Bursa’da son 20 yılın iki kelimelik özeti

Bursa’da son 20 yılın iki kelimelik özeti

Bu iş hesap değil, nasip işi” demişti.

Devrim niteliğinde projelerle 2014’e kadar iş başında kalmaya niyetliyim” demişti.

Önemli olan halkın tercihi” demişti.

Son anketlerde yüzde 60-65 oranını yakaladık” demişti.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Siyaset Akademisi Yerel Yönetimler Programında “Hırs Disiplini” dersi vermişti.

İnsan ne kanaatinden dolayı ölür, ne de hırsından dolayı padişah olur” demişti.

Cinayete kurban giden eski Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin’in sözleriydi bunlar.

Tam da 2009 yerel seçimleri öncesinde, partisi tarafından aday gösterilip gösterilmeyeceği merak edilirken söylemişti hepsini…

Halkla bütünleşeceğiz, kentle kenetleneceğiz” demişti.

Yönetime tam katılım sağlayarak, kenti ortak akılla yöneteceğiz” demişti.

Halka tepeden bakmayacağız” demişti, “Kibir yanımıza yaklaşmayacak bile…”

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin 2017’de “istifa ettirilen” Başkanı Recep Altepe’nin sözleriydi bunlar.

Tam da 2009 yerel seçimleri öncesinde, hem de aday adaylığını açıkladığı “mini miting”te söylemişti hepsini.

Sahi, nasıl bir basın toplantısıydı o öyle…

Parti binasının önünde, açık havada yapılan toplantıda, Kamberler Orkestrası, “Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim” şarkısıyla başladığı programına, dokuz sekizlik nağmelerle devam ediyor; ince saza önce bir davul, ardından klarnet sesi ekleniyordu.

Altepe’nin gelişiyle geçilen “Ey güzeller güzeli söyle bana kimsin sen / Osmangazi mi Büyükşehir mi?” uyarlamasına, gençlerin taşıdığı “Osmangazi’nin kralı, ol artık Büyükşehir’in Belediye Başkanı” pankartı eşlik ediyordu.

Toplantının sonuna doğru kalabalık arasında kulaktan kulağa yapılan yorumlar dikkatimi çekmişti.

Daha öncekiler gibi ‘snob’ değil” demişti, bir eski politikacı. Çoğul konuşuyordu ama Hikmet Şahin’i kastediyordu.

Sonradan görme değil” diye eklemişti, deneyimli bir gazeteci.

Osmangazi’nin kralı, ol artık Büyükşehir’in Belediye Başkanı” denilen Altepe, ikinci döneminin ikinci yarısında Ankara’dan gelen talimatla istifa etmek zorunda kaldı.

Af mekanizması” henüz icat edilmemişti o günlerde…

2 Kasım 2017’de Bursa Büyükşehir Belediye Meclisinde seçildiği gün…

Bursa’nın tüm dinamikleriyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi partileriyle, görüşü ve önerisi olan herkesle beraber Bursa’yı yöneteceğiz. Benim danışmanlarım da bunlar olacak” demişti.

Ortak akılla birlikte çalışacağız, birlikte başaracağız” demişti.

31 Mart 2019’da bu kez halkoyuyla seçildiğinde de “Bursa’mızın değerini daha da arttırmak için var gücümüzle çalışacağız. Tüm ilçe belediye başkanlarımız, meclis üyelerimiz, sivil toplum kuruluşları ve şehrin tüm değerleriyle bunu gerçekleştireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın” demişti.

Son 7 yılda Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan Alinur Aktaş, söylev çekerken çok demokrattı ama benim gözlemim o ki “ortak akıl”dan anladığı “dar bir çevrede istişare”ydi.

Onun için çok güveniyordu, “Reis de Reis” diyen seçmenin sandıkta birleşeceğine.

Onun için “Hangi tuşa ne zaman basacağımı bilirim, farkı açıyoruz gittikçe, daha da açılacak” diyordu seçim öncesinde.

Bu kısa hatırlatma son 20 yılın özetidir aslında.

Özetin özeti de “hırs ve kibir”dir.

Hani diyor ya Hasan Ali Toktaş, “Kuşlar Yasına Gider”de, “Hırs atına binenler çoğu kez ne vakit düştüklerini anlayamazlar” diye…

Ve hani diyor ya Jules Verne, “Zaharius Usta”da, “Kibir insanoğlunun kaderinin tosladığı engeldir” diye…

Başta Mustafa Bozbey olmak üzere Bursa’nın yeni başkanları kıssadan hisse çıkaracaktır herhalde…

Hani diyor ya Şeyh Edebali Osman Gazi’ye, “Yüksekte yer tutanIar, aşağıdakiIer kadar emniyette değiIdir” diye…

Gürsu’da Şekeroğlu zoru başardı, Başkan Işık ustalık dönemine ‘merhaba’ dedi

Gürsu’da Şekeroğlu zoru başardı, Başkan Işık ustalık dönemine ‘merhaba’ dedi

Yerel seçimlerin ardından analizler hala devam ediyor.

Ama gerçek olan şu: Tüm siyasi partiler için kaybedilen belediyeler var, kazanılan belediyeler var…

Cumhur İttifakı elindeki belediyelerin bir kısmını kaybederken, CHP elindeki belediyeleri koruyarak üzerine ilaveler yaptı.

Burada ilk olarak kendi iç dünyasında hesap verecek olan partiler Cumhur İttifakı’nın iki önemli siyasi partisi AK Parti ve MHP…

Fakat mazeretlere sarılmadan Bursa özelinde 9 belediye kazandıran AK Parti ilçe başkanları var ki onları da ayrıca tebrik etmek gerekir.

O dokuz ilçe başkanından biri de AK Parti Gürsu İlçe Başkanı Erkan Şekeroğlu

Gürsu, geçmişte hem MHP’nin hem de Refah Partisi’nin belediye başkanlığı kazandığı bir ilçe. Öte yandan 2004 yılından itibaren AK Partili belediye başkanları ile yönetilen belediyelerden biri..

Sandık öncesi ilçe eşrafında “sıkıntı olur” diyenlere rastladık. Bundan dolayı bizler tarafından sonucu merak edilen ilçelerden biriydi.

AK Parti Gürsu İlçe Başkanı Erkan Şekeroğlu, ittifak ortağı MHP ile başarılı bir seçim süreci yönetti.

Ama öncesinde meclis listeleri açıklandığında ilçede bazı isimler tepki gösterse de o tepkilere göğüs gererek seçimlerden başarılı bir şekilde çıkmayı bildi.

Atanarak geldiği ve meclis üyeliği için istifa eden yönetim kurulu üyelerine rağmen oluşturduğu yeni yönetimle Şekeroğlu parti içinde gücünü ispat etmiş oldu.

Sonuçta ise ilçede Belediye Başkanı Mustafa Işık, ustalık dönemine geçiş yapmış oldu.

Ama bu sefer öksüz…

Belki bir kanadı kırık.

Arkasında aynı partili bir Bursa Büyükşehir Belediyesi olmayacak.

Işık’ın son iki dönemde edindiği tecrübelerle ve yurt dışı fonlarla bu eksiği kapatacağını umuyorum.

Asıl şimdi yurt dışı fonlarına daha fazla ihtiyaç olacak.

Işık, bu konuda tecrübeli, bundan dolayı ilçesine en iyi şekilde hizmet etmek isteyecektir.

Bu süreçte kendisine en büyük desteği ise yine seçimleri maestro gibi yöneten AK Parti İlçe Başkanı Erkan Şekeroğlu ve ittifak ortağı MHP verecek.

Bizler de bu vesile ile kendisini ve yeniden seçilen Mustafa Işık’ı tebrik ediyoruz. 

Yeni başkanlar yeni hedefler

Yeni başkanlar yeni hedefler

Bugün itibariyle Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey dışındaki tüm seçilmiş CHP’li belediye başkanları mazbatalarını aldılar, koltuklarına oturdular.

Bozbey için Cuma günü saat 18.00 gibi bir vakit bildirilmiş mazbatasını alabileceği zaman olarak. Sürecin gecikmesine yönelik açıklama da gelmemiş yetkili makamlardan. Yoğun temposu içinde sorularımı yanıtlayan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursa Büyükşehir Belediye binasından resmi evrakların kaçırıldığına dair ellerinde fotoğraflı ve videolu deliller bulunduğunu bir kez daha yeniledi.

Daha içeriye giremiyoruz. Mazbatamızı alıp içeriye girdiğimizde önce bir chek-up yapacağız, ardından da elde ettiğimiz bulguları kamuoyu ile paylaşacağız. Bursalıların bundan önceki süreçte nasıl yönetildiklerini bilmeye hakları var” dedi.

İşin bu kısmının epey su kaldıracağını, Alinur Aktaş’ın veda toplantısında aktardığı bilgiler ışığında bugün itibariyle Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Ulaş Akhan’ın istifa edeceğini ve Aktaş ailesinin de 5 kişilik bir kafile olarak Umre ziyareti yapmak suretiyle konuyu kapatacaklarını, eski belediye başkanının mazbata töreninde ve devir teslimde bulunmayacağını belirtelim.

Gelişmeleri yakından takip edeceğiz elbette.

Seçim çalışmaları sürecinde partisine olan kırgınlıklarını gizlemeyen, ancak iş görev devir teslimine geldiğinde demokratik tutumunu koruyan, halef ile selefin aynı karede yer almasını sağlayan Hayri Türkyılmaz’dan görevi devralan Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç’ın yüzü her zamanki gibi gülüyordu.

Norm Haber ekranlarında yayınladığımız Ortak Akıl programına konuk olduğunda Mudanya’nın ne kadar hizmete aç olduğunu anlatmak için, vatandaşın kendisinden en çok umumi tuvalet istediğini ve şehrin böylesine basit bir hizmete dahi ulaşamadığını söylemeye çabalayan ve zahmet edip programı izlemeyen ya da sadece programın bu kısmını izleyenler tarafından umumi tuvaletle hizmet anlayışı sınırlıymış gibi gösterilmek istenen Dalgıç, bu kez daha temkinliydi konuşmasında.

“Eminim herkesin çeşitli sebeplerle yaptığı ya da yapamadığı şeyleri olmuştur. Bizim hakkımız helaldir. Hayri Türkyılmaz’ın taleplerini milletvekilimiz Orhan Sarıbal bana iletti. Tek derdimiz Mudanya’yı daha ileri götürmek. Tek bir şey var, liyakat ve işi ehline yaptırmak, bunun için Mudanya’ya söz verdim. İşini hakkıyla yapan herkes başımızın üstündedir. Mudanya’nın yeşili, zeytini, inciri, tarımı bizimdir. Tarımı korumak, artırmak bizim projelerimiz arasındadır ve çok önemlidir. Korumak için sizlere tekrar söz veriyorum” dedi.

Hayri Türkyılmaz ile Deniz Dalgıç’ın aracısının Orhan Sarıbal olduğu kısmı gözlerden kaçmasın lütfen, kırgınlık hala devam ediyor demektir bu…

Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ise günün ikinci yarısında mazbatasını ve görevi teslim alan isim oldu.

“Biz tüm Nilüfer’e eşit, demokratik hizmet sunmaya devam edeceğiz. Burası bir hizmet yeridir, meslek yeri değildir. Bunun bilincindeyiz. 5 yıl boyunca Nilüferlilere hizmet etmeye geliyoruz” diyen Özdemir Nilüfer’deki başarı çıtasını daha da yükseğe çıkarma derdinde olacak bundan sonra.

Biraz da Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren’den bahsetmek isterim. ‘Gemlik alınıyor mu, kaybediliyor mu?’ tartışmaları arasında tıpkı Osmangazi gibi beklenmedik bir başarıya imza atarak Gemlik’i bir kez daha CHP’li belediyeler arasına katmayı başaran Deviren, bence önümüzdeki 5 yılın ilginç belediye başkanlarından biri olacak.

Norm Haber stüdyolarında kendisini konuk ettiğimizde, “Ben kentsel dönüşümü iki yönlü okuyorum. Kentimizi dönüştürürken bunu bir yandan binalarımızı dönüştürmek diğer yandan insanlarımızı, gençlerimizi, çocuklarımızı dönüştürmek biçiminde yapacağız” demiş ve Gemlik’teki madde kullanma yaşının giderek daha da düştüğüne dikkat çekmişti.

Deviren, 2 Nisan tarihinde ilk ziyaretini söz verdiği gibi Gemlik İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Duran’a gerçekleştirdi. Amaç Gemlik’te okul yapılabilecek yerleri, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Gemlik için tasarruflarını, okulların sorunlarını, idareci, öğretmen ve velilerin taleplerini Duran’dan dinlemekti.

Çünkü bir ilçenin makus talihini değiştirmek istiyorsanız bunu eğitimden başlayarak yapmak durumundasınız. Çünkü uzun süredir okul yatırımı yapılmayan Bursa’daki derslik açığı bir yana, kaliteli eğitim kurumlarının oluşturulması çabası da çoktan unutuldu maalesef ve Gemlik eğitimi birinci plana alan bir belediye başkanına sahip olduğu için bence çok şanslı.

Seçim çalışmalarında sessiz ve derinden ilerleyen, Deviren’in seçildiği gün tıpkı eskiden belediye başkanlarının yaptığı gibi bir incelikle parti rozetini çıkardığını da hatırlatmakta yarar var. Kapsayıcı ve kucaklayıcı belediyecilik mesajının başladığı ilk yer bu rozet bence.

Tebrik için çiçek istemeyen, bunun yerine ihtiyaç sahiplerine erzak paketi gönderilmesini rica eden, son olarak da Gemlik Belediyesi’nin makam kapısını söken; “Artık açık bir kapımız olacak. Vatandaş gelip içeride ne oluyor, başkan içeride mi diye bakmayacak” diyen yeni Gemlik Belediye Başkanının bundan sonraki adımlarını da merakla takip edeceğim.

Osmangazi Belediyesi’ni unuttuğum sanılmasın. Akşam saatlerine kalan mazbata töreninde Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, yüzü en çok gülen isimdi tahmin edeceğiniz gibi. Sandığa birkaç gün kala konuk almıştık kendisini ve bu süreçte “Partimizin dargınlarını bize oy vermeye ikna etmemiz lazım. Bu seçim bir başka, eskiden girmekte zorlandığımız mahallelerde şimdi bizi şenliklerle karşılıyorlar” demiş yine de temkinli davranıp ‘Bu seçimi kesin alıyoruz’ sözünü sarf etmemişti.

Seçim gecesi en çok şaşırdığım ve en çok sevindiğim ilçe oldu Osmangazi. Aydın mazbata töreninde yaptığı konuşmada;

Ortak akıl kullanarak, CHP’nin sosyal belediyeciliğini Osmangazi’nin her sokağında hissettirmek bizim görevimiz. Bundan sonra daha çok çalışarak, daha az dinlenerek, yurttaşlarımızın sözüne kulak vererek Osmangazi’nin yüzünü güldüreceğiz. Artık Nilüfer’e gitmenize gerek kalmadı. Nilüfer’i de rahatlatacağız” dedi.

Anlaşılan o ki, önümüzdeki süreç Osmangazi’nin çöküntü bölgesi olmaya yüz tutmuş sokaklarının şehrin merkezi olduğunu hatırlayacağı bir dönem olacak. Buna başarılı bir kentsel dönüşüm süreci de eklenirse şehrin merkezine hakkı tam olarak teslim edilir kanaatindeyim.

Bundan sonrası fikri takip…

Aktaş’ın itirafı, Bozbey’in sınavı

Aktaş’ın itirafı, Bozbey’in sınavı

Demokrasinin kurum ve kurallarıyla oturmadığı memleketlerde “anayasa”ların kolaylıkla “amayasa”lara dönüşebileceği tecrübeyle sabit!

Hele bir de “kent anayasası”ndan söz ediyorsak, anayasa bir kez delinince arkası çorap söküğü gibi geliyor, maalesef.

Bursa bunun en bariz örneği ve 4 koca yıldır da anayasası olmadan yönetiliyor!

Tartışmalarına 2011’de, çalışmalarına 2020’de başlanan; hedef olarak önce 2040’ı, ardından 2050’yi koyan Bursa İl Çevre Düzeni Planı, yani “Bursa’nın Anayasası“, aradan geçen onca yıla rağmen neden yapılamadı?

Biz bu planları yapamıyoruz!” sözü, yakın geçmişte Bursa’nın derin kulislerinde uzun süre yankılandı.

Bu sözlerin atfedildiği eski Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, adaylık sürecinde yeni döneme ilişkin projelerini açıklarken, bu konuya da lütfen değinmişti.

Planın bilimsel yöntemlerle ve katılımcı bir anlayışla hazır hale getirildiğini ve yeni dönemde akademik katkılar, ortak akıl ve mutabakatla “kent anayasası” olarak yürürlüğe alınacağını söylemişti.

Madem plan bilimsel yöntemler ve katılımcılıkla hazırlanmıştı da neden hala akademik katkıdan, ortak akıldan, mutabakattan söz ediliyordu?

Madem plan hazırdı da neden şimdiye kadar yürürlüğe konmamıştı?

Aktaş’ın Bursa basını ile son buluşmasında yaptığı açıklama bu sorulara bir ölçüde yanıt veriyordu:

Genel bir mutabakat çıkmadı. Aslında plan belli. Bunu akademik odalar, gelenler, katılanlar söyledi. Ama onların söyledikleri birilerinin işine gelmiyor. Kişi ya da kuruma mal etmek anlamında söylemiyorum. Herkesin farklı bir bakış açısı var.

Özellikle geçen seneki ve bu seneki seçim polemik konusu olmasın diye… İki seçime denk gelmesi. Aslında plan geçen sene başında hazırdı, 2023 başında hazırdı. Hadi bu seçim sonrasına bırakalım, hadi yerel seçim sonrasına bırakalım diye buraya geldi.”

Aktaş kusura bakmasın ama bana kalırsa bu sözler fazlasıyla izaha muhtaçtır ve üstelik itiraf niteliğindedir.

Kent anayasası niteliğindeki bir planlamanın seçim var, arkasından bir seçim daha var diye geciktirildikçe geciktirilmesi, Bursa’yı yöneten siyasi iradenin gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşündüğünün itirafıdır.

Zaten belli olan ve üstelik neredeyse 1.5 yıldır hazır olan planın bir türlü uygulamaya konamamasının kimin işine gelmediği de bir soru işareti değildir, kanımca…

Çağrı merkezi büyüklüğünde bir laboratuvarda, belki bir bilgisayarla yapmaları gereken katma değeri yüksek üretim için Bursa’nın batısında yıllar önce tarlaları parselleyenlerin rotalarını çoktandır kentin doğusuna çevirdiklerini Mısır’daki sağır sultan bile duydu!

Aktaş’ın giderayak yaptığı plan açıklaması bir bakıma çok da iyi oldu. Zira bu açıklamalar “İlk işim plan” diyen yeni Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey için “gelecek nesilleri düşünme” fırsatı koyuyor ortaya.

Yaklaşık 5 ay önce Norm Haber’de katıldığı canlı yayında Yasemin Güler ve Furkan Kahraman’ın soruları üzerine “Çağırdılar, iki sefer gittim toplantılara. Toplandık, fikirlerimizi söyledik, söylediklerimizin tam tersini planda gördük, ‘böyle olması gerekiyordu’ dediler” diyen Bozbey, bakalım sık sık vurguladığı katılımcılık anlayışını planlamaya nasıl yansıtacak?

O katılımcılık anlayışını şöyle özetliyordu Bozbey:

1/100000’lik plan ve 1/25000’lik plan Bursa’nın Anayasası olmalıdır ve kimse değiştirmemelidir. Kim gelirse gelsin. Ama bunu yaparken bütün katılımcıların fikirlerini alıp ona göre yapmak lazım. Anayasa dediğim budur benim. Siz sadece katılımcıları göstermelik alır da arka planda istediğiniz gibi bir plan yaparsanız o anayasa olmaz kardeşim, o Bursa’nın anayasası olmaz. Bursa’nın plan anayasasında tüm katılımcılar kendi ifadelerini az ya da çok o plan üzerinde görecekler. Tarımla ilgilenen, sanayiyle ilgilenen, esnaf, genç, yaşlı, çocuk, kadın herkes o planda kendini görecek, bütün taraflar görecek.”

İşte Bozbey’in Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığındaki ilk ve belki de en büyük sınavı bu olacak!

Fotoğraf ve kırmızı motosiklet

Fotoğraf ve kırmızı motosiklet

O fotoğraf ilk kez 2019 seçimlerinde Ekrem İmamoğlu seçimi kazandığında dikkatimizi çekmişti…

Ekrem İmamoğlu, Atatürk’ün bir vatandaşın derdini pür dikkat dinlerken çekilen o fotoğrafı kendine yol gösteren bir pusula gibi makam odasına asmıştı.

Birkaç gün süren başkanlığın ardından seçim iptal edilip şu anki İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya belediyeye kayyum olarak atanınca ilk olarak o fotoğraf belediye çalışanları tarafından yangından mal kaçırır gibi indirilmişti.

Daha sonra 860 bin fark ile tekrar seçilen Ekrem İmamoğlu, fotoğrafı yerine astırmakla kalmamış, aynı fotoğrafın çerçeveli halini tüm CHP’li belediye başkanlarına yollamıştı.

Sabah saatlerinde televizyona gözüm kaydı.

Halk TV’de CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gazeteci İsmail Küçükkaya’nın programına konuk olmuştu.

CHP Genel Merkezi’nden yapılan canlı yayında Atatürk’ün o fotoğrafını göstererek, “Tokat Turhal’da yaşanan bir deprem sonrası çekilen bir fotoğraf, bu derdini anlatan vatandaşın torunu Mehmet Erdem Ural şu anda bizim partiden Turhal Belediye Başkanı seçildi” dedi.

Bunu görünce aklıma hemen Bursa Eski Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın seçim sonrası gazeteciler ile yaptığı toplantı geldi. Aktaş, o toplantıda üstüne basa basa “Benim seçmenin sandığa gitmedi” demiş.

Hala olayların farkında değiller; seçmen kimsenin değildir.

Siz Atatürk’ün o fotoğrafındaki gibi vatandaşı dinlemezseniz, at gözlüğü takmış kibir abideleri danışmanlar ve yancı gazeteciler ile bakarsanız sokağın nabzına, ‘Sandığa tıpış tıpış gideceksiniz’ diyen Kılıçdaroğlu gibi böyle farkı yiyip, soluğu günahlarınıza af dilemek için umrede alırsınız.

Gelelim o programda CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ı ilgilendiren kısmına…

Özgür Özel, başka bir fotoğraf daha gösterdi.

Fotoğrafta 300 bin lira değerinde gıcır gıcır bir Vespa motosiklet vardı.

Ve başladı anlatmaya…

“Seçim öncesi Denizli’de otururken CHP Denizli İl Başkanı Ali Osman Horzum, ‘Başkan’ım bir iki hayalim var, Denizli’yi kazanan İl Başkanı olmak, bir de kırmızı bir Vespa motosiklet alıp caddelerde gezmek’ deyince ben de ‘sen burayı kazan o motosikleti sana alacağım’ dedim. Seçim gecesi arayıp durumu sorduğumda bana ‘Başkan’ım onların 100 cc olanları çekmiyormuş. 300 cc olur mu benim motosikletim’ dedi. Ben de ‘olur’ dedim ve kendi cebimden motosikleti alıp Denizli İl Başkanımıza hediye ettim.”

Buradan CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş’ı uyandırayım.

Bursa’yı kazandıran il başkanı olarak bu hikayeyi bence Özgür Özel’e hatırlatın…

Sonuçta ‘Ağanın eli tutulmaz…’

Waterloo’da ne oldu?

Waterloo’da ne oldu?

Meşhur fıkradır, çoğu kişi bilir!

Bilmeyenler, bu cümleden hareketle devamını Google’da bulabilir!

Napolyon Bonapart tekrar dünyaya gelmiş, ülke başkanları ile sohbet ederken lafı hiç dolandırmadan “Tayyip Bey, sizdeki gibi bir medya bende olsaydı Waterloo Savaşı’nı kaybettiğimi kimse duymazdı” demiş.

Oysa yanılıyordu Napolyon!

Majestelerinin medyası “CHP’nin para kuleleri” ve “Müjde, emekliye zam” gibi yalanlarla ekranları doldururken, 31 Mart akşamı herkes Waterloo Savaşı‘nın kaybedildiğini öğrendi.

Şüphesiz bunun da her şey gibi bir neden sonuç ilişkisi var.

Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanılamayacağı, Meral Akşener ile başlayıp Ümit Özdağ ile tamamlanan kumpastan belliydi.

İYİP denen ucube partinin CHP’ye kazandırabileceğine hiç inanmadım.

Ümit Özdağ’ın ise Kemal Kılıçdaroğlu’na kaybettirmek için ikinci turda yeni pozisyon aldığını da yakın zamanda Sinan Oğanmilliyetçilerin plana sadakati” konusundaki rolünü anlatırken açıkladı.

Masadaki diğer partileri anmaya bile gerek yok.

CHP’nin o zamanki genel başkanı tüm uyarılara rağmen kendisine verilen rolü oynuyordu.

Aradan geçen sürede iktidar, darmadağın muhalefetin verdiği rahatlık ve kibirle yerel seçimleri beklemeye başladı.

İktidarın hesaba katmadığı ise CHP’nin son bir gayretle kımıldayıp bir değişim başlatacağıydı!

Nitekim genel başkandan başlayarak ve o güne değin arpalıkta sıralanmış, çoğu sağ tandanslı bir yığın danışman da dâhil olmak üzere bir yönetim değişikliği oldu.

Sadece Bursa’yı ele alırsak bile gördüğümüz şu:

Bursa’da il başkanı ve ilçe başkanları değişti. Bursa’daki mevcut tüm belediye başkanları değişti CHP nin. Bu değişim, belediye başkan adaylarının belirlenmesine de yansıdı. Birçok yerde kadınlar ve özellikle gençler aday gösterildiler.

Türkiye çapında da yönettikleri çevrelerin seçmeni tarafından sahiplenilen, başarılı, deneyimli, eski ya da mevcut belediye başkanları, hiçbir parti içi hesaba kurban edilmeden yeniden aday gösterildiler.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Mustafa BOZBEY de bu isimlerden.

Seçimlere gidilen son aylarda muhalefetin genel manzarası bu idi.

Ortaya çıkan bu seçim sonuçları ile AKP’nin uğradığı hezimetin ise çok yönlü nedenleri var.

Sosyoekonomik nedenler, sosyopolitik nedenler, sosyopsikolojik etkenler…

Sosyoekonomik nedenlerin başında “Nas” denilerek (Faizin haram olduğuna dair İslami kurallara atıfta bulunan içtihat) faizlerin yüzde 9’lara dek düşürülüp, sonra tüm bunların adeta unutturularak faizlerin yüzde 50’ye yükseltilmesinin ekonomik sonuçları geliyor.

Dövizin artması ile ithalata bağlı tüm ürünler ve üretim girdilerinde enflasyon körüklendi. Buna, “iş bilmezlik” demek çok naif kalacaktır. Bir girişimdi. Halkı mülksüzleştirme ve ülkeyi ucuz iş gücü pazarına çevirme süreciydi. İktidar bu süreci algıyla yönetmeye çalıştı. Önce soğan depolarına baskınlar düzenledi. Sonra belediyelerin önüne ucuz sebze meyve reyonları kurdurdu zabıtalara, derken bu fiyat artışlarının sorumluluğu marketlere yüklenmeye çalışıldı.

Tabii dış güçler de unutulmadı.

Fırlayan kiralar, hiç bitmeyen dolaylı vergiler, ücretlilere  komik zamlar bir yana emekliye bu bahar olmadı başka bahar hikâyelerinin sonu gelmiyordu.

Ne de olsa Napolyon’un özendiği medya iş başındaydı.

Ülke tam bir ekonomik yangın yerine döndü.

Sosyopolitik nedenler ise çok daha karmaşık. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi Türkiye Cumhuriyeti’nin parti devletine dönüşmesinin yolunu açtı. Kuvvetler ayrılığı yok oldu. Liyakat değil sadakat esaslı bürokrasi ve siyasilerin nepotizmi normalleştirmesinin olumsuz sonuçları ile yüz yüze kaldı bütün toplum. Milli eğitimden Diyanet İşlerine kadar her alanda sıkıntılar skandallar gündemden düşmedi. Bakanlıklar kendi alanlarındaki karar ve yatırımları devletin planlama ve ihtiyaçlarından çok parti örgütlerinin, baskı ve manipülasyonlarına uygun yapmayı başarı sayar hale geldiler. Aksi takdir de istifa da edemiyor “aflarını istiyorlardı…” İş öyle bir hale geldi ki tüm bakanlar seçim üstü AKP için oy istemek üzere ülkeyi karış karış gezdiler. Bunların arasında  Cumhurbaşkanının A takımından olup, kabinenin en karizmatik isimlerinden olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bile, bir ilçede oy istemek üzere kürsü konuşması yaptı.

Sosyopsikolojik etkenler ise  yukarıdaki tablonun tek tek seçmenin ruh haline yansıyanlarından ibaret. Seçimlerin son haftasına girilirken bile faizlerin 5 puan artırılması hükümetin bir şeyleri kurtarma telaşında olduğu, aslında hiç de öyle umutlanılacak bir tablo olmadığı etkisi yarattı seçmen üzerinde.

Öte yandan oyuna giren YRP gibi akraba siyasi partilerin, örneğin İsrail ile ticaret konusunda söyledikleri ile milliyetçilerin mülteci sorunu konusunda söylemlerinin yaygınlaşması; AKP’nin yaptığı dini-milli hamasetin seçmen üzerindeki etkisinin yok etti. Gelen giden bakanların, bürokratların ve AKP’li parti üst yöneticisi siyasilerin şehir şehir, mahalle mahalle dolaşırken bindiği son model araçlar, her birindeki koruma ve danışman zenginliği kamudaki israfı daha da görünür yaptı.

Tüm bunlar sonucunda;

a) İktidar partisi seçmenini konsolide edemedi.

b) CHP seçmeni ha gayret moduna girdi.

c) Başta Ankara olmak 2019 yılında kazanılan büyükşehirlerde tüm CHP’li belediyelerde şaibesiz başarılı bir dönem yaşandı. Üstelik iktidarın da itiraf ettiği gibi alenen engellenmelerine rağmen…

Yazı uzadı biliyorum, ancak son olarak Bursa’da Adalet ve Kalkınma Partili Büyükşehir Belediyesinin 20 yılının ardından son bulan iktidarı nasıl bir  “sada” bıraktı ona bakalım?

Ne ile anılacak bu 20 yıllık dönem?

– Öncelikle Doğanbey TOKİ hançeri benim aklımda.

– Kentsel dönüşümde artırılan emsal imar oranları ile yıkım yaşayan mahallelerin bir dizi alt yapı-üst yapı sorunları.

– Bitmeyen trafik çilesi.

– Hiç bitmeyen yeni sanayi bölgeleri kurulmasına dair tartışmalar, tarım arazilerinde imar rantı yaratılmasına karşı akademik odaların sivil toplum örgütlerinin verdiği mücadeleler.

– Bursa’ya özgü kent anayasası olan çevre düzen planının bir türlü yapılmaması, yapılmış olanın delik deşik edilmesi.

– Bu kentin şampiyonluk yaşadığı Atatürk stadyumunun yıkılması

– Bu ülkenin hunharca katledilmiş, ülkesinden sürülmüş kahramanlarının, aydınlarının vatan hainliği ile itham edilmesi.

– 30 Ağustos Zafer Bayramının Ormancılık günü ile bir tutulmaya kalkışılması.

– Aralarında başta Uğur Mumcu, Vedat Türkali gibi isimler olmak üzere birçok aydının anılarını taşıyan Çağdaş Gazeteciler Derneği binasının yıkılması var aklımda.

Yoruldum bunları hatırlarken.

Bu hatırladıklarımıza ilişkin tepkilerimizi AKP Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybetmeden önce de yazmıştık medyamızda. Merak edenler geçmiş makalelere bakabilir.

Peki, hiç mi iyi şeyler yapmadılar diye soranlar da olabilir.

Onlar için de kamu kaynaklarından fonlanan köşelerin, medyalarının yaptığı güzellemelerden bakıp, takdirlerini belirleyebilirler..

Acele etmelerini öneririm, yeni dönemi selamlarken o güzellemeler kaldırılmadan önce yani.

Aktaş’ın son toplantısı ve iddialara yanıtı…

Aktaş’ın son toplantısı ve iddialara yanıtı…

Salı akşamı Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatı ile Alinur Aktaş’ın son kez konuğu olduk. O da başkan sıfatıyla son kez karşımıza çıktı.

Hem beş yılın özetini yaptı, hem helallik istedi, hem de nasıl bir belediye bıraktığını basın mensupları ile paylaştı.

Önce bir seçimin anatomisini anlattı. Bir önceki 2019 seçimi ile 2024 seçimini mukayese etti. “Kırılma noktasının perşembe günü Bursa’da gerçekleşen miting” olduğunu ifade etti.

Öte yandan Aktaş; “Gerçekleşen 11 anketin 10’unda 0,9 ile 4 puan arası öndeydik. Son ankette 1,8 puan öndeydim. Mustafakemalpaşa ve  Yenişehir’i kazanıyorduk, Kestel’de ise hiçbir ankette önde çıkmadık” diyerek kendisini yanıltanların bir anlamda anket firmaları olduğunu bizlerle paylaşmış oldu.

Seçimlerin sonucunu genel politikaların belirlediğini, emeklinin maaşlarının da bu anlamda önemli bir etken olduğunu ifade etti.

Bursa özelinde bir önceki seçime göre sandığa gitmeyen ilave 210 bin seçmen, sandıklardan çıkan boş oylar ve YRP’ye verilen oylar… Sonuç olarak CHP adayı Mustafa Bozbey’in zaferi…

Aktaş; yine soru cevap kısmında mazbatasını aldıktan sonra koltuğa oturacak Mustafa Bozbey’in iddialarına da samimiyetle yanıt verdi.

Öncelikle seçim akşamı belediyeye TIR’lar yanaştırıldığı iddiasına yanıt verdi. Aktaş, “Bırakın TIR’ı bir tane bürokratım bile gitmedi, üstüne üstlük güvenlik kameralarını da izletmeye hazırım” dedi.

Sonrasında ilave etti: “Teknoloji çağındayız, her şey dijital ortamda saklanır. Bizden giden olmadı ama onlardan orada bekleyenler vardı.”

Diğer bir iddia ise 36 kişinin tazminatlarını alarak çıkarıldığı idi. Aktaş, bununla ilgili “36 değil toplamda 24 isim işten çıkarıldı. Özel kalemdeki arkadaşlara tazminatları verildi, her şey kanuni”  ifadelerini kullandı.

Aktaş, maaşlarla ilgili iddia için de Zaten biz şirketlerimizin personellerinin maaşlarını yatırdık, memurlarla ilgili de kararname çıkması gerekiyor, onların paraları da hazır” diyerek Bozbey’e yanıt vermiş oldu.

“Sırtımda küfe yok, tertemiz bir belediye bırakıyorum “diyerek kısa bir sunum gerçekleştiren Aktaş, yapılanları da özetledi.

Öte yandan Genel Sekreter Ulaş Akhan’ın perşembe günü istifasını vereceğini, devir teslim töreninde kendisinin olmayacağını ve perşembeyi cumaya bağlayan gece umreye gideceğini de öğrenmiş olduk.

Aktaş, toplantının sonunda Bozbey’e başarı diledi ve mal beyanını açıklayarak göreve başlamasının şık bir hareket olacağını ifade etti. Bakalım Aktaş’ın bu isteğine Bozbey nasıl yanıt verecek? Onu da hep beraber göreceğiz…

Siyasi gelecek noktasında ise konuşmalardan çıkardığımız Aktaş’ın o defteri rafa kaldırdığı yönündeydi.

Bize de bu saatten sonra kendisine sağlık ve sıhhat dilemek düşüyor…

İhale Cumhurbaşkanında kaldı…

İhale Cumhurbaşkanında kaldı…

Bu aralar gece toplantıları meşhur. Öyle akşam yemekli toplantılar falan değil, baya baya akşam yemeği yedikten sonra, ‘işiniz yoksa annemler size çay içmeye gelecekler’ kıvamında toplantılardan ve toplantı saatlerinden bahsediyorum.

Elbette işimiz, elbette dahil olmamız gereken yere dahil olur, tarihe tanıklık etmemiz gerekiyorsa ederiz, orası ayrı…

Bu kez bahsettiğim kıvamdaki toplantı düzeni Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunu Perşembe günü itibariyle terk edecek olan Alinur Aktaş’ın veda buluşmasıydı.

Kendisine önümüzdeki genel seçimlerde AK Parti içinde bir milletvekilliği makamı uygun görülür mü, şimdiden kestirmek zor elbette. Zaten Aktaş da bu konuda yöneltilen sorulara, bir makam beklentisinde olmadığını, 20 yıllık yorgunluğu üzerinden atmak için biraz dinlenmek ve konuşmalarında sıklıkla dile getirdiği ‘ticaret’ine yoğunlaşmak istediğini belirterek yanıt verdi.

Fotoğrafı tarihi binada eski belediye başkanları arasına asılan, bugünü personeli ile vedalaşmaya ayıran Aktaş, seçim gecesi açıklama yaparken çok üzüntülüydü fark ettiyseniz. Fakat yine kendi beyanına göre o gece bütün yüklerinden kurtulduğu için uzun zamandır uyuduğu en güzel uykuyu uyumuş.

Hemen hatırlatalım, genellikle seçimin hemen sonunda halef selef arasında bir tebrik teşekkür konuşması yaşanır. Bu konuşma Bursa’da yaşanmadı. Alinur Aktaş;

“Ben de aslında Bozbey’i tebrik etmek isterdim, ancak kendisi ben tam onu aramayı düşündüğüm sıralarda bir tır meselesi attı ortaya. Tırlarla dosya kaçırmaktan bahsediliyor. Yahu kardeşim dijital çağdayız, ne tırı, nerden çıktı bu iş derken nöbetçiler de koyulmuş binanın etrafına beklemek için. Aramadım tabii kendisini. Hiç hoş olmadı bu tavır!” diyerek özetledi nedenini.

Yani şimdi şöyle bir düşünüyorum. 2019 seçimleri ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Ekrem İmamoğlu’na devir teslimi öncesinde yaşananlar geliyor gözümün önüne. İmha edilmeye çalışılan evraklar, kaçırılmaya çalışılan dosyalar, kilitli tutulan kapılar falan…

Dijital çağda da olsak, oluyor demek ki bunlar…

Sonra bir de yakın zamanda patlayan, aman kimsede patlamasın diyerek, şöyle bir üstün körü geçiştirilip bir kadın memurun suçuymuş gibi gösterilmesine herkesin inandığı, inandırıldığı BUSKİ skandalı var.

Ben şu sözü çok net hatırlıyorum, konuyla ilgili belediye binasında düzenlediği toplantıda Alinur Aktaş şöyle demişti; “Konu bana intikal edince, biz önce binayı kapattık, personele izin verdik ve kendi soruşturmamızı 48 saat kendi içimizde yürüttük, sonra durumu emniyet güçlerine bildirdik, gerekli belgeleri kendilerine sunduk…”

Benim bildiğim, bir suç işlendiği tespit edilirse önce polise haber verilir. Kimsenin kendi içinde, kendi arasında, kendi bildiği gibi soruşturma yürütmesine izin verilmez. Bu bir yandan kendi adaletini sağlamaya, diğer yandan da adaleti yanıltmaya ortam yaratır zira…

Neyse işin bu kısmını geçelim, fakat geçemiyoruz bir türlü, çünkü toplantının çeşitli yerlerinde Aktaş defalarca kapıya tırların dayanıp dosyaların kaçırıldığı iddiasına çok içerlediğini belirtiyor. Bir de maaş meselesi var tabii.

Konuyla ilgili aynı gece iki farklı yerde halef ve selefin açıklama yapmış olması da bir ilginç ayrıca. Aktaş der ki; “Daha mazbatasını almadan benim Genel Sekreterimi arayıp çalışanların bayram iznine girmeden maaşlarını verin, başka da bir ödeme yapmayın diye emir veriyor. Maaşlar zaten yatırıldı. Memurların maaşları için üçlü kararname çıkmasını bekliyoruz, o da birkaç güne çıkar muhtemelen, onun da parası hazır zaten. Burada ‘Mustafa abiniz geliyor’ algısına gerek yok. Biz de abilik yaptık, biz despotluk yapmadık ki kimseye…

İşten çıkartılan personelle ilgili de yok bankamatik memuruymuş yok bilmem neymiş iddiaları var. Bir kere 36 personel değil 24 personel, bu personeller de özel kalemde çalışan çocuklar. Kendileri istemişler tazminatlarını alıp ayrılmayı. Biz de anlayış gösterdik hepsi bu. İstifa etmeseydiler lime lime edileceklerdi!”

Belki de aynı saatlerde Bulgaristan‘da kurulu bulunan Hak ve Özgürlük Hareketi’nin Bursa’da verdiği iftarda kısa bir konuşma yapan ve Norm Haber Yayın Koordinatörü Bülent Civanoğlu’nun yorumu ile çok dolu olan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey şöyle açıklıyor konuyu;

“Bize iletilenler bizleri üzüyor. Tazminatları verilerek işten çıkarılanlar kimler? Büyük ihtimalle de bankamatik olduğunu düşündüğümüz bazı kişiler, hakları feshedilerek hemen tazminatları ödenme yoluna itiliyor. Onlara ‘yarın sizi buradan atacaklar, tazminatlarınızı alın, ayrılın’ diyorlar. Biz çalışanlarımızın her birine tek tek güveniyoruz. Ancak böyle bir işlemin yapılmasını da asla kabul etmemiz mümkün değil”

Bozbey’in konuşmasını Bülent Civanoğlu’nun ‘Formül’ başlıklı yazısından aktardım sizlere.

Yine Aktaş’ın konuşmasında değindiği bir konuyu hatırlatarak başlayalım bu iki konuşmayı değerlendirmeye. Öncelikle Perşembe günü itibariyle Bursa Büyükşehir Belediyesindeki pek çok işin altında imzası olan Genel Sekreter Ulaş Akhan istifa ederek ayrılıyor makamından. Başkan Aktaş ile birlikte bırakıyorlar görevi anlayacağınız.

Yine pek çok ilden, ilçeden, başka partilere geçen belediyelerle ilgili ivedi ödemelerin yapılmaya çalışıldığına, personellerin işten çıkarılarak gizlenmeye çalışıldığına yönelik ihbarlar geliyor haber merkezlerine. Konuyu bir de buradan okumak lazım diye düşünüyorum…

Gelelim, seçimin neden alışık olunduğu gibi AK Parti lehine bitmediğine…

Süreç genelinde 11 anket yaptırdıklarını ve bu anketlerin ikisi dışında hepsinde açık ara önde göründüklerini söyleyen Alinur Ataş, gerçekten de bir seçim hezimeti beklemiyormuş anlaşılan…

“Cumhurbaşkanımız Bursa’ya gelip gidinceye kadar biz öndeydik, hani ne olduysa bu üç günlük süreçte oldu, emeklilere yönelik bir müjde beklentisini çok güzel yarattı muhalefet, emekliye bir müjde gelmeyince bunun da sandığa yansıması böyle oldu” diyor.

Enteresan, ben AK Partili bakanların, vekillerin, parti yöneticilerinin; ‘Cumhurbaşkanımızın şu tarihler arasındaki konuşmalarına dikkat edin, bu mitinglerdeki konuşmalarda bir müjde gelebilir…’ şeklindeki açıklamalarını hatırlıyorum da, muhalefetin açıklamasını hatırlamıyorum doğrusu.

Haaa… CHP Genel Başkanı Özgür Özel ‘emekliyi kışkırtmak’ gibi bir suçlamayla seçim süreci boyunca karşı karşıya kalmıştı, bir de onu hatırlıyorum.

Konuşmanın devamında sandığa gitmeyen seçmenin bu kez AK Parti seçmeni olduğu, ‘gidersem dayanamam yine basarım ampule’ diyenlerle sahada çok karşılaştığını belirtti Alinur Aktaş.

Kısacası ‘CHP kazanmadı, AK Parti kaybetti’ dedi. Bu sözün son zamanların en moda sözü olması dışında bir sorun yok…

Toplantı uzun, konuşulanların her biri ayrı satır başları olarak incelenmesi gereken konulardı. Elbette inceleyeceğiz. Devamını da bir sonraki yazıda ele alalım derim…

NOT: YRP Kestel Belediye Başkan Adayı Önder Tanır seçim sonuçlarına itiraz etti. Oyların yeniden sayılmasına yönelik itiraz henüz değerlendirme aşamasında. İşin bu kısmını da takip etmekte fayda var. Çünkü Aktaş’ın düzenlediği toplantıda, yapılan tüm anketlerde, AK Parti’nin Kestel’de seçimi kaybettiği sonucunun çıktığı da konuşuldu. Enteresan bir bilgi olarak burada dursun…

 

 

‘Aslında CHP kazanmadı, AK Parti kaybetti!’

‘Aslında CHP kazanmadı, AK Parti kaybetti!’

19. yüzyılda Birleşik Krallık’ta başbakanlık yapan Benjamin Disraeli’nin bana çarpıcı gelen ve yazılarımda da zaman zaman kullandığım bir sözü vardır:

Üç türlü yalan vardır” der Disraeli, “Yalan, kuyruklu yalan ve istatistik.”

Seçim sonuçları da en sonunda bir istatistiktir ve rakamlar tıpkı 69’dan tavşan yapılabilmesi gibi eğip bükmeye fazlasıyla müsaittir. Matematiğin bestelediği müziğin büyüsüne kendinizi fazla kaptırırsanız, iki kere ikinin aslında dört etmeyeceği sonucuna kolaylıkla ve büyük bir özgüvenle varırsınız. Oysa olgulardan doğru sonuç çıkarma uğraşıdır istatistik.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, elindeki küçük not kâğıtlarında yazan rakamlara bakarak seçim sonuçlarını yorumladı dün akşam.

BURSA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI ALİNUR AKTAŞ, GAZETECİLERLE BİR ARAYA GELDİ. BAŞKAN AKTAŞ, “SIRTIMDA HİÇ BİR KAMBURUM YOK. TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİMİN HAKKI OLARAK GÖRDÜK BU GÖREVİ. ALLAH’A ŞÜKÜRLER OLSUN ÇOK RAHATIM. KAZANANLARA HAYIRLI OLSUN. KAZANAN BURSA OLSUN. İNŞALLAH BURSA’YA BU 5 YIL SÜRE İÇERİSİNDE GÜZEL İŞLER YAPILIR” DEDİ. (ABDULLAH ÇİBİR/BURSA-İHA)
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, gazetecilerle bir araya geldi. Başkan Aktaş, “Sırtımda hiç bir kamburum yok. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olarak gördük bu görevi. Allah’a şükürler olsun çok rahatım. Kazananlara hayırlı olsun. Kazanan Bursa olsun. İnşallah Bursa’ya bu 5 yıl süre içerisinde güzel işler yapılır” dedi.

Yerel seçim yerel seçimle kıyaslanır” diyerek başladığı konuşması, rakamların büyüsüne kapılmakla doğru sonuca ulaşma gayreti arasında gitti geldi uzun süre.

Beş yılda seçmen sayısı şu kadar artmıştı, beş yıl önce sandığa giden seçmen şu kadarken beş yıl sonra bu kadardı, hatrı sayılır geçersiz oy vardı, AK Parti’nin oyu şu miktarda düşerken, CHP’nin oyu ancak şu oranda artabilmişti vs. vs. vs…

Aktaş, açık açık dillendirmese de yaptığı yorum nihai tahlilde “CHP’ye seçimi bizim seçmenimiz kazandırdı.” anlamına geliyordu.

Başka bir deyişle ve daha net bir ifadeyle “Aslında CHP kazanmadı, AK Parti kaybetti!..”

Peki, ama AK Parti’ye kim kaybettirdi?

Aktaş’ın “Enteresan bir seçim oldu. Pandoranın kutusu açıldığında çok şey ortaya çıkar.” açıklamasını kayıt altına alarak, büyük resme bakmamızı gerektiren sözlerini not edeyim:

Çevremden biliyorum, ‘sandığa gitmeyeceğim, gidersem dayanamam, ampule basarım’ dediler.”

Oysa ki Aktaş, seçimden önce kendinden son derece emindi. 11 anket yaptırmış, ikisi dışında hep önde çıkmıştı. Üstelik “farkı giderek açıyordu!..” Son günlerde seçmenin iyice birleşeceğini, “Yaparsa yine AK Parti yapar.” noktasına geleceğini düşünüyordu.

Ama olmadı. “Son 3-4 gün ciddi bir dönüşüm oldu seçmende.” diyen Aktaş’ın işaret ettiği dönüşüm “değişim” yönünde oldu.

AK Parti ve Aktaş, seçimi kendi seçmeninin, özellikle de üst yaş grubu, yani emekli seçmenin sandığa gitmemesine bağlıyordu.

Ama şunu da görmesi gerekiyordu: CHP’ye seçimi kazandıran da üst yaş grubu, yani iktidara tepkili emekli seçmen ve yanı sıra hayatı boyunca AK Parti’den başka iktidar görmeyen genç seçmendi.

Heykel’deki tarihi Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı binasına “en genç eski başkan” olarak fotoğrafı asılan Aktaş, bunca duygusal gelgit arasında yaptığı değerlendirmelerde yine de doğru sonuca ulaştı:

CHP mega projesini gerçekleştirdi. Nihayetinde seçimi kaybettik.”

___

NOT: Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatıyla son kez gazetecilerle bir araya gelen Aktaş, Büyükşehir’in borç durumunu da açıkladı. Kasım 2017’de görevi devraldığında 3.2 milyar borç olduğunu, bunun bütçenin 1.34 katı olduğunu söyleyen Aktaş, Mart 2024 itibariyle 7.1 milyar borç olduğunu, bunun bütçenin 0.35’i kadar olduğunu söyledi.

7.1 milyar liralık borcun 1.4 milyar liravergi borcu, 900 milyon liramüteahhit borcu, 1.9 milyar lira iç borç, 85 milyon Euro ve 2.9 milyar lirası dış borç.

Formül

Formül

Bulgaristan‘da kurulu bulunan Hak ve Özgürlük Hareketi’nin Bursa’da verdiği iftara katıldık, dün akşam.

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa örgütü neredeyse tam kadro oradayken, AK Parti‘den sadece Milletvekili Mustafa Yavuz’u gördüm.

Bulgaristan’dan da çok sayıda belediye başkanı ve milletvekili iftara katılmıştı.

Ben gazeteci arkadaşlarla sohbet ederken, bir anda alkış tufanı koptu. Dönüp baktığımda soydaşların salona giren Mustafa Bozbey’i alkışladığını gördüm. Ailesi de bir Balkan göçmeni olan Bozbey’i bu kadar alkışlamaları doğal gibi geldi.

Arkasından Osmangazi Belediye Başkanlığı yarışında ipi göğüsleyen Erkan Aydın da – ismi anons edildiğinde – hemen hemen aynı alkışı alınca epey bir şaşırdım.

Demek ki soydaş eskisi gibi CHP’nin arkasında, dedim kendi kendime.

Mudanya’da seçim yarışını önde bitiren ve ailesi 1951 göçmeni olan Deniz Dalgıç’ın gördüğü ilgiyi ve selfi sırasını söylememe gerek yok sanırım.

Yemeğin ardından Mustafa Bozbey kısa bir teşekkür konuşması yapmak için kürsüye çıktı.

“Burası siyaset yeri değil, biliyorum” diyerek başladığı konuşmadan anladık ki Bozbey, epey dolu.

Devlette sürekliliğin esas olduğunu söyleyen Bozbey, “Bize iletilenler bizleri üzüyor. Tazminatları verilerek işten çıkarılanlar kimler? Büyük ihtimalle de bankamatik olduğunu düşündüğümüz bazı kişiler, hakları feshedilerek hemen tazminatları ödenme yoluna itiliyor. Onlara ‘yarın sizi buradan atacaklar, tazminatlarınızı alın ayrılın’ diyorlar. Biz çalışanlarımızın her birine tek tek güveniyoruz. Ancak böyle bir işlemin yapılmasını da asla kabul etmemiz mümkün değil” dedi.

Yani 2019’da el değiştiren belediyelerde yapılan uygulamamalar Bursa Büyükşehirlerde de devam eder niteliğinde.

Alinur Aktaş ve AK Parti, sürekli kul hakkından bahsederken galiba yandaş ve bankamatik memurları ile kul hakkını dibine kadar sıyırmışlar. Şimdi de yangından mal kaçırır gibi bu işlerini perdeleme ve delilleri karartma peşindeler.

Nereden mi biliyoruz?

Birkaç ay önce çıkan BUSKİ yolsuzluğunda 3 gün 3 gece kimseye duyurmadan şüphelileri açığa bile almadan yaptıklarından.

Bozbey ve diğer belediye başkanları mazbatayı alır almaz AK Parti’nin söz verdiği ama tam ters istikamette gittiği 3 şeyi yapmalı.

Bunlar 3Y; yoksullukla, yasaklarla ve ileride meydana gelecek ya da geçmişte yapılmış yolsuzluklarla mücadele.

Başarının ana formülünü uygulayan İstanbul ve Ankara’da aldıkları oy oranı, bu formülün tutuğunun en büyük göstergesidir.

Sandığa kim neden gitmedi?

Sandığa kim neden gitmedi?

Seçim istatistiklerine bakıyorum.

Türkiye’de son 22 yılda – referandumlar dahil – yapılan seçimlere katılım oranı yaklaşık yüzde 80 düzeyinde…

Hatta net rakam vereyim: Yüzde 81,23.

En düşük katılım referandumlarda gerçekleşti. 2007, 2010 ve 2017’de yapılan referandumlara katılım oranı ortalama yüzde 75,55.

Son 10 yılda, 2023’te iki kez olmak üzere, dört kez Cumhurbaşkanı seçimi için sandık başına gittik. Ortalama katılım oranı yüzde 82,89 oldu.

2002 yılından bu yana altı genel seçim yaptık. Katılım oranı sadece 2018’de yüzde 85’in üzerine çıktı. Genel seçimlere katılım oranının ortalaması yüzde 83,65.

2004 yılından beri beş kez yerel seçim için sandık başına gittik. Yerel seçimlere katılım oranının ortalaması da yüzde 82,85.

Ayrı ayrı değerlendirildiğinde aslında en yüksek katılımın yerel seçimlerde sağlandığı görülüyor. Yerel seçimlerin ortalamasını düşüren, tahmin edilebileceği gibi 2024 seçimleri oldu.

YSK diliyle söylersek resmi olmayan kesin sonuçlara göre, katılım oranı, büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde yüzde 78,11, belediye başkanlığı seçimlerinde yüzde 78,7, belediye meclisi seçimlerinde yüzde 78,5 ve il genel meclisi seçimlerinde yüzde 80,7 olarak gerçekleşti.

Kısacası 2024 yerel seçimlerine katılım oranı yaklaşık yüzde 79.

Genel seçim ortalaması (yüzde 83,65) ve yerel seçim ortalamasıyla (yüzde 82,85) kıyasladığımızda 2024 seçimlerinde seçmenin yaklaşık yüzde 4-5’inin sandığa gitmediği görülüyor.

Seçim öncesinde “küskün seçmen” kitlesinin muhalefet, özellikle de CHP cephesinde ortaya çıkacağı öngörülüyordu. Henüz 10 ay önce yapılan seçimde yaşanan düş kırıklığı gibi sağlam gerekçeleri de vardı bu öngörünün. Ancak bu öngörü yerini bulmadı. CHP seçmeni sandığa adeta “koşarak” gitti ve seçimin yer yer farklı sonuçlara yol açabilecek “yerel dinamikleri”ni de bir kenara iterek, partisine cansiperane destek verdi.

Buna karşılık girdiği tüm seçimlerde sadece kendi tabanını değil kararsız seçmeni de konsolide etmeyi çok başarılı bir şekilde yapan, yüzergezer oylar üzerinde bir nevi tahakküm kuran iktidar, kendi üyelerini bile ikna edemedi. Peki neden? İktidar kendi seçmenini bile neden ikna edemedi?

Yakın geçmişte “Bana AK Parti’nin vicdanı dediler, eyvallah dedim” diyen bir siyasetçi vardı, hatırlarsınız, Bülent Arınç.

Arınç, 2013’te Bursa’da yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti:

Geçenlerde bizim torun internete girmiş, ‘Pisküvitim olsun’ diyor ya Sayın Bahçeli. Hem dinledik, hem güldük, kötü bir şey de söylememiş Sayın Bahçeli ama ‘Pisküvitim olsun’ diyen adamlar varsa bu Türkiye’de, ‘benim de partim olsun’ diyenler de var. Ama bizim ki marti değil, parti. Adalet ve Kalkınma Partisi.

Ha bir itirafta da bulunayım. Kalkınmamız çok iyi, ama adaletin biraz da desteğe ihtiyacı var. Adaletin saraylarını yaptık, ama adaletin kendisini biraz arıyoruz, bulmaya çalışıyoruz. Adalet kutup yıldızı gibi, insan yolunu kaybetse, ona bakıp yolunu bulacak. Adalette tam olacak inşallah.”

Ben adalet konusunda bir şey söylemeyeyim.

Zira bu konuda Norm Haber Yazarı Yaşar İçen’in bugünkü yazısı son derece iyi bir özet.

Daha fazlasını görmek isterseniz, Van’da mazbatanın birinci olana değil de ikinci olana verilmesini vicdanınıza bir sorun derim!

Seçim öncesi “seçilme hakkın var” denen adaya seçimi kazanınca “aaa, seçilme hakkın yokmuş” demek nasıl bir adalet anlayışıdır!

İktidarın çok övündüğü kalkınma işinde de özellikle “uçacağız” diye getirilen sistem değişikliğinden sonra tepetaklak olduğu ve irrasyonel politikalarla sadece kendisini değil hepimizi aşağı çektiği aşikâr!

Bundan 11 yıl önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Yozgat mitinginde söylediği sözleri konuşuyorduk.

Bahçeli, “O çocuk aklından geçiriyor, ‘Benim de bir çikolatam olsa, benim de bir püskevitim olsa’ diyor. ‘Anne bana niye almıyorsunuz’ diyor!” dedikçe gülüyorduk!

Bugün ise “Mis geliyor, af edersiniz pidenin kokusu, ama alamıyorum. Biz bugün böyle kalırsak yarın daha beter olacağız. Gözümüzü açalım.” diyen 84 yaşındaki nineyi dinliyoruz, gözlerimiz dolu dolu.

Dolayısıyla bakmayın siz İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e…

Hani diyor ya, emekli sandığa gitmedi (ki seçmenin yüzde 31’idir emekli); atanmayan öğretmen sandığa gitmedi; gençler sandığa gitmedi; kadınlar sandığa gitmedi diye…

Tam aksine emekliler de gençler de kadınlar da koşa koşa gitti sandığa…

Sandığa gitmeyen biri varsa o da çember daraldıkça gerçeği gören, ama o gerçeğin adını koymaya niyeyse gönlü elvermeyeniktidarın kendi seçmeni”ydi.

Hem de iktidarlarının kendilerine yaşattığı ekonomik yıkıma, o yıkımın üstesinden gelmek için ödedikleri ağır faturaya, ele talkın verirken kendi salkım yutan kibre rağmen gönlü elvermeyen…

Dürüstlükten ayrılmadan…

Dürüstlükten ayrılmadan…

Geçmiş geçmişte kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım diyerek pek çok ismin kollarını sıvadığını, seçim gecesi kazanan cephenin neresi olacağını hissettikleri gibi dümeni o tarafa doğru kırdıklarını baya baya ima ettiğim bir önceki yazımın ardından bugün daha sorumluluk sahibi bir yazı yazmayı anlamlı buluyorum.

Yerel seçim öncesinde kendi içinde büyük savaşlar vererek delegelerini seçen, ardından ciddi efor sarf ettiği kongre sürecine giren, bu süreçte kendi içinde yüzde 12 gibi bir orana varan küsler ordusu yaratmayı göze alarak (bu küsler ordusu her kongre sürecinde CHP için kaçınılmaz gerçekliktir) değişim çağrılarına kulak kabartıp genel başkanını değiştiren ve aldığı tüm yaraları sırtına vurarak seçime uzlaşmacı bir tavır içinde, tek başına giren CHP yönetimi, aslında kendisinin de bu kadarını beklemediği bir sonuçla tam 47 yıl sonra partisini ülke genelinde birincilik koltuğuna taşımayı başardı.

Bundan sonra birbiriyle koordineli projeler üretebildiklerini geçmiş dönemde ispatlayan CHP’li belediyeler başta halkın geçim sıkıntısına çare olabilecek projeler üretmek, depreme dayanıklı kentler yaratmak ve mülteci sorunu olmak üzere pek çok sıkıntıya çare olabilirler.

Halkın beklentisi bu yönde oldukça ağır bir yük yüklüyor omuzlarına…

Bu tabloya aynı zamanda AK Parti tabanının ‘sessiz tepkisi’ demek de mümkün. Mütedeyyin AK Parti tabanının, enflasyon, gelir dağılımı, yolsuzluk, rant konularından duyduğu rahatsızlığı, başka partiye oy vermeyerek, ama sandığa da gitmeyerek verdiği mesajı iyi okumak gerekiyor, hem muhalefet partileri açısından hem de iktidar açısından.

Zira seçime katılım, yüzde 78.38’lik oranla son yılların en düşük düzeyinde kaldı bu kez. Sandığa giden AK Parti seçmeni ise bu seçimde ittifak ortağı MHP yerine, kendine daha yakın bulduğu, seçimin yükselen yıldızı, Yeniden Refah Partisi’ne yöneldi.

Hani demem o ki, gönlü kırılmış, gördüklerinden usanmış seçmenin önümüzdeki seçimlerde konsolide olmasının çaresi gönlüne göre yönetim anlayışı sergileyen bir siyasi parti bulmasından geçiyor.

Bundan sonraki süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, önünde sonunda partisinin yaşadığı 31 Mart hezimetinin hesabını kesmesi beklentisi hakim, hem siyasetten hem de bürokrasiden yana bir hesap olacak bu.

Seçimin ardından bazı bakanların değiştirileceği zaten bir süredir kulislerin en önemli gündem maddesiydi Ankara’da.

İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı bu konudaki ilk adresler olabilir.

2019’daki yerel seçimi kazanan CHP’li belediye başkanları, beş yıl boyunca devletin denetim sistemi ile epeyce mücadele etti. Özellikle İçişleri Bakanlığı, CHP’li belediyelere sürekli müfettiş gönderdi. İş o noktaya geldi ki, müfettişler için belediyelerde özel odalar tahsis edildi. Hani madem gitmiyorlar bari rahat etsinler kabilinden…

Şimdi CHP’den yeni seçilen belediye başkanları da yakın zamanda müfettişlerle tanışacak doğal olarak!

Özellikle imar ve alım satım ihalelerinde her adımın eksiksiz ve doğru atılması şart. Zira bugünün başarısı 2019 yılından bu yana yönettikleri şehirlerde kendilerine yönelik şaibelere mahal vermeyen belediye başkanlarının dürüstlüğünün de başarısıdır bir yerde.

Tüm bunlar unutulmadan yapılacak işlerde yol yürünürse önümüzdeki erken ya da vakitli genel seçimler bir başarıyı daha müjdeleyebilir CHP örgütüne…

Diyalektik bilmeden çözümleme!

Diyalektik bilmeden çözümleme!

Yerel seçim sonuçları ortaya çıkardı!

2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylıkta ısrarcı olmasından dolayı, rahat kazanılacak bir seçim, bugünkü yerel seçimin sonuçlarına bakarak, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hediye edilmiş gibi duruyor.

Ama benim açımdan, sanki bir el AK Parti’yi bitirme, çökertme planını Mayıs seçimlerini kazandırarak planlamış gibi duruyor.

Neden diyeceksiniz?

Varsayalım Kılıçdaroğlu kazansa ve AK Parti muhalefete düşseydi…

Bu ekonomik yıkım dalgası kaçınılmaz olacaktı.

Çünkü Türkiye’de ekonomik değil siyasi bir kriz var. Bunun adı da Türk tipi başkanlık sistemi. Bu sistem bütün yetkileri bir kişinin dudağının ucuna verince 2017’de ekonomistlerin uyardığı tüm felaketler harfiyen başımıza geldi.

Peki, 2023 yılında Kemal Kılıçdaroğlu ve “6’lı Masa”dakiler seçimleri kazansaydı ne olacaktı?

Doğru olanı yapıp ekonomik tedbirleri harfiyen uygulayacaklardı.

Bu tedbirlerden en önemlisi IMF’yi getirip 2001 krizi gibi vatandaşa bir acı reçete içirmek olacaktı.

Sonrası malum, vatandaş bu reçetenin sorumlusu olarak Kemal Kılıçdaroğlu ve “6’lı Masa”yı görerek, ekonomi yönetiminde beceriksizlikle suçlayacaktı.

Ekonomiyi dağıtan başkanlık sistemi ve gözlerinden ışık saçan bakanlar birkaç ayda unutulacaktı.

Sistemin değiştirilerek “Parlamenter Sistem”e geçiş sancıları yaşanırken, bürokraside de yeni açmazlar ortaya çıkacaktı.

Bir de ana muhalefet partisi olacak olan AK Parti ve Genel Başkanı Erdoğan, şehir şehir gezerek o ünlü belagati ile iktidarı tam bir erozyona uğratacaktı.

Ve bu yerel seçimde gördüğümüz kırmızı harita sarıya boyanarak uyanacaktık.

Arkasından yapılacak bir parlamenter seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha güçlenmiş olarak Meclis’in neredeyse tamamını ele geçirmiş bir Başbakan olarak dönecekti.

Tüm bunların böyle olacağını nereden mi öngörüyorum?

CHP Lideri Özgür Özel’in açıklamalarından…

1977 ve 2001 krizinde olduğu gibi Ecevit’in acı reçetesini içirmenin, sosyal demokratların iki yakasını seçmenin gözünde uzun süre bir araya getirmediğinin farkında, Özel.

Erken seçim istemeyerek bu ekonomik krizi kim yarattıysa acı reçeteyi onun içirmesi gerektiğini söylüyor aslında.

En kısa zamanda o acı reçete gelecek ve belki de AK Parti, Ecevit’in DSP’si, Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı gibi eriyip gidecek.

Yani ben Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimleri kaybetmesini şöyle okuyorum:

2023 seçimlerini kazanarak CHP’yi darmadağın olmaktan bir el ya uzak tutmuş ya da Allah korumuş!

Mesele sadece Filistin ve ekonomi değil elbette

Mesele sadece Filistin ve ekonomi değil elbette

Mesele çok derin yârelerden kaynaklı…

Mesele; sokak köpeklerinin hala insanları katletmesi, kadınların erkekler tarafından canice hayattan koparılması, mülteci nüfusunun her geçen gün artması, AK Parti’nin bir türlü tazelenemeyen ana kadrosu, basını ve medyayı adeta parselleyerek başka kimseyi konuşturmayıp nefes aldırmayan yazarlar-yorumcular-gazeteciler-rektörler-akademisyenler-STK başkanları-araştırma merkezi yöneticileri…

Mesele; eş-dost-akraba-köylü-hemşeri kadrolarının her yeri sarması, yeni ve gelişimci isimlere değil, “her şey mükemmel sorun yok efendim” diyenlere görev verilmesi, yerel ve genel seçimlerde vatandaşta karşılığı olmayan isimlerin dayatılması…

Mesele; eğitim-öğretim sisteminin dağlar kadar gereksiz bilgi ve dersle gençlerin hayatını karartması, dünya meslek eğitimi ile kalkınırken Türkiye’nin mesleki eğitime hak ettiği özeni hala göstermemesi, tüm gençlerin masa başı işlere yönelmesi, sosyal-kültürel-sportif faaliyetlerin gençlere hitap etmekten çok uzak olması…

Ve mesele; vatandaşın adaleti adliyelerde-kurumlarda-siyasette değil televizyonda, sosyal medyada, sokakta, aşiret-kanaat-cemaat ortamlarında aramaya mecbur kalması…

Daha önce kaleme aldığım “İhtiyacımız Adalet” başlıklı yazımda yer verdiğim cümleler şu an birer birer zihnimde tecelli buluyor biliyor musunuz?

Ve tam da 31 Mart 2024 Pazar günü (seçim günü) yayınlanan “Adalette aşiret-kanaat-cemaat yoktur” başlıklı yazım…

Bu yazımda da akşam sandıklardan çıkacak şok tabloyu kimseler beklemezken bana malum olmuşçasına vatandaşın sandıktan devlet ve adalet beklentisini özetledim…

31 Mart 2024 Pazar tarihli yazımda şöyle demiştim; “Adalet denen kavramı her zerresine kadar sindiren gelişmiş ülkelerde kanaat-aşiret-cemaat önderi tanımlamasını duyan-gören-bilen var mı? Göremezsiniz çünkü vatandaşıyla kurduğu iletişimde üçüncü şahıslara/oluşumlara ihtiyaç duymaz devlet… Kanunlar ve anayasal çerçeve her bireyin; kendisini ait hissettiği, güvende ve eşit gördüğü, hakkını savunduğu, suçluyu cezalandıran, masumu koruyan maddelere sahiptir…”

Varlıkta-yoklukta-suçta-cezada eşitlik yani adalet sağlanmazsa, topluma mutsuzluk yayılır ve bu mutsuzluk tıpkı 31 Mart’ta olduğu gibi sandığa yansır.

Tüm bunlarla birlikte Doğu ve Güneydoğu üzerinden de çok önemli bir okuma yapmamız gerekiyor, çünkü batıda CHP’ye doğuda DEM Parti’ye giden oyların çoğu “Kürtlerin AK Parti’ye olan tepkisinden” kaynaklı. Kayyumlar sürecinin sağlıklı yürümediğini kimseler inkar edemez artık zira ilk etapta niyet iyi olsa da sonrasında maalesef ki amacından fazlasıyla saptı bu uygulama.

Kayyumlar ve alt kadroları tarafından maddiyata dayalı pek çok uygunsuz durum yaşanmasına rağmen uygulanması gereken suç ve ceza prosedürlerinin yine uygulanmaması Doğu ve Güneydoğu insanında “yağmurdan kaçarken doluya tutulduk” düşüncesini yarattı.

Yani burada da yine adalet beklentisinin karşılanmaması var…

Ve son bir hatırlatma! Yaklaşık 7 ay öncesinden bu yana Şanlıurfa ve Adıyaman’a özellikle dikkat çektim. Defalarca “bölgede bir sıkışma var AK Parti’nin kalesi niteliğindeki Urfa ve Adıyaman’da vatandaşın gönlündeki isimler aday gösterilmezse çorap söküğü misali AK Parti’den kopuşlar yaşanacak ve bu durum diğer illere de yansıyacak” özetini yazdım ve anlattım.

Şimdi geldiğimiz noktada geçen yıl özellikle yazıp konuştuğum Adıyaman ve Şanlıurfa’nın, siyaset tarihine geçecek bir olaya imza attığını hep birlikte gördük…

Velhasılı kelam, dibi görmek iyidir bazen, hatalarınla yüzleşmek, adaleti özümsemek ve sonra ayaklarını hızla yere vurup yeni bir çıkışı yakalamak için…

YRP Bursa’da Cumhur İttifakı’na belediye kaybettirdi mi?

YRP Bursa’da Cumhur İttifakı’na belediye kaybettirdi mi?

Yerel seçimler öncesi tartışılan konuların başında YRP‘nin seçimlerde ne kadar oy alacağı ya da diğer bir ifade ile Cumhur İttifakı‘nın elindeki belediyelere etkisi idi.

İşte bu sorunun yanıtını sandıklar açıldığında hep beraber öğrenmiş olduk.

Genel olarak bir değerlendirme yapacak olursak, Anadolu‘da bazı illerde iki parti ortak aday çıkarsalardı daha fazla belediye alabileceği gerçeği resmi sonuçlarda ortaya çıkmış oldu.

Bir strateji hatası olduğu gerçek…

Öte yandan, diğer merak edilen ise Bursa özelinde YRP’nin Cumhur İttifakı’na belediye kaybettirip kaybettirmeyeceğiydi.

Büyükşehir özelinde ve merkez ilçeler bazında bunun yanıtı hayır. Belki sınırlı sayıda belediye meclis üyesi çıkarmış olabilir.

Fakat Bursa’da üç ilçe var ki burada YRP’nin oyları belirleyici olmuş durumda. Daha doğrusu Yenişehir‘de MHP‘nin elinde olan belediye İYİ Parti‘ye, Harmancık‘ta AK Parti’nin elinde olan belediye de CHP‘ye geçmiş durumda…

Bunu rakamlarla örnekleyecek olursak, Yenişehir‘de Ercan Özel İYİ Parti adayı olarak girdiği bu seçimlerde 11 bin 699 oy alırken, mevcut başkan MHP’nin adayı Davut Aydın da 10 bin 523 oy aldı, diğer bir ifade ile sadece bin 176 oyla seçimi kaybetti.

İlçede YRP ise 2 bin 197 oy alarak bir anlamda Ercan Özel’in seçimleri kazanmasına, Davut Aydın’ın seçimleri kaybetmesine neden olmuş.

Sonuca etki etmiş mi?

“Kesinlikle evet…”

Yine bir başka ilçe Harmancık‘ta CHP adayı Haşim Ali Arıkan 1999 oy alırken, mevcut başkan Yılmaz Ataş 1954 oy almış.

Yine YRP ise ilçede 473 oy almış.

İlçede seçimi Ataş’ın 45 oyla kaybetmesindeki en büyük etken ise YRP’nin aldığı oylar.

Sonuca etki etmiş mi?

“Evet…”

Netice olarak ifade edeceğimiz odur ki Bursa özelinde YRP’nin iki ilçede aldığı oylar Cumhur İttifakı’nın elindeki belediyelerin birinin  İYİ Parti’ye diğerinin de CHP’ye geçmesine neden olmuş.

Bu arada sandıklarda atılan boş tepki oyları da önemli bir etken, bunu da bir yere not etmek gerekiyor.

Bize düşen hayırlı olsun demek…

Nazlı’nın zaferi

Nazlı’nın zaferi

2004 yılıydı. Yerel seçimler yapıldı. Tüm Bursa sarıya boyanmış, sağın kalesi denilen şehirde beklenen olmuştu. AK Parti, ezici bir çoğunlukla Bursa’da ve tüm Türkiye’de seçimi kazanmıştı.

Arkasından gerçek yüzünü bir bir göstermeye başladı. Yasaklar, yolsuzluk ve yoksullukla mücadele için gelen parti, yasağı, yolsuzluğu ve oy versinler diyerek yoksulluğu inceden inceye körüklemeye başlamıştı.

Kendisi gibi düşünmeyen kişilere yaşam tarzı üzerinden yasaklar birbiri arkasına gelmişti.

Ama benim açımdan 2004 yılı farklıydı. Kızım Nazlı doğdu ve Türkiye’de AK Parti gerçeğini, onun büyüyerek genç bir kız olmasını anbean yaşadık.

Eğitim sisteminin bilinçli olarak erozyona uğratılmasından tutun, bir gecede gireceği sınavın keyfiyetle kaldırmasını, LGS’de aldığı puana rağmen meslek lisesini kazanmasına kadar tek tek bir gencin bu ülkeden soğutulduğuna tanık olduk.

Üniversitede bölüm tercihini yaparken düşüncesi bile “en rahat yurt dışında nasıl yaşarım!” oldu. Tabii ben, kızım bu ülkede gençlerin yaşadığı baskıya tanık oldukça “Ya ne yapıyorsun, bu ülkenin suyu mu çıktı?” diyemedim.

19 yaşına geldiğinde 2023 genel seçimlerinde ilk oyunu kullandı. Onun için tam bir hayal kırıklığıydı, çünkü kendisine tüm haksızlığı yaşatan iktidar yerli yerinde durdu. Ama o sandığa küsmedi. Pazar günü Ankara’dan gelerek oyunu kullandı ve aynı gün geriye döndü.

Akşam üzeri Mustafa Bozbey’in seçim izleme merkezinde ilk sonuçlar gelirken Nazlı’yı aradım. Yurda gelip gelmediğini merak ediyordum. Açar açmaz telefonu, büyük bir coşku ile “Şimdi yurda girdim baba, Bursa kırmızı” dedi.

CHP’nin bu zaferi Nazlı gibi yurt dışına gitmek isteyen gençlerin ve ailelerinin zaferidir.

Bu zafer kafelerde bir bardak kahve içemeyen ve bu yüzden kampüste çimlerin üzerinde oturan gençlerin zaferidir.

Türkiye’de iş arayan ve kendisine asgari ücretin altında teklif edilen atanamayan öğretmen gençlerin zaferidir.

Ve bu zaferin mimarları aslında ilk iş olarak Kemal Kılıçdaroğlu ve yanındaki danışman yancılarını kovalayan Özgür Özel ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’dur.

Çünkü Nazlı gibilere hala bir umut ışığı gösterenler CHP’yi adeta uçurumun kenarından aldılar.

Yani bu zafer Nazlı gibi “bir oy bir oydur” diyerek sandığa küsmeden gidenlerin zaferidir.

Alkışçılarla değil, doğrucularla yürüyün!

Alkışçılarla değil, doğrucularla yürüyün!

Pazarın gelişi Perşembeden belliydi benim için. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim çalışmaları kapsamında Bursa’yı ikinci ve son ziyaretinde gördüğüm tabloyu eğip bükmeden anlattığım yazımı hatırlayan okurlarım varsa içinizde, malumun ilanı hakkındaki görüşlerimi de anımsayacaktır.

Sıklıkla dile getirdiğim bir gerçekliği hatırlatarak başlayalım o halde. Gazetecilik sahada yapılan, sahada görülenlerin okura aktarılmasından ibaret olan bir meslektir. Bu eylemin dışında yapılan her türlü yazı çizi işleri halkla ilişkiler çalışmasına girer. Benim işim gazetecilik olduğundan, işin bu tarafında durduğumdan, mesleğimi de en ilkeli biçimde yapmak için azami gayret gösterdiğimden, genellikle pek memnun kalınmayan yazılar yazarım. Teşekkürlere boğulmayan, özel bir yere koyulmayan, ‘öteki’ olan gazeteciler sınıfına girerim.

Ben kimim ki, benim yer almak için çabaladığım sınıfta nice büyük mücadeleler vermiş, bu ülkeye mal olmuş pek çok duayen isim var. Tam da bu nedenle görüldüğüm yerden gurur duyarım, şeref duyarım…

Tüm bu parametrelerle kaleme alınmış olan, ‘Miting değil, sessiz direniş’ başlıklı yazım da vatandaştaki bezginliğin alana yansımasından bahsediyordu ana hatları ile. Çokça da tepki aldım, ağanın sözünün üstüne söz söyleyip alandaki kalabalığın 90 binlere ulaşmadığını, maksimum 40 binlerde kaldığını dillendirdiğim için ‘istenmeyen adam’ ilan edilmeme ramak kalmıştı. O derece…

Pazar günü alanda gördüğümüzün sandıktaki okumasını takip etmek için CHP Seçim İzleme Merkezi’nde yerimizi aldık.

Sessiz ve temkinli bekleyiş havasını sandıklardan ciddi sonuçlar gelene kadar hepi topu 10 kadar gazeteci ile birlikte soluduk. Belki burada da yaptığımız ilk yayınlarda olan biteni olduğu gibi aktardığımızdan pek sevilmedik…

Sonuçlar geldikçe, CHP’lilerin yüzleri güldükçe, Mustafa Bozbey’in Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatını kazanmasına her geçen dakika bir adım daha yaklaşıldıkça kalabalık da artmaya başladı.

Gözümüzün önündeki Bozbey kalabalıkların arasında kaybolan bir siluet halini aldı. Coşkulu bir gurubun içinde fotoğraflara yansır oldu.

Benim için durulacak yer belli. Gözleyeceğim, dinleyeceğim, anlayacağım ve anladıklarımı aktaracağım noktadayım.

Zaferin kokusunu alanların hızla yer değiştirmesinin şaşkınlığını bir yana bırakacak olursak, bu seçim sonucunun bize ne anlattığına dair birkaç noktanın altını çizmekte fayda var.

Vatandaş, ekonomik olarak sıkıntıda ve derdine dermanın merkezi hükümetten gelmeyeceğini görünce alternatiflere yöneldi, alternatiflerde de umudu bulamayanlar sandığa gitmeyerek tepki gösterdi.

Vatandaş, sürekli aynı isimleri karşısında görmekten sıkılmış durumda, çünkü aynı isimler aynı çözümsüzlüğü beraberinde getiriyor.

Vatandaş, ötekileştirilmekten ve karşı komşusu ile sadece siyasi görüşü farklı olduğu için kavga etmekten mutsuz, çünkü bu durum sosyal yaşam içinde sürdürülebilir değil. Düşman toplum modeli bizde pek tutmadı.

Vatandaş, devletin imkanlarından yararlanamamak ile tehdit edilmekten pek de hoşlanmamış görünüyor, çünkü çoğunlukla kendi göbeğini kendi kesmek zorunda kalan bu ülkenin kalender insanlarının böylesi yaklaşımlara pabuç bırakmayacağını biliyor olmalıydık.

Bundan sonra herkesin ayağını denk alacağı yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz, elbette bu yeni dönem duyurusunu ilk yapan ben olmadığımdan siz bunu zaten biliyorsunuz.

Şöyle bir paylaşım gördüm, durumu son derece güzel özetleyen;

‘Tehdit kaybetti, şantaj kaybetti, kumpas kaybetti, montaj kasetçilik kaybetti, küfür ve aşağılama kaybetti, hırsız çeteler kaybetti, fakir fukara ile alay etmek kaybetti…’

Coşkunun sonunda yine bir balkon konuşması vardı. Satır başlarını şöyle okuyabiliriz;

“Unutmayın, kaderin üstünde bir kader vardır… Hep başardık, başararak geldik, başararak yola revan olacağız… Netice böyle oldu, her olanda bir hayır vardır… 31 Mart bizim için bir bitiş değil bir dönüm noktasıdır. Dik duracağız, dikleşmeyeceğiz… Tüm yerel yöneticileri, şehirlerinin hayrına yapacakları işlerde destekleyeceğiz…”

Kaderin üstündeki kaderin, ağlarını bu kez iktidarın beklediğinden farklı ördüğünü söyleyebilirim. Başaramazsanız başaranların yolunun açılmasına demokrasi denileceğini de belirtmekte fayda var. Elbette her olanda bir hayır var, ben bu kez olanın hayırlarının nelere vesile olacağının merakına kapıldım bile çoktan. 31 Mart nasıl bir dönüm noktası olacak bunu elbette iktidar partisi kendi içinde değerlendirecek. Büyük bir değişime mi gidecekler, yoksa var olan statükoyu korumak için ayak direme içinde mi olacaklar aslen buna bakacağız. Dikleşmeme kavramının içini tamamen boşaltıp yerine azami ölçüde kibir doldurduğunuzu, yerelde tüm yöneticilerin küçük bir Cumhurbaşkanı modeli gibi davrandığını söylemekte fayda var. Hani bilmiyorsanız diye eklemede bulunmak isterim. Hiç sevilmedi bu davranış modeli! Yerel yöneticilerin yapacakları işlerin şehirleri için hayırlı olup olmayacağına anlaşılan yine merkezi yönetimin karar vereceği düşüncesi ile ipleri elinizde tutmak istiyorsunuz. Eğer fikir böyle ise bir büyük hatanın daha kapılarını aralarsınız ve önümüzdeki süreçte önümüze erken genel seçim gibi bir opsiyon koyulursa ciddi prestij kaybına uğrarsınız…

Sadece iktidar partisine değil hem Bursa’da hem de Türkiye’de yerel yönetimlerde büyük başarı kazanan CHP’li yöneticilere de yerelden bir şeyler söylemekte fayda var.

Bursa’nın acilen 2050 Çevre Düzeni Planına ihtiyacı var ve bu plan doğrultusunda kentsel dönüşüm mekanizmalarının işletilmesine, bu mekanizmalar işletilirken de vatandaşa ‘sizi harabe evlerinizden kurtarıyorum daha ne istiyorsunuz’ gibi halden anlamaz cümleler kurmak yerine çözüm sunulmasına gerek var.

“Bizler bu sabah bu şehirde yaşayan milyonları gülümseteceğiz ve mutlu yaşatacağız diye söz verdik. Yarın sabahtan itibaren bu kentte herkes mutlu yaşayacak” cümlesi ile yaptığı galibiyet konuşmasını özetleyebileceğim Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ve ilçe belediye başkanlarının sözlerini tutmaları için önlerinde kocaman bir 5 yıl duruyor.

Şöyle bir etrafınıza bakın, alkışçıları değil doğrucuları tespit edin, sonra da işe koyulun. Kaybedecek pek vakit yok zira…

 

Son fırça darbesi seçmenden! 

Son fırça darbesi seçmenden! 

Bir seçim daha geride kaldı.

Seçim süreci boyunca gazeteci olarak yanıt aradığım soru, partiler, adaylar ve seçmenin 31 Mart algısıydı. 31 Mart sadece bir yerel seçim miydi, yoksa 10 ay önce yapılan genel seçimin rövanşı mı?

14-28 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimi adeta bir sistem referandumuydu.

Muhalefet iki yıl boyunca hazırlandığı 2023’te seçmenin önüne yeni bir sistem önerisi koydu: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem… Yaşanan ağır ekonomik krizi doğrudan ön plana çıkarmak yerine ekonomik sıkıntıların sistemin kendisinden kaynaklandığını savundu.

Buna karşılık iktidar güvenlik kaygılarını ve beka konusunu öne sürdü. Muhalefetin sergilediği çok parçalı ve yer yer birbiriyle çelişen yapının, nihayetinde memleket için bir varlık meselesine dönüşeceği iddiasıyla seçmeni ikna etti.

14 Mayıs 2023 Milletvekili Genel Seçimi Sonuçları

Türkiye 10 ay sonra yeniden sandık başına giderken, aslında iktidar da muhalefet de farklı bir argüman sunmadı seçmene. Ancak bu kez seçmenin karşısına çıkan iktidar ve muhalefet yapıları farklılaşmıştı.

Dağılan “Altılı Masa”nın küçük ortakları alacaklarını aldıktan sonra ya yalnız kalmayı ya da kendi küçük masalarını kurmayı tercih etti. Büyük ortak, aynı masada buluşmanın temel gerekçeleri ortadan kalkmış gibi “artık ben özübaşına kalacağım” dedi. Masayı kuran şef ise önce mutfakta tadilat yaptı; ustayı değiştirdi, ardından yeni bir yemek için pazara çıktı.

Mayıs seçimlerinin galip bloğunda aslında iki ana ortak vardı. Ama oyuna son anda giren oyuncu takımın forveti olmaya adaydı. Antrenmanlarda çok iyiydi, göz dolduruyordu. Gelgelelim sahada teknik direktörü kızdıracak kadar şımarıktı! Buna rağmen antrenörün “oyuna gir” dediği anda çıktı, “Bu seçim bir beka seçimi değildir” dedi.

Hemen her seçimi beka meselesine dayandırarak, hayati önemde ve stratejik değerde gören ikinci ortak da seçim süreci boyunca neredeyse hiç ortada görünmeyince elde kala kala gerçekliği sorgulanan bir “gerçek” sloganı kaldı!

İktidara göre 31 Mart sadece bir yerel seçimdi ve ihtiyaç olan tek şey “gerçek belediyecilik”ti. Yapılanlar yapılacakların teminatıydı. Üstelik “Merkezi yönetimle yerel yönetim dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez”di.

Muhalefet ise 10 ay sonra daha da ağırlaşan ekonomik koşulları fırsata çevirmek zorundaydı. Göğsünü gere gere iktidarın ayak atamadığı çarşıya pazara girdi, “Pidenin kokusu mis gibi geliyor ama alamıyorum” diyene “ekmeğini kursağından çaldılar” dedi. “Hakkımızı ver, yoksa almasını biliriz” dedi. “Türkiye’nin bir beka sorunu varsa o da emeklinin beka sorunudur” dedi.

İktidar, muhalefetin ortaya koyduğu bu gerçeklik karşısında yeni ve ikna edici argümanlar üretemedi. Ekonomik krizin faturasını küresel aktörlere çıkardı. “Bu son” diyecek kadar duygusallaştı. “Biz olmazsak maaş bile alamazdınız” diye azarladı. “Düzen bozulursa az bulduğunu da bulamazsın” diye gözdağı, “Geçinemiyorsanız ek iş yapın” diye sözde akıl verdi!

31 Mart öncesi siyasetin çerçevesini kentlerin sorunlarından ve adayların çözüm önerilerinden çok kentlilerin “geçim” sorunu çizdi. Seçmen de son bir fırça darbesiyle resme son şeklini verdi, haritayı yeniden boyadı. Seçmenin kullandığı boyanın rengi Türkiye’nin geleceğine yeni bir şekil vermeye aday şimdi.

31 Mart 2024 Belediye Meclisi/İl Genel Meclisi sonuçları

CHP, sadece belediye başkanlığı seçimini değil belediye meclisi/il genel meclisi seçimini de kazandı. Meclis seçiminde CHP, 15 milyon 735 bin 622 oy alarak yüzde 34.44 oranına ulaşırken, iktidar partisi 14 milyon 819 bin 349 oy ve yüzde 32.43’lük oranla ikinci sıraya düştü. İktidar seçmeni 3 milyon 181 bin 356 oy (yüzde 6.96) ile üçüncü sıraya koyduğu Yeniden Refah’ı “alternatif” olarak resmederken, DEM Parti 2 milyon 627 bin 364 oyla (yüzde 5.75) gücünü korudu.

Bana kalırsa bu sonuç seçmenin bir konuda ikna olduğunu gösteriyor: Son yıllarda başta ekonomi olmak üzere bireysel özgürlüklerden sosyal yaşama, hukuk ve adaletten doğa ve çevre haklarına kadar yaşanan tüm sorunların temelinde bizatihi sistemin kendisi yatıyor. Seçmen henüz 6 yıl önce değişmesine karar verdiği sistemi esaslı bir şekilde sorgulamaya başlarken, en büyük görev her zaman olduğu gibi kurucu partiye düşüyor.

31 Mart sınavını geçerek girdiğiniz 5 yıllık belediye okulunda öyle yaldızlı başarılara imza atın; ulaşımdan dönüşüme, sosyal politikadan kırsal kalkınmaya, can dostlardan kültür sanata öyle örnek projeler hayata geçirin, o ağzınızdan hiç düşürmediğiniz sosyal demokrat belediyecilikle Türkiye’yi tanıştırın ki seçmen gerçekten ikna olsun!

‘Siz buralarda sevilmiyorsunuz…’

‘Siz buralarda sevilmiyorsunuz…’

Evden oyumu kullanmak için çıkıyorum. Hava güzel, güneşli. Bir anda içime saçma sapan bir umutlu olma hali yerleşiyor. Evvela konduramıyorum ama ‘origami’ ciddiyetiyle katladığım pusulaları sandıkla buluşturunca umudun katsayısı artıyor.

Sonra takıyorum kulaklığı, epeydir dinlemediğim bir şarkı çıkıyor rastgele:

“Şimdi kalbin,

Küçücük bir adamın

korkunç düşlerinde

Var olmak için ağlıyor.

(…)

Cennetim

Cehennemim

Seni nasıl sevdim

Seni ne çok sevdim

Beni dinlemedin

Dinlesen ne kaybedersin

Cennetim

Senden vazgeçmedim”

Vazgeçmedik evet. Aslında çokça vazgeçer gibi olduk, bir anda soğuduk her şeyden ama yine de kıyısından köşesinden tutunduk hayaline. Necip Fazıl’ın ‘Öz vatanında parya’ deyişine hüzünlenen ama fırsatı gelince beş beterini uygulamaktan çekinmeyenleri de gördük.

Soluduğu havanın, oturduğu sokağın, yaşadığı memleketin ötekisi olalım istendi bazen, vazgeçmedik.

‘Hepimiz kardeşiz’ goygoyuna girmeden, cennetin de cehennemin de bu topraklarda olduğunu gördük, yaşadık.

Önünde sonunda bu toprağın insanı olduğumuzu bildik. Çünkü siyasi parti desteklemenin futbol takımı tutmak gibi olmadığının anlatılması gerekiyordu. Ha ne kadar başarılabildi, orası bir muamma…

Derken,

31 Mart Yerel Seçimleri ile hem memleketin genelinde hem de Bursa’da büyük bir değişim yaşandı. Kazananlar, kaybedenler oldu. Belediyeler el değiştirdi, yeni başkanlar seçildi.

Seçilmiş başkanların hepsine yeni görevleri hayırlı uğurlu olsun.

Yaşananların hepsi siyasi analizlerle süslenecek gelişmeler. Çünkü seçim sonuçlarından çıkarılacak çok önemli sonuçlar var ama benim derdim başka.

Gücü eline alınca ezmekte beis görmeyen, kibri kıblesi yapıp ona doğru yürüyen, ‘kraldan çok kralcı’ olmayı temel şiar edinen bir anlayış artık eskisi kadar güçlü değil şehrimde.

Yeni yönetim ne getirir bilemem. Yanlış yaptığında eleştirmek boynumun borcu olsun.

Zira bugüne kadar kimseye göbekten bağlı olmadım, gurur duyuyorum.

Ama bir iki gün içerisinde el değiştirecek koltuklardan bir tanesinde, ‘kallavi’ göreve sahip olan bir ‘arkadaş’ın kurduğu cümle yankılandı dün gece kulaklarımda:

‘- Siz buralarda fazla sevilmiyorsunuz.’

Seçim sonuçlarını bir de bu cümle üzerinden mi okumak lazım acaba?