Ankara yolunda son dönemeçler…

Ankara yolunda son dönemeçler…

Yüzyılın en büyük seçiminde son düzlüğe dün itibariyle girildi. AK Parti, 81 ilin tamamında dün itibariyle temayül yoklamasını gerçekleştirdi. Bazen gergin bazen de tatlı anlara sahne olan demokrasi şöleni, şüphesiz her aday adayı için farklı bir deneyim oldu. Salona onlarca insanla gelen aday adayları olduğu gibi, tek başına çıkıp gelen de vardı ve hatta hiç gelmeyen de…

Bazı ilçe teşkilatlarının çok iyi organize olduğu görülürken bazılarındaki başıboşluk gözden kaçmadı. Farklı isimlerin yer aldığı listeler havada uçuşurken bazı aday adaylarının listelere ulaşma çabası ve daha nice anekdot… Vefasını gösterenler, ahbap dost ilişkisi gözetenler ve başka meyiller, kullanılan oylarda etkili oldu hiç şüphesiz. İşin sonunda kim neye meyletti bilinmez ama genel merkezin bu temayül yoklamasını ne kadar dikkate alacağı merak konusu.

Alanda bazı adayların birbirine uyguladığı defans ve kişisel hırs ve hesaplarına yenik düşen başkanlar hiç azımsanmayacak boyuttaydı…

Bu arada salondaki boşluklar ve heyecanın önceki temayüllere göre çok sönük olduğunu da söylemek gerekir. Bu durumun sebebi hiç şüphesiz başvuru sayısının bu denli az olması ve belli başlı isimlerin başvuruda bulunmamasıyla izah edilebilir.

Birbirini tutup yükselmeye çalışanlar mı yoksa birbirine basarak yükselmeye çalışanlar mı başaracak bilinmez. Önceki yıllara göre düşük coşku ve katılımın olduğu temayül sonucunda kimlerin iyi oy aldığını genel merkez açıklar mi bilinmez ama bir çok aday adayının kendisinin en fazla oy aldığını söyleyeceği aşikar.

Yapılan temayülden sonra bir çok aday adayı Ankara ve İstanbul’un yolunu tuttu. Hatta ben bu yazıyı yazarken biletler tükenmiş bile olabilir. Bundan sonraki süreçte genel merkezde yapılacak mülakatlar sonunda son yirmiye kalacak komisyon ve sonrasında genel başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın vereceği nihai kararı hep birlikte göreceğiz. Geçen dönem Diyarbakır listesinin son dakikaya kadar değiştiği hatta Ak Parti listelerinin Diyarbakır yüzünden geciktiği iddiaları hiç de azımsanmayacak boyuttaydı. Recep Tayyip Erdoğan’ın mevcut bakanların deprem ve büyükşehirlerde aday gösterilecek çıkışı sonrası adaylarda başlayan tedirginlik, HÜDA-PAR’ın da AK Parti listerinden seçime gireceği açıklamasından sonra tavan yapmış durumda. Özellikle Diyarbakır ve Batman başta olmak üzere HÜDA-PAR’ın en az iki adayının görülmesinin beklendiği illerde her gün yeni listeler ve senaryolar yazılıp çizilmeye başlandı.

AK Parti tabanının böyle bir senaryoya ne reaksiyon vereceğini hep birlikte göreceğiz. Bölgede ve özellikle Diyarbakır’da merak edilen başka bir konu da listeye kimin ağabeylik yapacağı. Bu konu her açıldığında şüphesiz konuşulan iki isim var. M.Galip Ensarioğlu ve M.Mehdi Eker…

İki isminde başvurusu yok. Genel merkez bu isimler hakkında tasarrufta bulunur mu bulunmaz mı kestirmek güç ancak liste başında bir ağabeyin olması şüphesiz seçimin seyrini değiştirmekle birlikte açıklanacak listedeki isimleri ve sıralamalarını da etkileyeceği şüphe götürmez bir gerçek…

Hatta bu iki isme göre başvurusu olmayan isimlerin de listeye girebileceği konuşulan bir diğer başlık.

Ancak tüm bu varsayımlara rağmen genel merkezin yine sürpriz bir listeyle vatandaşın karşısına çıkabileceğini bekleyenler de az değil.

10 Nisan’a kadar elbette çok şey konuşulacak, liste başları değişecek, isimler ve sıralamaları değişecek hatta asansörde bile değişecek şeyler olacak.

Ama tüm bunlara rağmen değişmeyecek bir gerçek var.

Listeler seçimlere, seçimler de yarının Türkiye’sine etki edecektir.

Partisinin üye sayısını ilçesinde 8 kat arttıran başkan…

Partisinin üye sayısını ilçesinde 8 kat arttıran başkan…

Geçen hafta içinde BBP Osmangazi İlçe Başkanı İsmail Demir’i Yerel Bakış programında konuk ettik. Yaklaşık bir yıldır görevde bulunan Demir, programımızda yaptıklarını paylaştı.

BBP oldukça enteresan bir seçmen yapısına sahip. Halkın çok sevdiği fakat sandıkta oy vermediği bir siyasi parti.

Herşeye rağmen kurulduğu günden itibaren tüm ülkede teşkilatları olan bir hareket.

Bu seçimlerde Alperenler oldukça umutlular.

Gelelim Demir’in ilçe başkanı olarak yaptığı çalışmalara…

Öncelikle üzerinde durulması gereken bir konu var o da yönetim kurulu. Yönetim asil ve yedek toplamda 50 isimden ulaşıyor.

Burada kadın yönetim kurulu üyesi 20’den fazla…

Bu oldukça dikkat çekici.

Bunların bir çoğu da ilk defa siyasete girmiş. Öte yandan geldiğinde üye sayısı 125 iken bu rakam şimdilerde bunun tam sekiz katı o açıdan bakınca toplam üye sayısını yaklaşık binli rakamları görmüş durumda.

Üye olanların da ortak özelliği ilk defa siyasete girmiş isimler olmaları. Bu açıdan bakınca Demir ve ekibi oldukça başarılı çalışmalar yapmış.

İlçe genelinde birçok sandığa da hâkim olma adına çalışmalar yapmışlar.

Bu konu ile ilgili bilgi işlem servisi kurmuş.

Onun inancı partisinin ilk defa Bursa’dan her iki bölgeden milletvekili çıkaracağı yönünde…

Tabii buna halk karar verecek. Bu arada yayınımızdan iki gün sora İsmail Demir partisinden milletvekili olmak için aday adaylığı başvurusunda bulundu.

Aday adaylığı çalışmalarına da Ramazan ayının ilk gününden itibaren yolda kalan hemşerilerine iftariyelik dağıtarak başladı.

Bize de kendisine çıktığı yolda başarılar dilemek düşüyor.

Durak da aday oldu…

Adaylık başvuruları sona eren fakat açıklamaları devam eden siyasi partilerden biri de İYİ Parti. Partinin önünde her gün açıklama yapılıyor.

O açıklamayı Pazar günü gerçekleştiren isimlerden biri de Dilek Durak idi.

Daha önce farklı iki partide siyaset yapan Durak, enerjisi yüksek olan bir isim. O bu enerjisinin bu sefer İYİ Parti’den milletvekili aday adayı olarak harcıyor.

Bizler de sevdiğimiz, değer verdiğimiz Dilek Durak’a çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

Yerel Bakış’ın konuğu Muhammed Erdoğan

Bir önceki genel seçimlerde AK Parti listelerinde dikkat çeken isimlerden biri de Suriye’den göç eden Türkmen Kökenli Muhammed Erdoğan idi. Partisi tarafından 1.bölge 9.sıradan aday gösterilen Erdoğan şansını bu dönem de deniyor.

Aday adayı olarak yoğun bir çalışma temposunda olan Erdoğan, kendisi ile ilgili tüm bilinmeyenleri bugün saat 15.00’de Yerel Bakış programında anlatacak.

Vakti olanlar kaçırmasın.

Yayınlarımızı seyretmek isteyenler, www.normhaber.com ve tüm sosyal medya hesaplarımızdan takip edebilirsiniz.

Şimdiden iyi seyirler.

AK Parti’de temayül tamam sırada mülakat var…

AK Parti’de temayül tamam sırada mülakat var…

Hafta içi milletvekili aday adaylığı müracaatları sona eren AK Parti’de gözler temayülde idi. Temayül cumartesi sabahı saat 10.00’da başladı saat 16.00’da sona erdi.

Bu gerçekleşen temayülün genel özeti…

Gelelim şimdi detaylara, kim ne derse desin AK Parti hala 1. parti, hem de açık ara.

Bunu çok açık bir şekilde gerçekleşen temayül yoklamasında gördük. Dile kolay 231 müracaat var. Birileri bir önceki dönem 354 başvuru var diyebilir.

Burada küçük bir detayı paylaşalım.

O detay da şu: Bir önceki dönemde engelli adaylardan ücret alınmıyordu, bu dönem engelli adaylardan müracaat ücreti alındı.

Bundan dolayı bir önceki dönem 75 engelli adayı gerçekleşmiş, bu dönem ücret alındığı için bu rakam 15 olarak gerçekleşmiş.

Bunun yanı sıra 5 müracaat da kabul edilmemiş.

Böyle bir durumu düşünerek adaylık müracaatlarının oldukça tatminkâr seviyede olduğunu söylemek mümkün.

Öte yandan gelelim temayül ile ilgili bir başka detaya.

Toplamda 2 bin 560 partilinin temayüle katılma hakkı bulunuyordu. Ramazan ayı olmasına rağmen katılım oranı yüzde 90 civarında idi.

Yine toplam oy kullanma hakkına sahip 2 bin 560 partilinin bin 80’i birinci bölge için oy kullanma hakkına sahip iken bin 480’i de ikinci bölge için oy kullanma hakkına sahipti.

Kimler mi temayüle girdi?

Detaylara girmeden önceki dönem il başkanları, önceki dönem belediye başkanları, hemşehri derneklerinin başkanları, sanayiciler, önceki dönemde milletvekili listelerinde aday gösterilen fakat seçilemeyen isimler, önceki dönemde milletvekili olarak görev yapanlar, istifa eden meclis üyeleri, parti yöneticileri; velhasılı toplumun her kesiminden aday adayı, adaylığa terfi edebilme adına temayüle girdiler.

Onlar sandıkta çıkmaya çalışırlarken yakınları da temayülün yapılacağı salonun önünde broşür dağıtarak ilgi çekmeye çalışıyor adayları için oy talebinde bulunuyorlardı.

Neticede AK Parti’de heyecan barometresi her geçen gün artarak devam ediyor. Bu artış 9 Nisan’da zirve yapacak.

Adayların açıklanması ile de saha çalışmasına başlanılmış olacak.

Bize düşen hayırlı olsun demek…

ATMACA DA ADAYLIĞINI AÇIKLADI

Bu yıl aday adayı açıklamalarında uzaktan takip ettiğim CHP’yi, bu sefer yakinen takip etme adına, mahalleden dostumuz, arkadaşımız Bursa Eczacılar Odası önceki dönem başkanlarından Kıvanç Atmaca’nın aday adaylığı açıklamasına katıldım.

Atmaca, daha önce Mustafakemalpaşalılar Dernek Başkanlığı yapmış bir isim. Açıklamasını değerlendirdiğimizde Mustafakemalpaşa ve Karacabey yöresinden hemşehrileri bu özel gününde Atmaca’yı yalnız bırakmadı.

Atmaca da “Mustafakemalpaşa ve Karacabey yöresinden 11 yıldır milletvekili çıkmıyor” dedi. Gerçekten de öyle… CHP listelerinde seçilecek sıralamada en son seneler önce Mehmet Küçükaşık milletvekili seçilmişti.

Atmaca aday gösterilir ve seçilirse faydalı bir isim…

Bizler de kendisine başarılar diliyoruz…

AYDIN ELEŞTİREREK ADAY OLMA GEREKÇELERİNİ ANLATTI

Cumartesi günü adaylık açıklamalarının yoğun yaşandığı partilerden biri de İYİ Parti idi. Toplamda 9 isim aday adaylığını açıkladı.

O isimlerden biri de Yunus Aydın idi.

Aydın neden aday olduğunu, kendi gerekçelerini anlattı.

Ardından listeye girsem de girmesem de “Partimin her zaman emrinde olacağım” dedi.

‘Mış gibi yapmak’ sözünün hastasıyım…

‘Mış gibi yapmak’ sözünün hastasıyım…

“Hiçbir şeyden çekmedi dünyada,

Nasırdan çektiği kadar…” diye anlatır Süleyman Efendinin makus talihini, şair Orhan Veli Kanık

Bizler de vakti zamanı geldiğinde, kendi dönemimizin insanlarını;

“Hiçbir şeyden çekmediler dünyada, etraflarında yaratılan algılardan çektikleri kadar…” diye anacağız.

Gerçekten çoktan uzaklaşmış, algıların etrafında, ‘mış gibi yapmak’ değimini bile güzel Türkçemizde bir yerlere yerleştirmiş bir nesil olduk sonunda.

Fakat işimize geldiğinde gerçek ve doğru şeyler de yapmıyor değiliz hani. En çok da Avrupa ülkeleri ile ortaklaşa yürütülen çalışmalarda işe yaramıyor algı yönetimi, ‘mış gibi yapma’ işleri…

Hep kötü haberler, kötü yapılan işlerden bahsedecek değiliz.

İyi işler de oluyor. Hele hele işin ucunda ciddi bir uluslararası prestij ve gelir ihtimali varsa, son derece sıkı tutuluyor çalışmalar.

Malum, Uludağ Alan Başkanlığı’na pek çok kesim gibi ben de karşı durdum. Alan Başkanlığı adı altında Uludağ’ın en kıymetli bölgelerinin yapılaşmaya açılacak olmasına ve bölgede oteller yapılma ihtimaline karşı bir duruştu bizimkisi.

Halen de öyle, durum değişmedi.

Çünkü Uludağ Alan Başkanlığı’nın hiçbir kademesinde sivil toplum kuruluşlarından, akademik odalardan, yani işin doğru yürümesinden yana ısrar edecek olanlardan temsilci bulunmuyor. Benim tarafımdan en büyük çekince bu.

Yoksa biz de isteriz, Bursa’nın gözbebeği Uludağ’ın çok daha iyi yönetilmesini, ama işte niyet o olmayınca…

Diğer yandan, 2014 yılından itibaren UNESCO Dünya Mirası Geçici listesinde yer alan İznik’in UNESCO Dünya Mirası Daimi Listesine adaylık çalışmaları sırasında, İznik Alan Başkanlığı’nın çalışmaları öyle mi ilerliyor?

Elbette ki, hayır…

Neden?

Çünkü algı çalışmaları, gerçekten iş yaparak bilimsel ilerlemeyi şiar edinmiş ülkelerin oluşturduğu topluluklarda pek işe yaramıyor. Onlar doğru bir biçimde olması gerekenin yapılmasını bekliyorlar. İşte tam da bu nedenle, Uludağ Alan Başkanlığı’na yöneltilen itirazlar İznik Alan Başkanlığı’na yöneltilmiyor.

UNESCO’nun Dünya Mirası olarak tanımladığı İznik’in geçici listeye girmiş olması dahi sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası kamu düzeyinde de önemli bir başarı olarak kabul görüyor. Bu bilinçle, 2021 yılından itibaren hızlandırılan çalışmalar neticesinde, ‘Daimi liste’ye aday olabilme şartları olan yönetim planı ve adaylık dosyası bir yıl gibi bir sürede tamamlandı.

10 Mayıs 2022 tarihinde tamamlanan yönetim planı, Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu üyeleri tarafından oy birliği ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.

19 Eylül 2022 tarihinde tamamlanan adaylık dosyası ise Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2024 Dünya Miras Komitesi Toplantısında görüşülüp karara bağlanmak üzere Türkiye’nin Dünya Miras Listesi adayı olarak, Dünya Miras Merkezine gönderildi.

Tüm bu çalışmalarda, Mimarlar Odası Bursa Şubesi, hem Danışma Kurulu Üyesi hem de Eşgüdüm ve Denetleme Kurulu Üyesi, olarak kurullarda katkı koyuyor.

Yani isteyince oluyor…

1 Mart 2023 tarihinde, UNESCO Dünya Merkezi dosyanın içeriğinin UNESCO’nun Uygula Rehberi formatına göre yazıldığını, tespit ederek dosyayı eksiksiz olarak kabul ettiklerini, İznik’in Dünya Miras Listesi adaylığı sürecinin başladığını ve alanın korunmuşluk düzeyini değerlendirmek üzere International ICOMOS üyelerinin Temmuz- Eylül  arasında İznik’e gelip incelemelerde bulunacağını Kültür ve Turizm Bakanlığına bildirdi.

Yani İznik Temmuz ve Eylül ayları arasındaki dönemde denetimden geçecek.

Dosyanın kabul edildiği 1 Mart 2023 tarihinden itibaren ICOMOS’un alan ile ilgili ek bilgi belge talepleri, ara raporları, panel ve nihai raporlama süreçleri yaklaşık on altı ay gibi uzun soluklu bir süreci kapsıyor.

UNESCO’nun danışma organı ICOMOS uzmanlarının dosya inceleme, alan ziyaretleri ve rapor incelemeleriyle devam edecek sürecin ardından, İznik’in Dünya Mirası Listesi’ne alınıp alınmadığı 2024 yılı Haziran ayında yapılacak komite toplantısında ilan edilecek.

Büyük bir ihtimalle 2024 yılında İznik UNESCO Dünya Mirası Listesine daimi olarak girecek ve biz bu sayede hem uluslararası bir prestij kazanmış olacağız hem de İznik ve Bursa açısından ciddi bir turizm gelirinin kapısı aralanacak.

Tabi turistin şehrimize geldiğinde geceleri de yapacak bir şeyler bulması gerekiyor.

Herkesin ağzında sakız gibi dolaşan ‘kadim şehir Bursa’ sözünün bir anlam ifade etmesini istiyorsak, şehrimizin turizm gelirlerinin artmasından yana tavır koyuyorsak, bu konuda bir şeyler yapmamız şart.

Bu köşeden turizmcilere ve şehri yönetenlere seslenişim olsun; 2024 yılı Haziran ayına kadar şehrimizin gece eğlence hayatının alternatiflerle dolu hale gelmesi için kapıları aralayın. Planlarınızın bir bölümünü de bu yöne kaydırın. Üstelik bunları yaparken de ‘mış gibi yapmayın’ gerçekten isteyince iş yapabildiğinizi hepimiz biliyoruz artık.

Belki bu sayede konaklama süresindeki makus talihimizi yenmiş oluruz.

Kentsel dönüşüm konuşuyoruz!

Kentsel dönüşüm konuşuyoruz!

Gündemin ibresi siyasete döndüğünde kimsenin gözü kulis bilgilerinden başka bir şey görmez oldu. Oysa önümüzde tüm çıplaklığı ile duran ‘deprem ülkesi’ olduğumuz gerçekliği halen bir çözüme, hatta bir yol haritasına dahi kavuşmuş değil.

Bahsettiğim konu sadece deprem bölgesinde evini ve iş yerini kaybetmiş vatandaşlara ev ve iş yeri yapmanın daha da ötesinde. Zira yakın zamanda yaşadığımız deprem felaketinin ardından deprem olmasını beklediğimiz tüm alanların ne kadar tedbirsiz olduğunu bir kez daha gözlemledik.

Korku dağları sarınca ve bu depremle birlikte Bursa’nın adı sıklıkla zikredilir olunca, kentsel dönüşüm de siyasetin gölgesinde, arka planla işletilen gündem olarak yerini aldı.

Şimdilerde herkes binasının güvenliğini sorgulama, kentsel dönüşüm teklifleri alma çabasında.

Tam da bu noktada asıl soru şu;

Bizim şehir olarak ana hatları belli, bütüncül bir kentsel dönüşüm planımız var mı?

Şuana kadar böyle bir plandan bahsedildiğini duymadım.

Yanıt kısaca; yok!

Bildiğim kadarıyla tüm şehri kentsel dönüşüm alanı gibi planlayarak bir ana plan oluşturmak ve sonrasında kentsel dönüşüm çerçevesine giren yerleri de bu ana plana uygun olarak yapılandırmak önerisi vakti zamanında Bursa Büyükşehir Belediyesine gitmiş, ancak konuyla ilgili çalışma yapma müsaadesi alınamamış.

Bundan öncesinde parsel bazlı, yani binaların tek tek dönüşümü ile ilerlemişti süreç. Aslında çok az bir kesimi mutlu eden sürecin sonunda herkesin binasını üstüne para alarak yenilemek gibi bir hevesi oluştu. Şimdilerde kentsel dönüşüm çalışmalarının kırılamayan en önemli halkalarından biri bu.

Diğer yandan da konuyla ilgili yetkili ağızlar kentsel dönüşüm gerçeğinin nasıl olması gerektiğinden dem vuruyorlar yaptıkları açıklamalarda.

Vaktiyle ülkemizde de Bölge Planlama ve Nazım Plan Büroları vardı. Onlar bölge ve şehirler konusunda plan üretir; çeşitli işlevler ve yapılaşmalara uygun bölgeleri belirlerdi. Zamanla bu bürolar yok edildi; iş siyasi kararlara bırakıldı.

Bugün planlamada ülke çapında tam bir yetki kargaşası var. Belediyelerin yanı sıra Başbakanlık, kimi bakanlıklar, TOKİ, ÖİB, Milli Emlak gibi bazı kurumlar yetki sahibi.

2009’da Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Kentleşme Şurası düzenlemiş ve 300 kadar uzmanın katıldığı komisyonların çalışmaları sonucunda, KENTGES adlı yol haritası hazırlanmıştı. KENTGES de kentsel planlamada yetki kargaşasını önlemeyi hedefliyordu. Ne var ki kargaşa hala sürmekte.

Hal böyle olunca, özellikle Bursa için bir bölgeyi gözüne kestirenin kolunun altına kıstırdığı dosyalarla Ankara’nın yollarını tuttuğunu bilmeyen yok artık. Sonuç da genellikle başarılı oluyor.

Şehri hiç görmeyen isimler en güzel, en güzide yerlerde TOKİ konutları yapılmasına ya da ovalarda sanayi bölgeleri kurulmasına izin veren belgeleri imzalayıp geçiyor.

Böylelikle benbilirimci merkezi ve yerel yönetimlerin popülist planlamaları ile yenilenirken bile kargaşadan ve çarpık kentleşmeden kurtulamayan bir Bursa oluyoruz.

İşin garip olan tarafı kentsel dönüşüm konusunda vatandaştan istediği özveriyi kendisi gösteremeyen vatandaşa talkımı verirken kendisi salkımı yutmaya çalışan devlet kurumları ile karşı karşıya kalıyoruz kentsel dönüşüm gayretleri içinde.

Bunun bir örneğini 1050 Konutlar bölgesinde görmek mümkün. Malum, proje; ‘40 yıllık hikayede sona gelindi’ isimli son derece janjanlı bir lansmanla tanıtıldı. Bu tanıtımın üzerinden hayli zaman da geçti. İşleyen, anlaşması yapılan, yıkımı başlanan bir bina dahi olmadı.

Çünkü bölgede özellikle değerli olan cadde üzerindeki alanlarda kalan araziler vatandaşın değil. Hazineye ait

Bir kentsel dönüşüm çalışması yapılması halinde hazine kendisi arazilerinden feragat etmediği gibi kendisine düşecek payı almak üzere pazarlık masasına da oturuyor. Bu sorun henüz çözülemediğinden en acilinden kentsel dönüşüme girmesi gereken 1050 Konutlar beklemede.

Mimarlar Odası Plan İnceleme Komisyonu da kentsel dönüşüm gündemiyle toplantılar yapmaya ve Bursa için bu konuda bir yol haritası çizmek için kolları sıvamaya karar verdi. Hatta ilk toplantısını da geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi.

Umarım bu kez işin uzmanlarına kulak verilir ve doğru bir planlama ile kentsel dönüşüm çalışmaları hızlanır.

NOT: Son günlerde deprem bölgesinden gelen en büyük istek çocukların yeniden eğitim olanaklarına kavuşturulması. Bu konuda çok konuştuk ve çocukların kısa süre içerisinde yeniden eğitim sistemine alınması ve buradaki sosyalleşme ile yaralarını sarmasına izin verilmesi gerektiğini belirttik. Tabi sözlerimize kulak veren olmadı.

Olması gereken, halen atama bekleyen ve deprem bölgesinde gönüllü olarak çalışmak isteyen öğretmenlerden bir kadro oluşturup en azından sözleşmeli öğretmen olarak göreve başlamalarının sağlanmasıydı.

Olan, okullarda zaten öğrencileri olan, ders verme görevleri bulunan öğretmenlerin bölgede görevlendirilmesi oldu.

Sonuçta deprem bölgesindeki öğrenciler günlük birkaç saat ders görmekle sınırlı kaldılar. Öğretmenleri deprem bölgesinde görevli olan öğrencilerin dersleri ise boş geçti. Anlayacağınız bu saçma plan sayesinde ne deprem bölgesindeki öğrenciler mutlu oldu ne de dersleri boş geçen öğrenciler.

Şimdi merak ediyorum ataması yapılan 45 bin öğretmen hangi alandaki açığı kapatacak acaba?

CHP Bursa Milletvekili listesi nasıl oluşacak?

CHP Bursa Milletvekili listesi nasıl oluşacak?

Özellikle bu dönem merak edilen konulardan biri de ana muhalefet partisi CHP.

Malum, 14 Mayıs 2023 tarihinde gerçekleşecek genel seçimlerde milletvekili sıralaması için herkes kulis ve genel merkezden tanıdık derdinde.

Bu açıdan bakınca ana muhalefet partisinde en çok merak ettiğimiz konuların başında listelerin nasıl şekilleneceği geliyor.

Malum ana muhalefet partisi bu dönem ön seçim yapmayacak.

Onlar da çok eleştirdikleri merkez yoklaması ile listeleri belirleyecek.

Şu ana kadar başvuran isimler arasında geçmişte CHP’nin kapısından bile içeri girmeyen isimler var.

Hatta CHP’yi öcü olarak görenler…

Onlar şimdi aday adayı.

Belki yarın da aday gösterilecekler.

Kim bilir belki de seçilecek sıradan listeye girecekler.

Bunun adı ön seçim olmayınca dudak demokrasisinde şans, talih, kader kısmet desek daha doğru olacak.

Ya da rüzgâra göre hareket eden aday demek daha doğru olacak…

***

Gelelim liste sorularına…

Mesela bu dönemde en çok merak edilen konuların başında;

Millet İttifakı’nın son seçimlerde Büyükşehir Belediye Başkan adayı, geçmiş dönem Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in aday olup olmayacağı…

Bu sorunun yanıtı, şu an itibariyle Mustafa Bozbey resmi başvuruda bulunmadı.

Fakat son dakikada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kontenjan kullanılarak aday gösterilir mi?

Bekleyip, takip etmek gerekiyor.

***

Yine CHP açısından merak ettiğimiz konulardan biri de listeler yapılırken bölgelere dikkat edilecek mi?

Misal olarak, İnegöl-Yenişehir, Orhaneli-Keles-Büyükorhan ve Harmancık, Gemlik-Orhangazi-İznik, Mustafakemalpaşa ve Karacabey, Gürsu-Kestel bölgeleri dikkate alınarak mı liste hazırlanacak?

Demografik özelliklere ne kadar dikkat edilecek?

Yoksa başka dengelere göre mi hareket edilecek?

Bir başka soru Millet İttifakı’nı oluşturan diğer siyasi partilerden kaç isim CHP listelerinden aday gösterilecek?

Bunlardan kaçı seçilebilecek sıradan aday gösterilecek?

Ve en önemlisi mevcut milletvekilleri devam edecek mi?

Yoksa yerel seçimlere mi saklanacak?

Ya da emekli mi edilecek?

Ya da başka bölgelere mi kaydırılacak?

Ya da genel merkezde mi görevlendirilecek?

Bu sorular uzadıkça uzuyor.

Bu dengelere göre oluşacak aday listesi CHP’nin oyunu belirleyecek…

Ama benim bugünden ifade edeceğim, CHP’de oluşacak listeler, CHP örgütünü de geçmişten bugüne kadar CHP’ye oy veren tabanı da mutlu etmeyecek.

Bizden hatırlatması…

AK PARTİ’DE TEMAYÜL ZAMANI

Genel seçimler öncesi başvuru süreci sona eren AK Parti’de sıra şimdi temayülde.

Aday adayları 25 Mart Cumartesi günü Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde partililere sorulacak.

Saat 10.00’da başlayacak temayül saat 16.00’da sona erecek.

Toplam 230 müracaatın olduğu temayülden sonraki aşama genel merkezde gerçekleşecek mülakat.

Bakalım bu süreçten sonra AK Parti’nin milletvekili listeleri nasıl şekillenecek?..

Bekleyip, göreceğiz…

Gram altın 2 bin lirayı görür mü?

Gram altın 2 bin lirayı görür mü?

Sular dalgalı da olsa altın yoluna devam ediyor.

Hem de rekor yolunda bir ilerleme bu.

Ons fiyatı yeniden 2 bin doların üstüne taşıyan atmosfer farklılaşma sinyalleri vermekle birlikte hala gündemde.

ABD’de başlayan bankacılık krizinin Credit Suisse’le birlikte Avrupa’ya transfer olması riskten kaçış psikolojisini halen desteklemekte!

Krizin büyümemesi için atılan adımların altının çıkış hızını etkilemesine rağmen güven tesisi sağlanabilmiş değil. Yani altın revaçta kalma potansiyelini kısmen koruyor.

Keza merkez bankalarının faiz adımları da bu trendi şimdilik kaydıyla destekler bir görünümde!

Amerikan Merkez Bankası’nın Fed’in 25 baz puanlık faiz artışı sonrası verdiği mesajlar dolar endeksini 102 seviyesine kadar itti. Bu süreçse altına yarardı.

Fed Başkanı Jerome Powell, bankacılık krizi nedeniyle faiz artışına ara vermeyi planladıklarını açıkladı. Ancak enflasyon endişeleri halen güçlü.

Dolayısıyla bir faiz artışının ardından faizlerin yatay bırakılması hedefleniyor!

Yani Fed yönetimi hem bankacılık krizi kaynaklı resesyon endişelerini önemsiyor. Hem de enflasyonu. İki arada bir derede durumu söz konusu.

Çünkü enflasyonu frenlemek için yüksek faize ihtiyacı var. Ama yüksek faiz bankacılık krizini körüklüyor.

Haliyle “ne şiş yansın ne kebap” taktiği öne çıktı!

Bir yandan faiz artış sürecine dur deneceği ifadesi karşımızı çıkarken diğer taraftan piyasaların umutla beklediği faiz indirimine bu yıl gidilmeyeceği duyuruldu.

Bu tablo ise dolar, tahvil getirileri ve hisse senedi piyasasında geri çekilmeye yol açtı. Buna karşın altına olan talep arttı.

Aslında düşük dolar ons fiyatı yukarı yönlü olarak destekleyen bir etkiye sahip. Ama bankacılık krizini kısmen diri tutan faiz politikası riskli varlıklar yerine güvenli liman olan altını yine parlattı!

Ve gözden kaçmaması gereken bir trend daha var. Merkez bankaları altına almaya devam ediyor. Artan rezervler ve talep altını diri tutmakta.

Bu çerçevede Goldman Sachs analistlerinin “Merkez bankası alımlarının uzun vadeli fiyatları da olumlu etkilediği” yönündeki yorumları önümüzdeki yıl ons başına 2 bin 500 dolarlık beklentilerin de dile getirilmesine neden olmakta.

Bu uzun vadeli çıkış senaryosunda oluşan bu ihtimalin iç piyasaya yani gram fiyata yansıması ise çok daha güçlü olabilir!

Çünkü doların lira karşısındaki sakin seyrinin de önümüzdeki bir yıl içinde değişmesi kuvvetle muhtemel.

Doların yıl sonunda en azından 22 lira civarına yükselmesi ihtimal dahilinde. Yani yüzde 30’luk bir artış potansiyeli mevcut.

Dolayısıyla onstaki yüzde 25’lik artış beklentisi ile doların lira karşısındaki olası seyrini birleştirirsek yüzde 55 civarında bir fiyat artışının beklenmesi de olanaklı hale geliyor gram altın adına!

Yani altın için öngörülen iyimser senaryoda gram fiyatın bir yıl içinde bin 890 TL’ye çıkması teknik olarak mümkün görünüyor? Kısacası 2 bin liraya çok yakın bir seyir izlemesi mümkün.

Hafta başında bin 229 lirayı aşarak rekor tazeleyen gramın rekor serisine yeni halkalar eklemesi pek de zor değil kısacası.

Ama unutmayalım ki özellikle ons tarafında hala oynak bir piyasa manzarası var.

Bin 930 dolara doğru geri çekilmelerin yaşaması da ihtimal dahilinde. Bu desteğin işlememesi bin 890 dolara da indirebilir onsu!

Haliyle gram fiyatın da bin 100 TL’ye inmesi zaman zaman mümkün. Ancak dolar lira karşısında öyle ya da böyle prim yaptığı için ciddi geri çekilmeleri gram tarafında beklemek zor.

Ve unutmayalım ki altın uzun vadede de parlamaya aday.

AK Parti Bursa İl yönetiminden 18 isim aday adayı

AK Parti Bursa İl yönetiminden 18 isim aday adayı

Aday adaylığı sürecini ilk kaleme aldığımızda AK Parti’den olası aday adaylarını yazmıştık.

O zaman sırasıyla Mustafa Yavuz, Mustafa Yıldırım, Cemile Yiğit, Kevser Öztürk, Setenay Yüksel Olguner, Nurettin Arif Kurtulmuşlar, Fuat Alparslan, Ali Sait Adiloğlu, Hasan Durmayaz, Ebru Ahu’nun istifa edeceğini bu köşeden duyurmuştuk.

Sürecin başlaması ile beraber yazdığımız bu isimlere yürütmede görev yapan Kemal Ermiş de buna ilave oldu.

***

Sonrasında asil ve yedeklerde görev yapan bazı isimler de dosya verince oldukça kalabalık bir liste oluştu.

Sırasıyla o isimler:

Mehmet Refik Selik, İrfan Akkaya, Asuman Akçay Sakallı, Zehra Dalkılıç, Yavuz Aman da aday adayı olmak için ayrıldı.

Bunların yanı sıra İl Kadın Kolları Başkanı Emel Gözükara Durmaz ve Ömer Faruk Temiztürk de dosya veren isimler…

Kısaca il yönetiminden en az 18 kişi dosya vermiş durumda.

***

Bu arada, AK Parti’yi Bursa’da seçimlere götürecek yeni yürütme de pazartesi günü Davut Gürkan tarafından yönetim kurulu toplantısında açıklanacak.

Bakalım dosya veren isimlerden kaçı listelerde yer bulacak, kaçı Ankara’ya gidecek?..

Bunun yanı sıra dosyasını veren iki isim var ki onlar da oldukça dikkat çekiyor.

O isimlerden ilki uzun yıllar AK Parti’de önce gençlik kollarında yöneticilik, ardından çok başarılı gençlik kolları başkanlığı  ve iki dönemdir de ilçede yürütmede görev yapan Semih Peksert.

Önceki gün aday adaylığı dosyasını teslim eden Peksert, siyasette takip edilmesi gereken bir isim.

Bizler de kendisine çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

***

Dosyasını veren diğer bir başka isim var, o da Nilüfer İlçe Başkanlığı görevinden milletvekili aday adayı olmak için ayrılan Eşref Kurem.

Aynı zamanda akademisyen olan, siyasetin nezaket ismi Kurem de önceki gün dosyasını vererek milletvekilliği yolunda ilk adımı atmış oldu.

Bizler de kendisine başarılar diliyoruz.

AYDIN DA RESMEN ADAY ADAYI

Siyasi partilerde aday adaylığı sürecinin sonuna yaklaşıldığı bugünlerde başvuru yapan isimlerden öne çıkanları kaleme almaya devam ediyoruz.

Bugün de aday adayı olacağını daha önce yazdığımız bir isim olan Uludağ OSB Başkanı Yunus Aydın’dan bahsedeceğiz.

Uludağ OSB’de yapmış olduğu çalışmalarla dikkatleri çeken Aydın, bakanlık tarafından 3 ay dinlendirilmeye alınmıştı.

Norm Haber’de yayınlanan Yerel Bakış programına konuk ettiğimiz Aydın aday olacağı sinyalini vermiş ve “artık başka kulvarda koşma zamanı” demişti.

O sinyalin neticesinde, Yunus Aydın İYİ Parti’den milletvekili adayı olabilmek için dosyasını verdi…

Hayırlı olsun.

Ancak diyeceğimiz odur ki Aydın, seçilecek sıralamadan aday gösterilmesi durumunda kentin doğu yakasına değer katar.

Ankara’daki ilişkilerini de göz önünde bulundurursak Aydın’ın şansı oldukça yüksek.

Bizler de Aydın’a çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

Depremin gölgesinde konut tartışması

Depremin gölgesinde konut tartışması

Deprem bölgesinde bugün yine üst üste gelen ve büyüklükleri 4’ün üzerinde olan sarsıntılar yaşandı. Yetkin isimlerin açıklamalarına kulak verecek olursak bu artçı sarsıntıların 2 yıl sürmesi bekleniyor.

Elbette sarsıntılarla birlikte hasarlı binaların bazılarının yıkıldığına da şahit oluyoruz. Gerek vatandaştan gerekse kamu çalışanlarından hasar tespit çalışmalarına katılanlara ‘binayı az hasarlı yaz, orta hasarlı yaz’ gibi baskılar geldiği işittiğimiz bilgiler arasındaydı. Umarım tespit komisyonunda görev alanlar bu baskılara kulak asmamışlardır da riskli binalarda vatandaşın yaşamını sürdürmesine neden olmamışlardır.

Madalyonun bir diğer yüzünde ise sürekli beşik gibi sallanan bölgede yaşama tutunmaya çalışıyor depremzedeler. Halen tam olarak kurulabilmiş bir düzen ve herkese ulaşmış imkanlardan bahsetmek mümkün değil.

Daha işin bu kısmı tamamlanmamışken, devletin güçlü eli tüm depremzedelere gereken imkanları sunmamış, gerekli korumayı sağlayamamışken, bir yandan da deprem bölgesinde konut yapmak için kollar sıvandı.

İşin bu kısmında ise çeşitli soru işaretleri mevcut.

Her şeyden önce, sarsıntıların halen devam ettiği bölgede konut yapmak ne kadar sağlıklı bu tartışılıyor. Burada farklı görüşlerin bulunduğuna değinmek gerek. Bir kesim mevcut teknolojik gelişmelerden yararlanılarak bir sorun yaşanmayacağına değinirken, bir kesim ise özellikle temel atma ve beton dökme işlemleri sırasında yaşanacak bir artçı sarsıntıda betonda çatlaklar oluşacağından dem vuruyor.

Kafalar karışık ve bir an önce konuda netleşilmesi gerek, çünkü söz konusu olan insan hayatı.

Bir diğer tartışma konusu ise verilen sözlerin verilen sürede tutulup tutulamayacağı.

Depremin yerle bir ettiği 11 şehirde TOKİ’nin 199 bin 739 konutun inşasına hemen başlayacağı bildirildi. Bu kapsamda çok sayıda şirketle bu ayın başında protokol yapıldı. Pazarlık usulüyle yapılan ihalelerin toplam bedeli şimdiden 75 milyar TL’yi geçti. Cumhurbaşkanı’nın yaptığı açıklamalarda, köy evleri ile birlikte yapılacak toplam konut sayısının 270 bini bulacağı vurgulanmıştı. Uzmanlar ise hasar tespit çalışmalarının tamamen bitmesinin ardından bölgede yapılması gereken toplam konut sayısının 350 bine yaklaşabileceğini söylüyor.

Sayı giderek artıyor fark ettiyseniz…

Konuyla ilgili sosyal medyada dolaşan bir paylaşımda vurgulanan rakamlar ise dikkat çekici;

“Hükümetin vaadi 319 bin daire. Maliyeti yaklaşık 32 milyar dolar. İnşaatları bir yılda tamamlamak için 53 bin kalıpçı, 32 bin demirci, 100 bin ince işler ustası, 21 bin tesisatçı, 17 bin mühendis, 25 bin teknik ve idari kadro, toplam 250 bin kişi gerekmektedir. Bu kadar kişiyi, bölgede, nasıl, hangi şartlarda çalıştıracaksınız?

Çıkacak 10 milyon metreküp hafriyat için gerekli 10 bin kepçe ve kamyonu nereden getirmeyi planlıyorsunuz? 15 milyon metreküp beton için 170 beton santrali gerekli. Ne zaman kurmayı planlıyorsunuz? Konutların tamamlanması 8-10 yıldır. Kimse kimseyi kandırmasın. Konteyner kentlerin kurulumu bile 2-3 yıldan önce tamamlanamaz!”

Aslında yanlış da değil. Henüz tüm depremzedelerin çadıra kavuştuğundan bahsedemediğimiz gibi konteyner kentlerin kurulumuna yeni başlandığını belirtmekte yarar var.

Fakat işi sadece sosyal medya paylaşımları ile bırakmamak gerektiğinden İnşaat Mühendisleri Odası Genel Merkezinin konuyla ilgili açıklamasına da değinmek lazım.

İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç, “Bu kadar büyük bir inşaat faaliyetinde tek sorun maddi kaynak değil. Malzeme üretimi ve temininden insan kaynağına kadar farklı zorluklar var. Bu boyutta bir yapım için Türkiye’deki tüm çalışmaların durdurulması gerekebilir!” diyor.

Elbette yapılamayacak şey yok dünyada, ama işin ucu paraya dayanıyor. Hani öyle büyük maddi gücünüz vardır ki; tüm dünyanın imkanlarını seferber edersiniz, parasını da tıkır tıkır ödersiniz, işte o zaman verdiğiniz sözler, söz verdiğiniz zamanda yerine getirilebilir.

Deprem bölgesinde yaşayan insanların kalıcı konutlarına bir an önce kavuşmasını yürekten istiyorum. Bölgeyi çok kısa bir süre de olsa görmüş biri olarak samimiyetime inanabilirsiniz. Ancak eğri oturup doğru konuşalım, önceliğimiz tüm vatandaşlarımızı konteyner kentlerde sağlıklı ve güvenli bir yaşama kavuşturmak olmalı. Burada gereken yapıldıktan, tüm vatandaşlar aynı imkanlara kavuştuktan sonra ise yeni kentlerin inşasına başlanabilir. Aksi halde tanıdık usulüyle yürüyen işlerden biri olur depremzedelere konut yapma işi de. Tanıdığı olan konutuna kavuşur, bizim gibiler de çadırı bile bulamadan yıllarını geçirir

‘BANA NE ZAMAN DAVA AÇIYORSUNUZ?’

Uzun süre hem Türkiye’nin hem de Bursa’nın gündeminde yerini almıştı, şehrimizin ‘Çadır skandalı’ iddialar üzerine Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bir açıklama yapılmış, söylenenlerin doğru olmadığı, iddiayı ortaya atanlar hakkında yasal işlem başlatılacağı vurgulanmıştı.

Hatta meseleyi ortaya çıkaran ve ülke gündemine taşıyan Eğitim İş Bursa Şube Başkanı Yeliz Toy da kendisine yasal bir çağrı yapılmasını dört gözle bekliyordu. Böylece konu bir soruşturmanın ötesine geçecek, üstünün örtülmesi mümkün olmayacak, tüm deliller de yeniden ülke gündemine taşınacaktı.

Yapılan ‘yasal işlem başlatacağız’ açıklamasının üzerinden 11 gün geçmiş, ama başlatılan bir işlem olmamış. Milli Eğitim Bakanlığının hakkında yasal işlem başlatılmasını böylesine dört gözle bekleyen bir ismi neden 11 gün beklettiğine anlam vermek güç.

Yeliz Toy, dün itibariyle Milli Eğitim Bakanlığına başvuruda bulunarak; iddia sahipleri hakkında adli süreç başlatılıp başlatılmadığını, başlatılmadıysa ne zaman başlatılacağını sormuş. Kısacası ‘Bana ne zaman dava açacaksınız?’ demiş.

Fakat hepimiz biliyoruz ki, o çadırlar satın alındı, yasal işlem başlatılırsa konuyla ilgili tüm deliller gözler önüne serilecek, hatta deliller karartıldıysa daha da büyük bir skandal olacak. Yani yasal işlem kolay kolay başlamayacak…

Bu rapor Bursa’yı kurtaracak mı?

Bu rapor Bursa’yı kurtaracak mı?

Bursa nasıl bir ekonomik geleceğe sahip olmalı?

Bu soru yıllardır çeşitli kesimlerce soruluyor.

Yanıtlarda ortaya çıkan tabloda ise kimine göre sanayi kenti özelliği öne çıkmalı. Kimine göre ise tarım ve turizmde atağa geçmeli Bursa.

Veri bazlı değerlendirmelerden genelde uzak olan bu görüşlerin çok da etkili olması beklenemezdi. Nitekim Bursa kendi mecrasında akmaya devam ediyor!

Yani kent dinamiklerinin koordineli olarak kafa yorduğu ve ortak bir stratejiye ulaştığı bir dönem pek de yer almıyor kent hafızasında. Doğal olarak da her sektör kendi koşullarında ve imkanları doğrultusunda gelişme ya da gerileme süreci ile yüzleşmekte.

Uzun vadeli bir strateji planına olan ihtiyaç bir türlü tam olarak giderilemediği için Bursa’nın hem ekonomik hem sosyal geleceği kendi haline kalmış görünüyor neticede.

Zaman zaman yerel yönetimler, BTSO ve SİAD’ların bazı çalışmaları ortaya çıksa da konsensus içeren detaylı uzlaşma belgelerine ulaşamadık. Bu tablonun temel nedeni ise aktörler arasında çalışmalara ortaklaşa imza atma anlayışının gelişememiş olmasıdır!

Bu anlamda yeni bir girişim Buğra Küçükkayalar yönetimindeki BUSİAD tarafından sahaya sürüldü.

Rakamların dili ile konuşmayı seven Buğra başkan epey bir istatistik dersi çalışmış bir strateji oluşturabilme adına.

Birkaç yönlü karşılaştırma ile kentin ekonomisine nasıl bir rota çizilmesi gerektiğine dair bir fikir dizisi ortaya çıkmış neticede!


Dış örnek Almanya karşılaştırması ile çıktı karşımıza. BUSİAD raporunda Almanya Türkiye kıyaslaması ve Bursa’ya dair örneksellik rakamlarla ortaya kondu.

Yani hedef Almanya ayarında olabilmek!

Bursa ayrıca İstanbul, Kocaeli ve Gaziantep’le karşılaştırılmış. Neticede “Sanayi tarım ve turizmde rakipler ve hedefler bazında neredeyiz?” sorusuna dair bir yanıt oluşmuş.

Ayrıca gelişim için çözümsel bazda öneriler listesi oluşturmuş BUSİAD yönetimi.

Özetle ortaya çıkan tabloda Bursa’nın aynı anda sanayi, tarım ve turizmde gelişme potansiyeli olduğu vurgusu öne çıkmakta söz konusu raporda!

Özellikle sanayide doymamışlık kavramının öne çıktığı bir tablo dikkat çekiyor bu raporda. Ancak altı çizilen bir konu tarım arazilerine hiçbir şekilde dokunmayan bir sanayi gelişiminin mümkün olduğu vurgusu idi.

Ancak, arazi bazlı bir stratejiden öte “nasıl bir sanayi” sorusu daha detaylı olarak ilgi görmeli bence. Çünkü günümüzde dar alanlarda yüksek teknolojinin rahatça hareket edebildiği Endüstri 4.0 çözümleri çok başarılı örnekleri sunmakta.

Net bir örnek de 3 boyutlu yazıcılarla evlerde bile ciddi üretimin yapılabilmesidir. Dolayısıyla sanayileşmenin metrekare bazında konuşulmasından ziyade insan kaynağı, inovatif düşünce ve küresel oyuncu zihniyeti bazında stratejiler bazında değerlendirilmesi çok daha önemli bence!

Diğer taraftan bakıldığında tarım potansiyelinin de hala bitmemiş olduğu vurgusu önemli BUSİAD raporu adına. Altı çizilecek rapor maddeleri arasında organik tarımın şiddetle tavsiye ediliyor olması dikkat çekmekte.

Diğer taraftan turizme ait paylaşılan rakamlar, doluluk oranının yarı yarıya seyrettiği, gecelik konaklamanın 2 geceyi geçmediği Bursa’da alınacak daha çok yolun olduğunu gösteriyor! Ne yazık ki; şimdiye kadar turizm kenti olmayı başaramadık yüksek potansiyellerine rağmen.

Bundan sonrasına dair ise detaylı bir öneriye raporda rastlanmadığına da dikkat çekmekte fayda var. Açıkçası genel istatistiklerin gösterdiği işaretler ve genel öneriler dışında BUSİAD çok da detaylı çalışma yapmaya fırsat bulamamış gibi görünüyor!

Aslında kent bileşenlerinin elini taşın altını koyacağı bir ana yol haritası ortaya çıkmış gibi daha ziyade. Çünkü üzerinde çalışılması gereken çok detay var uzun vadeli bir stratejinin çözüm bazında ortaya çıkabilmesi için.

Ayrıca Bursa’nın çevresel ve sosyolojik ihtiyaçları ve geleceğine dair analizler ve öneriler olmadan pek de sağlıklı sonuç çıkmayacağı açık!

Raporda dikkat edilmesi gereken bir rakam dikkat çekiyor bu arada sıcak gündem adına. OSB’lerdeki sanayi kuruluşlarının 1999 öncesi yapılanlarının sayısı şu andaki toplam firma sayısının yüzde 31,8’ine denk gelmesi dikkat çekici.

Her ne kadar bu yapıların bir bölümü yenilenmiş olsa da Bursa sanayisinde deprem bazlı riskin büyüklüğüne dair bir fikir verebilmekte!

Dere nerede? İnek içmiş…

Dere nerede? İnek içmiş…

Bursa’nın su zengini bir şehir olduğu algısının yanlış olduğundan çıkılıp aslında su fakiri bir şehir olduğu fikri üzerinde durmamız gerektiği söyleniyor uzun zamandır.

Peki, Bursa’nın su fakiri bir şehir olduğu iddiası da bir algı olamaz mı?

Biliyoruz ki, dünyanın dörtte üç gibi bir oranı sulardan oluşuyor, insanoğlunun yaşamını sürdürdüğü kara parçaları dünya varlığının sadece dörtte biri kadar. Dünya denen gezegende böylesine büyük bir oranı kapsayan suların ne kadarı içilebilir su olarak nitelendirilebiliyor dersiniz?

Sadece yüzde 1’lik bir oran!

Hatta daha da çarpıcı bir gerçeklik var ortada; dünyadaki tatlı suyun yarısı sadece altı ülkenin su kaynaklarında bulunuyor.

Yani dünyanın bu altı ülkesinin dışında kalan ülkeler evvel ezel su fakiri zaten!

Toprağa karışma ya da yoğunlaşma ile aslında bir döngü içinde bulunan su, tamamen tükenir duruma hiç gelmese de insanların ihtiyaç duydukları zamanda ve ihtiyaç duydukları yerde içme suyu bulmanın her daim mümkün olmadığı gerçekliği ile yüzleşmenin tam zamanı.

Tekerlemedeki gibi; ‘Dere nerede? İnek içmiş…’ yapmanın hiç anlamı yok!

Şimdi gelelim işin algı kısmına…

Su ile ilgili yazılar yazarken sürekli söylediğimiz ‘Velhasıl Bursa sudan ibaret’ söyleminin yanına yapıştırıverdiğimiz ‘Bursa’da su çeşmeden içilir’ sloganı ile şehrimizde suyun bol olduğu algısını bir zamanlar, belki de işimize öyle geldiği için oluşturmuşuz gibi.

Sonrasında, şöyle etrafımıza bir baktığımızda gördüğümüz manzaranın bize anlattıklarını, yani yer altı ve yer üstü su kaynaklarımızı; denizimi, gölümüzü, derelerimizi ve termal su kaynaklarımızı da belleğimize eklediğimizde, iyice bizde yer etmiş suyu bol bir şehirde yaşadığımız fikri.

Oysa gerçeklik, Türkiye de dahil olmak üzere dünya üzerindeki pek çok ülkenin tatlı su denilen suyu kıt kaynak olarak kullandığı yönünde.

İşin içine bir de kötü kullanım, suya karşı sanki hiç tükenmeyecek bir kaynakmış gibi yaklaşma eklenince, iyice suyunu çıkarmışız su kullanımının.

Aklıma gelmiyor da değil hani, suyun fütursuzca kullanımına yönelik yükselen seslere vatandaşın kulaklarını tıkaması için mi oluşturuldu vakti zamanında ‘su zengini Bursa’ algısı diye…

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin 2022 yılında yaptığı bir açıklamaya göre, Türkiye’nin 105 milyar metreküp kullanılabilir tatlı su varlığına karşın, kişi başına 1240 metreküp su düşüyor. Mülteciler ve turistler de işin içine katıldığında rakamı 875 metreküp olarak güncellemek mümkün. Böylece Türkiye 1000 metreküp ‘su fakirliği’ sınırının altında kalan ülkeler arasındaki yerini 2022 yılında almış görünüyor.

Bursa da bu fakirliğin tam göbeğinde.

Yer altı ve yer üstü, içilebilir ya da kullanılabilir tüm su kaynaklarımızla ilgili hassasiyetimi sadece bir güne bağlamadığımdan, içim rahat olarak Dünya Su Gününde yapılan açıklamaları takip ettim. Genel olarak söylenenler, Bursa için dikkat çekilen noktalar aynı.

Aynı olmasında da bir beis yok, çünkü yapılan uyarılara kulak tıkanmaya devam ediliyor. Misal Bursa Su Kolektifi;

Bursa Büyükşehir Belediyesi kentte inşa edilen atık su arıtma tesislerinin çokluğuna dem vuruyor. Evsel ve endüstriyel kullanımdan çıkan atık sular arıtılıyorsa Nilüfer Çayı ve Bursa genelindeki diğer dereler neden zehir akıyor? Vadilerde akan sular tek bir vadiye toplanarak diğer vadi kenarlarındaki hayvanların susuzluktan ölmesine neden seyirci kalınıyor?” diye sordu.

Susuzluğun çarpıcılığını gözlemlemek için Nilüfer Barajı’nda bir açıklama yapan Nilüfer Kent Konseyi, TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu, Bursa Barosu, TTB Bursa Tabip odası, Doğader, Ekoder, Tarım Orkam-Sen ve Türkiye Ormancılar Derneği ise açıklamasında;

“Bursa’nın yaşam kaynaklarından alınarak şişelenen sular, kentimizin su döngüsünü bozmakta ve kuraklığa sebep olmaktadır. Tarım alanlarına doğru yayılan imar planları ve sanayi alanları su kaynaklarımızı hem kirletmekte hem de yok etmektedir. Siyasiler ve karar vericiler, fabrikalara kontrolsüz ve denetimsizce su sağlarken, yurttaşlara sağlıklı ve ulaşılabilir su sağlamak konusunda sessiz ve etkisiz kalmaktadır. Bursalıların evlerinde kullandıkları musluklarından akan su tüketimine dikkat çekmeden önce, suyu kirleterek ve hoyratça kullanarak kuraklığa neden olanlara dikkat çekmek gerekmektedir” sözleri ile çok şükür ki, susuzluğun yükünü sade vatandaşın omuzlarından aldı.

Alınması gereken iki tedbirin çok önemli olduğunu defalarca söyledik, yazdık, hiç bıkmadan tekrar etmekte de sakınca görmüyorum;

Özellikle tekstil fabrikaları ve Cargill gibi üretiminde yoğun su kullanan fabrikaların acilen denetlenmesi ve bünyesindeki kuyulardan ne ölçüde su çektiği, kaçak kuyu kullanıp kullanmadıkları tespit edilmeli. Gereken cezalar da en ağır biçimde uygulanmalıdır.

Tarımın vahşi sulama yönteminden hızla uzaklaştırılması, damla sulama yöntemi ile sulamaya geçmek için çiftçiye gereken tüm imkanların sağlanması da çok önemli bir diğer husustur.

Aksi halde, UNICEF verilerine göre; 2025 gibi erken bir tarihte dünya nüfusunun yarısı su kıtlığıyla karşı karşıya olan bölgelerde yaşıyor olabilir.

Ülkemiz de bu ülkeler arasında yer alabilir!

2030 yılına kadar yaklaşık 700 milyon insan yoğun su kıtlığı nedeniyle yerinden olabilir.

Biz de bu insanlar arasında olabiliriz!

2040 yılına kadar, dünya çapında kabaca her 4 çocuktan 1’i son derece yüksek su stresi olan bölgelerde yaşıyor olabilir.

Bizim çocuğumuz ya da torunumuz onlardan biri olabilir!

NOT: Su konusunun hassasiyetinden ve öneminden dolayı şimdilik burada bitirdiğim yazımın devamını ilerleyen günlerde yine bu köşeden okuyabilirsiniz

İYİ Parti’de Birgül Yılmaz Günay da aday

İYİ Parti’de Birgül Yılmaz Günay da aday

İYİ Parti’de de aday adayı açıklamalarını yakinen takip ediyoruz. Adaylık açıklaması yapan isimlerden en dikkat çekeni de kurulduğu ilk günden itibaren partide görev alan Birgül Yıldız Günay.

Uzun yıllar Bursa Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden BİNTED’de genel müdürlük yapan ve Bursa Ticaret Lisesi kökenli olan Günay, partisinin en çalışkan kadın yöneticilerinden biriydi.

Her zaman taşın altına elini koyan, partisi için çalışan Günay aday gösterilmesi ve seçilmesi durumunda kente değer katacak isimlerden biri.

Aynı zamanda okul arkadaşımız olan Birgül Yıldız Günay’a bizler de çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

AK PARTİ’DE TÜRKMEN ADAY MUHAMMED ERDOĞAN 

Yaklaşan genel seçimler öncesi siyasi partilerdeki hareketlilik devam ediyor. Saat geçmesin ki siyasi partilerde adaylık başvurusu açıklaması yapılmasın. Bu minvalde hareketliliği en çok yaşayan siyasi parti ise AK Parti.

AK Parti’de dikkat çeken adaylar kısmında bugün yazacağımız ilk isim Suriye doğumlu Türkmen aday Muhammed Erdoğan.

2018 seçimlerinde partisi tarafından 1. bölge, 9. sıradan aday gösterilen Erdoğan, bu seçimlerde de şansını deniyor.

Bir önceki seçimlerde elde ettiği tecrübe ile aday adaylığı başvurusunda bulunan Erdoğan özellikle bir konunun altını üzerini basa basa çiziyor. O da “ben Suriye doğumluyum ve Türkmen’im, Türkiye Cumhuriyeti benim vatanım, burada yaşamaktan, burada olmaktan burada ticaret yapmaktan çok mutluyum. Benim çocuklarımın ana dili Türkçe, onlarla iletişimimi Türkçe kuruyorum” diyor…

Bu gerçekten önemli. Kendisi iç mimar olan, siyaset alanında yüksek lisan yapan Erdoğan’a bizler de seçimlerde başarı diliyoruz.

*****

Gelelim diğer bir adaya… O isim iki dönem Mustafakemalpaşa Belediye Başkanlığı görevinde bulunan Sadi Kurtulan.

Aynı zamanda eğitim camiasının da sevdiği bir isim olan Kurtulan, önceki gün dosyasını AK Parti Bursa İl Başkanlığı’na teslim etti.

Aday gösterilmesi ve seçilmesi durumunda tecrübelerinden istifade edilecek bir isim Sadi Hocam.

Bizler de kendisine çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

*****

AK Parti’de aday adaylığı başvurusu yapan bir başka isim Orhangazi Belediye Başkanlığı görevinde bulunan Neşet Çağlayan.

Erzurum kökenli olan Çağlayan da önceki gün başvurusunu teslim ederek adaylık yarışına girmiş oldu.

Orhangazi’de hem ilçe başkanlığı hem de belediye başkanlığı görevlerinde bulunan Çağlayan’a çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

AK Parti’de adaylık başvurularını bir de Ankara Genel Merkez’den yapanlar var. Onların içinde de dikkat çeken isimler var, onları da bir iki gün içinde yazarız.

Bize düşen tüm aday adaylarına başarı dilemek…

RAMAZAN’I ŞERİFİNİZ MÜBAREK OLSUN

Bu yazıyı okuduğunuz zaman belki Ramazan’a girmiş olacağız ya da saatler kalacak. Bu vesile ile Ramazan ayının başta ülkemiz ve İslam coğrafyası olmak üzere insanlığa hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah’tan diliyorum.

Yaptığınız ibadetler kabul olsun…

Hayırlı ramazanlar…

‘Bir günlük’ suyumuz mu var?

‘Bir günlük’ suyumuz mu var?

Alt tarafı iki hidrojen bir oksijen.

Yani bir molekül su… İşte hayatın özü.

Onsuz olmuyor! Hayatımızı her anında bir biçimde bizimle.

Bizimle olmak zorunda.

Ama eskisi kadar bol değil. Bol olansa deli dolu giden tüketim! Sanki sonsuz bir kaynak bu. Haliyle sınırsız kullanım hakkımız var. Ve bu düşünce tarzı neticesinde deli dolu tüketimle yüzleşiyoruz.

Milyarlarca insan yeterli ve sağlıklı suya ulaşma konusunda ciddi sıkıntılar yaşamaya başlamışken hunharca tüketilen suyun faturası ile karşılaşmak zorunda bırakılıyoruz!

Kısacası “sudan sebeple” savaş çıkma potansiyeli artıp duruyor.

Evden ofise, tarımdan sanayiye her alana yayılan yoğun ve hesapsız tüketim adeta bir yaşam biçimi bir kültür unsuru gibi Türkiye’de.

Kuraklıkla gelen uyarı sinyalleri aklı başa getirmek için son çare gibi görünüyor!

Boşalan adeta kuruyan barajların durumu da akılları başa getirmezse işimiz kolay değil.


Gün geçmiyor ki Bursa’nın barajlarında iki eksilip bir artan sonra da üç eksilen su seviyelerine dair haber gelmesin.

Ve görünen o ki önümüzdeki iki ay içinde kayda değer yağış olmazsa ki olmama riski çok yüksek, bu yaz zor geçecek demektir.

Su kıtlığının ayak seslerinin giderek yükseldiği böyle bir dönemde yine bolca toplantı ve açıklama ile çare üretmeye çalışıyoruz.

Sembolik değeri olan 22 Mart yani bugün de bolca nutuk atılacak. Çünkü bugün Dünya Su Günü.

1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ilan edildiğinden bu yana Dünya Su Günü kutlanıyor.

Temiz suya erişimi olmayan 2,2 milyar insanın farkındalığını artırmak için yılda bir gün mesaj vermekle keşke çözülse bu sorun!

Görünen o ki daha asırlarca su günü kutlarız ama çözüm üretemeyiz mevcut kafa yapıları değişmedikçe.

Oysa ki bu sembolik günün hedefi küresel su kriziyle mücadele etmek için harekete geçmek. Doğru ve bilinçli su kullanımına teşvik etmek. Su sorunlarını anlamak, küresel ısınma ve suyun dikkatsizce tüketimine ve diğer negatif etkenlere karşı ilgi çekmek.

Niyet güzel ama somut sonuçları görmekten hala çok uzaktayız!

2023 yılı Dünya Su Günü teması “Ortaklıklar ve İşbirliği Yoluyla Değişimi Hızlandırmak” olarak belirlenmişti.

Hangi iş birliği ve ortaklıklar var ki hızlanacak?

Tarım ve sanayideki bilinçsiz savurgan kullanımı devre dışı bırakacak uygulamalara dair pek bir iş birliğine rastlamıyoruz.

Açıkçası tarlalar damla sulama gibi tasarruf dostu sistemlerden çoğunlukla hala uzak! Sanayici ise yeraltı su kaynaklarına göz diktikçe dikiyor. Arıtmadan da maliyet mazereti ile kaçtıkça kaçıyor.

Haliyle bu alanlarda mücadele zayıf kalınca da gözler vatandaşın evindeki suya dikilmekte.

Çaresiz olarak hiç olmazsa evlerde tasarruf kültürünün gelişmesi için bir çaba harcanmakta.

Bizde eksik kalmayıp birkaç madde sıralayalım.

Lütfen musluklarımızda sızıntı olup olmadığını düzenli olarak kontrol edin.

Mutfakta, banyoda, lavabolarda, su basıncını arttıran ama su akışını azaltan sistemler kullanılabilir.

Elleri sabunlarken suyu kapatmak da güzel bir tedbir.

Geleneksel bir uyarı olarak da dişlerinizi fırçalarken, tıraş olurken musluğu tamamen kapatın diyelim.

Keza banyo yaparken sıcak su gelene kadar akan suyu kovaya akıtmak sonra da bu su ile klozet temizliği yapmak da fayda sağlayabilir.

Çaydanlığın alt kısmında kalan kaynamış suyu dökmek yerine, bulaşıkları o su ile yıkamak da mümkün.

Bulaşık makinesine koymadan durulamanız gereken bulaşıkları musluğu en az seviyede açarak durulamak ya da bir peçete yardımıyla kirleri sıyırmak da fayda sağlar.

 

 

 

 

Herkes sorumlu, herkes suskun

Herkes sorumlu, herkes suskun

En başından öylesine yanlış inşa etmişiz ki şehirlerimizi deprem gündeminden kopamıyoruz. Çünkü her ayrıntı bize depremin yarattığı yıkıcı etkiyi, aynı etkiyi belirsiz bir tarihte bizim de yaşayacağımızı hatırlatıyor.

Yapı Denetim ve Deprem Mühendisleri Derneği Bursa Temsilcisi Serkan Işık’ın düzenlediği toplantının başında hissiyatım tam da bu biçimdeydi.

Bitmeyen, bitmemesi gereken gündemimiz, deprem…

Kendisi de bir depremzede olan ve bölgedeki tüm depremleri yaşayan, hatta 1999 depreminde de Gölcük’te bulunduğu için iki depremi karşılaştırma şansı da olan bir isim Serkan Işık.

İşin hem belediye ayağında, dolayısıyla da planlama kısmında çalışmış hem bir yapı denetimci olarak sahada bulunmuş, hem de bir mağdur olarak, yapılan yanlışların sonuçları ile burun buruna gelmiş, hatta bacağında bu mağduriyetin yarasını da taşıyan birinin konuyu anlatması bir başka oluyor elbette.

Hele hele birinci sınıf deprem bölgesi içinde bulunan Bursa’da anlatılanları dinlemek ilginç ve çarpıcı detaylara ulaşmak açısından çok kıymetli.

Örneğin; şehrimizin yaşadığı en yıkıcı deprem olarak tanımlanan 1855 depreminin Kahramanmaraş depremi ile büyük benzerlikler taşıdığını duymak ilginçti. 1855 yılında da 28 gün arayla iki büyük depremin yaşandığını ve yıkımın bu nedenle böylesine büyük olduğunu belirten Işık, iki şehrin yerleşim biçiminin de benzer olduğunu vurguladı.

Nedir bu benzerlikler? Hemen irdeleyelim;

Öncelikli olarak bitişik nizam yapıları ele almak lazım benzerlikler açısından. Deprem esnasında çekiç etkisi yaparak yıkıcılığı artırdığı artık herkes tarafından kabul edilen bitişik nizam yapılar bizim 1999 depremi öncesinde yapılmış, çoğunluğu mühendislik hizmeti almamış, yaşı 40 ve üzerinde olan binalarımızın bulunduğu Çarşamba, Altıparmak, Yıldırım bölgeleri ile Ankara yolu altı ve Garaj altı olarak tanımlanacak tüm kesimleri kapsıyor.

Elbette bu tanımlamaya merkez ilçelerimizin dışındaki ilçe yapılaşmalarını da ekleyebiliriz.

Hasılı kelam, Bursa’nın yarısını bitişik nizam yapılaşma ve mühendislik hizmeti almamış yaşlı binalar kontenjanından oyun dışına çıkardık.

Daha yeni başlıyoruz elemelere.

Zemin sıvılaşması meselesi de önemli bir sorun. Defalarca yazdık, bir kez daha hatırlayalım neydi zemin sıvılaşması;

Ova, alüvyon, kumluk alan gibi bölgelerin iyice gevşeyerek sıvı etkisi göstermesine zemin sıvılaşması deniyor. Binalar zemin özelliklerine göre inşa edilmediyse, deprem sırasında toprağa gömülüyor ve bu da en az yıkım kadar zarar veriyor.

Bizim bu bitişik nizam, mühendislik hizmeti almamış yaşlı binalarımızın nerede olduğunu bir tahmin edin bakalım…

Bildiniz…

Bahsettiğim binaların büyük bölümü meşhur Bursa Ovası’nın tam göbeğinde. Her ne kadar biz artık Bursa Ovası diye bir kavramı unutmuş olsak da son dönemde yaşadığımız pek çok afetin hatırlattığı gibi tabiat ana kendi gerçeğini unutmuyor.

Tabii bu bina stoğuna son yıllarda özellikle Nilüfer bölgesinde yapılan binaların zemin etüdüne uygun inşa edilmeyenlerini de eklemek lazım.

Zemin sıvılaşması konusunu da irdeledik ve daha şimdiden yarıyı geçtik bile.

İmalatlarda şantiye şefliğinin olmaması da ayrı ve büyük bir sorun olarak duruyor karşımızda. Kurumsal firmalar şantiyelerinde inşaat mühendisi bir şantiye şefini çalıştırmaya özen gösterirken, küçük firmaların aynı hassasiyeti göstermediğine dikkat çekiyor Yapı Denetim ve Deprem Mühendisliği Derneği Bursa Temsilcisi Serkan Işık. Şehrimizde yapılan yapıların yüzde 80’inde şantiye şefi bulunmuyor!

Ne oluyor inşaatta şantiye şefi olmayınca?

İşimiz inşaatı yapan işçinin, kalfanın insafına ve bilgisine kalıyor elbette. Yeri yanlış işaretlenen bir kolon, iyi bağlanmayan bir demir, dökülürken içine su karıştırılan hazır beton pek çok insanın sonunu getirebiliyor.

1999 depreminde olduğu gibi birkaç müteahhidi sorumlu tutarak işin içinden çıkılmaması gerektiği artık netleşti.

Peki kim bu sorumlular?

Allah var kendisi AK Parti Milletvekili Aday Adayı olduğu halde bu konudaki sorumu son derece objektif bir biçimde yanıtladı.

Planları yapanlardan imar affı çıkaranlara, zemin etütlerini yapanlardan, inşaatını olması gerektiği gibi yapmayanlara kadar herkes bu işin sorumlusudur. Herkes üzerine düşün sorumluluğu almalıdır!” dedi Serkan Işık.

Böyle böyle geldik bir zamanlar yeşil olan Bursa’nın neredeyse yüzde 70’lik yapı stoğunun yenilenmesi gerektiği gerçekliğine.

Peki bu iş nasıl yapılacak?

Sürekli gelişen, sanayi bölgelerine yeni sanayi bölgeleri eklemeye çalışan, hatta deprem bölgesinden 7 binin üzerinde aileye de ev sahipliği yapan Bursa nasıl olacak da yapı stoğunu dönüştürecek?

İşte işin bu kısmında tıkanıyoruz. Çünkü rezerv alanımız sınırlı, daire kiralamaya kız ister gibi gidiyoruz elimizde çiçek çikolata. Öylesine yok kiralık daire! Kendimiz ev sahibi olalım desek, ekonomik kriz malum, herkesin belini büküyor.

Işık’ın önerisi kentin içindeki insan yoğunluğunu kentin dışına aktarmak.

Bakıyorum, kentin dışı ova, tarım arazisi…

Sonra vatandaş çarşısı pazarı, okulu camisi, marketi kasabı, parkı bahçesi olmayan bir yere nasıl ve neden gidecek?

Sosyal donatı alanları ile birlikte insanların yaşayabileceği konutlar zemini güvenli bölgelere nasıl ve ne zaman inşa edilecek?

Herkesin dilindeki türkü Bursa’nın nüfusunu azaltmak, ama planlar nüfusu artırmak yönünde…

İş icraata gelince…

Herkes sus pus…

Piyasaların faiz ve anketlerle imtihanı

Piyasaların faiz ve anketlerle imtihanı

Gündem belirsizlik.

Dışta bankacılık belirsizliği… İçte seçim belirsizliği… Gündemi esir aldı.

ABD ve Avrupa’da kaç banka batacak? Finansal sistemi ne kadar sarsacak? Reel ekonomiye etkisi ne olacak bu krizin?

Bu ana eksendeki sorular epey bir kafa karışıklığı yaratıyor bugünlerde.

Silicon Valley Bank’ın batışıyla tetiklenen Credit Suisse ile alevlenen bankacılık krizi bir süre daha dünyanın tadını kaçıracak!

O kesin.

Çünkü şu anda atılan çeşitli adımlara rağmen henüz endişelerin giderilmekten uzak kaldığı açık. Ve belirsizlik bulutlarının tam olarak ne zaman dağılacağı ve geride bırakacağı tortu miktarı henüz netleşmekten uzak.

Ancak, şu anda kesin olan ve ne yazık ki ateşe körük tutan güvensizlik sendromunun can yakacağıdır! Mudilerin bankalarına olan güvensizliği özellikle Amerika’da verilen tüm güvencelere rağmen hala sürmekte. Keza ABD yanında Avrupa tarafında da kurumsal endişeleri bankacılık kesiminde görmeye başladık.

Krizden çıkış ve yaraların sarılma sürecini olumsuz etkileyen bu süreçlerin çok büyük bir titizlikle yönetilmesi elzem!

Krizin ilk günlerinde ABD Başkanı Biden’ın verdiği mevduat garantileri sembolik bir örnek oluşturdu.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Cristine Lagarde’ın dün verdiği “Avrupa bankacılık sistemi sağlamdır.” mesajı bu çabanın bir ürünü.

Keza İsviçre Merkez Bankası’nın gelen baskılar üzerine kesenin ağzını açarak Credit Suisse’nin batıklarını kapatma çabası da öyle.

En büyük 6 merkez bankasının likidite sağlama konusundaki iş birliği de güven mesajlarının bir başka halkasıydı.

Yani bir mücadele var. Amerika tarafında kısmen de olsa etki sağlıyor bu mücadele. Batıkları temizlemek anlamında yürütülen operasyonların da katkısıyla!

Avrupa’da ise UBS’in Credit Suisse’yi devralması süreci pek de iyi yönetilemediği gibi olası başka batıklara dair belirsizlik tat kaçırmaya devam ediyor.

Neticede riskten kaçış sürecinin önüne geçilmesi çabası henüz başarı sağlayamadı.

Borsalar satış yedi, altın ise baş tacı oldu bu panik nedeniyle! Ve resesyon korkusu da enerji ve hammadde fiyatlarını aşağı çekti.

Kısacası oynaklık modasını körükleyecek bir kriz süreci ve resesyon korkusu var artık dünyada.

Bu manzaranın baş mimarı ise ABD’nin yüksek enflasyonla mücadele kapsamında izlediği yüksek faiz politikası. Faizler yükseldikçe bankaların elindeki ABD tahvilleri değer kaybediyor ve bilonçalarını zarara uğratıyor.

Neticede hem bankacılık sektörünün nefes alması hem de resesyon riskinin azaltılması için Amerikan Merkez Bankası Fed’in faizleri yükseltmekten vazgeçmesi gerekiyor.

İşte bu nedenle bu çarşamba Fed’in açıklayacağı faiz kararı ve Fed Başkanı Jerome Powell’in yapacağı açıklamalar kritik önemde!

Piyasalar 25 baz puanı fiyatladı. Fazlası gelirse işler karışacak. Hisseler düşecek, altın coşacak. Tam tersi faizi sabit tutarsa piyasalarda ralli görülebilir.

Powell’ın geleceğe dair mesajları da benzer etkiler yapma potansiyeli taşıyor.

TCMB’nin perşembe açıklayacağı karar da Fed’in politikasına öykünerek gelecektir.

Perşembe günkü karar seçim sandığının yaklaşması nedeniyle siyasi bir özellik de taşıyabilir. MB’den bu toplantıda aksiyon beklenmezken siyasetin beklentisi gereği 50 baz puanlık bir indirim gelebilir.

Ve artık piyasalar 14 Mayıs’a daha fazla odaklanmaya başladı. Anketler havada uçuştukça beklenmeyen dalgalanmalar da yaşanabiliyor bu nedenle!

Sözün özü; temkinli olmakta fayda var bu belirsizlik sürecinde.

Gıda fiyatları üzüyor, ette ise büyük tehlike var!

Gıda fiyatları üzüyor, ette ise büyük tehlike var!

Üst üste yaşanan deprem ve sel felaketlerinin sarsıntısıyla ülkece hissettiğimiz ekonomik felaketi unuttuk adeta. Ancak özellikle gıda fiyatlarındaki artış kendini yeniden hatırlattı sağ olsun…

Çoğunluğu Müslüman halktan oluşan bir ülkede hiç anlayamadığım bir biçimde Ramazan ayına girerken özellikle fiyatların fahiş sayılacak oranda artışı; insafı, vicdanı bir kenara bıraktığımızın en açık göstergesi bence.

Son zamanlarda şöyle bir çarşıya pazara gittiniz mi bilmiyorum. Fiyatlar el yakıyor, göz kanatıyor, can acıtıyor resmen.

İşin garip olan tarafı fiyatların artışından tüketici kadar üretici de mutsuz, zira üretici ve tüketici fiyatı arasındaki uçurum son zamlarla birlikte daha da artmış görünüyor.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamaya baktığımızda şöyle bir manzara çıkıyor karşımıza;

“Geçen ay sonuna kıyasla üreticiyle market arasındaki fiyat farkı 4,4 kat!”

Bu kez zam şampiyonu ise hiç tahmin edemeyeceğiniz bir kalem, lahana! 28 Şubat ile 17 Mart arasında fiyatı yüzde 25.9 oranında artan kış aylarının vazgeçilmezi, turşuların kraliçesi bu sebzemizi yüzde 15.1’lik artış ile taze soğan izliyor. Taze soğanın ardından da kuru soğan geliyor elbette.

Sebzeler, meyveler ve kurubaklagiller zam şampiyonluğu konusunda yarışırken, vatandaş da cebindeki deliğin nerede olduğunu bulmaya çalışırken, bu işten bari üretici karlı çıksın diyoruz, ama nafile.

Artan maliyetler nedeniyle yükselen fiyatlardan yeterli geliri elde edemeyen üretici de durumdan memnun değil.

Üretici ile tüketici arasındaki en fazla fiyat farkı sırası ile yüzde 344,7 ile limonda, yüzde 258,3 ile elmada, yüzde 237,3 ile kuru üzümde, yüzde 217,2 ile marulda, yüzde 210,3 ile kırmızı mercimekte, yüzde 190,5 ile ıspanakta görülüyor.

Daha net anlatmak gerekirse;

Markette limon 4,4 kat, elma 3,6 kat, kuru üzüm 3,4 kat, marul 3,2 kat, kırmızı mercimek 3,1 kat fazlaya satıldı!”

Gıda arzında sıkıntı yaşanmaması için çiftçilerin desteklemesini ve üretime devam etmelerinin sağlanmasını isteyen Şemsi Bayraktar;

“Özellikle deprem bölgesinde büyük bir yıkıma uğrayan çiftçilerimizi motive etmeli, onları tarlada, üretimde tutmalıyız. Üretimin yoğunlaştığı bugünlerde deprem bölgesinde tüm üretim faktörlerini üreticilerimizin hizmetine sunmalıyız. Üreticilerimizin ve halkımızın mağdur olmaması için spekülasyonlara fırsat verilmemeli, tedbirler zamanında alınmalı, pazarlama sorunları çözülmeli, gıda denetimleri artırılmalıdır” diyor.

Depremin yarattığı ilk şokun atlatılmasının ardından bölgeye giden tarım ve hayvancılıkla ilgili kim varsa aynı gerçeği defalarca vurguladı. Özellikle tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan vatandaşın toprağından, hayvanından uzak kalmamasının önemi üzerinde duruldu.

Sonuç karşımızda…

Şimdi çok önemli başka bir sorun daha var gıdada.

Et fiyatları

Bursa Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği ve TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu’nun dün yaptığı açıklama bu konuda kayda değer.

Et fiyatlarının son 2 günde yüzde 15 artmasına dikkat çeken Solakoğlu,

‘İTHALAT LOBİSİ DEVREYE GİRDİ VE BİZE TUZAK KURDU!’ başlıklı sosyal medya paylaşımında üreticilere şöyle seslendi;

“Neden fiyatlar 1-2 gün içinde 30-40 TL yükseldi? Anlatayım;

Hepimiz için 180 TL bandı yağsız kesim için makul olarak kabul edilebilir fiyat! Bir anda talep bu denli düşükken fiyatın artmasının sebebi İTHALAT LOBİSİDİR!

Onlar fiyatları kısa bir süreliğine yükselterek ithalat izni koparmanın peşinde.

Süt üretiminin azalması, hayvan varlığının azalmasına sebep oldu. Süt sanayicisi süt tozu ithalat izni peşinde, aynı oyunu et ithalat lobisi de yapıyor, et ithal izni almak için.

2010 yılında bu ülke aynı filmi izledi. Birkaç ithalatçı 1 ayda servet kazandı. 4 dolara aldıkları etleri 8 dolara sattılar 10 bin ton getiren 40 milyon dolar kazandı.

Süt fiyatlarının baskılanması ülkedeki hayvan varlığını çok düşürdü. Bu sebeple tam zamanı, yine servetlerine servet katmak için kolları sıvayan ithalat lobisi bu fırsatı görüp kendi kendine suni olarak fiyatları arttırıyorlar. Gayeleri ‘et fiyatı çok arttı buna dur dememiz gerek’ intibaı oluşturulsun.

Bu fiyatları yükseltenlerin kim olduğunu tespit ettik. Oyun çok tehlikeli ve biz üreticilere büyük zarar verecek!” diyor.

İddialar son derece önemli ve incelenmesi gereken boyutta.

Bir inceleyen ve mevcut gidişata ‘dur’ diyen olur mu?

Bilemiyorum…

ATA İttifakı’nın adayı Sinan Oğan kimlerden oy alır?

ATA İttifakı’nın adayı Sinan Oğan kimlerden oy alır?

14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri öncesi halk tarafından aday gösterilecek isimlerin başvuru süreci tamamlandı.

Seçim takviminde belirlenen sürede 100 bin imza toplayıp YSK’ya veren isimlerin adaylığı netleşti.

Bundan sonrası sandık süreci…

Aslında şu imza işi bundan sonraki süreçte teknolojinin verdiği imkânlar kullanılarak e-devlet üzerinden gerçekleşebilir.

İmzaya geçene kadar birkaç güvenlik sorusu da bu işe katılarak seçmenlerin YSK’ya gitmesine gerek kalmaz.

Gelelim bu süreçte adaylığını açıklayan isimlerden biri olan ATA İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’a…

Önceki gün Norm Haber’de yayınlanan programda Furkan Kahraman’ın konuğu olan Oğan, neden aday olduğunu ve seçimle ilgili beklentilerini açıkladı.

O oldukça umutlu…

Umudunun devam edip etmeyeceği 14 Mayıs tarihinde sandıklar açıldığında belli olacak.

Şimdi bizim irdeleyeceğimiz, Oğan’ın kimlerden oy alabileceği, nasıl bir oy oranına ulaşabileceği…

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir: Ümit Özdağ’ın liderliğini yaptığı Zafer Partisi’nin başını çektiği bir grubun adayı şeklinde gözükse de Oğan farklı siyasi partilerden oy alabilir.

Misal, sandığa gidip kendi partisine oy veren, fakat cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sinan Oğan’a oy verecek; MHP’den de AK Parti’den de CHP’den de BBP’den de İYİ Parti’den de bir seçmen kitlesi olduğunu biliyorum.

Bu açıdan bakınca Oğan’ın, ittifakın partilerinin toplam oy oranından daha fazla oy alabileceğini söylemek mümkün.

Peki, seçimlerin ikinci tura kalması durumunda Oğan’ın kalma ihtimali var mı?

Zaten kalırsa siyasette hesaplar yeniden yapılır.

Şimdilik bunu söylemek yeterli.

Bizler de Oğan’a çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

KARAKOÇ: SEÇİME HAZIRIZ

Geçen hafa pazartesi günü Yerel Bakış programında konuğumuz olan isim MHP Nilüfer İlçe Başkanı Levent Karakoç idi.

Karakoç, hayatını ülkücü dünya görüşüne adayan, ilkokul yıllarından itibaren ocak kültürü ile büyüyen, ardından Ülkü Ocaklarında görev yapan, sonrasında ise MHP Bursa’da Cihangir Kalkancı’nın il yönetiminde bulunan ve ardından Nilüfer İlçe Başkanlığına atanan bir isim.

Programımıza konuk olan Karakoç, başkanlığı döneminde partisi adına yönetim olarak yapmış olduğu çalışmaları paylaştı.

Bu bağlamda Nilüfer’de en fazla üye Karakoç zamanında gerçekleşmiş.

Ardından tüm mahallelere gidilmiş, sorunlar tespit edilmiş, çözüm önerileri sunulmuş.

Bu arada, yerel seçimlere Cumhur İttifakı olarak AK Parti listelerinden giren MHP tarihinde ilk kez Nilüfer’de yerel mecliste temsil edildi, bunu da yazmış olalım…

Bunun yanı sıra 14 Mayıs’ta yapılacak seçimler için sandık görevlileri tespit edilerek, önümüzdeki seçimlere hazır olduklarını, her sandıktan bulunacaklarını da bizimle paylaştı.

İki mahallede temsilcilik açan Karakoç’un bu seçimlerdeki hedefi Cumhur İttifakı’nın önemli bileşeni olan partisinin oyunu arttırmak.

O bu konuda seçimlerde partisinin ilçede tarihinin en yüksek oyunu alacağını düşünüyor.

Bunun sağlamasını da seçim akşamı sandıklar açıldığında göreceğiz.

Bize kendisine başarılar dilemek düşüyor.

14 Mayıs öncesi kritik viraj…

14 Mayıs öncesi kritik viraj…

Son dönemlerde karşı karşıya kaldığımız türlü felaketlerden sonra ülke olarak seçim atmosferine girmiş bulunmaktayız.

YSK’nın belirlediği istifa süreleri dolarken bürokraside ve teşkilatlarda birçok istifa peşi sıra geldi. Önceki dönemlerde birçok bürokratın istifa edip başvurduğu dönemlere nazaran sönük geçen bu süreç üzerine düşünen var mıdır bunu hep birlikte göreceğiz. Ama bunun iki sebebi olabilir kanaatindeyim. Birincisi iktidarın eski gücünü kaybettiği ve yeni dönem korkusu ikincisi listelerde yer bulamama korkusu. Bana sorarsanız ikisi de azımsanmayacak boyutta.

Tarlası sırtında olanlar için yağmur neredeyse oraya gitmek en mantıklısı ama tarlasını inandıkları için boş bırakanlar için bu duruma anlam vermek zor…

Ya itibarsızlaşmaktan korkuyor artık insanlar ya da daha fazla itibarsızlaşmayı göze alamamaktan…

Başvuru tarihinin uzamasına rağmen bazı illerde başvurular beklenenin çok altında kalmış durumda. Genel merkez bu illerde nasıl bir yol izleyecek doğrusu merak konusu. Ancak bir gerçek var ki birçok parti emektarı başvuru yapmayacak. Bunun en büyük sebebi de önceki dönemde yapılan atamalar ve açıklanan milletvekili listeleri.

AK Parti listelerinin ve teşkilatlarının bu şekilde belirlenmesi herkes gibi beni de üzüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Ben yalnızlığımı biliyorum” çıkışını daha iyi anlıyorum böylesi günlerde. Ömrü boyunca teşkilatlara uğramayan, parti binalarına müracaatlara gelirken navigasyon kullanan hatta ona rağmen bulamayanların teşkilatlara gelmesi ve hatta bazen bunların atamalarda ve listelerde isimlerinin görülmesi hiç şüphesiz tabanda ciddi bir rahatsızlık oluşturuyor.  Cumhurbaşkanı ve AK Parti genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘da bu durumu fark etmiş olmalı ki sürecin hiç olmadığı kadar içinde. Hatta birçok görüşmeyi kendisi yapıyor ve yapacak. Ancak aradakilerin önceki dönemler de cilalayıp sundukları o sahte kahramanların bu dönem önüne geçilebilir mi doğrusu bu konuda pek bir şey diyemiyorum. Sahte anket sonuçları ve gerçek meylin olmadığı temayül yoklamaları üzerinden mi son şeklini alacak milletvekili listeleri bekleyip göreceğiz. Doğu Güneydoğu da yapılan HÜDA-PAR ittifakı şüphesiz sandıklarda Ak Parti’nin yükünü hafifletecektir. Listelerde adaylarının olması sıralamalara etki edeceği gibi oy sayılarında da bu durum belirleyici olacaktır. Başvuruların sonuna doğru giderken şehirlerde gizemli isimler konuşulmaya başlandı. Hatta deprem bölgelerinde bulunan illere Ağabey görevini üstlenecek isimlerin liste başı gönderileceği de sıklıkla konuşulmaya başlandı. Tutucu bir seçmen kitlesi bulunan bu şehirlerin dışarıdan gelebilecek liste başı isimlere ne reaksiyon vereceği merak konusu.

Başvurusu olmadığı halde davet edilenler olacak mı ya da son dönemece girilirken ciddi bir manevra yapılacak mı hep birlikte bekleyip göreceğiz.

Son yılların en kritik seçiminde genel merkezin nasıl bir tavır takınacağı, parti tabanına ve sokağa ne kadar kulak vereceğini kestirmek güç.

Partiye gönül verenlerin bir başka temennisi de, teşkilatın yolunu navigasyonla bile bulamayanların ve yıllarca makam mevkisi olduğu halde bir iğne ucu kadar memleketlerine faydası olmayanların listede kendine yer bulmaması…

Bakalım Mevlam Neyler, Neylerse Güzel Eyler…

AK Parti’de aday adaylarında dikkat çeken isimler (2)

AK Parti’de aday adaylarında dikkat çeken isimler (2)

Dünkü yazımızda AK Parti’de aday adayları içinde dikkat çeken isimleri kaleme aldık. Bugün de bu isimlere birkaç isim daha ilave edelim.

Ama öncesinde şunu ifade edelim:

Partiye adaylık noktasında oldukça yoğun bir ilgi var…

Gelelim bugün yazacağımız isimlere, o isimlerden ilki, aday olması beklenen bir isim olacak. İstifa etmesi daha önce an meselesi diye yazdığımız Ankara’da Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda Bursa’yı başarı ile temsil eden üst düzey bürokratlarımızdan Prof.Dr Süleyman Şahin.

Şahin’in görevinden istifa ettiğini öğrendik.

Aday adayı olacağını öğrendik.

Listeden seçilebilecek sırada yer bulursa şaşırmayacağım isimlerden bir Süleyman Şahin…

Yolu açık olsun…

***

Bursa özelinde adaylığı dikkat çeken isimlerden biri de Eşref Kurem. Nilüfer İlçe Başkanlığı görevini başarı ile yürüten Kurem de dosyasını veren isimlerden biri. Kurem uzun yıllar akademisyen kimliği ile tanıdığımız bir isim.

Bunu yanı sıra Osmangazi’de doğan, Yıldırım’da ticaret yapan, Nilüfer de siyasette önemli çalışmalar yapan Kurem’in diğer özelliği de iş ortağının Muşlu olması. Muşlularda karşılığı olması.

Birçok STK’da aktif görevde bulunan Kurem’in bilimsel bakışı siyasete kalite getirir.

Yolu açık olsun…

***

Bugün bahsedeceğim son isim Gürsu İlçe Başkanlığı görevinden ayrılıp milletvekili aday adayı olan Zekeriya Hacıoğlu.

Gürsu’da yapmış olduğu başarılı çalışmalarla dikkatleri çeken, hatta uzun yıllardır ana muhalefet partisine oy veren kesimleri dahi partiye kazandıran Hacıoğlu, Gürsuluların çok sevdiği bir isim.

Aday gösterilmesi durumunda başka siyasi partilerin seçmenlerinin de oyunu alabilecek bilgi ve birikime sahip.

Bize düşen onun da yolu açık olsun demek…

 

İYİ Parti’de adaylar ortaya çıkmaya başladı…

Meral Akşener’in başkanı olduğu İYİ Parti’de adaylar da birer birer ortaya çıkmaya başladı. Bu minvalde önceki il başkanlarından Yıldırım Selçuk Türkoğlu da adaylığını önceki gün açıkladı.

İYİ Parti’de adaylık açıklamasını önümüzdeki günlerde yapacak olan bir başka isim ise Yunus Aydın. Tabiri caiz ise sıfırdan aldığı Gürsu OSB’ye kurumsal kimlik kazandıran, ardından Kestel 2.Nolu OSB’yle birleştiren adını da Uludağ OSB olarak değiştiren Aydın da önümüzdeki günlerde adaylığını duyuracak. Bizler de Aydın’a çıktığı yolda başarılar diliyoruz.

Bunun dışında zaman zaman bize gelen bilgileri de bu köşeden paylaşmaya devam edeceğiz.

 

Yerel Bakış’ın konuğu Demir…

Her hafta birbirinden değerli konukları ağırladığımız Yerel Bakış programında bu haftaki konuğumuz BBP Osmangazi İlçe Başkanı İsmail Demir olacak.

Kendisi ile partisinin çalışmalarını seçimlere nasıl hazırlandıklarını göreve geldiği andan itibaren neler yaptıklarını konuşacağımız program saat 15.00’te Norm Haber stüdyolarından www.normhaber.com ve tüm sosyal medya sayfalarımızdan izleyebilirsiniz.…

Vakti olanlar kaçırmasın…

Şimdiden iyi seyirler…