellikle sosyal politika başlığı doğrudan yerel yönetimlerin alanıdır.”

Ancak…

Hükümet edenler emekliler için gerçekten yapılması gerekenleri öteleyip işi belediyelere havale etme kolaycılığına kapılırsa ortaya yeni sorunlar çıkar.

Bugün 2 bin lira verenin yarın 3 bin lira, sonraki gün 5 bin lira vermesi gerekir ki o zaman da bugün için ürettiğiniz sosyal politikanın sürdürülebilirliği kalmaz!

Kısacası bugünün çözümü yarının sorunu haline dönüşür.

Oysa sosyal politikanın temel hedefi refah seviyesinin yükseltilmesi ve refahın toplumsallaşmasıdır. Bu hedefe kriterleri belli olmayan, belli olduğunda da tartışmalı hale gelecek sosyal yardım projeleriyle erişmek mümkün mü?

2-3 bin lira dağıtırken diyelim ki kriteriniz en düşük emekli maaşı alanlar olacak. Peki 10 bin değil de 10 bin 500 lira aylık alana durumu nasıl izah edeceksiniz?

Aynı sorun bugün hükümetin emekliye “Emekli Kart” ile vereceği söylenen doğalgaz, elektrik, gıda vs. desteği için de geçerli olacak.

***

Esas çözüm emeklilerin temel taleplerine karşılık vermektir.

O temel talepleri sıralayarak yazıyı bağlayayım:

– Seçim öncesi temel beklenti seyyanen zam. Emekliler en az 12 bin lira seyyanen zam istiyor. Ancak bana kalırsa seçime iki hafta kala bu beklentinin gerçekleşmesi zor görünüyor.

– 10 bin lira olan en düşük emekli maaşının yükseltilmesi. Bu konuda farklı öneri ve talepler söz konusu. Muhalefet genel olarak en düşük emekli maaşının asgari ücrete yükseltilmesi gerektiğini söylüyor. Ancak emekli örgütlerinin talepleri daha yüksek. Asgari ücretin yüzde 30 fazlası diyen de var, hayır en düşük memur maaşı kadar olmalı diyen de var. Tabii en düşük miktarın aynı zamanda “kök maaş” olması gerekiyor ki bu artışın geleceğe dönük bir anlamı olsun.

Bayram ikramiyelerinin harçlık düzeyinden ikramiye düzeyine çıkarılması da taleplerden biri. Zaten ikramiye demek en az bir maaş demektir.

– Elbette emekli maaşlarının giderek azalmasını önleyecek temel düzenleme aylık bağlama oranlarının (ABO) gözden geçirilmesi. Bu yapılmadan emekli maaşları sosyal yardımdan öteye gidemez.

– Emekliler için ABO kadar yaşamsal önemde bir başka beklenti de intibak. 2000 yılından önce emekli olanlar için çıkarılan intibak yasasının 2000 yılından sonra emekli olanlar için de çıkarılması, eşitsizliğin giderilmesi açısından elzem.

– Elbette ücretsiz sağlık da emeklilerin hakkı. Emekliler muayene ve ilaç katkı payı uygulamasından muaf tutulmak istiyor. Sığınmacılara tanınan hakkın bu memleketin yurttaşlarından esirgenmesi sizce de haksızlık değil mi?

 

Saha performansı ile partilerine ilave oy getirecek isimler

Saha performansı ile partilerine ilave oy getirecek isimler

Yerel seçimlere neredeyse iki hafta kaldı.

Partilerin de adayların da hatta il ve ilçe yönetimlerinin de yaklaşan seçim öncesi kaderlerini, yani oy oranlarını mevcut başkan adayları ile beraber partilerin aday gösterdikleri belediye meclis üyeleri belirleyecek…

Sevilen, sayılan, çalışan belediye meclis üyeleri aynı zamanda oy deposu alabiliyor.

İsmi üzerinde, bu seçimler yerel seçim.

Seçmen tercihlerinde isimler de etkili olabiliyor…

Bu seçimlerde çalışmaları ile dikkat çeken belediye meclis üyesi adayları var.

Onlardan ilki CHP listelerinden Osmangazi‘de aday gösterilen Feyyaz Alptuğ Memişoğulları.

Halen belediye meclisi üyesi olarak görev yapan Memişoğulları tatlı dili ile seçmenleri etkileyebiliyor.

Yine uzun yıllar AK Parti Osmangazi teşkilatında görev yapan, bu dönem CHP’nin Osmangazi Beleidye Başkan Adayı Erkan Aydın’ın kontenjan listesinde yer alan  Fatih Karayılan da hem demiryolu altında hem de Osmangazi’ye bağlı dağ köylerinde CHP’ye ciddi oy getirebilecek bir başka isim.

Öte yandan Nilüfer‘de AK Parti‘nin kontenjan listesinde yer alan Bilal Özdemir de Celil Çolak‘a seçim kazandırmak için yoğun bir emek sarfediyor.

Çolak seçimi kazanırsa o da meclis üyesi olacak.

Onun da saha çalışmalarının yansımasını 31 Mart  2024 Pazar akşamı göreceğiz…

Yazacağımız bir başka isim ise AK Parti Yıldırım‘dan .

Önceki yıllarda Osmangazi, ardından il teşkilatında görev aldıktan sonra bu yerel seçim döneminde Yıldırım’dan meclis üyesi adayı gösterilen Bülent Kandemir de pazarlar başta olmak üzere iş yeri ziyaretlerini aralıksız devam ettiriyor.

CHP Yıldırım‘da ise önceki dönem ilçe başkanlarından, bu dönem sandıktan çıkarak meclis üyesi adayı olan Ali Togan‘ın saha performansı dikkatlerden kaçmıyor.

Yine Mustafakemalpaşa‘da MHP adayı Ahmet Beygirci‘nin meclis listesinin ikinci sırasında yer alan İbrahim Özmen de Cumhur İttifakı’nın ilçedeki en büyük kozu…

Bu yazdığım isimlerin partilerine seçimlerde olumlu katkıları olacağı kesin.

Bir de listelere yazılan, seçilmelerini çantada keklik gören, bir de aday gösterilme sırasını beğenmediklerinden dolayı hiç çalışmayan meclis üyesi adayları var…

Onlar da tam evlere evlere şenlik…

O isimleri de ilerleyen günlerde kaleme alacağız…