Vatandaşın Bozbey’den beklentileri

Vatandaşın Bozbey’den beklentileri

Yerel seçimler sonrası sandıktan zaferle çıkan ve geçen hafta içinde mazbatasını alarak göreve başlayan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey‘in önümüzdeki günlerde “A takımını” da açıklaması bekleniyor.

Ama öncesinde brifing alacağı bilgisi kulağımıza geldi.

Bürokratlarda ve şirket müdürlerinde hummalı bir çalışma var…

Ote yandan kulislerde cevabı aranan soruların başında “A takımında” kimlerin yer alacağı geliyor.

Bu minvalde;

Kimlerin daire başkanı olacağı, kimlerin genel sekreter yardımcılığı için kulis yaptığı, kimin genel sekreter olacağı merak ediliyor.

Bir başka merak konusu ise Nilüfer Belediyesi’nden Büyükşehir’e göç olacak mı?

Onu da hep beraber yakında göreceğiz…

Merak uyandıran diğer bir detay ise belediyenin şirketlerinde nasıl bir değişim olacağı.

Buradan acizane önerimiz odur ki işini layığı ile yapan şirket yöneticileri de devam etmeli.

Ötekileştirmeden yol alınabilecek mi?

Ya da sözler icraata dönecek mi?

Bunları da yakında göreceğiz.

Çiçeği burnunda Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in seçim döneminde verdiği vaatlerin eyleme dönüşmesini de beklemiyoruz dersek yalan olur.

Bazı vaatlerin uygulanması zaman alabilir amma velakin bazı vaatler var ki bugün dahi uygulamaya konulabilir.

Sırasıyla bir kaçını saymış olalım.

Misal su faturaları ne zaman indirime girecek?

Toplu ulaşımdaki destek sözleri ne zaman hayat bulacak?

Kantin yardımı, emekliye 2 bin TL destek ne zaman başlayacak?

Bunların yanı sıra toplu ulaşımda bilet fiyatları düşecek mi?

Ekmek fiyatlarında düşüş olur mu?

Bursasu  fiyatları ile ilgili nasıl bir tasarruf olacak?

Bozbey’in önündeki en önemli sorunlardan biri de resmen 3. Lige düşen Bursaspor

Bu şehrin markası yeniden nasıl düzlüğe çıkar?

Üzerinde kafa yorulması gerekn en önemli konu bence.

Kişisel kanaatim odur ki Bozbey döneminde Bursaspor yeniden süper lige çıkarsa işte o zaman Bozbey önümüzdeki yerel seçimlerde şimdiden birkaç adım öne geçer…

Hatta verdiği diğer vaatler bile unutulabilir.

Bizden hatırlatması….

GEÇ GİTMEK HİÇ GİTMEMEKTEN DAHA İYİDİR

Ramazan Bayramı tatili Cuma günü başladı. Tatilin başlaması ile yollardaki hareketlik gözlerden kaçmıyor. Buna paralel olarak da her saat başı üzücü haberler duymaya başladık.

Dikkatsizlik ve trafik kurallarına uyulmaması sonucu meydana gelen kazalarda can ve mal kaybı yaşanıyor.

Bu köşeden tüm okuyucularımıza seslenmek istiyorum. Geç gitmek, hiç gitmemekten daha iyidir.

Bayramı siz yapın, trafik canavarı yapmasın!

Bizden hatırlatması…

 

İYİ Parti’de son durum

İYİ Parti’de son durum

Günün en önemli haberi elbette İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 27 Nisan’da yapılacak Olağanüstü Genel Kurul’da aday olmayacağını açıklamasıydı.

İşin bu kısmını büyük bir meziyet olarak sunmayı tercih etmem aslında. Zira partisine en çok zarar veren liderler arasına girmeye son dönemde aldığı tüm virajlarda duvara toslayarak hak kazandı Akşener. Bu virajların bilinerek böylesine hızlı alındığına, partiyi bilerek uçuruma sürüklediğine yönelik ciddi iddiaları göğüslemesi gereken bir isim artık kendisi. Yine de verilen sözlerin tutulmasına alışık olmadığımızdan bir kez daha genel başkanlık yarışına dahil olmaması memnuniyet verici.

Tabii ortada bir İYİ Parti kaldıysa?

‘Bir avuç partiliyi yeniden gönül bağı ile bağlayabilecek, yeniden teşkilat haline getirebilecek bir genel başkanın seçilmesi bunca şaibenin ortasında mümkün mü?’ sorusu anlam kazanır bu durumda.

En azından partinin ipini kendi elleriyle çekiyor diyebiliriz Akşener için…

“31 Mart 2024 Mahalli İdareler seçimleri öncesinde İYİ Parti olarak; yetkili kurullarımızın kararı doğrultusunda seçimlere hür ve müstakil olarak girmeyi tercih ettik… Geldiğimiz noktada İYİ Parti olarak ismimiz, bugünü kazanmak uğruna yarınları tehlikeye atan kirli pazarlıklarla anılmıyorsa, ben bu bedele razıyım. Bugün İYİ Parti sarsılmış; ama ne iktidarın ne ana muhalefetin, ne de 2028 hesapları kovalayan bir takım aktörlerin arka bahçesi olmaya direnmişse, ben bu bedele razıyım…”

Cümleleri ile benim için öne çıkan açıklamada aslında pek de bir bedel ödemediğini düşündüğüm, sürecin nereye gittiğini rahatlıkla gördüğüne emin olduğum bir genel başkan var karşımda.

Hal böyle olunca bedeli de genel başkandan daha ziyade kendisine inanarak işinden, evinden, pek çok durumda kazancından fedakarlık yaparak partinin peşinden koşan partililer bedel ödüyor şimdilerde.

Akşener’in ablalıktan çıkıp ah almaya başladığı bir süreç…

Dört aday var şimdilik. Adaylardan Müsavat Dervişoğlu’nun Akşener’in desteği ile yarışa katıldığı söyleniyor. Bunun bir anlamı var mı bilemiyorum, ancak geriye kalan partililerin adeta ‘Meral Akşener’i sevenler derneği’ çatısı altıda birleşmiş gibi bir görüntü sergiliyor olmaları bir anlam ifade ettirebilir Dervişoğlu’nun adaylığı açısından.

Daha şimdiden dörde bölünen bir avuç İYİ Partili’den geriye ne kalır bu seçimin sonunda?

Bundan 24 saat öncesinde sosyal medyadan bir açıklama yapan Prof. Bilge Yılmaz, ‘İYİ Parti olarak bu hezimeti neden yaşadık?’ sorusunu yanıtlamış. Şöyle diyor;

-Bizzat parti liderliğinin ortaya attığı şaibeli para ilişkileri ile ilgili tatmin edici süreç işletilmedi, konu açıklığa kavuşturulmadı.

-Milletvekili listelerinde açıklanmayan, şeffaf olmayan tercihler yapıldı. Liyakatli isimler dışarıda bırakıldı.

-Partimize verilen desteğin kahir ekseriyetini AK Parti yönetiminden şikayetçi ve rahatsız olanlar oluşturmasına rağmen, AK Parti iktidarından daha çok, daha sert ve daha nobran bir dille muhalefet eleştirildi.

Yine Bilge Yılmaz’ın aktardığı bilgilere dayanarak partinin son seçimlerden bu yana geçen 10 aylık süreçte 3 milyon 100 bin oy kaybettiğini söyleyebiliriz. Elbette bu biçimde bir erime yaşayan, her gün partisinin ileri gelenlerinden en az birinin istifa ettiğini duyduğumuz bir siyasi oluşumun ülke gündemini etkileme kapasitesi neredeyse sıfırdı.

Sanırım İYİ Parti yerel seçimlerde bir tek Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Selçuk Türkoğlu’nun yürüttüğü seçim çalışmaları nedeniyle Alinur Aktaş’ın gündemine girmişti. Aktaş da ‘Bana kafayı takmış’ dediği Türkoğlu’nu Mustafa Bozbey’i eleştirmemekle suçluyordu.

Partisindeki erimeyi bizim gördüğümüzden çok daha net gören, siyasi manevralarını da ona göre hesaplayan Türkoğlu’nun Bozbey aleyhine bir seçim çalışması yürüteceğini zaten hiç düşünmemiştim. ‘Özü başına’ seçime girme fikrinin karşısında olduğunu tüm toplantılarda dile getirdiğini belirten, bu hamlenin yanlışlığından dem vuran ve bu konuda da kendisine son derece katıldığım Türkoğlu elbette siyaseten mantıklı bir süreç yönetti yerel seçimlerde.

Ben Türkoğlu’nun bundan sonraki hamlesini bekliyorum aslında. Hemen tahminimi de buraya yazıvereyim, öncelikle Olağanüstü Genel Kurul sürecindeki havayı koklayacak, eğer partinin ömrünün tamamlandığına kanaat getirirse de başka bir siyasi parti çatısı altında göreceğiz kendisini.

İYİ Partililerin pek çoğunun Yavuz Ağıralioğlu’nun yerel seçimler sonrasında kurması beklenen siyasi partisinde kendisine yer bulma ümidi olduğunu biliyoruz.

Selçuk Türkoğlu’nun da sendikacılıktan sonra yöneldiği siyaset kulvarına iyice alıştığını ve bir dönem milletvekilliği yaparak bu kulvarı bırakmaya niyetli olmadığını da tahmin ediyorum. Burada tek bilemediğim şey, Türkoğlu yeni bir siyasi oluşumun büyümesini bekleyecek kadar sabırlı mı davranacak, yoksa hali hazırda rüştünü ispatlamış hatta iktidara doğru koşan siyasi partilerin çatısı altında var olmayı mı tercih edecek?

Bakalım, bayramlaşma sürecinde bu soruların da yanıtlarını buluruz diye düşünüyorum…

İktidar emekliyi nasıl oyaladı?

İktidar emekliyi nasıl oyaladı?

2023’ün son 6 ayı sonunda ortaya çıkan enflasyon oranı yüzde 37.57’ydi.

Başka deyişle işçi emeklisi “hissedilen enflasyon”un yüzde 100’leri çoktan aştığı bir ortamda yüzde 37.57 zam alacaktı.

Emekliler bastırdı.

Mesele Kabine gündemine geldi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Ocak 2024 tarihindeki toplantıdan sonra ilave yüzde 5 zam açıklaması yaptı.

Zam oranı yüzde 42.57’ye çıkmıştı ama ikinci artış bile işçi ile memur emeklileri arasında bir denge kuramamıştı.

Cumhurbaşkanı, “tüm emeklilerimizin yıllık maaş artış oranları önümüzdeki temmuzda eşitlenecektir.” dedi.

Emekliler yine bastırdı.

Bu kez Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 23 Ocak 2024’te yaptığı açıklama ile zam oranının yüzde 49.25 olacağını açıkladı.

En düşük emekli aylığı 7 bin 500 liradan 10 bin liraya çıkarılacak, bayram ikramiyesi 2 bin liradan 3 bin liraya yükseltilecekti.

Ama hiçbiri yeterli olmayacaktı!

Emeklilerin daha fazlasına ihtiyacı vardı, emekliler daha fazlasını talep ediyordu ve istedikleri her şey haklarıydı!

Emekliler bastırmaya devam etti.

Bu kez 22 yıllık hesap dökümünü ortaya çıkardı iktidar:

“Ekonomimiz dünya ortalamasının 1.5 katına tekabül eden, yüzde 4,5 gibi dünyada eşine az rastlanır bir oranla büyümeyi sürdürdü…

“Millî gelirimiz 1,1 trilyon doların ve kişi başına millî gelirimiz 13 bin doların üzerine çıktı…

“Türkiye dünyanın en büyük 11. ekonomisi haline geldi…

“İşsizlik oranı tek haneli rakamlara düştü…

“En düşük emekli maaşını 66 liradan 10 bin liraya çıkardık…

“Asgari ücreti 184 liradan 17 bin liraya yükselttik…

“Enflasyonu yenerek çalışanlarımızın ve emeklilerimizin gelirlerini de artıracağız…

İktidar söyledikçe söylüyordu ama emekliler o sözlere değil cebindeki kedere; gıda fiyatlarına, market raflarına, kiradaki artışa, iğneden ipliğe her şeyi kızartan akaryakıt zamlarına bakıyordu.

Baktıkça da bastırıyordu.

Seçime 10 gün kala son hamle geldi Cumhurbaşkanı’ndan. Promosyon düğmesine bastı.

İstediği sonucu alamayacağı çok belliydi çünkü emeklilerin talebi bu değildi.

Emeklilerin köklü sorunları vardı ama seçimden önce iktidardan sadece bir temel beklentileri vardı: Seyyanen zam

İktidar bir oyalama taktiği olarak beklentiyi yükseltmeyi tercih etti.

Koca koca siyasetçiler, Ankara ve İstanbul mitinglerini işaret ederek, “Cumhurbaşkanımızı bugün de yarın da dikkatle dinleyelim” dedi.

Dinledi emekli, baktı yine bir şey yok, bastırmaya devam etti.

Son bir umut vardı, Bursa mitingi. Herkes Cumhurbaşkanı’ndan seyyanen zam açıklaması bekledi.

Sadece emekliler değil iktidarın tüm yöneticileri, tüm adayları da bekledi.

Mesela Bursa adayı Alinur Aktaş da olmayacağını bile bile Erdoğan’dan emekliye zam açıklaması bekledi. Çünkü 20 yıllık siyasi hayatının en çok çalıştığı seçiminde nereye gitse, kime selam verse karşılaştığı tek bir soru vardı:

Emekliye zam var mı, bu hayat pahalılığı ne olacak?”

Bir umuttu işte onunki de…

Oysa Cumburbaşkanı’ndan iki hafta önce Bursa’ya gelen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bütün umutları rafa kaldırmıştı.

Bizzat Aktaş’a, “yok” demişti, “müjde filan yok, ne alakası var, mümkün değil” demişti.

Kısacası iktidar birkaç ay önce memura verdiği zammı emekliye de vermek yerine seçmenin yüzde 30’unu oyalamayı tercih etti.

Şimdi sıra emeklide. Bakalım emekli iktidarı nasıl oyalayacak?

 

 

 

Bayramlık sorular

Bayramlık sorular

On iki seçim kaybeden parti CHP değil de AKP olsaydı ne olurdu?

Günlerdir havuz medyasının konuşan kafaları çok moralsiz.

O kibirlerinden, o belagatlarından eser yok.

Bu seçimi muhalefetin kazanmadığından bahisle, CHP’nin zaferini AKP seçmeninin sandığa gitmemiş olmasına indirgiyorlar. Yukarıdaki sorunun yanıtı, onların bu züğürt tesellisi mantığını çökertmeye yetiyor.

Bayramlık ilk soruyu yinelersek;

On iki seçim kaybeden parti AKP olsaydı ne olurdu?           

AKP diye bir parti kalmazdı!

Oysa bugün zaferini küçümsedikleri CHP, 1950’den bu yana hiçbir zaman “tek başına” iktidar olamadı. Yani 74 yıldır…

Nedenleri ayrı bir yazı konusu ve bir kısmı bizim geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yazdığımız “CHP ve Yüzyıllık Yalnızlık“ yazısında kısmi değerlendirmelerimiz mevcut.

CHP nin onca yıllar içinde kaybettiği seçimler ve 12 Eylül darbecileri tarafından 11 yıl kapatılmış olması da cabası.

Ancak, bu ülkenin kuruluşu demek olan Türkiye Cumhuriyetinin “muasır medeniyet seviyesine ulaşması” inancı, milyonlar tarafından içselleştirilmiş durumda. Bu inanç CHP’nin kurumsal kimliğinin yanı sıra birçok siyasi partide de vücut bulmuş ve sandığa yansımıştır yıllar içinde.

Mülteci akınına yol vererek demografik yapıyı değiştirme girişimleri, eğitim sisteminin giderek kötüleştirilmesi, tarikat ve cemaatlerin bürokraside yuvalandırılması, tüm bu yoksullaştır-muhtaç et ekonomisinin amacı işte bu inancı kırmaya çalışmaktan ibaret nafile bir çaba.

Bu seçim yenilgisi, ucube başkanlık sisteminin sonuçlarından biri aynı zamanda. Cumhuriyet değerlerinden uzaklaşarak yaşanılan ahlaki, hukuki erozyonun reddi bir anlamda.

Ancak mağluplar tarafından anlaşılmış gibi durmuyor.

Bursa yerelinde 20 yıl sonra partisine Bursa’yı kaybettirmiş olan Alinur Aktaş var. Seçim akşamı ekrana çıkıp “Bu akşam çok rahat uyuyacağım“ pişkinliği ile yaptığı yenilgi değerlendirmesi, partisinin ileri gelenleri tarafından da tepki ile karşılanmış durumda.

Oysa partisinin genel başkanı “seçmenden alınacak mesajı aldık gereğini yapacağız” diyor.

Peki, bu yenilginin dönüşü olur mu?

Jean-Paul Sartre, ‘Kaybetmesini bilen, kazanacaktır’ der.

Çünkü yenilgiyi “mış” gibi yaparak kuyruğu dik tutmaya çalışmanın bedeli ayrıca olur. Ama isterseniz de size hiç oy vermeyenlerin hiç inanmayanların ve artık o sandığa giderek yeniden ampule basmayı içine sindiremeyen insanların;

Kadrolu gazetecilerinizden,

Çakarlı arabalarınızdan,

Beşli çetenizden,

Torpilinizden,

Liyakatsizliğinizden,

Küçük reisciklerinizden,

Birken 5 katına mal edilen projelerinizden,

Size oy verenleri ‘teba’ sanmanızdan,

Uydurma tarihinizden bıkmadılar mı acaba ?

Bir dönüp bakmanın zamanı gelmedi mi?

Bir jakuzi hikayesi ve çifte standart

Bir jakuzi hikayesi ve çifte standart

Türkiye, İstanbul’da Sancaktepe Belediyesinde başkanın kullandığı 6 bin metrekarelik makam odasını konuşuyor.

İçersinde jakuzi bile bulunduğu iddia edilirken, AK Partili isimler haberleri kesin bir dille yalanlıyor.

Bir jakuzi hikayesi de benden gelsin o zaman.

Yıllar önce şu anda yerinde yeller esen Doğan Haber Ajansında polis muhabiri olarak çalışıyordum.

2004 seçimleri yeni bitmiş, AK Parti neredeyse Bursa‘daki bütün belediyeleri kazanmıştı. DHA olarak ayrıca geniş bir ekiple Hürriyet gazetesinin Bursa ekini de çıkarıyorduk. O günlerde gazete bir karar alarak muhabirleri köşe yazmaya teşvik ediyordu. Tabii nedense beni teşvik eden yoktu!

Seçimlerden bir süre sonra, şu anda inzivaya çekilmiş olan gazeteci Işıl Arslan Önder’in kulağına bir fısıltı geliyor.

Fısıltı, Bursa’da AK Partili bir ilçe belediye başkanının tadilat adı altında makamın arkasında bulunan dinlenme odasına jakuzi yaptırdığı hakkında. Işıl da araştırıyor ve haberi birkaç yerden doğrulatıyor.

O zamanlar belediyelerde şu anda bay bay diyen kibirli danışmanlar ya da reklamla susturulan gazeteler yok. Hürriyet, henüz yandaşların eline geçmemiş.

Işıl, haberi Hürriyet Bursa ekindeki köşesine taşıyarak, bu lüksün hesabını soruyor. Jakuzili belediye başkanı ise haber hiç çıkmamış gibi 4 gün ölü taklidi yapıyor. Sonra durup dururken Işıl’ı arıyor ve “O haber yalan, gelin bakın, makam odamda jakuzi yok” diyor.

Meğerse haberden sonra hemen personeli çağırıp apar topar jakuziyi söktürmüş, sonra da haberi yalanlamaya çalışıyor. Çünkü o günlerde daha bu kadar kibir abidesi ve pervasız olmamışlardı, gazetecilerden ve hesap vermekten korkuyorlardı.

15 gün önce böyle bir haber yazılsa ne olurdu biliyor musunuz?

O haber yazılamazdı, hadi yayınlandığını varsayalım, şu an bay bay olan danışmanlar o gazeteciyi işten attırmaya kalkarlardı. Çünkü onlar yapar, sen yazamazdın. Çünkü o muktedirler her şeye layıktılar.

Yani muktedirlerin jakuzi sevdası yeni değil, ta 20 yıl önceden başlamıştı.

Sancaktepe Belediyesi başkanlık katında jakuzi olup olmadığı henüz bir muamma. Şu anda ama hemen, yapılan haberler mercek altına alınmış. Hemen devletim duruma el koymuş.

İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, “Sancaktepe Belediyesi binasının başkanlık katında jakuzi” iddialarıyla ilgili res’en “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” soruşturması başlattı.

Şimdi soruyorum, bu soruşturma açan Cumhuriyetimizin savcılarına…

Antalya Devlet Opera ve Balesi ile Antalya Devlet Tiyatrosu‘nun ortaklaşa kullandığı Haşim İşcan Kültür Merkezi‘nin bakımsız halini görünce “Belediye görmüyor mu? Rezalet” diye açıklama yapan, tam seçim üstü Muhittin Böcek’i suçlayan, daha sonra şikayet ettiği bina Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ait çıkan Tamer Karadağlı “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen” yaymıyor mu?

Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Tamer Karadağlı için neden bu kadar cevval olmuyorsunuz?

Bu çifte standart olmuyor mu?

 

31 Mart Vakası!

31 Mart Vakası!

Türkiye olarak 31 Mart seçimlerini geride bırakmak üzereyiz. Üzereyiz çünkü verilmeyen mazbatalar, tekrar edilecek seçimler ve itirazlar ülke gündeminin hala birinci sırasında yer alıyor. Birçok partinin yarıştığı 31 Mart Mahalli İdareler Seçimi adeta demokrasi şöleni şeklinde geçti. Ufak tefek olaylar dışında son yılların en sakin seçimi olarak kayda geçen 31 Mart seçimlerinde Türkiye’nin adeta yarısında bayrak değişimi yaşandı. 1946 yılından sonra ilk defa en fazla oyu alıp birinci parti pozisyonuna yükselen CHP, şüphesiz bu seçimin en büyük kazananı durumunda. Bunun yanında Gazze ve diğer radikal çıkışlarıyla dikkat çekip, Türkiye’de üçüncü parti durumuna gelen YRP önümüzdeki süreçte siyasetteki ciddi bir aktör olabileceğini ve sağdaki alternatifsizliğe son verebileceğini gösterdi.

Sandıktan AK Parti’ye Ciddi Mesaj

31 Mart seçimleri AK Parti’nin hiç beklemediği ve bir daha görmek istemediği şekilde sonuçlandı. Parti içi çekişmeler, kronikleşmiş genel merkez teşkilatı, mevcut teşkilatlar ve yeniden gösterilmeyen adayların ihaneti, ekonomik sıkıntılar, enflasyon, ittifaklar ve Gazze gibi birçok etken bu olumsuz sonuçta şüphesiz etkili oldu. Tüm bunlar birleşince AK Parti kuruluşundan bugüne değin en kötü seçim sonucuyla karşılaşıp, birçok belediyeyi kaybetmiş oldu.

Bu tarz bir yenilgiye 7 Haziran seçimlerinden sonra ciddi bir reaksiyon gösteren AK Parti’de buna benzer bir toparlanma olur mu bilinmez ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın balkon konuşmasına tek çıkması ve verdiği ilk mesajlar parti tabanında ne kadar yer bulacak hep birlikte göreceğiz. Çünkü Erdoğan’a gönül verenler artık mesajların anlaşılmasından ziyade bir eylem beklediğini gösterdi ve bunun nihayetinde sandığa gitmedi, gidenler de oy vermeyerek bu memnuniyetsizliğini gösterdi. Vatandaşın verdiği mesaja partinin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın vereceği reaksiyon çok önemli…

Ya seçmenin gönlünü alacak hamleler yapılacak, gerek parti teşkilatlarında gerekse bürokrasi de ya da parti ANAP, DYP gibi bir sürece sürüklenerek güç kaybetmeye devam edecek.

İstanbul ve Ankara Hatası Sahayı Olumsuz Etkiledi

AK Parti’nin İstanbul ve Ankara’da gösterdikleri adaylar bir yana dursun tüm süreci bu iki ile kilitlemesi ve her gidilen yerde bu illerin konuşulması şüphesiz vatandaşların çok da hoşuna gitmedi. Yapılan tüm mitinglerde o iki il için oy istenmesi, o alandaki parti tabanının ihmaline ve o şehirdeki vatandaşın sorunlarına duyarsız kalınmasına sebep oldu. Zaten bu memnuniyetsizlik alanlardaki coşkusuzluktan kendini belli ediyodu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen yine belli çevreler her şeyi güllük gülistanlık gösterme telaşıyla olsa gerek bir çok gerçek sümen altı yapıldı ve beklenen sonucunda da böyle bir tabloya ortam hazırlanmış oldu.

Yeni Yüzler,Yeni Heyecanlar ve Yeni Hayaller

AK Parti’nin şüphesiz en büyük özelliği bir hayal partisi olmasıydı. Yeni bir Türkiye hayaliyle çıktıktan sonra uzun yıllar ülke siyasetini domine eden parti son yıllarda adeta bir fetret devrine girdi. Hatta o kadar ki önceki yerel seçimlerde “Herşey Çok Güzel Olacak” sloganına karşı bir slogan bile üretmeyecek seviyeye geldi. Bunda 15 Temmuz şehidi Erol Olçok’un eksikliği ana etken olsa da milyonlarca üyesi ve yılların getirdiği iktidar gücüne rağmen yeni slogan, yeni hikaye ve yeni bir hayal inşa edemeyen AK Parti’nin şüphesiz bir çıkışa ihtiyacı var. Bu değişim ve dönüşümü tekrar yakalar mı bilinmez ancak bir gerçek var ki bunu tekrardan yapacak bir kişi var o da yine Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisidir.

Uzun yıllardır teşkilatları işgal eden tiplerden vatandaşlar da parti tabanı da ciddi anlamda sıkılmış durumda. Özellikle genel merkezin dar bir çerçevede sürekli aynı kişilerle devir daim yapması, tabandaki partililerin ve vatandaşların umudunu bitirme noktasına geldi..

Şimdi herkesin beklediği seçimden sonra erken bir genel merkez kongresiyle partinin tamamen sıfırlanması, kafa kol ilişkisiyle bu partide il başkanı, ilçe başkanı ve yönetici olan kişilerin görevden el çektirilmesi.

Ayrıca seçim bölgelerinde başarısız olan milletvekili ve bürokratların yeniden dizayn edilmesi.

İttifaklar ve Başkanlık Sistemi Tartışmaya Açılabilir

Seçimden öncede defalarca dile gelen bu iki konu seçimden sonra, özellikle önümüzdeki günlerde daha yüksek bir sesle gündeme gelebilir.

Birçok ildeki yanlış stratejiler ve seçmenin gittikçe politize hale gelmesi yeni süreçte ittifakları sonlandırabilir. AK Parti’nin tek başına çok rahat kazanabileceği illeri ittifaktan dolayı kaybettiği, önceki ittifaktan ayrılan partilerin bazı illeri kaybettirdi ve aynı zamanda ittifakların toplumu ayrıştırmaya doğru götürdüğünü göz önünde bulunduran Recep Tayyip Erdoğan’ın ve parti üst yönetiminin son dönemde yapılan ılıman iklim açıklamalarıyla kucaklayıcı bir toplum mesajları vermesi, AK Parti’nin ilerleyen süreçte bu iki konuda adım atmasının sürpriz olmayacağının açık göstergesi.

31 Mart’ı ’31 Mart Vakası’na Çevirme Hayali

31 Mart seçimlerinden sonra bir kısım çevrelerin sonuçları bahane ederek ülkenin bir çok yerinde taşkınlıklar ve olaylar çıkarması, YSK’dan kaynaklı mazbata krizi ve sonrasında bir çok il ve ilçede yaşanan tartışmalar ve halkın sokaklara dökülmesi bazı kesimleri iktidarın değişebilirliği konusunda heveslendirdi. Özelikle Batı ve destekçilerinin bu olaylardan nemalanıp ikinci bir Gezi kalkışması hayali Erdoğan’ın mesajları ve YSK’nın aklı selim kararıyla simdilik sonuçsuz kaldı.

Tek hedefleri Erdoğan’ı devirmek olan Batı’nın ve destekçilerinin bu planı da tutmayınca bu sefer çizdiği “Gazze Düşmanı” profiline bir kısım STK ve gruplar alet olsa da son günlerde Filistin direniş grupları ve sözcülerinin açıklamalarıyla bu algı operasyonu da boşa çıkmış oldu.

Ancak 31 Mart seçimlerini içlerindeki Erdoğan düşmanlığıyla 31 Mart Vakasına çevirmeye çalışanlar, Erdoğan’ın siyasi dehasını, toplumun ona alan sevgisini,15 Temmuz’u ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini unutmamalıdır.

Ve tüm bunların ötesinde yine unutulmaması gereken temel şeyin küskünlüğün ve kırgınlığın Erdoğan’ın şahsına olmadığıdır.

Ve tüm bunların üstüne son bir hatırlatma ve son bir söz…

Meşhur Hallac kıssasında herkes kendisine taş atarken sesini çıkarmayan Hallac-ı Mansur’un kendisine gül atan dostu Şibli’den sonra ah u figan etmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalan Recep Tayyip Erdoğan’a 31 Mart’ta sevenleri tarafından kendisine atılan güller muhakkak onu yareledi ancak Erdoğan “Acısına son verecek ilacı yine acısında bulacak mı?” bunu hep birlikte göreceğiz.

İYİ Parti olağanüstü kongresi ve geleceği

İYİ Parti olağanüstü kongresi ve geleceği

Türk siyasetinde genel olarak baktığımızda gövdeden koparak kurulan siyasi partilerin başarısı saman alevi gibi oluyor.

Parlıyorlar sönüyorlar…

İşte örnekler AK Parti‘den ayrılan Gelecek ve DEVA Partisi’nin aldığı sonuçlar ortada…

Keza MHP‘den ayrılan isimlerin kurduğu İYİ Parti ve Zafer Partisi de istenilen sonuçları alamadı…

İYİ Parti ittifakla seçimde temsil edilse de ittifak harici girilen yerel seçimlerde sesleri çıkamadı.

Öte yandan;

Gerçek olan şu: Bursa özelinde seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Meral Akşener‘in liderliğini yaptığı İYİ Parti, iki ilçede belediye başkanlığını kazanmasına rağmen kazandığı ilçelerde meclislerde çoğunluk sağlayamadı.

Bu minvalde başkanlığı kazandığı ya da başabaş gittiği Keles ve Orhaneli gibi  ilçelerde İYİ Parti’ye oy verenler Büyükşehir’de Mustafa Bozbey‘e oy vermiş durumda.

Bunu ben söylemiyorum.

Sandık söylüyor…

Gelelim işin yine yerel meclis kısmına…

Muhtemelen meclis toplantıları öncesinde de komisyon ve başkan yardımcılıkları için CHP ile pazarlık yapılmıştır. Nasıl pazarlıklar yapıldığını ilk meclis toplantısının ardından öğrenmiş olacağız.

Sonrasında siyasi başkan yardımcılığı atamaları da tam belirteç olacaktır. Asıl merak edilen ise bundan sonraki süreç içerisinde İYİ Parti’nin ülke genelindeki geleceği.

Önümüzdeki günlerde olağanüstü kongresini gerçekleştirecek İYİ Parti’de Akşener devam kararı mı alacak?

Yoksa torun sevmeye mi gidecek?

Ya da karşısına bir ve birden fazla aday çıkacak mı?

Bugünden gördüğümüz kimsenin taşın altına elini sokmak istememesi…

Bu soruların yanıtlarını ilerleyen günlerde öğrenmiş olacağız.

Kişisel kanaatim odur ki çıkacak sonuca göre İYİ Parti’den bazı milletvekilleri farklı siyasi partilere geçerse sürpriz olmaz.

Misal bunlardan bir kısmı Yavuz Ağıralioğlu‘nun kuracağı yeni parti başta olmak üzere MHP, AK Parti, CHP, Zafer Partisi’ne geçişler olması mümkün gibi gözüküyor.

Buna bir de ülke genelinde aldığı belediyeler de ilave olursa şaşırmamak lazım!

Kim bilir belki de bir siyasi partinin ömrü sona erecek?

Tarihin tozlu raflarında yer alacak…

Ya da tabela partisi olarak yoluna devam edecek.

Bekleyip, takip edelim.

Faruk Çelik’ten yerel seçim değerlendirmesi

Önceki dönem bakanlarımızdan AK Parti Artvin Milletvekili Faruk Çelik yerel seçimlerin ardından sosyal medyasından anlayana kısa ve net açıklama yaptı.

Açıklamanın hedefinde kim mi var?

Onu okuyunca sizler anlayacaksınız.

İşte o açıklama:

“Aday olabilmek için birçok yolu kendine mübah görenler, seçimi kaybettikten sonra ‘’kişisel sorumluluktan kaçarak’’ seçim neticesini ekonomik gerekçelere bağlayabiliyorlar.

Yereldeki mağlubiyeti sadece genel siyaset ve ekonomik gelişmelere bağlamak, öncelikle yerelde yapılması gereken özeleştiriden kaçmaktır.

Ayrıca 10 ay önce bütün ittifaklara rağmen Sayın Cumhurbaşkanımızın aldığı seçim zaferini görmemezlikten gelmektir.”

 

 

 

Aktaş’a reklam kokan sorular

Aktaş’a reklam kokan sorular

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa örgütü, başarılı seçim döneminin ardından yönetimini devraldığı belediyelerin koltuğuna oturma telaşındayken Bursa’nın uğurladığı eski başkan Alinur Aktaş ile ilgili en dikkat çeken sorulardan birini yine İYİ Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu sormuş.

Türkoğlu; “Bursa Büyükşehir Belediyesi’nde  01-12-2023 ile 31-03-2024 tarihleri arasındaki billboard, raket, otobüs durakları, alt ve üst geçitler ve Bursaray istasyonları da dahil olmak üzere her türlü reklam, ilan ve tanıtım işlerine toplanda ne kadar ödenmiştir?” diye başladı sorularına.

“Bursa Büyükşehir’deki bu harcamalar hangi reklam veya PR şirket veya şirketleri aracılığı ile yapılmıştır? Söz konusu ödemelerin ne kadarı doğrudan Büyükşehir bütçesinden ne kadarı Kültür AŞ.’den ne kadarı Büyükşehir iştirakli diğer şirketlerin bütçesinden yapılmıştır?” diye devam etti.

Sorulardan anlaşıldığına göre Selçuk Türkoğlu Alinur Aktaş’ın seçim kampanyasını kendi bütçesi ile yapmadığından hayli emin.

Basına gönderilen açıklamanın devamında şöyle deniyor;

“Aynı tarihler arasında yapılan bu harcamaların basın yayın, radyo TV ve dijital olmak üzere, yazılı, sözlü, görüntülü ve internet medyalarına yapılan ödemelerin tek tek kuruluş adı belirtilerek ayrıntılı listesi nedir?

Eski başkan Alinur Aktaş tarafından 7.1 milyar TL. olarak açıklanan Büyükşehir Belediyesinin toplam borcu hangi kalemleri ihtiva etmektedir. Bu borcun ödeme yükümlülüğü hangi tarihler arasını kapsamaktadır?”

Doğrusu bu soruların yanıtlarını hepimiz merak ediyoruz. Zira şehir kulislerinde Bursa Büyükşehir Belediyesinin bir ajansla tanıtım anlaşmasını giderayak yenilediği, anlaşmanın iptali halinde de ciddi tazminat şartının var olduğu yönünde bilgiler dolaşıyor. Bu da işin tuzu biberi olabilir soruların yanıtlarına ek olarak.

Yukarıda sıralanan sorulara İçişleri Bakanlığından gelecek yanıtı da tahmin edebiliyorum: ‘Belediye bütçesinden bu kalemlerde yapılan harcama yoktur.’

İkinci bir cümleye gerek görmeyen tek cümlelik bakanlık yanıtlarının 6 ay kadar sonra soru önergesini veren milletvekiline gönderilmesi adet halini alalı uzun yıllar oluyor. Durumu basın mensupları olarak bizler dahi kanıksadık.

Benim bu konulardaki esaslı yanıtları verecek merci olarak gözüm Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna bugün itibariyle oturan ve ‘Görevi devraldıktan hemen sonra belediye bünyesinde detaylı inceleme başlatacağız. İncelememiz tamamlandığından elde ettiğimiz verileri de Bursa kamuoyu ile paylaşacağız’ sözünü veren Mustafa Bozbey’de.

Bahsi geçen soruların yanıtlarını da muhtemelen bayramdan sonra yapılmasını öngördüğüm bu açıklamada almış oluruz.

Bu ne şiddet ne celal…

Eskiden pek güzel bir adet vardı ülkemizde adına ‘demokrasi’ de diyebiliriz bu adetin. Bir tür nezaket içinde halef selef seçim sürecinde birbirlerine neler söylemiş olurlarsa olsunlar seçimin sonucunu kabul eder, görev devir tesliminde de güler yüzleri ile kameraların önünde boy gösterirlerdi.

Şimdilerde bu moda “out”, yumruklu, gergin, birbirine ayar veren devir teslim törenleri “in” oldu.

Hani hiç olmadı, Alinur Aktaş gibi, Umre’ye gidip devir teslim törenine katılmaya da bilirsiniz, bu da bir seçenek…

Yıldırım’da mesela; son derece sakin ve sükunet içinde geçmesi gereken, eski başkanın tekrar aynı koltuğa oturacağı bir devir teslim töreninde, Milliyetçi Hareket Partisinin belediye meclis üyesi mazbatasını aldığında, partisinin sembolik işaretini yapmasını salondakiler alkışlarken, CHP’li belediye meclis üyesinin hepimizin ‘zafer işareti’ olarak bildiği, (benim ne zamandan bu yana terörist işareti haline geldiğini bir türlü anlamadığım, ancak siyasetle pek yakından ilgisi olmayan sade vatandaşın ‘aaa… terör şeysi ooo…’ diyerek tepki gösterdiği) Victoria işaretini yapması, 76 yaşında kalp hastası bir adama kafa atılmak suretiyle burnunun kırılmasına sebep olabiliyor…

Yahu bu ne şiddet, ne celal…

Bunun adı siyaset değil, bunun adı milliyetçilik de değil…

Bunun adı düpedüz insanlıktan çıkmışlık, hırslarına kurban olmuşluk…

Olaya karışan belediye meclis üyesinin partiden istifası bekleniyormuş, bence çok da düşünülecek bir durum yok ortada…

Bir gerginlik de Orhaneli Belediye Başkanlığındaki devir teslimde yaşandı. Eski başkan Ali Aykurt bir kez daha aday gösterilmeyeceğini tahmin ediyordu aslında, tahmin ettiği gibi de oldu, ancak içi tam soğumamış olacak ki, devir teslim töreninde eteğindeki tüm taşları döktü ortaya.

“Orhaneli’de son iki yılda sekiz tane anketi Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı bizimle paylaşmıştı. Bu anketlerde en üst seviyelerde olmama rağmen AK Partide en alt seviyelerde çıkan yöneticilere de ben hakkımı helal etmiyorum…” diyen Aykurt’a partililerden büyük tepki geldi.

Kendi partililerinin ‘Sen şov yapıyorsun, çamur atıyorsun…’ sözleri arasında görev devir teslimi yapılmaya çalışıldı, ama işte olduğu kadar…

Bundan sonra artık olduğu kadar olacak muhtemelen bazı şeyler AK Parti cephesinde…

Bir lider sönüyor!

Bir lider sönüyor!

Hep başarılardan sonra gazetecilerin başlıklarındandır: “Bir lider doğuyor!..”

Ömrü hayatımızda buna birkaç kez tanıklık ettik.

Bizim jenerasyonun liderlerinden Recep Tayyip Erdoğan’ın kitleleri nasıl peşine takarak adım adım iktidara yürüdüğünün canlı şahidiyiz.

2019 yılındaki yerel seçimlerde elinde paramparça olmuş bir peçeteyle terini silerek oylarına sahip çıkmasını, bir liderin doğuşu olarak gördük.

1 Nisan 2024 günü de “CHP ağır bir mağlubiyet alır ve kurultaya gidilir” diye bekleyenlerin aksine Özgür Özel’in bir lider olarak koltuğuna nasıl yayıldığını gözlemledik.

Ama içlerinde biri var ki düne kadar lider olmak için adeta canını dişine takan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’di.

İlk olarak MHP’nin içerisinde alternatif genel başkan olduğu için saf dışı bırakıldı. Arkasından İYİ Parti’yi kurmak için şehir şehir gezdi. Kendisine toplantıları için salon ambargosu uygulandığında otoparklarda vatandaşları topladı.

Evine saldırıldı, taşlandı, ama yılmadı. Kılıçdaroğlu ile birlik olup işaret fişeğinin çakıldığı 2019 yılında İstanbul ve Ankara’nın kazanılmasının mimarlarından oldu.

CHP’lilerin ortağı değil adeta ablasıydı. Ama bir anda 2023 seçimlerinde 6’lı masadan zehir zemberek sözlerle kalkması önce anketlerde sonra sandıkta partisinin çakılmasına yol açtı. Arkasından çok stratejik bir hata daha yaparak yerel seçimde CHP’nin ittifakı çok istemesine rağmen “özübaşına” diyerek, seçime tek başına girmesi partisinin dağılmasını sağladı.

Durmak da bilmiyor! Son açıklaması İYİ Parti’nin üzerine kireç dökmeye benziyor adeta. Şöyle diyor Akşener:

“Dürüstlük nutukları atıp, dürüst olduğuna kefalet koyup seçilmesine vesile olduğumuz kişilerin daha sonra kocaman birer hırsız olduğunu anladığımızda çektiğimiz acıları anlatmam mümkün değil.

Kimleri kastettiğini söylemiyor ama biz biliyoruz.

Sayın Akşener, madem bunlar hırsızdı, sormazlar mı insana?

Bu hırsızlardan biri mahkemeden ceza alınca hemen Saraçhane’ye gidip sarılmadınız mı?

Bu hırsızları Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak önerip meydan meydan dolaştırmadınız mı?

Yani Meral Akşener’in lider olarak doğuşunu seyrettik. Şimdide de ikinci bölümde bir liderin sönüşünü izliyoruz.

Ama Bursa’da, İYİ Parti’de bir başkan doğuyor!

Dün akşam saatlerinde İYİ Parti’den Karacabey Belediye Başkanı seçilen Fatih Karabatı’nın Karacabeylilere verdiği iftardaydık.

Sosyal medyayı ve dijital dünyayı son derece akıllı ve yerinde kullanarak, Karacabey halkına dokunarak önemli bir zafere imza attı Başkan Karabatı.

İftarın önemli bir nedeni varmış aslında, orada öğrendim.

Seçim kampanyasında Fatih Karabatı ve ekibi pazar alanında vatandaş iftarı düzenlemek istemiş. Ama eski Belediye Başkanı ve rakibi AK Partili  Ali Özkan tarafından Karabatı’ya ambargo uygulayarak alan tahsis edilmemiş.

O da bunun üzerine Karacabeylilere söz vermiş: “Seçildiğimde iftarı yapacağım…”

Karabatı’nın mazbatasını alır almaz ilk işi o iftarı düzenlemek oldu. Yemekte yaklaşık 10 bin kişi vardı.

Yani İYİ Parti’nin lideri sönerken Karacabey’de İYİ Parti’nin başkanı doğuyor gibi.

Bu arada rakibine her türlü zorluğu ve ambargoyu uygulayan Ali Özkan da otursun bir düşünsün bakalım, ben nerede yanlış yaptım, diye…

 

‘Devrin oyunları’na karşı ‘Devrim Adamı’ Mesrur Barzani

Davetli olduğum 2024 Akre Nevruz programına yer verdiğim yazımda şöyle bir parantez açmıştım, bugün yazmak üzere: “Siyaset Bilimci olarak Mesrur Barzani’yi nasıl tanımlarsın, diye sorarsanız; ’O bir devrimci lider’ derim. Devrimci lideri başta herkes anlamaz, yaptıkları tam anlaşılmaz ve hatta çoğu zaman suçlanırlar! Suçlanırlar çünkü ‘ortamda gelişmeye dair ciddi sorunlar/sorunlular vardır’ ve ilerlemeyi istemeyen bu […]

‘Devrin oyunları’na karşı ‘Devrim Adamı’ Mesrur Barzani

Davetli olduğum 2024 Akre Nevruz programına yer verdiğim yazımda şöyle bir parantez açmıştım, bugün yazmak üzere:

“Siyaset Bilimci olarak Mesrur Barzani’yi nasıl tanımlarsın, diye sorarsanız; ’O bir devrimci lider’ derim.

Devrimci lideri başta herkes anlamaz, yaptıkları tam anlaşılmaz ve hatta çoğu zaman suçlanırlar!

Suçlanırlar çünkü ‘ortamda gelişmeye dair ciddi sorunlar/sorunlular vardır’ ve ilerlemeyi istemeyen bu unsurlar alıştıkları rehavet-tembellik-haksız kazanım düzenini kaybetmemek için devrimin/devrimcinin önüne set çekip tüm kötülükleri yapmaktan kaçınmazlar…”

Başbakan Mesrur Barzani, göreve geldiği ilk günden bu yana içeriden ve dışarıdan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne karşı hayata geçirilmeye çalışılan devrin oyunlarına inat adeta bir devrim yürütüyor. İşinin kolay olmadığını bizler gibi kendisi de bildiği için tüm zorluklara ithafen kararlılığını her zaman her yerde yansıtıyor.

Başbakan Mesrur Barzani’yi ‘kasten’ anlamak istemeyen, gözünü ve kulağını kapatan, yolunu zorlaştırmak isteyen Kürtlere birkaç soru sormak istiyorum; ‘yeni dünya düzenine’ adapte olmak için ülkeler de kendisine dair ‘yeni yüzyıl’ başlıklarını teker teker açıklıyor.

Peki bunca yenilenme, güncellenme, gelişme söylemi arasında “IKBY Yüzyılı” neden olmasın? Geçmişte kalmak için nedir bu inadınız? Kendi egolarınızı ve menfaatlerinizi bir kenara bırakıp gençlerinizi ve onların geleceğini ne zaman düşüneceksiniz?

Yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla, genç nüfus potansiyeliyle, stratejik konumuyla, tarihi ve kültürel birikimiyle Irak Kürt Bölgesel Yönetimi elbetteki yeni dünya düzenindeki yerini güçlü bir şekilde almak üzere kurumsal hamlelere yönelmeliydi.

Çoğu coğrafyada böyle bir kurumsallık geçişi sıkıntısız gerçekleşir fakat söz konusu Ortadoğu ve bilhassa da IKBY oldu mu ‘devrim’ gerekli bir hale geliyordu. Çünkü IKBY’de bireysel bakış açıları gibi siyaset, bürokrasi, diplomasi, eğitim, iş dünyası, sosyal hayat, basın, medya ve sivil toplum kuruluşları kurumsallıktan çok uzak ‘aşiret anlayışı’ ve ‘lobileşme faaliyetleri’ arasına hapsedilmiş durumdaydı.

Bir makama gelen oturduğu koltuğu ömürlük bırakmıyordu. Gençleri ve kadınları gören-duyan-şans veren yoktu. Üretim önemsenmiyordu. Eğitim-teknoloji-istihdam projeleri yoktu. Özel sektör hak ettiği yerde değildi. Tüm iş beklentileri hükümet kadrolarında yer almak üzerineydi. Hükümetin hiçbir yatırımı yoktu. Özetle geleceğe yatırım yapmaktan ziyade günü birlik bakış açısı hakimdi. Ve başta gençler olmak üzere halk bu durumdan çok rahatsızdı.

Özetle IKBY’de Başbakan Mesrur Barzani’nin başlattığı devrime ihtiyaç vardı. Her fırsatta bütçe göndermeme kozunu kullanan Bağdat’a karşı Erbil Yönetimi’nin kendi üretim faaliyetleri güçlü olsaydı bu denli sorun yaşamazdı Kürtler…

Şimdi yaşanan seçim kotası krizi de maddi-manevi sorunları beraberinde getirdi. Irak Federal Mahkemesinin aldığı kotayı iptal kararının mevcut Irak Anayasasında haklı bir yeri olmasa da Bağdat’ın ve KYB’nin kararın uygulanmasına yönelik ısrarı hala devam ediyor.

Bunca hengamede benim gördüğüm tablo ise böyle bir seçimin gerçekleşemeyeceği yönünde. Oturmayan taşlar eşliğinde bir seçimin yapılması imkansız ve sağlıksız bana göre.

Peki kota krizi ile yaratılan bunca gerginlik Kürtleri nereye götürür derseniz, ‘Süleymaniye’nin federal veya benzeri bir özerk statüye kavuşturulmasına’ götürür derim… Aslına bakarsanız şahsi fikrim de bunu destekliyor zira bu saatten sonra Süleymaniye’nin Erbil ile birlikte olması imkansız olduğu için ayrılması çok daha mantıklı olacaktır.

Böylelikle Türkiye KDP-KYB arasında kalmaktansa “terörle mücadele şartıyla” iki perspektifle güney komşularına hitap edecektir.

Güney sınırının huzuru elbetteki Türkiye için çok önemli çünkü Türkiye’nin kararlı bir şekilde devam ettiği terörle mücadele operasyonlarının başarısında mevcut IKBY’deki istikrarın payı var.

22 Nisan’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekleştireceği Irak ziyareti başta güvenlik ve Kalkınma Yolu Projesi olmak üzere pek çok önemli başlığın görüşülmesini içeriyor. Irak’ta İran baskısı, PKK ve DAEŞ ile mücadele, KDP ve KYB arasındaki gerginlik, Kerkük seçim sonuçları doğrultusunda yerel yönetimin nasıl şekilleneceği, ekonomik anlaşmalar, Irak’ın su kaynaklarının doğru değerlendirilmesine yönelik projeler, Irak’ta tarım ve hayvancılığın gelişmesi için destek verilmesi gibi başlıklar masada olacaktır.

Bağdat ve Erbil’in bunca sıcak gündemi arasında Türkiye’nin her zamanki uzlaştırıcı tavrıyla sahada yer almasıyla birlikte Kürtlerin de sağduyu ile yan yana durması gerekiyor elbette. Çünkü burası zemini kaygan, iklimi sert, insanı zor, yan yana durmayanları bol, akşamdan sabaha U dönüşleri yaşanan; Ortadoğu….

Başbakan Mesrur Barzani’nin “Devrim Yolunu” destekliyorum çünkü Kürtlerin geçmişin sığ travmalarından kurtulması için kendi ayakları üzerinde durması gerekiyor…

O halde;

Yeni bir Kürt Yönetimi…
Yeni bir başlangıç…
Yeni bakış açıları…
Yeni çözüm yolları…

Devir teslim törenleri ve Erkan Aydın’ın ilk icraatları

Devir teslim törenleri ve Erkan Aydın’ın ilk icraatları

Gerçek olan şu: Demokrasilerin en önemli sonuçlarından biri sandıktan çıkana tepki göstermek değil, kabullenmektir.

Milletin kararının üstünde bir karar yoktur.

O kararlar içinde Bursa‘da yerel seçim sonucunda il ve ilçe belediyelerinin bir kısmında “değişim” kararı çıktı.

Belediyelerin bazılarında devir teslim töreni gerçekleşirken, bazılarında bu tören sudan sebeplerden dolayı gerçekleşemedi.

Bursa özelinde yapılan bazı törenler var ki partileri farklı olsa da gerçekten de görevi devreden belediye başkanına ve görevi alan  belediye başkanınına ne kadar övgüler dizilse yeridir.

Onlardan ilki Mustafakemalpaşa

Bu dönem partisi tarafından aday gösterilmeyen Mehmet Kanar, 2019 yerel seçimlerinde rakibi olan CHP‘nin adayı Şükrü Erdem ile bu sefer halef selef oldu.

Siyasi nezaketin tavan yaptığı devir teslimde olgunluk ve abi-kardeş hukuku ön plandaydı.

Biri görevi alırken, diğeri görevi teslim ederken mutlu idi…

Her ikisi de alkışı hak ediyor.

Yine bir başka alkışı eden başkanlar ise Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın ile görevi devreden Mustafa Dündar.

Görev yaptığı 15 yıl boyunca bir siyasetçinin neler konuşması ve konuşmaması gerektiğini bilen Dündar da görevi devrederken halefini onurlandırdı.

Görevi devralan Erkan Aydın da aynı şekilde  yanıt vererek, “abi kardeş ilişkimiz her zaman devam edecek, her zaman Mustafa Başkanı arayacağım” dedi.

Devir teslim töreninden önce Osman Gazi’yi Anma ve Fetih Şenliklerinin kurdelesini iki başkanın beraber kesmesi de ayrıca tebriki gerektiriyor.

***

Koltuğa oturur oturmaz hemen icraata başlayan Aydın, önce personeli ile bayramlaştı, teravih namazından sonra da halka tatlı dağıtttı.

İlerleyen saatlerde ise Üftade Hazretlerinin türbesini ziyaret ederek dua etti.

Sonrasındaysa selefi Mustafa Dündar başta olmak üzere buradaki vatandaşlarla biraraya gelerek fotoğraf çektirdi, Kadir gecelerini tebrik etti.

Öte yandan, bölgede görev yapacak İvazpaşa Mahallesi Muhtarı Mustafa Bayrık, Alipaşa Mahallesi Muhtarı Ali Bodur, Kavaklı Mahallesi Muhtarı Serap Özbay ve Mollafenari Mahallesi Muhtarı Orhan Çile‘nin hem tebriklerini alan hem de ihtiyaçlarını dinleyen Aydın, mahallelerin en önemli ihtiyacı olan iki bankamatik sözünü verdi. İlgililerle görüşerek gereğinin yapılması talimatını  da vermiş oldu.

Bankamatiklerden biri İvazpaşa’ya diğeri de Kavaklı Mahalle Muhtarlığı’nın yanına yapılacak.

Bize de hayırlı olsun demek düşüyor.

Osmangazi’de ilk meclis salı günü

Yerel seçimler sonrası beş gün içerisinde meclislerin toplanması gerekiyor. Bundan dolayı meclisler de bayramdan önce toplanacak.

Bu minvalde Osmangazi Belediye Meclisi de salı günü saat 10.00’da ilk toplantısını gerçekleştirecek.

Meclis’te CHP’nin 27, Cumhur İttifakı’nın 18 üyesi bulunuyor.

AK Osmangazi üç yerde

Osmangazi teşkilatı olarak yerel seçimlerde istediği sonucu alamayan AK Parti Osmangazi İlçe Başkanlığı seçimlerin ardından çalışmalarına aralıksız devam ediyor.

Bu minvalde Adnan Kurtuluş ve ekibi Kadir Gecesi üç ekiple Üftade, Demirtaş ve Abdal’da hem kestane şekeri dağıttılar hem de vatandaşların Kadir gecesini tebrik ettiler.

Sendikalar arası değişim gözlerden kaçmıyor

Yerel seçimler sonrası dikkat çeken en önemli detaylardan biri de sendikalardan istifalar. Özellikle CHP’ye geçen belediyelerde bazı sendikaların çalışanları istifaya zorladığı ifade olunuyor.

Burada kimi zaman belediye başkanlarının ismini kullandığı da iddia ediliyor.

Seçilen belediye başkanlarının bu konuda çalışanlarını rahatlatması gerektiğini düşünüyor, kısa zamanda açıklama yapacaklarını umuyorum.

Uyarı bizden, değerlendirmek onlardan…

 

Bir plan, 3 OSB ve gizli ajandalar

Bir plan, 3 OSB ve gizli ajandalar

Muhabirliğim döneminde hatırladığım en kallavi tartışmaların, şehrin 2020 yılına kadar yürürlükte kalacak anayasası olarak da tabir edilecek 1/100.000’lik planı, bir diğer adıyla Çevre Düzeni Planı için yapıldığını hatırlıyorum.

Bir yanda şehrin son güçlü valilerinden Orhan Taşanlar, diğer yanda dönemin Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Erdem Saker, BTSO Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez ve dönemin en güçlü siyasi figürlerinden, Devlet Bakanlığı ve Bursa Milletvekilliği görevlerini üstlenmiş, iş adamı Cavit Çağlar

Bu güçlü sac ayağına sesi çıkan sivil toplum kuruluşlarını ve akademik odaları da ekleyince şehrin anayasasının yapılmasını ‘hatırlarda hararetli tartışmaların kaldığı bir çalışma’ olarak tarif etmem şaşırtıcı değil elbette…

O dönem Erdem Saker’in ‘Biz bu şehrin anayasasını yapacağız, Bursa artık Ankara’dan yönetilen bir şehir olmayacak!’ diyerek başlattığı çalışma, sonrasında ‘bir kereden bir şey olmaz’ denilerek pek çok kez delinip kevgire dönse de bizi kör topal bir yere taşımış, Bursa gerçekten de Ankara’dan yönetilmemişti.

Yıl 2020 olduktan, şehre yeni bir anayasa lüzum ettiği anlaşıldıktan sonra geç olsun güç olmasın denilerek kollar bir kez daha sıvandı. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı bünyesinde bir masa oluşturuldu, yeni bir Çevre Düzeni Planı hazırlarınken planla ilgili fikirleri olanların da çalışmalara katılabileceği duyuruldu.

Akademik odalar kimi zaman başkanlar düzeyinde kimi zaman temsilciler düzeyinde yapılan toplantılara dahil oldular, fikirlerini söylediler, çalışmalarda bulundular, hatta bugün mazbatasını alarak resmen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ilan edilen Mustafa Bozbey de o dönem eski Nilüfer Belediye Başkanı olarak görüşlerine başvurulan isimler arasında yerini aldı.

Norm Haber stüdyolarında konuğumuz olduğu programlardan birinde konuyu şöyle değerlendirmişti; “Beni de davet ettiler toplantılara, birkaç kez gittik, görüşlerimizi söyledik, ancak baktık ki, fikirlerimizin tam tersini planlarda uyguluyorlar, yani bizi dinlememişler, öylesine çağırmış olmak için davet etmişler, bir daha dahil olmadık o çalışmaya…”

Zaman zaman akademik odalardan aldığım duyumlar, planın netleşmesi konusunda gizli ajandaların varlığının engel oluşturduğunu söylüyordu bana.

Gizli ajandalar…

Bugün bu gizli ajandaların neler olduğu konusunda en azından tahminde bulunabileceğimiz veriler yine plan toplantılarına başlayan, sonra da ‘Biz bu planı yapamıyoruz!’ diyerek işin içinden çıkıveren eski Bursa Büyükşehir Belediyesinin Belediye Başkanı Alinur Aktaş tarafından düzenlenen toplantılarda sunuluyor bize…

Daha önce yazmıştım hatırlarsınız, seçimlerden hemen önce bir gece basın toplantısında Bursa’ya üç tane organize sanayi bölgesi müjdelemişti Alinur Aktaş. Biri doğuda, biri batıda olmak üzere iki KOBİ OSB ve yine doğuda ikinci TEKNOSAB!

Doğudaki iki sanayi bölgesinin de Soğuksu tarafında yapılması ile ilgili düşünceyi yine kendisi iletmişti.

KOBİ OSB’lerin yapılma amacı, şehir içindeki sanayiyi şehir dışına taşımak ve sanayinin risklerini yerleşim alanlarından uzaklaştırmaktı. Doğu TEKNOSAB projesi için bir açıklama yapmaya gerek yok sanıyorum, çünkü batı TEKNOSAB projesi için de bir açıklama yapmaya gerek yoktu zaten…

Buraların büyük bölümü maksat sanayi bölgesi olsun, dünkü tarlalar bugün sanayi arsası olarak para etsin, köylüden dönümü bir liraya alınan yerlerin metrekaresi 10 liraya satılsın, para para kazansın…

Daha öyle çok ekleme yapabilirim ki bu cümlelere aklınız şaşar…

Bütün bunları burada anlattım, çünkü gizli ajandanın temel konusu buymuş meğer!

Seçimden sonra yine bir gece toplantısında bizlere veda ederken sorularımızı yanıtlayan Aktaş, gazeteci büyüğümüz Can Topaktaş’ın planın neden yapılamadığına ilişkin sorusunu yanıtlarken şöyle dedi kelimesi kelimesine;

“1/100.000’lik planlarla ilgili aslında bir genel mutabakat çıkmadı. Aslında 1/100.000’lik plan belli. Bunu akademik odalar, bu konuda çalışanlar söyledi, ama onların söyledikleri birilerinin işlerine gelmiyor. Birilerinin derken o kişiye ya da kuruma mal etmek için söylemiyorum. Herkesin farklı bir bakış açısı var. Özellikle geçen seneki seçim ve bu seneki seçim polemik konusu olmasın diye hemen seçim sonrasına attık planı tamamlamayı. Yeni belediye başkanının ilk söylemi de planı yapacağız şeklinde oldu. İki seçime denk gelmesi nedeniyle işleme koyulamadı. Aslında plan geçen yıl başında hazırdı, ben size söyleyeyim. Hadi bu seçim sonrasına bırakalım, hadi yerel seçim sonrasına bırakalım derken 2023 başında hazır olan plan bu zamana kadar geldi!”

Haydaaaa…

Hani yapamıyorduk planı?

Meğer yapmışız, yapmışız da oy kaygısı ile dengeleri bozmayalım diye ve daha kim bilir neler neler için uygulamaya koymamışız. Sonra da ‘Biz bu planı yapamıyoruz’ deyip işin içinden çıkalım demiş, kenardan seyre koyulmuşuz.

Meseleyi bir de planın paydaşlarından İKK Sekreteri ve Mimarlar Odası Bursa Şube Başkanı Şirin Rodoplu Şimşek’e sordum.

Evet plan aslında ufak tefek düzenlemeler istese de tamamlanmış bir plan. Fakat bu planın içindeki belirsizlikler nedeniyle, seçim kaygısı nedeniyle gündeme getirilmedi!”

Peki bu planın içinde Aktaş’ın seçimden üç gün önce vaadedilmiş topraklar gibi önümüze serdiği 3 yeni OSB projesi de var mıydı?

Şehirde yeni bir OSB planına karşı olduklarını, OSB projelerine ancak şehrin içindeki küçük sanayi işletmelerinin tamamen boşaltılması planı doğrultusunda sıcak bakabileceklerini söyleyen Şirin Rodoplu Şimşek; “Hayır planda yeni bir OSB yoktu!” diyerek gizli ajanda hakkındaki en önemli ip ucunu da söylemiş oldu.

2020 yılından bu yana anayasası olmayan Bursa bir buçuk yıldır bir anayasası olduğu halde anayasası yokmuşçasına oyalanıyor. Elbette bu durum şehir için pek çok sıkıntıyı da beraberinde getiriyor. Mesela eline dosyayı alan Ankara’ya koşuyor, istediği yere sanayi bölgesi, istediği yere TOKİ planı çıkartıp getiriyor.

Yarın itibariyle Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturacak olan Mustafa Bozbey’den en büyük beklentim sorulduğunda her defasında söylediğimi bir kez daha yinelemek istiyorum. ‘PLAN!’

Bozbey de bu konuya aynı öncelik derecesiyle yaklaşıyor. İMSİAD tarafından düzenlenen iftarda yaptığı konuşmada;

“İnşaat sektörünün tıkanmasının sebebine arsa diyoruz. Fakat yıllardır çevre düzeni planı yapılmadı, fay hatları belirlenmedi, sıvılaşma potansiyeli olan alanlar tespit edilmedi ve bunlarla ilgili çalışmalar yapılmadı. Sektörün tıkanması bundan kaynaklanıyor. Burada planlamanın devreye girmesi lazım. Çevre düzeni planını bir an önce gündemimize alacağız. Şehri yeniden planlamak zorundayız!” derken,

Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir’in görev devir teslim töreninde yaptığı konuşmada konunun altını; “Nilüfer’in kentsel kirlenmesine neden olan Büyükşehir’in yapmış olduğu uygulama ve planlar var. Bunlara artık dur diyeceğiz, çok net söylüyorum. Biz kentin kirlenmesinden değil, insanların yaşam kalitesinin yükselmesinden tarafız. Artık kentsel kirlenmeye asla izin vermeyeceğiz. Burada söz veriyorum” diyerek bir kez daha çizdi.

Şimdi elimizde aslında büyük ölçüde çalışılmış bir plan, planı nihayete erdirmek için kolları sıvamaya hazır bir büyükşehir belediyesi ve akademik oda gönüllüsü ordusu mevcut. O halde gelsin şehrin yeni anayasası, bakalım bu anayasaya gizli ajandalar sızabilecek mi?

 

Bursa’ya belediye başkanı olsam, yapacağım ilk icraat!

Bursa’ya belediye başkanı olsam, yapacağım ilk icraat!

2019 yılıydı, yine bir yerel seçim vardı.

CHP‘nin Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı yine Mustafa Bozbey, AK Parti adayı yine Alinur Aktaş’tı.

AK Parti kazanmaya bir tık daha yakındı. Alinur Aktaş, hemşeri derneklerini geziyor ve Bozbey’in aleyhine her şeyi söylüyordu.

“Kontrolsüz güç güç değildir” diyerek alıyor eline sazı, Bozbey’in Nilüfer Belediye Başkanlığı sırasında yaptıklarını anlatıyordu:

20 senedir Nilüfer’de belediye başkanlığı yapıyorsun. Arkadaş, hangi caddeye, hangi kültür merkezine bir tane Allah dostunun, bir tane padişahın, bir tane Türk büyüğünün ismini verdin ya? Nerede bu devlete ve bayrağa savaş açmış, Türkan Saylan, Uğur Mumcu, Nâzım Hikmet, Bahriye Üçok… Nerede dinle diyanetle problemi olan adam varsa hepsinin ismini belirli bir merkezlere verdin.”

Bilmiyordu, bu bayrak için ABD’ye karşı çıkmış Nazım Hikmet’in Varna’dan oğluna yazdığı şiirleri ve Bursa kalesinde neler çektiğini…

Türkan Saylan‘ın eşek sırtında köy köy gezerek cüzzam mikrobunu bitirdiğini.

Memleket sevdası için Uğur Mumcu ve Bahriye Üçok’un bomba ile paramparça edildiğini.

Bilmediğini şuradan anlıyoruz: Gazetecilerle seçimden 15 gün önce yaptığı toplantıda rakiplerini eleştirirken İYİ Parti adayı, Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu için “Ben onun boynunda kravat çıplak gezdiğini biliyorum.” diyordu.

Evet, Selçuk Türkoğlu eski bir sendikacı. Biz onu hak ve emek mücadelesinden tanıyoruz. Yaptığı eylemlerle ana haber kanallarını parsellediği zamanlardan biliyoruz.

Üstü çıplak boynunda kravat ile yaptığı hak arama savaşını alkışlayanlardanız.

Ama Alinur Aktaş’ın emek ve hak mücadelesinden haberi olmadığından kuruyor bu cümleleri. Çünkü İnegöl’de bir şirketin muhasebecisiyken birileri seni alıp “ceketi koysak kazanır” diyerek, önce ilçede, sonra Bursa’ya büyükşehir belediye başkanı yaparsa, tabii insanların emek ve hak arama mücadelesini küçümsersin.

2019 seçimini kıl payı kazanıp daha sonra nasıl olsa bizim seçmen tıpış tıpış sandığa gider diye “kibir” içerisinde olursan işte böyle “siyasi mevta” olarak yaşamına devam edersin.

Yanında danışman diye gezdirdiğin at gözlüklü dar kadronun sözlerinden çıkmaz; o solcu, bu muhalif deyip kimseyi dinlemezsen Demirel’in şapkasını aldığı gibi sen de ceketinle gidersin.

Proje tanıtım toplantısında arkaya Türk bayrağı yansıtıp CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e sözde milliyetçilik dersi verdikten sonra HÜDA-PAR İl Başkanını fotoğraf için çağırırsan, insanlar “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” deyip sandıkta da tokadı basarlar.

Alinur Aktaş’ın mal beyanında Nilüfer‘de yaşadığını öğrendik.

Yeni seçilen belediye başkanlarının hepsine hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum.

Ama Mustafa Bozbey ve Şadi Özdemir’e bir önerim var.

Yazının başlığında belirttiğim gibi ben belediye başkanı olsam ilk meclis toplantısında Aktaş’ın oturduğu mahalleye Nazım Hikmet, caddeye Türkan Saylan, sokağına Uğur Mumcu, sabah yürüyüşü yapacağı parka da Bahriye Üçok ismini verirdim.

Bursa’da son 20 yılın iki kelimelik özeti

Bursa’da son 20 yılın iki kelimelik özeti

Bu iş hesap değil, nasip işi” demişti.

Devrim niteliğinde projelerle 2014’e kadar iş başında kalmaya niyetliyim” demişti.

Önemli olan halkın tercihi” demişti.

Son anketlerde yüzde 60-65 oranını yakaladık” demişti.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Siyaset Akademisi Yerel Yönetimler Programında “Hırs Disiplini” dersi vermişti.

İnsan ne kanaatinden dolayı ölür, ne de hırsından dolayı padişah olur” demişti.

Cinayete kurban giden eski Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin’in sözleriydi bunlar.

Tam da 2009 yerel seçimleri öncesinde, partisi tarafından aday gösterilip gösterilmeyeceği merak edilirken söylemişti hepsini…

Halkla bütünleşeceğiz, kentle kenetleneceğiz” demişti.

Yönetime tam katılım sağlayarak, kenti ortak akılla yöneteceğiz” demişti.

Halka tepeden bakmayacağız” demişti, “Kibir yanımıza yaklaşmayacak bile…”

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 2017’de “istifa ettirilen” Başkanı Recep Altepe’nin sözleriydi bunlar.

Tam da 2009 yerel seçimleri öncesinde, hem de aday adaylığını açıkladığı “mini miting”te söylemişti hepsini.

Sahi, nasıl bir basın toplantısıydı o öyle…

Parti binasının önünde, açık havada yapılan toplantıda, Kamberler Orkestrası, “Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim” şarkısıyla başladığı programına, dokuz sekizlik nağmelerle devam ediyor; ince saza önce bir davul, ardından klarnet sesi ekleniyordu.

Altepe’nin gelişiyle geçilen “Ey güzeller güzeli söyle bana kimsin sen / Osmangazi mi Büyükşehir mi?” uyarlamasına, gençlerin taşıdığı “Osmangazi’nin kralı, ol artık Büyükşehir’in Belediye Başkanı” pankartı eşlik ediyordu.

Toplantının sonuna doğru kalabalık arasında kulaktan kulağa yapılan yorumlar dikkatimi çekmişti.

Daha öncekiler gibi ‘snob’ değil” demişti, bir eski politikacı. Çoğul konuşuyordu ama Hikmet Şahin’i kastediyordu.

Sonradan görme değil” diye eklemişti, deneyimli bir gazeteci.

Osmangazi’nin kralı, ol artık Büyükşehir’in Belediye Başkanı” denilen Altepe, ikinci döneminin ikinci yarısında Ankara’dan gelen talimatla istifa etmek zorunda kaldı.

Af mekanizması” henüz icat edilmemişti o günlerde…

2 Kasım 2017’de Bursa Büyükşehir Belediye Meclisinde seçildiği gün…

Bursa’nın tüm dinamikleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi partileriyle, görüşü ve önerisi olan herkesle beraber Bursa’yı yöneteceğiz. Benim danışmanlarım da bunlar olacak” demişti.

Ortak akılla birlikte çalışacağız, birlikte başaracağız” demişti.

31 Mart 2019’da bu kez halkoyuyla seçildiğinde de “Bursa’mızın değerini daha da arttırmak için var gücümüzle çalışacağız. Tüm ilçe belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz, sivil toplum kuruluşları ve şehrin tüm değerleriyle bunu gerçekleştireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın” demişti.

Son 7 yılda Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan Alinur Aktaş, söylev çekerken çok demokrattı ama benim gözlemim o ki “ortak akıl”dan anladığı “dar bir çevrede istişare”ydi.

Onun için çok güveniyordu, “Reis de Reis” diyen seçmenin sandıkta birleşeceğine.

Onun için “Hangi tuşa ne zaman basacağımı bilirim, farkı açıyoruz gittikçe, daha da açılacak” diyordu seçim öncesinde.

Bu kısa hatırlatma son 20 yılın özetidir aslında.

Özetin özeti de “hırs ve kibir”dir.

Hani diyor ya Hasan Ali Toktaş, “Kuşlar Yasına Gider”de, “Hırs atına binenler çoğu kez ne vakit düştüklerini anlayamazlar” diye…

Ve hani diyor ya Jules Verne, “Zaharius Usta”da, “Kibir insanoğlunun kaderinin tosladığı engeldir” diye…

Başta Mustafa Bozbey olmak üzere Bursa’nın yeni başkanları kıssadan hisse çıkaracaktır herhalde…

Hani diyor ya Şeyh Edebali Osman Gazi’ye, “Yüksekte yer tutanIar, aşağıdakiIer kadar emniyette değiIdir” diye…

Gürsu’da Şekeroğlu zoru başardı, Başkan Işık ustalık dönemine ‘merhaba’ dedi

Gürsu’da Şekeroğlu zoru başardı, Başkan Işık ustalık dönemine ‘merhaba’ dedi

Yerel seçimlerin ardından analizler hala devam ediyor.

Ama gerçek olan şu: Tüm siyasi partiler için kaybedilen belediyeler var, kazanılan belediyeler var…

Cumhur İttifakı elindeki belediyelerin bir kısmını kaybederken, CHP elindeki belediyeleri koruyarak üzerine ilaveler yaptı.

Burada ilk olarak kendi iç dünyasında hesap verecek olan partiler Cumhur İttifakı’nın iki önemli siyasi partisi AK Parti ve MHP…

Fakat mazeretlere sarılmadan Bursa özelinde 9 belediye kazandıran AK Parti ilçe başkanları var ki onları da ayrıca tebrik etmek gerekir.

O dokuz ilçe başkanından biri de AK Parti Gürsu İlçe Başkanı Erkan Şekeroğlu

Gürsu, geçmişte hem MHP’nin hem de Refah Partisi’nin belediye başkanlığı kazandığı bir ilçe. Öte yandan 2004 yılından itibaren AK Partili belediye başkanları ile yönetilen belediyelerden biri..

Sandık öncesi ilçe eşrafında “sıkıntı olur” diyenlere rastladık. Bundan dolayı bizler tarafından sonucu merak edilen ilçelerden biriydi.

AK Parti Gürsu İlçe Başkanı Erkan Şekeroğlu, ittifak ortağı MHP ile başarılı bir seçim süreci yönetti.

Ama öncesinde meclis listeleri açıklandığında ilçede bazı isimler tepki gösterse de o tepkilere göğüs gererek seçimlerden başarılı bir şekilde çıkmayı bildi.

Atanarak geldiği ve meclis üyeliği için istifa eden yönetim kurulu üyelerine rağmen oluşturduğu yeni yönetimle Şekeroğlu parti içinde gücünü ispat etmiş oldu.

Sonuçta ise ilçede Belediye Başkanı Mustafa Işık, ustalık dönemine geçiş yapmış oldu.

Ama bu sefer öksüz…

Belki bir kanadı kırık.

Arkasında aynı partili bir Bursa Büyükşehir Belediyesi olmayacak.

Işık’ın son iki dönemde edindiği tecrübelerle ve yurt dışı fonlarla bu eksiği kapatacağını umuyorum.

Asıl şimdi yurt dışı fonlarına daha fazla ihtiyaç olacak.

Işık, bu konuda tecrübeli, bundan dolayı ilçesine en iyi şekilde hizmet etmek isteyecektir.

Bu süreçte kendisine en büyük desteği ise yine seçimleri maestro gibi yöneten AK Parti İlçe Başkanı Erkan Şekeroğlu ve ittifak ortağı MHP verecek.

Bizler de bu vesile ile kendisini ve yeniden seçilen Mustafa Işık’ı tebrik ediyoruz. 

Yeni başkanlar yeni hedefler

Yeni başkanlar yeni hedefler

Bugün itibariyle Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey dışındaki tüm seçilmiş CHP’li belediye başkanları mazbatalarını aldılar, koltuklarına oturdular.

Bozbey için Cuma günü saat 18.00 gibi bir vakit bildirilmiş mazbatasını alabileceği zaman olarak. Sürecin gecikmesine yönelik açıklama da gelmemiş yetkili makamlardan. Yoğun temposu içinde sorularımı yanıtlayan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursa Büyükşehir Belediye binasından resmi evrakların kaçırıldığına dair ellerinde fotoğraflı ve videolu deliller bulunduğunu bir kez daha yeniledi.

Daha içeriye giremiyoruz. Mazbatamızı alıp içeriye girdiğimizde önce bir chek-up yapacağız, ardından da elde ettiğimiz bulguları kamuoyu ile paylaşacağız. Bursalıların bundan önceki süreçte nasıl yönetildiklerini bilmeye hakları var” dedi.

İşin bu kısmının epey su kaldıracağını, Alinur Aktaş’ın veda toplantısında aktardığı bilgiler ışığında bugün itibariyle Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Ulaş Akhan’ın istifa edeceğini ve Aktaş ailesinin de 5 kişilik bir kafile olarak Umre ziyareti yapmak suretiyle konuyu kapatacaklarını, eski belediye başkanının mazbata töreninde ve devir teslimde bulunmayacağını belirtelim.

Gelişmeleri yakından takip edeceğiz elbette.

Seçim çalışmaları sürecinde partisine olan kırgınlıklarını gizlemeyen, ancak iş görev devir teslimine geldiğinde demokratik tutumunu koruyan, halef ile selefin aynı karede yer almasını sağlayan Hayri Türkyılmaz’dan görevi devralan Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç’ın yüzü her zamanki gibi gülüyordu.

Norm Haber ekranlarında yayınladığımız Ortak Akıl programına konuk olduğunda Mudanya’nın ne kadar hizmete aç olduğunu anlatmak için, vatandaşın kendisinden en çok umumi tuvalet istediğini ve şehrin böylesine basit bir hizmete dahi ulaşamadığını söylemeye çabalayan ve zahmet edip programı izlemeyen ya da sadece programın bu kısmını izleyenler tarafından umumi tuvaletle hizmet anlayışı sınırlıymış gibi gösterilmek istenen Dalgıç, bu kez daha temkinliydi konuşmasında.

“Eminim herkesin çeşitli sebeplerle yaptığı ya da yapamadığı şeyleri olmuştur. Bizim hakkımız helaldir. Hayri Türkyılmaz’ın taleplerini milletvekilimiz Orhan Sarıbal bana iletti. Tek derdimiz Mudanya’yı daha ileri götürmek. Tek bir şey var, liyakat ve işi ehline yaptırmak, bunun için Mudanya’ya söz verdim. İşini hakkıyla yapan herkes başımızın üstündedir. Mudanya’nın yeşili, zeytini, inciri, tarımı bizimdir. Tarımı korumak, artırmak bizim projelerimiz arasındadır ve çok önemlidir. Korumak için sizlere tekrar söz veriyorum” dedi.

Hayri Türkyılmaz ile Deniz Dalgıç’ın aracısının Orhan Sarıbal olduğu kısmı gözlerden kaçmasın lütfen, kırgınlık hala devam ediyor demektir bu…

Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ise günün ikinci yarısında mazbatasını ve görevi teslim alan isim oldu.

“Biz tüm Nilüfer’e eşit, demokratik hizmet sunmaya devam edeceğiz. Burası bir hizmet yeridir, meslek yeri değildir. Bunun bilincindeyiz. 5 yıl boyunca Nilüferlilere hizmet etmeye geliyoruz” diyen Özdemir Nilüfer’deki başarı çıtasını daha da yükseğe çıkarma derdinde olacak bundan sonra.

Biraz da Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren’den bahsetmek isterim. ‘Gemlik alınıyor mu, kaybediliyor mu?’ tartışmaları arasında tıpkı Osmangazi gibi beklenmedik bir başarıya imza atarak Gemlik’i bir kez daha CHP’li belediyeler arasına katmayı başaran Deviren, bence önümüzdeki 5 yılın ilginç belediye başkanlarından biri olacak.

Norm Haber stüdyolarında kendisini konuk ettiğimizde, “Ben kentsel dönüşümü iki yönlü okuyorum. Kentimizi dönüştürürken bunu bir yandan binalarımızı dönüştürmek diğer yandan insanlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı dönüştürmek biçiminde yapacağız” demiş ve Gemlik’teki madde kullanma yaşının giderek daha da düştüğüne dikkat çekmişti.

Deviren, 2 Nisan tarihinde ilk ziyaretini söz verdiği gibi Gemlik İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Duran’a gerçekleştirdi. Amaç Gemlik’te okul yapılabilecek yerleri, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Gemlik için tasarruflarını, okulların sorunlarını, idareci, öğretmen ve velilerin taleplerini Duran’dan dinlemekti.

Çünkü bir ilçenin makus talihini değiştirmek istiyorsanız bunu eğitimden başlayarak yapmak durumundasınız. Çünkü uzun süredir okul yatırımı yapılmayan Bursa’daki derslik açığı bir yana, kaliteli eğitim kurumlarının oluşturulması çabası da çoktan unutuldu maalesef ve Gemlik eğitimi birinci plana alan bir belediye başkanına sahip olduğu için bence çok şanslı.

Seçim çalışmalarında sessiz ve derinden ilerleyen, Deviren’in seçildiği gün tıpkı eskiden belediye başkanlarının yaptığı gibi bir incelikle parti rozetini çıkardığını da hatırlatmakta yarar var. Kapsayıcı ve kucaklayıcı belediyecilik mesajının başladığı ilk yer bu rozet bence.

Tebrik için çiçek istemeyen, bunun yerine ihtiyaç sahiplerine erzak paketi gönderilmesini rica eden, son olarak da Gemlik Belediyesi’nin makam kapısını söken; “Artık açık bir kapımız olacak. Vatandaş gelip içeride ne oluyor, başkan içeride mi diye bakmayacak” diyen yeni Gemlik Belediye Başkanının bundan sonraki adımlarını da merakla takip edeceğim.

Osmangazi Belediyesi’ni unuttuğum sanılmasın. Akşam saatlerine kalan mazbata töreninde Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, yüzü en çok gülen isimdi tahmin edeceğiniz gibi. Sandığa birkaç gün kala konuk almıştık kendisini ve bu süreçte “Partimizin dargınlarını bize oy vermeye ikna etmemiz lazım. Bu seçim bir başka, eskiden girmekte zorlandığımız mahallelerde şimdi bizi şenliklerle karşılıyorlar” demiş yine de temkinli davranıp ‘Bu seçimi kesin alıyoruz’ sözünü sarf etmemişti.

Seçim gecesi en çok şaşırdığım ve en çok sevindiğim ilçe oldu Osmangazi. Aydın mazbata töreninde yaptığı konuşmada;

Ortak akıl kullanarak, CHP’nin sosyal belediyeciliğini Osmangazi’nin her sokağında hissettirmek bizim görevimiz. Bundan sonra daha çok çalışarak, daha az dinlenerek, yurttaşlarımızın sözüne kulak vererek Osmangazi’nin yüzünü güldüreceğiz. Artık Nilüfer’e gitmenize gerek kalmadı. Nilüfer’i de rahatlatacağız” dedi.

Anlaşılan o ki, önümüzdeki süreç Osmangazi’nin çöküntü bölgesi olmaya yüz tutmuş sokaklarının şehrin merkezi olduğunu hatırlayacağı bir dönem olacak. Buna başarılı bir kentsel dönüşüm süreci de eklenirse şehrin merkezine hakkı tam olarak teslim edilir kanaatindeyim.

Bundan sonrası fikri takip…

Aktaş’ın itirafı, Bozbey’in sınavı

Aktaş’ın itirafı, Bozbey’in sınavı

Demokrasinin kurum ve kurallarıyla oturmadığı memleketlerde “anayasa”ların kolaylıkla “amayasa”lara dönüşebileceği tecrübeyle sabit!

Hele bir de “kent anayasası”ndan söz ediyorsak, anayasa bir kez delinince arkası çorap söküğü gibi geliyor, maalesef.

Bursa bunun en bariz örneği ve 4 koca yıldır da anayasası olmadan yönetiliyor!

Tartışmalarına 2011’de, çalışmalarına 2020’de başlanan; hedef olarak önce 2040’ı, ardından 2050’yi koyan Bursa İl Çevre Düzeni Planı, yani “Bursa’nın Anayasası“, aradan geçen onca yıla rağmen neden yapılamadı?

Biz bu planları yapamıyoruz!” sözü, yakın geçmişte Bursa’nın derin kulislerinde uzun süre yankılandı.

Bu sözlerin atfedildiği eski Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, adaylık sürecinde yeni döneme ilişkin projelerini açıklarken, bu konuya da lütfen değinmişti.

Planın bilimsel yöntemlerle ve katılımcı bir anlayışla hazır hale getirildiğini ve yeni dönemde akademik katkılar, ortak akıl ve mutabakatla “kent anayasası” olarak yürürlüğe alınacağını söylemişti.

Madem plan bilimsel yöntemler ve katılımcılıkla hazırlanmıştı da neden hala akademik katkıdan, ortak akıldan, mutabakattan söz ediliyordu?

Madem plan hazırdı da neden şimdiye kadar yürürlüğe konmamıştı?

Aktaş’ın Bursa basını ile son buluşmasında yaptığı açıklama bu sorulara bir ölçüde yanıt veriyordu:

Genel bir mutabakat çıkmadı. Aslında plan belli. Bunu akademik odalar, gelenler, katılanlar söyledi. Ama onların söyledikleri birilerinin işine gelmiyor. Kişi ya da kuruma mal etmek anlamında söylemiyorum. Herkesin farklı bir bakış açısı var.

Özellikle geçen seneki ve bu seneki seçim polemik konusu olmasın diye… İki seçime denk gelmesi. Aslında plan geçen sene başında hazırdı, 2023 başında hazırdı. Hadi bu seçim sonrasına bırakalım, hadi yerel seçim sonrasına bırakalım diye buraya geldi.”

Aktaş kusura bakmasın ama bana kalırsa bu sözler fazlasıyla izaha muhtaçtır ve üstelik itiraf niteliğindedir.

Kent anayasası niteliğindeki bir planlamanın seçim var, arkasından bir seçim daha var diye geciktirildikçe geciktirilmesi, Bursa’yı yöneten siyasi iradenin gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşündüğünün itirafıdır.

Zaten belli olan ve üstelik neredeyse 1.5 yıldır hazır olan planın bir türlü uygulamaya konamamasının kimin işine gelmediği de bir soru işareti değildir, kanımca…

Çağrı merkezi büyüklüğünde bir laboratuvarda, belki bir bilgisayarla yapmaları gereken katma değeri yüksek üretim için Bursa’nın batısında yıllar önce tarlaları parselleyenlerin rotalarını çoktandır kentin doğusuna çevirdiklerini Mısır’daki sağır sultan bile duydu!

Aktaş’ın giderayak yaptığı plan açıklaması bir bakıma çok da iyi oldu. Zira bu açıklamalar “İlk işim plan” diyen yeni Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey için “gelecek nesilleri düşünme” fırsatı koyuyor ortaya.

Yaklaşık 5 ay önce Norm Haber’de katıldığı canlı yayında Yasemin Güler ve Furkan Kahraman’ın soruları üzerine “Çağırdılar, iki sefer gittim toplantılara. Toplandık, fikirlerimizi söyledik, söylediklerimizin tam tersini planda gördük, ‘böyle olması gerekiyordu’ dediler” diyen Bozbey, bakalım sık sık vurguladığı katılımcılık anlayışını planlamaya nasıl yansıtacak?

O katılımcılık anlayışını şöyle özetliyordu Bozbey:

1/100000’lik plan ve 1/25000’lik plan Bursa’nın Anayasası olmalıdır ve kimse değiştirmemelidir. Kim gelirse gelsin. Ama bunu yaparken bütün katılımcıların fikirlerini alıp ona göre yapmak lazım. Anayasa dediğim budur benim. Siz sadece katılımcıları göstermelik alır da arka planda istediğiniz gibi bir plan yaparsanız o anayasa olmaz kardeşim, o Bursa’nın anayasası olmaz. Bursa’nın plan anayasasında tüm katılımcılar kendi ifadelerini az ya da çok o plan üzerinde görecekler. Tarımla ilgilenen, sanayiyle ilgilenen, esnaf, genç, yaşlı, çocuk, kadın herkes o planda kendini görecek, bütün taraflar görecek.”

İşte Bozbey’in Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığındaki ilk ve belki de en büyük sınavı bu olacak!

Fotoğraf ve kırmızı motosiklet

Fotoğraf ve kırmızı motosiklet

O fotoğraf ilk kez 2019 seçimlerinde Ekrem İmamoğlu seçimi kazandığında dikkatimizi çekmişti…

Ekrem İmamoğlu, Atatürk’ün bir vatandaşın derdini pür dikkat dinlerken çekilen o fotoğrafı kendine yol gösteren bir pusula gibi makam odasına asmıştı.

Birkaç gün süren başkanlığın ardından seçim iptal edilip şu anki İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya belediyeye kayyum olarak atanınca ilk olarak o fotoğraf belediye çalışanları tarafından yangından mal kaçırır gibi indirilmişti.

Daha sonra 860 bin fark ile tekrar seçilen Ekrem İmamoğlu, fotoğrafı yerine astırmakla kalmamış, aynı fotoğrafın çerçeveli halini tüm CHP’li belediye başkanlarına yollamıştı.

Sabah saatlerinde televizyona gözüm kaydı.

Halk TV’de CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gazeteci İsmail Küçükkaya’nın programına konuk olmuştu.

CHP Genel Merkezi’nden yapılan canlı yayında Atatürk’ün o fotoğrafını göstererek, “Tokat Turhal’da yaşanan bir deprem sonrası çekilen bir fotoğraf, bu derdini anlatan vatandaşın torunu Mehmet Erdem Ural şu anda bizim partiden Turhal Belediye Başkanı seçildi” dedi.

Bunu görünce aklıma hemen Bursa Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın seçim sonrası gazeteciler ile yaptığı toplantı geldi. Aktaş, o toplantıda üstüne basa basa “Benim seçmenin sandığa gitmedi” demiş.

Hala olayların farkında değiller; seçmen kimsenin değildir.

Siz Atatürk’ün o fotoğrafındaki gibi vatandaşı dinlemezseniz, at gözlüğü takmış kibir abideleri danışmanlar ve yancı gazeteciler ile bakarsanız sokağın nabzına, ‘Sandığa tıpış tıpış gideceksiniz’ diyen Kılıçdaroğlu gibi böyle farkı yiyip, soluğu günahlarınıza af dilemek için umrede alırsınız.

Gelelim o programda CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ı ilgilendiren kısmına…

Özgür Özel, başka bir fotoğraf daha gösterdi.

Fotoğrafta 300 bin lira değerinde gıcır gıcır bir Vespa motosiklet vardı.

Ve başladı anlatmaya…

“Seçim öncesi Denizli’de otururken CHP Denizli İl Başkanı Ali Osman Horzum, ‘Başkan’ım bir iki hayalim var, Denizli’yi kazanan İl Başkanı olmak, bir de kırmızı bir Vespa motosiklet alıp caddelerde gezmek’ deyince ben de ‘sen burayı kazan o motosikleti sana alacağım’ dedim. Seçim gecesi arayıp durumu sorduğumda bana ‘Başkan’ım onların 100 cc olanları çekmiyormuş. 300 cc olur mu benim motosikletim’ dedi. Ben de ‘olur’ dedim ve kendi cebimden motosikleti alıp Denizli İl Başkanımıza hediye ettim.”

Buradan CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ı uyandırayım.

Bursa’yı kazandıran il başkanı olarak bu hikayeyi bence Özgür Özel’e hatırlatın…

Sonuçta ‘Ağanın eli tutulmaz…’

Waterloo’da ne oldu?

Waterloo’da ne oldu?

Meşhur fıkradır, çoğu kişi bilir!

Bilmeyenler, bu cümleden hareketle devamını Google’da bulabilir!

Napolyon Bonapart tekrar dünyaya gelmiş, ülke başkanları ile sohbet ederken lafı hiç dolandırmadan “Tayyip Bey, sizdeki gibi bir medya bende olsaydı Waterloo Savaşı’nı kaybettiğimi kimse duymazdı” demiş.

Oysa yanılıyordu Napolyon!

Majestelerinin medyası “CHP’nin para kuleleri” ve “Müjde, emekliye zam” gibi yalanlarla ekranları doldururken, 31 Mart akşamı herkes Waterloo Savaşı‘nın kaybedildiğini öğrendi.

Şüphesiz bunun da her şey gibi bir neden sonuç ilişkisi var.

Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanılamayacağı, Meral Akşener ile başlayıp Ümit Özdağ ile tamamlanan kumpastan belliydi.

İYİP denen ucube partinin CHP’ye kazandırabileceğine hiç inanmadım.

Ümit Özdağ’ın ise Kemal Kılıçdaroğlu’na kaybettirmek için ikinci turda yeni pozisyon aldığını da yakın zamanda Sinan Oğanmilliyetçilerin plana sadakati” konusundaki rolünü anlatırken açıkladı.

Masadaki diğer partileri anmaya bile gerek yok.

CHP’nin o zamanki genel başkanı tüm uyarılara rağmen kendisine verilen rolü oynuyordu.

Aradan geçen sürede iktidar, darmadağın muhalefetin verdiği rahatlık ve kibirle yerel seçimleri beklemeye başladı.

İktidarın hesaba katmadığı ise CHP’nin son bir gayretle kımıldayıp bir değişim başlatacağıydı!

Nitekim genel başkandan başlayarak ve o güne değin arpalıkta sıralanmış, çoğu sağ tandanslı bir yığın danışman da dâhil olmak üzere bir yönetim değişikliği oldu.

Sadece Bursa’yı ele alırsak bile gördüğümüz şu:

Bursa’da il başkanı ve ilçe başkanları değişti. Bursa’daki mevcut tüm belediye başkanları değişti CHP nin. Bu değişim, belediye başkan adaylarının belirlenmesine de yansıdı. Birçok yerde kadınlar ve özellikle gençler aday gösterildiler.

Türkiye çapında da yönettikleri çevrelerin seçmeni tarafından sahiplenilen, başarılı, deneyimli, eski ya da mevcut belediye başkanları, hiçbir parti içi hesaba kurban edilmeden yeniden aday gösterildiler.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Mustafa BOZBEY de bu isimlerden.

Seçimlere gidilen son aylarda muhalefetin genel manzarası bu idi.

Ortaya çıkan bu seçim sonuçları ile AKP’nin uğradığı hezimetin ise çok yönlü nedenleri var.

Sosyoekonomik nedenler, sosyopolitik nedenler, sosyopsikolojik etkenler…

Sosyoekonomik nedenlerin başında “Nas” denilerek (Faizin haram olduğuna dair İslami kurallara atıfta bulunan içtihat) faizlerin yüzde 9’lara dek düşürülüp, sonra tüm bunların adeta unutturularak faizlerin yüzde 50’ye yükseltilmesinin ekonomik sonuçları geliyor.

Dövizin artması ile ithalata bağlı tüm ürünler ve üretim girdilerinde enflasyon körüklendi. Buna, “iş bilmezlik” demek çok naif kalacaktır. Bir girişimdi. Halkı mülksüzleştirme ve ülkeyi ucuz iş gücü pazarına çevirme süreciydi. İktidar bu süreci algıyla yönetmeye çalıştı. Önce soğan depolarına baskınlar düzenledi. Sonra belediyelerin önüne ucuz sebze meyve reyonları kurdurdu zabıtalara, derken bu fiyat artışlarının sorumluluğu marketlere yüklenmeye çalışıldı.

Tabii dış güçler de unutulmadı.

Fırlayan kiralar, hiç bitmeyen dolaylı vergiler, ücretlilere  komik zamlar bir yana emekliye bu bahar olmadı başka bahar hikâyelerinin sonu gelmiyordu.

Ne de olsa Napolyon’un özendiği medya iş başındaydı.

Ülke tam bir ekonomik yangın yerine döndü.

Sosyopolitik nedenler ise çok daha karmaşık. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin parti devletine dönüşmesinin yolunu açtı. Kuvvetler ayrılığı yok oldu. Liyakat değil sadakat esaslı bürokrasi ve siyasilerin nepotizmi normalleştirmesinin olumsuz sonuçları ile yüz yüze kaldı bütün toplum. Milli eğitimden Diyanet İşlerine kadar her alanda sıkıntılar skandallar gündemden düşmedi. Bakanlıklar kendi alanlarındaki karar ve yatırımları devletin planlama ve ihtiyaçlarından çok parti örgütlerinin, baskı ve manipülasyonlarına uygun yapmayı başarı sayar hale geldiler. Aksi takdir de istifa da edemiyor “aflarını istiyorlardı…” İş öyle bir hale geldi ki tüm bakanlar seçim üstü AKP için oy istemek üzere ülkeyi karış karış gezdiler. Bunların arasında  Cumhurbaşkanının A takımından olup, kabinenin en karizmatik isimlerinden olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bile, bir ilçede oy istemek üzere kürsü konuşması yaptı.

Sosyopsikolojik etkenler ise  yukarıdaki tablonun tek tek seçmenin ruh haline yansıyanlarından ibaret. Seçimlerin son haftasına girilirken bile faizlerin 5 puan artırılması hükümetin bir şeyleri kurtarma telaşında olduğu, aslında hiç de öyle umutlanılacak bir tablo olmadığı etkisi yarattı seçmen üzerinde.

Öte yandan oyuna giren YRP gibi akraba siyasi partilerin, örneğin İsrail ile ticaret konusunda söyledikleri ile milliyetçilerin mülteci sorunu konusunda söylemlerinin yaygınlaşması; AKP’nin yaptığı dini-milli hamasetin seçmen üzerindeki etkisinin yok etti. Gelen giden bakanların, bürokratların ve AKP’li parti üst yöneticisi siyasilerin şehir şehir, mahalle mahalle dolaşırken bindiği son model araçlar, her birindeki koruma ve danışman zenginliği kamudaki israfı daha da görünür yaptı.

Tüm bunlar sonucunda;

a) İktidar partisi seçmenini konsolide edemedi.

b) CHP seçmeni ha gayret moduna girdi.

c) Başta Ankara olmak 2019 yılında kazanılan büyükşehirlerde tüm CHP’li belediyelerde şaibesiz başarılı bir dönem yaşandı. Üstelik iktidarın da itiraf ettiği gibi alenen engellenmelerine rağmen…

Yazı uzadı biliyorum, ancak son olarak Bursa’da Adalet ve Kalkınma Partili Büyükşehir Belediyesinin 20 yılının ardından son bulan iktidarı nasıl bir  “sada” bıraktı ona bakalım?

Ne ile anılacak bu 20 yıllık dönem?

– Öncelikle Doğanbey TOKİ hançeri benim aklımda.

– Kentsel dönüşümde artırılan emsal imar oranları ile yıkım yaşayan mahallelerin bir dizi alt yapı-üst yapı sorunları.

– Bitmeyen trafik çilesi.

– Hiç bitmeyen yeni sanayi bölgeleri kurulmasına dair tartışmalar, tarım arazilerinde imar rantı yaratılmasına karşı akademik odaların sivil toplum örgütlerinin verdiği mücadeleler.

– Bursa’ya özgü kent anayasası olan çevre düzen planının bir türlü yapılmaması, yapılmış olanın delik deşik edilmesi.

– Bu kentin şampiyonluk yaşadığı Atatürk stadyumunun yıkılması

– Bu ülkenin hunharca katledilmiş, ülkesinden sürülmüş kahramanlarının, aydınlarının vatan hainliği ile itham edilmesi.

– 30 Ağustos Zafer Bayramının Ormancılık günü ile bir tutulmaya kalkışılması.

– Aralarında başta Uğur Mumcu, Vedat Türkali gibi isimler olmak üzere birçok aydının anılarını taşıyan Çağdaş Gazeteciler Derneği binasının yıkılması var aklımda.

Yoruldum bunları hatırlarken.

Bu hatırladıklarımıza ilişkin tepkilerimizi AKP Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybetmeden önce de yazmıştık medyamızda. Merak edenler geçmiş makalelere bakabilir.

Peki, hiç mi iyi şeyler yapmadılar diye soranlar da olabilir.

Onlar için de kamu kaynaklarından fonlanan köşelerin, medyalarının yaptığı güzellemelerden bakıp, takdirlerini belirleyebilirler..

Acele etmelerini öneririm, yeni dönemi selamlarken o güzellemeler kaldırılmadan önce yani.